FATİHA 2015-5/YAZILI METİN

FATİHA 2015-5 (YAZILI METİN)

 

Geçen hafta ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ demiştik. İlk ayetlerde Rabbim kendisini tanıtıyordu, daha sonra da -sanki bizim ağzımızdan -Kur’an da ifadeler vardı. Yani  nasıl bir Allah olduğunu anladıktan sonra ‘Artık böyle demeniz gerekir’ gibi. Ve biz de burada ne diyorduk:

‘Yalnız sana kulluk ederiz (ibadet ederiz değil) ve yalnızca senden yardım dileriz’(∅2:40).

Buradan devam ederek öbür ayete geçelim. Bu ayeti ikiye ayırırsak : Birinci tarafında ‘Yalnız sana kulluk ederiz’ ; ikinci tarafında ‘Yalnız senden yardım dileriz’. Bunun tersi yani ‘Yalnız senden yardım dileriz, yalnız sana kulluk ederiz’ değil !

Allah-u Teâlâ ‘Rab’ ya, eğitiyor ya, Fatiha ile de aslında Kur’an’ı nasıl okuyacağımızın eğitimini veriyor bize (∅3:22). Fatiha’yı günde 40 kez okuyoruz, sular seller gibi biliyoruz ya (!) , bunun gereği olarak tefsirini çok iyi bilmek durumundayız. Tefsirini iyi bildiğimiz takdirde ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’i çok iyi anlayacağız (∅ 3:50). Anlayınca da şöyle diyeceğiz: ‘Meğerse bir ayetin akış sırasında bir şey ne kadar önce anlatılıyorsa o kadar kıymetli. Rabbim sıralamada öncelik vermişse o kadar kıymetli’. Bu ayette de  Rabbim ‘ubudiyeti’ yani ‘kulluk etmeyi’ öne alıyor (4.15). Yani diyor ki:

‘Benden bir şey mi istiyorsun, yardım mı talep edeceksin? Önce bana kulluk et’.  

Genç yaşta bir çocuk bir kazada ciddi bir şekilde yaralanıyor. Arkadaşı bana ‘Allah zalim mi? Neden ona bunu yaptı? Neden onu kurtarmadı?’ diye sordu. Ben o sıralar bu soruya cevap verememiştim. Ben de bu sorunun cevabını merak ettim. Bunu hocama sorduğumda şu cevabı aldım: ‘O, Allah’a ne kadar yöneldi’? ..Allah-u Teâlâ direkt de yardım eder ‘Rahman’ esmasıyla ama kişi sünnetullah içerisinde bir şeyleri hak etmiyorsa da, hak ettiği kadar yardım geliyor. Buna rağmen Allah-u Teâlâ ‘Merhamet edenlerin en merhametlisi’.

Burada” ihdina”ya, ‘Bize hidayet et’ ayetine geçeceğiz (∅ 5:24). Hz.Selman-ı Farisi  biliyorsunuz önce Mecusi. Din din dolaşıyor, sonra bazı manevi işaretler alıyor. Onca yolu kat ederek Peygamber Efendimizin yanına geliyor. Önce açmıyor kendini, sonra bazı şeylerden emin olunca Müslüman oluyor ve en büyük sahabelerden oluyor. Biz, sahabenin ayağının altına gelemeyiz, manevi olarak en yukarıdadırlar(∅5:59). Bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.V) ’e şöyle diyor: ‘Ya Resulullah, tamam ben başka dinlerdeydim ama hep hayır -hasenat yaptım. Ama bu Müslümanlıktan önce idi. Bunun akıbeti ne olacak (boşa mı gitti)?’ diyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in cevabı müthiş: ‘Ya Salman, sen onları yaptığın için bugün bu durumdasın’ diyor. Bakın işte burada ‘hidayet’in anahtarı var(∅6:30). Geçenlerde Allah nasip etti Hacca gittim. Giderken birisi bana ‘dua et de Allah bana hidayet versin’ dedi. Ben bu hidayet mekanizmasını bildiğim için hemen atlayamadım. Hidayet deyince sanki Allah nasip etsin de namaza başlasın gibi düşünüyoruz. Asıl mesele çok daha derin. Hidayet konusuna girdiğimizde göreceğiz anlamı çok ciddi. Bir kişi de ‘Dua et de benim imanım artsın’ dedi, ‘emin misin?’ dedim, şaşırdı. ‘Ederim dedim Allah da kabul eder. Bak dikkatli ol’ dedim, anlayamadı. Açıklayınca anladı. İman etmek güzeldir(∅7:23). İman etmekle ilgili geçen hafta ‘Onlara imanları fayda vermedi’ ayetini söylemiştik. Müşrikler için söylenmişti. Demek ki iman doğru olduğu zaman güzel bir şey. Allah’ın istediği şekilde mümin olmak gerekiyor.

İman bir şeyi kabul ‘ettim ya da etmedim’ değil. Ettin de ne derecede kabul ettin?(∅7:55).

Burada imanın artması söz konusu. İman artıyor, artıyor, artıyor…

Güzel ama senin de artık bu imana uygun iş yapman gerekiyor. . Hem ibadetsel hem de yaşamsal konuda kendineçeki düzen vermek zorundasın.

Mesela adam haramın içinde yüzüyor, başına hiçbir şey gelmiyor. Biz küçücük bir haram işliyoruz başımıza gelmeyen kalmıyor. Bu, senin temizliğinden kaynaklanıyor. İmanın yüksek, ona özgü bir davranış bekleniyor senden. Yapmadığın takdirde faturayı bu dünyada da ödüyorsun. Bu da Allah-u Teâlâ’nın takdiri. Allah seni terbiye ediyor doğru yerlere gidebil diye(8.38). Bunun için dedim ki ‘Sen önce geldiğin seviyenin adamı ol, orayı dört dörtlük yaşa ondan sonra talep et’. Zaten Allah arttırır. İmanın artacak, güzel, sen hala aynı şekilde yaşayacaksın. Bu değil. Kur’an-ı Kerim de ‘Amenü ve amilüs salihati’nin beraber işlenmesinin sebebi bu. İkisi beraber bakın.

‘Amenü ve amilüs salihati’

‘İman et, iman ettiğin ölçüde de Salih amel işle’(∅9:12).

‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’de de işte bu bağlamda yardım etmenin işareti var:

Önce kulluk et, sonra da yardım iste ki , Allah tabi ki sana verecektir.

Geçen hafta Fatiha’nın “mesâni” sırlarından birini söyledik aslında. Peygamber Efendimiz (S.A.V) Fatiha’ya ümmül Kur’an ve mesani diyor. Hicr Suresinde geçen “seb’an minel -mesâni” ifadesi var.‘tekrarlayan 7’ diye açıklamıştık. Mesani kelimesinde ‘isnakelimesi var. İkileyen, çiftleyen, tekrarlayan, devinen, katlayan gibi anlamları var. Çok geniş, müthiş bir kavram. Bunun kozmoloji, kuantum fiziği, paralel evrenlerle pek çok açıklaması var ama buradaki tecellisi “Fatiha suresinde her ayetinin sonundaki kelime bir sonraki ayetin  açıklaması”kuralı , aslında(10.29).

  • Mesela, ‘Elhamdü lillahi Rabbil-âlemin’ ayetinin sonundakiâlemlerin rabbı’ kelimesinin anlamını mı merak ediyorsun? Bir sonraki ayete,  yani ‘Errahmanir-rahim’e bak. Yani bizim anlayacağımız şekilde ‘Âlemleri rahmet, merhamet’ üzerine yaratmış olması.
  • ‘Errahmanir-rahim’ ‘Rahim’ kelimesi ile bitiyor.. ‘Rahim’i bilmek mi istiyorsun? Bir sonraki ayete , yani ‘Maliki yevmid-din’e bak. Yani ‘Din Gününün sahibi’. Er-Rahîm isminin din gününde tecelli edeceğini görürsün.
  • ‘Maliki yevmid-din ‘Din’ ile bitiyor. Dinin asıl manasıyla ne olduğunu mu anlamak istiyorsun ? bir sonraki ayete bak. yani ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ . ‘Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz’ demek. Demek ki dinden asıl kasıt bunu layıkıyla yapabilmekmiş.
  • Nestain’ ile bitmiş. yardım isteriz. Peki hangi konuda yardım isteyeceğini mi merak ediyorsun? Bir sonraki ayete bak‘İhdina’, ‘Hidayet talep et’. Neye ? Sırat-i müstakîm’e. Sırat-i müstakîm’e hidayet edilmenin en büyük yardım talebi olduğunu görürsün…

Allah-u Teâlâ sistemi ‘Fatiha’ ile anlatıyor(∅11:59).

‘Sistemin böyle yorumlanacağını anladıysanız Kur’an’ın geri kalanını da bu şekilde yorumlayın’ diyor Allah-u Teâlâ.

Kur’an, başlı başına öğretici bir kaynak. Bir tek zaman harcamanız gerekiyor. Okuyacaksın, düşüneceksin. Günde 40 kere okutturuyor. Neden başımıza vura vura Fatiha’yı tekrar ettiriyor? Neden Peygamber Efendimiz (S.A.V) ‘Fatihasız salah olmaz’ diyor?!..(Yani namaz olmaz. ‘Namaz’ kelimesi yerine ‘Salah’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü ‘namaz’ kelimesi anlamı daraltıyor(∅12:49). Bu sebeple mümkün olduğu kadar ‘salah’ diyeceğim. Ezanlarda ‘salah’ olarak geçiyor. ‘Salah’ muhteşem bir kavramdır.)

Ne yardımı isteyeceğiz? ‘İhdinas-sıratal- müstekim’. Burası namazda bizim en çok işimize yarayacak kısım(∅13:22). Fatiha’yı okuduktan sonra ben esprili bir soru soruyorum:

‘Fatiha’yı okuduktan sonra ‘âmin’ diyor muyuz ?..

Neden/neye ‘Âmin’ diyoruz?’  

Fatiha suresinde geçen bir şey var ki,  biz ‘Âmin’ kelimesini bunun üzerine söylüyoruz. Ne olabilir bu?

El-cevab: ‘İhdina’ yani ‘Hidayet et’ .

Neye hidayet et? ‘Sıratal müstekim’ e hidayet et.

‘Âmin’ burası için…

Devamı da bunu teferruatlandırıyor yani izah ediyor. Bundan sonra ‘Âmin’ dediğimizde, Aman Yarabbi “bizi Sırat-ı müstekîm’e ilet. O yol ki, kendilerine nimet verdiklerinin yolu, gadaba uğramışların ve delalete düşmüşlerin yolu değil.”

‘Âmin’ dediğimiz yer burası…(∅15:15).

Bu sebeple burası çok önemli. “Kim ki Fatiha’yı okuyup ‘âmin’ der de, bu da onu dinleyip ‘âmin’ diyen Meleklerin ‘âmin’i ile çakışırsa o dua ret olunmaz deniliyor. “Bundan dolayı biz Fatiha’yı okuduktan sonra, özellikle cemaatle kıldığımız namazlarda ‘Âmin’ diyoruz(∅15:40). 

‘İhdina’ ya gelmek istiyorum. Hidayet kelimesinden geliyor, ‘Bize hidayet et’. Klasik Fatiha tefsirlerinden ziyade başka tefsirleri de konuşmak istiyorum, çünkü bir hazine. Bu hazineden ne kadar faydalanabilirsek o kadar iyi. Kıraat farklılıklarını okudum. Yani Fatiha suresi değişik kıraatlerde, değişik kelimelerle okunabiliyor. 41’e yakın kıraat farklılığı varmış(∅16:22).KIRAAT1.pdf (4).jpg

KIRAAT2.pdf (4).jpgKIRAAT3.pdf (4).jpgÇok teferruatlı bir konu. Fakat hepsine onay verilmiş, tasdik edilmiş. Özellikle de Peygamber Efendimiz(S.A.V) tarafından. Zaten öyle olmasa olmazdı.

Mesela bunun en meşhur misali ‘maliki yevmid-din’ yerine ‘meliki yevmid-din’ denmesi… Geçenlerde şahit oldum, umre de namaz kıldırırken bir hoca ‘meliki  yevmid-din’ dedi. Ben bildiğim için yadırgamadım ama yadırgayanlar oldu. Aslında çok büyük bir anlam farklılığı yok. ‘maliki yevmid-din’ derse ne anlama gelir, melik yevmid din derse ne anlama gelir? Ben teferruatıyla anlatmayacağım(∅17:11). Sadece şunu söylemek istiyorum: Abdullah Bin Mesut, çok önemli bir şahsiyet. Kur’an konusunda en önemli iki kişiden biri. Birisi Abbas’ın oğlu, birisi de Mesut’un oğlu. Bunu kariyerini belirtmek için anlatıyorum. Onun okuyuş tarzında ‘ihdina’ yokmuş da ‘erşidna’ varmış. Yani ‘erşidnâ es-sırat-al müstekîm’. … ‘Erşidna’, ,’Re-Şe-De’ kökünden geliyor. Raşit olmak, eriştirmek gibi bir ifade. “Rüştünü ispat etmiş” denir. Rüştünü ispat etmek yani akıl olarak belirli bir seviyeye gelmiş olmak demektir. Hatta ‘El Reşît’ Allah-u Teâlâ’nın Esmaül Hüsna’sından bir kelimedir. Erşidna çok kullanılmamış, fakat Abdullah bin Mesut olduğu zaman biraz durmak zorundayız.95457873_34ErenA.Cüneyt-vd-sos623-637.pdf (3).jpg

Bunu şunun için anlatıyorum, Peygamber Efendimiz(S.A.V) ya da büyük Sahabeler buna itiraz etmediği, kabul gören kıraatler arasında yer aldığına göre bunun bir hikmeti var. Hikmeti, ‘ihdina’ kelimesini bize izah etmesi(∅18:59). Çünkü ‘ihdina’ kelimesi, yani ‘bize hidayet et’ kelimesi birçok manalarda kullanılmış, ama özellikle biraz sonra söyleyeceğim ‘sırat-ı müstakim’in anlamına özgü olarak kullanılması hoşuma gitti. Neden?

Biz yana yakıla ‘maliki yevmid-din’i (ahiret sahnelerini) gördük.

Neden ‘din günü’ deniyordu?

Hesap günü değil, başka bir şey değil din günü?

Allah’ın ‘dini’ var, bir de insanların dini var, yani din anlayışı var(19.40).

Hucurat suresi altıncı âyette bildirilen: ‘siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz?’ denilen bir din. Hadis-i Şerifte ‘Kişi arkadaşının dinindendir’ denildiğinde ki din.

Yani herkesin bir bakış açısı, herkesin bir din anlayışı var. Bir de Allah’ın dini var: İslam.

Sen kendi dinini Allah’ın dini ile ne kadar örtüştürdün, buna uygun ne kadar amel yaptın? İşte ahirette bunun hesabını vereceksin(20.16).

Ciddi bir gün. En sonunda ‘Er Rahim’ esması tecelli edipte şefaat mekanizmaları, Allah’ın rahmeti devreye girdikten sonra yumuşayan bir şeyler var. O zamana kadar çok sert. Sırat var, hesap var.

İşte bunun ciddiyetini öğrendikten sonra ne diyorduk: ‘Aman yarabbi yalnız sana kulluk ederiz, yalnız senden yardım dileriz’.

Yardım istiyoruz. Romantik bir ifade değil bu, ciddi bir ifade. Allah-u Teâlâ da işte, ‘Peki yardım mı istiyorsun? Benden özellikle şunu istemelisin’ diyor. İstediği, gösterdiği şey de ‘Sıratal müstakim’. İşte ‘Sırat-ı müstakim’ neyse oraya yönlendir bizi Yarabbi’ diyoruz(∅20:55).

Fakat yönlendir tek başına yeterli kalmıyor. Âlemlerin Rabbi olan, Rahman ve Rahim olan Allah da işte hidayet ettiği zaman böyle hidayet ediyor. ‘Erşitnabizi eriştir ile ‘Hidayet et’ in birleştiği yer işte burası.

Yani Allah’tan bize sadece göstermesini değil; aynı zamanda eriştirmesini de istiyoruz.

Hidayet et dediğimizde, orada hidayet talebinde bulunduğunuz şey “sırat-ı müstakim“(22.15).

(Ben bu kelimeye”DOĞRU YOL” değil de; kelimenin olduğu gibi kullanılması taraftarıyım çünkü bu bir kavram. ‘Sırat’ kelimesi Arapçada aleni olarak pek kullanılmıyor. ‘Tarik’ deniliyor, ‘sebil’ deniliyor bizim bildiğimiz manada yola.. Dolayısıyla buna  “DOĞRU YOL” deniyor ya, bu aslında çok doğru değil.(23.00).

Arapça hocam Hüseyin Hoca ile bunu konuştuk. Müstakîm,”Yanlışın zıttı olan doğru” olarak kullanılıyor. Doğrunun Türkçe de iki manası var.

  • 1-) ‘yanlışın zıttı’ olan doğru, hani doğru cevap gibi;  
  • 2-) ‘eğrinin zıttı’ olan doğru.

İşte bu ‘müstakim’in içerdiği kelimelerden olan istikamet kelimesi yanlışın zıddı olan değil ; eğrinin zıddı olan doğru.

Yanlışın zıddı olan doğru olsa ne olur? Genel anlamıyla, kaba anlamıyla yok ama teferruatsal anlamı ile var. Yani ‘eğrisi doğrusu olmayan , -dolambaçlı bir yol değil- kestirme yol, hedefe direkt götüren yol(∅24:30).

Benim Arapçayı öğrenme nedenim şuydu arkadaşlar: Kur’an da geçen kelimelere daha vakıf olmak. Dolayısıyla manasına da daha iyi vakıf olmak, daha iyi anlamaktı amacım. Anladım ki Kur’an Arapçası, Fasih Arapçası zaten konuşma dilinde işinize yaramıyor. Ama gramer kaidelerini öğrendikten sonra, açıp Kur’an’ı da bir bakayım dediğimde ilk denk gelen bu ‘müstakim’ kelimesi oldu.

Müstakim kelimesi Sırat / yol kelimesinin sıfatı.

Yani nasıl bir yol? Müstakim olan bir yol.

Fakat sıfat burada ismi fail olarak gelmiş. İsmi fail ne demek: ‘Bir fiili, ameli yapan’ demek(∅25:51). Yani yol, o fiili yapmasıyla sıfat. Peki, o fiilin ne? Kökü ‘me’ den geliyor . (Ka-Ve-Me ) . Bu ‘me’, bizim Türkçede çokça kullandığımız  bir kelime.Kuran’da da bu kökten müştak olan kaç kelime var biliyor musunuz? Yaklaşık 600 küsur kelime var. Bu şu anlama geliyor 6000 küsur ayet varsa yaklaşık bunun 10’da biri. Yani her 10 ayette bir geçmiş. Yaklaşık her sayfada bir tane gibi denk geliyor. Rabbimin bu kadar önem verdiği bir kelime(∅26:53). ‘ Kâme’ ne demek? Bunun mastarı “kıyam” …‘Kıyama durmak, ayakta durmak manasına’ geliyor. Türkçede o kadar çok kullanılan bir kelime ki:

Takvim , kıyâmet  makam , ikâmet etmek ,kâmet getirmek, kayyum, kavim , kâim, istikâmet, kıymet, kıyâm, mukîm

Türkçeye bile ne kadar çok kelimesi ile girmiş.

Burada ‘sıratal müstakimin’ kök kelimesi ayakta durmak, ayağa kalkmak(∅28:21). Aşağılarda, yatay durumda olan birinin ayağa kalkması, dikilmesi anlamına geliyor.

Hadi “Kâmet getir” deniyor, kalkın yani. Ayeti kerime’de: ’Size tek bir nasihat vereceğim. Teker teker, ferden, ikişer ikişer ayağa kalkın. Bunu şöyle açıklamıştık :”hadi yeter artık bu kadar uyuduğunuz biraz Allah adına ayağa kalkın, gayret edin !”. İşte buradaki kelime de ayağa kalkmak manasında.

Bir de başına ‘İ -S -T’ gelmiş. Buna ‘istifal babı’ deniyor.

İki manaya geliyor,

  • birincisi ‘bir şeyi istemek’ anlamına geliyor, mesela İstiğfar etmek yani tövbe İstiğfar ediyoruz. mağfiteti istiyoruz. kelimenin başındaki “i-s-t” harfleri sonrasında gelen şeyi istemek / taleb etmek manasına geliyor.
  • İkinci manasında ‘o duruma getirmek’.”i-s-t” harflerinden sonra gelen kelimenin durumuna getirmek /o hale çevirmek.

Dolayısıyla burada müstakim denilince, ‘ayağa kaldırmak isteyen, dikleştirmek isteyen, dik tutmak isteyen yol’ anlamına geliyor(∅29:48). Yani pasif bir yol değil, aktif bir yol. Yani Allah-u Teâlâ’dan biz öyle bir yola, öyle bir metoda bizi hidayet etmesini istiyoruz ki o yol seni alıp götürecek, ayağa kaldıracak. 

Yani pasif, şu anki yollar gibi bir yol değil. Sen olduğun yerde kalsan bile, seni alıp götürüyor. Yürüyen yol gibi , tren gibi. Şeriata ayağın basarsa, Allah’ın hak düzeni içinde yer alırsan Allah’da seni o yola hidayet etmişse, eriştirmiş, ulaştırmış, saha ortasına koymuşsa Allah’ın izniyle hedefe ulaşma şansın var.

Tercümelerde hep eksik olarak “ismi fail “gibi değil de “ismi mef’ul “gibi, tercüme edilmiş. Yani ‘doğrultulmuş yol gibi, eğriliği giderilmiş yol’ gibi. Halbuki “doğrultan yol” veya “eğriliği gideren yol” gibi olmalı..Farkı burada(∅31:08).

Hayır, aktif olması seni heyecanlandıracak !. Yana yakıla isteyeceksin ya, şevk’in daha çok artacak.Ve şöyle diyeceksin :

Ne? Böyle bir yol mu var? Aman yarabbi ne büyük bir nimet! Yarabbi ben bunu istiyorum… Sana da kulluk ediyorum zaten senden başka kulluk edilecek hiçbir merci yok. Ben sadece Sana kulluk ediyorum. Aman Yarabbi senden, sadece yardım istiyorum. Sen Fatiha’da haber vermişsin. Aman Yarabbi bana bu yolu nasip eyle. !”

Âmin’ diye de sonlandırıyoruz(∅31:40). O yolun kıymetini melekler bildiği için de, onlar da âmin diyor. ‘Aman Yarabbi ne olur acı kullarına’. Başka ayetlerde de meleklerle ilgili: ‘Onlar mümin insanlar için İstiğfar ederler’ diyor.

(el-Mü’min, 40/7) (eş-Şûrâ, 42/5 )(El-Ahzâb 33/43)

Yani Allah’ın o güzel kullarına selam olsun hepsine, melek kullarına. Şu anda burada bizleri dinliyorlar. Allah onlardan razı olsun. Bizlerin iyiliği için de Allah’ın izniyle gayret ediyorlar. Onlar da olayı izliyorlar. Biz sadece bu film gerçekmiş gibi, filmin içinde kaptırmış gidiyoruz ama onlar bunun bir oyun ve eğlence olduğunu biliyorlar. Çünkü başka bir boyuttan bakıyorlar. “Hadi durmayın, gayret edin zaman gidiyor aman“. İki tane, sağımızda solumuzda zaten var. Her mekânda var. Her yağmur tanesinde var. İşte biz o yüzden (konumları o kadar güzel ki) Allah-u Teâlâ onlara ‘kiramen kâtibin’ (Kerim’i kâtipler) diyor.  (İnfitar suresi -11) .  Namazdan sonra biz ne yapıyoruz? Sağa ve sola selam veriyoruz.Neden ?..(∅32:59). Meleklere iman diyoruz ya, meleklere İmanın en yakın, en basit örneği işte namaz. Namaz sonrasında sağ ve solda görüyormuşçasına, varlığını biliyormuşçasına onlara selâm vermek. Zaten bu iman esasları arasında .Peygamber Efendimiz(S.A.V) bir odaya girdiğinde (bu ayetlerde sabit) selam veriyor (Nur suresi -61). Melekler var o ortamda seni koruyan, gözeten melekler var. Onlara selam veriyoruz. İşte onlar da bize “Aman Yarabbi Fatiha’yı okudu, senden de yardım istiyor, sen ona bunu nasip et’“diyorlar. Allah da cümlemize inşallah o yolu nasip etsin(∅33:51). 

Hidayet kelimesi yeterince anlaşılamamış bir kavram. Biraz daha iyi bilinirse daha güzel yerlere götüreceğine inanıyorum. Allah-u Teâlâ’nın Esmaül hüsnasından bir de ‘El Hadi’ ismi var. ‘Hâdi’, ‘hidayet eden’ demek. Ben bunu akılda kalsın diye buna şöyle diyorum: “hadi !”hadi ya”. (A’nın üzerindeki şapkayı atın). Bu, hafıza tekniklerine uygun bir şey. Allah-u Teâlâ diyor ki: ‘Hadi, adım at. Ben sana geleceğim’. Bir şey çağrıştırdı mı?Bana bir adım gelene 10 adım gelirim, bana yürüyerek gelene koşarak gelirim.” Hadis-i kutsi… Allah-u Teâlâ burada hidayetin tanımını yapıyor. Yani ‘Hidayet mi istiyorsun? Önce bir adım at. Gel, hadi. Bunu yaptığında ben sana  hidayetimle geleceğim’. Hidayet’in birinci anlamı bu. Biraz önce söylediğimiz gibi ‘iyyake na’budu ve iyyake nestein’(∅36:18). Bu hidayete ulaşmak iki şekilde olabilir:

1. Adam daha hidayete ermemiş, daha “dâllin”de, dalalet aşamasında. Ama bir şekilde işte bu Fatiha’nın sebebiyle, ya da daha doğru düşünce ve amelleriyle bir şekilde yöneldi. Doğru olduğunu anladı, Fatiha’ya göre de ‘sırat-ı  müstakim’ istiyor, hidayet isteyecek. Ne diyor? ‘Aman yarabbi bana hidayet eyle !’. Şimdi bu daha evvel hidayet de bulunmamışların hidayet talebi.

2. Bizlerde bir şekilde hidayette değil miyiz? Şu anda camide Kuran-ı işliyorsak Allah’ın hidayet etmesi sebebiyle buradayız elhamdülillah. Peki, bizler için bu ayetin yansıması nasıl olacak? İşte burada da hidayette olanların hidayetin arttırılması.

Hidayet zannedildiği gibi bir kez verilen ve sonra biten değil, artabilen bir kavram. (Meryem suresi 76. ayette:) ‘Ve Allah, hidayette  olanların hidayetini arttırır. Bâki olan salih ameller, Rabbinin indinde sevap bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından daha hayırlıdır.”

Aynı ‘iman’ gibi. Ayette: ‘Ey iman edenler. İman edin!’

(يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ )(Nisa  suresi-136).

Adam zaten iman etmiş neye iman edecek bizim bildiğimiz gibi olsa?!  Demek bizim bildiğimiz gibi değil, iman da artabilen bir şey. Seviyesi artabilen bir şey.

İşte hidayet da buna benzeyen bir kavram. İkisini birleştirdiğimizde ne mana çıkıyor? Hidayet öyle bir şey ki, artabiliyor. Ben bunu idrake çok benzetiyorum. Yani bana sorsalar hidayetin sana en çok hitap eden kısmı ne deseler ‘idrak’ derim.

Einstein, biliyorsunuz inançlı bir şahıs ama Allah’ın tam istediği şekilde değil. Belirli bir yaratıcıya inanıyor ama Müslüman değil. O’nun sözlerinden birisi şu: (hani bu katlardan, boyutlardan bahsediyor ya) Boyutlar arasındaki asıl fark idraksel farktır diyor(∅39:38). Bunu çok düşünüyordum. Bir üst boyut ne anlama geliyor? Bir üst boyut, idrakinin artması anlamına geliyor. İdrak ne demek? Erişmek demek.

Yani akıl seviyesi olarak Allah-u Teâlâ’nın bir külli iradesi var, küllü iradeden eksik olan her şey cüzi iradedir. Sübhan olan Allah. Külli akıl konusunda da, ilim konusunda da ‘küllü akıl’ dediğimizin yüzde yüzüne ulaşmak mümkün değil , eksik olan bir kısım var. hangi kul olursa olsun, hangi melek olursa olsun onda bir eksiklik var. İşte o eksiklik kısmı cüzi irade oluyor. Aşağı doğru bu azalıyor; yukarı doğru artıyor. İşte,

Küllî İrade’ye doğru, tabaka tabaka senin erişimini, olayları daha iyi anlamanı sağlayan her zıplayış bir idrak.

Ve bir üst idrak düzeyine geçtikten sonra alt idrak düzey sana çok basit geliyor(40.57).

Peki, hidayetle ne ilgisi var bunun? Eğer Allah-u Teâlâ bir kuluna nasip eder de, onun idrakini, hidayet boyutunda idrakini, bir anda yükseltecek olursa, artık o kişi ‘hadi şu namazı kılsam mı? bunu yapayım, şunu yapıyım diye tümevarımsal bir gayret içerisinde olmaz, tümdengelim bir gayret , içerisinde olur, o idrak seviyesinde düşünür. Yani bir anda anlar olayı. ‘Ben ne yapıyormuşum yıllardır? Kıyamet varmış, ölüm varmış’. Bunları yakinen anladığınız vakit de aşağısı teferruattır sizin için. Allah sana ne yaptı? Hidayetini arttırdı. Yani idrakini arttırdı. Arttırdığı vakit artık o kimse için namaz kılmamak, abdestsiz dolaşmamak gibi bir olay olmaz. Yerde altın buldu, mümkün değil cebine alamazsın, içkiyi ağzına sokamazsın. Öyle bir idrak oldu ki, ahiret var ya!.. Bu neydi? Bakara suresinin ilk sayfasındaki “Onlar ahirette yakinen inanırlar” kısmı önemli. biraz öncesinde ne deniliyor?” Gaybe inanırlar“.  Tamam, kabul etti melekler var mı var, görüyor musun? Hayır, ama olduğunu kabul ediyoruz:Bu inanma...Ama muttakiler için onlar ‘ahirete yakinen inanırlar’ diyor. İşte bu mekanizma Hidayet’in anlaşılmasına yönelik çok ciddi bir şey. İmanın artması gibi, hidayet da artıyor. İşte burada dediği gibi Kur’an ifadesiyle söylüyorum:”Ve Allah, hidayette  olanların hidayetini arttırır. Bâki olan salih ameller, Rabbinin indinde sevap bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından daha hayırlıdır.” (Meryem suresi 76. ayet)

‘İyyake na’budu’ derken oradaki ‘na’ Arapçada çoğul ifadesidir. Yani ‘yalnızca sana kulluk ederim’ değil, ‘yalnızca sana kulluk ederiz’. Burada neden çoğul ifade kullanılmış? Geçen hafta söylemiştik, cemaat bilincini vermek için. Yani ‘sen fert olarak da İslâmiyet’i yaşabilirsin, ama özellikle cemaat olmasını istiyorum’ diyor Allah-u Teâlâ. Ama bu cemaat (‘Hanif’ süresinde işlediğimiz gibi cemaat), cemaat gibi bir araya gelip de farklılık/ tefrika oluşturan bir yanlış cemaat anlayışı değil, Ümmet-i Vahidetin manasında cem olmak …

Elbette ki mezhepsel farklılıklar olacak. Ayet-i kelime var: ‘Biz Musa’ya vahyettik’ diyor. (Bakara -60).”Ve Musa (a.s), kavmi için su istemişti. Bunun üzerine, “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (meşrebini) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın”…Meşreb deyince ne anlaşılıyor? Seciye gibi, karakterin gibi, tarzın gibi. Meşreb  (Şe-Ri-Be / içmek) kelimesinden ismi zaman / ismi mekân oluyor. Yani ‘içilen yer’ anlamına geliyor(∅44 :36). Yani Allah-u Teâlâ diyor ki: ‘Ben insanları tek bir fıtratta  ama (ana fıtrat aynı olmak kaydıyla; karaktersel özellikleri olarak) farklılıklarla yarattım.’

12 ‘li sistem gereğince , herkesin birlikte bulunacağı,  manen birşeyler alabileceği, manen seyri sülük gideceği  ortamlar farklı. O yüzden meşrep denilen kavram özellikle tasavvufi ifadelerde çok kullanılır.- Ayetsel kaynağı bu. Yunus Emre: ‘oniki  katar yükümüz, çekemezsin demedim mi?’ diyor. Oniki katar, işte yani trenin vagonları , bu oniki  Meşrebi gösteriyor.  Ama bir de NEBΠvar orada… Asayı vuran…İŞTE  O DA LOKOMOTİF !(∅45:20). Yani” çekemezsin demedim mi”, orada  YUNUS’un tarzı var.  Tek gidenlerin ; nebî kaleminden gidenlerin tarzı var.

  •  Meşreb var kabul ama , orada cemaat bilincini, yani “Ümmeti Vahîdetin” bilincini kaybetmeyeceksin. İşte “nâ /biz”’ bu.
  • İkincisi (nâ’nın ikinci manasal ifadesi) namazda imamla beraber duruyoruz. İmam bizim adımıza  okuyor, oradan bir kazanç var. İşte ‘na’ bu anlama da geliyor.
  • Üçüncüsü, şunu diyor aslında imam ya da demesi gerekir: ‘Yarabbi bizim duamız pek kabul olmaz senin yanında, sana ulaşmaz kötü amellerim iz yüzünden ama arkadaki cemaatin içerisinde senin sâlih kullarından olan olabilir. Hani biz onunla da beraberiz, onunla beraber senden toplu istiyoruz. hani onun hatırına duamızı kabul et…. gibi de bir manası olabilir(∅46:19).
  • Dördüncüsü:Bir de daha derin manasıyla bir şey söylemek isterim. ‘Nâ’ biliyorsunuz Arapçada ‘biz’ demek. Bir tekil (müfred) ifade var Arapçada, bir de üç ve fazlası cem’î (çoğul) var . İki ve çoğuna da ‘biz’ deniyor (tesniye).  Manevi olarak da biraz işin derinliklerine daldığınızda da, derin boyutuyla incelemeye kalktığınızda, kitaplarda ayetlerde göreceğiniz  bununla ilgili işaretler var :İnsan (ruh, nefis, ceset) denilen üç ana unsurdan oluşmuştur. Ruh, nefis, ceset. Bunun koordinatörü de ‘akıl’dır (∅47:05). Hazreti Celalettin Rumi’ye soruyorlar: ‘İnsan nedir? diye… “Düşüncedir” diyor. Yani akıl manasında. Bu üç unsur da biz de bulunuyor ama. Tekrar ediyorum ruh, nefis, ceset. İşte bunlar da“yalnızca sana kulluk ederiz “derken en az ikisi olsa  bile bunun içine giriyor. Tekil değil, 2 ya da 3 unsurla beraber kulluğun burada ifadesi var. Yani senin,  ruhun ve cesedinle, ruhun ve ruha tabi olmuş nefsinle , ruha tabi olmuş cesedinle Allah’ın karşısına  nasıl çıkman gerektiğini -kulluk etmenin güzel yolunu-yöntemini gösteriyor çoğul ya da ikili (tesniye) ifade ile…(∅47:50).

İşte Kur’an-ı Kerim’de böyle ince ayrıntılar da var. Toparlamak gerekirse,

yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım dileriz“i, bir önceki ayette geçen ‘ahiret gününün, din gününün’ sahnelerinden idrak eden, anlayan bir zihniyet, yana yakıla bir şey istiyor. Ne isteyeceğini de bilmiyor. Nesne yok orada çünkü. ‘Yalnızca sana kulluk ederiz, yalnızca senden isterizbakın. ‘Yalnızca senden yardım talep ederiz (∅48:26). Yardımın ne olacağını bile bilmiyoruz bırakın nesneyi. İşte Allah-u Teâlâ, ‘benden şunu isteyin’ diyor! Olur mu böyle bir güzellik! Ne isteyeceğimizi bile söylüyor. ‘Dile benden ne dilersen’, ne isteyeceğini bilmiyorsun.” Ne isteyeyim, ne isteyeyim” diye düşünürken orada ipucu veriyor. ‘Sırat-ı müstakim iste, Sırat-ı müstakim iste’. Eriştir diyorsun orada. Allah-u Teâlâ ‘bunu da talep edin’ diyor benden. Bu da bizim acziyetimizin ifadesi (∅49:05).

İşte burada Allah-u Teâlâ da ‘Sırat-ı müstakim’in ne olduğunu da kelimelerin içerisine gizlemiş. Maalesef meallerin çoğunda bulamadım bu banada bir kullanımı. Bir mealde buldum sadece, ‘Ayağa kaldıran yol, seni dik tutan yol” diye. . Mülk suresinde:” Hiç ayağa kalkmış biriyle yerde yüzüstü  sürünen bir insan bir olur mu? “İşte o dikleştiriyor, karakter veriyor Müslüman’a. Hem bu dünyada nasıl bir karakter olacağın,  dik duracağın , izzet sahibi olarak yaşamanı sağlıyor ; hem de ahiret’de seni mahcub edecek  yanlışlara götürmeyecek amellerin içinde bulunacağın  bir mekanizmayı sağlıyor. Buna bir örnek vermek gerekirse, sen çok doğru bir yolda değilsin, arkadaşlarınla oraya gidiyorsun buraya gidiyorsun. Ama Allah sana hidayet etmesiyle öyle güzel öyle kaliteli Müslüman arkadaşlar veriyor ki seni kolundan tutup camiye götürüyorlar. Seni kolundan tutup Allah’ın zikrinin yapıldığı yere götürüyorlar. Sırat-ı müstakim kolundan tutup götürüyor(∅50:15). Yani yol alıp götürüyor yürüyen merdiven gibi. Ya da ağzın laubali, gevşek bir ağzının var, ahlaki bir ağzın yok. Ama  müslüman kimlikli arkadaşlarının yanında ,’lan’ bile diyemez oluyorsun. . İşte sıratal müstakimin öğelerinden biri de bu. Ama bu ‘sıratal müstakimi’ daha da teferruatlandırıyor Rabbim .Nasıl bir yol olduğunu, onları kimlere verdiğini, o yola verdiklerine hangi özellikleri yüklediğini de bir sonraki ayette göreceğiz. “Sıratellezine en’amte aleyhim” diye. O da haftaya.

Allah bize, sadece Allah’a kulluk eden, sadece O’ndan yardım isteyen ve Allah’ın Sıratı müstakimini hidayet ettiği, ulaştırdığı kimselerden olmayı nasip etsin.

Bize de buna, hidayete vesile olacak gayretlerde bulunmayı nasip etsin

inşaAllah.. Âmin….

(Ve âhıru da’vahum en-il hamdülillahi rabbil ‘alemîn)

 

FATİHA 2015-(7)-son


MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN  LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/QEeQRsplkegUq



fatihasuresikelimemeali

FATİHA 2015-(6)

FATİHA 2015 (6.SOHBET)


SOHBETİ MP3  DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/pDxChjThkW4QH





 

fatihasuresikelimemeali

FATİHA 2015-(5)

FATİHA 2015 (5.Sohbet)

 

SOHBETİN SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN:
https://yadi.sk/d/LwATS6xokK9TE




fatihasuresikelimemeali

SOHBETİN YAZILI METNİ : 

Geçen hafta ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ demiştik. İlk ayetlerde Rabbim kendisini tanıtıyordu, daha sonra da -sanki bizim ağzımızdan -Kur’an da ifadeler vardı. Yani  nasıl bir Allah olduğunu anladıktan sonra ‘Artık böyle demeniz gerekir’ gibi. Ve biz de burada ne diyorduk:

‘Yalnız sana kulluk ederiz (ibadet ederiz değil) ve yalnızca senden yardım dileriz’(∅2:40).

Buradan devam ederek öbür ayete geçelim. Bu ayeti ikiye ayırırsak : Birinci tarafında ‘Yalnız sana kulluk ederiz’ ; ikinci tarafında ‘Yalnız senden yardım dileriz’. Bunun tersi yani ‘Yalnız senden yardım dileriz, yalnız sana kulluk ederiz’ değil !

Allah-u Teâlâ ‘Rab’ ya, eğitiyor ya, Fatiha ile de aslında Kur’an’ı nasıl okuyacağımızın eğitimini veriyor bize (∅3:22). Fatiha’yı günde 40 kez okuyoruz, sular seller gibi biliyoruz ya (!) , bunun gereği olarak tefsirini çok iyi bilmek durumundayız. Tefsirini iyi bildiğimiz takdirde ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’i çok iyi anlayacağız (∅ 3:50). Anlayınca da şöyle diyeceğiz: ‘Meğerse bir ayetin akış sırasında bir şey ne kadar önce anlatılıyorsa o kadar kıymetli. Rabbim sıralamada öncelik vermişse o kadar kıymetli’. Bu ayette de  Rabbim ‘ubudiyeti’ yani ‘kulluk etmeyi’ öne alıyor (4.15). Yani diyor ki:

‘Benden bir şey mi istiyorsun, yardım mı talep edeceksin? Önce bana kulluk et’.  

Okumaya devam et

FATİHA 2015-(4)-yazılı metin#

FATİHA 2015-(4)


SES KAYDINI DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/Q3-sIkKnkASqF


 


FATİHA 2015 (4. SOHBET)

Ahireti hatırlatıcı sahneleri, Kur’an’ın en konsantre suresi olan Fatiha’ya Rabbim koymuş ki,  O güne özgü gayret edesiniz, O güne özgü yaşayasınız diye(1.41).

Geçen haftaki sohbetlerden Fatiha’da bir şey dikkatimi çekti

Bir ayetin sonu, sanki öbür ayetin başı gibi(1:50).

  • “Elhamdü lillahi Rabbil âlemin” diye bitiyor ayet, âlemlerin Rab’lığını  ‘Er Rahman ve Er Rahim ‘olarak bir sonraki ayette açıklıyor(2:08).
  • “Er-Rahim” diye bitiyor; Er-Rahim’in izahı bir sonraki aye in başında   ‘Maliki yevmid-din’ diyor.orada açıklanıyor.
  • “Yevmid-din” …’DİN ile bitiyor , bir sonraki ayet ‘din’in ne olduğunu izah ediyor.”iyyake na’budu ve iyyake nestain ” diye. Bu böylece devam ediyor.

Din, kişinin bütün sistemi anlamasında, O’na doğru yönelmesinde ve yaşamasındaki sistemin ismi(2.36).Allah’ın dini ile senin dinin ne kadar örtüşüyor(2.45)?

Okumaya devam et

FATİHA 2015-(3)

FATİHA 2015-(3)


SES KAYDINI DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/0dTNdZPOjzDxh



fatihasuresikelimemeali

FATİHA 2015-(2)


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN:

https://yadi.sk/d/SipvIpgyjpdpF



fatihasuresikelimemeali

FATİHA 2015-(1)


SOHBETİ MP3 OLARAK DİNLEMEK  VEYA KAYDETMEK İÇİN TIKLAYIN:

https://yadi.sk/d/XRViBIOzjiVA9



fatihasuresikelimemeali

SEBE (4.sohbet) 5-6.AYETLER (ktpçk-13)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/cCu8QMv0dNMTA


ÂYET METİNLERİ:


SEBE SÛRESİ 5. AYET

وَالَّذٖينَ سَعَوْ فٖى اٰيَاتِنَا مُعَاجِزٖينَ اُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلٖيمٌ

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbum mir riczin elîm.  

Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.

1. ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
2. seav : çalıştılar
3. : hakkında, konusunda, da
4. âyâti-nâ : âyetlerimiz
5. muâcizîne : aciz bırakılanlar
6. ulâike : işte onlar
7. lehum : onlar için
8. azâbun : bir azap
9. min : den, dan
10. riczin : ricz, pis, iğrenç, çirkin, azap
11. elîmun : acı, elem veren

SEBE SÛRESİ 6. AYET

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîdi

Kendilerine ilim verilenler görüyor;Sana Rabbinden indirilen,hakkın kendisidir.Güçlü ve övülmeye layık olanın hidayet yolu nu göstereyim mi? de

1. ve yere : ve görürler, görüyorlar
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. ûtû el ılme : ilim verilenler
4. ellezî : ki o
5. unzile : indirildi
6. ileyke : sana
7. min rabbi-ke : senin Rabbinden
8. huve : o
9. el hakka : hak
10. ve yehdî : ve hidayet eder, ulaştırır
11. ilâ sırâtı : yola
12. el azîzi : azîz olan, yüce olan
13. el hamîdi : hamid olan, hamdedilen

SES KAYDININ METNİ:


Sebe Sûresi 4. Ders:

5. Ayetten itibaren

Eûzubillahimineşşeytanirracîm

Bismillahirrahmanirrahîm


Sebe Suresine kaldığımız yerden devam ediyoruz..Hafif geri alarak devam edeceğiz..

4.Ayette “li” ile başlamıştı.. için



34-Sebe Suresi 4. Ayet 

لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُولٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât, ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

Allah’ın, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için (her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.


Bir kıyamet olacaktır…Hesap olacaktır…Bu iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması  için,karşılığını vermesi için olacaktır..

Aslında karşılığını verme için olacaktır..

Bu ayet ,iman edip salih amel işleyenler ile ilgili. Yine karşılığı verilecek ama bugün işleyeceğimiz 5.Ayet, ALLAH’ın Ayetlerini aciz bırakmak için uğraşanlar”la ilgili..


34-Sebe Suresi 5.Ayet 

وَالَّذٖينَ سَعَوْ فٖى اٰيَاتِنَا مُعَاجِزٖينَ اُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلٖيمٌ

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbum mir riczin elîm.

Âyetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar ,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.


Biliyorsunuz ceza Arapçada hem olumlu anlamda hemde olumsuz anlamda yani hem mükafatlandırma anlamında hemde cezalandırma(Türkçe’deki ceza),azap anlamı vardı..

“âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip ,iman ettikleri ölçüde salih amel işleyenler” için bir mükafat vardı.. Bunlar neydi bu;

  1. Mağfiret
  2. Kerim Bir Rızk  

Geçen hafta oldukça yoğun işledik bunu.. tesirli ve güzel olduğunu düşünüyorum..

Burada Bayraktar Bayraklı’nın Tefsiri’nde güzel bir şey gördüm…

Bakın” rızgun kerîm” diyor..

Kerîm , Rızk ifadesinin sıfatı..

Bunu Rabbim sıfatlandırmış..

Ama Mağfiret sıfatlı oarak gelmemiş..Olduğu gibi gelmiş.

Bunu Sıfatlandırmaya gerek yok ,diyor..

Mağfiret başlı başına büyük bir şey..

(Bunun sıfatı falan yok,bunun güzelliğine ,önemine binaen olduğunu yapıyor.)

Zaten Af edildiniz mi , Yırttınız !!..

Ama sadece  yırtmakla da kalınmıyor,Rabbim  üstüne üstlük bir de Rızk veriyor..

O öyle böyle de bir Rızk değil;Kerîm olan ALLAH’ın Kerîm Rızkı…

Yani Cömert olanın müthiş cömertliğini düşünün orada ..

İnanılmaz şeylerle karşılaşılacak,eğer mağfiret olunur ise..

Mağfiret olunmanın  şartı da  yukarıda geçen âmenû ve amilus sâlihâtı;

  • İman etmek;

İman etmeden olmaz.

İmanı konuşmuştuk;İman,sadece inandım, inanmadım demek değil..)04:14

O sadece kapıdan giriş ;

İmanımızı her alanda :

Amentü billahi ve melâiketihi, ve kütübihî ve rusülihî…. yani her alanda kabul etmekle beraber, kafanızda onu çok güzel bir halde , HAK  olan bir şekilde biçimlendirmelisiniz..

(………………………….)

ALLAH-U TEALA diyor ki; biz Kur’an-ı Kerîmde çeşit çeşit misaller getirdik diyor..

Bknz.


RUM SURESİ 58.AYET;

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فٖى هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ

Ve legad darabnâ linnâsi fî hâzel gur’âni min kulli mesel, ve lein cié’tehum biâyetil leyegûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn.

Andolsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.


Şimdi Bizim;

  1. ALLAH ın Zatını anlama şansımız yok.Bilgisayarda öyle bir veri hücre yok.(Yapısal olarak MÜMKÜN değil)
  2. Biz sadece gördüklerimizi bile anlayamıyoruz … Gaybî olan Ahireti unsurları tam olarak anlamamız mümkün değil.. Hani bahsettik ya; Cennetin kapısında seviye yükseltme olacak..Akıl seviyesi yani ondan sonra içeri girip anlaşılabilecek..

Yani şu anki aklımızla oralar mümkün değil..Biz büyük hakikatleri nasıl anlayacağız..!!!???

Kur’an-ı Kerîm misallendirme yoluyla anlatıyor..

Hatta bu Nahl Suresinde var.(75. Ayet)

Bknz Aşağıdaki Ayet;


16-Nahl suresi 75. ayet (Genel: 16 – İniş: 70 – Alfbetik: 76)

ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْدًا مَّمْلُوكًا لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

Daraballâhu meselen abdem memlûkel lâ yagdiru alâ şey’iv ve mer razagnâhu minnâ rizgan hasenen fehuve yunfigu minhu sirrav ve cehrâ, hel yestevûn, elhamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn.
Allâh, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah’a mahsustur, fakat çokları bilmezler.


Misal Anlatıyor Öyle bir köle var ki, elinden,dilinden hiçbir şey gelmiyor, öbürüne de ne iş verirsen yapıyor..

Orada ilginç bir misal var..Yani 2 köle de bile böyle olmaz..

Şimdi ALLAH U TEALA yı ,Siz diyor, mahlukatı bile aynı mı tutuyorsunuz..!!!

Rabbim kendi Zatına insanlardan örnek veriyor..Bırakın mahlukatı..

Dolayısıyla ALLAH U TEALA nın Kur’an-ı Kerimde anlatım metodlarından birisi de  misallendirmedir zaten..

O anlamda bir sıkıntı yok…

Ama şu var..

  • Misali veririken dikkatli olmak lazım..!!!
  • Yani ne neye denk geliyor..!!!!
  • Bir dikkat etmek gerekir..!!!!!
  • Misal verilirken ALLAH U TEALA yani kelimeleri çok dikkat etmek gerekir..!!!!!!!!!

    30 – Rum suresi 27. Ayet

    وَهُوَ الَّذٖى يَبْدَٶُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

    Ve huvellezî yebdeul halga summe yuîduhû ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul ağlâ fis semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm.

    Önce halkı yaratan, (oldurduktan) sonra da diriltip (hayata) çeviren O’dur. Bu da O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misaller, en bedi sıfatlar O’nundur. O çok güçlüdür, çok üstündür ve hikmet sahibidir.


Evet, onlar için bir Mağfiret vardır ve Kerim Bir Rızk vardır..

Biliyorsunuz AMENU( İman Ettim) demek sadece vardır yoktur demek değil..

Var dedin de..

Nasıl bir ALLAH tahayyül ediyorsun ..?!?!?!

Kafan da Nasıl ?

  • Zalim mi değil mi?
  • Kerim mi değil mi?
  • Kadir mi değil mi?

Kitap ?!

  • Kitaba inandın ama nasıl bir Kitaba iman ediyorsun..07:13

Eğer gerçekten ALLAH ın bir kitabına olduğuna inanıyorsan ona çok farklı yaklaşman lazım..

Bunun gibi şeyler ..

Bunlara iman etmek te yeterli değil..Buna uygun davranmak lazım…

Madem iman ettin öyleyse yaşa…

İmanın çok yüksek ..ama herkes/herhangi biri gibi yaşıyorsun…

 Ya da imanının yükselmeden önceki konumuna göre yaşıyorsun…

Bunlar çok tehlikeli..

İşte eğer öyle yaşadığın takdirde bir olumlu anlam var…Mağfiret anlamında karşılık

Şimdi bu Ayette de…Bugün İşleyeceğimiz Ayette de diğer kötüler anlatılıyor…

(İyiler/kötüler diye kabaca 2 ye ayırıyorum…Bunlarla ilgili bir çok kelime var da..İyi ve kötü diye kabaca ayırırsak..)

“Vellezîne” (Sebe Suresi 5. Ayet) diyor …

Bu” Vellezîne” aslında yukardaki “Liyecziye” (Sebe Suresi 4. Ayet) “ALLAH cezalandıracaktır/ karşılığını verecektir”…Anlamındaki ifadeye gidiyor..Başındaki “ve/vav” harfi oraya atıf ediliyor..Atıf harfi deniliyor Arapça’da  buna.. yani hükmü/anlamı orayla ilişkili…

  • “Vellezîne seav”…Koşanlar… yani, “duranlar” değil,” yürüyenler” değil …Koşanlar ..Neye koşanlar?

“fî âyâtinâ” -Ayetlerimiz konusunda… ama “muâcizîne” Muaciz; aciz bırakan demek..Ama buradaki anlamıyla yeterli değil..”Aciz bırakmaya çalışan” daha uygun bir ifade…

Bu ifadeye yakın  bir ifade Bakara Suresinde geçiyor..

Onlar diyor ki….


2-Bakara suresi 9. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn.

Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.


Yuhâdiûnallâhe- Arapça tercümelerde “aldatırlar” denebiliyor…Ama aldatırlar doğru bir ifade değil..ALLAH’ı aldatmaya çalışırlar..Yani Arapça karşılığı orada “karşılıklı olarak aldatmaya gayret etme” anlamında bir şey ama, bunu kelimeleri yerine doğru şekilde oturtarak kullanmakta fayda var.. ALLAH ı Aldatmaya çalışırlar..Zaten Sonra devamı geliyor..

ve “mâ yahdeûne” – onlar aldatamazlar diyor..

(Orada Arapça bilenler için söylüyorum. Arada Elif harfi var..ilkinde Mufâale babı,oluyor…

Mufâale babı karşılıklı olarak bir şey yapmaya çalışırlar.. )

Buradada aynı şekilde Sebe Suresi 5. Ayette de, “muâcizîne”  yani ALLAH ı “aciz bırakmaya çalışırlar” anlamında..” aciz yaparlar” anlamında değil…

“muaciz”; aciz bırakan demek..Ama koşuyorlarmış buna, yani aşırı bir gayretin ifadesi burada… normal, oldukları gibi durmuyorlar..

Yani” ben bu Ayeti anlamadım ama hafif bir şüphem var ama neyse…” demiyor..

Hayat gayesi haline getirmiş ayetlerle mücadeleyi…

Bugün ülkemizde de var biliyorsunuz..

Ne hikmetse Müslüman olduğu halde insanların bir kısmı, Ayetler üzerine çok ciddi derecede mücadele ediyorlar, şöyledir böyledir diye..Anlamak mümkün değil..

Hani müslüman olmayanları anlıyorsun..

Olanlar da ekstra bir gayret içerisinde… ne mantıkla yapılıyor anlamak mümkün değil..

ALLAH hidayet versin…

Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar diyor..

  • ulâike lehum;Onlar için vardır

Ne vardır?

  • azâbun min riczin elîm

Şimdi bakın yukarıdakiyle düşünürsek…

Yukarıdaki olumlu,iyi insanlara mağfiret var…

Aşağıdakilere ne var? 

Azap var..

Demek ki ;

mağfiretin zıttı azap..

Yani Affetmenin karşılığı affetmemek değil, bakın..

  • Ceza..azap…

Geçen haftalarda işledik…!!!Ana temayı unutmayalım diye!!!

Emanet var Semaların,Arzın ve Dağların yüklenemediğini… İnsan yükleniyor…

Cennetten sonra  da insanlığa, indirilip geri dönmenin gerektirdiği bir yaşam sunuluyor.. Burada geri dönebilmenin şartı..;MAĞFİRET(AF ve MAĞFİRET)

Buna uğrarsanız; yırtıyorsunuz…(tabiri caizse)

Yoksa Af olmama diye bir ara tema yok..

Af olmamanın karşılığı;

AZAP

Yani bakın Bunu şöyle izah edebiliriz..

Şimdi Af olunuyor ..Cenneti düşünün..Cennete giriliyor…

Affedilmeyenler  dümdüz betonda oturuyor, değil..

Onlara Eksta bir de Azap var…

Yani arası yok…

(………..) Araftakiler..

O konu şüpheli..Bir ara işleyelim..

Bazıları arada derede kalanlar diyor..(sevabı ve günahı musavi olanlar)

Bazıları da…ilericiler (mukarrebun/sabikun)… hani Vakıa Suresinde var ya; sağcılar solcular..(Ashab-ı Meymene,Ashab-ı Meş’eme)bir de ilericiler.. var ya onlar olduğunu söyleniyor..


VÂKIA Suresi 8.Ayet;

فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.

Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»

VÂKIA Suresi 9.Ayet;

وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ

Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.

Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»

VÂKIA Suresi 10.Ayet;

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

Ves sâbikûnes sâbikûne

İlerde sabikun, işte o sabikun


 Konumuza dönelim;

Üstüne üstlük bir de Azap var..

Bu Azap ta nasılmış..????  Rabbim bunun niteliğini de söylüyor..

  • min ricsin elîm–Elim olan , bir pislikten kökenini alan , azap..

RİCS -رجس  Bizim bildiğimiz anlamda hem maddi hemde manevi anlamda pislik anlamına geliyor..

Pislik anlamına ne aklınıza gelirse

( kötü iş,çirkin iş,pisşey,pis,kötü,haram,küfür,necis,murdar,pislik,necaset,bok,kir,murdarlık,yaramazlık)  pislik olarak nitelendiriliyor..

Ama bunun manevi boyutta bir karşılığında olması lazım..

Pislik adına ne var ise ; bundan kaynaklanan… ama herhangi bir pislik değil..

Bakın Pisliğin sıfatı var AYETTE..Pisliğin sıfatı ne?

Elimm..Elim olan..

Daha evvel söylüyoruz hep..

Elem ; acı demek…

Mesela Baş Ağrısına Elem deniliyor..Arapçada..Diş ağrısına Elem deniliyor..

Yani canınızı acıtacak bir şey ..

Yani Acı veren bir unsur var.. bunda…Öyle bir pislikten..

Bu ricz kelimesine bir değinmek istiyorum..

Direk konuyla çok alakalı değilmiş gibi duruyor, ama bu kelimenin geçtiği bir Ayet var… O çok aklıma geliyor…

Yunus  yüz !

Yunus Suresi 100. Ayet

Bknz. Aşağıdaki Ayet(ler)


10-Yunus suresi 100. ayet (Genel: 10 – İniş: 51 – Alfbetik: 76)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ

Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.

Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını kullanmayanları O ,pislik içinde bırakır.


Yunus Balığı bakın ne yapıyor arkadaşlar .. Yunus Balığı ne yapar ? yüzer …

Yunus Suresi 100.Ayet…  yunus (balığı) yüz !

Aklınızda kalması için…

Aynı zamanda  10 .Sure 100.Ayet ..Çok akılda kalıcı bir Ayet…  10/100  

Burada da rics kelimesi geçiyor.. ricse..

ALLAH ın izni olmadıkça hiçbir kimse iman edemez.ALLAH “rics”i o kimselerin üzerine atar.

Şimdi yec’alu – kelimesi var orada.  ” CE-A-LE” çok fazla anlama geliyor Arapça’da …

Arapçada kılmak,olmak,yaratmak,etmek,yapmak gibi bir çok anlamı var..

Onların üzerine rics atar.Onları pislik  içerisinde bırakıverir gibi..  meallerde var bir çok farklı ifade var 

Ana felsefesiyle düşünürsek..

Kime atarmış bu pislikleri kime bulaşırmış?!?!??!

  • alellezîne lâ yağgılûn –  عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ
    yani, akletmeyenlere ,akıllarını kullanmayanların üzerine bu oluyor…Bu dünyada..

Bakın ne diyor ??? ALLAH ın izni olmadan hiç bir kimse iman edemez …Ama burada bir sistemi anlatıyor Rabbim ben çok kullanıyorum… bunu..

Akıllarını kullanmasını istiyor …ALLAH U TEALA

Aklını kullanacaksın ..Seni Yarattım diyor .. Sana her türlü mekanizmayı da verdim.. Ama aklını kullanacaksın diyor..

Şimdi “Emanet”i yükledi ya bize .. Emaneti yükledi…Ama Serbest bıraktı bakın..

Şimdi dağlardan aklını kullanmasını istemiyor..

O emrediyor..dağlar da emredileni yapıyor..

Zilzal Suresinde ne diyordu..

Bknz. Aşağıdaki Ayet;


ZİLZÂL Suresi 2.Ayet

وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا

Ve ahrecetil ardu eskâlehâ.

Arz, içindekileri dışarıya çıkarıb attığı

ZİLZÂL Suresi 3.Ayet

وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا

Ve kâlel insânu mâ lehâ.

Ve insan: “Ne oluyor buna?” dediği zaman.

ZİLZÂL Suresi 4.Ayet

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا

Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.

Arz, o gün bütün haberlerini anlatır

ZİLZÂL Suresi 5.Ayet

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا

Bi enne rabbeke ehvâ lehâ.

Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.


Şimdi Arza gereken o vahy edilene uymak..

Uymama diye bir şansı yok..

Belki evvelde, ilk teklif etme iradesinde bir beklenti oldu ama İnsan yüklendikten sonra  emaneti, onlardan o irade kalktı; artık onlara emir var…Emredildiklerini yerine getirirler ..

Ama imtihan sürecinde olan mahlukat olan için; şerefli mahlukat olan  insan için artık 

“aklını kullanması” …şart 

Aklını kullandığın sürece sen doğrulara gitme konumundasın..

Aklını kullanmadığın sürece ne oluyormuş bu Ayete göre Pisliğe bulaşıyorsun..

Pislik sistemin içerisinde var..

Yani ALLAH sana pislik atmıyor aslında..

Öyle bir mekanizma var ki ;

ALLAH U TEALA nın adalet sistemi var ki;

Sen yaptıkların karşılığını buluyorsun..

Yani diyor ki Ayet-i Kerime de sizin başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızdır..Diyor..

Bknz.


42-Şura suresi 30. ayet 

وَمَا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصٖيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدٖيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍ

Ve mâ esâbekum mim musîbetin febimâ kesebet eydîkum ve yağfû an kesîr.

Size bir musîbet isabet ettiği zaman işte o, ellerinizin kazandığı (yaptıklarınız) sebebiyledir. (Musîbetlerin) çoğunu affeder (gerçekleştirmez).


Ama bunu layıkıyla anlayamayan insanlar… Sabretmem gerekiyor ; bu kader ,diyor..

Ya bilinen anlamıyla kader değil..Sen aklını kullanmadın.. Doğru dürüst davranmadın..

İman ölçüsünde salih amel işlemedin bu sana mustahak oldu…

Yine bir Ayette diyor ki…

Sizin başınıza gelen iyi olarak ne var ise ALLAH tandır diyor kötü olarak ne var ise sizin kendi nefsinizdendir diyor..


4-Nisa suresi 79. ayet (Genel: 4 – İniş: 92 – Alfbetik: 76)

مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا

Mâ esâbeke min hasenetin feminallâh, ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi rasûlâ, ve kefâ billâhi şehîdâ.

Sana isâbet eden her iyilik Allah’dandır; sana isâbet eden her kötülük ise nefsindendir. İşte seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhid olarak ise, Allah yeter!


  • Bunu eğer doğru anlamazsan kader inancını yanlış anlarsın..
  • Sabır mekanizmasını yanlış anlarsın..

“ALLAH bana bunu gereksiz yere (haşa) yüklüyor..

Bu İmtihan!!! ben buna sabredeyim dişlerimi sıkıyım..tahammül edeyim “gibi..

ALLAH korusun insanı tehlikelere götürüyor..

Bu Tövbe Suresinin sonlarında var..

Onlar görmezler mi ki diyor ..

Onları senede 1 kez 2 kez fitneyle  imtihan ederiz , diyor..

Fakat sonunda ilginç bir ifade var..

Çok güzel yakalamış birisi onu

ama ne tövbe ederler diyor..Ne de “yezzekkerûn” diyor…Akıl almak için düşünürler diyor..


TEVBE Suresi 126.Ayet

أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ

E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn

Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.


Madem bize yıllardır anlatıldığı şekilde bir imtihan var..

O zaman niçin Tövbe edecek ki kişi…

Demek ki Tövbe etmesi gereken bir durum var…

… “ya, benim başıma bunlar geldi..Eyvah…Benim hatamla… tövbe etmeliyim” ..

Diyecek bir durum var ..

O imtihan denilen şeyin içerisinde, sebebinde..

Şimdi bunu sen ALLAH’a mal edemezsin..

Çünkü başınıza gelen .. İyi gelen şeyler bendendir..Kötü şeyler senin nefsindendir..diyor..

He bunların hepsi ALLAH’ın kontrolüyle oluyor..ALLAH’ın Bilgisinde oluyor..

Ama fail olarak bilin ki…bu insan…

Yunus Suresi 100.Ayette olduğu gibi” aklını kullanmadığı için üzerine pislik bulaşan” insan..

Bu ,dünyadaki pislik..Yani öyle mekanizmaların içerine girersin ki.. Olayın başında Aklını kullanmadığın için.. sonu nerelere varır…

Mesela, Akıl hastaları birden bire anında delirmiyorlar..Yavaş Yavaş bir şeylerle başlıyor..Vesvese birden bire gelmiyor insanın üzerine..Mantık hatası yapıyor..Orada olayları değerlendirirken Aklını doğru kullanmıyor..Tık, bir şey yanaşıyor.. Orada da aklını kullanmıyor..Yavaş yavaş artık “Dalle” oluyor..Sapıyor hidayetten ..gittiği yerde de neler oluyor neler..

İşte o yüzden ALLAH ın Halifesi konumunda olan insanın her daim aklını kullanan bir konumda olması gerekiyor..

Bugün din yaşanırken bile… bakın…Din yaşanırken bile ,insanların takip ettiği kimseler,takip ettiği sistemler,takip ettikleri cemiyetler,fırkalar,hizbler v.b. var…İşte Rum Suresi 32.Ayete giren ne var ise… bunların içerisinde bileinsanların akıllarını kullanmaları lazım arkadaşlar..

Bknz Aşağıdaki Ayet


30-Rum suresi 32. ayet (Genel: 30 – İniş: 84 – Alfbetik: 76)

مِنَ الَّذٖينَ فَرَّقُوا دٖينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Minellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeâ, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn.

O dinlerini parça parça eden ve kendileri de değişik gruplara ayrılanlardan (olmayın). Her grup kendi yanında olanla sevinmektedir.


6-Enam Suresi 159. Ayet 

اِنَّ الَّذٖينَ فَرَّقُوا دٖينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فٖى شَیْءٍ اِنَّمَا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

İnnellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeal leste minhum fî şeyé’, innemâ emruhum ilallâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn.

Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.


 Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû

EY İMAN EDENLER, İMAN EDİN !!!


Bknz. Aşağıdaki Ayet


Nisa Suresi 136. Ayet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû   billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ

Ey inananlar, inanın Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.


“Ey iman edenler,iman edin” yani bu İMAN SÜRECİ  her daim devam ediyor..

Ben iman ettim, iş bitti ,değil..

Bu süreç içerisinde de sen sürekli aklını kulllanmak zorundasın..

Karşına bir şey geldiğinde uygun buna davranmak zorundasın ,ALLAH korusun bir pislik bulaşır..

O pislikle beraber yaşamaya devam edersin..

Düşündüklerini  ve yaptıklarını TABİ OLDUKLARININKİLERLE aynı olduğunu zannedersin ,halbuki o seni nerelere götürmüştür..

Ama tekrar söylüyorum..

Müsebbip(Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan)olan senin aklını doğru kullanmaman..

Zaten biz bunun imtihanını yaşıyoruz..

  • İşte bunu yapmazsan ,aklını kullanmazsan, Sebe Sûresindeki 5. Ayette olduğu gibi,      bu durum senin…

” pislik kaynaklı azabını”gerektirecek..Fakat içerisinde acı verecek özellikleri olan  bir durumla karşılaşacaksın…

Aynı zamanda bu bahsedilenler her ne kadar da ahiretteki bir sahneyi çizse de …

Bütün Ayetlerde göreceğiniz gibi,

Ahireti cezaların mislisi, benzeri ,aynı zamanda bugün insanlarında yaşadıkları..

Mesela bir Hadis-i  Şerif var;

Hasud insan cehennemdedir.diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

Hasud;Haset eden,sürekli haset eden anlamına gelir..

Haset eden Cehennemdedir..

Şimdi Ahirete baktığınızda tabi ki Haset eden Cehenneme; karşılığı olarak Cehenneme gidecek..

Ama daha yaşama durumundayken de, dünyada da; Ateşin içinde gibi, (yürek ferahlıyıyla değil de zıttı bir konumunda) yaşıyor anlamına da gelir, bu Hadis-i Şerif aynı zamanda ..

Yani Ateş var içinde haset edenin…

Birilerinin  nimetler içerisinde ,ALLAH ın Ona takdir ettiği nimetlerin ,rızkların içerisinde olması, adama ağır geliyor..

İçi yanıyor adamın..

İşte bu Cehennem değil mi?

Yani sadece Ahirette azap değil..

Aynı zamanda bu dünyada yaşarken de azabı yaşıyor..

İşte bu “azaptadır” derken de 5. Ayette

Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar;Bu dünyada da rahat olmadıklarını söylüyor..

İç dünyaları rahat değil…Sen onu rahat görüyorsun ama rahat değil..

Zaten bu konuda bir Ayet var.. O çok hoşuma gidiyor..

“E lâ” diye başlıyor..


RA’D Sûresi 28.Ayet

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ     أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

O zâtlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle  mutmain olur.


“E lâ”   أَلاَ   diye başlıyor..

İş bildiğiniz gibi değil yani..Öyle değil..

Kalpler ancak ALLAH ın zikri ile mutmain olur..

E ,şimdi sen ALLAH ı aklına getirmiyorsan,iman edip din haline getirmiyorsan ..

Üstüne üstlük  Ayetleri kabul etmiyorsan.. 24:46

Üstüne üstlük bir de onlarla mücadele etme konumunda  koşarak yaşıyorsan ..

Kalbinin mütmainliği Nerede?

Yani,gerçek anlamda ALLAH ın zikri ile  mütmainlik.

Ha insanlar mutmainmiş gibi gözüküyorlar..

Ne yapıyorlar? Nefslerini tatmin etme yoluna gidiyorlar..

Yani kalp sadece ALLAH ın zikri ile ,O’nunla meşgul olduğu zaman rahatlama konumundayken, insanlar bunu yaşamadıklarında ;o açlığı , dünyevi zevklerle -nefslerini- tatmin etmeye yoluna  gidiyorlar ama  O da mümkün değil..

Tuzlu su içmek gibi..

E bir gemi kazasından kurtulup ta bir salda,kayıkta olanlar o tuzlu deniz suyunu içiyorlar mı

İçmiyorlar ..Neden?

Onu içtiğinde biraz daha fazla susayacak..

İçtiğinde daha fazla susayacak ölümüne sebep olacak.. Sonu yok…

İşte sonunda ne oluyor arkadaşlar ..

İnsanların dünya nimetleri,dünya değerleri açısından elde etmek için koşuşturup durduklarına, fazlasıyla sahip olanlar ,bakıyorsunuz  intihar ediyorlar sonuçta..25:52

İntihar etmemeleri lazım..

Ne güzel dünyevi nimetleri içerisindeler ne güzel yok.ama intihar ediyorlar…

Neden?Tatmin yok ..

Formül de belli.. ALLAH ın zikri olmadan tatmin mümkün değil..

Nefsle de bir yere kadar ondan sonra olmuyor..Sonu yok..Tak intihar ediyorlar..

Bu durum da, ALLAH ın Ayetlerini aciz bırakma durumunda olan insanların haliyeti ruhiyelerinin ,azap içerisinde olduklarının  bir göstergesi..

Şimdi burada Ayetlerden kasıt ne?

Ayetlerimizi diyor ya;

1.Bildiğimiz  anlamda Ayet(Kuran Ayetleri)

2.Bir de” Kıyamet” anlamında Ayet..

 3 tane Ayet var

(Yunus Suresi 53.Ayet;Tegabun Suresi 7.Ayet;Sebe 3 )

Kuran-ı Kerimin içerisinde 3 tane Kıyamete yemin varmış..

Bknz Aşağıdaki Ayet(ler)


64-Tegabun suresi 7. ayet 

زَعَمَ الَّذٖينَ كَفَرُوا اَنْ لَنْ يُبْعَثُوا قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ وَذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرٌ

Zeamellezîne keferû el ley yub’asû, gul belâ ve rabbî letub’asunne summe letunebbeunne bimâ amiltum, ve zâlike alallâhi yesîr.

İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a kolaydır.”


10-Yunus suresi 53. ayet 

وَيَسْتَنْبِئُونَكَ اَحَقٌّ هُوَ قُلْ اٖى وَرَبّٖى اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ

Ve yestembiûneke ehaggun hû, gul î ve rabbî innehû lehagguv ve mâ entum bimuğcizîn.

“O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”


34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.

İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”


İşte bunlar biraz evvel bahsettiğim şeyler..

Hemen bana işaret”n hemen Arkadaşlar  bütün kelimeler birbiriyle aynı bu Ayetlerin..

Diyor ki;Mesela;

10-Yunus suresi 53. ayet

O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette haktır,gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”

Bak aynı kelimeler…”aciz kılmaya çalışmak” ,

Bu gerçek midir ?sorusuna “Kıyamet olacak ta azap gerçekleşecek” ya Sebe Suresinin ilk Ayetlerinde diyordu ya..

34-Sebe suresi 3. ayet – İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Hani söyle bu Kıyamet bizim başımıza ne zaman gelecek diyorlardı ya ..Aynı şey..

Peki kıyamet inkar da bir Ayeti inkar etmek gibi …aynı Kuran Ayetleriyle …İnkar edip onun üzerine mücadele etmek gibi… işte onu soruyor…

64-Tegabun suresi 7. ayette

İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”

34-Sebe suresi 3. ayette

İnkâr edenler, “Kıyamet bize kesinkez gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”


İşte bu 3 Ayette kelimeleri bir araya getirdiğimizde görüyoruz ki bu yalanlama peşinde oldukları Ayet, aynı zamanda yeniden diriliş gerçeği ..

Çünkü bunu red ediyorlar ki, mücadele ediyorlar ki ,aslında bilinç altlarında şu var..

Görmezlikten gelmek istiyorlar..29:30

Kur’an-ı Kerimde  ALLAH U TEALA  buna Ayet diyorsa, bunu  “çok büyük bir gerçeklilik”anlamında söylüyor..

Aslında İnsanların gerçekte inkar edemeyecekleri bir şey ..

Ama neden görmek istemiyorlar..

  • Çünkü eğer gerçekten Ahiretin ve yeniden dirilmenin ve yeniden Hesabın olduğu gerçek anlamında idrak ederlerse Ona göre yaşamak zorundalar ..

Çünkü O iman olmuş oluyor..Tamam bu böyle demek bu iman oluyor..

  • “âmenû ve amilus sâlihâti” nerede?

Yok, “âmenû ve amilus sâlihâti” yok  !!!??? Salih amel yapmak zorundalar..

Yapacaklarını , yapmaları gerekenleri  bir düşünsenize ! nefslerine ne kadar ağır geliyor..

Bknz. Aşağıdaki Ayet;


2-Bakara suresi 45. ayet 

وَاسْتَعٖينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِ وَاِنَّهَا لَكَبٖيرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِعٖينَ

Vesteînû bis sabri ves salâh, ve innehâ lekebîratun illâ alel hâşiîn.

Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.


Psikolojide bu yadsıma inkar etme yansıtma gibi savunma mekanızmaları var..

Onu devreye sokarak yok canım olur mu öyle şey ..

7. Ayette diyor..


34-Sebe suresi 7. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ اِنَّكُمْ لَفٖى خَلْقٍ جَدٖيدٍ

Ve gâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculiy yunebbiukum izâ muzzıgtum kulle mumezzegın innekum lefî halgın cedîd.

Yine inkâr edenler (KÜFREDENLER)  şöyle dediler: “Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?


Çünkü kaçıyorlar bu gerçekten …

Hani “kafir” dedik ya… kafir ne yapar ? Örter.

“KE-FE-RE “Örtmek demek ..”kâfir” de örten demek…

Bu gerçeği bildikleri halde,derinleri bildikleri halde  örtüyorlar ki güya kendilerini rahatlatacaklar..

Ama bir gün bununla karşılaşacaklar..

Bu anlamda Ayetleri aciz bırakmak için koşuyorlar..

Peki 2. anlamıyla ne ?

2. anlamıyla(KURAN AYETİ). ne olduğunu Rabbim 6. Ayette anlatıyor…Ayetleri..


SEBE SÛRESİ 6. AYET

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).

Kendilerine ilim verilenler görüyor;Sana Rabbinden indirilen,hakkın kendisidir.Güçlü ve övülmeye layık olanın hidayet yolu nu göstereyim mi? de


  • Ve yerellezîne ûtûl ılme

YE-RA – Görürler, görüyorlar,

Kim?

  • “ellezîne ûtûl ılm”- kendilerine ilim verilenler
  • “unzile ileyke min rabbike huvel Hakk”-Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilirler.

Rabbinden Hak olarak indirilen şey ne?

  • Kur’an ,Kitap yada Ayetler…

“Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar” ın bir işaret ettiği de  BU KAVRAM..

Ve o indirilen kitap ne yapıyormuş..???!!

  • “ve yehdî”- hidayet ediyormuş,yol gösteriyormuş

Neye Yol gösteriyormuş

  • “ilâ sırât”- Sırat’a yol gösteriyormuş (Fatiha Suresinden hatırlayın 6. Ayet – İhdinas sırâtal mustegîm.  )

Ama kimin yolu

  • “sırâtıl azîzil hamîd”-  Burada bir isim tamlaması var.AZİZ  VE HAMİD olanın yoluna hidayet ediyormuş.

Bakın burada ilk fiil;  “YERA

Kendilerine ilim verilenler” YERA”

  • “YERA” – görmek demek

Görürler diyor..

Buradaki birinci anlamıyla; bilmek ve anlamak

Ama “YERA”; aynı zamanda ;şu göz var ya … görmekle ilgili bir kelime

Bknz.


107-Maun suresi 1. ayet (Genel: 107 – İniş: 17 – Alfbetik: 76)

اَرَاَيْتَ الَّذٖى يُكَذِّبُ بِالدّٖينِ

Eraeytellezî yukezzibu bid dîn.

Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!


105-Fil suresi 1. ayet (Genel: 105 – İniş: 19 – Alfbetik: 76)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفٖيلِ

Elem tera keyfe feale rabbuke biashâbil fîl.

Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?


Bu bana hemen şeyi çağrıştırdı.

ÂLİ İMRÂN-18.AYET çağrıştırdı.

(Aklınızdada olsun… böyle bir Ayet ÇAĞRIŞTI..” ya, şurada da şöyle  birşey geçiyordu” dedin.Oraya hemen bakın,ertelemeyin… muhakkak orada bir işaret var..)

Bu  dua olarak çokça söylenen bir Ayettir.

Bknz. Aşağıdaki Ayet


3-Ali_İmran suresi 18. ayet 

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.

Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.


Bundada ALLAH ŞAHİTTİR; Şehidallâhu

Bundan önceki ayette görme fiili vardı ..

Görürler ..Bunda da şahit olma var..

Neye Şahit?

  • ALLAH ,kendisinden başka İlah olmadığına şahittir.

Bakın ALLAH kendi kendine şahit.

Kendisinden başka İlah olmadığına şahit ..

Bu çok müthiş bir değer yani bizi etkiliyor..

Ama ne diyor..??!!

  • “vel melâiketu”-Melekler de şahit

Bitmiyor..

  • “ve ulul ılmi”-İlim erbabı,ilim sahibi olanlarda buna şahitmiş..

Neye Şahit?

  • ALLAH ın kendisinden başka İlah olmadığına Şahitlermiş..

Ama nasıl ilim sahibleri — (Sıfat gibi var)

  • “gâimen bil gıst”- adalet üzerine kaim olan ilim erbabı

Yani her türlü İlim erbabı değil yani öyle bir ilim erbabı ki;

“Hak üzerine kıyamda duran ilim sahipleri”…bunlar Şahit..

Bakın şahitlikle – görmek, birbirine yakın kavramlar ..Bir şeye şahit oldu diyoruz..Bir şeyi gördü diyoruz..Ama Şahitlik görmeyi daha kapsayan bir kavram…

Çünkü şahitlik bakın sesle de olabilir..

Görme özürlü bir insan mahkemede şahi olabilir…Duydum diyebilir..

Ya da hissederek te şahitlik  olur..

Ne görüyor ..Ne işitiyor ..Ama hissediyor …(35:30)

Bakın başka duyularlada Şahitlik olabilir…Daha kapsamlı bir anlayıştır. Şahitlik..

Çünkü neden burada daha genel bir şeyler ifade etmiş Şahitlik kısmıyla ..

En başta ALLAH ın KENDİSİNE kendisinden başka İLAH olmadığına Şahitlik var.

Burada görmek fiili hafif kalırdı..


Burada görürler derken (Sebe Suresi 6. Ayet) kendilerine ilim verilenler …

Görmeyi şöylede açıklayabiliriz;

Hikmetlerini anlamak da diyebiliriz bunu..Aynel Yakin konumuyla…

Şimdi Hikmetleriyle anlamak ne demek? Onu izah etmeye Çalışalım İnşaallah.

Bir Ayet daha var..Bu Ayet te çok okunanlardan birisidir..(Kendi aramızda arkadaşlarla sohbet ederken bu Ayeti çok dile getiririz , çok faydalınırız..)


2-Bakara suresi 151. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

كَمَا اَرْسَلْنَا فٖيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّٖيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.

Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran(temizleyen), size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.


Nitekim kendi içinizden bir Peygamber gönderdik.

Ne yapıyor bu Peygamber

1)  “yetlû”-okuyor …

Kime ? “aleykum” -size okuyor ….Neyi okuyor ? “âyâtinâ”Bizim Ayetlerimizi okuyor.

2) ve yuzekkîkum- O sizi temizliyor .Nasıl temizliyor ?

Nasıl temizliyor? Okumakla temizlenmez..Ne oluyor ?..

Siz bu Ayetlere iman edip te gereklerini yerine getirecek salih amel işlediğinizde…

manen ne yapıyorsunuz ?

  • Temizleniyorsunuz..

Hatta bir ara konuşmuştuk..Ayet temizler ..Ayet temizler..Ayet temizler.. 3 kere vurgulamıştık..

Ayetleri yaşadığınızda takdirde ne yapıyorsunuz ?

Temizleniyorsunuz..

Yani daha Temiz bir kul oluyorsunuz..

İmanı temizlikten bahsediyorum..Bedeni temizlikten değil..Temizleniyorsunuz..

Ve devam ediyor..

Daha sonra ne yapıyormuş?

  • “yuallimukumul kitâbe”-Size kitabı öğretiyor..

E yukarıda Ayeti öğretiyor..

Öğrettiği Bu farklı bir şey mi?!?!?!?!?!

Hayır, Kur’anın genelini size öğretiyor..

Kur’anın bir ana teması var..

Bu ana temasıyla ,bütünüyle size öğretiyor..38:38


(Namaz kılarken aklıma bir şey geldi.Aslında Kur’an Kerîm 3 Ayet)

Fatiha Suresi ,Kur’anın konsantresi ,Özetidir  ,demiyor muyduk.

Şöyle demiştik : Fatiha Suresi 2  Kısım:

Bir ilk 3 Ayet var..

Bir de sondaki 3 Ayet var..

Başındaki Besmeleyi almıyorum.Besmele de Fatihanın özeti !

Fatihanın başlangıcına El Hamd… dersek ;

  1. El hamdu lillâhi rabbil âlemîn.
  2. Er rahmânir rahîm.
  3. Mâliki yevmid dîn.

3 tane Ayet var aslında..

  1. HAMD ı anlatıyor.
  2. RAHMAN & RAHİM anlatıyor.
  3. Bu yaşadıklarınız gerçek değil.İmtihandasınız 1 gün karşınıza çıkacak denilen DİN GÜNÜNÜ anlatıyor.

diğerleri (Fatiha’nın diğer 3 ayeti) zaten Dua ;

Ne yapman gerektiğini ip uçlarını veriyor.

Ama sistemi, realiteyi, gerçeği anlatan topu topu 3 tane.

Basite almıyorum.

Ne kadar konsantre  olduğunu söylüyorum..

İşte Kitabın bu öğretmek istediği Ana fikir bu 3 ü işte ..


Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellemin anlatmaya çalıştığı bu..

  • Ayetleri öğretiyor… tek tek… sen yaşayarak ne yapıyorsun… temizleniyorsun…
  • Sonra kitabı/bütününü öğretiyor ..

Ana mantığı Kur’anın genelini öğretiyor..

Ve ne yapıyor..?!

  • “vel hıkmete”- Hikmeti öğretiyor..

Yani sen bu sefer kitabın temelini anlamaya başladıktan sonra, artık işin arka kısmını,derinlerini,inceliklerini yani hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..

Aynel Yakin iman gibi , sanki görerek, hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..

Bu 3uncu aşama idi…

Bu da yetmiyor …

  • “yuallimukum”- size öğretiyor…neleri ?
  • “mâ lem tekûnû tağlemûn”- sizin bilmediğiniz, bilemeyeceğiniz şeyleri size öğretiyor..

Bu da işte size Sırrani kısımlar ..

İşte gerek bu hikmet boyutunda gerekse  ondan sonraki gelen boyutlarla ilim verilmiş oluyor..

  • “ulul elbab” oluyor..

Gayret kişinin  kendisinden ama ..

AZİZUL HAKİM OLAN ALLAH tarafından da kendisine bu veriliyor..

Kendisi de Neyi görmüş oluyor..

İşte Sebe Suresinde geçtiği gibi, görüyor ki Peygambere( s.av.) indirilen Rabbisi tarafından indirilen şeyin Hak olduğunu görüyor.

Burada bir ifadeler daha var onu söyleyeceğim..

Bakın bu işlediğimiz 6. Ayette

Ne diyor sonunda bakın..

El Aziz & El Hamid diye 2 Esma geçiyor.

ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd

azîz ve  hamîd olanın yoluna iletiyor bu..

Yani Siz bu Rabbinden indirilenin Hak Olduğunu anlayıp bunun üzerine gayret edip yaşadığınız takdirde bu Kur’an-ı Kerim seni bir Sırata götürüyor..(Fatiha Suresi 6. Ayet:- İhdinas sırâtal mustegîm. )

“sırâtal mustegîm”e götürüyor.. O yol da seni alıp götürüyor zaten ..

Sırâtın”da iki Esma ile  ilişkisi var burada :

El Aziz & El Hamid

Bir de 3-Ali_İmran suresi 18. ayet e bakalım..

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.

Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.


Kur’an-ın içinde gezinelim arkadaşlar bir oraya bir buraya ..

Burada ne diyor ;

azîzul hakîm;

Sebe’de ne diyordu ?

azîzil hamîd

Azîz ortak olmak şartı ile burada Esmada bir farklılık var..(El-Hakim ve El-Hamid)

Neden? Çünkü:

“Şehidallâhu”daki konu, çok konsantre yani :”Amentü billahi” kısmı….Yani  ALLAH’a İMAN kısmı ..

Kendisinden başka İlah olmadığında Kendisi ve Melekler Şahit ya Amentü billah kısmı..

O yüzden “azîzul hakîm” ; sisteme bir hakimiyet var..

Ama Sebe suresindeki Amentu kütübihî- Kitaplara iman kısmı gibi..

İşte o zamanda burada açıklanan götürdüğü yer ne oluyor..

“El-Azîz” ortak kalmak şartıyla “El-Hamid”e götürüyor..

 

( Bir izahat : El-Hamid ne demek ?..

 El Hamid ; Çoğu Esma-ul Hüsna Kitabında görürsünüz ..”Hamde/ Övülmeye layık olunan”  olarak geçiyor..

Ama Arapça bilenler bilir ki burada fâil olan ALLAH.

Ama “Övülmeye layık olan, İnsanların O’nu sürekli övdüğü” denirse ,burada fâil” kul” oluyor, mahlukat oluyor..

Arapça kökenine bu uygun değil..Peki ikisinin birleştiği yer neresi  ??

  • ALLAH U TEALA bütün sistemi ,bütün mahlukatı, içerisinde sürekli tecelli eden övme mekanizmalarıyla, yüksek övgüye değer şeylerle yaratıyor..

           Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli  olarak..

İŞTE EL-HAMİYD ‘İN MANASINA UYGUN BİR TANIM…

Şimdi ALLAH ın fail olduğunu bir şekilde dile getirmek zorundasın..

ALLAH Hamd konusunda nasıl fail?

  • Yarattığı herşeyde Hamdla, övgüyle yaratıyor sürekli olarak..

İnsan hamd kunusunda nasıl fail :

  •  Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli  olarak..)

Dolayısıyla kitaplara iman konusu vardı ya Sebe’ de.

Resulune(s.a.v.) ALLAH’tan gelenin   Hak olduğu ve bunu ALLAH ın yoluna götürdüğünü bilen ve o uğurda sürekli çalışan, didinen insan ; ALLAH’ ın El AZİZ olduğunu bilmesiyle beraber Hamd eden konumuna gelir. 46:00

  • Sürekli  olarak “Aman Ya Rabbi bu nasıl kitap,Aman Ya Rabi bu nasıl Sistem !” diyerek  ALLAH’ı, Kitabı vasıtasıyla över..Ya da Kitaptan öğrendikleriyle över…

Şimdi böyle olan bir insan, sürekli öven bir insan..

ALLAH’ ın Ayetleriyle mücadele eder mi hiç ?…tam tersine ..

İşte diyor ki O yüzden kendilerine ilim verilenler diyor…

Bunun böyle olduğunu bilirler ..

Hikmetleriyle de bilirler..

Ve bu Kitabın  götürdüğü yer ise :

El Aziz ( Yüce olan Yenilmesi mümkün olmayan) ve

El- Hamid ( övgüyle Yaratan  ve övgüye layık olan )   ALLAH idraki…

Burada da Kur’anın mucizliği var..

Muciz ne demek?

Mucizeleri olan , acizlikte bırakan , aczeden demek..

Mucize Peygamberlerden sadroluyor… karşındakini acizde bırakıyor..

Bir şey gösteriyor ki ALLAH ın izniyle..

Acizde bırakıyor..

İşte Kur’anın özelliklerinden biride muciz olması..

Yani El Aziz ismine de değinmek istiyorum..

Pek Yüce Pek Şerefli demek ..

Bu anlamamıza yeterli olmuyor..

Aynı zamanda Anlamı ;

  • Aciz bırakan..Galip… demek..

Yani öyle bir yüceliği var ki… Âciz kılıyor..

İşte buraya götürüyor..

İşte nerede kaldı….Ayetleriyle uğraşmak  ?

Kendi acizliğini  anlamayanlar ne yapıyor biliyor musunuz?

Acz etmeye çalışıyor..Ayetleri..

Diyor ya yukardaki Ayette (Sebe Suresi 5.Ayet)

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne;Ayetlerimizi aciz bırakmak için uğraşırlar diyor..

 

Diğer tarafta ise…

  • Kur’ana yönelip  “amentü bi kutubihi” (kitaplara imanı) doğru düzgün yaşamak amacıyla Ayetlere giren ;(bunu yaşayıp,yaşantıma geçirip te temizleneyim..) diyen ;
  • Sonra kitabın tamamına yönelen..
  • Bunu yaşadıktan sonra Hikmetlerine ALLAH ın izniyle gidenler ,

işte bu içindekileri hak olan kitabın, yenilmesi mümkün olmayan ;tam tersine acizlikte bırakan, pek yüce bir güç tarafından indirildiğine iman ederler ve ALLAH ı överler…

Götürdüğü yer burası…

Aynı zamanda ne oluyor biliyor musunuz?

Bir sistem var burada …Aziz Yüce ya…

kendisine doğru yönelenleri de Yüceltiyor..

Hani Bu Hristiyanların Ermişlerine “Saint “derler..”Aziz” derler yani..

Saint Joseph gibi isimleri vardır onların..Saint Petersburg Kilisesi var..

Saint -Aziz demek..

ALLAH yüceltiyor.. O zamanda Hak din olduğunu düşünün ..

(ALLAH inancının ve kitapların Hak olduğu zamanlarda… Onun da aslında ismi İSLAM o zamanlarda …Bozulduktan sonra ismi HRİSTİYANLIK ..)

O kadar ALLAH a yöneliyorlar ki  ;Aziz olan ALLAH a yöneliyorlar ki ALLAH ta onları Aziz kılıyor..

Yani bunu Kur’ana endekslersek ..Ayet diyor ya;

  • Kul Yüce olanın indirdiği Kuran ‘a yöneliyor
  • Kur’an da kişileri yükseltiyor..
  • Yükselenler de ; Kur’anın yüceliğini görüyor..

Yani bir gayret var öncelikli..

Hidayet neydi?

Kulun gayreti üzerine, ALLAH ın cevap vermesi; mislileriyle Ona yönelmesi..

Şimdi Kul Kur’ana yöneldiğinde yaşamaya çalıştığında anlamaya çalıştığında…

El-Aziz’in Yüce olanın Sırati mustakiminde olma gayretinde oluyor…Çünkü Hak olan kitap O’nun Sırat’ına ; o’nun  “Sırat-ı müstakim”ine götürüyor.

ALLAH TA ONU YÜCELTİYOR İŞTE..

Yani ALLAH Azizdir..Aziz ediyor..Aziz olan da görüyor..

İşte bu Ayetin başındaki

Ve yerellezîne ûtûl ılme derken; kendilerine ilim verilenler görüyor derken bu var..

Çift yönlü bir ilişki var..

Görüyor musunuz? Arkadaşlar bakın ..

Elimiz bir ordaydı bir ordaydı.. 

Bugünde dikkat ettiniz mi?

Hem Sebe 3. Ayette hemde buradaki ayette   ortak kelimeler var ..”burada bunu demiş ;ama bak burada şunu söylememiş..Burada bunu demiş” diyoruz..

Kur’an kendi içinde ne kadar nasıl bir bütün görüyor musunuz?

  • Bugün Kuran Okunmuyor…
  • Okunuyor  ama yüzünden okunuyor..manası okunmuyor…
  • Manası okunuyor  ama derinlerine girilmiyor..
  • Giriliyor ama ” bir şurda var ..bir de burada var” denerek kitabın bütününe bakılmıyor..

Ama ALLAH U TEALA nın kitabında bunlar var..

Sağına soluna baktığınızda işin içine girdiğinizde bu güzellikleri görebiliyorsunuz..

Ama o açıdan eliniz gelsin gitsin ,birşey yapsın ..

Ve  bunu yapmak için çok ta ilim gerekmiyor..

Gerçekten de gerekmiyor..

Biraz aşina olmak yeterli oluyor… sohbetin başında ettiğim Duada ne vardı..??


54-Kamer suresi 32. ayet (Genel: 54 – İniş: 37 – Alfbetik: 76) 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve legad yessernel gur’âne lizzikri fehel min muddekir.

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?


Vallahi billahi kolaylaştırdık diyor..

Neyi? Kur’anı.

Ama ne için ? ön şart var orada… “lizzikri” zikir için, öğüt almak için, yani yaşantına geçirmek için…

“fehel mim muddekir”; muddekir ;zikir yapan; düşünüp öğüt alan, demek … Hani Nerde ? diyor… yok..

Yani sen öğüt almak yaşantına geçirmek için, içerisine girersen ALLAH sana kolaylaştırıyor, bakın..

  • ALLAH kolaylaştırıyor..İman etmiyor musunuz?

ALLAH KOLAYLAŞTIRIRSA..ÇOK ÇOK KOLAY OLMAZ MI?

Bu Kur’anı Kerim dağdaki Çobana da inmiş deniliyor..

Sadece İlahiyat Fakultesindeki Profesore değil..Tefsir Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanına değil..

Sana da iniyor..

E sen müddekir konumunda olursan 

Vallahi billahi Tefsir Bölümü Başkanı’ndan daha iyi anlarsın Kur’anı..

Kamer Suresindeki Ayete göre söylüyorum..Kafama göre söylemiyorum..

Vallah billah kolaylaştırdım..gibi diyor..Andolsun diyor…

Tek şartım Zikir diyor… öğüt alacaksın..Yaşantına geçireceksin..

Bu niyette olun, Kur’ana birde aşina olun; kelimelere bakın bir orada ne yazıyor.. Bir burada ne yazıyor..

Vallahi billahi ALLAH size çok güzel  şeyler nasip eder..

Bu da sizi , HAMİD OLAN ALLAH ı övmeye götürür..


(….) Nefsine sahip olmak..

Nefsine sahip olmak zaten temizlenmek…

diyor ya ;

“Ayetlerimizi size okur” diyor..Ve” sizi temizler” diyor..

ALLAH ın Resulu(s.a.v.) “eline fırça alıp temizler “gibi birşey demiyor..

O Ayetleri size okumasıyla, okuyanın da yaşamasıyla beraber, temizlenmesine vesile oluyor..

Hani aklını kullanmayan insan ..Temizlenmeyen ne oluyor..(Çok güzel oldu)

Temizlenmeyen ne oluyor ???Yunus 100. Ayetteki gibi pislik bulaşıyor..

 çünkü Aklını kullanmıyor..

Ayeti okuyorsun …yaşantını geçirmiyorsun..

Resulullah’ın(s.a.v.) seni temizlemesi konumuna gelebilir misin?

Tam tersine pisliğe düşersin..

Üzerine Pislik bulaşır..

(Pislik kelimesini dilime getirmek istemiyorum..Sizin anlayışınıza bırakıyorum..

Pisliği tahayyul edin… o şekilde dolaşanları düşünün..o şekilde dolaşıyorlar manen…)

İşte Nefse uymamak bu alanın içerisine giriyor..

O Ayetlere uymaman için gayret eden unsurlardan biriside nefis..

Nefsin bir çocuk gibi yada bir köpek, hayvan gibi…

“şunu isterim ,bunu isterim..Buna bak, bunu yap “v.b. ..

Sen aklını kullanmaz da ona tabi olursan, köpek seni çamura da götürür..bilmem nereye de götürür..Pisliğin içine götürür..

İşte bu Yunus 100.Ayette bahsedilen şeye girersin.. o konuma girersin..


10-Yunus Suresi 100. Ayet 

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ

Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.

Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını husni isti’mal etmiyenleri o pislik içinde bırakır.


Zaten burada diyor ki ALLAH ın izni olmadan hiç bir nefs diyor (Sizin dediğiniz işareti oldu) hiç bir nefs  iman edemez diyor..

Yunus 100.Ayet:Ve mâ kâne linefsin –Hiç bir nefs diyor..İman edemez diyor..


ALLAHU TEALA BİZE ,

BIRAKIN ALLAH’IN AYETLERİNİ ACİZ BIRAKMAK PEŞİNDE KOŞANLARDAN OLMAYI…

ALLAH’IN KİTABINA DOĞRU BİR ŞEKİLDE İMAN EDİP TE ; AZİZ VE HAMİD OLANIN YOLUNA GİRMEYİ NASİP ETSİN…

BUNUN İÇERİSİNDE AKLIMIZI GÜZELCE KULLANMAYI NASİP ETSİN..

YOKSA  MAĞFİRET EDİLEN VE KERİM BİR RIZK EDİLENLERDEN DEĞİL DE (ALLAH KORUSUN) ELİM BİR AZAP İÇERİSİNDE  OLANLARDAN OLURUZ ..

ALLAH BİZE ONLARDAN OLMAKTAN MUHAFAZA EYLESİN…

AMA OLMAMAK İÇİN DE GAYRET EDENLERDEN OLMAYI NASİP ETSİN …

AMİN…

Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn.

EL FATİHA

FATİHA 2014-(1)(ktpçk-1)#

 
 

SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNK’E TIKLAYIN:

https://yadi.sk/d/z6ocS46bco3zw
 

AYET METİNLERİ


 

FATİHA SÛRESİ 1.AYET:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ /Bismillâhir rahmânir rahîm/Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla.

FATİHA SÛRESİ 2.AYET:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ/El hamdu lillâhi rabbil âlemîn/Hamd  âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

FATİHA SÛRESİ 3.AYET:

اَلرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ /Er rahmânir rahîm/O, rahmândır ve rahîmdir.

FATİHA SÛRESİ 4.AYET:

مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ /Mâliki yevmid dîn. /Ceza gününün mâlikidir.

FATİHA SÛRESİ 5.AYET:

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ / İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn. /Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

FATİHA SÛRESİ 6.AYET:

اِھْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَ / İhdinas sırâtal mustegîm.  /Bizi doğru yolu ilet.

FATİHA SÛRESİ 7.AYET:

صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالّٖينَ

Sırâtallezîne enamte aleyhim, ğayril mağdûbi aleyhim ve leddâllîn.

Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

AMİN.


SES KAYDININ METNİ:


Fatiha (1) 2014

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhir rahmânir rahîm.


Evet ,2014 yılın ilk sohbetini yapıyoruz.

ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerîm e Fatiha ile başlamış….

Bizde adet üzerine ilk dersi Fatiha’ya ayırıyoruz….

Evvelki sene 6 ya da 7 haftada işlemişiz… geçen sene 4 hafta işlemişiz…..

Bu sene tek bu dersi yapacağım İnşaallah….Belki çok ihtiyaç olursa 2 hafta olacak….

Geçen seneki sohbetleri dinledim, teferruata girmişiz, sanki yayılmışız, şimdi sadece öz de kalmak kaydıyla yapmaya çalışacağım. Ama o kadar geniş bir Sûre ki, o kadar yayılıyor ki, bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyor insan..

Kuran-ı Kerîm’in 2 tane tertibi var.…Birincisi nüzul sırasına göre, ikincisi tertip sırasına göre…Yani sırayla inme/nüzul sırası deniliyor, öyle bir tertip de var…. Biz, şu an elimizdeki mushafın  tertip sırasını takip ediyoruz….

İniş sırasına göre Alak Sûresi ,Kalem Sûresi, Muzzemmil Sûresi, Muddesir Sûresi sonra Fatiha Sûresi geliyor.

Yani ilk Hira dağındaki mağarada vahiy inişinden itibaren bir sıralamayla devam ediyor….

Şimdi bazı tefsirler bu sıralamaya göre yapılıyor… biz önümüzde bu mushafın sıralaması tertib sırası olduğu için ve Rahmetli Hasan Hoca da, Fatiha dan başlayıp devam ettiği için, biz bu sıraya göre takip ediyoruz… hani Hz. Cebrail (AS) son yıllarında Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber mukabele yapıyor ya… orada bir tertip/sıralama oluşuyor… Bu tertibe göre bu Mushaflar dizilmiş..biz de bunu takip ediyoruz…Belki bu şekilde bu Kuran-ı Kerîm i hatim edersek -İnşaallah ne zaman olur bilmiyorum- Bundan sonraki dersleri belki nüzul sırasına göre Alak Sûresinden başlayarak Kalem Sûresi ,Muzzemmil Sûresi, Muddesir Sûresi…. devam ederiz.. Ama şu an  tertibe göre okuyoruz…

  Fatiha Sûresi açılış/açan  demek; Fe-te-ha  açmak, fethetmek anlamına geliyor…

Bunun zıddı/ters anlamlısı “Ha-te-me”  Hatmetmek… Hatim ediliyor ya Kuran-ı Kerîm başından sonuna… bir dizinin başından başlayıp sona erdirilmesi anlamına geliyor…

Geçen dersler de hatırlıyorsunuz Peygamber Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ne deniyor, Hâtemen Nebi deniyordu..

Hâtem, bir sıralamanın sonu, en sonu anlamına geliyor (ya da sonlandırıcısı).. Fatiha da açılış/açıcısı… bu dizinin açılışı Fatihayla oluyor… Bir süreç devam ediyor… Fatiha süresi neden çok önemli ?.. çünkü biz bir  günde namazlarımızda en azından 40 kez Fatiha yı okuyoruz…

Ve Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) Fatihasız namaz olmaz ..diyor….(04:07)

Çok önemli… Şimdi bu önemine istinaden bir ayet var;  


(Bknz. İlgili Âyet)


Hicr Sûresi 87.Ayet:

وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانٖى وَالْقُرْاٰنَ الْعَظٖيمَ

Ve legad âteynâke seb’am minel mesânî vel gur’ânel azîm.

Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yediyi ve yüce Kur’ân’ı verdik.


Buradaki tekrarlanan 7, bir çok anlama gelebiliyor.. muhtelif yorumlar yapılmış ama Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) asıl vurgusuyla Fatiha Sûresi… Neden çünkü Fatiha Sûresi 7 ayet …

Bu 7 ayet Kuran-ı Kerîm içerisinde hep tekrarlanıyor..


 

Fasil : KÜTÜBÜ SİTTE/TEFSİR BÖLÜMÜ – ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Fatiha Suresi
Ravi : Ebu Said İbnu`l-Mualla
Hadis : Ben Mescid-i Nebevi`de namaz kılıyordum. Resulullah (sav) beni çağırdı. Fakat (namazda olduğum için) icabet edemedim. Sonra yanına gelerek: “Ey Allah`ın Resulü namaz kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim diye özür beyan ettim). Bana: “Allah-u Teala Kitabında: “Ey iman edenler, Allah ve Resulü sizi çağırdıkları zaman hemen icabet edin” buyurmuyor mu?” (Enfal, 24) dedi ve arkasından ilave etti: “Sen mescidden çıkmazdan önce, sana Kur`an-ı Kerim`in (sevabca) en büyük süresini öğreteyim mi?” dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben: “Sana en büyük sureyi öğreteceğim” dememiş miydiniz? dedim. Bana: “O sure Elhamdü lillahi Rabbi`l Alemin`dir (ki namazlarda tekrar tekrar okunan) yedi ayet (es-Seb`u`l-mesani) ve bana verilen yüce Kur`an`dır” buyurdu.
HadisNo : 437

Hatırlarsanız geçen sene biz bunu bir Prizmaya benzetmiştik…(Fatiha Sûresini)… Işık geliyor… tek bir ışık ve 7 ışığa ayrılıyor değil mi prizmada ….Yukarıda gökyüzünde bir Fatiha olduğunu düşünün (Fatiha prizması) oradan ışıklar yayılıyor ve yer yüzünde neşr oluyor,yayılıyor….Değişik ışık demetleri halinde… İşte Fatihanın Kuran-ı Kerîm’e  göre de durumu bu… yani Kuran-ı Kerimin içerisinde ; Herhangi bir ayet muhakkak Fatiha dan herhangi bir ayete tekabül ediyor.(05:43)

Ve  şöyle iddialı bir sözüm vardı… Diyordum ki; Kuran-ı Kerîm bir bütün… Fatiha sanki Kuran-ı Kerimden bir Sûre değil.. Kuran-ı Kerîm den elbette ama Rabbım onu müstakilen Kuran-ı Kerimin başına koymuş…istisna gibi…(not:istisna ile mesani kelimeleri arapçada aynı kökten geliyor…)(še-ne -ye) (ثَ – نَ-  يَ)

İşte bu; Hicr Sûresi 87 (265.sayfa) de de ‘’biz tekrarlanan yediyi verdik(Fatiha) ve orda ilginç bir ifade var,çok önemli bir kavram …


Bismillâhir rahmânir rahîm.

Hicr Sûresi 87.Âyet:

وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانٖى وَالْقُرْاٰنَ الْعَظٖيمَ

Ve legad âteynâke seb’am minel mesânî vel gur’ânel azîm.

Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti  ve büyük Kur’an’ı verdik


Süphesiz biz verdik sana verdik, seb’am 7 demek minel mesânî yani mesani olan 7 yı verdik.

İşte buna Fatiha dersek işte orada ne diyor ‘ve’  (burada “ve” ile ayrılmış) gur’ânel azîm. Azim olan Kuran-ı verdik.

Yani burada Fatiha Sûresi istisna tutularak önemi vurgulanmış..ve  Kuran-ı Kerimi verdik diyor….

 ” Seb’am minel mesânî” çok anlama geliyor ama Hz.Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) ve Sahabeler de(r.a) bunu ‘’Fatiha’’ olarak kabul etmiş…

Başka yorumlar da var:

  • Sûrelerde de Ha Mim ler var mesela 7 tane tekrarlanan…. Maun Sûresi yedi ayet var…uzun sureler var (yedi uzunlar (Seb`u`t-Tıval) yani Bakara,Al-i imran, Nisa ,Maide,En’am,A’raf,Enfal sureleri )…
  • ALLAH-U TEALA nın Sünnetullahında yaratma sisteminde tekrarlanan 7 ler var..()7 kat sema ,7 gök,7 nota,7 renk ,nefsin 7 kademesi gibi 7 lı ıfadele )var…                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     Ama buna Fatiha dersek, işte tekrarlanan ,dürülen ,bükülen, ikili anlamalarına gelebiliyor, (seban minel mesani) de bu var…

Fatiha + Kuran-ı Kerîm gibi..!! Yanlış anlaşılmasın.. Fatiha Kuran-ı Kerîm’e dahil değil gibi anlaşılmasın..

Şunun gibi; Hz.Alinin bir sözü var…

‘’Kuran-ı Kerîm ,Fatiha da gizli… Fatiha besmelede gizli,…Besmele B harfinde gizli,…B harfi de noktasında gizli,…ilim bir noktadır;onu büyüten cahillerdir.’’ 08:55

Burada özetliyor,…prizma gibi, yukarı gittikçe daha konsantre olan bir durum var...

Fatiha da bu anlamda önemli…!!!

Besmele ye gelirsek;

Dedik ya, Kuran-ı Kerîm Fatiha’da gizli, Fatiha da Besmele de gizli … Dolayısıyla Fatihanın birinci Âyeti olan Besmele , Fatiha Sûresi’nin özeti gibidir. Yani mukaddimesi gibidir.(09:35)

Nasıl ki Fatiha Sûresi Kuran-ı Kerîm’in bir mukaddemesi… Besmele de onun bir mukaddimesi gibi…

(Fatiha’nın başındaki Besmele’nin sonunda, ayet numarası olan (1)rakamı var… yani tüm Sûrelerin başında bir Besmele var ama o Besmele o diğer sürelerin bir Âyeti değil…

Başlangıçta okunan bir şey ama Fatiha Sûresi nin başındaki, müstakil bir ayet olan Besmele…

Bunun dışında Kuran-ı Kerîm’de Besmele, başka ayetlerin içerisinde de geçiyor… Hani” bu Süleyman’dan dır..


Bknz İlgili Âyet


Neml Sûresi 30. Âyet

اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

İnnehû min suleymâne ve innehû bismillâhirrahmânirrahîm.

Mektup Süleyman’dandır, Rahmân ve Rahîm ALLAH’ın adıyla (başlamakta)dır.


Fatiha’da müstakil olarak Besmele geçmiş. Şimdi bunu açıklayalım biraz hızlı ilerleyelim..

Bi- ismi-  Bi demek ‘’ile’’ demek  arapçada …Bi ismi ALLAH-(ALLAH’ın ismi ile)…

Şimdi tercümelerde söylenirken ‘başlarım’ gibi ifade var. Burada herhangi bir başlarım ifadesi yok. Takdir ediliyor o..

ALLAH’ın ismi ile (başlarım ,yürürüm,kapıyı açarım, Kuran’ı okurum) gibi, siz onu hangi amel üzerine söylüyorsanız onu oraya takdir ediyorsunuz.. Anahtar gibi.. ALLAH’ın ismi ile… burada önemli bir vurgu var. ALLAH’ın ismi ne demek?!

ALLAH’ın biliyorsunuz, Esma-ül Hüsna’ları var…

ALLAH’ın Zât’ını anlamak mümkün değil..

ALLAH’ ı biz nasıl anlıyoruz?! Esmalarıyla anlıyoruz..

Çünkü Kainatta bu isimleriyle tecelli etmiş.. 11:11

İşte  biz aslında ,ALLAH’ın isimleriyle amel ediyoruz.

“La Havle Vela Kuvvete İlla Billahil Aliyyil Azim” in de açılımı aslında budur.

Yani sen kendinden iş görmüyorsun, ALLAH-U TEALA nın sana yükledikleriyle sen aslında iş görüyorsun öbür türlü enaniyet (Kişinin kendisine müstakil bir benlik vermesi, hem kendi varlığını hem de etrafındakilerin varlığını ALLAH’tan bağımsız görmesi, davranışlarını, bakış açısını bu zihniyete göre düzenlemesi anlamına gelir ) oluyor..

Güç ve kuvveti kendinde görüyorsun… Hayır ,ALLAH-U TEALA , Sunnetullah ile bir sistemi yaratmış sen de bunun içerisinde iş görüyorsun… En fazla iradeni kullanıyorsun

Başka bir anlamıyla ‘Bismillah’ takı anlam ; Ben ALLAH adına iş görüyorum… ALLAH namına… bu Arapça’da çok kullanılan bir anlammış..Mesela ben Bakan adına bunu söylüyorum.. Yada müdüriyet  adına bunu yapıyorum…Kanun namına deniyor ya … ALLAH namına demek..

Bu da çok ciddi bir ifade.. Yani siz bir işe başlarken bunu söylediğiniz de ‘biraz hareketlerimize’ dikkat etmemiz gerekiyor… Kimin adına iş görüyorsunuz?!?

Kimin Esma’larıyla ?!

Kimin güç ve kudretleriyle iş görüyorsunuz?!

İşte Kuran-ı Kerîm’de böyle bir başlangıç yaparken dikkat ediyorsunuz…

Er Rahman er Rahim; Buradaki Rahman da, Rahim de, yine ALLAH’ın isimlerinden… ALLAH’ı burada tanımlıyor… yani sıfatı oluyor… yani Nasıl bir “ALLAH” ın isimleriyle başlıyorsun.. Rahman ve Rahim olan…

Biliyorsunuz 99 la ifade edilen bir Esma-ul Hüsna var…

Onların en  konsantresi,  en baştaki en kutsileri, Rahman ve Rahimdir.

Diğer Esmalar onların bir anlamda alt açılımları gibidir.

Çünkü İsra Sûresinde bir ayet var diyor ki Bana ister ALLAH deyin ister Rahman deyin …


Bknz. İlgili Âyet


İsrâ Sûresi 110. Âyet

قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَ اَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَاءُ الْحُسْنٰى وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَبٖيلًا

Gulid’ullâhe evid’ur rahmân, eyyem mâ ted’û felehul esmâul husnâ, ve lâ techer bisalâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebteğı beyne zâlike sebîlâ.

(Sen onlara) de ki: İster «ALLAH» deyin, ister «Rahmân» deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O’nundur.» Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç.


Şimdi (ALLAH≈ Rahman )değildir… Yani ALLAH’ın Zât’ı vardır … bir de esmaları vardır.. ama Rahman esması zatına o kadar yakın bir esmadır ki… -bizler ALLAH’ın zatını anlayamıyoruz ya- Esmalardan gidebileceğimiz en son nokta…Er-Rahman… Sanki ALLAH… o kadar kıymetli… yani Rahman…


“Huvallahullezî” okuyoruz ya Akşam namazından sonra


59-Haşr Sûresi 22.23.24. Âyetler

هُوَ اللّٰهُ الَّذٖى لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖيمُ

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimul gaybi veş şehâdeti, huver rahmânur rahîm.

O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm‘dir.

هُوَ اللّٰهُ الَّذٖى لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزٖيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Huvallahullezî lâ ilâhe illâ hû, elmelikul guddûsus selâmul mué’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbir, subhânallâhi ammâ yuşrikûn

 Diye devam ediyor…


Burada ilkin ‘rahmânur rahîm’ deniliyor..

Rahman ve Rahim’i önce söylüyor ondan sonra açılıma geçiyor.. el-Melik el-Guddûs es-Selâm el-Mu’min el-Muheymin el-Azîz el-Cebbâr el-Mütekebbir… diye esmalar sıralanıyor… dolayısıyla Rahman ve Rahim en konsantre olanları…

şimdi Besmele de neyi alıyor…

Hani dedik ya Besmele Fatiha’nın Fatiha’da Kuran-ı Kerîm’in özeti ya …

Rahman ve Rahim belirtilerek tüm esmaların toplu haldesi veriliyor.. işte, öyle ALLAH’ın ismi ile.. (14:28)

Rahman ve Rahim…

Rahman ve Rahime değinecek olursak ise kısaca; Rahman ‘merhamet eden’ olarak ifade ediliyor.. rahmetin en konsantre en yaygın hali

Rahim de biraz daha özel hali… rahmetin özellikle  müminlere olan hali olarak tanımlanıyor

Özel bir Rahmetin özel bir şekli ama.. şunu da söylemiştik hatırlarsanız.. Rahman ‘merhamet, acımak ‘ ama aynı zamanda sistemi oluşturan bir Esma… bunun içerisinde sertlikte var.. Hak ta var… Rahman daha kapsayıcı bir rahmet ama aynı zamanda sistemin sertliği de var bunun üzerine.. Rahmet (aa) ne kadar yumuşak falan diyor(sun)uz ama Kuran-ı Kerimde baktığınız da görüyorsunuz ki bir çok ‘’azap’’ ayetinin içerisinde Rahman var..

Hani Peygamber Efendimiz(s.a.v.) duası var ya ;‘Senin azabından rahmetine; gadabından rızana ; senden sana sığınırım’ diye…

İşte Rahman’ın içerisinde aynı zamanda o sistemin gereği olarak ta bazı unsurlar var.. Şöyle söyleniyor.…

Rahman eğer teşbihte hata olmaz eğer benzetmek gerekirse ‘’babanın rahmeti’’ gibi.. Şimdi Baba çocuklarını çok seviyor.. ama aynı zamanda otorite.. Yani Celâl de var… Anneyi çocuklar  otorite olarak pek kabul etmiyorlar..hissediyor musunuz?! o da Rahim.. Zaten anne de ne var fıtratı olarak bebeğin oluştuğu rahmi var.. Rahim annede daha çok..özel bir merhamet yani.. Mesela  kendi çocuklarını daha çok önemser .. ahiretteki mü’minlere muamelede bunları yakalayabilirsiniz…

Biraz hızlı geçmek istiyorum.. (Geçen sene 4 haftada işlemişiz.. 1 haftaya sıkıştırmaya çalışıyorum..)

Şimdi Fatiha Sûresi sanki 2.ayetten başlıyor gibi…” El hamdu lillâhi rabbil âlemin” den… şimdi bu, yukardaki Besmelenin açılımı oluyor.. Şimdi diyor ki 2.ayette : ‘’Hamd’’ ALLAH’ a mahsustur.. bazı ifadelerde “ALLAH ’a hamd olsun” gibi söyleniyor… çok doğru bir ifade değil.. Buradaki ‘’ lillâh’’ ifadesindeki ‘’li’’… Arapçada mahsusiyet/tahsis anlamına geliyor.. özellikle ALLAH içindir …ALLAH’a aittir.. ALLAH’a mahsustur.. özellikle ona yapılmalıdır anlamına gelir..

‘’Hamd” ,  -parantez içinde- sadece ve sadece ALLAH içindir.. Ve özellikle ona yapılmalıdır anlamına gelir…

Hamdı anlamak çok kolay bir şey değildir… Çünkü melekler ta ‘MELEKÛT ÂLEMİ’ nde diyorlar ki ; ‘’Biz seni hamd ile tesbih ederken’’ diyorlar.. E biz şimdi edna(Çok aşağı, en alt düzeyde, çok alçak ) olan dünyada sınırlı aklımızda ‘’hamd’’ ederken yine bir hamd yapıyoruz ama Hamd,bütün kainatı kapsayan sistemin içinde çok geniş bir kavram…

Bizim anlayabileceğimiz idrak düzeyinde eğer ‘’hamd’’ ne dersek ‘’övmek’’ diyebiliriz en yakınıyla…

övmek –methetmek “anlamında…

Yüceltmek anlamına da geliyor.. ama en yakın, yani bir yerden tutturmak , anlamak için ‘’övmek’’… Şükretmek değil bakın …

Şükretmek de hamd a çok yakın kavram ama aralarında fark var… Bu uzağı doğru gittikçe çok ciddi ara açılıyor…

Hatırlıyor musunuz? sizlerle bir antrenman yapmıştık… Hadi küçük bir şey yapalım hamdı anlamak için … bir senaryo…Evdesiniz… Hanım size yemek getirdi… Şu soruyu soruyorum… “Hadi Hanımınızı övün“…Hangi cümleyi kullanırsınız…teşekkür ederim ! burada övmediniz…teşekkür ettiniz…başka ne denebilir..

Eline sağlık!..Hamd etmiş olmadınız burada…teşekkür bile etmediniz aslında….dua ettiniz orada…ikinci olarak şu deniliyor… Yemek ne kadar güzel olmuş!.. Yine Hanımı övmediniz… Yemeği övdünüz… Konu Fatiha Sûresi olunca, nüanslara dikkat etmek zorundayız…

Örnekte, Yemeği övüyoruz; Hanımı övmüyoruz…Ancak Hanımını şu cümlelerle övebilirsin…

Yemeği çok güzel yapmışsın!..Bak ilk basamaktan ona bir övgü geldi…artık şahsına yöneldik…Biraz daha arttırılabilir…

Sen çok güzel yemek yapan birisin!…Bak biraz daha övdün… biraz daha övebiliriz…

Sen çok becerikli birisin!.... artık onun zatına giden övgülerle devam edebilir..

Ama biz normal yaşantımızda bile övmeği beceremiyoruz…ALLAH’ı hiç övemiyoruz …

Amelinden başlıyorsunuz…bir de Zat’ını övmek var..Ama bir yerden başlamak durumundasınız… İlk önce eserlerde sonra amellerde/ fiiliyatlarda övgüye başlıyorsunuz…sonra zatını,şahsını övüyorsunuz..

Peki bu ALLAH-U TEALA ya giderse ne olur..?!

ALLAH-U TEALA eserlerini öyle bir müşahade (gözlem,görme) ediyorsunuz ki ve ondaki muhteşemliği görüyorsunuz ki övmeye başlıyorsunuz…

Bu teşekkürden başka bir kavram… Teşekkür verilen nimetlere karşı bir minnettarlık duygusu ve onun arttırılması talebidir… Bu da “Hamd’’ın içerisinde güzel bir yerdedir… Ama zatı övmek faili övmek daha farklı bir kavramdır.

O yüzden yaşantımız da ALLAH’ı övmeye dikkat edin..!!!!

Nimetini değil.. Nimetini de övebilirsiniz.. Fiiliyatını.. Ama ALLAH’ı övmek biraz daha farklıdır..Bunu antrenmanlarını yaparsanız görürsünüz… Mesela bir doğa belgeseli bakıyorsunuz …muhteşem bir sistem var..Yarabbi sen ne güzel yaratmışsın!.. Kozmozu izliyorsunuz kainatı izliyorsunuz, Aman Yarabbi bu nasıl bir sistem!… ,

sen ne güzel yaratıcısın! dediğin de bakın, biraz daha zatında övgüye giriyorsunuz…

ne güzel Halk edicisin dediğinde..

Halik esmasıyla beraber ALLAH’ı övmeye başlıyorsun..

Bütün esmaları tanıyıp övdüğünde artık ALLAH’ın zatına giden bir ‘’hamd sürecine’’ giriyorsun…

Onda da sınır nokta ne ?! ALLAH-U EKBER !…

İflas ettiğiniz yerde… Secdeye giderken biz ne diyoruz…?! ALLAH-U EKBER diyoruz…

İşte “hamd’’ burada ,bizim anlayabileceğimiz haliyle ‘’övmek’’ ..Bakın bunun başında bir ’EL’ var.. Arapçada ‘’El hamd’’ bunu İngilizceyle tabir etmiştik ‘’The pen’’ diyoruz mesela ,belirli bir kalem .”Give me a pen’’ dediğimizde “bir kalem ver’’ ama ‘’Give me The Pen ‘’ dediğimizde özellikle işaret ettiğimiz, belirli bir kalemi istiyorsunuz.. İşte Arapçada da bu ‘’The’’nın karşılığı ‘’El’’ dir… El Hamd .. herhangi bir hamd değil yani.. El hamd demek belirli bir hamd … yani bilinçli bir hamd… rastgele övmek değil…

‘’ALLAH’ım sen ne büyüksün’’ vs falan … övüyorsun ama bilinçli olmuyor.. Mesela buna bir cerrah örneği verirsek… Ya sen ‘’ne büyük doktorsun’’ deniyor.. Tamam da bir müşahade ettiğinde onun sanatını, bir ameliyatına girdiğinde o titizliğine dikkat ettiğinde ,hastanın öncesini sonrasını gördüğünde, hangi okullar okuyup ta o ilme sahip olduğunu gördüğünde daha bilinçli onu övüyorsun…Öbür türlü ‘Ne kadar büyük doktorsun sen doktor bey’ ama bilinçli’’ hamd’’ çok daha farklı… İşte ALLAH-U TEALA bu yüzden bizim tefekkür etmemizi istiyor… Müşahade etmemizi istiyor.. Ama neyi??!! Bakın..    “rabbil âlemîn’’ diyor.. (23:23) 

Alemlerin RABBi, yani bir düşün diyor hangi alemler var.. Bitki alemi var.. böcek alemi var..hayvanlar alemi…cennet alemi var… cehennem alemi var… melekler alemi var…cinler alemi var….say sayabildiğin kadar… bunların hepsinde aslında ‘’hamd’’ istiyor.. O yüzden boş yaşamayın deniyor tefekkür edin diyor..bakın edin diyor …neden, bilinçli bir hamd yapabilmek için ..ne kadar anlayabiliriz..tabii ki mümkün değil..ama anlayabildiğin yerde “ALLAH’ın büyüklüğüne’’ karşı bir teslimiyet duygusu oluyor zaten.. bu da ALLAH-U TEALA’ ya seni daha fazla yönelten bir kavram oluyor… İşte bu yüzden ‘El hamdu lillâhi rabbil âlemîn..(24:13)

“Rabbil Alemin’’ de bir de şu var..

Biz ‘’bencilliğimizden ötürü’’ kendimize mahsus bir RAB anlayışımız var..

Kişiye özel RAB!..

Yani ‘’BENİM RABBIM !’’… birisine kızıyoruz.. ALLAH’ım şunu cezalandır !…

Ya Onun da RABB’ı !!!  Ya da çiçeklere çok güzel eziyet ediyoruz.. hayvanlara eziyet ediyoruz…sanki sadece bizim RABB’imiz diğerlerin RABB’ı değil..

ALLAH-U TEALA ne diyor bak ‘’Alemelerin RABBiyim’’ diyor… Onunda RABBiyim..onunda RABBiyim..onunda RABBiyim…(24:47)

Aynı zamanda ‘RAB’ kelimesi Türkçe de mürebbiye; terbiye edici,eğitici anlamına geliyor.. RAB hem yaratıcıdır.. hem düzen koyucudur… hem de terbiye edicidir.. Sizin başınıza gelen Hâyırlar Şer olabilir.. Şer zannettikleriniz Hayır olabilir…Burada ne var… işte RAB giriyor devreye …eğiticilik var…

Sana yaşadığın olaylarda ‘’hâyır’’ ve ‘’ şer ‘’zannettiğin olaylardan dolayı bir eğitime tabi tutuyor…

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) ne diyor;‘’Beni RABBım terbiye etti, ne güzel terbiye etti…’’

İşte RAB sürekli ikram eden anlamında değildir.. Sen çocuğuna bazen kızarsın edersin, karnı ağrıyordur şeker vermezsin.. Çocuğa göre sen zalimsindir.. Ama terbiye edici olarak sen aslında ‘’İkram’’ ediyorsundur ona…

Ve ALLAH-U TEALA bütün ‘’Alem’’leri böyle ‘’Terbiye’’ ediyor…Terbiye etmekten murad ‘’kemaliyete erdirmek’’tir. (25:47)

ALLAH her şeyi ’’Kâmil’’ olarakta yaratabilirdi. Ama Cüz-i irade koymuş … irade koymuş ve bunu bütün mahlukata koymuş.. Akıl verdiği bütün mahlukata irade koymuş… kendisinin bulup bir şeyleri bulmasını istiyor… Anahtar ne burada Hadis-i Kutsi..‘’Ben gizli bir hazineydim.. Bilinmek istedim…’’ İşte Alemleri öyle yaratıyor.. Kendisi kendisini zaten biliyor..İrade veriyor.. Bilebilirlik veriyor… Bunu istiyor… Aslında bizim yaşam sürecimiz bu Kainattaki bizim o…

Biz buraya kendi mesleğimizi icra etmek için gelmedik… yemek yemek için gelmedik…hangi işler yapıyorsanız onun için  gelmedik…


************Biz,ALLAH’ı bilmek için geldik!!!*************


Burası ilginç bir nokta meraklısına söylüyorum…”İleyhi Turceun“a kadar devam eden bir bilme süreci devam ediyor… Yani bu dünya bitti… bilme süreci bitti değil… Bu gelişme ilerleme Cennete de devam ediyor… İş bitmedi… Sen ‘’Rabbına kavuşana kadar çalışırsın,çabalarsın’’ diyor …


Bknz. İlgili Âyet


İnşikak Sûresi 6. Âyet

يَا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ اِنَّكَ كَادِحٌ اِلٰى رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقٖيهِ

Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîhı.

Ey insan, şüphe yok ki sen, Rabbine ulaşmak için meşakkatler içinde didinir durursun da sonunda ona kavuşursun.


Yani bu Alemlerin Rabbı bakın… ilginç ,Cennetin Rabbı, demiyormuyuz…

Rablığın terbiye edeciliğin,eğiticiliğin orada da devam etmesi lazım…!!!

Orada da tekamül(gelişme, olgunlaşma) var… tersi olsa, 

Cennetin Rabbı olmuş olmuyor…

Cennetin Hâlik’i oluyor o zaman

Yaratıcısı oluyor ama Rabbı denilince, orada da bir terbiye , eğitim süreci var…!!!

Cehennemde de var… Böyle bir sistem ..Hatta Cennet üstü sistemde de var…

İleyhi Turceun’a kadar…!!!

ALLAH’a dönünce kadar.. rücu edene kadar…

Herşey ALLAH’tan başladı… ALLAH ‘a rücu edecek…

İşte bu daire:  Dehrdir…

Meraklısına söylüyorum..!!!

Yaratma süreci, yaradılış süreci dehr (Zaman, çok uzun zaman, ebedi )zaman olarak söylenir ama zamanla  ifade çok doğru olmuyor… böyle bir süreçtir…ALLAH murad etmiştir.. bilinmeyi…’’kun fe yakun’’ dedikten sonra başlayan bir şüreç var…

ALLAH-U TEALA ya göre bu ‘An’dır..Anında olmuştur..

Biz o süreci yaşıyoruz…Yaşanılan süreci biz  ‘’zaman’’ olarak algılıyoruz….

Ayrıntılara girmiycem dedim ama o kadar kaynak ki…

Kuran-ı Kerîm bunun içinde.. neler var neler … 

Öldüğün zaman ALLAH’ın kim denmeyecek Rabbın kim denecek… diyor..

Rabbı bilmek sürecinde Fatiha Sûresi işte burada açıklayıcı…

“Er rahmânir rahîm” tekrar geçiyor 3. Ayette..!!!

Bakın; ALLAH-U TEALA bir şeyi gereksiz yere tekrarlamaktan münezzehtir…

İşte ben dedik ya, bakın “Besmele Fatihayı açıklayan, kapsayan” dedik ya ,… Fatiha , Besmelede gizli

Besmelede geçmiş “Er Rahmanir Rahim” neden burada  da “Er Rahmanir Rahim geçiyor”..anladınız mı?!..

Yukarıda, konsantrede “erRahmanir Rahim” var..

Aşağıda da “erRahmanirrahim “var…öyle olmasaydı (besmele fatiha’nın kapsayıcısı özeti) Haşa!! gereksiz tekrarlar olurdu.. biraz Haşa!!! boşa boşa gibi olurdu….

Kuran-ı Kerîmin ilerleyen Sûrelerinde belki olması tekrar pekiştirici olabilir.. ama bütün Kuran-ı Kerîmin özeti olan, konsantresi olan bir yerde, bir harfin bir noktanın bile çok büyük bir ifadesi, anlamı vardır…

O yüzden Rahman ve Rahim 3. Ayet de ayrı olarak geçmiştir…

Yani Alemlerin Rabbi ama Rahman ve Rahim…

Burada Rahman ve Rahim olarak şunu söyleyeyim.. ilk ayet var ya ilk inen ayet..


Bknz. İlgili Âyet


Alak Sûresi 1. Âyet:

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ

Ikra’bismi rabbikellezî halak

Yaratan Rabbinin İsmi ile oku


‘’Bi ismi’’ diyor..

‘’Bismillâhir rahmânir rahîm’’ işareti var…

Rabbi diyor.. RAB var – ‘’ellezî halak’’

Buradaki eksik nokta ne ‘rahmânir rahîm’.. aynı matematikteki değişme kuralı gibi Rahman ve Rahim burada ‘’rabbikellezî halak’’ o ki halk etti(Yaratmak) Rahminin ismiyle ‘’oku ‘’o ki halk etti…

Burada karşılığı ne bunun ‘’Rahman ve Rahim’’…

Yani Peygamber Efendimizi(s.a.v.) o an da düşünün…

Kuran-ı Kerîm daha inmemiş ilk defa vahiyle ilk defa muhattab oluyor..

Yaratıcısıyla iletişimde ilk defa muhattab oluyor…Diyor ki ilk şey şu ‘’ ellezî halak’’ Yaratan Rabbin… orada yaratma vurgusu vuruluyor..

Halak ne demek yoktan var etmek demek

Yani yoktuk biz arkadaşlar… hiç yoktuk…

ALLAH-U TEALA öyle bir Rahman ki öyle merhamet sahibi ki biz yok olanlara kendini tanıma fırsatı veriyor…bilme fırsatı veriyor…

En büyük rahman en büyük nimet bu… (31:00)

Üstüne üstlük insan yaratıyor… yani taş toprak bitki kuş ağaç bilmem ne değiliz…cin de değiliz.. insan olarak yaratma şerefine eşrefi mahlukat veriyor…üstüne üstlük bir de El hamdu lillâh ‘’Müslüman ‘’ olarak yaratıyor.. 31:20

Yani insan olabilirdik ama Afrikada ki bir kabile de bilmem ne ye tapan ve de onu en doğru olduğunu zannedenlerden de olurduk ya da dinini savunan bir papaz da olabilirdik… 3 le meyi savunan…

İşte Hz. Âişe (ra) uyandığında Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) gece yarısı uyandığında yanında bir bakıyor ayakları şişmiş namaz kılıyor..Ya Rasûlullah’a gelmiş geçmiş bütün günahların af olunduğu halde neden bunu yapıyorsun? Diyor.. Peygamaber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) de..

Ya Hz. Âişe (ra) ‘’Rabbime şükredici bir kul olmayayım mı? diyor….

Yani bu başlı başına yeter…(31:57)

Yoktuk ya yok bilinç falan yok hiçbirşey yok.. hiçbiri yok.. Rabbim bilinmekliğini murad ediyor..İnsanı yaratıyor… Rabbimizi tanıyoruz.. Süreci bir düşünsenize.. Doğru işler yaparsak Cemâliyle müşerref olacağız.. Ve Giderek artan bir devinimle İleyhi Turceun olacağını düşün… İşte Rahman ve Rahim de bu var… Yarattığı herşey merhamet üzere…

Mâliki yevmid dîn

4. Sıfatta bunların hepsi sıfat Rabbil Alemin olması Rahman ve Rahim olması hepsi ALLAH’ın sıfatı ..

4. Ayette geçen de Mâliki yevmid dîn..Bu bize çok işimize yarayacak bir Âyet…

Malik sahip demek yevm ; gün demek din de din sanki Türkçe… sondan gelirsek ‘din günün Maliki’..

Din gününden ne anlaşılıyor hesap günü, ahiret günü, mahşer günü, toplanma günü gibi ifade var ama Rabbim özellikle burada ‘din’ demiş..

Din günü şu 2 anlamı var bunun.. din günü şuan da din yok mu bir sistematiğimiz var ya her günümüzde din değil mi onunda ‘maliki’ yöneticisi sahibi ama öldükten sonra şuan imtihan süreci bittikten sonra bir gün yaşanacak 1000 yıl olduğu 1 günü …1000 yıl olarak ifade edilen Alimler tarafından 1000 yıl arkadaşlar… 1 gün 1000 yıl öyle 1gün gibi gelmesin size… ahiretin rakamlarıyla bunu destekleyen bir hadis şerif var… ‘’ Ümmetimin fakirleri yarım gün evvel girecek ‘’ yani 500 yıl evvel yani bakın 500 yıl ne demek biliyor musunuz…?!!! İstanbul fethi civarlarında girmeye başladılar…Biz hala hesap meydanındayız… Her gün yaşandı…İşte gün derken onu basite almayın.. süreci basite almamız adına söylüyorum… ALLAH… Din günü derken şu var…


Hucurat Sûresi 16.Âyete bir bakar mısınız..!


Hucurat Sûresi 16.Âyet

قُلْ اَتُعَلِّمُونَ اللّٰهَ بِدٖينِكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمٌ

Kul etualli mûnallâhe bi dînikum vallâhu ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun)

De ki: “Siz ALLAH’a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa ALLAH, göklerde ve yerde olanları bilir. ALLAH, her şeyi bilendir.


De ki: “Siz ALLAH’a dininizi mi öğretiyorsunuz…

Bak ALLAH diyor ki ‘’siz ALLAH’a dininizi mi öğretiyorsunuz…bakın ALLAH’a dinimi öğretiyorsunuz değil..

Siz dininizi ALLAH’a mı öğretiyorsunuz..demek ki herkesin bir dini var… Yani Din anlayışı var…

Bir de ALLAH’ın dini var…İşte ahirette sen dünya da yaşarken kendi dinin ile yani ALLAH’ın dinini anlamak…

Yani ALLAH’ın dinini ne kadar örtüştürdün ona göre yaşadın…

Ahirette ortaya çıkacak.. İşte ‘’Din Günü’’dediği o…

Bu dünyada haşa haşa ALLAH yokmuş gibi yaşanıyor.. herkes kendi kayde kaydasını koyuyor.. benim borum öter diyor… kendi anlayışını mutlak doğruymuş gibi.. görüyor yaşıyor empoze ediyor…

ALLAH mühlet veriyor…Ama ahirette öyle değil… ahirette ne biliyor musunuz??

Malik Malik …

Bu dünyada malik var melik var kral var yönetici var herkes bir şekilde bundan nasipleniyor… ama ahirette tek malik o…


Nebe Sûresinde diyor ki:


Nebe Sûresi 37.Âyet

رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا

Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).

Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan ALLAH ; O’na hitap etmeye güç yetiremezler.


Nebe Sûresi 38.Âyet

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffân, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbân

O gün ki Rûh ve melekler saf saf ayakta duracaklardır. Kendisine Rahmân’ın izin verdiğinden başkaları konuşamıyacaklar ve (o da) doğruyu söylemiş olur.


Düşünebilebiliyormusunuz???!!!

Milyonlarca milyarlarca trilyonlarca mahlukat orada çıt yok.

3-5 insan bir araya geliyorda ne gürültü oluşuyor..O kadar mahlukat orada çıt yok…

Nasıl bir ALLAH’ın Malikin tecellisi var o yüksek Celâlin otoritenin büyüklüğü var…!!!!!!!

Ve onun ciddiyetini anlamak için şunu söyleyeyim..

Bu biraz evvel Huvallahullezî den bahsettik ya Er Rahman ve Rahimden sonra gelen ilk esma hangisi biliyormusunuz…

El Melik..

elmelikul guddûsus diye sıralanıyor.

Eğer Er rahman ve Rahimi yok sayarsak en yüksek idrak edebilecek yukarıdaki Esma ‘’Melik’’…

Anlaman için şunu söyleyeyim…

Cebrail Aleyhisselam bile Kudduste…Ruhul kudus denmiyor mu…

Biz seni hamd ile takdis ederken diyor…


Bknz. İlgili Âyet


Bakara Sûresi 30. Âyet

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُو نَ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).

Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben yer yüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza me’mur) bir halîfe (bir insan, âdem) yaratacağım» demişdi. (Melekler) de: «Biz seni hamdinle tesbîh ve seni takdis (ayıblardan, eş koşmakdan, eksikliklerden tenzîh) edib dururken (yerde) orada bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?» demişlerdi. ALLAH (da) : «Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim» demişdi.


Kuddüslük var orada… Melik onunda üstü…

Dolayısıyla o en yüksek Esmasıyla orada tecelli var… 

Yani ortamın bir dehşetini düşünün…ALLAH-U TEALA işte diyor.. yaptıklarınızı ona göre düşünün… tartın öyle bir günde karşılaşacaksınız… Din gününde…

Yunus Emre diyor ya;Gaflet ile Hakk ı buldum diyenler, Er yarın Hakk’ın divanında belli olur..

Melikle ilgili bir şey söyleyeyim size… sizin dediğinize göre… insanoğlunu hatta bütün mahlukatının tekerliğinin en patlak olduğu yer neresi mülkiyet…

Herkes bir şeye mala mülke sahip olmak istiyor.. aynı zamanda meleke yanı hükümdarlık anlamında da hükmetmek te istiyor..

Şeytanda Ademi zaten ben size ALLAH şu ağaca niye yaklaşmanızı yasak etti… derken..

Tükenmez mülk ve ebedi hayat ile kandırıyorTükenmez mülk Ademi ayağını cennetten kaydıran şey… Hepimiz Ademiz.. Ve cehennemin bekçisi olan meleğin ismi ne ?!

Malik.. ALLAH diyor ki..

Bütün mülk talebinde bulunanlar yani ALLAH-U TEALA nın asıl Malik olduğunun asil malın sahibi olduğunu unuttupta hayatlarını mülk peşinde koşupta o şekilde geçinenler varya diyo işte onun hakkından Malik gelir diyor..

Ters tarafında ne var …Cennetin kapısındaki meleğin ismi ne RIDVAN…Rıdvan da rıza kökünden geliyor..

Sende ALLAH-U TEALA dan razı olarak yaşarsan… mülkiyetin ona ait olupta verilen razı olarak yaşasanda bu sefer seni Rıdvan meleği karşılıyor… Razılıkla ilgili rızayla ilgili melek karşılıyor

Sabaha kadar konuşulur..

Fatiha bitmeye bilir… Mâliki yevmid dîn müthiş ahiret sahnelerin bize hatırlatılacak..

Biz o zaman namazda Fatihanın bu 4. Ayetini okuduğumuzda ne gelecek gözümüzün önüne o mahşer anı gelecek ..Yani Mâliki yevmid dîn derken ALLAH’ı bir hatırlıycaz…

Bu dünyanın gelip geçici olduğunu ..imtihan olduğunu belli bir süre içinde burada olduğumuzu yaptıklarımızın her birinin bir gün hesaba çekip neyle yaptıklarımızın ,anlayışımızın örtüşmediğini bir gün Melik olan ALLAH tarafından hesaba çekileceğini bilinciyle yaşa diyor …ALLAH-U TEALA …

Namaz en büyük zikirdir deniyor ya.. Zikir hatırlatma demek aynı zamanda O nu hatırlatıyor..

Peygamber Efendimiz(s.a.v.), O yüzden Fatihasız “Namaz olmaz” diyor…

İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn; Buarada güzel bir nokta açıklıycam..

Biraz Arapçaya gireceğim..Arapça da 2 temel cümle yapısı vardır..birisi isim cümlesi…birisi fiil cümlesi…

Eğer bir cümle isimle başlarsa isim cümlesidir.. çok basit kayda aslında fiil ile başlarasa fiil cümlesidir..

İsim cümlesi Arapçada fiil cümlesinden daha kuvvetli bir yapıdır… Bakın ilk 4 ayette hep isimle başlamış…şu 4 ayetin yapısı farklı …ama birazdan göreceksiniz ki.. bu alttaki ifadeler ise fiil cümleleri.. İyyâke na’buduyla başlıyor bize hidayet et diyor… açıklıyor ..ikinci bir gruba geçiyor..

Yukardaki 4 Âyet ALLAH-U TEALAnın kendisi tarafından zatını anlattığı ayetler…diğerleri de ALLAH’ın ayetleri …ama sanki bakın bu 5. Ayetten itibaren bir ‘’kul’’ konuşuyormuş gibi ifadeler var…diğer Kuran-ı Kerîmde görüyoruz… Kul diyor de ki.. şöyle de diyor iki nokta üst üste açıklıyor ama burada kul yok..de ki yok.. Valla sanki ALLAH-U TEALA nın ifadesi gibi ama kulun ifadesi.. İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn yalnızca sana kulluk ederiz ve yalnızca senden yardım dileriz.. Bir yandan da ALLAH-U TEALA bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor..

Yani işte diyor ki beni tanıdın mı diyor..tanımak mümkün değil de en azında gösteriyor…öyleyse ne yapman lazım…bari şunu ‘’de’’ diyor… hani Rahman ve Rahim de RAB ya yol gösterecek bunu de diyor…O zaman sen diyeceksin ki namaz da ‘’Ya Rabbi yalnızca sana kulluk ederiz ve yalnızca senden yardım dileriz’’…

Tekniğine girersek iyyakenin başta olması mahsusluk veriyor…Aslında cümlenin aslı şu ‘’sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz’’…ama Arapçanın özelliği iyyake başta olduğunda yalnızca senden anlamı verir… Neden bu vurgulanmış…hani Şöylede denilenebilirdi… na’budu iyyake de diyebilirdi…bu arapça kurallarına göre uygun olurdu…ama bunun böyle denmesinin sebebi LA İLAHE İLLALLAH’ın açılımına göre… 44:00

Yani kulluk edilecek yönelinecek güç ve kudret ıslah edilecek tek merci ALLAH. O yüzden sen kulluk mu edeceksin…sadece ALLAH’a et.Yardım mı isteyeceksin..

Yalnızca ALLAH’tan iste… Bu LA İLAHE İLLALLAH ın özüdür… 44:22

ALLAH-U TEALA bunu bizim böyle dememizi istiyor…

Ve sanki bizim ağzımızdan Fatihaya koyuyor bunu…burada 1-2 ayrıntı daha var…

Burada na’budu de abd kokunden geliyor..kulluk demek..ibadet etmek bunu özel anlamı…

Yani bazı yerlerde yalnız sana ibadet ederiz derken doğru ama eksik… kapsamıyor kulluk ederim deyince kapsıyor..daha kapsamlı ama kulluk ederim siz sadece ibadet zamanlarında pencerelerinde alırsanız bu koskoca Fatihanın anlamını daraltmış olursunuz…

Eğer Alemlerin Rabbi olan ALLAH ı Rahman ve Rahim olan ALLAH ı almadınız Maliki yevmud dini almadınız o zaman yaşamın her tarafında kulluk etmeniz gerekmez mi?! Bu bilinçle yaşadığınız taktirde ‘’kul’’ oluyorsunuz..

Yaptığınız her fiiliyat bunun içerisine giriyor… bunu idrak etmeden ibadetlere yönelirseniz..sadece ibadet ettiğiniz alanda ibadet ettiiğiniz oluyor…diğer alanlar yaşadı oluyor..

Onun bilinciyle yaşarsan yediğin içtiğin kalktığın oturduğun baktığın herşey ibadet oluyor… 45:45

Hadislerin başında hep şu alınır…

Bütün ameller niyetlere göredir…

Niyetinizi kulluk bilinciyle yaparsanız…bütün amelleriniz aklınıza gelecek yemek içmek oturmak kalkmak bir yerlere gitmek… hepsi ibadet hükmünde gelir çalışmakta ibadetdir deniyor ya…

İşte olması gereken aslı bu. ALLAH’a ben iyilik edeyim esmalarıyla üretiyim ben insanlara faydalı olayım, ben Esmaları anayım, zikrediyim dersen çalışmak ibadet olur…yoksa bugün insanların söylediği gibi insanları ibadet uzaklaştırmak için çalışırsan o ibadet değil o kazıklamadır… ‘’iyyake na’budu’’yalnızca sana kulluk ederiz bak burada ifade de ‘’na’’ var…


(Ezan Okunuyor.)

Öyleyse Fatihaya öbür haftada devam edelim…Bütün Kuran-ı Kerîm i okumuş gibi oluyoruz…

Haftaya da yapalım İnşaallah…


Lütfen namazlarda ben dahil bu bilinçle bir Fatiha’yı okuyalım…

Aklımıza gelsin bu şekilde…

İnşaallah..

SADAKALLAHULAZÎM