SOSYAL MEDYADA DOLAŞAN BU MESAJLA İLGİLİ( aslı var mı, doğru mu? ) YORUMUMUZ:
Mesajın aslı:
“Selam bu gece herkes ne dua etse kabul olur çünkü bu gece ay Kabe’yi tavaf ediyor.
Bu mesaji herkese gönderin mahrum kalmasınlar.
“ربی من کل ذنب واتوب الیک”
Bu gece Fatr suresinin 29 ve 30. ayetleri ki nazil sebebleri berekettir.
بِسمِ اللّهِ الرَّحمنِ الرَّحِيم
إِنَّ الَّذِینَ یَتْلُونَ کِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِیَةً یَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ ﴿٢٩﴾
لِیُوَفِّیَهُمْ أُجُورَهُمْ وَیَزِیدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَکُورٌ( ۳۰)
سُبحانَ الله يا فارِجَ الهَمّ وَ يا کاشِفَ الغَمّ فَرِّج هَـمّی وَ يَسّر اَمری وَ ارحِم ضَعفی وَ قِلَـّةَ حيلَتی وَ ارزُقنی حَيثَ لا اَحتَسِب يا رَبَّ العالَمين.
Hazreti Muhammed (saa) buyurdular ki: Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa derdi deva bulur üzüntü gamı hallolur.
İltimasi dua. Sizde bu duayı benim gibi gönderin.
Sadece bu gece”(!)
YORUMUMUZ:
1) AY Kabeyi tavaf etmez !
2) Mesajda “sadece bu gece” deniyor ama , bu mesaj uzun zamandır yılın her günü dolaştığı için mesajda kasdedilen “DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ” ASIL GECE hangi gece olmuş oluyor ??!
Hadislerde hangi gecelerde yapılan duaların makbul olduğu açıkça beyan edilmektedir.(cuma geceleri, bayram geceleri, arefe gecesi, berat gecesi, kadir gecesi …).Lakin “Ayın kabeyi tavaf ettiği gece ” diye bir ifade yoktur.
3) Fatır suresinin 29.ayeti Medenî (yani Medine’de nazil olmuş) bir ayet ; 30.ayet ise surenin diğer ayetleri gibi Mekkî (yani Mekke’de nazil olmuş) bir ayettir. Dolayısıyla bu iki ayetin aynı gece nazil olmaları mümkün değildir.
4) 29.ve 30. ayetler birer dua ayeti değillerdir (aşağıda manasına bakın). Peygamber Efendimiz(sas)’in bu ayetlere dua demesi mümkün değildir.
5) Peygamber Efendimiz(sas)’in “Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa…” gibi ifadeleri, hadis alimlerince muteber görülmemektedir.
6) Bu gibi islami gibi gözüken feyk/ trol /kötü amaçlı mesajlarla – islami paylaşım heveslisi olan- müslümanlar, bazı kesimler tarafından kötü amaçlarına alet edilerek, tam olarak bilemediğimiz kötü fayda sağlanmasına vesile olmaktadırlar.
Müslümanların bu gibi paylaşım konularında ARTIK daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr.
1.
Inne
: muhakkak/ vurgulayark söylüyorum ki
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yetlûne
: okuyorlar, okurlar(tilavet)
4.
kitâbe allâhi
: Allah’ın kitabı(nı)
5.
ve ekâmû es salâte
: ve namazı ikame ettiler
6.
ve enfekû
: ve infâk ettiler
7.
mimmâ (min mâ)
: şeylerden
8.
rezaknâ-hum
: onları rızıklandırdık
9.
sirren
: sır, gizli olarak
10
ve alâniyeten
: ve alenî, açık olarak
11
yercûne
: ümit ederler, umarlar
12
ticâreten
: ticaret, kazanç
13
len tebûre
: asla kesilmeyecek olan, zarara uğramayacak
Şüphesiz ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık İNFAK edenler, asla kesilmeyecek (devam edecek) bir ticaret ümit ederler.
Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlihi, innehu gafûrun şekûr.
1.
li
: için (ki)
2.
yuveffîye-hum
: onlara vefa edilir, ödenir
3.
ucûre-hum
: onların ecirleri, mükâfatları
4.
ve yezîde-hum
: ve (O) onlara artırır,ziyadeleştirir
5.
min fadli-hi
: kendi fazlından
6.
inne-hu
: muhakkak o
7.
gafûrun
: gafûr, mağfiret eden
8.
şekûrun
: şükredilen/artıran
Onların ecirleri (mükâfatları) onlara vefa edilir (ödenir). Ve (Allah), onlara fazlından artırır. Muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Şekûr’dur (şükredilen/artıran)
Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr.
1.
ve ellezî
: ve ki o
2.
evhaynâ
: vahyettik
3.
ileyke
: sana
4.
min el kitâbi
: kitaptan
5.
huve
: o
6.
el hakku
: haktır
7.
musaddikan
: tasdik eden
8.
limâ
: şeyleri
9.
beyne
: arasındaki
10
yedeyhi
: elleri
11
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
12
bi ibâdi-hi
: onun kulları
13
le
: mutlaka, gerçekten
14
habîrun
: haberdar olan
15
basîrun
: gören
Ve sana kitaptan vahyettiğimiz, onların ellerindekini tasdik edici olarak haktır. Muhakkak ki Allah, kullarından mutlaka haberdar olandır, (onları) görendir.
SOHBETİN YAZILI METNİ :
Fatır Suresi 14. Sohbet 30. Ayetten itibaren
Evet, arkadaşlar Fatır Suresine 30. Ayetten itibaren devam edeceğiz.
Fakat âdetimiz üzere, kopukluk olmasın diye 29 ayetten biraz alarak devam edeceğiz. Zaten sohbetin son kısmı biraz yarım kalmıştı gibi geldi bana, devam edelim inşallah.
Allahu Teâlâ, yukarıdaki ayetlerden itibaren geldiğimiz de, yaratmasında ki çeşitlilikten bahsediyordu. Muhtelif renklerde olan meyvelerden, dağ yollarından, insanlardan, hayvanlardan, en’amlardan bahsediyordu.
Daha sonrada burada ilme işaret olması bakımından “Allah’tan ancak -hakkıyla- kullarından âlim olanlar korkar” diyerek de; İlim, ilme verilen değer ve bunun Allah sevgisine, haşyetine giden yoldan bahsederek bir anlamda da burada bir ilme teşvik vardı.
Allah “Aziz ve Gafur’dur” derken de; Gafur olmasını, affediciliğini, Aziz’liğini anlayan ve tasdik edenlere nasip ediyordu. Başka bir ifade ile Allah’ın mağfiret etmesi de azizliğinin bir sonucu… Bu bağlamda da devam edersek…
İlk ayete geçtik şimdi
“İnnellezîne yetlûne kitâballâhi”
“Allah’ın kitabını okuyanlar”
İlk sırada Allah’ın kitabı vardı.
2.sırada “Ve egâmus sâlâte” “Namazı dosdoğru kılarak ikame edenler”
“Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâr hak yolunda sarf edenler.
İşte onlar asla zarar etmeyecekleri bir ticareti ümit edebilirler.” Diyordu
Burada birinci sırada Allah’ın kitabı vardı. Ancak namaz ondan sonraydı. Bir işaret gördüm bir tefsir kitabında, cahil bir insanda sıdkıyetle Allah’a kulluk edebilir. Hiç ilmi olmayanın kitap okuması mümkün olmayacağı için burada da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ayetine işaret ederek de Kuran’ın tilavetine bir vurgu var burada.
Yani Kuran’ı hiç bilmeyen okuyabilir mi?
Allah’a sıdkıyetle ihlas tabi ki çok önemli ama bu ihlas ile beraber Allah’ın kitabını okuyabilmek içinde bir ilim gerekiyor.
Buradaki tilavet biliyorsunuz. Herhangi bir okuma değil dura dura, üzerinde dura dura düşüne düşüne okumak olduğunu hatırlatırım. Bunun ilk sırada gelmiş olması da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” bir öncekinde ise
“Allah’tan hakkıyla ancak kullarından âlimler korkar” diyerek te bu aliliği Kuran’la beraber baktığımızda Kuran’ın ilim açısında âlim olmak açısından, bilerek Allah’a kulluk etmek açısından ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz.
“Salat”, namaz küçümsemiyorum haşa sadece sıralamadaki, tertipteki vurgusunu yapıyorum. Salat daha sonra gelmiş.
Fakat bu da yetmiyor. “İnfak ederler” diyor onlar.
Neden infak ederler? O şeyden ki “Biz onları rızıklandırdık”
Bakın mallarından da demiyor. İlginç bir ifade var burada. Bizim rızık olarak verdiğimiz şeyler derken “Razagnâ” diyor. Orda na zamiri gelmiş. Demek ki biz veriyoruz diyor rızkı. Yani sahibi biziz, biz veriyoruz. “Bizim verdiğimiz rızıktan verirler” diyor.
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.
Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minâti, ve kânallâhu gafûren rahîmân
(Bu), Allah’ınmünafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınlarıntövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireti, ve huvel hakîmul habîru
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûne
Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu
Kim bu “halife”?
İnsan
Normalde semavatın,arzın ve dağların kaldıramayacağı bir yükü,insan üzerine alıyor…
Yani bizler… ve bir süreç başlıyor..
İlk aşaması bunun “Cennet”
Adem” bir şekilde ” Cennete iniyor..04:07
Burada ALLAHU TEALA nın bir ikazı var..
Burada seninle beraber şeytan da var..O senin apaçık bir düşmanın.. Sakın ha buradan seni çıkarmasın..
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîne
Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem’e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
Tehlike var.. Şeytana “in” emri var..Adem & Havva’ya da var..
Ama Burada Hz.Adem(a.s.) babamız bir hamle yapıyor..
Ne yapıyor?
Tövbe ediyor..
Nasıl hangi mahiyette tövbe ettiğini bilmiyoruz..
Bakara Suresinde işaret var..
Rabbimden bir takım kelimeler telâkkı etti.. diyor..
Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
– Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı,telâkkı etti.. bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır
Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetci gelir de kim o hidayetcimin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir
Bu konuda değişik yorumlar var..Ne olduğu önemli değil..Ne yaptığı önemli…
Tövbe ediyor..
Rabbim ne diyor?..
Rableri onların tövbesini kabul etti..tevvâbur rahîmdir .. diyor..
İşte burası anlaşılmayan bir yer ..
Tövbelerinin kabul olmasına rağmen Adem & Havva Cennette kalmıyorlar.. 06:41
Bizim anladığımız anlamıyla af olmuş olsalar.. Cennette kalmaları lazımdı..
Ama ne yapılıyor..2. bir in emri geliyor ..ihbit..
Bazı kitaplarda yeryüzünde tövbe etti deniliyor..Hayır, işte Kur’ân herşeyin açıklayıcısı..
İn deniliyor …Tövbe ediyor ..tekrar in deniliyor.
tövbe dünyada yapılmış olsa sonrasında in denilmez ki!.Demek ki “tövbe” nerede olmuş..
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
Gulne:Dedik ki
ihbitû minhâ cemîâ:Oradan hepiniz toplu halde inin
(Kur’ânla böyle haşır neşir olalım,evirelim çevirelim evde,elimiz alışsın yani…Bakın Arkadaşlar Kur’ân-ı Kerîm duvarlarda asılı kalmasın,çok güzel süsler içinde kalmasın..Masalarda açık dursun. Bir de söylenti var: aman açık kalmasın Şeytan okur falan diye …Şeytan daha fazlasını biliyor..Bilmek önemli değil.. Bunlar vesveseler…Kur’ân-ı Kerîm önümüzde açık olsun.Kalemle çizebilirsiniz,işaret koyabilirsiniz,bunu okurken yanında çay içebilirsiniz..Çünkü bu bizim hayat rehberimiz.. Saygımız, bizim amellerimizde ,düşündüklerimizde… ..Çünkü ders edin diyor ..
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûne
Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.
Bir insan için, Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; “Allah’tan başka bana kul olun” demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (ders gibi okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: “Rabbâni (kendini Rabb’e adamış) kullar olunuz” der.
Kur’ân-ı Kerîmi..Ders gibi işleyin .. tedebbür edin.. peşine düşün ..gidin bu ayetlerin arkasından diyor..bizim önümüzde açık olacak..Önünü sonunu karıştırıcaz bu kitabın.. sayfaların işaretler olacak aralarında.. kalemle çizeceğiz..Rabbimin emri bu.. tederrüs edin..diyor..Ders gibi işleyin..
Demek ki çok fena bir korkunun olacağı bir durum var orada..
Bunun sonunda da mahsun olmayacaklar diyor kurtulacaklar için..
Demek ki insanların mahlukat olmanın gerekliliklerini yerine getirmediği takdir de çok çok mahsun olacakları bir durumda yaşanacak..
Ne o mahsunluk?
Şu an herkes gerçekleri küfür ediyor.. örtüyor..
Bildiği halde yokmuş gibi yaşıyor..
Şeytan da buna katkıda bulunuyor..vesveseyle..İnsan da ona tabi oluyor..Ama ahirette 2. sure üfürüldüğünde insanlar anlayacak,hatırlayacak..
“Ben ne için bu dünyadaydım”
Ne yapmam gerekiyordu?!!
Hidayetlere tabi olmam gerekiyordu..
O şekilde yaşanmayıp- ALLAH korusun- affedilinmediğinde, artık geri dönüş şansı kalmayacak onlar için..
Cennete ve yukarısına…
Ve onlar artık Kur’ân tabiriyle ebedi kalacakları cehennemde olacaklar..
Bu durumda olan insan mahsun olmayacakta ne yapacak?!!!12:01
Kendi hatalarını,yaptıklarını orada anlayacaklar..
***İşte ana fikir bu..
Bizim ne için bu dünyaya geldiğimiz bu..
Çünkü..burasını açıklamak istiyorum..
Hepimiz birer Adem’iz aslında ..Bu ne demek?
Sorumluluk sadece Ademde değildi..
Eğer Adem dünyada affı yakaladıysa ki yakaladı..
O dönüşü yakaladı..Bizler fert olarak..o dönüşü yakalamak için..
ALLAH’ın Er-Rahîm Esması’nın tecellisine müstahak olabilmek için işte bu dünyada yapmamız gerekenler var..
Bakın bunu nereden anlıyoruz..Ve Bakın Rabbım Ayette ne diyor..!!!!
Hepiniz oradan ininiz..
Şimdi muhattap kim var orada?
Adem var
Havva var
Şeytan var
(………….)
Eğer benden size bir yol gösterici gelirse diyor..
Burada feimmâyeé’tiyennekum
يَاْتِيَنَّكُمْ
Burada Arapça bilenler bilir…
Buradaki كُمْ “kum” zamiri çoğuldur..
Devam ediyoruz..İlginç bir nokta var…
Benden bir hidayetçi gelirse diyor..
Kim vardı ?!!
Adem var
Havva var
Şeytan var
Şeytana bir hidayetçi gelme ihtimali var mı?
Yok !..
Geriye kaç kişi kalıyor..?!!
2 kişi ..
(Arapçada tesniye denilen bir şey var..
Türkçede 1 kişi yada çok kişi.(tekil şahıs ve çoğul şahıs var)
Arapçada farklı olarak 2 kişiye hitab var..Buna tesniye deniliyor..)
Burada eğer hitap sadece Adem&Havva ya olsaydı..!!!!
Burayı iyi dinleyin..Çok vurucu bir nokta…
Eğer 2 kişiye hitap olsaydı .”kum” gelmezdi “kumâ” gelirdi..
Burada “kum“gelmiş; yani çoğul..Çoğul şahıs olan “siz” geldiğine göre…
şeytan da yok muhatab olarak(çünkü hidayete muhatab değil)…
o zaman birden fazla kimseye hitab oluyor..
Yani çoğul bir hitab…Yani milyarlara kadar gider..
Yani burada kim biliyor musunuz onlar ?..
Bir önceki Ayette cemîâ diyor ya..Toplu halde..
İşte onlar “Ademin sırtında olan zürriyeti”
Yani “bizler”
Biz neymişiz demek ki?
¤Ademin sırtında olan zürriyetler olarak Cennette bulunmaktaymışız..!!!!15:28
Yani biz,sen ,ben Cennetteymişiz arkadaşlar!!!!
Bunun ispatı geçen Riyaz’us Salihin dersinde işlemiştik, arkadaşlar da vardı..
Bir Hadis okuduk..
Emanet bahsinde geçiyor..
(“Riyazus Salihîn”i şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.. Hadislerin en sahihlerini çok güzel şekilde gruplandırılarak anlatılmış..Bir konu var..Orayla ilgili Ayetler var..En vurucu sahih hadisleri arka arkaya sıralıyor..İmam Nevevî..çok büyük bir İslam Alimi ,hadis Alimi .. Onun kitabını bilenler bilir.. Biz oradan takip ediyoruz ..)
Hadis Şöyle …
Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki?Ben bu işin ehli değilim.
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. Müslim, Îmân 329
Hadisin Açıklaması ;
Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!(siftah et diyorlar,yani kelime orada siftah yaptır..Yani şöyle Cennetin kapısını sen aç biz arkandan girelim yada Cennetin kapısından ilk girenlerin bizim olmamızı iste.. anlamına geliyor bu derler)
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.
(Burada 2 vurgu var.Hz.Ademe hata etmedi diyorlar ya Hani bir şekilde Peygamber …Bir kere orada Peygamber değildi..Daha yeryüzünde indirildikten sonra Peygamber oldu..Orada yaptığı hataydı..Kendisi diyor bakın)
Nediyor?!!!babanızın hatasından başka değil diyor ..bu kendi itirafı ve biraz evvelki konuşmalarıma vurgu olarak diyorum ki
sizi Cennetten çıkaran babanızın.. Biz bildiğimiz kadarıyla Cennette miydik? ..Hayır….
Ama anlatılan bu ..ama işte Ayet-i Kerime’in incelikleri..
Bu sahih hadiste Hz Ademin ifadesiyle” sizi Cennetten çıkaran Babanız” diyor..
Demek ki biz nerdeymişiz daha evvel????
Cenneteymişiz… ama madde olarak/kişi olarak değil..Bilinç olarak..18:09
2 kişi vardı orada, insanlıktan… Adem ve Havva, biz onun zürriyetinde bilinç olarak vardık..
Yanlış anlaşılma olmasın..Beden olarak değil..Bilinç olarak vardık..
İşte” kim benim hidayetime tabi olursa onlar için korku yoktur ..onlar mahsun da olmayacaklardır”..
İşte bu da ALLAH’ın Rahmeti,Hidayeti…
Bir şekilde bize Hidayet Mekanizmasını açmayabilirdi..
Hadi bakalım …Yeryüzüne inildi.. doğruyu bulan varsa geri dönebilecek..
O zaman bir kaç kişi bulabilirdi ?
Bunlardan birisi en başta Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Birisi “Hanif” konusunda inceledik..Hz. İbrahim (aleyhissellam)..
Neydi Hz. İbrahimin(a.s.) özelliği!!!!
Hiç bir Din yok
Hiç bir Kitap yok
Hiç bir Resûl yok
Üstelik Babası da Put yapıcısı(Putperestlerin en gözdesi (Paşa Paşa yaşar orada Şehzade gibi))
Bunlara rağmen ne yapıyor?!!
Öyle bir “Hak” doğrulara ulaşıyor ki;
ALLAH’ta ona Peygamberlik makamını ,hatta hatta literaturdaki en büyük 2.ünvan olan
Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim’in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim’i bir dost (Halil) edinmiştir.
“Habib” en büyük ünvan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait.
2. ünvan da Hz. İbrahim (a.s.) “Halîl” ünvanı..
Bu bize Hz. İbrahm(a.s.) içine koyduğu ..İnsanın içine koyduğu.. hidayet mekanizmasıyla da.. doğrulara ulaşabileceğin göstergesi bu…
Yevme yegûmurrûhu vel melâiketu saffâ, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve gâle savâbâ.
Rûh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân‘ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz, konuşan da sevabı söyler.
Orada her şey saf saf olmuş..
Melekler de Ruh da; kimseden çıt çıkmayacak deniliyor..
Ancak kimse ALLAH’a hitab etmeye malik olamayacaktır.hitap edemeyecek. Sadece izin verilenler..
O da sadece sevabı konuşur..
Burada ilginç bir ifade var..
Rahmân’ın diyor…Er Rahîm demiyor..
Yani sertlik daha devam ediyor orada..
En sonunda daha ALLAH’ın Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Af önce değil..Af ondan sonra..Ne zaman Er Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Affın Kapısı Açılıyor...(Elhamdülillah)
Ama İnsanlar.. Sebe Sûresinin ilk sayfalarında ALLAH nasip ederse açıklayacağız..
Açıklamak nasip olur İnşaallah..
Orada Âhiret sahnelerinin sertliği gözükecek..
Yani siz Halifeydiniz.. Size bir “Emanet”yüklenmişti…siz “Ahit” vermiştiniz ama siz bu “Ahit”i unuttunuz..
Sizin şöyle şöyle davranmanız gerekirken.. bakın dünyada nasıl nasıl davrandınız !..ve düşündünüz..
Siz aslında bunu hak etmiyorsunuz.. herkes ne diyecek ..
Haklısın Ya Rabbi.. Affet Eyle Ya Rabbi..
Bunun hakikatı anlaşılacak arkadaşlar orada ..
مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ Mâliki yevmid dîn. Ciddi bir gün
Bütün Peygamberler korkmuş o günden..
Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) hariç …
Nefsi nefsi diyor o gün..Eyvah kendim eyvah kendim anlamında ..24:05
Diyen kim bakın;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayırın bir kenara…
Hz. İbrahim (a.s.) orada, Hz. İsa (a.s.) orada, Hz.Musa(a.s.) orada..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hariç o günün şiddetinden dolayı herkes nefsi nefsi diyor..
Hadisin devamı:
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir.
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler.
O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir.
O peygamber Ona gönderiyor..O peygamber Ona gönderiyor.. En son Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Er Rahîm Esmasının Tecellisi söz konusu oluyor Arkadaşlar..
İşte o günün sonunda Er Rahîm Esması Tecelli etmeye başlıyor..
Herkes için değil bakın… Mü’minler için “AF” kapısı açılıyor..
Bizler ancak ve ancak ALLAH’ın Rahmetiyle Cennete girebiliyoruz..24:55
Bknz. Aşağıdaki Hadis-i Şerif
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde söyle buyuruyor:
Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz
Sen de mi ya Resûlullah?
-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmistir.
(………………………….)( Âdem kıssası ilgili soru geliyor)
Bir Âdem olsa bile.. Bu hadise(Yukarıda İmam Nevevi-Müslim, Îmân 329 Hadisi)göre birey boyutunda değil..
Ademin sırtındaki zürriyet boyutunda biz oradaydık..Tek Âdem olsa bile ..
Tek Âdem olsa bile … Burada insanlığın bir şekilde Cennette olduğu bunun ta Ruhlar aleminde “elest meclisinde“(Araf Sûresi 172. Âyet)(Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» (Kalu Belâ)dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.)
“Kalu Belâ” dedikleri zürriyetin tekrar bir şekilde Âdemin sırtına yüklenip Cennet Aleminde bir aşağı alemde oranın bilinç düzeyinde bir şekilde yaşadıklarının göstergesi..
Bunu bu şekilde kabul edelim .devam edelim..
(……………………………)
İşte nihayetinde Er Rahîm Esmasıyla Tecellisiyle beraber geri dönüş kapısı açılıyor..
Diğerlerine ne oluyor..!!!
2 sınıf vardı..
Münafıklar
Kâfirler
Onlarda artık Cehennemde…
Oradan artık çıkamıyorlar..
(Belki onların oradada tekamülün sonucunda gelebilecek en son yer Toprak)
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
O da onların Maximumu oluyor..
Sadece meraklısına söyledim bunu..
Konumuz devam ediyor..
Bu okuduğum Hadis-i Şerifin sonlarına diyor ki..
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir.
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel arda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmu.
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. Onun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır , Azîm’dir.
Burada Şefaat yoktur demiyor..Vardır..
Ama bugün anlaşıldığı kısmıyla/ yanlış anlaşıldığı kısmıyla..
Eğer siz Şefaat edeceklere bel bağlarsanız..
“La ilahe illallah”ta hata edersiniz..
Şefaat eden ALLAH’tır..
Sadece izin verdikleri var orada..
Bunu da şöyle açıklayabiliriz..
ALLAHU TEALA, Er Rahîm Esmasının Tecellisiyle , direk Tecelli etseydi..
O ismin kuvvetinden insanlar bunu kaldıramazdı..
Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla Er Rahîm Esması Tecelli ediyor ki orada insanların kaldırabilirliği olsun..
Şefaatin aslı; Er Rahîm Esmasının bir şekilde Tecellisidir..
Fail olan ALLAH’tır..
Bunu unutmayın sakın..
Sakın ha…!!!
Birileri şefaat edecek diye yanaşırsanız ,bu çok büyük bir tehlikedir..
Ben aklıma Şefaat konusunu getirmiyorum bile..
Red etmiyorum..
Aklıma getirmiyorum bile..
Beni kurtaracak olan bana Rahmet edecek olan ALLAH’tır..
Benim orada paçayı kurtarmam lazım, herbirine muhtacım ama..
Fail olarak ben ALLAH’ı görmek lazım..
(::::::::::::::::::::)
Hadislere iman konusunda- şefaat edecek olan bir kişiye yetki verilecekse ..
Hiç kimseye verilmedi..
Şefaat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) verilecektir.. ama Ben Peygamber Efendimize bana Şefaat edecek diye yanaşırsam..
Hakikatlara doğru davranmış olmam ..ama reddetmiyoruz da Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) şefaat yetkisi verileceğini red etmiyorum..
Bu inceliği anladığınızı düşünüyorum..
” kendinize şefaat için izin verilir” deniyor..Bakın “şefaat eder” denmiyor..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi ifadeleri bunlar..
Bu hadisin sahih olduğunun göstergelerinden birisi..
Nihayet Emanet ve Rahîm Müslümanların Müslümanlara gönderilir diyor..
Sırat Köprüsünün sağında solunda dururlar ..
Ne duruyor..
Bir tarafta Emanet..
Bir tarafta Rahîm..
Dururlar..
Sizin ilk grubunuz Sırattan Şimşek gibi geçer.. Diyor..
Daha sonra hadislerin hızlıca okuyayım vurgulamak istediğim yer başka..
Şimşeği görmediniz mi..
Gözünüzü açayıp kapayacak kadar..
Kısa zamanda geçip kaybolur..
Sonrakiler rüzgar gibi geçer..
Sonrakiler kuşlar ,sonrakiler koşucular gibi geçerler..
Onları amelleri böyle süratli geçirir..
Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.” Diye dua eder..
O sahneleri bir tahayyül edin…
Sonunda kulların amelleri onlarda sırattan geçiremez..Bir durumda olur..
Şimdi yavaş yavaş ameli en kuvvetli olanı geçiyor..
Belli bir süratte tedricen azalarak geçiyorlar..
En sonunda nihayet öyle adamlar gelir ki..
Yürümeye gücü yetmez de emekleyerek gelir..32:51
Sıratın 2 tarafında takılmış çengeller vardır ki..
Onların vazifeleri onları emredildiği gibi yakalamaktır..
Bundan dolayı kimileri yaralanarak kurtulur..kimileri de maalesef Cehenneme yuvarlanır..
Demek ki bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm” var…33:10
Rahîm i tam olarak bilmiyoruz ..
Bunu ilerleyen derslerde açıklarız..
Bu Hadisleri şerh edenler ..Açıklayanlar hep dünyada
“İşte Kim ne kadar ki “Emanet”e önem verir.. insanların birbirlerine verdikleri “Emanet”e önem verir..
işte bir de bir şekilde karşılarına çıkar “diyorlar ama..
İşte biz Ahzab Sûresinin son 2 Ayetinden anlıyoruz ki..
Semavate ,arza ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekte olup da çekindikleri..
Ama insanın yüklendiği emanetin,
burada bir şekilde..Bizim Karşımıza bir şekilde çıkacağını görüyoruz…
Eğer biz kendi boyutumuzda “Emanet”i ne kadar yerine getirebilmiş isek..
O “Emanet”in faydasıyla biz karşıya geçiyoruz..34:04
Bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm”..
Yani Sıla-i Rahîm deniliyor ama bence incelikleri olan bir konu..
Nasıl ki bu dünyadaki Emanet, (kişilerin birbirlerine verdikleri emanete sahip çıkmak) anlamında , daha alt doğru..ama daha alt düzeyleriyle açıklanıyorsa..Rahîmin Bu dünyadaki Sıla-i Rahîm de ,aynı alt değerlerle izah ediliyor..
Doğru ama bence anlaşılmayan bir yerler var..
Bu bir şekilde anlaşılacak..bana göre..ama daha tam oluşmadı..
belki şöyle düşünülebilir:
Adem & Havva nın zürriyetindeydik ya..
Bir şekilde Rahîm ilişkisi vardı ya..
Daha sonrada dünya ya geldik ..Akrabalık olarak çıktı..
Bu bağın kesilmemesiyle alakalı bir şey olabilir…… ama önümüze bir ayetler çıkar ve tefekkür ederiz..
ALLAH’ta nasip ederse bu kavramlar açıklanacak..
İnşaallah… ama..Anladığımız kadarıyla Emanet, işte Sırat Köprüsünün bir tarafında bizim karşımıza çıkacak..
Biz o Emanete ve Rahîme ne kadar doğru bir şekilde anlayıp yaşamışsak o Sırat Köprüsünden geçmemiz o kadar süratli olacak..
İşte Emanet o kadar önemli bir kavram..
ALLAH bize bu dünyada bunu unutturmayarak,
hidayet mekanizmaların yardımıyla
ALLAH ve Resûlüne itaat …
Ve Hidayetçilerine tabi olmak suretiyle,
Emaneti koruyarak yaşamayı…
ve İnşaallah Âhirette de bu yaptıklarımıza -ALLAH’ın bir lütfu olarak -Er Rahîm Esmasıyla Tecelli edip ,affımıza vesile olmayı ve de
ALLAH ın Rahmetiyle Cennete dönüp, O nun Cemâliyle müşerref olarak yaşamayı
ve oradan da daha yukarılara Ta ”İleyhi Turceun” a -daha yüksek yerlere- kadar güzellikle gitmeyi nasip etsin. İnşaallah.36:17
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).
Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah’a aittir. Ve hamd, ahirette de O’na aittir. Ve O, Hakîm’dir , Habîr’dir.
1.
el hamdu
: hamd
2.
li allâhi
: Allah’ındır, Allah’a aittir
3.
ellezî
: ki o
4.
lehu
: onun
5.
mâ
: şey, şeyler
6.
fî es semâvâti
: semalarda, göklerde
7.
ve mâ
: ve şey, şeyler
8.
fî el ardı
: yeryüzünde, yerde
9.
ve lehu
: ve onun
10.
el hamdu
: hamd
11.
fî el âhireti
: ahirette
12.
ve huve
: ve o
13.
el hakîmu
: hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
14.
el habîru
: habîr olan, herşeyden haberdar olan
Müthiş Âyetler…
El hamdu lillâh; diyor..
El hamdu lillâh;Demek:
ALLAH’a Hamd olsun demekdeğildir..
Fatiha Sûresinde bunu anlattık izah etmeye çalıştık..
Hamd sadece ve sadece ALLAH’a mahsustur demek..
Tabi ki siz bu bilinçte olduğunuzda “El hamdu lillâh” dersiniz..
Ama işi hikmetleriyle anladığınızda her halükarda şahit olduğunuzda anladığınız her değerde ALLAH’ı övme gayretinde olursunuz..
Hatırlamıştık…
ALLAH’ı bir şekilde “övme özürlüsü” idik..
Bu kadar şeye “ŞAHİT” oluyoruz..
Ama ALLAH ı layıkı şekilde övemiyoruz..
Layıkı şekil elbette mümkün değil ama
bir meyveyi görüyoruz..Hapur hupur yiyoruz..
Diyor ki Âyet-i Kerîmede;
Abese Sûresi 24. Âyet
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Felyanzuril insânu ilâ taâmihi
İnsan yediğine düşünerek bir baksın.
Baktığımda ALLAH’ın bir kere bize,rızıklandırmak için nimetler yarattığını…bunların hayatta kalabilmek için unsurlar olduğunu bu da yetmemiş ,bunun içine de bize şifa verici, destekleyici nice içine unsurlarını koyduğunu …bunu çok kaba, çok lezzetsiz bir şekilde değil de..En latif bir şekilde tadıyla verdiğini…buda yetmemiş, kokusunu yüklediğini görebilmek lazım…
(bakın burnumuz ağzımızın hemen üzerinde …
Hamd olsun Rabbime ki yemek yerken kokusunu da yarattığı cesedi fıtratla almamızı sağlıyor..)
Yani kaba bir şekilde yaratmamış.. Bunuda biçimsiz yaratmamış..Yusyuvarlak bir şekilde yaratmış..
Bunuda siyah beyaz yaratmamış ..O da ALLAH’ın güzel renklerindendir..
İçine Kırmızılı,sarılı,yeşilli …üzerini de donatmış..Üzerine benekler koymuş..
Bir tarafını kırmızı, bir tarafını beyaz yapmış..
Ha Güneşi ne kadar görürse o kadar kırmızı ne kadar görmezse sarı … değil..
Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru
O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
O yere giren şeyi de bilir,yerden çıkan şeyi de bilir..Yani arz.. Arza giren çıkanı ..Semayı da bilir ..Semaya ineni ,yükselen şeyide bilir…ve huver rahîmul gafûr(gafûru)…O Rahîmdir..O Gafûrdur..
Buradan ne anlıyoruz biz?!?!
Âhirette de Hamd O’nundur..derken..
Bir şekilde biz yeniden Âhirette dirildiğimizde.. 2. Sûr… 2. Sûra üflenildi..
Bütün mahlukat yeniden ne oldu???
Ba’s etti… Canlandı yani Hayat buldu orada 45:05
Orada bizim ŞAHİT olduklarımızda da , demek ki biz Hamd edeceğiz ….orada da..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Orada öyle şeylere ŞAHİT olacağız ki..
O ŞAHİT olacağımız şeyler bizi o kadar olağanüstü gelecek ki..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Birde diyeceğiz ki ..
Aslında Aman Ya Rabbi farkında değilmişiz ama Yeryüzünde de nasıl bir sistem varmış..
Bunu nereden anlıyoruz..?
El Habîrden anlıyoruz..
El Habîr ne demek..
Herşeyden “haber”dar olan demektir..
Âhiretle ilgili burada niye geliyor bu..
Âhirette de Hamd sahibidir..
Demek ki Biz ALLAH’ın El Habîr olduğunu ,aslında herşeyden Haberdar olduğunu ..
Âhirette karşımıza çıkacak sahnelerden de anlayacağız..
Bakın bildiğimiz Sûrelere bir gelelim..
Kitabın sonlarında ne var..
(Çoğumuzun ezberinde olduğunu düşündüğüm..Olmasını temenni ettiğim 2 Sûre var..)
99. Sûre Zilzal Sûresi..
99-Zilzal Suresi 1. Ayet
اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
Yer O şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı vakit
Ne zamandan bahsediyor ? Kıyametten bahsediyor..
99-Zilzal Suresi 2. Ayet
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا
Ve ahracetil ardu esgâlehâ.
Ve yer ağırlıklarını çıkardığında
99-Zilzal Suresi 3. Ayet
وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا
Ve gâlel insânu mâ lehâ.
Ve insan ne oluyor bu arza dediği vakit
Ağırlıklar ne? artık kabirdekiler çıkıyor.. 4 ten itibaren ilginç bir hikaye var..
99-Zilzal Suresi 4. Ayet
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا
Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ.
O gün (artık 2. Sûrdan sonrası bu… yani kıyamet günü(Mâliki yevmid dîn) o gün arzbahsedecek , anlatacak.. neyi haberlerini
Ahirette yeryüzü haberlerini anlatacakmış..Neden?
99-Zilzal Suresi 5. Ayet
بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
Bienne rabbeke evhâ lehâ.
Onun Rabbi çünkü ona arza vahy etmiş
Neyi vahy etmiş..Önceki vahy şu: KAYDET..
Yeryüzündeki bütün unsurlara diyor ki ;
ALLAHU TEALA: KAYDET !….
herşeyi kaydet ,olanları… ve Âhirette ne yapacakmış o… Arz bütün haberleri anlatacakmış..
tuhaddisu..anlatacakmış..
Şimdi biz buna ŞAHİT olduğumuzda ,bizim yaptıklarımızı en ince detayıyla anlatan bir sistemi gördüğümüzde ne diyeceğiz ?.
Ya Rabbi Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu..
Biz zannediyoruz ki ellerine kitaplar verilecek diyor..!!!!!
Ya iyide..1400 yıl evvel CD ile daha tanışmamış..Hard disk ile daha tanışmamış bir insan için Kitap o ellerindeki bir şeydi..
Kitap görme şansları bile yoktu..
Amelleri sırasıyla O şunu yaptı bunu yaptı.. ..İnsanların anlayışıyla söylüyorum..
her yılda 1 , ayda 1, haftada 1 amelinin yazıldığı bir şey…
Ama ne diyor Âhiret sahnelerinde; Aman Ya Rabbi nasıl bir kitapmış ki ..
Gelmiş geçmiş En ince detayı ile yazıyor..
Bırakın kitabı ,Arz Arz Arz kayıt yapmış .. Ve onları anlatacak..
Sadece bu değil ..
Bir aşağısındaki ÂDİYÂT Sûresine bakın..49:27
6. Ayetten itibaren;Öncesinde yeminler var..
100-Adiyat Suresi 6. Ayet
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ
İnnel insâne lirabbihî lekenûd.
Süphesiz insan Rabbine karşı pek nankördür
100-Adiyat Suresi 7. Ayet
وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَهٖيدٌ
Ve innehû alâ zâlike leşehîd.
Ve kesinlikle buna kendide ŞAHİT tir.Bak ŞAHİT olacak insan var.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hesaba çeker sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey’e kâdirdir.
Hani bu Âyet nesihti, hükmü yoktu ?!.
hussıle mâ fis sudûr;diyor..
İşte sadırda olanlar hasıl olduğunda ortaya çıktığında diyor..
Ameller demiyor bakın..
Bir Hadis-i Şerif var..Bütün Hadis kitapların başında yer alır..
Resulullah (sa) buyurdular ki: “ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah`a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
HadisNo
:
5751
İnneme’l-a’malü bi’n-niyât
“ameller niyetlere göredir”
Niyetler nerede arkadaşlar?!!?!
Bizim sadırlarımızda ;hussıle mâ fis sudûr
Bütün Tasavvuf bu niyetleri düzeltmekle uğraşmış..
Nefsi düzeltmekle uğraşmış..
En tepeden düzeltmeye çalışırsan,amellerin zaten düzelir..
Amellerini düzelte düzelte de düzelir ama pireleri yakalayıp tek tek gözlerine ilaç sıkmak gibidir..
Hayır kaynağını kurutacaksın..
Nefsini terbiye ve tezkiye edeceksin..
Sonra amellerin düzelecek..
İşte düzeltmediğin amellerin..
Bakın düzeltmediğin amellerin…. bir şekilde karşına çıkacak..
Çünkü sen eğer onları düzeltirsen, tövbe etmiş oluyorsun..