AHZAB (28.sohbet) 72-73.AYETLER-SON- (ktpçk-9)#



SES KAYDINI Mp3 OLARAK DİNLEMEK  VE İNDİRMEK İÇİN  LİNK’E TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/o4pPLTy7co2CC


ÂYET METİNLERİ:


 Ahzab Sûresi 72. Âyet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.


 Ahzab Sûresi 73. Âyet 

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.


SES KAYDININ YAZILI METNİ


Ahzâb Sûresi 28. Ders: 72-73. Ayetler

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. 

Bismillâhir rahmânir rahîm


Bu Ayetler, Ahzab Suresinin son Ayetleri ve de çok önemli Ayetler..

Kur’ân-ı Kerîm’in mealiyle ilgilenenler bilir, bu 2 Ayet, özellikle 72. Ayet, alimler arasında çok tartışılmış ve müfessirler arasında  ciddi görüş ayrılıkları olmuş…

Tasavvufi yanı da çok olan Ayetler… Herkes kendi cihetinde (yön, taraf) bir şekilde açıklamaya çalışmış…

Mesela bir Kur’an tefsirine baktım, sadece bu 2 ayet için 20 sayfa (o onu dedi o onu dedi diye) açıklamalar var. O yüzden ALLAH(cc) kolaylık versin. Açıklaması kolay olmayan Ayetler..


33-Ahzab Suresi 72. Ayet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o, çok zalimdir, çok cahildir.


innâ (اِنَّا) : muhakkak biz aradna (عَرَضْنَا) : sunduk, teklif ettik el emânete (الْاَمَانَةَ ) : emanet 

alâ es semâvâti (عَلَى السَّمٰوَاتِ) : göklere ve el ardı (وَالْاَرْضِ) : ve yer ve el cibâli (وَالْجِبَالِ) : ve dağlar

fe ebeyne (فَاَبَيْنَ) : çekindiler en yahmilne-hâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onun yüklenmek 

ve eşfakne (وَاَشْفَقْنَ) :korktular min-hâ (مِنْهَا) : ondan

ve hamele-ha (وَحَمَلَهَا) : ve onu yüklendi el insânu (الْاِنْسَانُ): insan

inne-hu kâne (اِنَّهُ كَانَ) : çünkü o oldu/ idizalûmen (ظَلُومًا) : çok zalim cehûlen (جَهُولًا) : çok cahil


İnnâ; şüphesiz biz, aradna el emânete; arz ettik EMANETi, ales semâvâti vel ardı vel cibâli; semaya, arza ve dağlara… fe ebeyne; çekindi onlar, en yahmilnehâonu taşımaktan, yüklenmekten… ve eşfakne; titrediler, korktular, minhâ; ondan ve hamelehalonu yüklendi, el insânu; insan…

“İnsan onu yüklendi, yani EMANETi yüklendi…”

innehu kâne zalûmen; zalimdir, çok zalimdir.. ve cehûlen; ve çok cahildir.

Şimdi burada “İnnâ” şüphesiz biz demek. İnnâ;Türkçede olmayan bir şey. Muhakkak ki, kesinkes, şüphesiz anlamında bir kelime. Fakat Araplar bunu söylerken, cümlenin başına bizim anladığımız şekilde, kesinkes, muhakkak ki diye bir kelime koymuyorlar. Bu bizim anlayabilmemiz için, yani bu onların zihinlerinde…

Bu “İnnâ” ifadesi, karşındaki kişinin kafasında bir şüphe var ise, bu şüpheyi gidermek için  kullanılan tekit..

Şüphen mi var? “Tabi ki bu böyle” manasında…

nâ ( نا ) ; biz

ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerim’de bazen “BİZ” diyor, bazen “BEN” diyor. Bunun sebebini daha evvel konuşmuştuk..

Ben dediğinde, bizatihi kendisini, yani Zatını.  Ama “nâ” dediği zaman, sistemle beraber kendisini, Sunnetullah’la beraber, Ayetullah’la beraber, ve de Esma’larıyla beraber kendisini kastediyor…

Devlet başkanı bazen “ben yaptım” diyor, bazen de “biz böyle yaptık” diyor.. “Biz yaptık” ta ne var? Bütün devlet sisteminin her müessesiyle beraber yaptık var.. Bunun içerisinde tabi ki devletin başkanı, devletin gerçek kişiliği de var. Ama ben dediğinde özellikle  Zatı…

Kuran-ı Kerim’de özellikle “BEN” diyorsa ALLAH-U TEALA’nın zatı olması hasebiyle, bilin ki o, çok daha sert bir ifadedir!..

“Na” diyorsa, yani “Biz” diyorsa, sistemle beraber..
Başkaları, bu “BEN” ve “BİZ” ifadelerini farklı da yorumlamışlar. Şöyle ki; Türkçe’de sen yerine “siz” diyoruz ya, ben yerine de biz diyoruz, nezaketen. Bunu o anlamda da değerlendiren olmuş. Teberrüken yani. Ama ben birinci yorumu, daha anlamlı buluyorum..

Biz ne yaptık?  aradna (عَرَضْنَا); Arz ettik…  

Arz etmek demek; sunmak demek, hadi bakalım anlamında… Türkçe’de günlük kullanılırken, arz etmek ifadesini, bir alt makamın üst makama hitabı olarak kullanıyoruz. Genellikle dilekçelerde kullanıyoruz bu ifadeyi. Ama Kur’an-ı Kerim’de bu böyle değil…

Bakara Suresi’nde hatırlarsınız!!! Hz.Adem’e (a.s.) secde konusunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayet


2-Bakara Suresi 31. Ayet

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِٶُنٖى بِاَسْمَاءِ هٰؤُلَاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîne

Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”


“Biz onu meleklere arz ettik” diyor. Yani sunduk. Hadi göster bakalım dercesine bir Arz bu.. Bir anlamda teklif..

Neyi arz ettik?..

el emânete ( الْاَمَانَةَ); EMANET’i

EMANET biliyorsunuz Türkçe’de de kullanılıyor.

Bu EMANET’in ne olduğu konusunda, Ayetin ilerleyen kesimlerinde konuşacağız. Çok tereddüt edilmiş, herkes farklı bir şey demiş… Onu birazdan açıklayacağız.

EMANET’i biz Arz ettik. Neyin üzerine?..

  1. es semâvâti (السَّمٰوَاتِ):  Göklere
  2. vel ardı (وَالْاَرْضِ): Arza, Yeryüzüne, Yere .
  3. vel cibâli (وَالْجِبَالِ ): Dağlara

Bu 3 unsura, ALLAH-U TEALA  arz etmiş, teklif etmiş… Neyi?  EMANET’i… Fakat onlar ne yapmış?


  • feebeyne (فَاَبَيْنَ ): “Eba” çekinmek, imtina etmek demek. Çekinmişler, uzak durmuşlar. Neden çekinmişler?…
  • en yahmilnehâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onu taşımaktan, yüklenmekten çekinmişler, yapmak istememişler yani.. Bir şey daha yapmışlar..
  • ve eşfakne minhâ (وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا ): ondan  korkup, çekinmişler..

Şimdi buraya kadar bir açıklayalım…

EMANET “bir unsur” ve bunun teklif edildiği “Semavat”, “Arz” ve “Dağ” canlı mahluklar değil, değil mi? Yani bizim bildiğimiz anlamıyla bilinci olan mahluklar değil.. Mesela Dağ! Siz dağla konuşsanız, bir şey yükleseniz, ve biri görse, sana “deli misin? Niçin bunla konuşuyorsun, niçin bir canlı mahlukatmış gibi muhatap alıyorsun?” der.

İşte alimler  bu konuda tereddüt etmişler. “Acaba bu teklif edilen 3 unsur, (Yer, Gökler ve Dağlar) mecazen mi kullanıldı? Makam olarak, mekan olarak? Yoksa gerçekten hitab edilen, muhatap alınan, belirli bir canlılığı  ve bilinci olan unsurlar olarak mı kullanıldı” diye…

Ama ALLAH-U TEALA  bu şekilde Kuran-ı Kerim’de hitap ediyorsa, yani “Biz onlara arz ettik” diyorsa, bunu birinci anlamıyla yani “belirli bir bilinç düzeyinde hitap edilmeye müstahak olan mahlukat” konumunda anlamak, daha doğru…

Çünkü biz biliyoruz ki Kuran-ı Kerimin değişik yerlerinde bizim “cansız” olarak düşündüğümüz veya  “bilinçsiz” olarak düşündüğümüz bazı unsurlar, bazı nesneler farklı bir şekilde ifade ediliyor..


Mesela birçok Ayet var;


Bknz. Aşağıdaki  Ayetler


2-Bakara Suresi 74. Ayet 

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُو

Summe gaset gulûbukum mim bağdi zâlike fehiye kel hıcârati ev eşeddu gasveh, ve inne minel hıcârati lemâ yetefecceru minhul enhâr, ve inne minhâ lemâ yeşşaggagu feyahrucu minhul mâé’, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâh, ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.

Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır.  Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!


19-Meryem Suresi 90. Ayet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefettarne minhu ve tenşeggul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ.

Bundan neredeyse semalar (gökyüzü) parçalanacak ve yeryüzü yarılacak ve dağlar çökerek yıkılacaktı.

19-Meryem Suresi 91. Ayet 

اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًا

En deav lirrahmâni veledâ

Rahmân’a veled isnat etmelerinden dolayı.


41-Fussilet Suresi 11. Ayet 

ثُمَّ اسْتَوٰى اِلَى السَّمَاءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِیَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا قَالَتَا اَتَيْنَا طَائِعٖينَ

Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fegâle lehâ ve lil ardıé’tiyâ tav’an ev kerhâ, gâletâ eteynâ tâiîn.

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,İsteyerek geldik” dediler.


84-İnşikak Suresi 1. Ayet

اِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ

İzes semâun şeggat.

Semâ inşikak ettiği 

84-İnşikak Suresi 2. Ayet 

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.

Ve Rabbini dinleyip haklandığı vakit 


27-Neml Suresi 18. Ayet 

حَتّٰى اِذَا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli gâlet nemletuy yâ eyyuhen nemludhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhû ve hum lâ yeş’urûn.

Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi.

27-Neml Suresi 22. Ayet 

فَمَكَثَ غَيْرَ بَعٖيدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهٖ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَقٖينٍ

Femekese ğayra beîdin fegâle ehattu bimâ lem tuhıt bihî ve cié’tuke min sebeim binebeiy yegîn.

Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.”

27-Neml Suresi 27. Ayet

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبٖينَ

Gâle senenzuru esadagte em kunte minel kâzibîn.

Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.”

27-Neml Suresi 28. Ayet 

اِذْهَبْ بِكِتَابٖى هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ

İzheb bikitâbî hâzâ feelgıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn.

“Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.”


17-İsra Suresi 44. Ayet 

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.

Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir , çok bağışlayandır.


38-Sad suresi 18. Ayet 

اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِىِّ وَالْاِشْرَاقِ

İnnâ sehharnel cibâle meahû yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk.

38-Sad suresi 19. Ayet 

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ اَوَّابٌ

Vettayra mahşûrah, kullul lehû evvâb.

(18-19) Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O’na yönelmiştir.


38-Sad suresi 36. ayet (Genel: 38 – İniş: 38 – Alfabetik: 76)

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّٖيحَ تَجْرٖى بِاَمْرِهٖ رُخَاءً حَيْثُ اَصَابَ

Fesehharnâ lehur rîha tecrî biemrihî ruhâen haysu esâb.

Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.


Gibi Ayetler var..

İş bizim bildiğimiz gibi değil…

Maalesef biz elle tutulan gözle görülen şeylere iman ediyoruz ya… Elbette yanlış olarak… Daha materyalist bir iman düzeyiyle bunu yapıyoruz ya… Bu gibi şeyler bize uzak gibi geliyor..

Bir hadisten örnek vereceğim..

Mütevatir denilen hadisler var.. O kadar fazla kişi tarafından şahit olunmuş ve sağlam râviler tarafından rivayet edilmiş ki, neredeyse reddedilmesi mümkün olmayan hadisler…

İşte bunlardan birisi;


Hatırlıyor musunuz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mescidi Nebevinin yapım aşamasında belli bir zamana kadar  bir hurma kütüğüne dayanıyor… Daha sonra bir kişi Minber dediğimiz şeyin ilk halini yapıyor, 3 basamaklı bir şey ve onu oradan kaldırıyorlar… Kaldırılması gerekiyor ve herkes şahit oluyor ki aynen bir devenin böğürdüğü, inlediği gibi bir ses geliyor.. Bu sese herkes şahit oluyor.. Hurma kütüğünden, bildiğiniz kuru kütük…

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu okşuyor ve onunla konuşuyor…

“Senin için Rabbıma dua edeyim de, senin cennet ağaçlarından bir ağaç olmanı isteyeyim, razı olur musun?”.. diyor. Hurma kütüğü razı oluyor. Ve onu şu anki Minberin altına gömüyorlar… Bu hurma kütüğüne Hannanne ismi verilmiş…

Hannan ALLAH-U TEALA nın isimlerindendir.

Devenin yavrusunu çağırdığında çıkardığı sese deniyor. Bir rivayete göre de; deve yavrusunun annesinin çağırmasına verdiği karşılığa deniyor Hannan. Yani yavru devenin, yardıma ihtiyacı var ve inler gibi annesini çağırıyor. Annesi de buna karşılık veriyor rahmetiyle… İşte bu anlamda El Hannan

Bu Kabe’nin örtüsünde de yazar… El Hannan, El Mennan (Ya Hannan,Ya Mennan) diye Kabe duvarında siyah örtüde yazar… ALLAH-U TEALA lebbeyk diyerek kabe örtüsüne inlercesine yapışanları Hannan ismiyle karşılar…


Fasıl : PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu : Cansızların Resulullah (sav)`la Konuşmaları
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. hurma kütüğü (Aleyhissalatu vesselam`ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu.
HadisNo : 5590

Yani  bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, şuursuz kabul ettiğimiz nesnelerin aslında, bizim anladığımız idrak düzeyinden farklı olduğunun delilleridir bunlar …

Zaten Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa bizim buna âmenna, ayet ifadesi ile semi’nâ ve ata’nâ” dememiz lazım…12:42

Bu şekilde arz ediliyor..

Ve onlar çekiniyor..

Hatta Haşr Suresi okunuyor ..Akşam ve Sabah Namazlarının arkasına… burada …

Biz ona indirmiş olsaydık diyor..


59-Haşir Suresi 21. Ayet

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunu 1. anlamıyla anlamamız gerekir..

Burada şunu bahsediyim..

İlerde bahsedecektik ama önemli bir unsur..

Bana göre ALLAH-U TEALA bütün Mahlukatı yarattığında Hani O meşhur Hadis-i Kutsi varya..


Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)

  • Şimdi eğer ALLAH-U TEALA bilinmekliğini istiyorsa.. Yarattığı Mahlukata da bilebilme özelliğini vermesi gerekiyor.. Yoksa buna uymaz..Nasıl bilecek!!!!!

İşte bu bilebilme yeteneğine “bilinç” deniliyor..

  • Bu bilinç, bizim gibi daha şuurlu olarak kabul ettiğimiz mahlukatta da var..

Bilinçli olamadığını düşündüğümüz  ”taş” gibi (ALLAH korkusundan yuvarlanırlar diyor ya) mahlukatta da var.

Onlarda bile bir bilinç varki muhatap alınıyor..


Zaten şöyle bir düşünce var;

ALLAH-U TEALA ilk başta bütün mahlukatı eşit bir konumda yarattı..

******* Fakat mahlukat aynı ”elest meclisi”nde olduğu gibi, bu emirlere uyup uymama konusunda kendi iradeleriyle; kendi konumlarını, kendi aşamalarını belirlediler..*******

Bu konu çok önemli burayı anlarsanız çok şeyi anlarsınız..

Yani ALLAH-U TEALA en başta

  • Sen Taş olacaksın..
  • Sen Melek olacaksın…
  • Sen İnsan olacaksın … demedi…

Deniliyor ki eğer baştan böyle bir ayırım yapsaydı, mahlukata zulüm etmiş olurdu.

Zulümün karşıtı ne ???

Adalet

Adalet; Eşitlik demek

Eşit alma durumu… Yani bütün mahlukatı eşit bir bilinç  düzeyde yarattı.. Ama en başında böyle yarattı.. Ve onları EMİR le muhatap kıldı.. Fakat mahlukat kendi iradesiyle, seçebilirliği ile, o düşünce sistemiyle kendi konumu belirledi..

İşte bu “kalu bela” denilen “elest meclisi” denilen ortamda, sadece insanlık düzeyinde oldu (bunun 2. kez olduğu söyleniliyor).. Yani bir ayrım yapıldı.. Nesneler kendi idrak düzeyini belirlediler.. Kendi konumlarını belirlediler.. İradeleriyle…

Ondan sonra insanlığın kendi içerisinde sıralaması belirlendi..

Bazen şu soruya muhatap olmuşsunuzdur. “Afrika’da  puta tapan bir  ailede dünyaya gelmiş birisi ile, bir islam ülkesinde, bir İslami ailede dünyaya gelmiş birisinin konumu aynı mı? Onun ne suçu vardı???!!!”

İşte cevabı burada gizli..

Ben sizin RABB’ınız değil miyim? diye sorulduğunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayetler


7-Araf Suresi 172. Ayet 

وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِلٖينَ

Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.

Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet» dediler; «Şahidiz». (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.


Bütün mahlukat bu soruya aynı, eşit bir fırsatta, eşit konumda muhatap olduklarında, hepsi;

  • Bir düşündü!!!
  • Bir analiz etti!!!
  • Bir tahlil etti!!!

Aslında bu tahlildeki, analiz edilişte ki.. *** Kalite ve zamanlama onların, konumunu belirledi..*** 16:56


İşte bizim şuan; neden, nerede, ne zaman hangi şartlarda bu dünyada geldiğimizi o belirledi…

Bunu anlarsanız çok şeyi anlamış olursunuz..

Ama ALLAH-U TEALA oradaki imtihanla sonuca ulaşmadı, işi orada bırakmadı..!!!!

“Hadi birde bu sözünüzün tatbikini yeryüzünde de uygulayın…” dedi..

(Bütün insanlık bakımından)

(Arada bir Adem kısmı var.. Vakit kalırsa 73. Ayette onu da açıklayacağız..)

Aslında biz bu süreci yaşıyoruz.. Bu bağlamda…

Biz bu Ayetten anlıyoruz ki..

Zamanın birinde, ne zaman olduğunu bilmiyoruz.. Zamanın ilk kısımlarında bir yerde

ALLAH U TEALA emanet denilen şeyi.. Teklif ediyor..!!!!

Ama o bilinç düzeyinde olan… (semâvâti vel ardı vel cibâli)

  • semavat,
  • arz
  • ve dağlar

Bunu alamıyorlar üzerlerine; çekiniyorlar.. Fakat ”İnsan” bunu yüklendi. 18:15

İşte insanın üzerindeki yükümlülük bu aslında.


Şimdi burada bazı kelimelere girerek bir şeyleri açıklayacağım…

Burada eba; çekinmek kelimesi var.. Bu çekinme İblis içinde kullanılıyor Kur’an-ı Kerimde.. Ademe secde emri geldiğinde İblis secde yapmıyor biliyorsunuz..


2-Bakara Suresi 34. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).

Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.


Orada ebâ-direndi ve kibirlendi. diyor…

İşlediğimiz ayetteki çekinmek ile; buradaki aynı kökten de olsa, buradaki çekinmenin farklı zihniyette, niyette olduğunu şuradan anlıyoruz.

ve eşfakne-ondan korkup, titredi… Yani korkmasından ötürü bir çekinme var..

İblisin ki nasıl?

İtaatsizliğinden, isyan etmesinden dolayı bir çekinme…

Buradaki eşfakne – Türkçede bir şekliyle kullanılıyor.. Şefkat kelimesi olarak… Şefkat kelimesi burada “Bir şeye duyulan merhamet

Ama burada minhâ diyor. Arapçada bazı zamirler o fiilin anlamını değiştiriyor…

Arapça bilenler için söylüyorum…

Min harfi ceri  kulanılınca anlamını müteaddi yapıyor; yani  fiilin etkisini karşı tarafa geçiriyor… 19:59

Şeytanın çekinmesi, duyduğu acımadan/şefkatten değil.. (Burada güzel bir incelik var..)

Semavat arz ve dağlar ise O emaneti zedelemekten ötürü, o emaneti yerine getirememekten ötürü, ona olan şefkatlerinden dolayı bir çekinme içindeler… Red etmekten dolayı değil.. Ben bu yükü nasıl alırım.. Bunun hakkını nasıl yerine getiririm.. Getiremezsem yazık olur …“Çok değerli bir şey” demesinden dolayı bir çekinme bu…

Aksi olsaydı ALLAH-U TEALA kınardı bu Ayet-i Kerimede..

(…………….)

Farklı görüşler var;

Aslında onlar insanlardan daha bilinçli yani daha hassas bir bilinç seviyesinde değil..

Çünkü şunu demek zorundayız..

Adem’e Secde emri var ya;… Orada Meleklere de Secde edin diyor..

Neden???!

  1. Ruhundan üflediği için
  2. Bütün Esmaları öğrettiği için

Şimdi bunun yapıldığı İnsan çok farklı konumda olduğu için Secde ediliyor… Yani orada aslında İnsana secde edilmiyor.. İnsana verilen, yüklenen o değerlere yapılıyor…

Şimdi o değerler  arz edilirken, ALLAH-U TEALA bunlarla beraber arz ediyor..

Ama sizinde dediğinize katıldığım yer şurada..

İşte; korkup titrediler, Ona zarar vermekten kaçındılar derken…

Burada da belirli bir hassasiyet konumunda bilinçlerinin olduğunun bir ifadesi, çekinmemeleri “ebâ”etmemeleri gerekirdi belki de. Orada haklısınız..


Burada bir ifade daha var… Ve “insan onu yüklendi” diyor..

Bakın burada hamele var… hamele

Türkçedeki hamallık buradan geliyor.

Hammal:Başkalarının yapmadığı/yapamadığı bir işi yapıyor aslında… Yani sen taşıyamıyorsun da, senin taşıyamadığın şeyi (alışkanlığından/yapabilirliğinden  ötürü) o taşıyor..

Hani hafif bir yük için bu kelime kullanılmaz. Demek ki ağır.. Ağırlığını ifade etmek içinde RAB’bim burada yüklendi diyor..

Aslında bu yükün o kadar da ağır olmadığını biz Amener Resulu den biliyoruz..


Bknz.Aşağıdaki Ayet;


2-Bakara Suresi 286. Ayet

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسٖينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰینَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.

Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret ver.»


Yani  o yük, ağır bir yük, kabul.. Ama eğer insana bu teklif edildi ise (Amener Resulu deki kısmı ile)… Bunun kaldırılabilirliği var.

Yani ALLAH (cc) bir kimseye kaldıramayacağı yükü yüklenmesini teklif eder mi? Bu zulüm olurdu hâşâ!

Burada  biraz gayret edin mesajı da var..

Halbuki o yorumlarda da kaldıramayacağı yükü yüklemez derken, “ve siz nefsinizde olanları açıklasanız veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” (Bakara 284) ayetini biraz hafifletmek adına da kullanılmış…YANİ ALLAH (cc) BU 284. AYETİN HÜKMÜNÜ KALDIRDI / HAFİFLETTİ gibi. Ben buna pek katılmıyorum.


2-Bakara Suresi 284. Ayet

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da bütün Allah’ındır. Ve siz nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir. Artık dilediğini mağfiret eder dilediğini de muazzeb kılar ve Allah Teâlâ her şeye pek ziyâde kâdirdir.


Tamam ALLAH’U TEALA bazı hafifletmeler olduğunu söylüyor.. Bunu şu şekliyle anlamak daha mantıklı ALLAH (cc) bir şeyi teklif ediyorsa;

Kaldırılabilirliği var..

Bu kaldırılabilirliği, nasip olursa 73. ayeti açıklarken yapacağız..

Bakara Suresinde de ALLAH U TEALA nın bir desteği bir rahmeti olacağının da bir işareti var.

ALLAH (cc) burada yüklüyor ve Ben size bunu kolaylaştıracağım da diyor.. Biz bunu parantez içinde anlıyoruz..


Her kelimede bir şeyler var, onları eleyerek gitmek istiyorum..

Burada “insan” deniyor, ki bu “cins isim” olarak kullanılmış..

Burada ya bir tek insandan bahsediliyor, “Adem” Hz. Adem (a.s.) olarak, ya da insan cinsi olarak.

Burada bahsediyor..

Peki biz hatırlıyor muyuz bunu?! 24:51

Hatırlayamıyoruz değil mi?

Bunu hatırlayamamamızın sebebi, daha önce açıklamıştık (Bknz.Yukarıda Araf Suresi 172.Ayet -Kalu Bela Ayeti-)

  • Şuan bizim bir bilinç düzeyimiz var. (Dünyadaki bilincimiz)
  • Bilinçaltı düzeyimiz var.. (Cenneteki bilincimiz..)
  • Bir de alt bilinç düzeyimiz var.. (Melekut Alemindeki, latif alemdeki, cennet üstü olan alemdeki bilincimiz..)

Bu; orada cereyan ettiği için bunu hatırlamamız imkansız değil ama çok çok zor..

Çünkü biz daha bilinçaltımıza hakim değiliz.

Daha rüyalarımızın içine giremiyoruz; rüyadayken rüyada olduğumuzu anlayamıyoruz..

Rüyada hakimiyetimiz yok..

Bu geçmişte olanlarla ilgili bir şey..

Ama ALLAH U TEALA bize gaybden haber verme bağlamında bu olayın olduğunu da bize hatırlatıyor..

Biraz ilerleyelim..


İşte bu “emanete” gelelim tekrar..

Emanetin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler var demiştim..

  • Bunlardan birisi “akıl” deniyor..

Yani “aklı olmayanın dini yok ” derler ya..

Akıl ALLAH ın mahlukatına nasip ettiği çok büyük bir ikram..

Ve bu akıl bizim tahmin ettiğimizden çok daha değişik unsurları barındırdığı için ve bilinen anlamıyla diğer mahlukatta da o kadar yüksek tecelli etmediği için ,işte ben bu “aklı” emanet olarak sana verdim.. O da bundan sorumludur anlamında..

Bazı müfessirler bu emaneti…

  • Bazısı bunu dini, şeriati hükümler olduğunu ifade etmişler..

Dini emanetleri verdim ; kim ki yapar kurtulur..Kim ki yapmaz azaplandırılır..anlamında anlamıştır..

  • Bazı müfessirler bunun Kur’an-ı Kerim olduğunu ifade etmişler..

59-Haşir suresi 21. ayet (Genel: 59 – İniş: 101 – Alfbetik: 76)

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel gur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunların hepsi doğru ..

Yani Kur’an olduğu o kadar belli ki ,Kur’anın yükümlülüğüyle biz..dinimiz var…

Ve bunun her hükmünü yerine getirmekle yükümlüyüz..

Ve bu dağlara ağır gelmiş..

Ama biz insanlar mükellef tutulmuş..nesinden HÜKÜMLERİNDEN. Ama insanlar zaman içinde bu hakikatinden uzaklaşıp öyle saçma şeylerle uğraşmışlar ki; birara o kadar saçma bir tartışmalar olmuş ki..

Buna şeytan oyunu diyorum..mesela:

Bir zaman Kur’an-ı Kerim mahluk mu değil mi? diye çok ciddi tartışmalar olmuş..

Bir olay anlatayım..ağlarsınız ..

Zamanında Rumlarla yani Bizanslılarla müslümanlar arasında bir savaş yapılmış ..

2 tarafın da esirleri olmuş..

O esirlerin mübadelesi/ değişmesi konusunda bir anlaşma yapılmış..onlar onu verecek onlar onu verecek..

o zaman ki İslam Devleti liderleri gelmişler ..

Karşılarında müslüman esirler..

Dur demişler ilk önce sizi bir imtihan edeceğiz..sonra esaretten kurtaracağız…

Teker teker almışlar,sormuşlar:Kuran mahluk mu değil mi ?söyle bakalım..yani yaratılmış mı yaratılmamış mı?

Adam bilmiyor ki; bu tartışmaya vakıf bile değil..

Ya mahluk diyor ya da değil..Onun için olsa ne , olmasa ne..bilmiyor ki

Kendi görüşlerine uymayanlara. tamam sen git, demişler..

Ve birçok insan esaretten kurtulamamış..

Karşındaki Müslüman ya!nasıl  yaparsın böyle bir şeyi?aynen bugünde öyle devam ediyor..

Hatta Buhari varya Hz. Buhari..İmam Buhari..

İnanılmaz derece yüksek İslam Alimidir..büyük bir Hadis alimi. Sahih-i Buhari diye çok meşhur bir hadis kitabı var..

Hayatının son yıllarında bir yere gidiyor..

Yolculuk yapıyor..O sırada o  Kuran mahluk/mahluk değil tartışması o kadar büyüyor ki..

O zamanın Emiri diyor ki  sorun bakalım mahluk mu kabul ediyor mu değil mi?

Kendisi bu görüşlerden biri hangisi olduğundan emin değilim….önemlide değil..

Bunu söylemediği için ..Demişler ki..Tamam ..onun canına kıymayın …ama onun arkasında namaz kılınmaz..Yediği yenilmez,içtiği içilmez ve selam verilmez diye bir fetva veriliyor..

Ve son yıllarında  tek başına açlıktan ölüyor..28:49Sefaletten ölüyor..

İnsanlık böyle saçma şeylerle uğraşmış..

Ama bizim bildiğimiz bir şey var..

Bu önümüzdeki Kitap herhangi bir kitap değil..

ALLAH ın Kelâm-ı..Kelâm-ı..Yani Sözü..

O anlamda da Tabiki çok büyük bir EMANET..


Ben ise daha farklı bir  şey de izah etmeye çalışacağım:

Şimdi ALLAH U TEALA bütün mahlukatı yarattığında bilinmekliğini Murad etmiyor mu?!!!?

Ediyor..

(…….)( katılımcılaradan birisi meleklerin nefsi yok diye bir katkıda bulunuyor)

Hepsinin aklı var..Ama Hepsinin nefsi yok..

Mesela Meleklerde nefs yok..

Neden?

Bakın Nefs ..

3 Alemden bahsetmiştik..

  1. Melekut Alemi var..Yukardaki üst alem..Latif Alem
  2. Bir altı Cennet Alemi
  3. Bir altıda Arz yani Yeryüzü

Şimdi Ademe Ruh üfürüldüğünde onda Nefs yoktu..

Çünkü bir şeyde Nefs olduğunda zevceynlik vardır..Dişilik-Erkeklik vardır..

O Cennet üstü Alemde Dişilik-Erkeklik yoktur..

Meleklerin cinsiyeti var mı?Dişilik-Erkeklik..

Ademde de o anlamda da yoktu..

Ne zaman ki ona Nefs yüklendi..

Cennete inerken Nefsle beraber indirildi..

Nereden anlıyoruz bunu????!!!!


Bknz .Aşağıdaki Ayeter


4-Nisa suresi 1. Ayet 

 يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثٖيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى تَسَاءَلُونَ بِهٖ وَالْاَرْحَامَ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقٖيبًا

Yâ eyyuhen nâsuttegû rabbekumullezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve halega minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîrav ve nisââ, vettegullâhellezî tesâelûne bîhî vel erhâm, innallâhe kâne aleykum ragîbâ.

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.


7-Araf suresi 189. Ayet 

هُوَ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشّٰیهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفٖيفًا فَمَرَّتْ بِهٖ فَلَمَّا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn.

O, o (Zât-ı Ecell-i Âlâ)dır ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve eşini ondan yapmıştır ki onunla ünsiyette buluna. Vaktâ ki ona mukarenette bulundu, hafif bir yük yüklendi. Bir müddet bununla gidip geldi. O zaman ki, ağırlaştı. Allah Teâlâ’ya, Rablerine dua ettiler ki eğer bize bir sâlih çocuk verir isen andolsunki, biz elbette şakirlerden oluruz.


Ve ondan sonra gelen geçer ve “uskun el cennet” cennete yerleş diyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 35. Ayet 

وَقُلْنَا يَا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمٖينَ

Ve gulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şié’tumâ, ve lâ tagrabâ hâzihiş şecerate fetekûnâ minez zâlimîn.

Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»


Bu Cennette Nefs hükmü var..

Ve işte deniliyor ki..Ademe yani ortama Teklif edilen aslında  “Nefs” bir üstüyle söyleyeceğim..

****Nefsin kaynağı olan Cemâlullah****(daha önceki sohbetlerde ayrıntısıyla açıklandığı için burada kısaca bahsedilecektir.Bknz.Adem Kıssası Sohbeti.)

O alemde bu esma da, ALLAH ın Esmalarından çok cazip bir esma idi.

Ama O na yönelmenin yükümlülüğü de ;Nefs yükümlülüğüydü..

İşte Adem  o yükümlülüğü bir anlamda kabul etti…

Ve Cennete indi..Yada indirildi. 31:28

Bakın burası çok ilginç bir konu..

(….)


*****

İblis,Melekler ve Adem ; Latif Alemdeydi..

İblis secde etmedi..

Ceza olarak ne dendi ? ” in aşağı”..(ihbît)

Aşağı inmiş olması lazım..İndirildi… nereye: bir alt aleme indirildi..

Biz biliyoruz ki bir alt alem Cennet Alemi..

Arada bir şey yok..

Sonrada bir bakıyoruz ki..

Ademle -Şeytan(artık ismi Şeytan oldu) aynı mekanda..

Nerede?? Cennette..

Ya da İblis hatası yüzünden oraya indirildi..

Adem niye orada ?

Demek ki Ayetlerde muhakkak işareti olan..

Ademin bir hatası oldu..bir şey yaptı ki, o da cennete indirildi bir üst alemden !

Sonra Cennette de hata yaptılar..

Yine bir” in” emri..ıhbitû ….orada(cennette) geliyor..


Araf Suresi 24.Ayet

قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Kâlehbitû ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl’ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Buyurdu ki: Kimimiz kiminize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşip kalmak ve geçinmek vardır.


Bu sefer hepsine (Adem, Havva ve şeytan) beraber.. Nereye indiriliyor… Arz a indiriliyor..

Bunu çok uzun konuşabiliriz.

Demek ki Adem bir hata yaptı orada..Bir talepte bulundu..

Nefsin yüklenilmesini gerektirecek tercihte bulundu..

Bu da sorumluluk getiriyor..

O şekilde Cennet süreci de devam ediyor..


(………)(katılımcılardan birisi insanın yeryüzüne indirilme süreciyle ilgili bir soru soruyor)

Bakın Subhan olan kim??

-ALLAH

Kullî iradeye sahip olan tek kim :ALLAH .. onun dışında kim ne kadar üstün olursa olsun eksiktir..

Subhan  “Tam” demek , “eksiksiz” demek.

Eksikli olması sonucu olarak insan elbette hata yapacak…bir gün bir yerde…

İşte ALLAH bunu ilmiyle biliyor zaten..

Dolayısıyla hata yapa yapa… Arza inecek zaten..

Melekler bile ilmiyle biliyorlar.

Melekler bakın yeryüzünde kan dökecek,fesat çıkaracak birini mi yaratıyorsun…??!!diyorlar..


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


Misal var çünkü Cinler misali var..

Cinler bu şeye maruz kaldılar..

Ama hata yaptılar..

Çünkü neden Cinlerde de Nefs var..

Nereden biliyoruz Nefs olduğunu?

Cennet ve Cehennem hayatı onlarda da var..

Cennet ve Cehennem bilin ki Nefsani bir alem.nefislerin ana unsur olduğu bir alem..

Cezanın da-ödülün de olduğu bir ortam..

Burdan biliyoruz ..Görüyormusunuz…Konu ne kadar geniş …

(………..)

Bunu anlarsanız Ruh gibi dolaşırsınız..!!

ALLAH nasip ederse ki vakit daralıyor..Haftaya olur belki..

Zaten bizim dünyaya gelmemizin mantığı bu…

Yaşamamızın gayreti bu..Sizin dediğiniz..Neden sistem kurulmuş..Ne yapmamız gerekiyor..Ana fikri bu…



EMANETİN BAŞKA BİR BOYUTTAN İZAHINI YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ ŞİMDİ:

  • ALLAH U TEALA bilinmekliği Murad ediyor ya… bütün Mahlukata,kendi sıfatlarından veriyor..

En büyüklerini de İnsana veriyor..

Yeryüzünde”Bir Halife” yaratacağım diyor..

Bknz.Aşağıdaki Ayet


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


İşte bu yüklenilmesi çok ağır bu yükü..

Ancak Halife konusunda olan birisi kaldırabilir..

Biliyorsunuz Esma-ul Hüsnalar vardır..

Biz ALLAH U TEALA yı Zatını anlama konumunda değiliz..

Öyle bir şey bizim hücremizde yok.. 36:42

Biz ALLAH ın zatını anlama konumunda değiliz..

Böyle bir şey bizim hücremizde yok..

Yaratılma süreciyle beraber “kun” emrıyle beraber …

ALLAH U TEALA tüm alemlere Esmalarıyla tecelli ediyor..

Ve bu her eşyada da her türlü mahlukatta da bir şekilde bunun tecellisi var..

Ama bazısında biraz var..bazısında biraz var..

Ama en büyük en fazla tecelli “İnsan”da.

İşte zaten bu yükü kaldırabilecek konumda olan da ancak böyle bir Esma yüklemesine maruz kalan “insan”…

Aynı zamanda ALLAH U TEALA “Ruh”umdan da üfledim.diyor..

İnanılmaz bir “destek” var..İnanılmaz bir şey…

(……)

İşte Arkadaşlar Tamam ..Biz şöyle zayıf mahlukatımız tamam..ama bizde yükleme aslında çok fazla..

Bakın dağlar diyor,arz diyor,sema diyor.. 37:46

Bunlar fiziksel olarak düşünün, dünya mantığıyla düşünün..AMA KALDIRMAYA CESARET EDEMİYOR..

bir kaya düşünün..Ama insan diyor ki “ben kaldırırım”..

Bu zayıf bedenlere rağmen…buna girişiyor..demek ki..

İnsan bir şeylerin farkında..

Ama sonunda da diyor ki Ayette(Ahzab 72.Ayet.);

innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

İnsan çok çok zalimdir..(ZALUUM” dur)

Bakın burada “ZALİM” DENMİYOR..ZÂLİM ; O anda o işi yapan demek..

“ZALUUM” deniyor ayette ! buna Arapça’da mübalağa-i ism-i fail deniliyor..

zaluum-o zulmetme fiilini  çok çok yapan ve sürekli halde yapan demek.. 38:33(Mübalağa var)

Aynı şekilde ne diyor..!!

cehûlen…

ALLAH U TEALA “câhil ” bile demiyor..

cehuul ;onun mübalağası ..çok çok cahildir..Anlamında..

Burada 2 şey var..

Diyor ki ALLAH U TEALA

  • Eğer bu yükün ağırlığını bilseydi..Bu işe girişmezdi..Bu anlamda zalûmen ve cehûlen;

73.Ayette birleştirdiğimizde göreceğiz ki..

  • Bu EMANETİ yerine getirmeyenler,getiremeyenler zalûmen ve cehûlen;

Çünkü ALLAH U TEALA bir şeyi teklif ettiyse arz ettiyse ;

lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ(Bakara Suresi 286.Ayet)

Onun kaldırılabilirliği var..Ağır …ama kaldırılabilirliği var…

Sadece kendi ile değil burada…..

ALLAH ın bir desteği oluyor.. Sistemin devreye girmesi oluyor..Bazı özel şeylerin desteği..Bununla beraber…

Zaten bazı çünkü zayıf yaratıldığını şuradan biliyoruz..


4-Nisa Suresi 28. Ayet

يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَعٖيفًا

Yurîdullâhu ey yuhaffife ankum, ve huligal insânu daîfâ

Allah Teâlâ sizden hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır


Allah  sizden hafifletmek istiyor ..Neyi? Yükü…Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır..

Burada İnsana kerramnâ benî âdeme derken..Ademoğlunu  kerem sahibi yarattık derkende ..ekstra yüklemeler olduğunu ifade ediyor..40:11


17-İsra Suresi 70. Ayet

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنٖى اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَثٖيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضٖيلًا

Ve legad kerramnâ benî âdeme ve hamelnâhum fil berri vel bahri ve razagnâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrim mimmen halagnâ tefdîlâ.

Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.


Adem Kıssasını geçen sene 6-7 hafta işledik..Ana fikir vardı..

Yani niye bu dünyadasın..??!!

Niye gönderildim?!Niye yaratıldım?!

Soruların cevapları var buralarda..

Bunu anlarsak daha doğru yaşarız..

Dünyaya kaptırıp da gitmeyiz..



Ahzab Suresi 73. Ayet

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.

1. li : için, olsun diye
2. yuazzibe : azap eder
3. allâhu : Allah
4. el munâfikîne : münafık erkekler
5. ve el munâfikâti : ve münafık kadınlar
6. ve el muşrikîne : ve müşrik erkekler
7. ve el muşrikâti : ve müşrik kadınlar
8. ve yetûbe alâ : tövbesini kabul eder
9. allâhu : Allah
10. alâ el mu’minîne : mü’min erkeklere
11. ve el mu’minâti : ve mü’min kadınlar
12. ve kâne allâhu : ve Allah olur, …dır
13. gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
14. rahîmen : rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)

Li yuazziballâhulALLAH azap edecek

Li nin başında lam (ل‎‎) var .. Bunun sonuç lam (ل‎‎)ı olduğu söyleniyor..

Yani bunun süreç yaşanacak bunun sonucunda demekmiş..
Arapça bilenlere söylüyorum.. Bu lam(ل‎‎) harfinin.. 12 tane farklı anlamı varmış..
Bunun 1-2 tanesi biliniyor..Buna sonuç lamı (ل‎‎) deniliyor..
Yani bunun sonucunde “Summe” gibi
ALLAH azap edecek..

Bak burada ALLAH U TEALANIN isminin bizzat geçmesi.. bu işin şiddetli olduğunu gösteriyor..
Azap edecek…

Kime azap edecek..

  • el munâfikîne ve el munâfikâti (erkek münafıklara ve kadın münafıklara)
  • ve el muşrikîne ve el muşrikâti(erkek müşrakati ve kadın müşrakati)

Neden bu Ayet!!!Bir önceki Ayetin arkasına geliyor..

Onlar diyor ya zalûmen ve cehûlen

Bunun arkasına gelmesi alakasız gibi duruyor ..

İşte ALLAH azap edecek…

Bu EMANET i layıkıyla getirmeyenleri 4 tane grup soyluyor..

2 ye ayırırsak ..cinsiyeti kaldırırsak..

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Ne yapacakmış?

Azap edecekmiş..

İşte yük öyle ağır ki..

EMANET öyle ağır ki…

Yapamadığın kaldıramadığın takdirde sonucu ne biliyormusunuz ?

Azap

İşte sema,arz,dağlar..birazda bundan çekiniyorlar..

Hep EMANETe kıymetten dolayı çekiniyorlar..

EMANET kıymetli olduğu için layıkıyla yerine getiremeyiz diye..

Hemde neticesinide şey yapıyorlar..

Zaten Adem “ahdini” unuttu.

Yada İsrailoğullarına bir eleştiri var..Bakara suresinde..

Bknz..


Bakara Suresi 100.Ayet

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

E ve kullemâ âhedû ahden nebezehû ferîgum minhum, bel ekseruhum lâ yué’minûn.

Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı?

Zaten onların çoğu iman etmez.


İşte Ahdin bu olduğu söyleniyor..

Yani EMANET i yüklendiğinde ..sen EMANET i yükleniyorsun ama gereğini yerine getirecekmisin..!!!???

Tamam getireceğim..

Hadi öyleyse yaşa..dünyada…

O ahdi unuttu..

İşte bu dünyada hatta bunu Adem aleyhisselamla ilgili söylüyor..

O unuttu diyor..

Zaten biz onda azimde bulmadık..


20-Taha suresi 115. ayet (Genel: 20 – İniş: 45 – Alfbetik: 76)

وَلَقَدْ عَهِدْنَا اِلٰى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve legad ahidnâ ilâ âdeme min gablu fenesiye ve lem necid lehû azmâ.

Kasem olsun ki, bundan evvel Âdem’e de tavsiyede bulunmuştuk. O ise unuttu ve O’nun için bir azm bulmadık.


2. kısımlarda da Adem kıssası ilgili bir şey var..

Diyor ki;yetûballâhu ve yetûbe alâ âllâhu-ALLAH

alâ el mu’minîne ve el mu’minâti

Müminlere ve Mümin Kadınlara tövbesini kabul buyuracaktır..


Bakın şöyle demiyor..

Münafıklara ve Müşriklere azap edecek..

Diğerlerini ödüllendirilecektir demiyor..

“Tövbe”lerini kabul edecek..diyor..

*****


Bakara Suresi 36.Ayet

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînin

Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.


ihbit;inin emri..

İn… bir aşağı in yani..

Konakladığınız yerden inin.. Nasıl?birbirinize düşman olarak.. artık arzda sizin yerleşecek yer var..

Nereye inileceği söyleniyor..

Dünyaya inilecek..

Cennetten bir aşağısına indirilecek..

Bir zamana kadar bir geçim var..

Geçen hafta bunu hatırlarsanız bunu söylemiştik..Belirli bir zamana kadar da bir şey var..

Zamanı belli olmayan ..kıyamet saatine kadar..İşte bu ne olduğunu birazdan anlayacağız..

Adem de RAB bisinden de bazı kelimeler telakki etti,aldı..Burada bir işlem oluyor demek ki..

Ve ALLAH diyor ki ;O nun Tövbesini kabul etti..

Bakın burada ne diyor?

ALLAH Mü’minlerin tövbesini kabul edecektir..diyor..buraya bağlantılı..

(kânallâhu gafûren rahîmâ)

Peki tövbesini kabul etmiş…

Peki “in emri” var..

Sonrada tövbeni kabul ettim diyor..

Peki Ademin Cennette kalması gerekmiyor mu?(Adem ve Havvanın)

Bizim bildiğimiz anlamamızla tövbesi kabul edildi…

Cennette mi kalıyor !!!!?

Hayır ,yere indiriliyor..

Tövbesini kabul ediyor ama affetmiyor!..

***


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.


Kulnâhbitû-tekrar inin diyor..İkinci in emri ! tövbe ettikten sonra bir “in emri” daha var!

Demek ki tövbe” Cennette” yapılmış…

Ama bizim bildiğimiz anlamda tövbe değil bu..

Eğer tövbenin kabulu olsaydı..Bizim bildiğimiz anlamda..

Ademin orada devam etmesi  lazımdı..Ama ne oldu? İndi..

Demek ki ALLAH U TEALA başka bir şey Murad etmiş..Başka bir şey var!!!!

Şöyle değerlendirebilirsiniz..

Eğer Ademin orada tövbe etmeseydi de..İblis gibi tövbe etmeseydi..

Yeryüzüne inecekti..Ama Cennete geri-dönüş olmayacaktı..

Dünyada yaşanacak..bitecek.Bir daha oraya çıkma olmayacaktı..

Ama ALLAH U TEALA tövbesini kabul ederek tekrar Cennetin kapısı açıldı…

Ama Kime ? Kimlere?

Bir önceki Ayette ne diyor..innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu) diyor..


Bakara Suresi 37.Ayet

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيم

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyhi, innehu huvet tevvâbur rahîmu

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


Er Rahîm Esması Kimlere Tecelli ediyor..,??

Mü’minlere..

et tevvâbur er rahman demiyor bakın..RAHMAN DEĞİL ; RAHİM!

et tevvâbur rahîm diyor..

Yani Yeryüzünde yaşayın..Size verilen bir EMANET var..

Bu EMANETi tutun..

Tutabilen geri dönecek..ALLAH ın Rahmetiyle…

Rahimiyle..

Yapamayan ne olacak?

İşte 73. Ayetin başı..

Li yuazziballâhul-ALLAH azap edecek…

Kimlere ?

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Yani diyor ki; ya doğru düzgün  EMANET’i  yerine getirirsin..

Ya da Münafıklar ve Müşrikler olursunuz..Ama Cennete giremezsiniz..Sizin yeriniz belli..

Anlıyor musunuz Adem kıssası neden önemli?

Hikaye gibi dinliyoruz ..Halbuki… biz bunu bilirsek arkadaşlar..

Niye bu süreç işliyor..

Biz Zamanında EMANET verildi bize bunu biliyoruz ama hatırlamıyoruz..

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi

Belâ dedik..Bir EMANET aldık..

Bunu hatırlatıyor sistem..

******

Bunun Ana fikri var burada


Burada bir kelime daha var..

73.Ayet

kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

ALLAH Gafurdur..Rahimdir diyor orada..

****

İşte Ademin tövbesinin kabul edilmesi… tekrar Cennette kalmasına yaramadı..

Ama söyle bir kapıyı açtı..

Onun sırtında olan zürriyetler olan “biz”ler..

Yeryüzünde yaşama şansı bulduk..Ama bir şekilde geri dönüş olacak..

ALLAH ın tövbesini kabul etmesiyle..daha doğrusu “affetmesiyle”

Ama geri dönebilecekler..

Onun züriyetinden sadece Rahîm Esmasına Tecellisine girebilecek,affa mazhar olabilecek..

Mü’minler..

İşte biz ne kadar bunu bu dünyada belirli bir süre olan “ilâ hîyn”diyor ya belirli bir süreye kadar gerçekleştirebilirsek..

Tabiri caizse “Yırtacağız”

Yapamazsak “azap” edilenlerin sınıfına gireceğiz..

Ve ALLAH U TEALA diyor ki;

Onlara Cehennemde yer mi yok diyor..


29-Ankebut Suresi 68. Ayet 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرٖينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil haggı lemmâ câeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilkâfirîn.

Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak ,şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur?

39-Zumer Suresi 60. Ayet 

وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرٖينَ

Ve yevmel gıyâmeti terallezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilmutekebbirîn.

Ve Kıyamet gününde görürsün ki, Allah’a karşı o yalan söylemiş olanların yüzleri kapkara kesilmiştir. Cehennemde kâfirler için bir ikametgâh yok mudur?


ALLAH bizi o tövbenin hakkını yerine getiren ve affa mazhar olan(biz çünkü afla döneceğiz) olanlardan eylesin..

Şunu unutmayalım Bizler aslında birer Ademiz..

Bu sorumluluğu yerine getirenleriz..

ALLAH U TEALA nın merhameti nerede biliyor musunuz?


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnâhbitû minhâ cemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûne

Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.


Kim benim hidayetime,hidayetçime tabi olursa diyor …

o olacaktır..diyor

ALLAH U TEALA da bize Rahmet ediyor burada..Hani yükünü kolaylaştırıyor..kendi başımıza bizi bırakmıyor..

Kıyame Suresi 36.ayet

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

İnsan başıboş  bırakılacağını mı zannediyor?


Bizi ALLAH ın hidayet ve hidayetçileriyle de geri dönüşün yollarını bize izah ediyor açıklıyor..

  • İşte elimizdeki Kur’an-ı Kerim o yüzden bir HİDAYET NİMETİ..

  • Peygamberler bir HİDAYET   NİMETİ..

  • Bu hükmü anlamış olan ALLAH ın evliyaları,alimleri,Peygamber varisleri olan birer HİDAYET..

  • ALLAH ın içimize koyduğu hidayet sistemleri(vicdan gibi) birer HİDAYET…


Şems Suresi 8.Ayet

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona(nefsine)  fücurunu ve takvasını ilham etti.


Bütün bunlarla beraber  ALLAH U TEALA ;

bütün insanlığın,bütün Mü’minlerin

bu hidayete tabi olmalarını

ALLAH’a ve Resulune tabi olmalarını,kendilerini düzeltmelerini ve AFFEDİLEREK gerçekten o geri dönüşe- ki  İleyhi Turceun’ a kadar gidiyor- varmalarını nasip etsin (amin).

SADAKALLAHULAZİM

AHZAB (27.sohbet) 67-71. AYETLER (ktpçk-8)#



SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/cCafUyiccnyzJ


ÂYET METİNLERİ:


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdân

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.


33-Ahzab Suresi 71. Ayet

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâN

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


SES KAYDININ YAZILI METNİ:


Ahzab Suresi 67.Ayetten itibaren;


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym

Bismillâhir rahmânir rahîm.


67.Ayeti bir okuyalım..


33-Ahzab suresi 67. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfabetik: 76)

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.

  1. ve kâlû : ve dediler,derler
  2. rabbe-nâ: Rabbimiz
  3. innâ: muhakkak biz
  4. eta’nâ: itaat ettik
  5. sâdete-nâ: sâdatlarımız, dînde ileri gelenlerimiz,efendilerimiz
  6. ve kuberâe-nâ : ve büyüklerimiz
  7. fe: artık, böylece, bu sebeple
  8. edallûne: saptırdılar
  9. es sebîlen: yol

Devam edelim 68.Ayetten


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.

  1. rabbe-nâ : Rabbimiz
  2. âti-him : onlara ver
  3. dı’feyni : iki, misli, iki kat
  4. min el azâbi : azaptan
  5. ve el’an-hum : ve onlara lânet et
  6. la’nen : lânet ederek
  7. kebîren : büyük

 


Önceki Ayetlerde Kıyametten soru soran kimseler vardı…


Bknz.


33-Ahzab Suresi 63. Ayet

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah(sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh (indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân

İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir.” Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.


Ondan sonra da,


33-Ahzab Suresi 64. Ayet 

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا

İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrân

Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi  hazırladı.


Kıyametten soru soranlar, o işin tam olarak ciddiyetinde değil.. Hani göster bize ne zaman ? Ne zaman gelecek bu?.. Sürekli kıyametin saatini çabuklaştırmak istemelerinden bahsediliyordu.. Başka ayetlerden hatırlarsanız.. Onların niyetlerine özgü olarak, onlara kafir diyordu.. Onlara lanetlenmiş diyordu, onlara çılgın ateş hazırlanmış diyordu..

Çünkü gerçekten kıyametle ilgilenen ona ilgi alaka duyan insan, ona hazırlık yapar..


Hani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) e soruyorlardı ;

“-Kıyamet günü ne zaman?” diye.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de cevap olarak;

“-Sen ne hazırladın onun için?” diyordu.

İşte bu ciddiyette olmayanlar da sonuç itibariyle, bir az evvel ki ayetteki  gruplara girebiliyorlar..

Onlara da “saîr (سَعٖيرً)-alevli ateşten” bir azap hazırlanıyordu. Orada da ebedi olarak kalacaklardır deniyordu..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 65. Ayet 

خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrân

(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.


Biliyorsunuz burada ebedi, bir mübalağa..

“ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır. ” diyordu.


66.Ayette de diyordu ki;


33-Ahzab Suresi 66. Ayet

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlân

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.diyecekler.


İlgili Ayette itaat 2 şekilde geçiyor.

  • ALLAH’ a itaat
  • Resûl’ e itaat

İşte 67.Ayet onunla ilgili;


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ve cehennemde olanlar dediler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan saptık.


Ve dediler diyor… Yukarıda derler diyor.. Burada dediler diyor..

Ey Rab’bimiz biz itaat ettik ama kime???? Efendilerimize “sâdetenâ” burada seyit kelimesi var. Biliyorsunuz seyyid; Efendi demek..

Salavat getirirken; “Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli Seyyidina Muhammed” diyoruz.

Yani “Efendimiz olan Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem).”

Burada da onun çoğulu var.. “Seyyidlerimize” yani efendilerimize itaat ettik.

Bir ifade daha var ..!!!!

Kuberâenâ- buda “kebir” yani büyük kelimesinden.. Büyüklerimize itaat ettik diyor.

(Kebir; ~ Ar kabīr كبير  [#kbr faˁīl sf.] büyük)

66.Ayette ne diyordu, yani “Keşke“ derken, ateşin içinde ne diyorlardı..

“-Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.”

Anlaşılıyor ki gerçek anlamda itaat edilmemiş.. Kimlere itaat etmişler? Kendi itiraflarıyla;

  • Seyitlerine, efendilerine ve
  • Büyüklerine

Tabi bunu ne ile söylüyorlar.. Nedametle söylüyorlar.. Pişmanlıkla söylüyorlar.

Ve onun arkasından ne diyorlar !!?? Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler.. Yada ne yaptırdılar? Fe edallûnâ-s sebîl(sebîlâ)- Saptırdılar..

Şimdi ‘’dalla’’ 

 (Ar .Dalâle  ͭ ضلالة [#ḍll faˁālaͭ msd.] yoldan çıkma, azma, sapma, sapkınlık Ar ḍalla ضلّ saptı, yanlış yola gitti)

Fatiha Suresinde geçiyor (7. Ayet);

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Dâllîn- sapanlar anlamına geliyor.. “Dâllalet”in  zıttı “hidayet

Hidayet; olması gereken, adrese giden doğru yol üzerinde bulunmak.. Bunun zıttı ise dalalet..

Bu eskiden beri kullanıldığı için tam manalarına girilemiyor… Kulak alışkanlığı olduğu için… Şöyle bir ifade var Fatiha Suresinde, hatırlıyor musunuz?? Ya sırât-i mustakîm (الصِّرَاطَ المُستَقِيم); ya da diğeri..

Kendilerine nimet verilenlerin yoluna hidayet et.

Bir de gayrisi vardı (gayril) o neydi?

  1. magdûbi aleyhim: Kendilerine gadab edilmişlerin,
  2. lâd dâllîn(dâllîne): Delalette olanların.

01-Fatiha Suresi 7. Ayet

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.


2’sini 1 sayarsak gayril ..

Ya sırâtel mustakîm de olacağız yada diğerinde. Gri yok.. Ya siyah var ya da beyaz…

Gri şöyle var ki buna 3.yol denirse, VÂKIA Suresinde şöyle geçiyor.. 3 gruptan şöyle söz ediliyor..

“Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz. Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!». Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!». İlerde sabikun, işte o sabikun. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.”


Bknz.


  • 56-Vakıa Suresi 7. Ayet 

كُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةً

Ve kuntum ezvâcen selâsehen

Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.

  • 56-Vakıa Suresi 8. Ayet 

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.

Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»

  • 56-Vakıa suresi 9. Ayet 

وَاَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ

Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.

Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»

  • 56-Vakıa suresi 10. Ayet 

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

Ves sâbikûnes sâbikûne

İlerde sabikun, işte o sabikun

  • 56-Vakıa suresi 11. Ayet 

اُولٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ

Ulâikel mukarrebûne

İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip olanlardır.


2 yol var…

  • Sağcılar
  • Solcular

Birde ileri gidenlerin ekstra bir yolu var (sağcıların ekstra yolu).. O anlamda 3 yol var..

Ama Fatiha Suresindeki manasıyla 2 yol var.. Ya sırâtel mustakîm üzerinde olacaksan yada diğerleri..

(…..)

Mukarrebûn’u şöyle izah edeyim..

Bakın kıyamet sahnesinden izah edecek olursak; Yani sonuç olan, ödül olan kısmıyla söylüyorum… Bu gün bir ayette denk geldi ilginç bir şekilde.


Bknz İlgili Ayet;


27-Neml Suresi 87. Ayet 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَاءَ اللّٰهُ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِرٖينَ

Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fis semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâhu, ve kullun etevhu dâhırîne

Ve sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediği kimseler hariç, semalarda ve yeryüzünde olanlar dehşete kapıldı (kapılırlar). Ve herkes boyunları bükük olarak O’na geldiler (gelirler).


Konuyla ilgili Hadis;

  1. Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde ALLAH U TEALA, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

  1. Adil devlet başkanı,
  2. Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
  3. Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
  4. Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
  5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
  6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
  7. Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”

Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2


Kıyamet sahnelerini hatırlayın, kişinin annesinden, babasından, akrabasından kaçacağı.

Bknz. İlgili Ayetler


80-Abese Suresi 33-37. Ayetler

 فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ *33* يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ *34* وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ *35*  وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ *36

*37* لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ

Fe izâ câetis sahhâh(sahhâtu). (33) Yevme yefirrul mer’u min ehîh(ehîhi). (34) Ve ummihî ve ebîh(ebîhi). (35) Ve sâhıbetihî ve benîh(benîhi). (36) Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi). (37)

Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, (33) O gün kişi kaçar, kardeşinden… (34) Anasından, babasından..(35) Eşinden ve oğullarından. (36) Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. (37)


Çırıl çıplak olduğu halde, kimsenin birbirine bakmayacağı, saçların biranda beyazlayacağı..


Bknz.


73-Muzzemmil suresi 17. ayet (Genel: 73 – İniş: 3 – Alfabetik: 76)

فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شٖيبًا

Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).

Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?


O sahneleri bir düşünün, herkes sorgu- sual, telaşe içerisinde..

Bir de arşın gölgesinde gölgelenenler var..

Bir ayette onlar karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar..diyor..


Bknz.


56-Vakıa Suresi 15-19. Ayetler 

*17*عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ *15* مُتَّكِئٖينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلٖينَ*16* يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ

*19*بِاَكْوَابٍ وَاَبَارٖيقَ وَكَاْسٍ مِنْ مَعٖينٍ*18* لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ

Alâ sururin mevdûnetin. (15) Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne). (16) Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne). (17) Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin). (18) Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne). (19)

Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde. (15) Onların üzerinde, karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır). (16) Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır. (17) Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile. (18) Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar. (19)


Karşılıklı tahtlarda oturma sahneleri, cennetle ilgili ayetlerde de geçiyor.. Ama kıyamet sahneleriyle ilgili olan yerleri de var onun.. Hadisle örtüştüğü kısım bu.. İşte o mukarrebunlar var ya.. Onların ikramı o..

O sağcılar, solcular var, (Kur’an-ı Kerim ifadesiyle) Ashab-ı Meymene (Ashab-ı Yemin), Ashab-ı Meş’eme (Ashab-ı Şimal) grupları var. Bunlara sorgu ve sual  var..

Ama bir grup, mukarrebun denilenler, onlar öne geçenler (sabikun).. Bunların ikramı çok daha farklı..

Şimdi baştaki kısma dönecek olursak, yani dâllîn/dalalet dediğimiz kısma. Onu anlatmaya çalışıyorum..

Dâllîn’in şöyle bir izahı var. (Birisinin ifadesi)

Sırât-ı mustakîmde olmaya niyet ettiniz.. ALLAH U TEALA da nimetiyle, desteğiyle size bunu nasip etti.. Sizi o istikamet üzerinde olmaktan alıkoyacak her türlü şey, düşünce ve amel; (dalalet) oluyor. Siz de o anda “dâllin” yani dalalette olanlardan oluyorsunuz.

Şimdi genel kapsamıyla;

  • Sırât-ı mustakîmde hiç olmama durumu var..
  • Birde özel olarak, mü’minler için (sırâtel mustakîmde ilerleyenler için), sırâtel mustakîmde olmaya muhalif olabilecek her türlü düşünce, hareket, amel, niyet dahi  “dalalet/sapma” oluyor.. 

Çünkü direksiyon hafif sağa-sola kayıyor.. Düzeltemezse ne olacak ? İstediğin kadar yolda ol.. Bir an gelir ki, çizgiyi geçer, takla atar gidersin.. O yüzden dalalet mü’min için farklı bir ifade. Mü’min olmayan herhangi bir insan için ise daha farklı bir ifade.. Yani ana yoldan sapma anlamına geliyor, buradaki ifadesiyle..

Ayette ne diyordu? Orda ateşte yüzleri çevirilenler ne diyordu?..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 66. Ayet 

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen).

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.


Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler, bizi saptırdılar diyor.. “edallû” diyorlar..

Ve gâlû rabbenâ innâ etağnâ sâdetenâ ve kuberâ enâ feedallûnes sebîlâ.

Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize/efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.”

Çünkü sen ALLAH’a (cc) ve Resul’üne itaat etmezsen; itaat edeceğin başka her şey, seni saptıracaktır..

Kendi hayatımıza bakalım; İtaat ettiğimiz her türlü unsur, eğer gerçekten ALLAH’a (cc) ve Resûlü’ne (s.a.v.) götürmeyecek ise, hangi unsurlar olursa olsun, hangi türde felsefe olursa olsun, hangi türde görüş olursa olsun, (buna siyasal bir görüş diyebilirsiniz, kültürel bir görüş diyebilirsiniz) saptırma ihtimali var..

O yüzden bir Mü’minin, Kur ‘ân-ı Kerîm’le ilgilenen her Mü’minin, tabii olduğu, itaat ettiği, her türlü görüşe, bu anlamda, her zaman dikkat etmesi lazım..

Çünkü bir ayette; “Onlar bir konuda tereddüt ettiği zaman onu ALLAH’a (cc)ve Resûl’üne götürürler” diyor.


Bknz.


4-Nisa Suresi 59. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum, fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûli in kuntum tué’minûne billâhi vel yevmil âhır, zâlike hayruv ve ahsenu teé’vîlâ.

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz –Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız– onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.


4-Nisa Suresi 65. Ayet

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

Felâ ve rabbike lâ yué’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim haracem mimmâ gadayte ve yusellimû teslîmân

Yok, yok rabbına kasem ederim ki, onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde, seni hakem yapıb sonra da verdiğin hukümden nefislerinde hiç bir darlık duymaksızın, tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.


Uyulmadığı takdirde de tehlikeden söz ediliyor..

Şimdi burada, şu 2 kavramdan bahsedeceğim;

  1. Seyyid
  2. Büyükler

Toplum hayatında bazı kurallar var.. Toplum hayatındaki bu bazı kurallar, insanı bazı sosyallikler içerisinde alıp götürüyor…

Bu sosyal yaşantı içerisinde önder olan, lider olanlar var, efendi olanlar var.. Efendi deyince akla ne geliyor? Bir emir komuta zinciri geliyor.. Yani o bir şeyler söylüyor, şunları şunları yapın diyor.. Kişi de konumu gereğince ona tabi oluyor.. İtiraf edenler de işte; “Biz onlara tabi olduk, itaat ettik” derken bu efendileri kast ediyor.. Sanırım bu kavram anlaşılıyor…

2.kavram ise “büyüklerimiz“. Yani büyüklerimiz-kuberâe-na ifadesi… Kuberâe ( كُبَرَاءَ ) kelimesi kibirler anlamına geliyor…

Bir ayette, o şehrin ekâbirleri diyor, bir başkasında da ileri gelenlerinin sayıları 9 (dokuz)..


Bknz.


  • 27 – Neml Suresi 48. Ayet

وَكَانَ فِى الْمَدٖينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtın yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûne

Ve şehirde dokuz kişilik bir grup vardı ki; yeryüzünde fesat çıkarıyorlar ve ıslâh etmiyorlardı.

  • 6-Enam Suresi 123. Ayet 

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖى كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Ve kezâlike cealnâ fî kulli garyetin ekâbira mucrimîhâ liyemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bienfusihim ve mâ yeş’urûn.

İşte böyle, her memlekette günahkârları, oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.


ekabir:  Kökeni Arapça. kbr (büyük-büyük olmak) kökünden gelen akābir (أكابر)  “en büyükler, önde gelenler” sözcüğünden alıntıdır. Arapça, akbar (أكبر )“daha büyük, en büyük” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur.


İsm-i Tafdil var.. En büyükleri anlamına geliyor…

Orada 9 sayısıyla ifade edilmiş ne hikmetse.. Geçen dönemlerde bizde dikkat ettik  ve birilerine sorduk, en önde olan ve dalaletteki fikir önderlerini say dedik.. Hep 9 civarında sayıldı.. Yani güncelliğini koruyor bu ayet.. Aklınıza gelen,  ALLAH’i konularla  mücadele eden ekabirleri sayıyorsunuz.. Aklınıza gelen 9 kişi oluyor… 9 sayısında bir şey var.. Hikmetine binaen RABB’im 9 (dokuz) ifadesini kullanmış..

Şimdi ne deniyor günümüzde; toplumun önde gelenleri, ileri gidenleri deniyor.. Yani ne büyük sanatçı deniyor… Ne büyük fikir adamı deniyor.. Toplumda, insanlardan birilerini hep putlaştırmak, idolleştirmek eğilimi var.. Bu gençler ve çocuklarda çok daha fazla.. Çocuklara bakın, onlara idol denen bir şey yükleniyor.. Ona hayran kalıyorlar..

Mesela benim kızım. O da izliyor… Prensesler var biliyorsunuz, barbiler var… Bazı karakterler ithal ediliyor, sonra o kültüre yapıştırılıyor.. Çocuklar hep onun gibi giyiniyorlar… Onun gibi olmak istiyorlar.. Çocuk biraz daha büyüyor, buluğ çağında  pop şarkıcılarına ilgi duyuyor.. O şahısların posterleri alınıyor, asılıyor. Sonra, çocuklar için idol oluyor..

Put anlamında “ilah anlamında’’ hayranı oluyor onun.. Saç şeklini, giyim şeklini, hatta diş  şeklini bile ona benzetiyor..

Mesleğimle ilgili olduğu için söylüyorum, yanında fotoğraf getiriyor “bunun gibi olmak istiyorum” diyor.. Nesi diyorum? Dişleri diyor..  Dişlerine kadar benzemek istiyor.. Biri geldi, Tarkan’ın resmi ile, “benim dişlerimi bunun gibi yap” dedi.. Komik geliyor ama insanın “büyüklere” karşı böyle bir temayülü oluyor..

Ya da şuan ki futbolcular… Adamın üstün olduğu yanı, bizden topa daha iyi vuruyor olması sadece.. Başka hiçbir üstünlüğü yok… Ne kültür olarak.. Ne ahlak olarak.. Ne maruf şeyler olarak… Hiçbir şey yok üstün olduğu… Sadece topu biraz daha iyi tepiyor. Ama bakıyorsunuz o, “idol” denilen kahraman oluyor..

Ayete yaklaştıracak olursak;

Fikir önderleri var, gazeteciler var mesela. Kişi makaleyi okuyor “tamam ben de öyle düşünüyorum” diyor.. Ya senin hiç mi kimliğin, kişiliğin yok? Senin bir birikimin var.. Niye onu kes-kopyala-yapıştır yapıyorsun. Hele hele o büyük olan yazar, İslamla alakası olmayan biriyse!!! Onun yolundan gidiyorsun…

İşte bu kişiler, ahirette, nedamet içerisinde ve o kimselerin karşısında, ne diyorlarmış???  “Onlar bizi delalete götürdü” diyorlarmış. Ve orada onların bir de duaları var.. Bedduaları var, aslında…

İşte 68. Ayette bu var;


33-Ahzab suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.


Diyorlar ki; “Rabbenâ âtihim-Rabbimiz onlara ver, dı’feyni minel azâbi-azaptan 2 kat ver”…

Niçin 2 kat

  1. Kendileri saptıkları için,
  2. Başkalarını saptırdıkları için.

Daha önce işlediğimiz ayetlerde geçmişti hatırlarsınız. Birisi kendi yaptığı için, birisi de yaptırdığı için. Bu basit bir şey gibi geliyor ama, hiç te basit değil.!!!!

Bakın şunu bir deneyin. Bir mum alın ve mumun alevine bir kez elinizi dokundurun…

  • Sonra elinizi çekin, bakın bir daha dokunabiliyor musunuz?..
  • Bunu bir de başkası için, ikinci kez yaptığınızı düşünün…

Zaten yaptığıyla, ALLAH’a itaat etmediğiyle, isyan ettiğiyle, kafir olduğuyla bir azap var.. Hadi çekin… Hadi bir daha çekin saptırdıklarınız için..

Ya da bir başka ifade ile 2 kat şu;

  • Ocağın altını açıyoruz ama, hafif derece,
  • Bir de alevini sonuna kadar açıyoruz, ısıyı artırıyoruz,

Yani bir de ısı derecesi olarak 2 kat.. Vel hasılı, ikisi de birbirinden belâ..

Gençlik zamanlarımda gördüğüm bir şey geldi şimdi aklıma.. Ara sıra camilere gidip geliyorum. İzmir’deki camilerden birinin içine bir resim asmışlar.. Resimde de bir mum.. Mum alevi üzerinde ise bir el.. Altına da şunu yazmışlar;

Ateşe dayanabilecek kadar günah işle“…

Sadece bir mum alevi…

Bir Hikaye ;

Bir papaz Müslümanları sınamak için, yağmurlu bir havada, kızlarını 2 genç dervişin evine gönderiyor. Ve kızlarına, “kendinizi içeri aldırtın, sonra size yanaşacak olurlarsa bağırarak kaçın” diye tembihliyor.

2 genç bekar derviş, kapıyı açıyorlar, bakıyorlar, 2 tane genç kız… ALLAH ALLAH… Alsak mı almasak mı? Hava da yağmurlu… Bir Müslüman, böyle bir durumda, çaresiz bir kişiyi dışarıda da bırakamaz.. Buyurun diyorlar, alıyorlar içeri..

O zaman evler tek oda.. Araya perde çekiyorlar.. Kendi taraflarına geçiyorlar..

O zamanlarda mangalla ısınılırmış, şimdiki gibi kalorifer yok.. Genç  dervişler, mangalın üzerinde ellerini tutarak, sabaha kadar oturuyorlar.. Akıllarına kötü  bir şey geldiğinde ellerini  ateşe yaklaştırıyorlar, yanınca geri çekiyorlar..

Ertesi gün babaları çağırıyor kızları, “ne oldu kızım, gelmediniz?” diyor.. Baba diyorlar, sabaha kadar onları perdeye yansıyan gölgelerinden takip ettik; ateşin üzerine ellerini uzatıp, uzatıp çekiyorlardı ve bu halde sabaha kadar uyumadan durdular…

Bu olaydan sonra, papaz Müslüman oluyor…

Yani gerçek iman ehli, bu azap konusunu, ahireti düşünerek yaşar..

Bakara Suresinde NE DEMİŞTİK..


2-Bakara Suresi 4. Ayet 

وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablikeve bil âhireti hum yûkınûne

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 


Hani demiştik ya “gayba” inanırlar orada sadece gayba “iman” var..

Ama yakîn, inanmanın çok üstünde bir olay..

  • Görür gibi
  • Yaşar gibi..
  • Yarın olacakmış gibi..

İşte gerçekten ahirete “yakînen”, ikna seviyesinde inanan insan, hata işleyemez..

Yani şu sözü söyler; “yarın bu benim ahirette karşıma gelecek”.. Düşünsenize bir mekanizma, iç mekanizmanız sizi sürekli takip ediyor.. Ya, şu an düşündüğüm, yarın karşıma gelecek.. Şu an şu kişiye kızıyor ve onun hakkında ileri geri konuşuyorum ama, bu bir gün benim karşıma gelecek.. Konuşamazsın ya…

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya; “Ya hayır konuş ya sus”.

İşte bu idrakla söylüyor. Bir gün karşıma gelecek idraki ile… Geçenlerde bir hadis okudum, çok güzel. Deniyor ki;

“Ahirette hesaba çekilecek olan yanmıştır”..


İlgili Hadis;

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Kıyamet Ahvali – Hesap Ve Kullar Arasında Hükmün Verilmesi
Ravi : Hz.Aişe
Hadis : Resulullah (sav) “Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!” buyurmuşlardı. Ben: “Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen): “O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek” (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?” dedim. “Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!”
HadisNo : 5065

Bazı ulemaya göre, hesaba gelmeyecek olanlar var…

(……..)

Onlar mukarrebûnlar mı bilmiyorum ama… “Onlara tartı bile kurulmayacaktır” deniyor… Azgınlar için bir ayet var onu biliyorum.. Ayette; “Tartıya gelmeyecekler” diyor..

Bknz.


18-Kehf Suresi 105. Ayet 

اُولٰئِكَ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهٖ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقٖيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا

Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznân

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Bir de bunun pozitif kısmından, “hesapsız olarak cennete girecekler” diye de bir ifade var… Bazıları reddediyor ama.. Böyle bir ifade var..

Bu görüş doğruysa eğer, ve bunlardan olmayacaksak (hesapsız cennete girenlerden), o hesap çetin arkadaşlar!

Hatta daha evvel anlattım;

Ömrünü bir adada, sürekli secdede geçiren birisi var. En ufak bir günaha girmiyor. Günaha girecek te bir durum olmuyor. Ahirette ona soruyorlar. “Amelinle mi cennete girmek istersin, ALLAH’ın (cc) adaletiyle mi, yoksa rahmetiyle mi?

O da düşünüyor, “En ufak bir günaha girmedim, tüm hayatım ibadetle geçti. Ben ALLAH’ın (cc) adaletiyle, ibadetlerimin  karşılığı olarak girmek istiyorum” diyor..

Terazinin bir kefesine amellerini koyuyorlar dağ gibi. Bir tarafa da bir “göz nimetini” koyuyorlar, gözü koyuyorlar. Vel hasılı göz nimeti ağır basıyor!..

“Aman ya Rabbi! tamam” diyor. “Affeyle.. Ben Sen’in rahmetinle girmek isterim. Bu şekilde gireyim.” diyor..

(…..)

Olaya özgü söyleniyor… Dolayısıyla kimse o hesap gününde iddialı olmaması lazım… Çünkü ALLAH U TEALA ortaya bir şey çıkarır.. Göz değil, nefesin bile hesabını veremeyiz …

Ya, ben çok iyi insandım… Şöyle insandım, böyle insandım kâr etmez… Orada iç sesler devreye girer… Niyetler devreye girer, altından kalkamayız…

Bakara  Suresi 284. Ayetlerde olduğu gibi kalır insan…Yani en basitinden halletmek lazım..


2-Bakara Suresi 284. Ayet 

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu, fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun

Göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar (herşey) Allah’a aittir. Ve eğer siz nefslerinizde (içinizde) olanı açıklasanız veya onu gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Artık dilediği kimseyi mağfiret eder, dilediği kimseyi azaplandırır. Ve Allah herşeye kaadirdir.


ALLAH’ta  (cc) onu nasip etsin (hesapsız cennete girenlerden olmayı)… Hesap o bağlamda ağır…


69.Ayete gelelim..


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.


  1. yâ eyyuhâ eyellezîne :ey  o kimseler , onlar
  2. âmenû : âmenû oldular(iman edenler)
  3. lâ tekûnû : siz olmayın
  4. ke ellezîne : o kimseler gibi
  5. âzev : eziyet ettiler
  6. mûsâ : Musa
  7. fe : artık
  8. berree-hu: onu berî kıldı, temize çıkardı
  9. allâhu : Allah
  10. mim-mâ (min mâ) : şeylerden
  11. kâlû : onlar dediler
  12. ve kâne : ve oldu/idi
  13. indallâhi (inde allâhi) : Allah’ın katında
  14. vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Hatırlarsanız bu ayeti “Ders 23’te” işlemiştik..

Eziyet konusunda işlemiştik. Demiştik ki;

  • ALLAH’a (cc) eziyet
  • Peygamber’e (s.a.v.) eziyet

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenlerin bir kısmı kafirler, münafıklardı… Ama bir kısmı da (o ayetlerde çıkarımda bulunmuştuk) direk olmasa bile, dolaylı olarak maalesef Müslümanlardı… Onlar da bir şekilde Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) eziyet ediyorlardı…

İşte tekrar gelmiş bu konu… Direk olarak değil ama Hz Musa’yı (a.s.) örnek vererek diyor ki;

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Şimdi alimler bu konuda bir çok misaller vermişler… Hz .Musa’ya (a.s.) nasıl eza edildi diye, bir çok hikaye var, bir çok misal var.

Ama burada ben bir şeyden bahsedeceğim: Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem). Medine’de İslamiyet ilerliyor, ganimetler artıyor, biliyorsunuz. Bu ganimetlerin bir kısmı da Peygamber Efendimiz ‘in (sallallahu aleyhi ve sellem) tasarrufuna verilmiş (beşte bir)…


Bknz.


8-Enfal Suresi 41. Ayet 

وَاعْلَمُوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Vağlemû ennemâ ğanimtum min şey’in feenne lillâhi humusehû ve lirrasûli ve lizil gurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgâni yevmel tegal cem’ân, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.


Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu dilediği gibi tasarruf ediyor.. Ertesi günün rızkından hiçbir şey “gecelememiş”… (Bizde derin dondurucular var biliyorsunuz..Aç kalma tehlikesi var…!!!!). Ama Peygamber Efendimizin (s.a.v.) evinde bayatlamamış…

(Bayatlamak: bāta بات geceledi, konakladı kelimesinden geliyormuş..)

Hani biz ekmeğe bayat diyoruz ya… Arapçadan gelmiş, gecelemiş ekmek demek.. Yani bir rızık, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  evinde bayatlamamış, gecelememiş… 

Ve o ganimetler var ya, (İslamiyetin ilerlediği zaman da) bugünkü ifadelerle milyonlarca/ trilyonlarca lira… Ve bunun beşte biri Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  tasarrufunda ve bir gece bile kalmıyor…

(………..)

Beytul Mal gibi.. Ama tasarruf kendisinde… Beytul Mal, daha sonra, halifeler devrinde…

(…………)

Ama Ayette beşte birini sana verdik diyorsa, isterse kendine de kullanabilir; kimse de bir şey diyemez..

((((…))))

O dönemde bir kitapta okumuştum çok şaşırmıştım…

Mekke’de ve Medine’de Müslümanları bir şey rahatsız ediyor..Tabi hepsini değil… Biliyorsunuz, insanları kazanmak için  zekat mallarından bazısı, gayrimüslimlere verilebiliyor. “Kalpleri İslamiyete ısındırılacak” diye bir grup var.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle kerim, öyle cömert ki.. Bazılarına “şu sürüyü beğendiysen al?” diyor ve tamamını veriyor… İşte böyle böyle dağıtıyor.. Ama kime dağıtıyor??? Kalbi İslamiyete ısındırılacak olanlara…

Bu işin hikmetini anlayamayan Sahabe Efendilerimiz’den (r.a.) bazıları rahatsız oluyor.. “ALLAH’ın (cc) rızasını gözetmedi” diye Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)  hakkında konuşuyorlar..

Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bu söz o kadar ağır geliyor ki, kendi kendine şöyle diyor; “ALLAH (cc) Hz. Musa’ya rahmet eylesin. Ona bundan daha ağırı söylendi de O sabretti.”

Demek ki “Hazreti Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın” derken, aslında bu kastediliyor…

Hani Surenin başlarında (Ahzab Suresi 40.Ayette) demişti ya;


33-Ahzab Suresi 40.Ayet

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmân

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


Peygamberler’in Hatemi’dir, sonuncusudur, yüzük taşıdır. Aman ha herhangi birisi değildir.. Dikkat edin..

Elbette biz onların (ashabın) ayaklarının altına gelemeyiz… Eleştirmekte haddimiz değil.

Burada, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yaşayan Sahabe efendilerimize (r.a.), Kuran-ı Kerim diliyle bir ikaz var…

“Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Yani tebliğ esnasında Onun (Peygamber efendimiz) yaptıklarına itaat edin…

Bakın yukarıda ne diyordu?!!!

“Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler. (Ahzab 66.Ayet)

Görüyorsunuz, itaat etmeyenlerin ne olacağı yukarıda söyleniyor.. Her idrak seviyesinde, iman seviyesinde insanların yaptıklarının bir karşılığı var… Benim gibi, bizim gibi düşük iman seviyesinde de ALLAH’a ve Resûlün’e (s.a.v.) itaatsizlik var… Sahabe (r.a.) seviyesinde de vardı.. Yani bu Ayet, her iman seviyesindeki kimselere bir ikaz niteliğinde…

Bakın hikmetini anlayamayabilirsiniz, ama bunu yapan ALLAH’ın Resûlu (s.a.v.)… Siz itaat edin.. “semi’nâ ve ata’nâ” deyin diyor.. İşittik ve itaat ettik… Hatta şöyle demeyin diyor “semi’nâ ve asaynâ” işittik ve isyan ettik… Yani mutlaka itaat edin, hikmetini anlamasanız da …


4-Nisa Suresi 46. Ayet

مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِى الدّٖينِ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا

Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime am mevâdııhî ve yegûlûne semiğnâ ve asaynâ vesmağ ğayra musmeıv ve râınâ leyyem bielsinetihim ve tağnen fid dîn, ve lev ennehum gâlû semiğnâ ve etağnâ vesmağ venzurnâ lekâne hayral lehum ve agveme ve lâkil leanehumullâhu bikufrihim felâ yué’minûne illâ galîlâ.

Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.


Hz Ebubekir (r.a.) sıddık ne diyor? “Es Sıddık” ne diyor?… O diyorsa doğrudur.. Olaydan haberi yok… Ona anlatılıp, olaydan haberi olunca , tefekkür edip bunun üzerine söylemiyor.. Haberi yok.. İsra ve Miraç Olayı olmuş, ertesi gün başkalarından duyuyor.. Ya  senin arkadaşın, “bunları bunları yaptım diyor”. dediklerinde. Soruyor, “kim diyor?”. Senin arkadaşın Muhammed (sav)… Cevap net, “O diyorsa doğrudur”.. Bakın; “Ya söyleyin, bir anlatın, tahlil edeyim, analiz edeyim” demiyor.. Kim diyor? Muhammed (onların ifadesiyle Yani Hz.Muhammed s.a.v.). “O diyorsa doğrudur”…

Bu Sıddıklık..

Hatırlarsanız “sıddıklığı” şöyle açıklamıştık.. Bir tümevarım iman var.. Eşyalara  bakarak, nesnelere bakarak, olaylara bakarak, tamam buna inandım, buna da inandım, buna da inandım diyorsunuz.. Birde  kestirme yolu var tümdengelim… Tamam, yerleri gökleri yaratan ALLAH’sa, ki bunda şüphe yok. Bu böyledir, herşeye kadirdir, sübhandır.. Ben de iman ettim.. Bitti. Artık her küçük olayda, aşağı kademedeki  tüm olaylarda ayrı ayrı düşünmezsin. Artık sıddıkiyet vardır..

Bakın şunu da açıklayım… Hz Ebubekir’in (ra) sıddıklığı  ALLAH’a (cc) dır; O’da O’nun Resûlü… Yani ALLAH’a imanı çok kuvvetli olduğu için Resûle de Sıddık… Nerden anlıyoruz bunu?  Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği , dünyasını değiştirdiği zaman ki hadiseden… Ne olmuştu hatırlayın… Hz.Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş, diyor ki.. “Kim ki Muhammed (s.a.v.) öldü derse onun boynunu uçuracağım”… Dolaşıyor öyle.. Onu sakinleştiren Hz.Ebubekir (r.a.)… “Sen ALLAH’a (cc) mı tapıyorsun, yoksa Muhammed (s.a.v.) e mi? Kim ki ALLAH’a (cc) tapıyorsa bilsin ki Allah (cc) Haydır. Muhammed (s.a.v.) ise bir kuldur ve ölmüştür” diyor…


Bknz.Hikaye


Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş; Resûlullah ölmemiştir ve sağdır! Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!” diyordu.

Halkı Teskin Eden Sıddık-ı Ekber;

Hz. Ebû Bekir o sırada Sünh mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının adeta koptu­ğunu fark eden Hz. Ebû Bekir, süratle hâne-i saadete geldi.Dehşet ve hayret içinde, Fahr-i Kâinat’ın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü, tecessüm etmiş bir nur idi. Eğildi, tâzim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:“Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlullah!”

Sonra da Ehl-i Beyt’e teselli verdi.

Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer

Hz. Ebû Bekir, hâne-i saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerif’e vardı.

Hz. Ömer’in “Resûlullah! vefat etmedi” söz­lerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:“Kim ki Muhammed’e (s.a.v.) tapıyorsa, bilsin ki  Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy’dır, ölümsüzdür.” Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu;

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere, Allah muhakkak mükâfat verecektir!” (Ali İmran 144.Ayet)


Ama  bunu diyen kim?… O diyorsa doğrudur diyen… Yani Olaylara ALLAH tan bakıyor.. Sıddıklıkla bakıyor.. Resûlü de ALLAH’tan görüyor…

Ayetlerde; Resûlihi, Resûluhu diyor.. O’nun Resûlu. Yani Resûllük bile ALLAH’a (cc) bağlı… “ALLAH’ın Resûlu

Bazı insanlar varmış.. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) müteveccih olurken, O’na yönelirken.. ALLAH’la (cc) bağını koparmadan yöneliyormuş ki sevgide ALLAH’ı (cc) geçmesin diye…

(…..)

Burası çok ilginç bir nokta!!! Resûlullah’a (s.a.v.) yönelinirken bile, “ALLAH’ın Resûlu” olarak yöneliniyor…

Bakın bugün Mekke ve Medine ayrı.. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  kabri Mekke’de değil… Medine’de… Vecîh farklılığı var..

“Ey âmenû olanlar, Musaya eziyet edenler gibi olmayın!” deyince, ben ona tâbiilik konusunda ki itaat eksikliğini, ganimetin dağıtımındaki hassasiyetin anlaşılamaması neticesi, itaat eksikliğini anlıyorum..

Bunun dışında kitaplarda bir çok hikaye var.. Bir kaçından bahsedeyim, tefsir mantığıyla…

Hz .Musa (A.S.) öyle giyinirmiş ki kat kat.. Tabi ona iftira atacaklar, “vucüdunda bir noksanlık var” onun için böyle yapıyor diyorlar..

Hz. Musa (as) çok haya sahibiymiş. Vücudunu kimse görmemiş o güne kadar. Yıkanırken de ayrı yıkanırmış…

Bu söylenti tefsir kitaplarında var..Hatta Buhari’de de geçiyor… Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama bütün ciddi, sahih Hadis kitaplarında geçiyor bu.. Tefsirlerde de geçiyor..

Bir gün yıkanırken, taşın üzerine elbisesini koyuyor.. Taş hareket ediyor, gidiyor.. Hz.Musa (a.s.) telaşından arkasından gidiyor.. “Gitme elbiselerimi nereye götürüyorsun?” diyor.. Elbette edebinden ötürü.. O sırada bazı insanlar Hz.Musa’yı (a.s.) bu halde görüyorlar. Bakıyorlar vücudu kusursuz. “Aaa biz iftira etmişiz” diyorlar..

Hatta şöyle de rivayet ediliyor.. Asasıyla o taşa bir çok defa vuruyor.. Aynı bir insanın vücudunda çıkan izler gibi o taşın üzerinde de izler oluşuyor.. Buhari’de geçiyor bu kıssa… Hatta o taşın, Bakara suresinde geçen o taş olduğu söyleniliyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 60. Ayet 

وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِهٖ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ

Ve izistesgâ mûsâ ligavmihî fegulnadrib biasâkel hacer, fenfecerat minhusnetâ aşrate aynâ, gad alime kullu unâsim meşrabehum, kulû veşrabû mir rizgıllâhi ve lâ tağsev fil ardı mufsidîn.

Ve Musa, kavmi için su istemişti. Bunun üzerine: “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.


Eğer bu hikaye doğru ise.. Ki doğru olma ihtimali çok yüksek.. Bu ALLAH-U TEALA nın Musa’yı (a.s.) temize çıkarması hadisesi. Birazdan ayette geçecek, “beree” etti diye.. O iftiralardan beri etmesinin tezahürü.. “Beri etmesi” ne demek? “Onlardan uzaklaştırması, temize çıkarması” anlamında olabilir…

Bunun gibi Hz. Musa’ya (a.s.) eziyet edilmiş…

Başka bir zaman; Hz. Harun’u (a.s.) öldürdüğü söylenmiş.. Beraber oldukları bir zaman, Hz. Harun (a.s.) ölmüş.. “O’nu çekemedin de sen öldürdün” demişler… Hatta ALLAH-U TEALA’da onu yine mucizevi bir olayla beri eylemiş… Şöyle ki; Hz.Musa (a.s.) dua etmiş ”Ya Rabbi beni bu iftiradan kurtar” diye.. Hz. Harun’un (a.s.) öldüğü, nefesini verdiği sedir yukarıdan inmiş ve O’nun o halini oradakiler görmüş…

İşte “berree /beraat etmek”… Onların iftiralarından temize çıkarmak.

Başka bir hadise ise şöyle;

Firavun, bir kadına, yüksek paralar vermiş… Hz.Musa’yla (a.s.) zina ettiğini, bir çocuğu olduğunu yaymış.. Ciddi paralar, bedeller karşılığında… Bu yayılmış. Fakat kadın daha sonra pişman olmuş.. Bunun böyle olmadığını kadın itiraf etmiş…

“Musaya eziyet edenler gibi olmayın! Ve Allah, onu onların söyledikleri şeylerden berî kıldı (temize çıkardı).”

Bunun gibi birçok rivayet var… Ama ben, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediğiyle de birleştirerek, kendi yanındakilerin iftirasına, ALLAH-U TEALA’nın bir ikazı olduğunu düşünüyorum..

Birde şu var… Biliyorsunuz bu surede geçti.. Hazreti Zeynep (R.A.) annemizin olayı var.. Hz.Zeyd (R.A.) ile… Bu hadise insanlara çok ağır gelmiş.. “Nasıl evlatlığının hanımı ile evlenir” diye… Bunun hikmetini anlayamamışlar.. Aslında imtihandı o dönemde yaşayanlar ve bütün insanlık için. Çeşitli iftiralar da bulunmuşlar ama ALLAH-U TEALA’da “nikahını biz kıydık” ayeti ile berî ediyor iftiralardan…


Bknz.İlgili Ayet


33-Ahzab Suresi 37. Ayet 

وَاِذْ تَقُولُ لِلَّذٖى اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْفٖى فٖى نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْدٖيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰیهُ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَیْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ حَرَجٌ فٖى اَزْوَاجِ اَدْعِيَائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا

Ve iz tegûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef’ûlâ.

Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın (cc) emri yerine getirilmiş oldu.


Hz. Aişe (R.A.) annemize yapılan iftiralar var.. Bunda da berî çıkarma/beraat ettirme var.. Hepsi bunların içinde aslında..

Ayetin o kısmını da söyleyeyim.. “fe berreehullâhu mimmâ kâlû”

fe berreehullâhu: Berî eyledi kim? ALLAH (cc).

mimmâ kâlû : onu  söylediklerinden temizledi..

Burada bakın temizleyen kim? ALLAH (cc). Bakın kendisi temizlendi değil… Temzileyen ALLAH (cc).. Berî eden, açığa çıkaran ALLAH (cc).

Berreeh; Bir arada bulunması doğru olmayan şeylerden, birinin uzak tutulması anlamına geliyormuş.. Dolayısıyla ALLAH’ın (cc) seçkin kullarının bu yapılan iftiralarla aynı yerde olması düşünülemez. ALLAH (cc) onu uzaklaştırıyor… Beraat etmek var ya bu anlamda işte…

(………..)

Peygamberler hataya düşebilir, zelleye düşebilir ama ALLAH’ın (cc) koruması altındalar. Elbette cüz-i irade de vardır.

Fakat burada ilginç bir ifade de var; “ve kâne indallâhi vecîhâ (vecîhen)”. Hz. Musa (a.s.) dan bahsediyor.. ALLAH indinde o vecîh idi..

Vecîh; Kitaplarda geçtiği şekliyle ;

  • “Mevki sahibi”
  • “İmtiyaz sahibi”
  • “Üstün konumda bulunan” demek.

Ama kelimenin köküne bakarsak.. vch; yüz demek.. Hani diyoruz ya; “Bir şey yapmaya yüzüm yok”… Bir kişinin yüzlü olması anlamına geliyor.. Biliyorsunuz, yüz insanın en şerefli yeri..

Hz . İbrahim aleyhisselam ne diyordu?

“İnnî veccehtu vechiye” – Yüzümü döndürdüm sana…

Vecîh ile; ALLAH’ın (cc) Cemâlullah’ından bahsediyor.. “EN KIYMETLİ YER” Hz.Musa aleyhissellam, yüzünü ALLAH’a (cc) yönelik yaşadığı için, ”Vecîh Sahibi” oluyor.. İmtiyaz sahibi oluyor..

Burada da bize mesaj var!!!! Yüzünüzü kime döndürerek yaşıyorsunuz??!! Eğer ALLAH’a (cc) döndürerek yaşıyorsanız, ALLAH (cc) indindeSizde Vecîh, makam sahibi olursunuz… Ve ALLAH (cc) size nasıl ikram eder??!! Sizi de bizzat kendisi temize çıkararak ikram eder. ALLAH (cc) burada özellikle fail..

Bazen sosyal hayatta öyle şeyler olur ki insan ne yaparsa yapsın, kendi gayretiyle temize çıkaramaz kendini. Ama bakmışsınız temize çıkmış. Temize çıkaran ancak ALLAH oluyor işte..


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdan

EEy iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.

  1. yâ eyyuhâ : ey
  2. ellezîne : o kimseler, onlar
  3. âmenû : âmenû oldular
  4. ittekû : takva sahibi olun
  5. allâhe : Allah
  6. ve kûlû: ve söyleyin
  7. kavlen : söz
  8. sedîden: yalan olmayan, doğru

Burada iman edenler diyor, “nas-insanlar” demiyor. “ALLAH’tan (cc) sakının.. ALLAH’tan (cc) korkun” diyor.

İttekû (اتَّقُوا)-ittika etmek; Bir tehlikeye karşı, bir şeyi vesile ederek ondan korunma anlamına geliyor..

Yukarıda da (64.Ayette); “İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren)” Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi hazırladı…

66.Ayette; “Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen)” Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler…

Yani bir tehlike var, azap tehlikesi var.

Siz de ALLAH’a (cc) karşı takvalı olun.. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, davranışlarınızla… Alt seviyedeki iman seviyesinde değil, üst seviyedeki iman seviyesinde amel edin ve kendinizi ateşten koruyun.. İşte takvalı olmak bu…

Ve diyor ki; “ve kûlû kavlen sedîdâ (sedîden)-sedîd (doğru) söz söyleyin!”

Sedîd; Hani tüfeği bir şeye doğrultuyorsunuz ya, gez göz arpacık yapıyorsunuz… Oku yöneltiyorsunuz ya… Arapça’da buna seddede (oku hedefe yöneltmek) deniliyor.. Hedefe doğrutmak, yani hedefe giden doğru söz söyleyin..

Aynı zamanda “set” var ya “birşeyin engeli”. Yani sağa sola gitmesini engelleyecek, lafın bir yerlere çekilmesini engeleyecek “doğru söz söyleyin” diyor..

Yukarıda, Hz. Musa (a.s.) ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenler, doğru söz söylemiyorlardı.

Doğru söz söyleyin derken, “isabetli, sağa sola kaymayan, sözler söyleyin” deniyor.

Böyle olun ki.. 71 inci Ayet;


33-Ahzab Suresi 71. Ayet 

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


 “ıslah etsin” diyor. Düzenlesin, yoluna koysun.. Yani böyle yaparsanız, ALLAH’ın (cc) yine kolaylaştırması geliyor. Sizin adınıza işlerinizi düzenliyor.. Bakın! Siz düzenlemiyorsunuz.. Burada da fail ALLAH (cc).. Yani yukarıda sizi nasıl temize çıkarıyordu ise, ALLAH (cc), sisteme burada da müdahale ediyor.. Hani genelde Allah (cc) cüz-i iradeye karışmıyor ama burada sizin işlerinizi düzenliyor.. Sizin lehinize müdahale ediyor… Yoksa belki sizin kendi amellerinizi, işlerinizi düzeltme şansınız olmayabilir… ALLAH U TEALA’ya karşı “takvalı olmanın, sözü doğru söylemenin, yüzünü ALLAH’a (cc) döndürerek yaşamanın” ikramı olarak, müdahale ediyor. İşlerinizi ıslah etme konusunda yardımcı oluyor…

Ve de ne yapıyor!!!!! “ve yagfir lekum zunûbekum-sizin günahlarınızı af ediyor, mağfiret ediyor”..

“Ve kim, Allah’a (cc) ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.”

“Fevzül azîm”in zıttı, yukarıdaki ayetlerdeki kafirlerin yaşadıkları hal.. Bunun zıttı kurtuluş… Kim mağfirete uğrarsa, kurtuluyor..

İşte bu 71.Ayetle beraber, Ahzab Suresinin genel teması; Peygamber Efendimiz’e ( sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl davranılması gerekliliği… ALLAH’a (cc) ve O’nun Resul’üne itaat yaptığınızda ne olur, yapmadığınızda ne olur?


ALLAH (cc) doğruyu yapanlardan, onun Resûl’üne itaat edenlerden, yüzünü O’na döndürerek yaşayanlardan, takvalı olanlardan ve sözü de isabetli söyleyenlerden eylesin…

ALLAH’ın (cc) yardımı da bizim üzerimize olsun. İnşaAllah. (Amin)

SADAKALLAHULAZİM.

AHZAB (23.sohbet) 57-59.AYETLER “Tesettür1″(ktpçk-4)#

 


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK  İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ :

https://yadi.sk/d/XM_vK3sQco2qR


AYET METİNLERİ


33-Ahzab Suresi 57. Ayet (İniş Sırası: 90)

اِنَّ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهٖينًا

İnnellezîne yué’zûnallâhe ve rasûlehû leanehumullâhu fid dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâbem muhînâ.

Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.

33-Ahzab Suresi 58. Ayet (İniş Sırası: 90)

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yué’zûnel mué’minîne vel mué’minâti biğayri mektesebû fegadıhtemelû buhtânev ve ismem mubînâ.

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. 


33-Ahzab Suresi 59. Ayet (İniş Sırası: 90)

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

 Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


SES KAYDININ METNİ


Ders 23:Ahzâb Sûresi 57.Ayetten itibaren

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhir rahmânir rahîm


Geçen haftalarda, sene başı olduğu için için , Fatiha Suresini tekrar etmiştik…

İki hafta Fatihayı tekrar bir teberrüken işledik…

Şimdi Ahzâb Sûresine geçen sene kaldığımız yerden devam edeceğiz İnşaallah…

Ahzâb Sûresi ilginç bir Sûre…. ‘’Medeni’’ bir Sûre …Medine de inmiş /nazil olmuş bir Sûre ve çok fazla konu var içerisinde.. ama bugün ki  Âyetlere çalışırken baktım…başıyla sonu arasında kesinlikle konu bütünlüğü var…

Ayrı ayrı gözüken, birbirinden alakasız gözüken şeyler,  bize bir şey anlatıyor..

Bugünkü Âyetlerde -nasip olursa- öncesiyle sonrasıyla değerlendirdiğimizde daha iyi anlayacağız..


Zaten Kurân-ı Kerîmin özelliği… Kurân-ı Kerîm, hep birbirinden ayrıymış gibi olan Âyetler gibi gözükse de,

bir Âyetin tefsiri yine bir başka Âyeti oluyor…

Ve “siyak-sibak” denilen, bağlam denilen konu bütünlüğü içerisinde değerlendirdiğinde, her Sûrenin başka bir Sûreyle ;her Âyetin  kendi içerisinde hep böyle bir devinen tekrar eden anlam dizeleri olduğunu görüyorsunuz..

O anlamda da zaten ‘’i’caz’’  eden yani aciz bırakan yani mu’ciz  bir ALLAH’ın; yani Âlemlerin Rabbi Olan ALLAH’ın bir Kitabının olduğunun da göstergesi oluyor bu…

Tabi anlayabildiğimiz , erişebildiğimiz, ALLAH’ın nasip ettiği kadarıyla…

Son Âyetin (56 ) çok çok üstünde durduk… müthiş bir Âyet di..

(Bknz. İlgili Âyet)


Ahzâb Sûresi 56. Âyet:

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmân

Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.


Arkasında ise  bugün işleyeceğimiz 57. Âyet den itibaren;


Bismillâhir rahmânir rahîm.


Ahzâb Sûresi 57. Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهٖينًا

İnnellezîne yué’zûnallâhe ve rasûlehû leanehumullâhu fid dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâbem muhînâ

Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.


Devamını da okuyorum .. Sonra İkisini beraber  değerlendiririz..


Ahzâb Sûresi 58. Âyet:

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mektesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînân

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.


Şimdi burada ‘’eziyet’’ kelimesi geçiyor..

Eziyet(yu’zûne) ; 4 şekilde açıklanmış:

  • Birincisi  ALLAH’ a eziyet
  • İkincisi onun Resûl’une (sallallâhu aleyhi ve sellem)
  • Üçüncüsü mü’min erkeklere 
  • Dördüncüsü mü’min kadınlara 

Eziyetin birkaç anlamı var ; Kurânı Kerîm de geçtiği haliyle .. bir kere Türkçe de kullanılıyor.. eza ,eziyet anlamında kullanılıyor zaten … ikinci anlamı incinmek anlamında kullanılıyor.. insanların yaptıklarından incinmek … duygusal bir travma anlamında ..incinmek eziyet.. diğeri  bir hastalık anlamında.. hani eza ,cefa deniyor ya bu anlamda kullanılmış.. bir de rahatsız edilme anlamında kullanılmış.. incinmeye yakın ama farklı var… Bu 4 şekilde gelmiş.. birisini açıklamayacağım..

Hastalık anlamında kadınların ay halleri var ya o kadınlara bir ezadır..rahatsızlıktır…

(ilgili Âyet bknz )


2-Bakara Suresi 222. Ayet

وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الْمَحٖيضِ قُلْ هُوَ اَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِى الْمَحٖيضِ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَاْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابٖينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرٖينَ

Ve yes’elûneke anil mahîd, gul huve ezen fağtezilun nisâe fil mahîdı ve lâ tagrabûhunne hattâ yathurn, feizâ tetahherne feé’tû hunne min haysu emerakumullâh, innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhıbbul mutetahhirîn.

Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.


Hacla ilgili geçiyor.. Hac da başı tıraş etme olayı var ya… Başlarında eza olanlar bunu yapmaya bilirler diyor .. Hani başında bir hastalık olanlar yani tıraş oldukları halde bunun artması  sözkonusu olduğunda .hastalık anlamında kullanılmış ‘eza’.

(ilgili Âyet bknz aşağıda)


Bakara Sûresi 196. Âyet

وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْىِ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُسَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْىُ مَحِلَّهُ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرٖيضًا اَوْ بِهٖ اَذًى مِنْ رَاْسِهٖ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍ فَاِذَا اَمِنْتُمْ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْیِ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِى الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِى الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ

Ve etimmul hacce vel umrate lillâh, fein uhsırtum femesteysera minel hedy, ve lâ tahligû ruûsekum hattâ yebluğal hedyu mehılleh, femen kâne minkum merîdan ev bihî ezen mir raé’sihî fefidyetum min sıyâmin ev sadegatin ev nusuk, feizâ emintum, femen temettea bil umrati ilel hacci femesteysera minel hedy, femel lem yecid fesıyâmu selâseti eyyâmin fil hacci ve seb’atin izâ racağtum, tilke aşeratun kâmileh, zâlike limel lem yekun ehluhû hâdıril mescidil harâm, vettegullâhe vağlemû ennallâhe şedidul ıkâb.
Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır.

Bir de bir olayın zararlı etkileri gibi… Hani Savaşta olan bir namaz var ya ‘’korku namazı’’ deniliyor.. Savaşta bile namaz terkedilmiyor ya …orada silahlarını da yanlarına alsınlar diyor..orada bir istisna getiriyor. .eğer ağırlık(güçlük) gelirse ve  yağmurun eziyeti olursa diyor..Yağmur silahlarına ağırlık veriyor ya ağırlaştırıyor onları..onları bırakabilirler diyor.. Yani bu 3 anlamı istisna gibi kullanılmış..

(Bknz. İlgili Âyet (ler)


Nisâ Sûresi 102.Âyet

وَاِذَا كُنْتَ فٖيهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَاْخُذُوا اَسْلِحَتَهُمْ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَاْتِ طَائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَاْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَمٖيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰى اَنْ تَضَعُوا اَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِرٖينَ عَذَابًا مُهٖينًا

Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeten. Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînân.

 Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. 


Bunun dışında ‘eza’Türkçe de kullanılan eziyet, incinmek ve rahatsız edilmek anlamlarına geliyor..

Fakat burada ilk eziyet kimin hakkında kullanılıyor…

ALLAH… şimdi ALLAH’a eziyet verenler gibi bir ifade..

‘’Vellezîne yu’zûnel ‘’  ‘’ yu’zûne’’  eziyet edenler

Peki ALLAH’a eziyet nasıl oluyor?!

Ya da ALLAH’a ‘’eza’’ nasıl oluyor?!

  • Birincisi; eğer  siz ALLAH’a şirk koşarsanız.. ALLAH’a haksızlık etmiş oluyorsunuz…En büyük burada eza bu..
  • İkincisi; ‘’yap’’ emirlerini ‘’yapmamak’’ Ya da ‘yapma’ emirlerini ‘’yapmak’ la olabilir..

Bir de ‘subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne)’’ diye bir ifade var..

ALLAH onların yaptıklarından söyleye geldiklerinden münezzehtir.

(Bknz. İlgili Âyet )


Haşr Sûresi 23 Âyet:

هُوَ اللّٰهُ الَّذٖى لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزٖيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsus selâmul mû’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbiru, subhânallâhi ammâ yuşrikûn

O, öyle Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.


Bir de ;

Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne). Ve selâmun alel murselîn(murselîne). diyoruz..

Ve onların sıfatlıya geldiklerinden münezzehtir …anlamındadır bir ifade var..

(Bknz. İlgili Âyet(ler))


Sâffât Sûresi 180.Âyet

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn.

Senin izzet sahibi Rabbin onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan’dır (münezzehtir).


Sâffât Sûresi 181.Âyet

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلٖينَ

Ve selâmun alel murselîne

Ve gönderilen Resûllere selâm olsun.


Şimdi burada Mâide Sûresi 64.Âyet te eli sıkıdır, eli bağlıdır diyor Yahudiler ALLAH için yani cimridir Haşa!!!


Mâide Sûresi 64.Âyet

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ اَيْدٖيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزٖيدَنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ مَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ كُلَّمَا اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُ وَيَسْعَوْنَ فِى الْاَرْضِ فَسَادًا وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ

Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûletun gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâû  ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrân ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeti kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâdan vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîne

Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) , dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.


Buda bir eziyet!!!!!

Bir de Tevbe Sûresi 30.Âyet var … ALLAH’a evlat isnatı (1. isim Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme ; 2. Karacılık, iftira) var.

ALLAH’a çocuk edindi diyorlar. İki kişi var Kurân-ı Kerîm da geçen ;

Birisi Hz. İsa (aleyhisselâm)  diğeride Hz. Üzeyir (aleyhisselâm)

Üzeyir ALLAH’ın oğludur.” Dediler diyor.Bu ifadeler çok ilginç, ‘’ yer ve gök neredeyse bu sözün ağırlığından çatlayacaktı’’ diyor.

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Tevbe Sûresi 30.Âyet

وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسٖيحُ ابْنُ اللّٰهِ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِؤُنَ قَوْلَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâl mesîhubnullâhi .zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kablu kâtelehumullâhu ennâ yu’fekûne

Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!


Meryem Sûresi 88.Âyet

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا

Ve kâluttehazer rahmânu veledân

“Rahmân, bir çocuk ittihaz etti (edindi).” dediler.


Meryem Sûresi 89.Âyet

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْپًا اِدًّا

Lekad ci’tum şey’en iddân
Andolsun ki siz, çok kötü bir şey yaptınız .

Meryem Sûresi 90.Âyet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddân

Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir!


Bu ifadeler çok ilginç, ‘’ yer ve gök neredeyse bu sözün ağırlığından çatlayacaktı’’ diyor.

Kafir oldular diyor.. Birde birçok insan Kafir oluyor ama ‘’Yerlerin ve göklerin çatlayacağı kadar bir şey… çok büyük bir eziyet olmalı..

Ama eksik olan insana göre kıyaslamayın

Bu eziyetin ALLAH indindeki ifadesi…

Yani insanı değerlerle kıyaslamamak lazım..

Bir eziyette kız çocuklarını ALLAH’a isnat etmek…

Meleklere ALLAH’ın kızlarıdır diyorlar…kız çocukları onundur diyorlar..

Ama erkek çocuklarını kendilerine ayırıyor ..diyorlar

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Nahl  Sûresi 57.Âyet:

وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ

Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehû ve lehum mâ yeştehûn.Onlar, kızların Allah’a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor. 

Daha sonra tesettür Âyeti var ..orada geçecek..onlar süsleyip gezindirdikleri her hangi bir konuşmada derdini anlatamayan  yani parantez içinde ‘’acizliği’’ mi kızlara isnat ediyorlar..

Bu kurban keserken en zayıfını kesiyorlar ya ‘’Habil ile Kabil ‘’ meselesi onunla alakalı …İnsan sevdiğini en iyisini layık görür.. Bununla alakalı..

Dolayısıyla ALLAH’a eziyet birinci kanalı bu..

Peki bir şey daha var.. Tefsirlere baktım.. Bazı kitaplarda O‘nun Resûl’üne (sallallâhu aleyhi ve sellem)  diyor ya..

Orada “Resûl-u  hu” diyor.. .. Onun Resûl – ü…(hu zamiri kullanılmış)… Yani “Resûl’e “demiyor….”O‘nun Resûl’ üne” diyor.. Resûl ‘un (sallallâhu aleyhi ve sellem) ALLAH indinde değeri ile ona yapılan haksızlık….

bunun aynı zamanda ALLAH’a eziyet olduğunun da bir göstergesi

Yani zatına yapılan suçlamalar da var.. sıfatlandırmalar da var..

Bir de ALLAH ‘ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne..

Bakın ALLAH ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne eziyetten bahsetmiyorum..O ayrı bir konu..

  • ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne yapılmasıyla ALLAH’a yapılmış gibi olan eziyetin ifadesi var burada..

Bir insan ne kadar ALLAH’a  yakınsa, ALLAH’ın korumasına girer..!!!

  • ‘’Mevlâ’’ denilen ifade var ya… budur..
  • ‘’Nâsir’’ denilen ifade var ya… budur..

‘’Mevlâ’’ ve ‘’Nâsir’’ ifadelerini çok kullanıyoruz..

ALLAH’ın özel koruma alanına giriyor..

  • Esmalardan  ‘’El Gayyûr’’ esması  var..

ALLAH Resul ü bir hadisinde diyor ki:

’’Sa’d’ın söylediğine mi hayret? O kesinkez  kıskançtır (gayyurdur).Ben Sa’d’dan daha Gayyûrum,ALLAH da benden…


وَعَنْ اَبِى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ وَجَدْتُ مَعَ أهْلِى رَجًُ أُمْهِلَهُ حَتّى آتِىَ بِأرْبَعَةِ شُهَدَاءِ. فقَالَ #: نَعَمْ. فقَالَ: كََّ. والَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ إنْ كُنْتُ ‘عَجِّلُهُ بِالسَّيْفِ قَبْلَ ذلِكَ. فقَالَ #: اسْمَعُوا إلى مَا يَقُولُ سَيِّدُكُمْ. إنَّهُ لَغَيُورٌ، وَأنَا أغْيَرُ مِنْهُ، واللَّهُ تَعالى أغَيْرُ مِنِّى[. أخرجه مسلم ومالك وأبو داود.»أُعَجِّلُهُ بِالسَّيْفِ« أىْ أضْرُبُهُ

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Sa’d İbnu Ubâde (radıyallahu anh) dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahit getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?”

“Evet!” buyurdu Aleyhissalâtu vesselâm. Sa’d:

“Asla dedi, seni hakla gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm.”

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan  da kıskancım, Allah da benden kıskanç.” [Müslim, Li’ân 16, (1498); Muvatta, Akdiye 17, (2, 737); Ebû Dâvud, Diyât 12, (4532).]


Gayyûr;  Kıskanmak olarak ifade edilmiş ama , İnsani  kıskanmada nefsani eksikler  var..

Ama Bu Gayyûr ALLAH’a isnat edildiğinde, koruma ,gözetme ,kayırma anlamına geliyor..

Harislik ,düşkünlük anlamına geliyor.

Hani Raûf un Rahîm  var ya Mü’minlere olan düşkünlük… bunun ALLAH’ taki ifadesi..

Eğer bir insan yaptıklarıyla düşünceleri ile ALLAH’ a yakınsa , ALLAH’ ın ona olan Gayyûrluğunu düşünün.

.bir de bu kişi;

Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)  ise..!!!!!!

  •  Gayyûrluğu ,harisliği sebebiyle ona yapılan eziyet ALLAH ‘a yapılan eziyet gibi oluyor… aynı zamanda..

Ahzâb Sûresindeki önceki Âyetlerde de geçmişti..

Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) e eziyet nedir? Bahsederken o ayetlerden bahsedeceğiz İnşaallah

O yüzden insanlar biraz fazla cesaretliler.. Bazı Dini İlmi konuşmalarda, güya bir felsefeyi açıklarken Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem)  Efendimize eziyet derecesinde ileri şeyler söyleniyor..

İşte bu Âyetin ciddiyetine girilirse , buradan da bu kadar  kolay bir şeylerin söylenmemesi lazım..

Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) e eziyette ise; ilgili ise

Tevbe Sûresi 61.Âyet; söyle geçiyor;

(Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Tevbe Sûresi 61.Âyet

وَمِنْهُمُ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ النَّبِىَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنٖينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ

Ve minhumullezîne yué’zûnen nebiyye ve yegûlûne huve uzun, gul uzunu hayril lekum yué’minu billâhi ve yué’minu lilmué’minîne ve rahmetul lillezîne âmenû minkum, vellezîne yué’zûne rasûlallâhi lehum azâbun elîm.

(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah’a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.


Ahzab Suresi 57. Âyetin sonunda ne diyordu;

Onlara aşağılıyıcı muhînen … muhîn: Aşağılıyıcı demek..bir azap hazırlanmıştır..Benzer ifadeler…

Buradan kast edilen münafıklar..

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) nü demek ki incitiyorlarmış..

Yani nasıl ALLAH ‘a inanmamak ..ALLAH ‘a bir eziyet ise …

Resûlullahın(sallallâhu aleyhi ve sellem) risaletine inanmamak ta başlı başına bir eziyet oluyor…

Bunun dışında Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimizin hak etmediği ölçüde eleştiride bulunmak onun arkasından söz söylemek te bu Âyete göre Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) i incitmek oluyor…

Ama tehdit çok ilginç..Onlara elem dolu bir azap vardır..Diyor..

lehum azâbun elîm(elîmun).

Elîm ne demek biliyormusunuz;

Elem Arapçada acı demek.. Diş ağrısı ‘’elem’’ olarak geçiyor..

Acıklı derken bazı yerlerde acıklı diyor..

Yani acı veren ..can acıtan.. bir azap vardır diyor..

Demek ki Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)  incinirken de canı acıyor….Karşılığı da öyle oluyor..


Yine Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)i incitme konusunda;

  • ilk akla gelen kâfirler ,
  • ikinciler münafıklar(bu Tevbe Sûresi  61.Âyette işlediği gibi) ,
  • üçüncüsü çok ilginç...Mü’minler de incitiyor..

Çünkü değeri yeterince anlaşılamıyor… (17:05)

Bakın bir ikaz var .. Hatırlarmısınız…

Bu Ahzâb Sûresi 40. Âyette   …

Dedim ya konu bütünlüğ var diye.(Kuran’da).Başındaki sonundakiyle..

(Bknz.)


Ahzâb Sûresi 40. Âyet 

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadim mir ricâlikum ve lâkir rasûlallâhi ve hâtemen nebiyyîn, ve kânallâhu bikulli şey’in alîmâ.

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


‘’Muhammed , sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.’’ Diyor ..

Şimdi bunu sadece münafıklar, Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘’Ebu Kasım’’ diye söylemiyor.. Sahabe Efendilerimiz (r.a) da öyle hitap ediyor..

ALLAH -U TEALA bu Âyetle tahdit (sınırlama) koyuyor…

Siz onla oturuyor kalkıyorsunuz .. Her insan gibi ama.. Herhangi bir insan değil o..

İçinizdeki birisinin babası değildir .. ha..

O kimmiş:?!

Âyetin devamı ; Lakin ALLAH’ın Resûl  ‘ü ve Nebîler’in  Hatemi’dir (Sonuncusu).!!!!

‘’Hatem’’ aynı zamanda; yüzüğün taşı demek miş..

Yüzük bütün Nebîlere benzetilirse.. O yüzüğün taşı..

Yani Nebî bile demiyor.       .( Nebî bile dese çok özel ..Yani İnsanlar bir kısım… Nebî özel bir statü.).

Nebîler var ya… onların hatemi diyor. Ve bak, sizin içinizde..

Burada dikkatli ol -un   ifadesi var…

Aynı ifadeler;  Hucurât Sûresinde Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)e ‘’nasıl seslenilmesi’’  ifade ediyor..

Hucurât;Hücreler demek

Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)in bizim gibi böyle dayalı döşeli evleri yok..

Medineye gitmiş olanlar görmüştür.. Sadece bir odası var…Sonra Hanımları için küçücük küçücük odaları var.. oluşturulmuş ..onlara hücreler anlamında Hucurât denilmiş..

(Bknz. İlgili Âyet)


Hucurât Sûresi 1.Âyet:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَیِ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tugaddimû beyne yedeyillâhi ve rasûlihî vettegullâh, innallâhe semîun alîm.

Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.


Hucurât Sûresi 2.Âyet:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَرْفَعُوا اَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِىِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ اَنْ تَحْبَطَ اَعْمَالُكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevga savtin nebiyyi ve lâ techerû lehû bil gavli kecehri bağdıkum libağdın en tahbeta ağmâlukum ve entum lâ teş’urûn.Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.

Hucurât Sûresi 3.Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يَغُضُّونَ اَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ اُولٰئِكَ الَّذٖينَ امْتَحَنَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوٰى لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظٖيمٌ

İnnellezîne yeğuddûne asvâtehum ınde rasûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu gulûbehum littagvâ, lehum mağfiratuv ve ecrun azîm.

Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.


Hucurât Sûresi 4.Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

İnnellezîne yunâdûneke min verâil hucurâti ekseruhum lâ ya’kılûne

Muhakkak ki sana odaların dışından seslenenlerin çoğu akıl etmezler.


Hucurât Sûresi 5.Âyet:

وَلَوْ اَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتّٰى تَخْرُجَ اِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

Ve lev ennehum saberû hattâ tahruce ileyhim lekâne hayral lehum, vallâhu ğafûrur rahîm.

Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.


Burada da hem münafıklara hem de az da olsa Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) in yanında olan kimselere eğer böyle bir hataya düşmüşlerse nasıl hitap etmeleri konusunda biraz edep tahsis ediyor.

Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) in Ashabına (r.a).. Ashâb-ı Güzin deniliyor…

Bir söz söylemek istemiyorum ama Kurân-ı Kerîm ifadesi ile onlara bile..yaptıkları davranışları ile onların bile eziyet edebileceğinin vurgusunun işaretleri var…

Bize neler var onu düşünün?!!

Bizde bu dönem aslında bizde ‘’Ona’’ bazı şeyler isnat ederek..

Ona layıkıyla ona tahsis etmeyerek layıkıyla sünnetine uymayarak bir anlamda eziyet ediyoruz..

Birde de yine Ahzâb Sûresinde bir  Âyet-i Kerime var..

(Bknz.İlgili Âyet (ler))


Ahzâb Sûresi 53.Âyet;

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِىِّ اِلَّا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرٖينَ اِنٰیهُ وَلٰكِنْ اِذَا دُعٖيتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَاْنِسٖينَ لِحَدٖيثٍ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِى النَّبِىَّ فَيَسْتَحْيٖ مِنْكُمْ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْيٖ مِنَ الْحَقِّ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَسْپَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَا اَنْ تَنْكِحُوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهٖ اَبَدًا اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظٖيمًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîsin, inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakkı, ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâbin, zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinne, ve mâ kâne lekum en tu’zû Resûl  allâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedân, inne zâlikum kâne indallâhi azîmân

Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber’in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz(eziyet) ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.


Şunu da açıklayacağım; (Ahzâb Sûresi 54.Âyet)’’Bir şeyi açıklasanız da veya onu gizleseniz de Şüphesiz ALLAH her şeyi Kemaliyle bilendir.’’

(Bknz. İlgili Âyet )


Ahzâb Sûresi 54.Âyet;

اِنْ تُبْدُوا شَيْپًا اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

İn tubdû şey’en ev tuhfûhu fe innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ.

Bir şeyi açıklasanız da veya gizleseniz de muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir.


Bakara Sûresi  284. Âyet

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu), fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun

Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.


Demek ki Mü’minler de Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) eziyet edebiliyorlarmış..

Bu  eziyet.. hal ve harekteleriyle sıkıntıya düşürmekle olabiliyor..

O Âyet-i Kerimeyi işlerken izah etmiştik … Bir şeyi açıklasanız da  onu gizleseniz de Süphesiz ALLAH Kemaliyle bilendir.. derken..

Siz bir şey açıklamıyorsunuz..Kalbinizden bir şeyler geçebilir..aman ha dikkat!!! Bunu ALLAH biliyor… ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u de bunu sezebilir…Bundan bir şekilde haberdar olabilir… Buda eziyettir..Size açıklamıyor ama eziyettir..

Burada bir şey olduğunu söylemiştik..

Çünkü (Ahzâb Sûresi 53.Âyet )diyor ki: ‘’Bu, sizin ve onların kalpleri için daha hayırlıdır’’ diyor.. Sonrada diyor ki: ALLAH’ın Resûl  ‘üne eziyet etmeniz doğru olmaz diyor.. Aleni zahiren bir faaliyet yok burada… kalplerle ilgili,gizli bir faaliyet var.. Buna rağmen eziyet veriyor diyorsa Âyette ,demek ki:  Resûlullah , görüyor musunuz?!! hayatı ne kadar zor…Kalplerden geçenler meselesine..Bırakın ALLAH ın bilmesine  ALLAH ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u  bile sezinliyor…

Biliyorsunuz ALLAH’ın Evliyâullahından kalplerinden geçenleri hissedenler var..

Deniyor ya; Alimin yanında diline, Evliya(Veli)nin yanında kalbine dikkat et.. diye

Böyleyken Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)  için nasıldır?!!!ALLAH nasıldır?!!!

İçimizdekiler var ya Nefislerimizdekiler onlara çok çok dikkat etmeliyiz…

Bakara 284. Âyete girmek istemiyorum… Hassas bir konu… Ama buradan anlaşıldı..

Evet demek ki bu benim çok dikkatimi çekti…

  • ALLAH’a eziyet nasıl ?
  • ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u ne nasıl?

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u eziyetle ilgili birkaç Âyet daha var…

Birincisi;  Ahzâb Sûresi nin 69. Âyeti var..

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Ahzâb Sûresi  69. Âyet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berraehullâhu mimmâ gâlû, ve kâne ındallâhi vecîhâ.

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.


‘’Ey iman edenler ,sizde Musaya eziyet edenler eza edenler gibi olmayın!! Bakın çok ilginç yine iman edenler diyor…Musa ya eziyet edenler gibi olmayın diyor… Burada da Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) a eziyet edenlerin en başta kafirler , münafıklar olmak üzere .. eziyetle ilgili 67 tane ayet var.. okusam zaman yetmez ..bunların hemen hepsi kafir ve münafıkların eziyetleri..


Ama ilginç olan mü’minlerle ilgili eziyetler..Burada da diyor ki ALLAH-U TEALA mü’minlere… yani o zamandaki Sahabe Efendimizlere(r.a) lara ….şuan için bizlere diyor ki; Musa ya eziyet edenler gibi olmayın diyor sonra nasıl bir eziyet olduğunu anlıyoruz…!  Sonra  ALLAH, onu  söyledikleri şeylerden berî (temize çıkardı).. berraeh etti yani berraeh temizledi anlamında.. ALLAH katında mevki sahibiydi diyor..

Vecîh idi diyor.. vecîh konulan isim.. vecîh sahibiydi diyor..

Bir Âyet daha var;


Bknz İlgili Ayet;


Saff  Sûresi 5. Âyet

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنٖى وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّٖى رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ فَلَمَّا زَاغُوا اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ

Ve iz gâle mûsâ ligavmihî yâ gavmi lime tué’zûnenî ve gad tağlemûne ennî rasûlullâhi ileykum, felemmâ zâğû ezâğallâhu gulûbehum, vallâhu lâ yehdil gavmel fâsigîn.

Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.


Burada da mü’minlere ikaz var..

‘’Size gönderdiği Peygamberi olduğunu bildiğiniz halde niye bana eziyet ediyorsunuz’’ diyor.Çok ilginç bu ifadeler..(28:00)

Görüyormusunuz?

ALLAH U TEALA Ahzâb Sûresinde Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) unu nasıl koruyor ,muhafaza ediyor..

Zaten Ahzâb Sûresi 40. Âyetinin  devamında da ‘’ hâtemen nebiyyin’’ vardı orada

(Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler))


Ahzâb Sûresi  40. Âyet ;

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadim mir ricâlikum ve lâkir rasûlallâhi ve hâtemen nebiyyîn, ve kânallâhu bikulli şey’in alîmâ.Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Ahzâb Sûresi  41. Âyet ;

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا ا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrân.

Ey iman edenler! Allah’ı çok  zikredin.


Ahzâb Sûresi  42. Âyet ;

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصٖيلًا

Ve sebbihûhu bukreten ve asîlân

Ve O’nu, sabah akşam tesbih edin.


Ahzâb Sûresi  43. Âyet ;

هُوَ الَّذٖى يُصَلّٖى عَلَيْكُمْ وَمَلٰئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا

Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).

Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât  gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir).


Dedikten sonra geçen sene işlediğimiz 56. Âyetinde de..


Ahzâb Sûresi  56. Âyet ;

اِنَّ اللّٰهَ وَ مَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmân

Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.


ALLAH’ın ve meleklerin salat ettiğini söylüyor…

Yani Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)e eziyet etmeyin diyor..

Burada da ben ‘’salat’’ ediyorum diyor…

ALLAH ’salat’’ ediyor Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)e.. Hatta Melekleri de ‘’salat’’ ediyor…

‘’Siz ne duruyorsunuz!!!!! ‘’ diyor..

Yani ‘’salat’’ nedir …Hani açıklamıştım..

Salat 2 kısıma ayrılıyor..

Birinci kısım ‘’yöneliş’’ ALLAH a..

ALLAH’ım ona salat et diyorsunuz…

Allahumme (hitap ALLAH ‘a) salli ala (ala :üzerine demek) seyyidina Muhammed..Onun üzerine

Yukarıdan aşağı ‘’salat’’ talep ediyorsunuz..

sellimû teslîmâ(teslîmen); de şu.. sellim selam verin demek..

Selam muhatap aldığınız birine verilir..

Yani karşınızdaki gibi..

Karşınızdakini görüyormuşçesıine Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) görüp, yönelip…

Esselatu Vesselamu Aleyke Ya Rasul ALLAH,Habibullah gibi ifadelerle salat edin diyor..

Bu Âyette geçen sellim selam verin demek ..Nasıl? teslîmen

Burada da meful-u mutlak var.. Yani öyle bir teslimiyetle selam verin ki ; “karşınızda görüyor gibi” demek..


Salatın iki kısmı var tekrar ediyorum;

  • ALLAH’tan salat talebi…

ALLAHumme salli ala seyyidina Muhammeddin ala ali Muhammed gibi ..Hitap ALLAH ‘a

  • Bir de Hitap Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)

Esselatu Vesselamu Aleyke (Aley kesana demek) ona demek değil bakın.. demek ki karşında gibi..Tam bir teslimiyetle diyor.. Adrese teslim…


Bu da bizim ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u ne karşı bizim bir görevimiz..

Eziyet etme adına görev imiz 

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘üyüm, (böyle) olduğumu bildiğiniz halde niye bana eziyet ediyorsunuz ? diyor ona göre ona yönelmek ona göre düşüncelerimizi tanzim etmek ona göre amellerimizi tanzim etmek.

Biraz ilerleyelim.. Bir de ne diyor?

Dünya ve Ahirette onlara lanet etmiştir..( Ahzâb Sûresi 57 .Âyet: leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhıreti)

Leane-aslında rahmetinden uzaklaştırmak anlamına geliyor..

Yani o kimseleri kendinden uzaklaştırıyor..

Rahmetinden uzak ediyor.. Bu uzak ettiği zamanda …Bütün sistem zaten… Ona karşı oluyor..

Hani lanet edilmiş deniliyor ya bütün işleri ters gidiyor anlamında..

ALLAH onları kendinden uzaklaştırırsa sistemin bütün unsurları da uzak olur.. akıcı olmaz..31:47

Şeytana  ne diyoruz biz… melun diyoruz.. ..lanet edilmiş diyoruz.. 

’Recm’’ edilmiş şeytandan ALLAH’a sığınıyoruz demiyor muyuz?

‘’Recm’’ Kovmak demek ama bir şeyi taş atarak kovmak .. yani taşlıyarak kovmak..

Siz köpeği ne yapıyorsunuz? Taşla kovuyorsunuz..Bir yandan  da aşağılıyorsunuz..

Uzaklaştırılıyorsunuz ve melun olmuş oluyorsunuz..İşte onlara ALLAH dünya ve ahirette lanet etmiştir..Ahiretteki lanetin biraz anlayabiliyoruz..

Dünyada neler olabileceğini tahmin edebilirsiniz

Ahirette de lanetle ilgili bir ifade var ..

Ahzâb Sûresi 57. Ayet‘’Onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır… lehum azâben muhînân’’.bir nokta var Âyet ile ilgili Âyet ile ilgili bir nokta var.

Önceki Âyette de ne diyordu elim bir azap aşağılayıcı bir azap vardı ..diyordu..


Diğer Âyete geçiyoruz …


Ahzâb Sûresi 58. Ayet

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yué’zûnel mué’minîne vel mué’minâti biğayri mektesebû fegadıhtemelû buhtânev ve ismem mubînâ.

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.


Vellezîne yu’zûnel yine eziyet ederler onlar kime bu sefer ? mu’minîne-mü’minlere…  vel mu’minâti-mü’minelere.. neden dolayı ediyorlarmış… bi gayri mektesebû iktisap etmediklerinden dolayı yani bir çaba ile yapmadıklarından dolayı yukarıdaki

Hz.Musa (aleyhisselâm) ilgili (Ahzâb Sûresi  69. Âyet) Âyetindeki onu temize çıkaracaktır diyor demek ki iftira var….yapmadığı bir şey tahsis ediliyor

Aynı şey… demek ki eziyet edenler tarafından herkese yapılma meyili var.. mümin erkeklere ve mümin kadınlara da yapılıyor demek ki bu … erkeklere yapılan eziyet biraz daha anlayabiliyoruz…

Hatırlıyor musunuz ??

Ahzâb Sûresi diyordu dilleriyle aşağılarlardı diyordu…hakaret ederler diyordu münafıklar…

Bknz. Aşağıdaki Âyet


Ahzâb Sûresi 19. Âyet

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَاِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذٖى يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ اُولٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرًا

Eşıhhaten aleykum, feizâ câel havfu raeytehum yenzurûne ileyke tedûru ağyunuhum kellezî yuğşâ aleyhi minel mevt, feizâ zehebel havfu selegûkum bielsinetin hıdâdin eşıhhaten alel hayr, ulâike lem yué’minû feahbetallâhu ağmâlehum, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ.

(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah’a göre kolaydır.


Siz onların eziyetine katlanın diyor Kurân-ı Kerîmde bir çok yerde… bunu anlıyoruz …

Bize bir çok şey deniliyor… öküz dendi mesela çok sevdiğim bir sanatçıydı… ismini buradan zikretmeyeceğim

Öküz dedi ve tasavvufi yanında olan da biriydi halbuki… yani o bile eziyet etti… benim  en azından içim ezildi..

Neler denmiyor neler bugün bizlere ; deli deniyor ahmak deniliyor, geri kafalı deniliyor.

Yani ALLAH -U TEALA nın  müminlere layık  gördüğü sıfatlarından tam tersi söyleniyor…

Bu bizim için hak etmediğimiz iktibas etmediğimiz şeyler değil mi …haketmiyoruz …

Vallahi hak etmiyoruz… ALLAH diyor ki sabredin onların dediklerine ;

Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Muzzemil Sûresi 10. Âyet

وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمٖيلًا

Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlân
Ve onların söyledikleri şeylere sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.

Çünkü bu dünya geçici… ahirette ise çok farklı şeyler olacak..


مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ

Mâliki yevmid dîn (Fatiha Sûresi 4. Ayet)

Bu da Malik olanlar Melik olanlar Ahiret gününde Kimin Melik olduğunu kimin borusunun öttüğünü(tabiri caizse) kimin orada patron olduğunu anlayacaklar (35:05)

Burada herkes Melik…İçim yaralanmış, ezilmiş  bunları söylemeyecektim ama ki eziyet böyle bir şey..

Düşünün Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) nasıl eziyet yaşıyor siz bir düşünün….

Buradaki asıl vurgu ise mü’minelere !!!

Kesinlikle ‘’bunlar bir buhtân (iftira) ve apaçık günah yüklenmişlerdir’’…

Buhtânla ilgili bir şeyler söyleyeceğim

Buhtân; iftiraya çok yakın bir ifade Kurân-ı Kerîmde boşanmak için eşlere bir mehir veriliyor ya …mehri vermemek için geri almak için kadına  iftirada bulunuyor..Ona iftira atarak diyor ona verdiğinizi geri mi alacaksınız  diyor…

(Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Nisâ Sûresi 20. Âyet

وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰیهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَاْخُذُوا مِنْهُ شَيْپًا اَتَاْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en). E te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînân

Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?


Onu (verdiğinizi), iftira ederek ve apaçık günah işleyerek mi alacaksınız?

Bir Âyette ; kim bir hata işler bir günah kazanırsa onu bir  suçsuzun üstüne atarsa buhtân etmiş olur apaçık bir günah işlemiş olur… diyor…

Bknz. Aşağıdaki Âyet 


Nisâ Sûresi 112. Âyet

وَمَنْ يَكْسِبْ خَطٖيپَةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهٖ بَرٖیًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînân

Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.


Kim bir kusur işler günah kazanırda onun suçsuz bir kişinin üzerine atarsa..diyor

Yani aslında şunu demek istiyor… iftira ettiği şey aslında kendisi …yani bu şu anlama geliyor..

Birde yansıtma deniyor Psikolloji de…Birisinde bir suçluluk  var.. Suçluluk isnat ediyor başkasına..

Şöyle şöyle diyor.. Aslında derinine baktığında…Kendisinin içlerinde olan birşey o…bu Âyet onu açıklıyor…

Kimde bir şey var ise o diyor onu diyor iftira olarak atar diyor..halbuki kendisi yani birisi bu ne iffetsiz diyorsa.. öyle olmadığı halde bilin ki  o kişide bir şeyler var yani…Ne kadar dedikoduyu sever diyordedikodu yapmaya meyilli bir insan..

Bu  Âyetin  derinliklerinde de o var..

Başka bir Âyette de ;

Yine küfürlere Meryem’e karşı buhtân söylemeleri dir..diyor..

(Bknz. )


Nisâ Sûresi 156. Âyet

وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظٖيمًا

Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmân

Ve onların inkârları ve Meryem’e olan sözleri “çok büyük iftira”dır


Hazreti Meryem (r.a)  nasıl buhtân ettiklerini biliyorsunuz ..çok büyük  gibi iftira ettiler ona buhtân diyor

Birde burada geçiyor buhtân kelimesi…

Buhtân yapmadıkları halde bir iftira ve diyor ve ismen diyor açık bir günah…

Bakın günah ,  buhtân  yanında daha masum bir ifade (38:17)

Günah yapmıştır içki içmiştir bir şey yapmıştır tövbe eder kurtulur…

Ama buhtân ‘’Bela’’…

Çünkü buhtânla eziyet ediyorsun..

Eziyet kalbe giriyor…

O kişinin ondan hakkının helal etmesi, ondan razı olması çok zor…

Çünkü ALLAH diyor ki ben her türlü şeyi ‘’şirk’’ hariç affederim diyor …Ama kul hakkıyla gelmeyin diyor ya …Aslında bilerek yada bilmeyerek gıyabında hatta işte burada özellikle  gıyabında bir buhtân var

Bunun temizlenmesi çok zor

Bunun”‘ Telafisi”’ çok zor

Günahın ism denilen günah var …

  • Zenb
  • ism
  • günah denilen kelimeler var .. bunların telafisi olabilir

Ama ”buhtân”’ bela

Aman ha ‘’zan’’dan  kaçınalım..

Hucurât Sûresinde diyor ya ;

(Bknz Aşağıdaki Âyet)


Hucurât Sûresi 12.Âyet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenuctenibû kesîram minez zann, inne bağdaz zanni ismuv ve lâ tecessesû ve lâ yağteb bağdukum bağdâ, eyuhıbbu ehadukum ey yeé’kule lahme ehîhi meyten fekerihtumûh, vettegullâh, innallâhe tevvâbur rahîm.

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.


Buhtâna götüren aslında ‘’zan’’..

Kasıtlı olarak yapmıyorsan yine bir  nebze…ama bir de kasıtlı yapıyorsan o işte  ‘’bela’’..  Belanın karesi… ‘’Zan’’ üstüne yaparsan o buhtâna giderse yine ‘’bela’’.

O yüzden Çok dikkatli olunması lazım

Diğer ayette geçiyoruz..


Ahzâb Sûresi 59. Âyet

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


  • Yâ eyyuhen nebîyyu ;Ey Peygamber diyor burada Peygamber(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimize bir hitap var ..

Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (mü’min kadınlara) söyle(Arapçasını okumuyorum zaman kısıtlı)

Önce zevcelere sonra kızları sonra mü’min kadınlara söyle (Burasını Arapça okuyorum)

  • yudnîne ; örtsünler , aşağı indirsinler, sıkı sıkı sarsınlar anlamında bir kelime
  • aleyhinne; üzerlerine
  • min celâbîbihinne…. cilbab(Islâmî kadın elbisesi )larına bu.. Cilbablarını üzerlerine sıkı sıkı örtsünler..

Zâlike; işte bu durum…Ednâ ;daha uygunudur ,daha münasiptir..

en yu’refne; bilinmelerine… fe lâ yu’zeyn(yu’zeyne);eziyet edilmeyip te öyle bilinmelerine daha uygunudur…

Yani onların tanınıp eziyet edilmemelerine en uygundur..ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Bu ,başlı başına bir tesettür Âyeti değildir..

ALLAH -U TEALA  Tesettür ilgili Âyetleri özellikle Nûr Sûresi 31 -32- 33 bahsetmişti…

(Bknz Aşağıdaki Ayet (ler))


Nûr Sûresi 31. Âyet

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَائِهِنَّ اَوْ اٰبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعٖينَ غَيْرِ اُولِى الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذٖينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفٖينَ مِنْ زٖينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللّٰهِ جَمٖيعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinne, ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûne
 
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 

Nûr Sûresi 32. Âyet

وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِحٖينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَائِكُمْ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ

Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih(fadlihî), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizden eşi olmayan erkekleri ve kölelerinizden salih olanları ve eşi olmayan kadınlarınızı nikâhlayınız (evlendiriniz). Eğer onlar fakir iseler Allah onları fazlından gani (zengin) kılar. Ve Allah, Vâsi’dir (ihsanı, ni’meti çok olandır), Alîm’dir (en iyi bilendir).


Nûr Sûresi 33. Âyet

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذٖينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَالَّذٖينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ فٖيهِمْ خَيْرًا وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّذٖى اٰتٰیكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhu bihî bağdakum alâ bağd, lirricâli nasîbum mimmektesebû ve linnisâi nasîbum mimmektesebn, ves’elullâhe min fadlih, innallâhe kâne bikulli şey’in alîmâ.

Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir.


Burada (Ahzâb Sûresinde )tek Âyette geçmiş..

Neden diye düşündüm!!!!

Eziyet bahsi geçiyor ya…

Kadınların en fazla eziyete dûçâr(Uğramış, yakalanmış, tutulmuş,müptela) olabilecekleri konu bu ‘’Tesettür’’ konusu…

O yüzden parantez gibi bir Âyetle bu burada ifade edilmiş..(41:03)

Yoksa Nûr Sûresi baktığınızda 30lu Âyetlerine bir baktığınızda peşine sıra çok bir çok Âyet var..

Yani konu bütünlüğü olarak orada açıklanmış.. Ama burada bir Âyetle açıklanmış..

Daha sonra Nûr Sûresi Âyetleri açıklarız ama….

Bir şey açıklamak istiyorum…

5-6 dakika sürecek.. Bu bana hep soruluyor… Günümüzde de güncel bir konu baş örtüsüyle ilgili..Konu gündem.. Hep sorular oluyor..

Ben farklı bir mantıkla açıklayacağım…


ALLAH U TEALA erkek ve kadını yaratıyor..

Onlara farklı özellikler veriyor…Bakın ‘’Eşit ‘’değildir… demiyorum …

Farklılıkla yaratıyor onları

  • Erkeğe verdiğini kadına vermiyor …
  • Kadına da verdiğini erkeğe vermiyor…

Önce bir fıtratı farklılık var…Yani yaradılış  farklılığı …

Yaradılış şekli farklı ise, bu muhakkak ki amel boyutunda davranış boyutunda da bir farklılığa götürecektir..

Bu bunun ‘’Doğal’’ sonucudur …

Şimdi kadına ‘’Endam’’ yüklüyor… kadına ‘’cazibe’’yüklüyor …

Bu ‘’Cazibe’’ yüklemesini sebebi biraz parantez içinde açıklayayım bununla anlam kazanıyor…

‘’Hani Adem ve Havva cennette beraber yaratılıyor ya…

Orada diyor ki sizi tek bir nefisten yarattım diyor…

Tek bir nefsin kaynağını daha evvel konuşmuştuk…

Bu kaynaktan kadına daha fazla ‘’duygusal’’ boyutta bir şey veriliyor..

O da ‘’Endam’’ denilen ‘’Cazibe’’ denilen bir şey..

Yani ALLAH kendi güzelliğininden kendi ‘Cemâl’inden kadına erkekten 2 kat daha fazlasını veriyor…

Biyolojik bir ifade var..

Genler konusunda …

Kadında XX(Kromozon) genleri var..Erkekte XY(Kromozon) geni var…(Bunlar cinsiyet genleri)

(X)geninden kadına 2 katı verilmiş… Erkeğe de 1 katı verilmiş.. Sadece 1 (X) var..

Bir de kadında olmayan (Y) geni var o ayrı…

Bu (X) e  eğer ‘’Cazibe’’ dersek…’’Sırrani boyutta ‘’Cazibe’’ dir.. ALLAH ‘ın güzelliği bir güzeldir.. Kadına 2(X) verilmiş.. (x²) aslında bu.. Erkeğe de 1 (X) verilmiş..(43:34)

Erkekte ‘’Endam’’  yok değil.. var..  Ama kadının ki çok fazla… şimdi bunun bir tecellisi olacak..şimdi bunun yansıması olacak..

Birincisi ‘’duygusal yansıma’’

Bu (X) nefsani özelliklerin kadında daha fazla olmasının sonucunu doğuruyor

Bu da daha duygusal anlamda  kadın daha ‘’ duygusaldır ’’anlamına geliyor…

  • Çünkü nefis bilinçaltının alanıdır...Bilinçaltı da duygusal alandır..

Niçin kadın da böyle.. nefisle ilgili bir olaydır .. Buna ayrı yeten gireriz..

Bunun başka bir yansıması da kadın ‘’Cazip’’ hale geliyor dedik ya ‘’Cemâli’’ sıfatlardan ötürü..

Erkekte ise bu az…Bunun doğal sonucu şu…Bir erkek kadına baktığında haz alıyor … neden ALLAH -i cazibe ve güzellik bir endam var Ama kadın erkeğe baktığında o kadarda fazla değil

Yok denilecek seviyede…İspatı ne ?! erkeğe tesettür sınırlarını bir düşünsenize…!!!

Biz göbeğimizle dizkapağımıza arasında  giyindiğimiz takdirde namaz bile kılabiliyoruz…

Hacca, ümreye gidenler ihramda görmüşlerdir..

İhramı atıyorsun yine de namaz kılabiliyorsun.. edebi olmasa da şerri böyle…

Kadının Tesettürünü düşünün..!!Kendiliğinden gözüken hariç.. el ayak yüzü hariç bütün vücut…

Şimdi ALLAH-U TEALA  eziyet mi ediyor?!!!

Hayır insanlar ona eziyet ediyor..

ALLAH U TEALA fıtratı bildiği için bunu öngörüyor…

Çünkü haset denen bir şey var onu açıklayayım…

Münir DERMAN Hoca diyorki;

‘’Nazar’’ diyor… nefsin haset bakışıdır..

Nazar, nefsin haset bakşıdır…

Demek ki nefsin  bir bakış türü var..buna haset deniliyor..

  • Haset ne?!Bir şeyden razı olmamak….onda var  niye bende yok demek.. Ya da benim olsun demek..

Şimdi ‘’nefis’’kontrol edilmesi gereken bir şey…. edilmediği taktirde sonuçları olan bir şey…sen kendi nefsini kontrol etmediğin takdir de ne oluyormuş… herşey benim olsun diyor..

Şimdi zaten ALLAH’ ın ‘’Cazibe’’ yüklediği bir kadına baktığında ne oluyor?!!

Haset devreye girince benim olsun oluyor..

Yani ‘’edinme talebi’’ oluyor…

Anlıyor musunuz şimdi ‘’Tesettür’’ ne oluyor…

Tesettürde yüz hariçtir… yüz ,ALLAH ‘ın ‘’Cemâl’’ini  temsil eder ve örtülemez… yasaktır .o yüzden peçeye  itiraz edilmiştir…

Yüz hariç, el hariç  ,ayak hariç ,bütün vücudun kapatılması  ALLAH -U TEALA  tarafından istenmesinin nedeni budur:

Kadının erkeğe cazip hale gelmemesi…. ama bakın bu kötü bir şey değil…Neden!! gizli gizli bir şey var sır  gibi kadında…

İşte o ne ALLAH ‘ın Cemâlullah tecellisi …

Yani aslında biz kadına bakarken içindeki güzelliği görüyoruz aslında….

Kılcal damar şeklinde belki ama… ana damar oraya gidiyor

Hani cenneti açıklarken demiştik ya orada neler var neler …

En büyük müşahede orada, en büyük haz… ALLAH ‘ın Cemâlini seyretmek..

İşte onun ‘’nüve’’ leri ,dünyada, kadında yüksek derecede tecelli etmiş..

Aslında biyolojik olarak fizyolojik olarak baktığında  et kemik !…

Et kemik nasıl ne kadar cazip hale gelebiliyor ; insanlar yoldan çıkıyor …cinayetler işleniyor ..bilmem neler oluyor.. et kemik … fizyolojik olarak bakıyoruz bir kaç gram yağ …birkaç gram et.. nedir bu ‘’Cazibe’’???

Ben yıllardır cevabını bulamadım..biliyormusunuz? Yıllarca…

Ne cazip geliyor ne cazip geliyor?… meğerse ALLAH -U TEALA nın ona olan ikramı  imiş…

ama diyor ki: şeriat var!…(47:44)

Sen kendinin Helal olanın dışında ,kendine mâlik olanın dışında bakamazsın…

He bu güzellikten mahrum mu kalacağız? hayır…İnsana ALLAH -U TEALA  ikram ediyor ama mahreminle

Mu’minûn Sûresinde diyor ki; onlar diyor kınanmazlar..ellerinin altında ki olanlarla..diyor.. ama bundan fazlasını isteyenler ..onlar  aşırıya gidenlerdir …

Bknz. Aşağıdaki Âyet 


Mu’minûn Sûresi 5. Âyet

وَالَّذٖينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

Vellezîne hum li furûcihim hâfizûne

Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.


Mu’minûn Sûresi 6. Âyet

اِلَّا عَلٰى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومٖينَ

 İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum feinnehum ğayru melûmîn.Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

Mu’minûn Sûresi 7. Âyet

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَاءَ ذٰلِكَ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

Femenibteğâ verâe zâlike feulâike humul âdûn.

Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.


Her türlü ikramı veriyor sana .. var mı varbundan fazlasını istiyorsan sen haddi aşanlardan oluyorsun..

İşte bu âyette(Ahzâb Sûresi 59. Âyet )geçen kadınların incinmeleri için dediğinde aslında ALLAH -U TEALA kimi korumuş oluyor mümin kadınları korumuş oluyor..

Neden eziyetten.. Çünkü ALLAH-U TEALA murad ettiği  ‘’Tesettür’’ uygun giymediği takdirde ..Erkek için ,nefsi olan ,haset bakışı olan erkek için, sen bir hedefsin..

Doğru mu?

ALLAH da bunu emrederek kadını ‘’o ‘’ bakışlardan aslında koruyor..Eğer Kadınlar bunu layıkıyla idrak etseler …Tesettüre çok farklı bakarlar..

Neden saç??Baş tesettürü deniliyor ki..aslında en büyük cazibe ‘’Saç’’ ta..

Tesettürlü bir kadın saçlarını açtığında çok ciddi bir cazibesi olurmuş.. Bu cazibeye kime?!!mahremine ya da ona karşı bir evlilik durumu söz konusu olmayanlar.. babasına kardeşlerine karşı.. öyle bir şey düşünmüyorum.;ona serbest.. düşünenler için Tesettür..

ALLAH ‘ın Âyetlerini bu şekilde anladığımızda daha yol gösterici oluyor..

Haftaya biraz daha gireriz bu konuya.. çünkü tesettür konusu burada. .küçük bir  anlatılacak kadar değil..

Ama en azından kadınlara eziyet vermeme açısından bu Âyeti ben anlamlı buldum.

Haftaya devam ederiz. İnşaallah.


ALLAH-U TEALA bizi önce ALLAH’a sonra Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne ‘’eziyet etme’’ düşüncesinde olmayanlardan etsin…

Kasıtlı düşüncemiz olmaz ..ama biraz daha dikkatli olanlardan eylesin..

ALLAH’ta bizi Âyetleri ile  yolumuza açsın.. temizlesin ..

İnşaallah.

SADAKALLAHULAZİM