SOSYAL MEDYADA DOLAŞAN BU MESAJLA İLGİLİ( aslı var mı, doğru mu? ) YORUMUMUZ:
Mesajın aslı:
“Selam bu gece herkes ne dua etse kabul olur çünkü bu gece ay Kabe’yi tavaf ediyor.
Bu mesaji herkese gönderin mahrum kalmasınlar.
“ربی من کل ذنب واتوب الیک”
Bu gece Fatr suresinin 29 ve 30. ayetleri ki nazil sebebleri berekettir.
بِسمِ اللّهِ الرَّحمنِ الرَّحِيم
إِنَّ الَّذِینَ یَتْلُونَ کِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِیَةً یَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ ﴿٢٩﴾
لِیُوَفِّیَهُمْ أُجُورَهُمْ وَیَزِیدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَکُورٌ( ۳۰)
سُبحانَ الله يا فارِجَ الهَمّ وَ يا کاشِفَ الغَمّ فَرِّج هَـمّی وَ يَسّر اَمری وَ ارحِم ضَعفی وَ قِلَـّةَ حيلَتی وَ ارزُقنی حَيثَ لا اَحتَسِب يا رَبَّ العالَمين.
Hazreti Muhammed (saa) buyurdular ki: Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa derdi deva bulur üzüntü gamı hallolur.
İltimasi dua. Sizde bu duayı benim gibi gönderin.
Sadece bu gece”(!)
YORUMUMUZ:
1) AY Kabeyi tavaf etmez !
2) Mesajda “sadece bu gece” deniyor ama , bu mesaj uzun zamandır yılın her günü dolaştığı için mesajda kasdedilen “DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ” ASIL GECE hangi gece olmuş oluyor ??!
Hadislerde hangi gecelerde yapılan duaların makbul olduğu açıkça beyan edilmektedir.(cuma geceleri, bayram geceleri, arefe gecesi, berat gecesi, kadir gecesi …).Lakin “Ayın kabeyi tavaf ettiği gece ” diye bir ifade yoktur.
3) Fatır suresinin 29.ayeti Medenî (yani Medine’de nazil olmuş) bir ayet ; 30.ayet ise surenin diğer ayetleri gibi Mekkî (yani Mekke’de nazil olmuş) bir ayettir. Dolayısıyla bu iki ayetin aynı gece nazil olmaları mümkün değildir.
4) 29.ve 30. ayetler birer dua ayeti değillerdir (aşağıda manasına bakın). Peygamber Efendimiz(sas)’in bu ayetlere dua demesi mümkün değildir.
5) Peygamber Efendimiz(sas)’in “Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa…” gibi ifadeleri, hadis alimlerince muteber görülmemektedir.
6) Bu gibi islami gibi gözüken feyk/ trol /kötü amaçlı mesajlarla – islami paylaşım heveslisi olan- müslümanlar, bazı kesimler tarafından kötü amaçlarına alet edilerek, tam olarak bilemediğimiz kötü fayda sağlanmasına vesile olmaktadırlar.
Müslümanların bu gibi paylaşım konularında ARTIK daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr.
1.
Inne
: muhakkak/ vurgulayark söylüyorum ki
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yetlûne
: okuyorlar, okurlar(tilavet)
4.
kitâbe allâhi
: Allah’ın kitabı(nı)
5.
ve ekâmû es salâte
: ve namazı ikame ettiler
6.
ve enfekû
: ve infâk ettiler
7.
mimmâ (min mâ)
: şeylerden
8.
rezaknâ-hum
: onları rızıklandırdık
9.
sirren
: sır, gizli olarak
10
ve alâniyeten
: ve alenî, açık olarak
11
yercûne
: ümit ederler, umarlar
12
ticâreten
: ticaret, kazanç
13
len tebûre
: asla kesilmeyecek olan, zarara uğramayacak
Şüphesiz ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık İNFAK edenler, asla kesilmeyecek (devam edecek) bir ticaret ümit ederler.
Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlihi, innehu gafûrun şekûr.
1.
li
: için (ki)
2.
yuveffîye-hum
: onlara vefa edilir, ödenir
3.
ucûre-hum
: onların ecirleri, mükâfatları
4.
ve yezîde-hum
: ve (O) onlara artırır,ziyadeleştirir
5.
min fadli-hi
: kendi fazlından
6.
inne-hu
: muhakkak o
7.
gafûrun
: gafûr, mağfiret eden
8.
şekûrun
: şükredilen/artıran
Onların ecirleri (mükâfatları) onlara vefa edilir (ödenir). Ve (Allah), onlara fazlından artırır. Muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Şekûr’dur (şükredilen/artıran)
Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr.
1.
ve ellezî
: ve ki o
2.
evhaynâ
: vahyettik
3.
ileyke
: sana
4.
min el kitâbi
: kitaptan
5.
huve
: o
6.
el hakku
: haktır
7.
musaddikan
: tasdik eden
8.
limâ
: şeyleri
9.
beyne
: arasındaki
10
yedeyhi
: elleri
11
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
12
bi ibâdi-hi
: onun kulları
13
le
: mutlaka, gerçekten
14
habîrun
: haberdar olan
15
basîrun
: gören
Ve sana kitaptan vahyettiğimiz, onların ellerindekini tasdik edici olarak haktır. Muhakkak ki Allah, kullarından mutlaka haberdar olandır, (onları) görendir.
SOHBETİN YAZILI METNİ :
Fatır Suresi 14. Sohbet 30. Ayetten itibaren
Evet, arkadaşlar Fatır Suresine 30. Ayetten itibaren devam edeceğiz.
Fakat âdetimiz üzere, kopukluk olmasın diye 29 ayetten biraz alarak devam edeceğiz. Zaten sohbetin son kısmı biraz yarım kalmıştı gibi geldi bana, devam edelim inşallah.
Allahu Teâlâ, yukarıdaki ayetlerden itibaren geldiğimiz de, yaratmasında ki çeşitlilikten bahsediyordu. Muhtelif renklerde olan meyvelerden, dağ yollarından, insanlardan, hayvanlardan, en’amlardan bahsediyordu.
Daha sonrada burada ilme işaret olması bakımından “Allah’tan ancak -hakkıyla- kullarından âlim olanlar korkar” diyerek de; İlim, ilme verilen değer ve bunun Allah sevgisine, haşyetine giden yoldan bahsederek bir anlamda da burada bir ilme teşvik vardı.
Allah “Aziz ve Gafur’dur” derken de; Gafur olmasını, affediciliğini, Aziz’liğini anlayan ve tasdik edenlere nasip ediyordu. Başka bir ifade ile Allah’ın mağfiret etmesi de azizliğinin bir sonucu… Bu bağlamda da devam edersek…
İlk ayete geçtik şimdi
“İnnellezîne yetlûne kitâballâhi”
“Allah’ın kitabını okuyanlar”
İlk sırada Allah’ın kitabı vardı.
2.sırada “Ve egâmus sâlâte” “Namazı dosdoğru kılarak ikame edenler”
“Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâr hak yolunda sarf edenler.
İşte onlar asla zarar etmeyecekleri bir ticareti ümit edebilirler.” Diyordu
Burada birinci sırada Allah’ın kitabı vardı. Ancak namaz ondan sonraydı. Bir işaret gördüm bir tefsir kitabında, cahil bir insanda sıdkıyetle Allah’a kulluk edebilir. Hiç ilmi olmayanın kitap okuması mümkün olmayacağı için burada da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ayetine işaret ederek de Kuran’ın tilavetine bir vurgu var burada.
Yani Kuran’ı hiç bilmeyen okuyabilir mi?
Allah’a sıdkıyetle ihlas tabi ki çok önemli ama bu ihlas ile beraber Allah’ın kitabını okuyabilmek içinde bir ilim gerekiyor.
Buradaki tilavet biliyorsunuz. Herhangi bir okuma değil dura dura, üzerinde dura dura düşüne düşüne okumak olduğunu hatırlatırım. Bunun ilk sırada gelmiş olması da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” bir öncekinde ise
“Allah’tan hakkıyla ancak kullarından âlimler korkar” diyerek te bu aliliği Kuran’la beraber baktığımızda Kuran’ın ilim açısında âlim olmak açısından, bilerek Allah’a kulluk etmek açısından ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz.
“Salat”, namaz küçümsemiyorum haşa sadece sıralamadaki, tertipteki vurgusunu yapıyorum. Salat daha sonra gelmiş.
Fakat bu da yetmiyor. “İnfak ederler” diyor onlar.
Neden infak ederler? O şeyden ki “Biz onları rızıklandırdık”
Bakın mallarından da demiyor. İlginç bir ifade var burada. Bizim rızık olarak verdiğimiz şeyler derken “Razagnâ” diyor. Orda na zamiri gelmiş. Demek ki biz veriyoruz diyor rızkı. Yani sahibi biziz, biz veriyoruz. “Bizim verdiğimiz rızıktan verirler” diyor.
Ve mâ yestevîl bahrâni hâzâ azbun furâtun sâigun şerâbuhu ve hâzâ milhun ucâcun, ve min kullin te’kulûne lahmen tariyyen ve testahricûne hilyeten telbesûnehâ, ve terâl fulke fîhi mevâhira li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
ve mâ yestevî
: ve musavi olmaz, eşit olmaz
el bahrâni
: iki deniz
hâzâ
: bu
azbun
: lezzetli, tatlı
furâtun
: tatlı, susuzluğu gideren
sâigun
: boğazdan kolay geçen, içimi kolay
şerâbu-hu
: onun içimi
ve hâzâ
: ve bu
milhun
: tuzlu
ucâcun
: acı
ve min kullin
: ve hepsinden
te’kulûne
: yersiniz
lahmen
: et
tariyyen
: taze
ve testahricûne
: ve çıkarırsınız
hilyeten
: süs eşyaları
telbesûne-hâ
: onu takarsınız
ve terâ
: ve görürsün
el fulke
: gemi(ler)
fihi
: onun içinde, orada
mevâhire
: yarıp giden
li tebtegû
: aramanız, talep etmeniz için
min fadli-hi
: onun fazlından
ve lealle-kum
: ve umulur ki siz
teşkurûne
: şükredersiniz
Ve iki deniz müsavi (eşit) olamaz. Bu lezzetli, tatlıdır. Susuzluğu gideren, içimi kolay olandır. Ve bu (diğeri) tuzludur, acıdır. Hepsinden taze et yersiniz. Ve giyeceğiniz (takacağınız) süs eşyası (inci, mercan) çıkarırsınız. Ve onun fazlından istemeniz için onda (suyu) yarıp giden gemiler görürsünüz. Umulur ki böylece şükredersiniz.
Yûlicul leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fîl leyli ve sahharaş şemse vel kamere kullun yecrî li ecelin musemmâ(musemmen), zâlikumullâhu rabbukum lehul mulku, vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîr(kıtmîrin).
1.
yûlicu
: içine sokar
2.
el leyle
: gece
3.
fî en nehâri
: gündüzün içine
4.
ve yûlicu
: ve içine sokar
5.
en nehâre
: gündüz
6.
fî el leyli
: gecenin içine
7.
ve sehhare
: ve emre amade kıldı, emri altına aldı
8.
eş şemse
: güneş
9.
ve el kamere
: ve kamer, ay
10
kullun
: hepsi, bütün
11
yecrî
: akar, akıp gider
12
li ecelin
: bir ecele kadar, bir süre
13
musemmen
: belirli, belirlenmiş
14
zâlikum
: şte bu
15
allâhu
: Allah
16
rabbu-kum
: sizin Rabbiniz
17
lehu
: onun
18
el mulku
: mülk
19
ve ellezîne
: ve onlar
2
ted’ûne
: tapıyorsunuz
21
min dûni-hi
: ondan başka
22
mâ yemlikûne
: sahip olamazlar, malik olamazlar
23
min kıtmîrin
: hurma çekirdeğinin zarı
(Allah), geceyi gündüzün içine, gündüzü gecenin içine sokar. Güneş’i ve Ay’ı emri altına almıştır. Hepsi belirlenmiş bir zamana kadar akar (yörüngelerinde dönerler). İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Mülk, O’nundur. O’ndan (Allah’tan) başka taptıklarınız, bir kıtmire (hurma çekirdeğinin zarına) bile malik değildir.
İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin).
1.
in
: eğer
2.
ted’û-hum
: onlara dua edersiniz
3.
lâ yesmeû
: işitmezler
4.
duâe-kum
: sizin dualarınız
5.
ve lev
: ve olsa bile, eğer
6.
semiû
: işittiler
7.
mâ istecâbu
: icabet etmezler
8.
lekum
: size
9.
ve yevme el kıyâmeti
: ve kıyâmet günü
10
yekfurûne
: inkâr edecekler
11
bi şirki-kum
: sizin şirkiniz, şirk koşmanız
12
ve lâ yunebbiu-ke
: ve sana haber vermez
13
mislu
: gibi, benzer
14
habîrin
: haberdar olan, haber veren
Eğer onlara dua ederseniz sizi, dualarınızı işitmezler. Şâyet işitmiş olsalar (bile) size icabet edemezler. Kıyâmet günü sizin şirkinizi inkâr edecekler. Ve sana bunun (bu haberin) mislini (benzerini) verecek (kimse, şey) bulunmaz (Allah’tan başkası haber veremez).
SOHBETİN YAZILI METNİ:
Fatır Suresi (9. Sohbet) 12-14. Ayetler
Evet, Fatır suresinin 12. Ayetinden itibaren devam ediyoruz.
Geçen hafta biraz girmiştik biraz daha teferruatlı gireceğiz ama çokta teferruatlı olmamasına gayret göstereceğiz.
ayet;
“İki deniz bir olmaz. Şu çok tatlı, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur acıdır. Onların her birinden taze et yer takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Gemilerinde suyu yara yara gittiklerini görürsün. Bunlar Allah’ın nimetlerinden rızıklarınızı aramanız ve şükretmeniz içindir.”
13 de okuyacağım bugün onunda mealini okuyalım hemen
“O geceyi gündüze gündüzü geceye katar. Güneşi ve ayıda emrine boyun eğdirmiştir. Onların hepsi belli bir vakte kadar akıp gider. Rabbiniz olan Allah işte budur. Mülk ve hâkimiyet tamamıyla ona aittir. Sizin ondan başka yakardıklarınız, çağırdıklarınız ise bir çekirdeğin zarına bile bir kıtmire bile sahip değillerdir.”
Burada Fatır 3. Ayete dikkat etmenizi istiyorum. Bu ayet üzerinde çok durmuştuk hatırlarsınız.
Yâ eyyuhen nâsuzkurû niğmetallâhi aleykum, hel min hâligın ğayrullâhi yerzugukum mines semâi vel ard, lâ ilâhe illâ huve feennâ tué’fekûn.
“Ey insanlar. Hatırlayın ( neyi hatırlayın) Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’tan başka onun gayrısından başka bir yaratan mı var? Size gökten ve yerden rızık verecek. Ondan başka ilah yoktur. O halde nasıl döndürülüyorsunuz.”
Bu 12,13 birde 14.ayetler var. işte bu ayetin sanki teferruatı açıklaması, izahı gibi.
Çünkü dikkatinizi çekerse bu 3. Ayette ne diyor. Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın diyor. Ondan sonra ilk bahsettiği nimet neydi?
Yaratılma nimeti “min hâligın ğayrullâhi” Allah tan başka yaratan var mı?
(Size tavsiyem,daha sonra bu konuşmaların yazılı metinleri oluyor..İnternet Sitesinde 1-2 hafta sonra yayınlanıyor ve kitapçık haline getiriyoruz..Oradan bakmanız.. Neden? Sohbet esnasında tam olarak Ayetini ya da Hadisini söyleyemediğimiz yerleri daha sonra buluyoruz..Orjinal haliyle ard arda sıralıyoruz..Çok daha destekli,başka Ayetlerle beraber takviyeli bir anlatım oluyor..Bir kaynak gibi de oluyor aynı zamanda..Kur’an-ı Kerimle ilgilenenler bilir; tüm bunları bulup araştırmak, “hangi ayet nerede geçiyor, bu Ayet şurada da vardı “Bulması gerçekten zor.Maalesef “Kur’an-ı Kerim’in Tefsiri yine Kuran’dır metodu” çok az kullanılıyor. Bu şekilde işiniz de kolaylaşmış olur.. Herkes bir şekilde açıklıyor..Ama Kur’anın şurasında da böyle diyor,bak burada da böyle geçiyor, şurda da bir kelime var diye,”Kur’ân-ı Kerim’in Tefsiri Kur’ândır” Metodunu kullanan çok az gerçekten…O anlamda istifadeli olacağını düşünüyorum…İnşaallah)
Fe kâlû rabbenâ bâidbeyne esfârinâ ve zalemû enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzakın, inne fî zâlike le âyâtinli kulli sabbârin şekûrin.
“Ey Rabbimiz!Seferlerimizin arasını uzaklaştır.”dediler.Ve kendi nefslerine zulüm ettiler.Böylece onları ibret alınması için haber yaptık.Ve onların hepsini darmadığın hale getirdik.Şüphesiz bundaçok sabreden ve şükür eden herkes içinibretler vardır.
1.
fe
: o zaman, böylece, buna rağmen, fakat
2.
kâlû
: dediler
3.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
4.
bâid
: uzak kıl
5.
beyne
: arası
6.
esfâri-nâ
: seferlerimiz
7.
ve zalemû
: ve zulmettiler
8.
enfuse-hum
: kendi nefslerine
9.
fe
: o zaman, böylece, buna rağmen, fakat
10.
cealnâ-hum
: onları kıldık
11.
ehâdîse
: hadîs, nesilden nesile anlatılan sözler (efsane)
12.
ve mezzaknâ-hum
: ve onları parçaladık, dağıttık
13.
kulle
: hepsi, bütün, tamamı
14.
mumezzakın
: parçalanmış olarak, parça parça
15.
inne
: muhakkak
16.
fî zâlike
: işte bunda vardır
17.
le
: elbette
18.
âyâtin
: âyetler
19.
li kulli
: hepsi için
20.
sabbârin
: çok sabreden
21.
şekûrin
: çok şükreden
Ayetin sonunda “لِّكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ “/ “li kulli sabbârin şekûrin”… diye bir ifade vardı..
sayfanın baş kısmında, bir çok nimet verilen Sebe Kavmi vardı..!!
Başka bir nimet de ;” Emniyetli ve kolaylaştırılmış bir seyahat” idi…
Buna rağmen onlar nankörlük ediyorlar…
” Nankörlük ediyorlar”, “Şükürsüzlük ediyorlar” ,asıl anlamıyla da küfür ediyorlar…
Rabbim de onların üzerine Azap indiriyor..
Bu olay hakkında diyor ki: ” böylece onları ibret alınması için haber/havadis yaptık”
Haber kime ulaşır???
Muhatabına ulaşır..
Eğer biz de Kur’an-ı Kerim’in muhatabıysak, bize de ulaşacak bir haber var!!!
Peki Haber ulaştı bize ,ne yapacağız.??
“Vay be ne kötü adamlarmış..Şunlara bak , başlarına ne geldi.. ” Demeyeceyiz..
“Onların bu azabı Hakedecek düşünce ve davranış sistemi ,acaba bizde de var mı ?!?! “deyip 03:52
Biz de öğüt alacağız..Kendimizi düzeltmeye çalışacağız..
Çünkü diyor ki;
“inne fî zâlike”/işte bunda
“le âyâtin “/ayetler,işaretler,ibretler vardır..
(Bakınız bir ibret bile değil!!!Birçok ibretler, dersler varmış!!!!)
Kim için?!?
“li külli sabbârin şekûrin “/sükreden sabırlılar için
Siz sabbârşekûr iseniz , böyle olma gayretinde iseniz..
Sizde ders çıkarılacak çok şey vardır.. diyor Rabbim..
Demek istiyor ki: DERS ÇIKARIN!!!
Yoksa evvelkilerin masalları olur bu okuduklarınız…
Demişler ya Sahabe Efendilerimize(r.a.) tebliğe gittikleri zaman:” bu evvelkilerin masalları”…
Geçmişlerin masalları;
(Mutaffifin Suresi 13.Ayet: Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.)
Biz ne diyoruz: “bu Kuran’a masal diyorlar ,vay be ! olur mu öyle şey ?!”,..
Eğer biz de Kur’an-ı Kerimi okuduğumuzda,
“bu bizle ilgili değil ;bak geçmiştekileri anlatıyor”
deyip kendi üzerimize almaz isek,
ALLAH Korusun onların düştüğü Tehlikeye varıyoruz!!!
Bizim prensibimiz ne olmalıydı..?!?!
“Aman Bu Hikayede bana ne var.!!”
“Tamam Ben Mü’min oldum..Müslüman oldum..Ama eksik yanlarım nereler?
Onların eleştirilen tarafları bende de var mı? ne kadar var ?..
Eski kavimlerden örnek alarak ibret alarak ..
“ben de kendimi düzelteyeyim”.. dememiz lazım.!!
Ama Herkes ders alabiliyor mu? Değil.
Ders almanın burada Rabbim şartını koymuş :
Sabbar olacaksın..!!Ama nasıl Sabbar olacaksın..?!Şükür eden Sabbar olacaksın..!!
(Burada şükreden sabredenin sıfatı olarak gelmiş)
(صَبَّار /SaBBâR) : Çok çok Sabır eden
(شَكُور/ ŞeKûuR) : Hep şükür eden
Ama incelik var..!
Arapçanın bazı özelliklerinden bahsetmek istiyorum..
Özellikle Arapça bilenlere işaret olsun diye..Bilmeyenlere de anlaşılacağı şekilde izah etmek istiyorum..
Şimdi bakın “Sabır” kelimesi var..
Sabredene; (صَابِر / SâaBiR) deniliyor Arapçada…..(“ism-i fail” deniliyor bu kalıba) …manası:”O an için Sabreden.. ”
Ama SaBBâR;Çok çok sabreden demek.(bu ayeete geçen)
(“Mubalağalı İsm-i Fail” deniliyor bu kalıba da.)
O fiili çok çok işleyen demek..
(شَكُور /ŞeKûuR) ise;”hep şükreden” manasında
“Anında Şükür eden”e (شَاكِر/ ŞâKiR) deniliyor..ism-i fail…bu ayette bu ifade kullanılmamış…
“çok şükreden” anlamında (شَكَّر / ŞeKKaR) ifadesi de kullanılmamış..
peki ne kullanılıyor? (شَكُور / ŞeKûur )ifadesi kullanılıyor..
“DEVAMLI ŞÜKÜR HALİNDE OLAN” Buna da; Sıfat-ı Müşebbehe deniliyor Arapçada ;
YANİ O HALİ SÜREKLİ OLARAK ÜZERİNDE BULUNDURAN DEMEK..
“Sabuur” Kullanılmamış.. Yani “Sabretme halini sürekli olarak üzerinde bulundurma hali”
Bu ayette “sabbâr” kullanılmış ..Yani “çok sabreden”
Neden? “Esma-ül Hüsna” nın en sonuncusu ne?Es- Sabur (99.Esma)…ALLAH-U TEALA’nın Esması.. Kur’ana baktım.. “Es-Sabur” Kuran’da geçmiyor..Ne ALLAH-U TEALA için kullanılıyor..Ne de Kullar için kullanılıyor..ALLAH-U TEALA için kullanılmaması ayrı..Ama hiç bir insan için “Sabuur” kullanılmamış..Neden biliyor musunuz?
Bir insanın sürekli Sabır halinde olması mümkün değil..
Ama “Eş-Şekûur”kullanılmış..Şükür etme halinin devamlılığı..
Kuldan sürekli “şükür modu”nda olmasını istiyor..
Buda kolay bir iş değil!!!!Çünkü Aktif bir hareket olması gereken…ALLAH-U TEALA da sürekli Sabır halini Kulundan istemiyor…ama;
Başa gelince çok Sabır edilmesini istiyor.
Bu Sabır halini Sürekli olarak üzerinde bulundurabilecek yegane merci:
ALLAH-U TEALA.
Ki Esma-ül Hüsna’sı olmuş..(ES-SABÛR)
Çünkü o sürekli Sabır halinde ..
“ES-SABÛR”
Bakın Sabır hali=Tahammül ,değil..Tahammül yanlış bir şekilde lügata girmiş, sabrın tanımı olarak.
Sabır ediyorsun;Razı oluyorsun..Toleranslı,müsamahalı olarak olayı görüyorsun..
Bunu özellikle söylemek istedim..
Geçen hafta Sabır etmek = Razı olmaktır ,dedik..
Bakın; İman : Herşeyin ALLAH’tan geldiğine kabul etmek..
Doğru ,ama incelikleri var..
Şimdi..”Benim başıma gelen her musibet ALLAH’ın gönderdiği” dersen..İnce bir çizgi var..
“Sabırda isyan gizlidir”..diye hadis-i şerif var…Yani Sabır ederken, Yanlış düşünce sistematiği içine girersen..ALLAH-U TEALA’ya “zalim” sıfatı yapıştırmış oluyorsun..HAŞA
Yani şunu diyorsun : “Ben bunu hak etmiyorum..Ama ALLAH bana sabredeceğim bir iş gönderiyor”….
Tehlikeli bir nüans var orada ..İnce bir çizgi var..
Kişi şunu demeli…“Tamam ALLAH-U TEALA imtihan için bana bu müsibet denilen olayı getiriyor.. ama bu benim kendi ellerimle yaptıklarımın bir sonucu.”
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn.
Görmüyorlar mı ki, her yıl bir ya da iki kere imtihan ediliyorlar;
sonra yine tevbe etmiyor ve ibret almıyorlar?
“Bu iş benim başıma niye geldi diye ? TÖVBE ETMEK LAZIM.
O zaman sizin dediğiniz gibi olsa ;halk arasındaki “bunu bana ALLAH gönderdi ondandır..” Manasında olsa…
Niye”Tövbe ederler “desin ki Rabbim..!!
Demek ki Tövbeyi gerektirecek bir durum var orada..Yani düşüneceksin edeceksin..”Ya bu iş benim başıma niye geldi?”..Bakın İlginç bir nokta var orada ;“yezzekkerûn” : Tezekkür ederler,yaniDüşünürler.. “Düşünürler sonra tövbe ederler” değil..Önce Tövbe edeceksin..Peşinen kabul edeceksin..
“Ya Rabbi,Bu iş benim başıma geldi..Bu benim nefsimin bir hatasındandır..Ama şuan ben için bilmiyorum..Olsun, bendendir..”
Üzerine alıyorsun… Tövbe ediyorsun.. önce.. Sonra da bakın “yezekkerun “diyor..Zikir edip,düşünüp,öğüt almaya çalışırlar..sonra ibret almaya çalışırlar.. Tövbe ettiğinde peşinen kabul ettin suçlu olduğunu..Sonra,” niye oldu?” diye soracaksın..
“Geçen gün şöyle kötü bir şey yapmıştım..Ondan mı oldu?Ya bunun zamanlaması ne ;ne zaman başıma geldi ?..Peki o zamanlarda ben ne düşünüyordum..Ne yapıyordum?..Hangi hamleleri yaptım ?
diye geriye yönelik düşüneceksin..
“Aa ,tamam;bundan dolayı benim başıma geldi bu iş…”
O zaman dikkatli olursun..O zaman faturayı ALLAH’a iliştirmemiş olursun..Kendi üzerine alırsın..Affa da vesile olur..
Enfal 33.Ayet:
“Oysa sen onların içinde olduğun sürece, Allah onlara azap edecek değildi.
Onlar bağışlanma diledikleri sürece de Allah onlara azap edici değildir.”
Yani Estağfirullah bekliyor..Yani hatayı üzerine alıp ..“Ya Rabbi tamam bu benden“… demeni bekliyor..Zaten Hz. Adem ‘in (a.s.) Tövbesinin kabul edilmesinin sebebi ne?Ne diyor Hz. Adem (a.s.) :
ARAF 23.AYET:
Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîne.
İkisi şöyle dedi: “Rabbimiz, biz nefslerimize zulmettik, şâyet Sen bize mağfiret ve rahmet etmezsen, biz mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.”
Hz.Yunus (a.s.) Tövbesi
Enbiya Sûresi 87.Âyet(son kısım):
lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn
“Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın. Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.”
Bakın suçu kabul ediyor..Etmese..Belki edebiyete kadar balığın karnında kalacak..Bunlar Çok önemli…Bu kavramlar çok önemli..ALLAH-U TEALA’nın; koskoca Alemleri mükemmel şekilde yaratmış olan Malik olan ALLAH’ın yarattığı kuluna(haşa) zulüm etmesi..Mümkün değil.. Kişi,kendine ne yaparsa yapıyor..Bu mekanizmaları çok güzel anlamak lazım..Bunları anlarsak çok güzel olur..Buradan Sabıra geleceğim..
Sabırın en konsantre İzahı: Razı olmak..
Sabır edeceksin..
“Bu bana takdir edildi.. sebebinde ben varım..Bu, benim Hak ettiğim, benim için en güzel ,en iyi hal üzerinde olanı” diyebiliyorsan..Sabır ediyorsun..
Öbür türlü tahammül ediyorsun..
“Rabbım beni imtihan ediyor..Görürsün bak..ben ne yapacağım..dişimi sıkacağım”!!!ALLAH korusun..15:33 İncelikler var tehlikeler var… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki:Şirke dikkat edin!!!Karıncanın ayak sesinden daha sessiz olabilir.Şeklinde Hadis var.
“Şirk, karanlık gecede Safa tepesinde yürüyen kara karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.” (Taberani, Mu‘cemü’l-evsat, IV/10, hadis no: 3479; Ebu Nuaym, VII, 112.)
Şimdi burada ilginç bir noktada var..Dile getirmek istiyorum…
“li kulli sabbârin şekûrin”/çok sabreden ve şükür eden herkes için”Meallerin hepsinde
“Çok sabreden veçok şükür eden kulları için” diyor..arada “ve” ifadesi varBazen de
“Sabreden ve Şükredenler için “diye tercüme edilmiş.
Ama burada “şekûrin”, “sabbârin” kelimesinin “sıfatı” olarak gelmiş.Arapça bilenler bilir ..
Çünkü araya “ve” gelmemiş.. böyle sıfat olmasıyla beraber nasıltercüme etmek gerekir?
Yani nasıl sabredenler ? “Şükrederek sabredenler”..
şükredici olmak, sabrediciliğin sıfatı olmuş
ikincisinin (şükreden) sıfat olmasının ne anlamı var..Biliyor musunuz?Geçen hafta ne demiştik..
” İman 2 ye ayrılır..Yarısı Sabır Yarısı Şükür ”
Yani “İmanlılar için“,”müminler için” diyor..Rabbim orada aslında ..
Sabreden ama sükür moduyla o durumda duran..Buna çok dikkat etmek lazım..(………..) Şükreden sabır eden..
Yani Şükür Sabredenin sıfatı..“Yani uzun boylu adam gibi”
“uzun boylu” terimi “adam”ın sıfatı
Burada asıl olan Sabreden ,doğru.. Ama şükreden de onun sıfatı..
Arapçada sıfat -Türkçeden farklı olarak- sıfatlanan kelimeden sonra gelir (Hani sağdan sola ilerlediği için.)
Türkçenin tersi olduğu için onu söylüyorum..
Önce Sabır …sabırın sıfatı ⇒Şükür eden… asıl olan “sıfatlanan“dır(yani burada sabreden/sabbar);
sıfat ise onu vasıflandıran bir kelimedir.Arapça’da sonradan gelir.
Burada sabrın önce gelmesini de bir örnekle açıklamaya çalışacağım size.. Bakın hep bir eksik kalan bir örnek olarak vereceğim..Şükür etmeye bir örnek vermek lazım..
Hep nimetler üzerine durduk ya..Farklı bir şükür etme teknolojisi söyleyeceğim..Bir tanıdık abimizin bir tespiti çok güzel…
Şimdi bir elma,bir lokma aldınız…(Hep elmadan gittik ne hikmetse..)Bir Elma dilimini kestiniz..Ağzınıza aldınız..
Nefs ne yapmak istiyor..???Hemen yutmak istiyor ..anında…
Koyun ne yapıyor?Geviş getiriyor..Mümkün olduğu kadar ağzında çiğniyor..Tutuyor..Onda sonra yutuyor..
Zıttı ne ? Yılan...Olduğu gibi yutuyor..Parçalamıyor bile..Yılanın dişleri ne işe yarar ?Zehir için..Çiğnemek için değil bakın..
Bir tarafta Koyun..Bir tarafta Yılan..
Yılan Kurban Bayramında kurban ediliyor mu?Kim Kurban ediliyor..???Sığır ,Koyun…
özellikleri ne? geviş getiren hayvanlar olması..
Geviş getirmek, yani çokça çiğnemek…Üst düzey mahlukatın özelliği..
ALLAH-U TEALA’ya kurban olarak sunulanlar da en yükseklerinden olacak..
Yaradılma silsilesinin en yukarısında İnsan var..Hayvan olarak en kıymetli kabul ettiklerimiz de ;Koç – Koyun..En kıymetlisi de Koçtur ama diğerleri de kurban edilebilir..Keçi , koyun kadar değildir..Çünkü Hz. İbrahim’e (a.s.) insan muadil olarak verilen ne? Koç..aslı odur….
Koyunun en büyük özelliği nedir?Sabırdır.İtaat eder..Sabırlıdır..
Diğer hayvanlar gibi değildir..Koyun gibi derler..Sabır eden .. Bakın görüyor musunuz?
Şimdi İnsana gelelim..Ağzına lokmayı aldığında çiğnemeden löp diye yutmak..Üst düzey Mahlukatın yapacağı bir eylem değil..Yakışmıyor..Ne yapması lazım o kişinin bolca çiğnemesi lazım..!!
Ama bolca çiğnemek neye aykırı biliyor musunuz?O Nefsin bir an önce acele yutma arzusuna aykırı .Sabır gerekiyor..Yani bir çikolatayı yutmadan nasıl yiyebiliyorsun..Eve gidince bir deneyin..Bir çikolatayı,bir şekeri alın ,kırmadan ..Çocuklar çok yapar..Sabırsızdır..Şeker verirsin katur kutur kırmaya çalışır..
Eriterek ağzında tutan sabırlıdır..Ancak yetişkenler yapabilir..Ben mümkün değil şekeri ağzımda tutamam ..O kadar sabırsızım ki..Katur kutur..İşte bu sabırsızlık alameti..
Şimdi bir sabır ettiniz.. Ağzınızda tuttunuz.
” damak tadı” denilen bir ifade var..Damağınıza vurmalısınız..ALLAH-U TEALA dile de vermiş tat alma özelliğini.. damağa da vermiş..Damak tadı deniliyor..Dil tadı denilmiyor..
ALLAH’ın yarattığı o güzel nimetin tadını alabilmek için,damağımıza vurmamız gerekiyor.. damağımıza vurduğumuzda bir mühlet tutacağız, onun o güzelliklerini alacağız..
Onun için önce Sabır etmemiz gerekecek..
Şimdi ise Şükre gelelim…” Oh be dünyanı en güzel yemeklerini alıyorum”..diye dünyevi mantıkla değil..
“Ya Rabbi Sen bunu ne güzel yaratmışsın”.. diyerek ALLAH’ı önce bir övdük ..Önce Hamd ettik..Önce adrese bir gitti..
Ondan sonra” Ya Rabbi bu ne güzel bir Tat !”..Lokmayı damağına yapıştırdın...
(Damak ⇒⇑ Beyne yakındır..Yukarıya yakındır..ALLAHÎ’dir …Ulvîdir…Oraya yapıştırdığında da ALLAHÎ bir öğe buluyorsun onda..Tadını ALLAHÎ sıfatlara doğru gönderiyorsun..(Haz ve Lezzet konusu var ya ..Hani Cennet unsurlarına bağlamıştık hatırlıyor musunuz,Cennet ile ilgili konuları işlerken, tüm haz alınan nefsani değerlerin aslında Cemâlî değerler olduğunu işlemiştik)
O zaman neye giriyorsunuz biliyor musunuz..?Şükre giriyorsunuz..Şükürle yemek bu..
Bu şekilde damağınıza yapıştırdınız..Çokça çiğnediniz hemen yutmadınız..ALLAHÎ UNSURLARA BAĞLADINIZ..ARTIK O NİMET SİZİN İÇİN İBADET OLUR..YEMEK YEMEK İBADET OLUR..
YANİ SADECE NAMAZ KILMAK,ORUÇ TUTMAK İBADET DEĞİL..YEMEK YEMEK İBADET OLUR MU?? OLUR İŞTE..HERŞEY İBADET!!!SADECE İBADET NAMAZ DEĞİLDİR…ŞÜKÜR MODUNDA YAPARSAN HERŞEY İBADETTİR.. ———————————————————————- Bu örneği vermek istedim..Konuya girişimiz de şuydu :
“Sabbâr” önce gelmiş ya..!!!
Şükür edebilmek için Sabretmek gerekiyor..
Önce nefsin yutma çabasına sabredeceksin ki , direneceksin ki..
Şükrün kapısı sana açılsın..
Bu noktaya değindikten sonra 20.Ayete girebiliriz. İnşaallah..
Yemin olsun ki iblis onlar üzerindeki zannını gerçekleştirdi.Mü’minlerden bir fırka hariç hemen ona tabi oldular.
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
saddaka
: doğruladı, yerine getirdi
3.
aleyhim
: onların üzerinde
4.
iblîsu
: iblis
5.
zanne-hu
: onun zannı, hedefi
6.
fe
: o zaman, böylece
7.
ittebeû-hu
: ona tâbî oldular
8.
illâ
: ancak, den başka
9.
ferîkan
: bir fırka, topluluk, zümre
10.
min el mû’minîne
: mü’min olandan
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
“Ve lekad” ;Yemin var. Kim Yemin ediyor ? ALLAH-U TEALA yemin ediyor..
“لَقَدْ” Lekadla başladı mı.. çok DİKKAT ETmek lazım.
“saddaka” : Tasdik etti demekKim tasdik etti? iblis.Ayete göre ; iblîsu diyorya;iblis tasdik etti..Neyini tasdik etti?
“zannehu”: Zannını
Yani iblis Zannını tasdik etti.. Doğruladı yani..Kim üzerine olan aleyhim …Onlar üzerine olan..Buradaki Onlar dediği kim?
Bir yerde zamir varsa (onlar, o) dendiği zaman -bu bütün dillerde,kuraldır- öncesine bakacaksın..Öncesinde ne diyor.. kim var ..Hangi grup var…Sebe halkı …
Ayetlerin bir âfâkî bir de enfusî manası var..Önce afakisini bir anlayacaksın ..Görünen zahirde ne ?Görünen zâhir Sebe Halkı..
Sebe Halkı’nın önce bir alakasını değerlendireceksin ondan sonra enfusi/ derinlerindeki manaya gireceksin.o sırada manasını “Sebe” değil de “insanlık“olarak vereceksin..25:50Devam edelim sonra Sebe Halkına geleceğiz..
“fettebeû hu”: Hemen tabi oldular,uydular
“hu” : ona… ona dediği kim? iblis..“Ona hemen tabi oldular”
“illâ” :istisna var.Kim onlar?
“ferîk”: Bir ferik,bir fırka…
bir grup hariç ona uydular.Kimmiş o fırka onu da açıklıyor
“minel mu’minîn” : Mü’minlerden olan bir fırka hariç, gerisi hepsi ona tabi oldu.. uydu..iblise uydular..
Durupdururken burada iblisin isminin geçmesi ilginç?Ama yukarıdaki olayı anlatıyor..
Önceki sayfalarda Hz Davud’la(a.s.) & Hz.Süleyman’la(a.s.) ilgili bir mesele var..
Ana temamız neydi bizim ?Şükürdü:
“Ey Davud (a.s.) ailesi ;Şükürle çalışın,Sükürle iş görün,Şükür üretin,Şükür imal edin”..
Ondan sonra iki güzel misal :Hz Davud(a.s.) ve Hz.Süleyman (a.s.) buna tabi olyor.
Uymayanlar kim?Bir misal :Sebe Halkı..
O kadar büyük nimetler veriyor ki Rabbim..Aynı zamanda ulaşım gibi, emniyet gibi, normalde nimet olarak görülmeyen..Nimetleri de veriyor..Azıyorlar,sapıyorlar..Şükür etmiyorlar ..Küfür ediyorlar..Şimdi bunu bakın Rabbim neye bağlıyor…
“iblis onlar üzerindeki zannını gerçekleştirdi.”
Buradan bize bir pencere açıyor..
Burada Ayete bakalım 7/17 .Yani Araf Sûresi 17.Âyet-151.sayfa(1-2 sayfa oynayabilir)
Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîne
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
ALLAH-U TEALA Hz. Adem(a.s.) yarattığında Melekler’e secde emrini veriyor.
BKNZ.ADEM KISSASI AŞAĞIDAKİ GİBİ;
7/A’RÂF-11:Sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. İblis dışında hepsi secde etti. O ise secde edenlerden olmadı.
7/A’RÂF-12: (Allah): ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan ne oldu?’ dedi. O da: ‘Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın’ dedi.
7/A’RÂF-13:(Allah): ‘Öyleyse oradan in. Orada büyüklenmeye hakkın olamaz. Çık. Sen küçük düşürülenlerdensin’ dedi.7/A’RÂF-14:İblis:Onların yeniden diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver’ dedi.
7/A’RÂF-15:(Allah): ‘Haydi, sen kendilerine mühlet verilenlerdensin’ dedi.
7/A’RÂF-16: Dedi ki: ‘Beni azgınlığa düşürmene karşılık onlara karşı senin doğru yolunun üstünde oturacağım.
7/A’RÂF-17: Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Böylece sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.’
7/A’RÂF-18:(Allah da) şöyle dedi: ‘Oradan kınanmış ve kovulup aşağılanmış olarak çık. Onlardan kim sana uyarsa (bilin ki) cehennemi hep sizinle dolduracağım.’
7/A’RÂF-19:Ey Adem! Sen de eşinle birlikte cennete yerleş ve orada istediğiniz her yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.’
7/A’RÂF-20:Şeytan o ikisinin bedenlerinden gizlenmiş olan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi sırf melek yahut sonsuz hayat süreceklerden olmamanız içindir dedi.
7/A’RÂF-21:Ayrıca: ‘Şüphesiz ki ben size öğüt verenlerdenim’ diye onlara karşı yemin etti.
7/A’RÂF-22:Böylece onları aldatıp bulundukları yerden aşağı indirdi. Ağacın meyvesini tattıklarında avret yerleri kendilerine göründü ve üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rabbleri onlara: ‘Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim ve size ‘şüphesiz ki şeytan size açık bir düşmandır’ dememiş miydim?’ diye seslendi.
7/A’RÂF-23:‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize haksızlık ettik. Sen bizi bağışlamaz ve bize rahmet etmezsen muhakkak ki zarar edenlerden oluruz’ dediler.
7/A’RÂF-24:(Allah da): ‘Birbirinize düşman olarak inin. Siz yeryüzünde belli bir süreye kadar kalacak ve orada geçim süreceksiniz’ dedi.
7/A’RÂF-25: .(Yine) ‘Orada yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız’ dedi.
BU AYET ÖNEMLİYDİ:
Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım;
Böylece sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.‘
Buraya değineceğim..
Şükür bahsi için..
Bir Ayete de bakalım;
Hicr Suresi 39-40-41-42.Ayetler
(Kur’an-ı Kerimin bir güzelliği var..Bir Kıssa anlatılıyor bir yerde;başka yerde de anlatılıyor….Hemen hemen aynı şekilde 1-2 kelime farklılığıyla Rabbim çok incelikleri veriyor orada..
Hicr–39: Dedi ki: Rabbım; beni azdırdığın için, andolsun ki; ben de onlara yeryüzündeki fenalıkları güzel göstereceğim ve onların hepsini azdıracağım.
Hicr–40: “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”
Hicr–41: Allah şöyle buyurdu: “Bu benim gösterdiğim dosdoğru yol budur.”
Hicr–42: Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir sultanlığın yoktur. Ancak azgınlardan sana tabi olanlar müstesna.
Burada bir incelik var..Bunu yine bir sohbette abimizin tespiti bu güzel bir şey..
Şeytan bir iddiada bulunuyor ..
Diyor ki “;Onların hepsini azdıracağım .. Onlardan muhlis kulların müstesna..”
ALLAHU TEALA ise :”Hayır! Kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana tabi olanlar müstesna.”
Sanki aynıymış gibi duruyor..Ama burada çok büyük bir incelik var..
iblis orada kibirleniyor..Diyor ki..Ben diyor azdıracağım hepsini..Sadece senin bazı kulların müstesna..
ALLAH-U TEALA da diyor ki: Hayır!!! senin gücün yoktur ..Bir sultanın yoktur..diyor..Ancak sana uyanlar müstesna..
Yani burada diyor ki; “Sen kullarımı azdıramazsın… Kullarım azar“..
Yani burada ünvan vermiyor şeytana…şeytan üzerine ünvan alıyor..
Bakın inceliği görüyor musunuz?Biz bunu yiyebiliriz..Bizi kandırabilir..
“ben hepinizi azdıracağım “dese “Sadece salih kullar müstesna”.. Yiyebiliriz bunu .. Ama şeytanın öyle bir iddaasına karşı bunu ALLAH-U TEALA Kur’anla öyle bir şey yapıyor ki..
“Hayır!!!Senin bir gücün kuvvetin yok ki !Ne kendine pay çıkarırsın” diyor..Onlar uyarlar sana anca diyor..33:34
Buna özellikle dikkat etmek lazım.. ÇÜNKÜÜ…
ŞEYTAN HAKK’I SÖYLEMEZ… DOĞRUYMUŞ GİBİ ONUN HER SÖYLEDİĞİNİ -KURAN’DA GEÇSE DE-KABULLENMEK TEHLİKELİ SONUÇLAR DOĞURABİLİR.
Zira biraz sonra geçecek olan bir ayette de buna işaret var.
Şimdi ; tabi olan insan, iblisin o ,
7/A’RÂF-17: Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım.
Böylece “sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.”
Zannını yerine getirmiş oluyor..Niçin ?
özellikle ,Bir çok ayet varken ; bir çok iddiası varken..Özellikle niçin bunu söylüyoruz biliyor musunuz ? Söyleme ihtiyacı hissettim.. Çünkü konu Şükür bahsi..
Bir çok yoldan şeytanın vesveselerine,fitlerine tabi olma durumu var..Ama özellikle burada şükür bahsi geçtiği için özellikle bu Araf Suresi 17 .Ayeti getirmek istedim..
Ama bir çok olayda tabi olma konusunda misaller var Kur’an-ı Kerim’de..(………………………)İbrahim Suresi 22 .Ayetİş bitirilince şeytan da diyecek ki:
“Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”
Haşr Suresi 16.Ayet:Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.
YANİ ARKADAŞLAR TABİ OLAN BİZİZ !!!
o vesvese veriyor..fit veriyor.. onun sopası yok bir şeyi yok..
sadece senin göğsüne ya da beynindeki düşüncene bir tane fit atıyor..frekans bozuyor..virüs veriyor..
Senin de nefsin var mı?Nefsininde marazlar var mı?Marazların da hoşuna gidiyor..
Ziynetlendim diyor ya ..süslü geliyor..Tık sende ona uyuyorsun..
(…………………………)Bir çok ayet var..(vakit geçmesin)
Sebe Suresine Tekrar gelelim..
Sebe 20.Ayet:”Yemin olsun ki iblis onlar üzerindeki zannını gerçekleştirdi. Mü’minlerden bir fırka hariç hemen ona uydular.”Bakın zannını diyor..
Zan = Hakikat ,değildir..
Eğer ayette Hakikat gibi bir kelime geçseydi..“O zaman şeytan doğruydu” olurdu..
O zaman O Hicr Suresindeki ALLAH’ın tekzib etmesi var ya… öyle birşey sözkonusu olmazdı..
(457 SAYFAYI AÇIN BİR ZAHMET.. ELİMİZ KUR’AN-I KERİM’E ALIŞSSIN..KURANIN SAYFALARININ ESKİMESİ LAZIM..BAKIN BENİM ELİMDEKİ KURANA BAKIN ,BİRİSİ GÖRSE NE KADAR SAYGISIZ DER…KALEMLE ÇİZİYORUM,
İŞARETLİYORUM, YAPIŞKAN KAĞIT KOYUYORUM…
Mâ kâne libeşerin ey yué’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yegûle linnâsi kûnû ıbâdel lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bimâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn.
Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine İNCELEYİP ÇALIŞTIĞINIZ olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”
68 – Kalem suresi 37. ayet
اَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فٖيهِ تَدْرُسُونَ
Em lekum kitâbun fîhi tedrusûn.
Yoksa size ait bir kitabınız var da ondan mı OKUYUP ÇALIŞIYORSUNUZ
DERS GİBİ ÇALIŞIN DİYOR..DERS GİBİ ÇALIŞILACAK ARAYA KAĞITLAR KONACAK KIVRIMLAR OLACAK ÜZERLERİNE NOT ALACAKSINIZ.
.NOT ALMAMAK SAYGISIZLIKTIR..!!!! ÜZERİNE NOT ALMAK DEĞİL..!!!!
(……………………)
Bakın orada iblis diyor.. bir kaç ayet sonra şeytan diyor…
Hani biz cesaretle bazen bazı şeyler söylüyoruz.. ya..
Bu olaylar Kudret Aleminde geçti..
İn emriyle Cennete inildi diyoruz ya..
Bu Ayetlere göre söyleniyor bunlar…
Cennetteki İsmi onun şeytan..Cennetten önceki ismi iblis..
Öyle bir sahne geçiyor..
İhbit :”İN”diyor …uhruc :”ÇIK” diyor..
Ondan sonra bir sahne geliyor..Cennet sahnesi geliyor..İsmi şeytan..
Belli ki ortam değişmiş..
Üstteki Alemde iblis diyor..
Alttaki alemde şeytan diyor..
Niye değişiyor bunun ismi ?
(…………………..)
iblis biliyor..Melekler diyor ki:
BAKARA 30.AYET:Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
Melekler biliyorsa, iblis te buna şahit..
Sad Suresine gelelim..
(::::::::::::::::::::::::::)
Yan sayfadan bakalım yine başka bir sahne
SAD 77.AYET:Allah: Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin.
SAD 78.AYET:Ve ceza gününe kadar lanetim senin üzerindedir! buyurdu.
SAD 79.AYET:İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
SAD 80.AYET:Allah: “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.”
SAD 81.AYET:“O bilinen güne kadar” buyurdu.
SAD 82.AYET:İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım.”
SAD 83.AYET:Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna” dedi.
SAD 84.AYET:(Allah) ‘İşte bu haktır ve ben hakkı söylerim‘ dedi.
SAD 85.AYET:“Mutlaka sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım!.”
(ALLAH diyor ki Hak budur ..BEN HAKKI SÖYLERİM..ORAYI SENİN GİBİLERLE DOLDURACAĞIM..)
Maalesef burada “hak “dediğine Meallerde şeytanın söylediğini hak gibi yazmışlar..
Hayır, bu Sebe Suresinde diyor ki..
Zannını doğruladı diyor..42:35
Zannın ZITTI (x) Hakikattir.
SÂD 85.AYET:Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmaîn
Andolsun ki, ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarla dolduracağım.
“Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.” DEDİĞİ HAK.
Öyle olmasaydı burada “zannını tasdik etti” demezdi.
Zan onunkisi.. Hakikat değil.
Çünkü Kur’an bir bütündür.. Oradan alıp sadece ordan değerlendirmemek lazım…
Hicr–39-40: Dedi ki: Rabbım; beni azdırdığın için, andolsun ki; ben de onlara yeryüzündeki fenalıkları güzel göstereceğim ve onların hepsini azdıracağım.“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”
Hicr–42: Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir sultanlığın yoktur. Ancak azgınlardan sana tabi olanlar müstesna.
SAD 82.83 AYET:İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım.”Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna” dedi.
O ZAMAN NİYE ALLAHU TEALA HİCR 39 DAKİ İBLİSİN SÖYLEDİĞİNİ TEKZİB EDİYOR Kİ ?!
HİCR 39-40 İLE SAD 82-83 ÜN BENZERLİĞİNE DİKKAT.
HİCR 42 BU İDDİAYA CEVAP !
O ZAMAN SAD 84 ÇELİŞKİ GİBİ OLMAZ MI (HAŞA)…EĞER HAK OLAN SÖZ BU OLSA ?!!
Bunlara dikkat etmekte fayda var..
(Bu ders için Ruhul Beyan kitabından dan istifade ettim..)
Zan:” Bir şeyin aksi muhtemel olmakla birlikte ilgili ağır basan inançtır.”..deniyor.
Yani içinde şüphe de var…
Hakikat değil..Aksi de mümkün onun..
Hatta Zan müslüman için istenmiyor..
Hucurat Suresinde Zannın çoğu yanlıştır ondan sakının..
HUCURAT 12.AYET:
Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.
İşte sakınılması gereken şeyi iblis söylüyor..Zan kesinlikle hakikat değildir..Ve hakikatden uzaklaştırıcı bir bağlantısı vardır ki..Hucurat Suresinde ALLAH-U TEALA Mü’minlere zandan sakının diyor…
Zannın çoğu yanlıştır..Az bir kısmı doğrudur.. Sadece..
Evet şimdi bu Ayete dönelim..
Zan Hakikat değil ama Zahirde aynı sonuç doğdu..
Diyor ya: “Şükredenlerden bulamayacaksın“
şeytanın onları zorlamasıyla değil..
Onların tabi olmasıyla beraber sonuç neydi?
Şükürsüzlük; yani Küfür ..
Sonuç olarak doğru ..iblisin tasdik ettiği, gerçekleştirdiği ,zannının gerçekleştiği yer burası…
Resulullah (sav) (bir gün) aramızda doğrulup buyurdular ki: “Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i Kitap, yetmiş iki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmiş ikisi ateşte, sadece biri cennettedir.
Bir rivayette şu ziyade var: “Ümmetimden bir kısım gruplar çıkacak, bunları bid`alar istila edecek, tıpkı kuduzun, buna yakalanan kimsede hiç bir damar, hiçbir mafsal bırakmayıp her tarafını sardığı gibi, bu bid`a da onların her hallerine sirayet edecek.”]
HadisNo
:
4776
“Bir fırka kurtulacaktır” ..diyor..
Ne hikmetse herkes kurtulan fırkayı da kendisi zannediyor..
İlginç yani..
Bu fırkanın da ne olduğuna dair bir işareti var..bugünkü işlediğimiz ayette…
Bakın ALLAH’ın Hadis-i Şerifleri muhakkak bir Ayetle alakası vardır..
Ondan köken alırlar..
Kendi hevasına göre konuşmaz diyor …ALLAH-U TEALA..
NECM 3.AYET:
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Ve mâ yentıku anil hevâ.
O kendi tutkusundan (hevasından) da konuşmuyor.
“فَرِيقًا “/ferîkan ; Şeytanın fitine tabi olmayan ihlaslı kullar..
Ama bunlar;
“minel mu’minîn” diyor..
Yalnız bu fırka MÜ’MİN olmayanlardan olmayacak..
Şöyle bir şey var..
Şu dünya yaşantısında görüyoruz ki bi kişiyi;
Dinle-diyanetle alakası yok..
Ama şeytanın bir şekilde kandırılışlarına uğramıyor adam..
Diline,eline sahip çıkıyor,hayır hasanet işlerinde gayret ediyor..
Ama o fırka içerisinde bu sayılmıyor..
Çünki diyor ki :”minel mu’minîn” /Mü’minlerden bir fırka ,diyor..
Çünkü doğu felsefesiyle ilgilenenler bilir..
Hindistan’da ,Çin’de , orada burada, öyle yaşayan insanlar var ki,hiç bir dünyevi bir şeye tabi olmuyorlar..
Lakin, Onların fırkası Rabbim için geçerli olmuyor..
“Müminlerden bir fırka “diyor..
Soruluyor, ya şu kişi Cennnet’e girecek mi girmeyecek mi?
“âmenû ve amilûs sâlihâti “orada şart var..
amilûs sâlihâti/”Salih amel yapmak” yeterli değil..
Bunun imanla olması gerekiyor..
Müslüman bile değil burada Mü’min olarak.. bunun burada gerçekleşmesi.. gerekiyor..
Şimdi burada yukardaki ayetlerle ilişkilendirirsek..
Bu iblisin zannını gerçekleştiren grup : Sebe Kavmi..
Ama geniş kısmıyla bu bütün insanlık..
Biz burada eğer Rabbimizin nimetlerini görmezsek..
Görmezsek diyorum..Şükür etmezsek demiyorum..
Nimetin ALLAH’tan geldiği gerçeğini üzerini örterek.. yaşarsak..
şeytanın vesvese ve fitine uygun bir hale geliyoruz..
Bu çok ilginç..
Dolayısıyla Ayetleri üzerimize almakta her zaman menfaat var..
(……………..)
( hüsnü- zan’da bulunulacak ama zan bile hakikat değil..
Sen sadece o öyle olmuştur ..diye…hüsnü-zanda bulunuyorsun..
İnşaallah mü’mindir bu niyetle yapmıştır..diye)
Bir Ayet daha var..
Hac 53.Ayet:Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler.
Yani vesvese herkese tesir etmiyor..
Kalplerinde hastalık bulunanlar (Ahzab Suresinde geçmişti) ve kalplerinde katı bulunanları bir imtihan vesilesi..
Dedik ya ; Nimetin ALLAH’tan geldiğinin gerçeğini üzerini örtüyorsun ya..O zaman nefsinde ve kalbinde kötü bir hal üzerinde bulunuyorsun..şeytanın vesvesesinin gelmesi içinde üzerinde hazır bir hal bulunduruyorsun…Vesvesenin tesirini arttıryorsun..Üstüne üstlük.. tabi olunca da ,ayvayı yiyorsun.. tabiri caizse..
O yüzden ALLAH-U TEALA bize aklımızı kullanmayı..
Yunus 100.Ayet:
Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur.
O, akıl etmeyenlerin/aklını kullanmayanların üzerine bir pislik kılar.
Hazır sen havaalanı haline geliyorsun..Vesvese uçaklarının pisliklerinin üzerine gelmesine hazır bir hale geliyorsun..
ALLAH-U TEALA bu aklını kullanmayanlardan eylemesin..uzak eylesin..
Çünkü aklını kullanmayanlar,doğru dürüst sabır etmiyorlar,doğru dürüst şükür etmiyorlar..
Ve şeytanın vesvesesine hazır bir hale geliyorlar..
o yüzden üzerinde bulunması gereken hal ,bütün nimetlerin ALLAH’tan geldiğini bilerek yaşamak
ve memnuniyetle,beğenerek,minnettarlık duygusuyla o nimeti övmek..
Ve ALLAH’a bu şükür haliyle bulunacağız ve yan sayfadaki Ayetle hep o modda yaşayacağız..
⇓⇓⇓
“i’melû âle dâvûde şukrân”
“ey DAVUD ailesi;şükürle çalışın !”
(……………………………………..)
Şükür bahsi ya;
Hz.Davud (a.s.) ALLAH-U TEALA’ya diyor ya:
Ya Rabbi ne kadar çok nimet var bunlara nasıl şükür edeceğim ?diyor..
Fe kâlû rabbenâ bâidbeyne esfârinâve zalemû enfusehumfe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle mumezzakın, inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûrin.
“Ey Rabbimiz!Seferlerimizin arasını uzaklaştır.“dediler Ve kendi nefislerine zulüm ettiler.Böylece onları ibret alınması için haber yaptık.Şüphesiz bunda çok sabreden ve şükür eden herkes için ibretler vardır.
Lekad kâne li sebein fî meskenihim âyetun, cennetâni an yemînin ve şimâlin, kulû min rızkı rabbikum veşkurû lehu, beldetun tayyibetun ve rabbun gafûrun.
Gerçekten Sebe Kavminin bulunduğu yerde ibret vardı.Sağlı sollu iki bahçe.Rabbinizin rızkından yeyin ve O’na şükür edin.O ne güzel bir belde,Ve O çok bağışlayıcı bir Rab!
Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü onlara ancak değneğini yemekte olan bir kurt gösterdi. Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı.
Legad kâne lisebein fî meskenihim âyeh, cennetâni ay yemîniv ve şimâl, kulû mir rizgı rabbikum veşkurû leh, beldetun tayyibetuvve rabbun ğafûr.
Andolsun, Sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. Onlara şöyle denilmişti: “Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin.Beldeniz güzel bir belde, Rabbiniz de çok bağışlayıcı bir Rabdir.”
Feağradû feerselnâ aleyhim seylel arimi ve beddelnâhum bicenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin hamtıv ve esliv ve şey’im min sidrin galîl.
Fakat onlar yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların bahçelerini ekşi meyveli ağaçlar, acı ılgın ve biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.
Ve cealnâ beynehum ve beynel guralletî bâraknâ fîhâ guran zâhiratev ve gaddernâ fîhes seyr, sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn.
Sebe’ halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. Oralarda gidiş gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: “Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın.”
SES KAYDININ METNİ
SEBE 10:14. AYETTEN İTİBAREN;
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym
Bismillâhir rahmânir rahîm
Bugün 14. Ayetten itibaren devam edeceğiz.İnşaallah.
Önceki Ayetlerde Munîblik Konusu geçmişti. ALLAH’A YÖNELMEYLE İLGİLİ.
ALLAH-U TEALA Munîb olan,ALLAH’a Sürekli Yönelme Halinde olan;
İnsanlar için baktıkları her yerde, bir İşaret,Ayet,Delil bulup...Buda onu güzel yerlere götüreceğini işareti vardı..
Buna misal olarak 2 Özel Kul,Peygamberler veriliyordu;
Hz. Davud(a.s.)
Hz. Süleyman(a.s.)
Ve de sonlarına doğruda, Ey Davud Ailesi!Şükür haliyle/moduyla çalışın diye bir öğüt vardı.
Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyâtin, i’melû âle dâvûde şukrân, ve kalîlun min ibâdiyeş şekûru.
Onun için pek yüksek binalardan ve timsallerden ve büyük havuzlar gibi çanaklardan ve sabit sabit kazanlardan ne isterse (onu) yapıverirlerdi.Ey Dâvud Ailesi! Şükür imal edin/şükrederek çalışın ve benim kullarımdan şükreden azdır.
Şimdi burada geçen hafta işledik..
bir-iki yeri eksik kalmış.. . Tamamlayalım diyelim daha güzel olur..
Sohbetten sonra değerlendiriyoruz,kritik ediyoruz… Tamamlayıcı gibi oluyor,güzel oluyor..
1.si ALLAH-U TEALA , Hz.Davud’a(a.s.) ve Hz. Süleyman’a(a.s.) övgüde bulunuyordu…
Ama en büyük övgüyü de kim Hak ediyor?
Hz. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)….
Muhammed:Çok çok övülmüş anlamına geliyordu..hamd kelimesinden…Bunu söylemiştik….
Ve lisuleymâner rîha ğuduvvuhâ şehruv ve ravâhuhâ şehr, ve eselnâ lehû aynel gıtr, ve minel cinni mey yağmelu beyne yedeyhi biizni rabbih, ve mey yezığ minhum an emrinâ nuzıghu min azâbis seîr.
Süleyman’a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk.
Yağmelûne lehû mâ yeşâu mim mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve gudûrir râsiyât, iğmelû âle dâvûde şukrâ, ve galîlum min ıbâdiyeş şekûr.
Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.“ Kullarımdan şükredenler azdır.
SES KAYDININ METNİ :
SEBE 9 :12.AYETTEN İTİBAREN;
Geçen Hafta Hz. Davud(a.s.) ilgili Ayetlere bakmıştık..
Aynı zamanda da devamı olan Hz. Süleyman (a.s.) ilgili ayetleri biraz ertelemiştik… ve “Şükür” konusuna girmiştik..
Şükür konusu öyle basitçe geçilecek bir konu değil!!!
Yine Bu Hafta biraz daha ele alacağım..
Çünkü geçen hafta ve bu hafta ,yan sayfadaki Sebe Kavmiyle ilgili ki Sebe Suresine isimini veren bu Ayetlerdir..
Orada özellikle “Şükür Tema”sı var..
Alimler şöyle söylemişlerdir; İman 2 ye ayrılır.. “Yarısı Sabır,Yarısı Şükür” demişler..
Sabretmek mi Zor ? Şükretmek mi Zor?
Şükretmek, Sabretmekten daha zor diye Alimler görüş bildirmişler..
Bunu tam anlayamayan insanlar : Sabır sanki daha zor ,tahammül etmek daha zor gibi algılamışlar..Ama..
Şükür şöyle ; Her yerde nimetler olduğu için,her boyutunda çok ciddi nimetler içinde kuşatıldığımız için, buna her an Şükür Modunda olmanın zorluğundan ötürü böyle demişler..
Şükür ;Daha Aktif… Daha “Eylemsel hareket”..
Sabır ;Daha Pasif… yani Sabırda “Razı olmanız” gerekiyor..
Sabır :Tahammül etmek değildir..
Hatta Tahammül etmek gibi ifade edilince ,İSYANA giden derin boyutlarda yanlışlığa gidilebiliyor..!!!!
Çünkü biz biliyoruz ki (Ayet-i Kerimeden biliyoruz ki);
Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr(kesîrin).
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.
Geçen gün,bir arkadaşım bir video gönderdi;
İLGİLİ VİDEO :(“Başınıza gelen musibetler kendi elinizle yaptıklarınız sebebiyledir” şura-30) ayetine göre, ihtiyar adamın bu iş başına sizce neden geldi? (gülmek/alay etmek için yayınlanmadı) yorumları yazın lütfen…
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahûvet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
-Şanım hakkı için Biz Dâvud’a tarafımızdan bir fazilet vermiştik. «Ey dağlar! O’nunla beraber tesbihte bulunun» (dedik). Kuşlara da (böyle emrettik). Ve onun için demiri yumuşattık.
Ve lisuleymâner rîha ğuduvvuhâ şehruv ve ravâhuhâ şehr, ve eselnâ lehû aynel gıtr, ve minel cinni mey yağmelu beyne yedeyhi biizni rabbih, ve mey yezığ minhum an emrinâ nuzıghu min azâbis seîr.
Süleyman’a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk.
Âmener rasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mué’minûn, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferrigu beyne ehadim mir rusulih, ve gâlû semiğnâ ve etağnâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr.
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Geçen hafta işlediğimiz, “enâbe”(اَنَابَ ) var .(Hani Munîbliğin kökü) o var..
Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ılmun felâ tutığhumâ ve sâhıbhumâ fid dunyâ mağrûfâ, vettebiğ sebîle men enâbe ileyy, summe ileyye merciukum feunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn.
“Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”
Bir de “Tevbe” ( تاب) var .. Yine dönmek anlamına geliyor..
Ve lemmâ câe mûsâ limîgâtinâ ve kellemehû rabbuhû gâle rabbi erinî enzur ileyk, gâle len terânî ve lâkininzur ilel cebeli feinistegarra mekânehû fesevfe terânî, felemmâ tecellâ rabbuhû lilcebeli cealehû dekkev ve harra mûsâ saıgâ, felemmâ efâga gâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mué’minîn.
Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
Bugün ayetlerde geçen E-Ve-be -( اَوِّبٖ )evvab olarak geçiyor ..Bu da dönmek anlamına geliyor..
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahû vet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
Ve andolsun ki Dâvud ’a, Bizden bir fazilet verdik Ey dağlar, onunla beraber tespih edin(bana yönelin) ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık.
Enâbe- Tövbe ve Evvab…
Sözlüklerden baktım.. Tefsirlerden baktım..
Birbirine çok yakın anlamlar,manalar verilmiş… DÖNMEK manasında…
aslında ALLAH-U TEALA nın İlminde bunların inanılmaz büyük farkları var..
Bizim ilmimizi küçük… anlayışımız küçük olduğu için… birbirine çok yakın geliyor..
Mesela Şöyle bir Örnek verilir;
Bir Toplumun Kalitesi,Kültür Seviyesi yükseldikçe; Terimler ve Sayılar o kadar artarmış..
Mesela Sayılardan Örnek vereyim;
Afrikada bir Kabile varmış ..Sadece 3 tane rakamı varmış..(1-2-3)
fazlasına da çok diyorlarmış…,Niye?
Yetiyor onların kültürüne ,anlayış seviyesine göre.. çok gerek yok..Ama İdrak Seviyesinde Yüksek olanlarda sayılar ne kadar fazla… düşünün…
Mesela Üstlü sayılarla(7³) ifade ediliyor..Kökler var(√3).. Kare Kökler(√8³ )var ..
Ve Sonsuz Sayılarla(∞) …Matematik derslerinden hatırlarsanız .. işlemler yaptık..
Aynı şekilde bir Kültür Medeniyet Anlayışı ne kadar yüksekse Terimlerde,Kavramlarda o kadar artıyor..