Kuranı Kerim Türkçe okunuş: 33.72 – İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ ve hamelehel insan, innehû kâne zalûmen cehûlâ.
Diyanet Meali: 33.72 – Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.
Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minâti, ve kânallâhu gafûren rahîmân
(Bu), Allah’ınmünafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınlarıntövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireti, ve huvel hakîmul habîru
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûne
Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu
Kim bu “halife”?
İnsan
Normalde semavatın,arzın ve dağların kaldıramayacağı bir yükü,insan üzerine alıyor…
Yani bizler… ve bir süreç başlıyor..
İlk aşaması bunun “Cennet”
Adem” bir şekilde ” Cennete iniyor..04:07
Burada ALLAHU TEALA nın bir ikazı var..
Burada seninle beraber şeytan da var..O senin apaçık bir düşmanın.. Sakın ha buradan seni çıkarmasın..
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîne
Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem’e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
Tehlike var.. Şeytana “in” emri var..Adem & Havva’ya da var..
Ama Burada Hz.Adem(a.s.) babamız bir hamle yapıyor..
Ne yapıyor?
Tövbe ediyor..
Nasıl hangi mahiyette tövbe ettiğini bilmiyoruz..
Bakara Suresinde işaret var..
Rabbimden bir takım kelimeler telâkkı etti.. diyor..
Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
– Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı,telâkkı etti.. bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır
Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetci gelir de kim o hidayetcimin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir
Bu konuda değişik yorumlar var..Ne olduğu önemli değil..Ne yaptığı önemli…
Tövbe ediyor..
Rabbim ne diyor?..
Rableri onların tövbesini kabul etti..tevvâbur rahîmdir .. diyor..
İşte burası anlaşılmayan bir yer ..
Tövbelerinin kabul olmasına rağmen Adem & Havva Cennette kalmıyorlar.. 06:41
Bizim anladığımız anlamıyla af olmuş olsalar.. Cennette kalmaları lazımdı..
Ama ne yapılıyor..2. bir in emri geliyor ..ihbit..
Bazı kitaplarda yeryüzünde tövbe etti deniliyor..Hayır, işte Kur’ân herşeyin açıklayıcısı..
İn deniliyor …Tövbe ediyor ..tekrar in deniliyor.
tövbe dünyada yapılmış olsa sonrasında in denilmez ki!.Demek ki “tövbe” nerede olmuş..
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
Gulne:Dedik ki
ihbitû minhâ cemîâ:Oradan hepiniz toplu halde inin
(Kur’ânla böyle haşır neşir olalım,evirelim çevirelim evde,elimiz alışsın yani…Bakın Arkadaşlar Kur’ân-ı Kerîm duvarlarda asılı kalmasın,çok güzel süsler içinde kalmasın..Masalarda açık dursun. Bir de söylenti var: aman açık kalmasın Şeytan okur falan diye …Şeytan daha fazlasını biliyor..Bilmek önemli değil.. Bunlar vesveseler…Kur’ân-ı Kerîm önümüzde açık olsun.Kalemle çizebilirsiniz,işaret koyabilirsiniz,bunu okurken yanında çay içebilirsiniz..Çünkü bu bizim hayat rehberimiz.. Saygımız, bizim amellerimizde ,düşündüklerimizde… ..Çünkü ders edin diyor ..
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûne
Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.
Bir insan için, Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; “Allah’tan başka bana kul olun” demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (ders gibi okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: “Rabbâni (kendini Rabb’e adamış) kullar olunuz” der.
Kur’ân-ı Kerîmi..Ders gibi işleyin .. tedebbür edin.. peşine düşün ..gidin bu ayetlerin arkasından diyor..bizim önümüzde açık olacak..Önünü sonunu karıştırıcaz bu kitabın.. sayfaların işaretler olacak aralarında.. kalemle çizeceğiz..Rabbimin emri bu.. tederrüs edin..diyor..Ders gibi işleyin..
Demek ki çok fena bir korkunun olacağı bir durum var orada..
Bunun sonunda da mahsun olmayacaklar diyor kurtulacaklar için..
Demek ki insanların mahlukat olmanın gerekliliklerini yerine getirmediği takdir de çok çok mahsun olacakları bir durumda yaşanacak..
Ne o mahsunluk?
Şu an herkes gerçekleri küfür ediyor.. örtüyor..
Bildiği halde yokmuş gibi yaşıyor..
Şeytan da buna katkıda bulunuyor..vesveseyle..İnsan da ona tabi oluyor..Ama ahirette 2. sure üfürüldüğünde insanlar anlayacak,hatırlayacak..
“Ben ne için bu dünyadaydım”
Ne yapmam gerekiyordu?!!
Hidayetlere tabi olmam gerekiyordu..
O şekilde yaşanmayıp- ALLAH korusun- affedilinmediğinde, artık geri dönüş şansı kalmayacak onlar için..
Cennete ve yukarısına…
Ve onlar artık Kur’ân tabiriyle ebedi kalacakları cehennemde olacaklar..
Bu durumda olan insan mahsun olmayacakta ne yapacak?!!!12:01
Kendi hatalarını,yaptıklarını orada anlayacaklar..
***İşte ana fikir bu..
Bizim ne için bu dünyaya geldiğimiz bu..
Çünkü..burasını açıklamak istiyorum..
Hepimiz birer Adem’iz aslında ..Bu ne demek?
Sorumluluk sadece Ademde değildi..
Eğer Adem dünyada affı yakaladıysa ki yakaladı..
O dönüşü yakaladı..Bizler fert olarak..o dönüşü yakalamak için..
ALLAH’ın Er-Rahîm Esması’nın tecellisine müstahak olabilmek için işte bu dünyada yapmamız gerekenler var..
Bakın bunu nereden anlıyoruz..Ve Bakın Rabbım Ayette ne diyor..!!!!
Hepiniz oradan ininiz..
Şimdi muhattap kim var orada?
Adem var
Havva var
Şeytan var
(………….)
Eğer benden size bir yol gösterici gelirse diyor..
Burada feimmâyeé’tiyennekum
يَاْتِيَنَّكُمْ
Burada Arapça bilenler bilir…
Buradaki كُمْ “kum” zamiri çoğuldur..
Devam ediyoruz..İlginç bir nokta var…
Benden bir hidayetçi gelirse diyor..
Kim vardı ?!!
Adem var
Havva var
Şeytan var
Şeytana bir hidayetçi gelme ihtimali var mı?
Yok !..
Geriye kaç kişi kalıyor..?!!
2 kişi ..
(Arapçada tesniye denilen bir şey var..
Türkçede 1 kişi yada çok kişi.(tekil şahıs ve çoğul şahıs var)
Arapçada farklı olarak 2 kişiye hitab var..Buna tesniye deniliyor..)
Burada eğer hitap sadece Adem&Havva ya olsaydı..!!!!
Burayı iyi dinleyin..Çok vurucu bir nokta…
Eğer 2 kişiye hitap olsaydı .”kum” gelmezdi “kumâ” gelirdi..
Burada “kum“gelmiş; yani çoğul..Çoğul şahıs olan “siz” geldiğine göre…
şeytan da yok muhatab olarak(çünkü hidayete muhatab değil)…
o zaman birden fazla kimseye hitab oluyor..
Yani çoğul bir hitab…Yani milyarlara kadar gider..
Yani burada kim biliyor musunuz onlar ?..
Bir önceki Ayette cemîâ diyor ya..Toplu halde..
İşte onlar “Ademin sırtında olan zürriyeti”
Yani “bizler”
Biz neymişiz demek ki?
¤Ademin sırtında olan zürriyetler olarak Cennette bulunmaktaymışız..!!!!15:28
Yani biz,sen ,ben Cennetteymişiz arkadaşlar!!!!
Bunun ispatı geçen Riyaz’us Salihin dersinde işlemiştik, arkadaşlar da vardı..
Bir Hadis okuduk..
Emanet bahsinde geçiyor..
(“Riyazus Salihîn”i şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.. Hadislerin en sahihlerini çok güzel şekilde gruplandırılarak anlatılmış..Bir konu var..Orayla ilgili Ayetler var..En vurucu sahih hadisleri arka arkaya sıralıyor..İmam Nevevî..çok büyük bir İslam Alimi ,hadis Alimi .. Onun kitabını bilenler bilir.. Biz oradan takip ediyoruz ..)
Hadis Şöyle …
Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki?Ben bu işin ehli değilim.
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. Müslim, Îmân 329
Hadisin Açıklaması ;
Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!(siftah et diyorlar,yani kelime orada siftah yaptır..Yani şöyle Cennetin kapısını sen aç biz arkandan girelim yada Cennetin kapısından ilk girenlerin bizim olmamızı iste.. anlamına geliyor bu derler)
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.
(Burada 2 vurgu var.Hz.Ademe hata etmedi diyorlar ya Hani bir şekilde Peygamber …Bir kere orada Peygamber değildi..Daha yeryüzünde indirildikten sonra Peygamber oldu..Orada yaptığı hataydı..Kendisi diyor bakın)
Nediyor?!!!babanızın hatasından başka değil diyor ..bu kendi itirafı ve biraz evvelki konuşmalarıma vurgu olarak diyorum ki
sizi Cennetten çıkaran babanızın.. Biz bildiğimiz kadarıyla Cennette miydik? ..Hayır….
Ama anlatılan bu ..ama işte Ayet-i Kerime’in incelikleri..
Bu sahih hadiste Hz Ademin ifadesiyle” sizi Cennetten çıkaran Babanız” diyor..
Demek ki biz nerdeymişiz daha evvel????
Cenneteymişiz… ama madde olarak/kişi olarak değil..Bilinç olarak..18:09
2 kişi vardı orada, insanlıktan… Adem ve Havva, biz onun zürriyetinde bilinç olarak vardık..
Yanlış anlaşılma olmasın..Beden olarak değil..Bilinç olarak vardık..
İşte” kim benim hidayetime tabi olursa onlar için korku yoktur ..onlar mahsun da olmayacaklardır”..
İşte bu da ALLAH’ın Rahmeti,Hidayeti…
Bir şekilde bize Hidayet Mekanizmasını açmayabilirdi..
Hadi bakalım …Yeryüzüne inildi.. doğruyu bulan varsa geri dönebilecek..
O zaman bir kaç kişi bulabilirdi ?
Bunlardan birisi en başta Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Birisi “Hanif” konusunda inceledik..Hz. İbrahim (aleyhissellam)..
Neydi Hz. İbrahimin(a.s.) özelliği!!!!
Hiç bir Din yok
Hiç bir Kitap yok
Hiç bir Resûl yok
Üstelik Babası da Put yapıcısı(Putperestlerin en gözdesi (Paşa Paşa yaşar orada Şehzade gibi))
Bunlara rağmen ne yapıyor?!!
Öyle bir “Hak” doğrulara ulaşıyor ki;
ALLAH’ta ona Peygamberlik makamını ,hatta hatta literaturdaki en büyük 2.ünvan olan
Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim’in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim’i bir dost (Halil) edinmiştir.
“Habib” en büyük ünvan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait.
2. ünvan da Hz. İbrahim (a.s.) “Halîl” ünvanı..
Bu bize Hz. İbrahm(a.s.) içine koyduğu ..İnsanın içine koyduğu.. hidayet mekanizmasıyla da.. doğrulara ulaşabileceğin göstergesi bu…
Yevme yegûmurrûhu vel melâiketu saffâ, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve gâle savâbâ.
Rûh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân‘ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz, konuşan da sevabı söyler.
Orada her şey saf saf olmuş..
Melekler de Ruh da; kimseden çıt çıkmayacak deniliyor..
Ancak kimse ALLAH’a hitab etmeye malik olamayacaktır.hitap edemeyecek. Sadece izin verilenler..
O da sadece sevabı konuşur..
Burada ilginç bir ifade var..
Rahmân’ın diyor…Er Rahîm demiyor..
Yani sertlik daha devam ediyor orada..
En sonunda daha ALLAH’ın Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Af önce değil..Af ondan sonra..Ne zaman Er Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Affın Kapısı Açılıyor...(Elhamdülillah)
Ama İnsanlar.. Sebe Sûresinin ilk sayfalarında ALLAH nasip ederse açıklayacağız..
Açıklamak nasip olur İnşaallah..
Orada Âhiret sahnelerinin sertliği gözükecek..
Yani siz Halifeydiniz.. Size bir “Emanet”yüklenmişti…siz “Ahit” vermiştiniz ama siz bu “Ahit”i unuttunuz..
Sizin şöyle şöyle davranmanız gerekirken.. bakın dünyada nasıl nasıl davrandınız !..ve düşündünüz..
Siz aslında bunu hak etmiyorsunuz.. herkes ne diyecek ..
Haklısın Ya Rabbi.. Affet Eyle Ya Rabbi..
Bunun hakikatı anlaşılacak arkadaşlar orada ..
مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ Mâliki yevmid dîn. Ciddi bir gün
Bütün Peygamberler korkmuş o günden..
Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) hariç …
Nefsi nefsi diyor o gün..Eyvah kendim eyvah kendim anlamında ..24:05
Diyen kim bakın;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayırın bir kenara…
Hz. İbrahim (a.s.) orada, Hz. İsa (a.s.) orada, Hz.Musa(a.s.) orada..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hariç o günün şiddetinden dolayı herkes nefsi nefsi diyor..
Hadisin devamı:
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir.
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler.
O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir.
O peygamber Ona gönderiyor..O peygamber Ona gönderiyor.. En son Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Er Rahîm Esmasının Tecellisi söz konusu oluyor Arkadaşlar..
İşte o günün sonunda Er Rahîm Esması Tecelli etmeye başlıyor..
Herkes için değil bakın… Mü’minler için “AF” kapısı açılıyor..
Bizler ancak ve ancak ALLAH’ın Rahmetiyle Cennete girebiliyoruz..24:55
Bknz. Aşağıdaki Hadis-i Şerif
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde söyle buyuruyor:
Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz
Sen de mi ya Resûlullah?
-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmistir.
(………………………….)( Âdem kıssası ilgili soru geliyor)
Bir Âdem olsa bile.. Bu hadise(Yukarıda İmam Nevevi-Müslim, Îmân 329 Hadisi)göre birey boyutunda değil..
Ademin sırtındaki zürriyet boyutunda biz oradaydık..Tek Âdem olsa bile ..
Tek Âdem olsa bile … Burada insanlığın bir şekilde Cennette olduğu bunun ta Ruhlar aleminde “elest meclisinde“(Araf Sûresi 172. Âyet)(Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» (Kalu Belâ)dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.)
“Kalu Belâ” dedikleri zürriyetin tekrar bir şekilde Âdemin sırtına yüklenip Cennet Aleminde bir aşağı alemde oranın bilinç düzeyinde bir şekilde yaşadıklarının göstergesi..
Bunu bu şekilde kabul edelim .devam edelim..
(……………………………)
İşte nihayetinde Er Rahîm Esmasıyla Tecellisiyle beraber geri dönüş kapısı açılıyor..
Diğerlerine ne oluyor..!!!
2 sınıf vardı..
Münafıklar
Kâfirler
Onlarda artık Cehennemde…
Oradan artık çıkamıyorlar..
(Belki onların oradada tekamülün sonucunda gelebilecek en son yer Toprak)
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
O da onların Maximumu oluyor..
Sadece meraklısına söyledim bunu..
Konumuz devam ediyor..
Bu okuduğum Hadis-i Şerifin sonlarına diyor ki..
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir.
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel arda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmu.
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. Onun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır , Azîm’dir.
Burada Şefaat yoktur demiyor..Vardır..
Ama bugün anlaşıldığı kısmıyla/ yanlış anlaşıldığı kısmıyla..
Eğer siz Şefaat edeceklere bel bağlarsanız..
“La ilahe illallah”ta hata edersiniz..
Şefaat eden ALLAH’tır..
Sadece izin verdikleri var orada..
Bunu da şöyle açıklayabiliriz..
ALLAHU TEALA, Er Rahîm Esmasının Tecellisiyle , direk Tecelli etseydi..
O ismin kuvvetinden insanlar bunu kaldıramazdı..
Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla Er Rahîm Esması Tecelli ediyor ki orada insanların kaldırabilirliği olsun..
Şefaatin aslı; Er Rahîm Esmasının bir şekilde Tecellisidir..
Fail olan ALLAH’tır..
Bunu unutmayın sakın..
Sakın ha…!!!
Birileri şefaat edecek diye yanaşırsanız ,bu çok büyük bir tehlikedir..
Ben aklıma Şefaat konusunu getirmiyorum bile..
Red etmiyorum..
Aklıma getirmiyorum bile..
Beni kurtaracak olan bana Rahmet edecek olan ALLAH’tır..
Benim orada paçayı kurtarmam lazım, herbirine muhtacım ama..
Fail olarak ben ALLAH’ı görmek lazım..
(::::::::::::::::::::)
Hadislere iman konusunda- şefaat edecek olan bir kişiye yetki verilecekse ..
Hiç kimseye verilmedi..
Şefaat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) verilecektir.. ama Ben Peygamber Efendimize bana Şefaat edecek diye yanaşırsam..
Hakikatlara doğru davranmış olmam ..ama reddetmiyoruz da Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) şefaat yetkisi verileceğini red etmiyorum..
Bu inceliği anladığınızı düşünüyorum..
” kendinize şefaat için izin verilir” deniyor..Bakın “şefaat eder” denmiyor..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi ifadeleri bunlar..
Bu hadisin sahih olduğunun göstergelerinden birisi..
Nihayet Emanet ve Rahîm Müslümanların Müslümanlara gönderilir diyor..
Sırat Köprüsünün sağında solunda dururlar ..
Ne duruyor..
Bir tarafta Emanet..
Bir tarafta Rahîm..
Dururlar..
Sizin ilk grubunuz Sırattan Şimşek gibi geçer.. Diyor..
Daha sonra hadislerin hızlıca okuyayım vurgulamak istediğim yer başka..
Şimşeği görmediniz mi..
Gözünüzü açayıp kapayacak kadar..
Kısa zamanda geçip kaybolur..
Sonrakiler rüzgar gibi geçer..
Sonrakiler kuşlar ,sonrakiler koşucular gibi geçerler..
Onları amelleri böyle süratli geçirir..
Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.” Diye dua eder..
O sahneleri bir tahayyül edin…
Sonunda kulların amelleri onlarda sırattan geçiremez..Bir durumda olur..
Şimdi yavaş yavaş ameli en kuvvetli olanı geçiyor..
Belli bir süratte tedricen azalarak geçiyorlar..
En sonunda nihayet öyle adamlar gelir ki..
Yürümeye gücü yetmez de emekleyerek gelir..32:51
Sıratın 2 tarafında takılmış çengeller vardır ki..
Onların vazifeleri onları emredildiği gibi yakalamaktır..
Bundan dolayı kimileri yaralanarak kurtulur..kimileri de maalesef Cehenneme yuvarlanır..
Demek ki bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm” var…33:10
Rahîm i tam olarak bilmiyoruz ..
Bunu ilerleyen derslerde açıklarız..
Bu Hadisleri şerh edenler ..Açıklayanlar hep dünyada
“İşte Kim ne kadar ki “Emanet”e önem verir.. insanların birbirlerine verdikleri “Emanet”e önem verir..
işte bir de bir şekilde karşılarına çıkar “diyorlar ama..
İşte biz Ahzab Sûresinin son 2 Ayetinden anlıyoruz ki..
Semavate ,arza ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekte olup da çekindikleri..
Ama insanın yüklendiği emanetin,
burada bir şekilde..Bizim Karşımıza bir şekilde çıkacağını görüyoruz…
Eğer biz kendi boyutumuzda “Emanet”i ne kadar yerine getirebilmiş isek..
O “Emanet”in faydasıyla biz karşıya geçiyoruz..34:04
Bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm”..
Yani Sıla-i Rahîm deniliyor ama bence incelikleri olan bir konu..
Nasıl ki bu dünyadaki Emanet, (kişilerin birbirlerine verdikleri emanete sahip çıkmak) anlamında , daha alt doğru..ama daha alt düzeyleriyle açıklanıyorsa..Rahîmin Bu dünyadaki Sıla-i Rahîm de ,aynı alt değerlerle izah ediliyor..
Doğru ama bence anlaşılmayan bir yerler var..
Bu bir şekilde anlaşılacak..bana göre..ama daha tam oluşmadı..
belki şöyle düşünülebilir:
Adem & Havva nın zürriyetindeydik ya..
Bir şekilde Rahîm ilişkisi vardı ya..
Daha sonrada dünya ya geldik ..Akrabalık olarak çıktı..
Bu bağın kesilmemesiyle alakalı bir şey olabilir…… ama önümüze bir ayetler çıkar ve tefekkür ederiz..
ALLAH’ta nasip ederse bu kavramlar açıklanacak..
İnşaallah… ama..Anladığımız kadarıyla Emanet, işte Sırat Köprüsünün bir tarafında bizim karşımıza çıkacak..
Biz o Emanete ve Rahîme ne kadar doğru bir şekilde anlayıp yaşamışsak o Sırat Köprüsünden geçmemiz o kadar süratli olacak..
İşte Emanet o kadar önemli bir kavram..
ALLAH bize bu dünyada bunu unutturmayarak,
hidayet mekanizmaların yardımıyla
ALLAH ve Resûlüne itaat …
Ve Hidayetçilerine tabi olmak suretiyle,
Emaneti koruyarak yaşamayı…
ve İnşaallah Âhirette de bu yaptıklarımıza -ALLAH’ın bir lütfu olarak -Er Rahîm Esmasıyla Tecelli edip ,affımıza vesile olmayı ve de
ALLAH ın Rahmetiyle Cennete dönüp, O nun Cemâliyle müşerref olarak yaşamayı
ve oradan da daha yukarılara Ta ”İleyhi Turceun” a -daha yüksek yerlere- kadar güzellikle gitmeyi nasip etsin. İnşaallah.36:17
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).
Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah’a aittir. Ve hamd, ahirette de O’na aittir. Ve O, Hakîm’dir , Habîr’dir.
1.
el hamdu
: hamd
2.
li allâhi
: Allah’ındır, Allah’a aittir
3.
ellezî
: ki o
4.
lehu
: onun
5.
mâ
: şey, şeyler
6.
fî es semâvâti
: semalarda, göklerde
7.
ve mâ
: ve şey, şeyler
8.
fî el ardı
: yeryüzünde, yerde
9.
ve lehu
: ve onun
10.
el hamdu
: hamd
11.
fî el âhireti
: ahirette
12.
ve huve
: ve o
13.
el hakîmu
: hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
14.
el habîru
: habîr olan, herşeyden haberdar olan
Müthiş Âyetler…
El hamdu lillâh; diyor..
El hamdu lillâh;Demek:
ALLAH’a Hamd olsun demekdeğildir..
Fatiha Sûresinde bunu anlattık izah etmeye çalıştık..
Hamd sadece ve sadece ALLAH’a mahsustur demek..
Tabi ki siz bu bilinçte olduğunuzda “El hamdu lillâh” dersiniz..
Ama işi hikmetleriyle anladığınızda her halükarda şahit olduğunuzda anladığınız her değerde ALLAH’ı övme gayretinde olursunuz..
Hatırlamıştık…
ALLAH’ı bir şekilde “övme özürlüsü” idik..
Bu kadar şeye “ŞAHİT” oluyoruz..
Ama ALLAH ı layıkı şekilde övemiyoruz..
Layıkı şekil elbette mümkün değil ama
bir meyveyi görüyoruz..Hapur hupur yiyoruz..
Diyor ki Âyet-i Kerîmede;
Abese Sûresi 24. Âyet
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Felyanzuril insânu ilâ taâmihi
İnsan yediğine düşünerek bir baksın.
Baktığımda ALLAH’ın bir kere bize,rızıklandırmak için nimetler yarattığını…bunların hayatta kalabilmek için unsurlar olduğunu bu da yetmemiş ,bunun içine de bize şifa verici, destekleyici nice içine unsurlarını koyduğunu …bunu çok kaba, çok lezzetsiz bir şekilde değil de..En latif bir şekilde tadıyla verdiğini…buda yetmemiş, kokusunu yüklediğini görebilmek lazım…
(bakın burnumuz ağzımızın hemen üzerinde …
Hamd olsun Rabbime ki yemek yerken kokusunu da yarattığı cesedi fıtratla almamızı sağlıyor..)
Yani kaba bir şekilde yaratmamış.. Bunuda biçimsiz yaratmamış..Yusyuvarlak bir şekilde yaratmış..
Bunuda siyah beyaz yaratmamış ..O da ALLAH’ın güzel renklerindendir..
İçine Kırmızılı,sarılı,yeşilli …üzerini de donatmış..Üzerine benekler koymuş..
Bir tarafını kırmızı, bir tarafını beyaz yapmış..
Ha Güneşi ne kadar görürse o kadar kırmızı ne kadar görmezse sarı … değil..
Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru
O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
O yere giren şeyi de bilir,yerden çıkan şeyi de bilir..Yani arz.. Arza giren çıkanı ..Semayı da bilir ..Semaya ineni ,yükselen şeyide bilir…ve huver rahîmul gafûr(gafûru)…O Rahîmdir..O Gafûrdur..
Buradan ne anlıyoruz biz?!?!
Âhirette de Hamd O’nundur..derken..
Bir şekilde biz yeniden Âhirette dirildiğimizde.. 2. Sûr… 2. Sûra üflenildi..
Bütün mahlukat yeniden ne oldu???
Ba’s etti… Canlandı yani Hayat buldu orada 45:05
Orada bizim ŞAHİT olduklarımızda da , demek ki biz Hamd edeceğiz ….orada da..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Orada öyle şeylere ŞAHİT olacağız ki..
O ŞAHİT olacağımız şeyler bizi o kadar olağanüstü gelecek ki..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Birde diyeceğiz ki ..
Aslında Aman Ya Rabbi farkında değilmişiz ama Yeryüzünde de nasıl bir sistem varmış..
Bunu nereden anlıyoruz..?
El Habîrden anlıyoruz..
El Habîr ne demek..
Herşeyden “haber”dar olan demektir..
Âhiretle ilgili burada niye geliyor bu..
Âhirette de Hamd sahibidir..
Demek ki Biz ALLAH’ın El Habîr olduğunu ,aslında herşeyden Haberdar olduğunu ..
Âhirette karşımıza çıkacak sahnelerden de anlayacağız..
Bakın bildiğimiz Sûrelere bir gelelim..
Kitabın sonlarında ne var..
(Çoğumuzun ezberinde olduğunu düşündüğüm..Olmasını temenni ettiğim 2 Sûre var..)
99. Sûre Zilzal Sûresi..
99-Zilzal Suresi 1. Ayet
اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
Yer O şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı vakit
Ne zamandan bahsediyor ? Kıyametten bahsediyor..
99-Zilzal Suresi 2. Ayet
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا
Ve ahracetil ardu esgâlehâ.
Ve yer ağırlıklarını çıkardığında
99-Zilzal Suresi 3. Ayet
وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا
Ve gâlel insânu mâ lehâ.
Ve insan ne oluyor bu arza dediği vakit
Ağırlıklar ne? artık kabirdekiler çıkıyor.. 4 ten itibaren ilginç bir hikaye var..
99-Zilzal Suresi 4. Ayet
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا
Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ.
O gün (artık 2. Sûrdan sonrası bu… yani kıyamet günü(Mâliki yevmid dîn) o gün arzbahsedecek , anlatacak.. neyi haberlerini
Ahirette yeryüzü haberlerini anlatacakmış..Neden?
99-Zilzal Suresi 5. Ayet
بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
Bienne rabbeke evhâ lehâ.
Onun Rabbi çünkü ona arza vahy etmiş
Neyi vahy etmiş..Önceki vahy şu: KAYDET..
Yeryüzündeki bütün unsurlara diyor ki ;
ALLAHU TEALA: KAYDET !….
herşeyi kaydet ,olanları… ve Âhirette ne yapacakmış o… Arz bütün haberleri anlatacakmış..
tuhaddisu..anlatacakmış..
Şimdi biz buna ŞAHİT olduğumuzda ,bizim yaptıklarımızı en ince detayıyla anlatan bir sistemi gördüğümüzde ne diyeceğiz ?.
Ya Rabbi Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu..
Biz zannediyoruz ki ellerine kitaplar verilecek diyor..!!!!!
Ya iyide..1400 yıl evvel CD ile daha tanışmamış..Hard disk ile daha tanışmamış bir insan için Kitap o ellerindeki bir şeydi..
Kitap görme şansları bile yoktu..
Amelleri sırasıyla O şunu yaptı bunu yaptı.. ..İnsanların anlayışıyla söylüyorum..
her yılda 1 , ayda 1, haftada 1 amelinin yazıldığı bir şey…
Ama ne diyor Âhiret sahnelerinde; Aman Ya Rabbi nasıl bir kitapmış ki ..
Gelmiş geçmiş En ince detayı ile yazıyor..
Bırakın kitabı ,Arz Arz Arz kayıt yapmış .. Ve onları anlatacak..
Sadece bu değil ..
Bir aşağısındaki ÂDİYÂT Sûresine bakın..49:27
6. Ayetten itibaren;Öncesinde yeminler var..
100-Adiyat Suresi 6. Ayet
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ
İnnel insâne lirabbihî lekenûd.
Süphesiz insan Rabbine karşı pek nankördür
100-Adiyat Suresi 7. Ayet
وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَهٖيدٌ
Ve innehû alâ zâlike leşehîd.
Ve kesinlikle buna kendide ŞAHİT tir.Bak ŞAHİT olacak insan var.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hesaba çeker sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey’e kâdirdir.
Hani bu Âyet nesihti, hükmü yoktu ?!.
hussıle mâ fis sudûr;diyor..
İşte sadırda olanlar hasıl olduğunda ortaya çıktığında diyor..
Ameller demiyor bakın..
Bir Hadis-i Şerif var..Bütün Hadis kitapların başında yer alır..
Resulullah (sa) buyurdular ki: “ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah`a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
HadisNo
:
5751
İnneme’l-a’malü bi’n-niyât
“ameller niyetlere göredir”
Niyetler nerede arkadaşlar?!!?!
Bizim sadırlarımızda ;hussıle mâ fis sudûr
Bütün Tasavvuf bu niyetleri düzeltmekle uğraşmış..
Nefsi düzeltmekle uğraşmış..
En tepeden düzeltmeye çalışırsan,amellerin zaten düzelir..
Amellerini düzelte düzelte de düzelir ama pireleri yakalayıp tek tek gözlerine ilaç sıkmak gibidir..
Hayır kaynağını kurutacaksın..
Nefsini terbiye ve tezkiye edeceksin..
Sonra amellerin düzelecek..
İşte düzeltmediğin amellerin..
Bakın düzeltmediğin amellerin…. bir şekilde karşına çıkacak..
Çünkü sen eğer onları düzeltirsen, tövbe etmiş oluyorsun..
İnnâaradnel emâneteales semâvâti vel ardı vel cibâlife ebeyneen yahmilnehâve eşfakneminhâve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emanetigöklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.
Li yuazziballâhulmunâfikîne vel munâfikâtivel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alelmu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
(Bu), Allah’ınmünafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınlarıazaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınlarıntövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
SES KAYDININ YAZILI METNİ
Ahzâb Sûresi 28. Ders: 72-73. Ayetler
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm.
Bismillâhir rahmânir rahîm
Bu Ayetler, Ahzab Suresinin son Ayetleri ve de çok önemli Ayetler..
Kur’ân-ı Kerîm’in mealiyle ilgilenenler bilir, bu 2 Ayet, özellikle 72. Ayet, alimler arasında çok tartışılmış ve müfessirler arasında ciddi görüş ayrılıkları olmuş…
Tasavvufi yanı da çok olan Ayetler… Herkes kendi cihetinde (yön, taraf) bir şekilde açıklamaya çalışmış…
Mesela bir Kur’an tefsirine baktım, sadece bu 2 ayet için 20 sayfa (o onu dedi o onu dedi diye) açıklamalar var. O yüzden ALLAH(cc) kolaylık versin. Açıklaması kolay olmayan Ayetler..
İnnâaradnel emâneteales semâvâti vel ardı vel cibâlife ebeyneen yahmilnehâve eşfakneminhâve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmencehûlân
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o, çok zalimdir, çok cahildir.
innâ (اِنَّا) : muhakkak biz aradna (عَرَضْنَا) : sunduk, teklif ettikel emânete (الْاَمَانَةَ ) : emanet
alâ essemâvâti (عَلَى السَّمٰوَاتِ) : göklere ve el ardı (وَالْاَرْضِ) : ve yer ve el cibâli (وَالْجِبَالِ) : ve dağlar
feebeyne (فَاَبَيْنَ) : çekindiler en yahmilne-hâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onun yüklenmek
veeşfakne (وَاَشْفَقْنَ) :korktular min-hâ (مِنْهَا) : ondan
ve hamele-ha (وَحَمَلَهَا) : ve onu yüklendi el insânu(الْاِنْسَانُ): insan
inne-hu kâne (اِنَّهُ كَانَ) : çünkü o oldu/ idizalûmen (ظَلُومًا) : çok zalim cehûlen (جَهُولًا) : çok cahil
İnnâ; şüphesiz biz, aradna el emânete; arz ettik EMANETi, ales semâvâti vel ardı vel cibâli; semaya, arza ve dağlara… fe ebeyne; çekindi onlar, en yahmilnehâ; onu taşımaktan, yüklenmekten…ve eşfakne; titrediler, korktular, minhâ; ondan ve hamelehal ; onu yüklendi, el insânu; insan…
“İnsan onu yüklendi, yani EMANETi yüklendi…”
innehu kâne zalûmen; zalimdir, çok zalimdir.. ve cehûlen; ve çok cahildir.
Şimdi burada “İnnâ” şüphesiz biz demek. İnnâ;Türkçede olmayan bir şey. Muhakkak ki, kesinkes, şüphesiz anlamında bir kelime. Fakat Araplar bunu söylerken, cümlenin başına bizim anladığımız şekilde, kesinkes, muhakkak ki diye bir kelime koymuyorlar. Bu bizim anlayabilmemiz için, yani bu onların zihinlerinde…
Bu “İnnâ” ifadesi,karşındaki kişinin kafasında bir şüphe var ise, bu şüpheyi gidermek için kullanılan tekit..
Şüphen mi var? “Tabi ki bu böyle” manasında…
nâ ( نا ) ; biz
ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerim’de bazen “BİZ” diyor, bazen “BEN” diyor. Bunun sebebini daha evvel konuşmuştuk..
Ben dediğinde, bizatihi kendisini, yani Zatını. Ama “nâ” dediği zaman, sistemle beraberkendisini, Sunnetullah’la beraber, Ayetullah’laberaber, ve de Esma’larıylaberaber kendisini kastediyor…
Devlet başkanı bazen “ben yaptım” diyor, bazen de “biz böyle yaptık” diyor.. “Biz yaptık” ta ne var? Bütün devlet sisteminin her müessesiyle beraber yaptık var.. Bunun içerisinde tabi ki devletin başkanı, devletin gerçek kişiliği de var. Ama ben dediğinde özellikle Zatı…
Kuran-ı Kerim’de özellikle “BEN” diyorsa ALLAH-U TEALA’nın zatı olması hasebiyle, bilin ki o, çok daha sert bir ifadedir!..
“Na” diyorsa, yani “Biz” diyorsa, sistemle beraber.. Başkaları, bu “BEN” ve “BİZ” ifadelerini farklı da yorumlamışlar. Şöyle ki; Türkçe’de sen yerine “siz” diyoruz ya, ben yerine de biz diyoruz, nezaketen. Bunu o anlamda da değerlendiren olmuş. Teberrüken yani. Ama ben birinci yorumu, daha anlamlı buluyorum..
Biz ne yaptık?aradna (عَرَضْنَا); Arz ettik…
Arz etmek demek; sunmak demek, hadi bakalım anlamında… Türkçe’de günlük kullanılırken, arz etmek ifadesini, bir alt makamın üst makama hitabı olarak kullanıyoruz. Genellikle dilekçelerde kullanıyoruz bu ifadeyi. Ama Kur’an-ı Kerim’de bu böyle değil…
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summearadahumalel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîne
Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederekdedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”
“Biz onu meleklere arz ettik” diyor.Yani sunduk. Hadi göster bakalım dercesine bir Arz bu.. Bir anlamda teklif..
Neyi arz ettik?..
el emânete ( الْاَمَانَةَ); EMANET’i
EMANET biliyorsunuz Türkçe’de de kullanılıyor.
Bu EMANET’in ne olduğu konusunda, Ayetin ilerleyen kesimlerinde konuşacağız. Çok tereddüt edilmiş, herkes farklı bir şey demiş… Onu birazdan açıklayacağız.
EMANET’i biz Arz ettik. Neyin üzerine?..
es semâvâti (السَّمٰوَاتِ): Göklere
vel ardı (وَالْاَرْضِ): Arza, Yeryüzüne, Yere .
vel cibâli (وَالْجِبَالِ ):Dağlara
Bu 3 unsura, ALLAH-U TEALA arz etmiş, teklif etmiş… Neyi? EMANET’i… Fakat onlar ne yapmış?
fe–ebeyne (فَاَبَيْنَ ): “Eba” çekinmek, imtina etmek demek. Çekinmişler, uzak durmuşlar. Neden çekinmişler?…
en yahmilnehâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) :onu taşımaktan, yüklenmekten çekinmişler, yapmak istememişler yani.. Bir şey daha yapmışlar..
ve eşfakneminhâ (وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا ): ondan korkup, çekinmişler..
Şimdi buraya kadar bir açıklayalım…
EMANET “bir unsur” ve bunun teklif edildiği “Semavat”, “Arz” ve “Dağ” canlı mahluklar değil, değil mi? Yani bizim bildiğimiz anlamıyla bilinci olan mahluklar değil.. Mesela Dağ! Siz dağla konuşsanız, bir şey yükleseniz, ve biri görse, sana “deli misin? Niçin bunla konuşuyorsun, niçin bir canlı mahlukatmış gibi muhatap alıyorsun?” der.
İşte alimler bu konuda tereddüt etmişler. “Acaba bu teklif edilen 3 unsur, (Yer, Gökler ve Dağlar) mecazen mi kullanıldı? Makam olarak, mekan olarak? Yoksa gerçekten hitab edilen, muhatap alınan, belirli bir canlılığı ve bilinci olan unsurlar olarak mı kullanıldı” diye…
Ama ALLAH-U TEALA bu şekilde Kuran-ı Kerim’de hitap ediyorsa, yani “Biz onlara arz ettik” diyorsa, bunu birinci anlamıyla yani “belirli bir bilinç düzeyinde hitap edilmeye müstahak olan mahlukat” konumunda anlamak, daha doğru…
Çünkü biz biliyoruz ki Kuran-ı Kerimin değişik yerlerinde bizim “cansız” olarak düşündüğümüz veya “bilinçsiz” olarak düşündüğümüz bazı unsurlar, bazı nesneler farklı bir şekilde ifade ediliyor..
Summe gaset gulûbukum mim bağdi zâlike fehiye kel hıcârati ev eşeddu gasveh, ve inne minel hıcârati lemâ yetefecceru minhul enhâr, ve inne minhâ lemâ yeşşaggagu feyahrucu minhul mâé’, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâh, ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.
Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı daAllah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!
Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir , çok bağışlayandır.
Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.
Gibi Ayetler var..
İş bizim bildiğimiz gibi değil…
Maalesef biz elle tutulan gözle görülen şeylere iman ediyoruz ya… Elbette yanlış olarak… Daha materyalist bir iman düzeyiyle bunu yapıyoruz ya… Bu gibi şeyler bize uzak gibi geliyor..
Bir hadisten örnek vereceğim..
Mütevatir denilen hadisler var.. O kadar fazla kişi tarafından şahit olunmuş ve sağlam râviler tarafından rivayet edilmiş ki, neredeyse reddedilmesi mümkün olmayan hadisler…
İşte bunlardan birisi;
Hatırlıyor musunuz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mescidi Nebevinin yapım aşamasında belli bir zamana kadar bir hurma kütüğüne dayanıyor… Daha sonra bir kişi Minber dediğimiz şeyin ilk halini yapıyor, 3 basamaklı bir şey ve onu oradan kaldırıyorlar… Kaldırılması gerekiyor ve herkes şahit oluyor ki aynen bir devenin böğürdüğü, inlediği gibi bir ses geliyor.. Bu sese herkes şahit oluyor.. Hurma kütüğünden, bildiğiniz kuru kütük…
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu okşuyor ve onunla konuşuyor…
“Senin için Rabbıma dua edeyim de, senin cennet ağaçlarından bir ağaç olmanı isteyeyim, razı olur musun?”.. diyor. Hurma kütüğü razı oluyor. Ve onu şu anki Minberin altına gömüyorlar… Bu hurma kütüğüne Hannanne ismi verilmiş…
Hannan ALLAH-U TEALA nın isimlerindendir.
Devenin yavrusunu çağırdığında çıkardığı sese deniyor. Bir rivayete göre de; deve yavrusunun annesinin çağırmasına verdiği karşılığa deniyor Hannan. Yani yavru devenin, yardıma ihtiyacı var ve inler gibi annesini çağırıyor. Annesi de buna karşılık veriyor rahmetiyle… İşte bu anlamda El Hannan…
Bu Kabe’nin örtüsünde de yazar… El Hannan, El Mennan (Ya Hannan,Ya Mennan) diye Kabe duvarında siyah örtüde yazar… ALLAH-U TEALA lebbeyk diyerek kabe örtüsüne inlercesine yapışanları Hannan ismiyle karşılar…
Resulullah (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. hurma kütüğü (Aleyhissalatu vesselam`ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu.
HadisNo
:
5590
Yani bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, şuursuz kabul ettiğimiz nesnelerin aslında, bizim anladığımız idrak düzeyinden farklı olduğunun delilleridir bunlar …
Zaten Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa bizim buna“âmenna, ayet ifadesi ile semi’nâ ve ata’nâ” dememiz lazım…12:42
Bu şekilde arz ediliyor..
Ve onlar çekiniyor..
Hatta Haşr Suresi okunuyor ..Akşam ve Sabah Namazlarının arkasına… burada …
Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.
Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.
Bunu 1. anlamıyla anlamamız gerekir..
Burada şunu bahsediyim..
İlerde bahsedecektik ama önemli bir unsur..
Bana göre ALLAH-U TEALA bütün Mahlukatı yarattığında Hani O meşhur Hadis-i Kutsi varya..
Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)
Şimdi eğer ALLAH-U TEALA bilinmekliğini istiyorsa.. Yarattığı Mahlukata da bilebilme özelliğini vermesi gerekiyor.. Yoksa buna uymaz..Nasıl bilecek!!!!!
İşte bu bilebilme yeteneğine “bilinç” deniliyor..
Bu bilinç, bizim gibi daha şuurlu olarak kabul ettiğimiz mahlukatta da var..
Bilinçli olamadığını düşündüğümüz ”taş” gibi (ALLAH korkusundan yuvarlanırlar diyor ya) mahlukatta da var.
Onlarda bile bir bilinç varki muhatap alınıyor..
Zaten şöyle bir düşünce var;
ALLAH-U TEALA ilk başta bütün mahlukatı eşit bir konumda yarattı..
******* Fakat mahlukat aynı ”elest meclisi”nde olduğu gibi, bu emirlere uyup uymama konusunda kendi iradeleriyle; kendi konumlarını, kendi aşamalarını belirlediler..*******
Bu konu çok önemli burayı anlarsanız çok şeyi anlarsınız..
Yani ALLAH-U TEALA en başta
Sen Taş olacaksın..
Sen Melek olacaksın…
Sen İnsan olacaksın … demedi…
Deniliyor ki eğer baştan böyle bir ayırım yapsaydı, mahlukata zulüm etmiş olurdu.
Zulümün karşıtı ne ???
Adalet
Adalet; Eşitlik demek
Eşit alma durumu… Yani bütün mahlukatı eşit bir bilinç düzeyde yarattı.. Ama en başında böyle yarattı.. Ve onları EMİR le muhatap kıldı.. Fakat mahlukat kendi iradesiyle, seçebilirliği ile, o düşünce sistemiyle kendi konumu belirledi..
İşte bu “kalu bela” denilen “elest meclisi” denilen ortamda, sadece insanlık düzeyinde oldu (bunun 2. kez olduğu söyleniliyor).. Yani bir ayrım yapıldı.. Nesneler kendi idrak düzeyini belirlediler.. Kendi konumlarını belirlediler.. İradeleriyle…
Ondan sonra insanlığın kendi içerisinde sıralaması belirlendi..
Bazen şu soruya muhatap olmuşsunuzdur. “Afrika’da puta tapan bir ailede dünyaya gelmiş birisi ile, bir islam ülkesinde, bir İslami ailede dünyaya gelmiş birisinin konumu aynı mı? Onun ne suçu vardı???!!!”
İşte cevabı burada gizli..
Ben sizin RABB’ınız değil miyim? diye sorulduğunda…
Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.
Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet» dediler; «Şahidiz». (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.
Bütün mahlukat bu soruya aynı, eşit bir fırsatta, eşit konumda muhatap olduklarında, hepsi;
Bir düşündü!!!
Bir analiz etti!!!
Bir tahlil etti!!!
Aslında bu tahlildeki, analiz edilişte ki.. *** Kalite ve zamanlama onların, konumunu belirledi..*** 16:56
İşte bizim şuan; neden, nerede, ne zaman hangi şartlarda bu dünyada geldiğimizi o belirledi…
Bunu anlarsanız çok şeyi anlamış olursunuz..
Ama ALLAH-U TEALA oradaki imtihanla sonuca ulaşmadı, işi orada bırakmadı..!!!!
“Hadi birde bu sözünüzün tatbikini yeryüzünde de uygulayın…” dedi..
(Bütün insanlık bakımından)
(Arada bir Adem kısmı var.. Vakit kalırsa 73. Ayette onu da açıklayacağız..)
Aslında biz bu süreci yaşıyoruz.. Bu bağlamda…
Biz bu Ayetten anlıyoruz ki..
Zamanın birinde, ne zaman olduğunu bilmiyoruz.. Zamanın ilk kısımlarında bir yerde…
ALLAH U TEALA emanet denilen şeyi.. Teklif ediyor..!!!!
Ama o bilinç düzeyinde olan… (semâvâti vel ardı vel cibâli)
semavat,
arz
ve dağlar
Bunu alamıyorlar üzerlerine; çekiniyorlar.. Fakat ”İnsan” bunu yüklendi.18:15
İşte insanın üzerindeki yükümlülük bu aslında.
Şimdi burada bazı kelimelere girerek bir şeyleri açıklayacağım…
Burada eba; çekinmek kelimesi var.. Bu çekinme İblis içinde kullanılıyor Kur’an-ı Kerimde.. Ademe secde emri geldiğinde İblis secde yapmıyor biliyorsunuz..
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndive kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.
Orada ebâ-direndi ve kibirlendi. diyor…
İşlediğimiz ayetteki çekinmek ile; buradaki aynı kökten de olsa, buradaki çekinmenin farklı zihniyette, niyette olduğunu şuradan anlıyoruz.
ve eşfakne-ondan korkup, titredi… Yani korkmasından ötürü bir çekinme var..
İblisin ki nasıl?
İtaatsizliğinden, isyan etmesinden dolayı bir çekinme…
Buradaki eşfakne – Türkçede bir şekliyle kullanılıyor.. Şefkat kelimesi olarak… Şefkat kelimesi burada “Bir şeye duyulan merhamet”
Ama burada minhâ diyor. Arapçada bazı zamirler o fiilin anlamını değiştiriyor…
Arapça bilenler için söylüyorum…
Min harfi ceri kulanılınca anlamını müteaddi yapıyor; yani fiilin etkisini karşı tarafa geçiriyor… 19:59
Şeytanın çekinmesi, duyduğu acımadan/şefkatten değil.. (Burada güzel bir incelik var..)
Semavat arz ve dağlar ise O emaneti zedelemekten ötürü, o emaneti yerine getirememekten ötürü, ona olan şefkatlerinden dolayı bir çekinme içindeler… Red etmekten dolayı değil.. Ben bu yükü nasıl alırım.. Bunun hakkını nasıl yerine getiririm.. Getiremezsem yazık olur …“Çok değerli bir şey” demesinden dolayı bir çekinme bu…
Aksi olsaydı ALLAH-U TEALA kınardı bu Ayet-i Kerimede..
(…………….)
Farklı görüşler var;
Aslında onlar insanlardan daha bilinçli yani daha hassas bir bilinç seviyesinde değil..
Çünkü şunu demek zorundayız..
Adem’e Secde emri var ya;… Orada Meleklere de Secde edin diyor..
Neden???!
Ruhundan üflediği için
Bütün Esmaları öğrettiği için
Şimdi bunun yapıldığı İnsan çok farklı konumda olduğu için Secde ediliyor… Yani orada aslında İnsana secde edilmiyor.. İnsana verilen, yüklenen o değerlere yapılıyor…
Şimdi o değerler arz edilirken, ALLAH-U TEALA bunlarla beraber arz ediyor..
Ama sizinde dediğinize katıldığım yer şurada..
İşte; korkup titrediler, Ona zarar vermekten kaçındılar derken…
Burada da belirli bir hassasiyet konumunda bilinçlerinin olduğunun bir ifadesi, çekinmemeleri “ebâ”etmemeleri gerekirdi belki de. Orada haklısınız..
Burada bir ifade daha var… Ve “insan onu yüklendi” diyor..
Bakın burada hamele var… hamele
Türkçedeki hamallık buradan geliyor.
Hammal:Başkalarının yapmadığı/yapamadığı bir işi yapıyor aslında… Yani sen taşıyamıyorsun da, senin taşıyamadığın şeyi (alışkanlığından/yapabilirliğinden ötürü) o taşıyor..
Hani hafif bir yük için bu kelime kullanılmaz. Demek ki ağır.. Ağırlığını ifade etmek içinde RAB’bim burada yüklendi diyor..
Aslında bu yükün o kadar da ağır olmadığını biz Amener Resulu den biliyoruz..
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.
Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret ver.»
Yani o yük, ağır bir yük, kabul.. Ama eğer insana bu teklif edildi ise (Amener Resulu deki kısmı ile)… Bunun kaldırılabilirliği var.
Yani ALLAH (cc) bir kimseye kaldıramayacağı yükü yüklenmesini teklif eder mi? Bu zulüm olurdu hâşâ!
Burada biraz gayret edin mesajı da var..
Halbuki o yorumlarda da kaldıramayacağı yükü yüklemez derken, “ve siz nefsinizde olanları açıklasanız veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” (Bakara 284) ayetini biraz hafifletmek adına da kullanılmış…YANİ ALLAH (cc) BU 284. AYETİN HÜKMÜNÜ KALDIRDI / HAFİFLETTİ gibi. Ben buna pek katılmıyorum.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da bütün Allah’ındır. Ve siz nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir. Artık dilediğini mağfiret eder dilediğini de muazzeb kılar ve Allah Teâlâ her şeye pek ziyâde kâdirdir.
Tamam ALLAH’U TEALA bazı hafifletmeler olduğunu söylüyor.. Bunu şu şekliyle anlamak daha mantıklı ALLAH (cc) bir şeyi teklif ediyorsa;
Kaldırılabilirliği var..
Bu kaldırılabilirliği, nasip olursa 73. ayeti açıklarken yapacağız..
Bakara Suresinde de ALLAH U TEALA nın bir desteği bir rahmeti olacağının da bir işareti var.
ALLAH (cc) burada yüklüyor ve Ben size bunu kolaylaştıracağım da diyor.. Biz bunu parantez içinde anlıyoruz..
Her kelimede bir şeyler var, onları eleyerek gitmek istiyorum..
Burada “insan” deniyor, ki bu “cins isim” olarak kullanılmış..
Burada ya bir tek insandan bahsediliyor, “Adem” Hz. Adem (a.s.) olarak, ya da insan cinsi olarak.
Burada bahsediyor..
Peki biz hatırlıyor muyuz bunu?! 24:51
Hatırlayamıyoruz değil mi?
Bunu hatırlayamamamızın sebebi, daha önce açıklamıştık (Bknz.Yukarıda Araf Suresi 172.Ayet -Kalu Bela Ayeti-)
Şuan bizim bir bilinç düzeyimiz var. (Dünyadaki bilincimiz)
Bir de alt bilinç düzeyimiz var.. (Melekut Alemindeki, latif alemdeki, cennet üstü olan alemdeki bilincimiz..)
Bu; orada cereyan ettiği için bunu hatırlamamız imkansız değil ama çok çok zor..
Çünkü biz daha bilinçaltımıza hakim değiliz.
Daha rüyalarımızın içine giremiyoruz; rüyadayken rüyada olduğumuzu anlayamıyoruz..
Rüyada hakimiyetimiz yok..
Bu geçmişte olanlarla ilgili bir şey..
Ama ALLAH U TEALA bize gaybden haber verme bağlamında bu olayın olduğunu da bize hatırlatıyor..
Biraz ilerleyelim..
İşte bu “emanete” gelelim tekrar..
Emanetin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler var demiştim..
Bunlardan birisi “akıl” deniyor..
Yani “aklı olmayanın dini yok ” derler ya..
Akıl ALLAH ın mahlukatına nasip ettiği çok büyük bir ikram..
Ve bu akıl bizim tahmin ettiğimizden çok daha değişik unsurları barındırdığı için ve bilinen anlamıyla diğer mahlukatta da o kadar yüksek tecelli etmediği için ,işte ben bu “aklı” emanet olarak sana verdim.. O da bundan sorumludur anlamında..
Bazı müfessirler bu emaneti…
Bazısı bunu dini, şeriati hükümler olduğunu ifade etmişler..
Dini emanetleri verdim ; kim ki yapar kurtulur..Kim ki yapmaz azaplandırılır..anlamında anlamıştır..
Bazı müfessirler bunun Kur’an-ı Kerim olduğunu ifade etmişler..
Lev enzelnâ hâzel gur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.
Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.
Bunların hepsi doğru ..
Yani Kur’an olduğu o kadar belli ki ,Kur’anın yükümlülüğüyle biz..dinimiz var…
Ve bunun her hükmünü yerine getirmekle yükümlüyüz..
Ve bu dağlara ağır gelmiş..
Ama biz insanlar mükellef tutulmuş..nesinden HÜKÜMLERİNDEN. Ama insanlar zaman içinde bu hakikatinden uzaklaşıp öyle saçma şeylerle uğraşmışlar ki; birara o kadar saçma bir tartışmalar olmuş ki..
Buna şeytan oyunu diyorum..mesela:
Bir zaman Kur’an-ı Kerim mahluk mu değil mi? diye çok ciddi tartışmalar olmuş..
Bir olay anlatayım..ağlarsınız ..
Zamanında Rumlarla yani Bizanslılarla müslümanlar arasında bir savaş yapılmış ..
2 tarafın da esirleri olmuş..
O esirlerin mübadelesi/ değişmesi konusunda bir anlaşma yapılmış..onlar onu verecek onlar onu verecek..
o zaman ki İslam Devleti liderleri gelmişler ..
Karşılarında müslüman esirler..
Dur demişler ilk önce sizi bir imtihan edeceğiz..sonra esaretten kurtaracağız…
Teker teker almışlar,sormuşlar:Kuran mahluk mu değil mi ?söyle bakalım..yani yaratılmış mı yaratılmamış mı?
Adam bilmiyor ki; bu tartışmaya vakıf bile değil..
Ya mahluk diyor ya da değil..Onun için olsa ne , olmasa ne..bilmiyor ki
Kendi görüşlerine uymayanlara. tamam sen git, demişler..
Ve birçok insan esaretten kurtulamamış..
Karşındaki Müslüman ya!nasıl yaparsın böyle bir şeyi?aynen bugünde öyle devam ediyor..
Hatta Buhari varya Hz. Buhari..İmam Buhari..
İnanılmaz derece yüksek İslam Alimidir..büyük bir Hadis alimi. Sahih-i Buhari diye çok meşhur bir hadis kitabı var..
Hayatının son yıllarında bir yere gidiyor..
Yolculuk yapıyor..O sırada o Kuran mahluk/mahluk değil tartışması o kadar büyüyor ki..
O zamanın Emiri diyor ki sorun bakalım mahluk mu kabul ediyor mu değil mi?
Kendisi bu görüşlerden biri hangisi olduğundan emin değilim….önemlide değil..
Bunu söylemediği için ..Demişler ki..Tamam ..onun canına kıymayın …ama onun arkasında namaz kılınmaz..Yediği yenilmez,içtiği içilmez ve selam verilmez diye bir fetva veriliyor..
Ve son yıllarında tek başına açlıktan ölüyor..28:49Sefaletten ölüyor..
İnsanlık böyle saçma şeylerle uğraşmış..
Ama bizim bildiğimiz bir şey var..
Bu önümüzdeki Kitap herhangi bir kitap değil..
ALLAH ın Kelâm-ı..Kelâm-ı..Yani Sözü..
O anlamda da Tabiki çok büyük bir EMANET..
Ben ise daha farklı bir şey de izah etmeye çalışacağım:
Şimdi ALLAH U TEALA bütün mahlukatı yarattığında bilinmekliğini Murad etmiyor mu?!!!?
Ediyor..
(…….)( katılımcılaradan birisi meleklerin nefsi yok diye bir katkıda bulunuyor)
Hepsinin aklı var..Ama Hepsinin nefsi yok..
Mesela Meleklerde nefs yok..
Neden?
Bakın Nefs ..
3 Alemden bahsetmiştik..
Melekut Alemi var..Yukardaki üst alem..Latif Alem
Bir altı Cennet Alemi
Bir altıda Arz yani Yeryüzü
Şimdi Ademe Ruh üfürüldüğünde onda Nefs yoktu..
Çünkü bir şeyde Nefs olduğunda zevceynlik vardır..Dişilik-Erkeklik vardır..
Yâ eyyuhen nâsuttegû rabbekumullezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve halega minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîrav ve nisââ, vettegullâhellezî tesâelûne bîhî vel erhâm, innallâhe kâne aleykum ragîbâ.
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn.
O, o (Zât-ı Ecell-i Âlâ)dır ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve eşini ondan yapmıştır ki onunla ünsiyette buluna. Vaktâ ki ona mukarenette bulundu, hafif bir yük yüklendi. Bir müddet bununla gidip geldi. O zaman ki, ağırlaştı. Allah Teâlâ’ya, Rablerine dua ettiler ki eğer bize bir sâlih çocuk verir isen andolsunki, biz elbette şakirlerden oluruz.
Ve ondan sonra gelen geçer ve “uskun el cennet” cennete yerleş diyor..
Ve gulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şié’tumâ, ve lâ tagrabâ hâzihiş şecerate fetekûnâ minez zâlimîn.
Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»
Bu Cennette Nefs hükmü var..
Ve işte deniliyor ki..Ademe yani ortama Teklif edilen aslında “Nefs” bir üstüyle söyleyeceğim..
****Nefsin kaynağı olan Cemâlullah****(daha önceki sohbetlerde ayrıntısıyla açıklandığı için burada kısaca bahsedilecektir.Bknz.Adem Kıssası Sohbeti.)
O alemde bu esma da, ALLAH ın Esmalarından çok cazip bir esma idi.
Ama O na yönelmenin yükümlülüğü de ;Nefs yükümlülüğüydü..
İşte Adem o yükümlülüğü bir anlamda kabul etti…
Ve Cennete indi..Yada indirildi. 31:28
Bakın burası çok ilginç bir konu..
(….)
*****
İblis,Melekler ve Adem ; Latif Alemdeydi..
İblis secde etmedi..
Ceza olarak ne dendi ? ” in aşağı”..(ihbît)
Aşağı inmiş olması lazım..İndirildi… nereye: bir alt aleme indirildi..
Biz biliyoruz ki bir alt alem Cennet Alemi..
Arada bir şey yok..
Sonrada bir bakıyoruz ki..
Ademle -Şeytan(artık ismi Şeytan oldu) aynı mekanda..
Nerede?? Cennette..
Ya da İblis hatası yüzünden oraya indirildi..
Adem niye orada ?
Demek ki Ayetlerde muhakkak işareti olan..
Ademin bir hatası oldu..bir şey yaptı ki, o da cennete indirildi bir üst alemden !
Sonra Cennette de hata yaptılar..
Yine bir” in” emri..ıhbitû ….orada(cennette) geliyor..
Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.
Misal var çünkü Cinler misali var..
Cinler bu şeye maruz kaldılar..
Ama hata yaptılar..
Çünkü neden Cinlerde de Nefs var..
Nereden biliyoruz Nefs olduğunu?
Cennet ve Cehennem hayatı onlarda da var..
Cennet ve Cehennem bilin ki Nefsani bir alem.nefislerin ana unsur olduğu bir alem..
Cezanın da-ödülün de olduğu bir ortam..
Burdan biliyoruz ..Görüyormusunuz…Konu ne kadar geniş …
(………..)
Bunu anlarsanız Ruh gibi dolaşırsınız..!!
ALLAH nasip ederse ki vakit daralıyor..Haftaya olur belki..
Zaten bizim dünyaya gelmemizin mantığı bu…
Yaşamamızın gayreti bu..Sizin dediğiniz..Neden sistem kurulmuş..Ne yapmamız gerekiyor..Ana fikri bu…
EMANETİN BAŞKA BİR BOYUTTAN İZAHINI YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ ŞİMDİ:
ALLAH U TEALA bilinmekliği Murad ediyor ya… bütün Mahlukata,kendi sıfatlarından veriyor..
Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.
İşte bu yüklenilmesi çok ağır bu yükü..
Ancak Halife konusunda olan birisi kaldırabilir..
Biliyorsunuz Esma-ul Hüsnalar vardır..
Biz ALLAH U TEALA yı Zatını anlama konumunda değiliz..
Öyle bir şey bizim hücremizde yok.. 36:42
Biz ALLAH ın zatını anlama konumunda değiliz..
Böyle bir şey bizim hücremizde yok..
Yaratılma süreciyle beraber “kun” emrıyle beraber …
ALLAH U TEALA tüm alemlere Esmalarıyla tecelli ediyor..
Ve bu her eşyada da her türlü mahlukatta da bir şekilde bunun tecellisi var..
Ama bazısında biraz var..bazısında biraz var..
Ama en büyük en fazla tecelli “İnsan”da.
İşte zaten bu yükü kaldırabilecek konumda olan da ancak böyle bir Esma yüklemesine maruz kalan “insan”…
Aynı zamanda ALLAH U TEALA “Ruh”umdan da üfledim.diyor..
İnanılmaz bir “destek” var..İnanılmaz bir şey…
(……)
İşte Arkadaşlar Tamam ..Biz şöyle zayıf mahlukatımız tamam..ama bizde yükleme aslında çok fazla..
Bakın dağlar diyor,arz diyor,sema diyor.. 37:46
Bunlar fiziksel olarak düşünün, dünya mantığıyla düşünün..AMA KALDIRMAYA CESARET EDEMİYOR..
bir kaya düşünün..Ama insan diyor ki “ben kaldırırım”..
Bu zayıf bedenlere rağmen…buna girişiyor..demek ki..
İnsan bir şeylerin farkında..
Ama sonunda da diyor ki Ayette(Ahzab 72.Ayet.);
innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
İnsan çok çok zalimdir..(ZALUUM” dur)
Bakın burada “ZALİM” DENMİYOR..ZÂLİM ; O anda o işi yapan demek..
“ZALUUM” deniyor ayette ! buna Arapça’da mübalağa-i ism-i fail deniliyor..
zaluum-o zulmetme fiilini çok çok yapan ve sürekli halde yapan demek.. 38:33(Mübalağa var)
Aynı şekilde ne diyor..!!
cehûlen…
ALLAH U TEALA “câhil ” bile demiyor..
cehuul ;onun mübalağası ..çok çok cahildir..Anlamında..
Burada 2 şey var..
Diyor ki ALLAH U TEALA
Eğer bu yükün ağırlığını bilseydi..Bu işe girişmezdi..Bu anlamda zalûmenve cehûlen;
73.Ayette birleştirdiğimizde göreceğiz ki..
Bu EMANETİ yerine getirmeyenler,getiremeyenlerzalûmenve cehûlen;
Çünkü ALLAH U TEALA bir şeyi teklif ettiyse arz ettiyse ;
Ve legad kerramnâ benî âdeme ve hamelnâhum fil berri vel bahri ve razagnâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrim mimmen halagnâ tefdîlâ.
Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.
Adem Kıssasını geçen sene 6-7 hafta işledik..Ana fikir vardı..
Li yuazziballâhulmunâfikîne vel munâfikâtivel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
1.
li
: için, olsun diye
2.
yuazzibe
: azap eder
3.
allâhu
: Allah
4.
el munâfikîne
: münafık erkekler
5.
ve el munâfikâti
: ve münafık kadınlar
6.
ve el muşrikîne
: ve müşrik erkekler
7.
ve el muşrikâti
: ve müşrik kadınlar
8.
ve yetûbe alâ
: tövbesini kabul eder
9.
allâhu
: Allah
10.
alâ el mu’minîne
: mü’min erkeklere
11.
ve el mu’minâti
: ve mü’min kadınlar
12.
ve kâne allâhu
: ve Allah olur, …dır
13.
gafûren
: mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
14.
rahîmen
: rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)
Li yuazziballâhul–ALLAH azap edecek…
Li nin başında lam (ل) var .. Bunun sonuç lam (ل)ı olduğu söyleniyor..
Yani bunun süreç yaşanacak bunun sonucunda demekmiş.. Arapça bilenlere söylüyorum.. Bu lam(ل) harfinin.. 12 tane farklı anlamı varmış.. Bunun 1-2 tanesi biliniyor..Buna sonuç lamı (ل) deniliyor.. Yani bunun sonucunde “Summe” gibi ALLAH azap edecek..
Bak burada ALLAH U TEALANIN isminin bizzat geçmesi.. bu işin şiddetli olduğunu gösteriyor.. Azap edecek…
Kime azap edecek..
el munâfikîne ve el munâfikâti (erkek münafıklara ve kadın münafıklara)
ve el muşrikîne ve el muşrikâti(erkek müşrakati ve kadın müşrakati)
Neden bu Ayet!!!Bir önceki Ayetin arkasına geliyor..
Onlar diyor ya zalûmenve cehûlen
Bunun arkasına gelmesi alakasız gibi duruyor ..
İşte ALLAH azap edecek…
Bu EMANET i layıkıyla getirmeyenleri 4 tane grup soyluyor..
2 ye ayırırsak ..cinsiyeti kaldırırsak..
Münafıklara
Müşriklere
Ne yapacakmış?
Azap edecekmiş..
İşte yük öyle ağır ki..
EMANET öyle ağır ki…
Yapamadığın kaldıramadığın takdirde sonucu ne biliyormusunuz ?
Azap
İşte sema,arz,dağlar..birazda bundan çekiniyorlar..
Hep EMANETe kıymetten dolayı çekiniyorlar..
EMANET kıymetli olduğu için layıkıyla yerine getiremeyiz diye..
Hemde neticesinide şey yapıyorlar..
Zaten Adem “ahdini” unuttu.
Yada İsrailoğullarına bir eleştiri var..Bakara suresinde..
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînin
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
ihbit;inin emri..
İn… bir aşağı in yani..
Konakladığınız yerden inin.. Nasıl?birbirinize düşman olarak.. artık arzda sizin yerleşecek yer var..
Nereye inileceği söyleniyor..
Dünyaya inilecek..
Cennetten bir aşağısına indirilecek..
Bir zamana kadar bir geçim var..
Geçen hafta bunu hatırlarsanız bunu söylemiştik..Belirli bir zamana kadar da bir şey var..
Zamanı belli olmayan ..kıyamet saatine kadar..İşte bu ne olduğunu birazdan anlayacağız..
Adem de RAB bisinden de bazı kelimeler telakki etti,aldı..Burada bir işlem oluyor demek ki..
Ve ALLAH diyor ki ;O nun Tövbesini kabul etti..
Bakın burada ne diyor?
ALLAH Mü’minlerin tövbesini kabul edecektir..diyor..buraya bağlantılı..
(kânallâhu gafûren rahîmâ)
Peki tövbesini kabul etmiş…
Peki “in emri” var..
Sonrada tövbeni kabul ettim diyor..
Peki Ademin Cennette kalması gerekmiyor mu?(Adem ve Havvanın)
Bizim bildiğimiz anlamamızla tövbesi kabul edildi…
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
Kulnâhbitû-tekrar inin diyor..İkinci in emri ! tövbe ettikten sonra bir “in emri” daha var!
Demek ki tövbe” Cennette” yapılmış…
Ama bizim bildiğimiz anlamda tövbe değil bu..
Eğer tövbenin kabulu olsaydı..Bizim bildiğimiz anlamda..
Ademin orada devam etmesi lazımdı..Ama ne oldu? İndi..
Demek ki ALLAH U TEALA başka bir şey Murad etmiş..Başka bir şey var!!!!
Şöyle değerlendirebilirsiniz..
Eğer Ademin orada tövbe etmeseydi de..İblis gibi tövbe etmeseydi..
Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil haggı lemmâ câeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilkâfirîn.
Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak ,şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur?
Ve Kıyamet gününde görürsün ki, Allah’a karşı o yalan söylemiş olanların yüzleri kapkara kesilmiştir. Cehennemde kâfirler için bir ikametgâh yok mudur?
ALLAH bizi o tövbenin hakkını yerine getiren ve affa mazhar olan(biz çünkü afla döneceğiz) olanlardan eylesin..
Şunu unutmayalım Bizler aslında birer Ademiz..
Bu sorumluluğu yerine getirenleriz..
ALLAH U TEALA nın merhameti nerede biliyor musunuz?
Kulnâhbitû minhâ cemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûne
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayetgelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
Kim benim hidayetime,hidayetçime tabi olursa diyor …
o olacaktır..diyor
ALLAH U TEALA da bize Rahmet ediyor burada..Hani yükünü kolaylaştırıyor..kendi başımıza bizi bırakmıyor..
Kıyame Suresi 36.ayet
أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).
İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?
Bizi ALLAH ın hidayet ve hidayetçileriyle de geri dönüşün yollarını bize izah ediyor açıklıyor..
İşte elimizdeki Kur’an-ı Kerim o yüzden bir HİDAYET NİMETİ..
Peygamberler bir HİDAYET NİMETİ..
Bu hükmü anlamış olan ALLAH ın evliyaları,alimleri,Peygamber varisleri olan birer HİDAYET..
ALLAH ın içimize koyduğu hidayet sistemleri(vicdan gibi) birer HİDAYET…
Şems Suresi 8.Ayet
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona(nefsine) fücurunu ve takvasını ilham etti.
Bütün bunlarla beraber ALLAH U TEALA ;
bütün insanlığın,bütün Mü’minlerin
bu hidayete tabi olmalarını
ALLAH’a ve Resulune tabi olmalarını,kendilerini düzeltmelerini ve AFFEDİLEREK gerçekten o geri dönüşe- ki İleyhi Turceun’ a kadar gidiyor- varmalarını nasip etsin (amin).