Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzibin.
1.
fe
: artık, haydi
2.
istefti-him
: onlardan fetva iste, açıklama iste, sor
3.
e hum
: onlar mı
4.
eşeddu
: daha kuvvetli
5.
halkan
: halkoluş, yaratılış bakımından
6.
em
: yoksa, veya
7.
men
: kimse
8.
halaknâ
: biz halkettik, yarattık
9.
innâ
: muhakkak ki biz
10.
halaknâ-hum
: onları halkettik, yarattık
11.
min tînin
: nemli toprak
12.
lâzibin
: birbirine yapışmış, yapışkan
” Hayır, onlardan fetva iste (sor): “Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız mı?” Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık.”
SAFFAT 12:
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢﴾
Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).
1.
bel
: aksine, evet
2.
acibte
: sen şaşırdın, hayret ettin
3.
ve yesharûne
: ve onlar alay ediyorlar
” Evet, sen hayret ettin ve onlar (ise) alay ediyorlar.”
İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).
1.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
2.
yumsiku
: tutar
3.
es semâvâti
: samalar, gökler
4.
ve el arda
: ve arz, yeryüzü, yer
5.
en tezûlâ
: (ikisinin) zail olması, helâk olması, yok olması
6.
ve le
: ve elbette, mutlaka, gerçekten
7.
in zâletâ
: eğer (ikisi) zail olursa (yok olursa)
8.
in
: sadece
9.
emseke-humâ
: o ikisini tutar
10
min ehadin
: birisi
11
min ba’di-hi
: ondan sonra
12
inne-hu
: muhakkak o
13
kâne
: idi, oldu
14
halîmen
: halîm
15
gafûran
: gafur, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
Muhakkak ki Allah, gökleri ve yeri, zail olurlar diye (zail olmaması için) tutuyor. Gerçekten ikisi de zail olurlarsa (yok olurlarsa), ondan sonra, o ikisini (gökleri ve yeri) O’ndan (Allah’tan) başka tutacak (yoktur). Muhakkak ki O; Halîm’dir, Gafûr’dur .
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umemi, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).
1.
ve aksemû
: ve kasem ettiler
2.
billâhi (bi allâhi)
: Allah’a
3.
cehde
: cehd ederek, kuvvetli olarak
4.
eymâni-him
: oların yeminleri
5.
le
: elbette, mutlaka, gerçekten
6.
in
: eğer
7.
câe-hum
: onlara geldi
8.
nezîrun
: nezir, uyarıcı
9.
le yekûnunne
: mutlaka olurlar
10
ehdâ
: en çok hidayete eren
11
min
: den
12
ihdâ
: ahed, bir
13
el umemi
: ümmetler
14
fe
: fakat
15
lemmâ
: olduğu zaman
16
câe-hum
: onlara geldi
17
nezîrun
: nezir, uyarıcı
18
mâ zâde-hum
: onlara artırmadı
19
illâ
: den başka
2
nufûran
: nefret
Ve Allah’a en kuvvetli yeminleri ile kasem ettiler. Eğer gerçekten onlara nezir gelirse, mutlaka en çok hidayete eren ümmetlerden biri olacaklarına. Fakat (bu), onlara nezir (uyarıcı) geldiği zaman onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı.
İstikbâran fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihî, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen).
1.
istikbâren
: büyüklenerek, kibirlenerek kötülük düzenlediler
2.
fî el ardı
: arzda, yeryüzünde
3.
ve mekre es seyyii
: ve kötülük düzeni, kötü hile
4.
ve lâ yahîku
: ve isabet etmez, ulaşmaz
5.
ve mekru es seyyii
: ve kötülük düzeni, kötü hile
6.
illâ
: ancak, oysa
7.
bi
: … e
8.
ehli-hi
: onun sahibi
9.
fe
: artık, öyleyse
10
hel
: mı, mi
11
yenzurûne
: gözlüyorlar (bekliyorlar)
12
illâ
: den başka
13
sunnete
: sünnet, kanun
14
el evvelîne
: evvelkiler
15
fe
: artık, bundan sonra
16
len tecide
: asla bulamazsın
17
li sunnetillâhi
: Allah’ın sünnetinde
18
tebdîlen
: bedel, değişiklik
19
ve len tecide
: ve asla bulamazsın
2
li sunnetillâhi
: Allah’ın sünnetinde
21
tahvîlen
: tahvil, dönüşüm, değişme
Yeryüzünde kibirlendiler ve kötü hile düzenlediler. Oysa kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez (ulaşmaz). Öyleyse onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar (bekliyorlar)? Halbuki Allah’ın sünnetinde asla bir tebdil (değişiklik) bulamazsın. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir tahvil (değişme) bulamazsın.