SOSYAL MEDYADA DOLAŞAN BU MESAJLA İLGİLİ( aslı var mı, doğru mu? ) YORUMUMUZ:
Mesajın aslı:
“Selam bu gece herkes ne dua etse kabul olur çünkü bu gece ay Kabe’yi tavaf ediyor.
Bu mesaji herkese gönderin mahrum kalmasınlar.
“ربی من کل ذنب واتوب الیک”
Bu gece Fatr suresinin 29 ve 30. ayetleri ki nazil sebebleri berekettir.
بِسمِ اللّهِ الرَّحمنِ الرَّحِيم
إِنَّ الَّذِینَ یَتْلُونَ کِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِیَةً یَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ ﴿٢٩﴾
لِیُوَفِّیَهُمْ أُجُورَهُمْ وَیَزِیدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ غَفُورٌ شَکُورٌ( ۳۰)
سُبحانَ الله يا فارِجَ الهَمّ وَ يا کاشِفَ الغَمّ فَرِّج هَـمّی وَ يَسّر اَمری وَ ارحِم ضَعفی وَ قِلَـّةَ حيلَتی وَ ارزُقنی حَيثَ لا اَحتَسِب يا رَبَّ العالَمين.
Hazreti Muhammed (saa) buyurdular ki: Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa derdi deva bulur üzüntü gamı hallolur.
İltimasi dua. Sizde bu duayı benim gibi gönderin.
Sadece bu gece”(!)
YORUMUMUZ:
1) AY Kabeyi tavaf etmez !
2) Mesajda “sadece bu gece” deniyor ama , bu mesaj uzun zamandır yılın her günü dolaştığı için mesajda kasdedilen “DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ” ASIL GECE hangi gece olmuş oluyor ??!
Hadislerde hangi gecelerde yapılan duaların makbul olduğu açıkça beyan edilmektedir.(cuma geceleri, bayram geceleri, arefe gecesi, berat gecesi, kadir gecesi …).Lakin “Ayın kabeyi tavaf ettiği gece ” diye bir ifade yoktur.
3) Fatır suresinin 29.ayeti Medenî (yani Medine’de nazil olmuş) bir ayet ; 30.ayet ise surenin diğer ayetleri gibi Mekkî (yani Mekke’de nazil olmuş) bir ayettir. Dolayısıyla bu iki ayetin aynı gece nazil olmaları mümkün değildir.
4) 29.ve 30. ayetler birer dua ayeti değillerdir (aşağıda manasına bakın). Peygamber Efendimiz(sas)’in bu ayetlere dua demesi mümkün değildir.
5) Peygamber Efendimiz(sas)’in “Her kim bu duayı insanlar arasında dağıtırsa…” gibi ifadeleri, hadis alimlerince muteber görülmemektedir.
6) Bu gibi islami gibi gözüken feyk/ trol /kötü amaçlı mesajlarla – islami paylaşım heveslisi olan- müslümanlar, bazı kesimler tarafından kötü amaçlarına alet edilerek, tam olarak bilemediğimiz kötü fayda sağlanmasına vesile olmaktadırlar.
Müslümanların bu gibi paylaşım konularında ARTIK daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr.
1.
Inne
: muhakkak/ vurgulayark söylüyorum ki
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yetlûne
: okuyorlar, okurlar(tilavet)
4.
kitâbe allâhi
: Allah’ın kitabı(nı)
5.
ve ekâmû es salâte
: ve namazı ikame ettiler
6.
ve enfekû
: ve infâk ettiler
7.
mimmâ (min mâ)
: şeylerden
8.
rezaknâ-hum
: onları rızıklandırdık
9.
sirren
: sır, gizli olarak
10
ve alâniyeten
: ve alenî, açık olarak
11
yercûne
: ümit ederler, umarlar
12
ticâreten
: ticaret, kazanç
13
len tebûre
: asla kesilmeyecek olan, zarara uğramayacak
Şüphesiz ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık İNFAK edenler, asla kesilmeyecek (devam edecek) bir ticaret ümit ederler.
Li yuveffîyehum ucûrahum ve yezîdehum min fadlihi, innehu gafûrun şekûr.
1.
li
: için (ki)
2.
yuveffîye-hum
: onlara vefa edilir, ödenir
3.
ucûre-hum
: onların ecirleri, mükâfatları
4.
ve yezîde-hum
: ve (O) onlara artırır,ziyadeleştirir
5.
min fadli-hi
: kendi fazlından
6.
inne-hu
: muhakkak o
7.
gafûrun
: gafûr, mağfiret eden
8.
şekûrun
: şükredilen/artıran
Onların ecirleri (mükâfatları) onlara vefa edilir (ödenir). Ve (Allah), onlara fazlından artırır. Muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Şekûr’dur (şükredilen/artıran)
Vellezî evhaynâ ileyke minel kitâbi huvel hakku musaddikan limâ beyne yedeyhi, innallâhe bi ibâdihî le habîrun basîr.
1.
ve ellezî
: ve ki o
2.
evhaynâ
: vahyettik
3.
ileyke
: sana
4.
min el kitâbi
: kitaptan
5.
huve
: o
6.
el hakku
: haktır
7.
musaddikan
: tasdik eden
8.
limâ
: şeyleri
9.
beyne
: arasındaki
10
yedeyhi
: elleri
11
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
12
bi ibâdi-hi
: onun kulları
13
le
: mutlaka, gerçekten
14
habîrun
: haberdar olan
15
basîrun
: gören
Ve sana kitaptan vahyettiğimiz, onların ellerindekini tasdik edici olarak haktır. Muhakkak ki Allah, kullarından mutlaka haberdar olandır, (onları) görendir.
SOHBETİN YAZILI METNİ :
Fatır Suresi 14. Sohbet 30. Ayetten itibaren
Evet, arkadaşlar Fatır Suresine 30. Ayetten itibaren devam edeceğiz.
Fakat âdetimiz üzere, kopukluk olmasın diye 29 ayetten biraz alarak devam edeceğiz. Zaten sohbetin son kısmı biraz yarım kalmıştı gibi geldi bana, devam edelim inşallah.
Allahu Teâlâ, yukarıdaki ayetlerden itibaren geldiğimiz de, yaratmasında ki çeşitlilikten bahsediyordu. Muhtelif renklerde olan meyvelerden, dağ yollarından, insanlardan, hayvanlardan, en’amlardan bahsediyordu.
Daha sonrada burada ilme işaret olması bakımından “Allah’tan ancak -hakkıyla- kullarından âlim olanlar korkar” diyerek de; İlim, ilme verilen değer ve bunun Allah sevgisine, haşyetine giden yoldan bahsederek bir anlamda da burada bir ilme teşvik vardı.
Allah “Aziz ve Gafur’dur” derken de; Gafur olmasını, affediciliğini, Aziz’liğini anlayan ve tasdik edenlere nasip ediyordu. Başka bir ifade ile Allah’ın mağfiret etmesi de azizliğinin bir sonucu… Bu bağlamda da devam edersek…
İlk ayete geçtik şimdi
“İnnellezîne yetlûne kitâballâhi”
“Allah’ın kitabını okuyanlar”
İlk sırada Allah’ın kitabı vardı.
2.sırada “Ve egâmus sâlâte” “Namazı dosdoğru kılarak ikame edenler”
“Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâr hak yolunda sarf edenler.
İşte onlar asla zarar etmeyecekleri bir ticareti ümit edebilirler.” Diyordu
Burada birinci sırada Allah’ın kitabı vardı. Ancak namaz ondan sonraydı. Bir işaret gördüm bir tefsir kitabında, cahil bir insanda sıdkıyetle Allah’a kulluk edebilir. Hiç ilmi olmayanın kitap okuması mümkün olmayacağı için burada da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ayetine işaret ederek de Kuran’ın tilavetine bir vurgu var burada.
Yani Kuran’ı hiç bilmeyen okuyabilir mi?
Allah’a sıdkıyetle ihlas tabi ki çok önemli ama bu ihlas ile beraber Allah’ın kitabını okuyabilmek içinde bir ilim gerekiyor.
Buradaki tilavet biliyorsunuz. Herhangi bir okuma değil dura dura, üzerinde dura dura düşüne düşüne okumak olduğunu hatırlatırım. Bunun ilk sırada gelmiş olması da
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” bir öncekinde ise
“Allah’tan hakkıyla ancak kullarından âlimler korkar” diyerek te bu aliliği Kuran’la beraber baktığımızda Kuran’ın ilim açısında âlim olmak açısından, bilerek Allah’a kulluk etmek açısından ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz.
“Salat”, namaz küçümsemiyorum haşa sadece sıralamadaki, tertipteki vurgusunu yapıyorum. Salat daha sonra gelmiş.
Fakat bu da yetmiyor. “İnfak ederler” diyor onlar.
Neden infak ederler? O şeyden ki “Biz onları rızıklandırdık”
Bakın mallarından da demiyor. İlginç bir ifade var burada. Bizim rızık olarak verdiğimiz şeyler derken “Razagnâ” diyor. Orda na zamiri gelmiş. Demek ki biz veriyoruz diyor rızkı. Yani sahibi biziz, biz veriyoruz. “Bizim verdiğimiz rızıktan verirler” diyor.
İnneş şeytâne lekumaduvvun fettehızûhu aduvvâ(aduvven), innemâ yed’û hızbehu li yekûnû min ashâbis saîr(saîri).
1.
inne
: muhakkak
2.
eş şeytâne
: şeytan
3.
lekum
: sizin için
4.
aduvvun
: düşman
5.
fe
: artık, öyleyse
6.
ittehızû-hu
: onu edinin
7.
aduvven
: düşman
8.
innemâ
: ancak, sadece
9.
yed’û
: davet eder, çağırır
10
hızbehu
: hizib, grup, taraftar
11.
li
: için
12
yekûnû
: olur
13
min ashâbi
: ehlinden, halkından
14
es seîri
: alevli ateş, cehennem
Muhakkak ki şeytan, sizindüşmanınızdır. Öyleyse onu düşman edinin. O, kendi hizbini (taraftarlarını) sadece alevli ateş (cehennem) ehlinden olmaları için çağırır.
Ve kalellezine keferu la te’tines saatü, kul bela ve Rabbi lete’tiyenneküm Alimil ğayb la ya’zübü anhü miskalü zerretin fis Semavati ve la fil Ardı ve la asğaru min zâlike ve la ekberu illâ fi Kitabin mübin.
Küfür edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa,bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve rasûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ rasûlihî vel kitâbillezî enzele min gabl, ve mey yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fegad dalle dalâlem beîdâ.
Ey iman edenler, iman edin:
Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba.
ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.
Ey iman edenler,iman edin !
Ya zaten iman etmiş ,niye iman etsin ..
İman sabit bir şey değil,iman gelişebilen tekabül edebilen, artabilen bir şey, idrak gibi …Zaten idrakla oluyor bu..
İdrakınız artıyor …
O zaman “âmenû ve amilûs sâlihâti” yi değerlendirdiğinizde
“idrak ettiği ,yeni geldiği iman seviyesine göre,
o konumun icab ettirdiği amelleri işleyenler” anlamına da gelir..
Adam doğru düzgün imanı yok,yaşadıkları var..
Bir de ALLAH hidayet nasip ediyor..İman nasip ediyor..Bir şeyler yapıyor..
Ama yıllar sonra yaptıkları yeterli olmuyor ..
Ya, eskiden ben bunları yapardım ederdim..
Şimdi bir şeyler eksik gibi,bir şeyler olmuyor,aşk yok, enerji yok, başıma bela,müsibet geliyor…
Hayır!!!senin imanın arttı ,artık o artan imanına göre , senin o konumuna göre Salih Âmel işlemen lazım..
Şöyle anlatılır:
Normalde bir kahve fincanı kadar kabınız var…
Bunun İçerisinin dolu olduğunu düşünün; ibadetlerle, salih amellerle bunu doldurduğunuzu düşünün …
Fakat daha sonra ALLAH ın hidayetiyle bu kabın büyüdüğünü düşünün..
Su bardağı olduğunu düşünün…daha evvel fincanı dolduran miktarda su nerede?.. bardağın dibinde 1 – 2 parmak kadar kaldı !
E bu sefer bir tencere olduğunu düşünün, kazan olduğunu düşünün… bir kahve fincanını dolduran suyun artık bir anlamı var mı? Kazanda zemine bile yayılamaz..Dolayısıyla insanların sürekli iman tekamüllerinde olmaları lazım..Ve çıktıkları o iman tekamüllerine göre de.. o yeni seviyesine göre de amellerini..(tabi ki bu salih olacak) buna göre salih amellerini arttırmaları çoğaltmaları lazım… yoksa ASR suresinde ifade edildiği gibi insanlar, geçen zamana göre zararda oluyor..
ASR SÛRESİ 2.AYET
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ
İnnel insâne lefî husr.
İnsan mutlak bir husrandadır.
ALLAH-U TEALA Kainata öyle bir sistem yüklemiş ki, bu sistemin ana kanunlarından birisi tekamül.
Herşey tekamül ediyor..Gelişiyor, olgunlaşıyor..
Şimdi siz yerinizde sabit kalsanız bile geçip giden zamana göre grafiğiniz aşağı doğru iniyor..
Bakın geçen zaman göre; bütün insanlık hüsrandadır diyor..
Bir şey yapıyor ediyorsunuz ama olduğunuz yerde sayıyorsunuz aslında..
Yıllar evvelki imanınız ölçülerinde bir şey yapıyorsunuz..
Onun yayıldığı her nimette zaten bizim anlayışımızın çok çok üzerinde değerlerle ikram edilecek..
Zaten” Kerim”in özelliği o ..
“rızkun kerîm” i önce anlatayım..” magfiret” i daha sonra anlatacağım..
Sondan başa doğru gelelim..
Bakın, Arapça’da “kerîm” , hem “çok değerli” anlamına geliyor..Hem de “cömert” anlamına geliyor..
Yani bir kelime içerisinde 2 anlamda yüklü…
Sadece cömert değil..
Kerîm :,saygıdeğer/değerli bir şahsiyet..
Neden değerli ,ona değerliliğini veren özellik ne? cömertliliği…
Yani değerli ise aynı zamanda cömert ..değerli ama “eli sıkı” değil..
Biz bugün bazı kişiler hakkında” Kerîm” manasında bazı ifadeler kullanıyoruz..
Ama yaşantısına bakılsın o kişinin… kazandıklarını ne kadar paylaşıyor ?..
Hem İnfak boyutuyla hem de ikram boyutuyla ?..Ne kadar paylaşıyor?
İşte Arapça’da o kerîm kelimesinin içerisinde, ikram eden cömert anlamıyla beraber değerli de var..
Eğer ALLAH-U TEALA , “rızkun kerîm ” diyorsa..
Yani Ahirette vereceği rızklara bizzat kendisi kerîm diyorsa..
Kerîm olan da kendisi.. demek ki bu , çok ciddi bir cömertlikle bir ikram..
Şimdi biz yaşadığımız dünyada bile, insanların sofrasına oturduğumuz zaman ikramlarına şaşırıyoruz..
Hani Ramazanda Osmanlı Atalarımızın bir geleneği varmış..
Bir mahalleyi komple iftara davet ediyorlar..
İnanılmaz derecede cömert yiyecek ikramında bulunuyorlar..
Giderken de yanlarına altın veriyorlar misafirlerin..
“Diş kirası” diye ..
Yani; dişini benim için kullandın…Sana zahmet verdim..
Bu ikramı da lütfen kabul et diye..
Kerimliği görüyor musunuz ?..
Bu, kul boyutunda ,
İslamın bütün değerleriyle değerlenmiş..ALLAH’ın murad-ı ilahisiyle anlayıp da yaşantısına geçiren bir toplumun ,geldiği seviyedeki ;ama yine de bir kul boyutundaki bir kerimliği bu..
Bir de ALLAH-U TEALA’nın kerîmliğini düşünün !..
Gözlerin görmediği, göz aydınlığı diyordu ya ..
Hatırlıyor musunuz, geçen senelerde işlemiştik..
Birisinin güzel bir saptaması olmuştu..
Eğer birisinin “gözü aydın”ise, bu bir temenni değil..
“Gözün ilerde aydın olacak” temennisi değil..bir hal tespiti…
Gözü aydın olan kişinin hali böyle.. gözleri faltaşı gibi açılmış gibi..Mutluluktan ve şaşkınlıktan..
O anda aydın ..Göz aydınlığı olan nimetlerin sebep olduğu bir hâl …
Cennetin kapısına gelindiğinde arkadaşlar..
Şu mevcut halimizle içeriye giremeyeceğiz..
Onların göğüslerinde /sadırlarında ğıllin vardır deniyor ayette..
Ve nezağnâ mâ fî sudûrihim min ğıllin tecrî min tahtihimul enhâr, ve gâlul hamdu lillâhillezî hedânâ lihâzâ ve mâ kunnâ linehtediye lev lâ en hedânallâh, legad câet rusulu rabbinâ bil hagg, ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum tağmelûn.
Gönüllerindeki ğıllini (kini, hasedi v.b.) gideririz, bulundukları yerlerin altından ırmaklar akar ve hamd Allah’a ki derler, doğru yolu buldurdu da bu nîmetlere kavuşturdu bizi; Allah hidâyet etmeseydi doğru yolu bulamazdık; andolsun ki Rabbimizin peygamberleri gerçek olarak geldiler ve onlara işte yaptığınız işlere karşılık mîras olarak elde ettiğiniz cennet diye nidâ edilir.
Vellezîne câû mim bağdihim yegûlûne rabbenağfir lenâ ve liıhvâninellezîne sebegûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî gulûbinâ ğıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfur rahîm.
Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma (ğıllin)! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”
O zaman dünya cennet olur..
Düşünsenize bir…Mırık cırık olmadan sadırlarda..
-Özellikle din kardeşlerine- yakınlık duygusunu hedef edinmiş insanlarda gıllîn falan yok..
Daha dünyada iken muhabbetli bir Cennet oluşur..
2. si(cennete girerken oluşan değişim)
Cennetin kapısından girilirken; aklımız var ya ..
Aklın, çok yüksek bir seviyeli hale getirilerek cennete girilmesi…
Şöyle ki ;O Cennete ilk girdiğimiz andaki, o yükseltme anındaki, kişinin düşüncesi böyle olurmuş :
“Dünyada biz kendimizi akıllı zannederdik..Diğer mahlukata göre daha yüksek aklımız vardı..
O akıl şimdi karınca aklı gibi kaldı”.
Orada.Cennetin kapısında.O şekilde oraya giriyorsun..
Şimdi bakın; şu an bize göre karıncanın aklı nasıl ? bildiğimiz aklı ..
(Neml Sûresinde geçtiği kısmıyla değil de) AZ değil mi ?
İdrak şeklinde..bizim esprilerimizi nasıl anlayacak..
Ütopik teorilerimizi nasıl anlayacak ..
şu anki aklımız, o cennet aklına kıyasla ,karınca aklı konumunda olacakmış…
Öyle de olması gerekiyor o ortamda…
hem ne demiştik ?..
ALLAH’ın Cemalûllahı’nın tecellileri var..20:50
Bizim onları kaldırabilmemiz için aklımızın ciddi bir seviye yükseltilmesi lazım..
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
iley”hi” ….kime ? O’na… O Kim ? ALLAH…
Oraya/ O’na kadar bir geri dönüş var..
Dünyadaki aklımız orası için yeterli olabilir mi?
İşte orada da, Cennetin kapısında da ,yükseltmeyle, seviye yükseltmeyle, akıl seviye yükseltmesiyle giriyorsun..
Orada da bu ,devam ediyor..
Fatiha Sûresini bu sene işlerken de ( 2. Ayet;El hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ) rabbil âlemîn derken şunu demiştik..
Rab ; Yaratan,kural koyan… ama özellikle..(Bura atlanıyor) Terbiye eden …
Şimdi, âlemîn diyor ya ..Alemler diyor ya, Çoğul kullanılmış..
Şahit olduğumuza İman temayülünde olduğumuz için…
sanki ALLAH ın Rab’lığının sadece şahit olduğumuz bu Alemde geçerliymiş gibi ..Dar bir anlayışımız var…
Rabblık Cennette yok mu?…
“rabbil âlemîn” deniyor Fatiha’da …
Cenneti yarattı ,sistemi koydu, terbiye etmesi,geliştirmesi nasıl oluyor ?…
Demek ki oraya girerek şereflenen insanların tekamülü ALLAH’ın Rablığı ile söz konusu…
Bu sürekli artan bir şekilde oluyor… dolayısıyla ilim de orada sürekli artıyor..
Ama İlimle Tefekkürle uğraşanlar bilir..
Bu dünyada okuyup tefekkür ettiğiniz bir şeyi -Allah nasip eder de- ilim gelip de idrak ettiğinizde, bu dünyanın en büyük zevklerinden bir zevk oluyor..
Değil mi Hasan? (Sınıftan biri)
Hasan geçenlerde bir Âyeti tefekkür etmiş ,Bir yer yakalamış..Bana şurada şu var,bu var…. diye ballandıra ballandıra anlatıyor..
Baklava mı yedi? Piyango mu çıktı?
Hayır, ilimden bir şey nasip oldu ona .O okuduğu , ettiği ile değil, tefekkür ettiği ile gayret etmiş oldu, bir adım attı ;
ALLAH da Ona ilim ile ikram etti..
Küçücük bir şey nasıl bir mutluluk sağlıyor..
Hatta eskiden dervişler dermişler ki Aman Ha bu sohbetleri her yerlerde anlatmayın..
Padişah duyar da -Zalim bir Padişah düşünün- keser bizi , diye..
Bir Padişah en büyük hazlarla hazlanmak istiyor..
Ama,miskin dervişler öyle ALLAHÎ güzelliklerle, Muhabbetullahla hazlanıyorlar ki ,(bunun içinde ilim de var)..
Dünyevi olarak en yüksek seviyede olanları kıskandıracak seviyede oluyor..
Bu ilmi güzelliklerin bir de Cennette olduğunu düşünün !…hangi muhteşemlikte..
Biz bu ilim gelmesine kendi aramızda jeton düşmek diyoruz..
A ,bir yeri tefekkür ederken jeton düştü ; sevinçten oynayacağınız geliyor.
O jetonların hem kocaman, hem altın gibi ,hem de sürekli olduğunu düşünün..cennette…
Bakıyorsun vav bak bu öylemiş bu da böylemiş… falan..
İşte bunların hepsi Cenneti ikramların bir parçası..ilim yönüyle
Bunları niye anlatıyorum..
İşte rızkun kerîmin içerisinde bu da var..
Bahsetsek çok bahsederiz..
Benim burada vurgulamak istediğim ise mağfiret
Bir mağfiret diyor… bakın mağfiret biz nasıl anlıyorduk bugüne kadar : affedilecek manasında. Tamam ..
Burada ise ALLAH U TEALA aynen
” rızkun kerîm” gibi, bir ikram değeri olarak sunuyor mağfireti…
(:::::::::::::::::::::::::)
Ön şartı da “rızkun kerîm”in : mağfiret …
(::::::::::::::) (Sınıftan biri Yasin Sûresi 11. Ayet te de mağfiretten sonra rızkun kerîm geçtiğini söylüyor.)
Onlara dedik ki: «Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Aynı sahne başka kelimelerle ifade ediliyor..Onlar için korku yoktur..Onlar mahzun olmayacaklardır..diyordu..
Hani hatırlıyor musunuz?
Adem ve Havva ALLAH U TEALA nın bütün uyarılarına rağmen Şeytanın vesveselerine uymuşlardı..
Ve Ağaca yaklaşmışlardı…
Yaklaşır yaklaşmaz da kötü yerleri onlara açılıp onları Cennet yapraklarıyla örtmüşlerdi..
ALLAH U TEALA ne demişti ?
“İN” in oradan ! kime demişti ?Adem ve Havva’ya demişti..
Sonra tövbe etmişti Adem… tamam tövben kabul edildi demişti..
Ama Cennette kalamamıştı..
Bakara 38.Ayet te “benden bir hidâyetçi gelirse hidayetçime uyarsa onun için korku yoktur,mahzunda olmayacaktır.”
(İşte bunun başka bir ifadesi aşağıda tövbe etme şeklide var başka bir ayette ‘Rabbinden bir takım kelimeler terakki etti’ diyor ya…Açıklamaya uygun ifadeler..)
“Nefsimize zulm ettik eğer bize bağışlamazsan,mağfiret etmezsen”…
Anahtar kelime bu ;Mağfiret kelimesi geçiyor.
Bağışlamazsan,mağfiret etmezsen Muhakkaki biz hüsrana düşenlerden oluruz diyor..30:06
Yani Adem orada anlıyor durumu, başına neler geleceğini..
Tövbe ediyor.. Kabul edilmesine rağmen…Yeryüzüne indiriliyor..
Ama hepimiz birer Adem’iz biliyorsunuz..
Aynı şeyler bizim içinde geçerli..
Cennete geri dönmemiz lazım bizim..
İşte ALLAH-U TEALA Tövbemizi kabul etti.
Ama daha AF edilmedik..
AF edilmenin ön koşulu mağfiret...
Mağfiret olunursa yani yaptıklarımız örtülürse (biliyorsunuz ne ameller işlediğimiz biliyoruz..)
ALLAH’ ın Rahîm Esması tecelli ettiğinde mağfiret ve AF gerçekleşecek, geri dönüşün yolu açılacak…İnşaallah.
Buna uygun davranmayanlar için;onlar için korku vardır..Hüzünlenme vardır..denilen Ayetler de mağfirete uğramayan “onlar” için vardır..
Biraz evvel az bir kısmıyla anlatmaya çalıştığım rızkun kerîm ne kadaryüksek bir değer ise işte mağfiret te o kadar yüksek bir değer ve hediye….
(…………….)
Bakın eğer ALLAH U TEALA hiç bir ikramda bulunmasa bile “mağfiret” ettim dese O bile inanılmaz bir ikram …
Ateşten kurtuluyorsun !…
Bakın ben bir ara bu konuyu düşünüp çok etkilenmiştim..
Bakın hep Cennet Nimetlerini düşünüyoruz..Cennet nimetlerini düşünüyoruz ama ..
Bir de Cehennem var..
Bazı ayetlerde yorumlara göre Herkes Cehennemi görecek…
Bir şekilde görecek..
Tekasur Sûresinde anlatılıyor;
Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)
102-Tekasur suresi 1. ayet
اَلْهٰیكُمُ التَّكَاثُرُ
Elhâkumut tekâsur
Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri
102-Tekasur suresi 2. ayet
حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ
Hattâ zurtumul megâbir.
Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri
102-Tekasur suresi 3. ayet
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Kellâ sevfe tağlemûn.
Öyle değil, ilerde bileceksiniz
102-Tekasur suresi 4. ayet
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Summe kellâ sevfe tağlemûn.
Sonra öyle değil, ilerde bileceksiniz
102-Tekasur suresi 5. ayet
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقٖينِ
Kellâ lev tağlemûne ılmel yagîn.
Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz
102-Tekasur suresi 6. ayet
لَتَرَوُنَّ الْجَحٖيمَ
Leteravunnel cahîm.
Kasem olsun o Cahimi çaresiz göreceksiniz
102-Tekasur suresi 7. ayet
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقٖينِ
Summe leteravun nehâ aynel yagîn.
Sonra kasem olsun onu çaresiz aynel yakîn göreceksiniz
102-Tekasur suresi 8. ayet
ثُمَّ لَتُسْپَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعٖيمِ
Summe letus’elunne yevmeizin anin neîm.
Sonra kasem olsun o gün o naîmden muhakkak sorulacaksınız
İçeri girme anlamında değil o; şahit olunacak..
O gün kurtulup da boş bir betonda, hiç bir şeyin olmadığı dümdüz bir betonda otursan bile orası Cennet..
İşte o mağfiret..Azaptan kurtulma = mağfiret ;Ateşten kurtuluyorsun…
Şimdi biz yumuşak yerlere oturmaya alıştık…Yere kaldırımlara oturmuyoruz..
Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu, yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
İşte aynı şekilde AMENER RESULU’yu de bu tema/ana fikirle dinlediğimizde çok farklı oluyor.
Âmener rasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mué’minûn, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferrigu beyne ehadim mir rusulih, ve gâlû semiğnâ ve etağnâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr.
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.
Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
“Emanet Meselesi ,Tövbe kabul oldu ama AF kabul olmadı” açısından dinleyince çok farklı…
Lütfen o kelimelere, o gözle bakın..
Farklı oluyor,kelimelere lütfen dikkat edin..
misal olarak Son kısmına bakalım :
vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ,
Bakın burada bir kul sesleniyor Allah’a… Yani Allah böyle dememizi istiyor…
Rabbena !Ey Rabbimiz ! bir kul sesleniyor..
“vağfir lenâ- bizi bağışla,merhamet et” diye böyle dememizi istiyor..
Bakın kelimelere bakın ;
vağfu annâ;bizi affet
vağfir lenâ;bize mağfiret et .(işte mağfiret vardır.)
verhamnâ;Rahmet et (Rahîm Esmasının Tecellisi)
Bakın sıralamayı görüyor musuz?
ente mevlânâ; Sen bizim Mevlamızsın(Bakın, Rabbımız da denmiyor..Yani dostluk, velilik boyutunda , sevgiyle muhabbetle yöneliyoruz Sana ya Rabbi… araya sıcaklıkla ikramın vesilesi olsun diye güzel kelimeler kullanmamız istiyor Rabbim).. ente mevlânâ; bir de ente(sen) diyor huve (o) değil . Yani “o Mevlamızdır” değil “sen Mevlamızsın” de diyor..Fatiha Suresindeki İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn deki gibi “ke”var orada, karşındaymış gibi muhatap olarak ALLAH a yönelmek var işte burada işte ispatı bu.. ente mevlânâ -SEN BİZİM MEVLAMIZSIN )
fensurnâ;Aman Ya Rabbi bize yardım et
alel gavmil kâfirîn; Neye Karşı? Kafirler bile değil; Kafirler Kavmine karşı bize yardım eyle… kim onlar? Kafir topluluğu… sadece savaştaki düşman değil..Bunlarda var…Ama Bizi Ana fikirden uzaklaştıracak herşey… ..Aslında O biziz arkadaşlar.. Bize bu küfür ettirecek bize üzerini örttürtüp unutturacak, ana fikirden uzaklaştıracak nefsimiz ,düşüncelerimiz dahil, her türlü unsura karşı, onların toplamına karşı AMAN YA RABBİ BİZE YARDIM EYLE ..
*Bu( NA-SA-RA) kelimesi Arapçada ilginç bir kelimedir.. Sadece Yardım değilidir …
O Yardım ( A-VE-NE) olarak geçer..
Muavin varya Otobüslerde falan vardı..Yardım edici anlamında ;
Fatih Sultan Mehmet’in lakabı Avnidir.Yardıma mahzar olmuş o ….
Ama “nasara” daha kuvvetli… özellikle savaş gibi durumlarda olan Fetih ve zaferle sonuçlanacak, bir yardımdır..
اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ İzâ câe nasrullâhi vel feth deki gibi orada geçiyor ..
ALLAH ın yardım geldiği zaman ..
O yardım ama Mücadele ediyorsunuz ,Savaştasınız ,cihat ediyorsunuz ..
Ona karşı gelen yardımdır..
E burada neye karşı… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya savaş bitiminde ;
Küçük cihat bitti büyük cihat başlıyor..
Kılıç darbeleriyle nasıl bir mücadele yapmışlar bir düşünsenize ?
Ama Sahabe Efendilerimize …ona küçük cihat deniliyor..
Aç susuz çöllerde geçmiş bir mücadele 42:14
Büyük Cihat başladı diyor..
İşte o cihat nefsimize karşı gerçekleri örttüren “Emanet” taşıdığımız bilincini unutturacak, kefere edecek, örttürecek her türlü şeyden ,başta nefsimiz olmak üzere, Aman Ya Rabbi Mevlamız olan Sana sığınıyoruz ki;
Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nesarû ulâike humul mué’minûne haggâ, lehum mağfiratuvve rizgun kerîm.
İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.
Elhabîsâtu lilhabîsîne vel habîsûne lilhabîsât, vet tayyibâtu littayyibîne vet tayyibûne littayyibât, ulâike muberraûne mimmâ yegûlûn, lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.
Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır. O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.
Enfal Suresi 4. Ayet ;
İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler,(Enfal Suresi 4. Ayette yüksek mertebe geçiyor Arkadaşlar…deracâtun ınde rabbihim Rabbleri indinde dereceler verilmiş bunu ayrı bir konuşuruz.. Bunlar ne!! İpucu olaraka söyleyeyim Kıyamet Sahnelerinde olduğu Din gününde bir kısmına özel bir kısmına ilericilere ikram edilecek ..Bu Ayetlerde geçiyor..Hadislerdede geçiyor hani..Arşın altında gölgelenecek bir Sınıfta bahsediliyor ya Hadis Şeriflerde;Kıyamet kopuyor…. İnsanlar birbirinden kaçıyor ,olan oluyor orada gölgeliklerde gölgelenenler var.. Gölgenin altında orada bekliyor..
Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
– Adil devlet başkanı, – Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, – Kalbi mescitlere bağlı Müslüman, – Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, – Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, -Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, – Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.” (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)
Orada boş boş gölgenin altında tutulmuyor onlarada ikram ediliyor orada ama Rablerin katında dereceler vardır..) Sonra ne geçiyor mağfire geçiyor ve sonra rizgun kerîm – kerîm bir rızk vardır..Enfal de geçiyor bu Enfalde başka Ayette geçiyor bu.. (44:55)
Rabbim özellikle Bir kaç yerde bu mağfiratuv ve rizgun kerîm i yinelemiş,tekrar etmiş ki…
Bunu güzelce anlayalım diye …
Görüyormusunuz Arkadaşlar küçücük bir Ayet,konuşsak daha burada 1-2 şey daha konuşuruz..
İşte Kur’anın içerisine mana olarak biraz girmek lazım..
“ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm “
Bunu güzel sesle makamlı bir şekilde okudun..Sesi ne güzel! bu da değerli, buda güzel ama… neden bu dünyaya geldik…neden mağfiret… Cennet gibi bir ikram niye önemli …bunları düşündüğünüzde Kur’an-ı Kerîm çok farklı..
Ve mâ erselnâ gableke minel murselîne illâ innehum leyeé’kulûnet taâme ve yemşûne fil esvâg, ve cealnâ bağdakum libağdın fitneh, etasbirûn, ve kâne rabbuke bas
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.
Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.
Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Yani sizinde yapabilirliğiniz olan (yani ALLAH ın Resulluk nimetiyle ikram ettiğini söylemiyorum..Özel donanım kastetmiyorum..)
Ama insan boyutunda sizin yaptıklarınız..
Sen yemek yemiyor musun ? Resulullah aleyhivessellem de yedi..Biz hapur hupur götürüyoruz..
şükürsüz yiyoruz..Saça döke yiyoruz..
Onun nasıl yediğini Hadis Kitaplarından bir gör…
Ya da ALLAH ın Resûlu nasıl yaşamış diye bir düşün …
İçine ALLAH onun mekanizmasını koymuş..49:20
İşte sana güzel bir örnek…Sadece kötülerden görmene gerek yok..
İkram olarak bir de “Hidayetçi” diyor..
Hidayetçi ne demek ?biliyormusunuz..??
Köylerde olurdu ya el feneriyle yolu bilen biri gösteriyor..
Eğer o olmazsa siz tarlaya bataklığa girersiniz..Tepe takla yuvarlanırsın..
Hatırlıyorum..
Taşralara,köylere gittiğimizde bağ bahçelere giderdik..
Zihiri karanlık özellikle Ay yok ise ,Ya biri önünde lamba tutmazsa mümkün değil..
Şuan heryer ışıl ışıl olduğu için nimet bolluğunda olduğumuz için..
Pozitiflik çok olduğu için..(Negatiflik mi çok Pozitiflik mi çok ??).. Bazı şeyleri unuttuk biz..
İşte o Fenerli olan ,gösteren bize hidayet ediyor ..bize gösteriyor…
Bunun tersi de zulmettir..Zulmette ;karanlık demektir..
Karanlıkta kalırdık yani..
Yani ALLAH U TEALA Rahmetiyle eğer Hz Adem (a.s) yeryüzüne indirdi ya Rahmetiyle beraber hidayet mekanizmasını koymasaydı.. Aynı kapkaranlıktaki insanlar gibi olurduk.. Hz. Adem (a.s) dahil..
Ve bizden de yine doğruyu bulmamız beklenirdi….
Hanif konusunda Hz. İbrahim (a.s) konusunda işlemiştik..
Hiç bir Kitap yok
Hiç bir Resûl yok
Üstüne üstlük Babası (bir rivayete göre amcası) Put Yapıcısı… yani kariyeri,karizması süper buna rağmen doğrulara gidebilmiş..
O yapabiliyorsa aynı mekanizma sende de var..
Eğer bu hidayet mekanızması olmasaydı kaç kişi kurtarabilirdi arkadaşlar ?.51:06
Bu sistemle bile, bu takviye hidayet sistemiyle bile…
Buna rağmen insanlık hala bir çok şeyi gerçekleştirebilmiş değil..
Hala oyalanıyor..AF’ a mazhar bir şeyler yok…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki;
Kimse ALLAH ın Rahmeti olmadan giremez diyor Cennete Ya Resulullah sende mi diyor..
Evet diyor..
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde şöyle buyuruyor: “Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz.” -Sen de mi ya Resûlullah? -Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmiştir.