Saffat (17.sohbet) 47-56. ayetler

SOHBETİ DİNLE:


SOHBETİ DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK :

https://yadi.sk/d/aD2i2Mhw3RSmM3


wp-15159487273681746822869.jpg

Saffat (16.sohbet) 42-46.ayetler

SOHBETİ DİNLE:


SOHBETİ DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK :

https://yadi.sk/d/isgpceE_3RFahj


SAFFAT 42:

فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ ﴿٤٢﴾

Fevâkihu, ve hum mukramûn(mukramûne).

1. fevâkihu : meyveler
2. ve hum : ve onlar
3. mukremûne : ikram olunanlar
Ve meyveler, onlar ikram olunanlardır.


SAFFAT 43:

فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ ﴿٤٣﴾

Fî cennâtin naîm(naîmi).

1. : içinde
2. cennâtin : cennetler
3. naîmi : naîm, ni’metler
 Naîm cennetlerinde


SAFFAT 44:

عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ ﴿٤٤﴾

Alâ sururin mutekâbilîn(mutekâbilîne).

1. alâ : üzerinde
2. sururin : tahtlar
3. mutekâbilîne : karşılıklı
 Karşılıklı tahtlar üzerinde.


SAFFAT 45:

يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ ﴿٤٥﴾

Yutâfu aleyhim bi ke’sin min maîn(maînin).

1. yutâfu : tavaf ettirilir, etrafında dolaştırılır
2. aleyhim : onların üzerine
3. bi ke’sin : kadehler ile, kadehler
4. min maînin :   kaynaktan
Onların etrafında  KAYNAKTAN (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.


SAFFAT 46:

بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ ﴿٤٦﴾

Beydâe lezzetin liş şâribîn(şâribîne).

1. beydâe : beyaz, berrak
2. lezzetin : lezzetli
3. li eş şâribîne : içenler için
 BEMBEYAZ  Berrak, içenler için lezzetli.

Saffat (15.sohbet) 41.ayet

SOHBETİ DİNLE:


SOHBETİ DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/wK2EcnTA3R8jpo


SAFFAT 41:

أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ ﴿٤١﴾

Ulâike lehum rızkun ma’lûm(ma’lûmun).

1. ulâike : işte onlar
2. lehum : onlar için vardır
3. rizkun : bir rızık
4. ma’lûmun : malûm, bilinen
“İşte onlar; onlar için malûm (bilinen) bir rızık vardır.”

YASİN (21. Sohbet)52-55.Ayetler”cennet ehli”

SOHBETİ DİNLE:

(Dinlemek ve İndirmek için) ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/oMlO9Yk43D3FFP


YASİN 52:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ 

Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne).

1. kâlû : dediler
2. : ey
3. veyle-nâ : yazıklar olsun bize
4. men : kim, kimse
5. bease-nâ : bizi diriltti
6. min merkadi-nâ : uykuya bırakıldığımız yerden
7. hâzâ : bu
8. mâ vaade : vaadettiği
9. er rahmânu : Rahmân’ın
10 ve sadaka : ve doğru söylemiş
11 el murselûne : gönderilen resûller

“Eyvahlar olsun bize, mezarlarımızdan(uyuduğumuz yerden) bizi kim beas etti (kaldırdı)? Bu, Rahmân’ın vaadettiği şeydir. Ve resûller doğru söylemişler.” dediler.



YASİN 53:

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ 

İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).

1. in : eğer
2. kânet : oldu
3. illâ : ancak, den başka
4. sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
5. vâhıdeten : bir, tek
6. fe : artık, işte
7. izâ : olduğu zaman
8. hum : onlar
9. cemîun : toplu olarak, hepsi
10 ledey-nâ : huzurumuza
11 muhdarûne : hazır bulunanlar

” Sadece tek bir sayha (şiddetli ses dalgası)! İşte o zaman onlar, hepsi huzurumuzda hazır bulunanlardır.


YASİN 54:
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٤﴾

Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

1. fe : artık, işte
2. el yevme : bugün, o gün
3. lâ tuzlemu : zulmedilmez
4. nefsun : nefs, kimse, kişi
5. şey’en : şey
6. ve lâ tuczevne : ve karşılık görmezsiniz, cezalandırılmazsınız
7. illâ : den başka
8. : şey
9. kuntum : siz oldunuz
10 ta’melûne : yapıyorsunuz

” İşte o gün (hiç)bir kimseye, (hiç)bir şeyle zulmedilmez. Ve amellerinizden başka bir şey ile cezalandırılmazsınız.”


YASİN 55:

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ 

İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn(fâkihûne).

1. inne : muhakkak ki
2. ashâbe : sahip, ehil, halk
3. el cenneti : cennet
4. el yevme : o gün, bugün
5. : içinde
6. şugulin : meşguliyet
7. fâkihûne : memnun, hoşnut, zevk-ü sefada olanlar

” Muhakkak ki cennet ehli, o gün zevkli bir meşguliyet içinde olanlardır.

YASİN (11.Sohbet)26-28.Ayetler”Gir Cennet’e”

SOHBETİN SES KAYDI:


(Dinlemek veya İNDİRMEK İÇİN) ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/wxmbxVKoz5mbX


YASİN 26:

قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ 

Kîledhulil cennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûn .

1. kîle : denildi
2. udhuli : girin
3. el cennete : cennet
4. kâle : dedi
5. yâ leyte : keşke
6. kavmî : benim kavmim
7. ya’lemûne : bilirler

(Ona): “Cennete gir!” denildi. “Keşke kavmim bilseydi.” dedi.


YASİN 27:

بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ 

Bimâ gafera lî rabbî ve cealenî minel mukremîn(mukremîne).

1. bimâ : sebebiyle, nedeniyle
2. gafere : mağfiret etti, günahları sevaba çevirdi
3. : bana, beni
4. rabbî : benim Rabbim
5. ve ceale-nî : ve beni kıldı
6. min el mukremîne : ikram edilenlerden

“Bu sebeple, Rabbimin bana mağfiret ettiğini ve ikram edilenlerden kıldığını (bilselerdi)”


YASİN 28:

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى قَوْمِهِ مِن بَعْدِهِ مِنْ جُندٍ مِّنَ السَّمَاء وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ 

Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilîn.

1. ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
2. alâ kavmi-hi : onun kavmi üzerine
3. min ba’di-hi : ondan sonra
4. min cundin : bir ordu(dan)
5. min es semâi : semadan, gökten
6. ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
7. munzilîne : indirenler (indiriciler)

” Ve onun arkasından, onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indiriciler de olmadık.”

.

FATIR(16.SOHBET) 34-35.Ayetler

 :SOHBETİ DİNLE



SOHBETİ İNDİRMEK VEYA MP3 OLARAK DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK

https://yadi.sk/d/63sDY8Xtqt8gj


 

FATIR 35

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَ إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ

Ve kâlûl hamdu lillâhillezî ezhebe annâl hazen(hazene), inne rabbenâ le gafûrun şekûr(şekûrun).

1. ve kâlû : ve dediler
2. el hamdu : hamd
3. li allâhi : Allah’a
4. ellezî : ki o
5. ezhebe : giderdi
6. an-nâ : bizden
7. el hazene : hüzün, gam
8. inne : muhakkak ki
9. rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
10 le : mutlaka, gerçekten
11 gafûrun : gafûr, mağfiret eden
12 şekûrun : şekûr, artıran

“Ve bizden hüznü gideren Allah’a hamdolsun, muhakkak ki Rabbimiz, gerçekten Gafûr’dur (mağfiret eden), Şekûr’dur (şükredilen/artıran).” dediler (derler).


FATIR 35:

الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ

Ellezî ehallenâ dârel mukâmeti min fadlihî, lâ yemessunâ fîhâ nasabun ve lâ yemessunâ fîhâ lugûb(lugûbun).

1. ellezî : o ki, ki o
2. ehalle-nâ : bizi yerleştirdi
3. dâre : yurt, diyar
4. el mukâmeti : ikâmet edilen yer, kalınacak yer
5. min fadli-hi : onun (kendi) fazlından
6. lâ yemessu-nâ : bize dokunmaz
7. fî-hâ : orada
8. nasabun : yorgunluk
9. ve lâ yemessu-nâ : ve bize dokunmaz
10 fî-hâ : orada
11 lugûbun : bir bıkkınlık ve usanç

Ki O, bizi fazlından kalınacak (ikâmet edilecek) bir yurda yerleştirdi. Orada bize bir yorgunluk dokunmaz ve orada bize bir bıkkınlık ve usanç dokunmaz.”

 

 

FATIR (15.Sohbet) 32-33.AYETLER

SOHBETİ DİNLE:




SOHBETİ İNDİRMEK VEYA MP3 DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/KCC-u9mnqhsdA


FATIR 32:

ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ وَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ

Summe evresnâl kitâbellezînastafeynâ min ibâdinâ, fe minhum zâlimun li nefsihî, ve minhum muktesidun, ve minhum sâbikun bil hayrâti bi iznillâhi, zâlike huvel fadlul kebîr(kebîru).

1. summe : sonra
2. evresne : varis kıldık
3. el kitâbe : kitap
4. ellezîne : onlar
5. astafeynâ : biz seçtik
6. min ibâdi-nâ : (bizim) kullarımızdan
7. fe min-hum : böylece onlardan
8. zâlimun : zulmeden
9. li nefsi-hi : kendi nefsine
10 ve min-hum : ve onlardan
11 muktesidun : orta yol, orta hal
12 ve min-hum : ve onlardan
13 sâbikun : hayırlarda yarışanlar, öne geçenler
14 bi el hayrâti : hayırlarda
15 bi izni allâhi : Allah’ın izni ile
16 zâlike : işte bu
17 huve : o
18 el fadlu : fazl
19 el kebîru : büyük

Sonra kullarımızdan seçtiklerimizi kitaba varis kıldık. Böylece onlardan bir kısmı nefsine zulmedicidir, onlardan bir kısmı muktesittir. Onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle hayırlarda yarışanlardır. İşte o ki o, büyük fazıldır.


FATIR 33:

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ

Cennâtu adnin yedhulûnehâ yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve lu’luen, ve libâsuhum fîhâ harîr(harîrun).

1. cennâtu : cennetler
2. adnin : adn
3. yedhulûne-hâ : ona girerler
4. yuhallevne : süslenirler, takarlar
5. fî-hâ : orada
6. min esâvire : bileziklerden
7. min zehebin : altın’dan
8. ve lu’luen : ve inciler
9. ve li bâsu-hum : ve onların elbiseleri
10 fî-hâ : orada
11 harîrun : ipek

(Onlar), adn cennetlerine girerler. Orada altından bilezikler ve inciler takarlar. Ve orada onların elbiseleri ipektir.