İnnâaradnel emâneteales semâvâti vel ardı vel cibâlife ebeyneen yahmilnehâve eşfakneminhâve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emanetigöklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.
Li yuazziballâhulmunâfikîne vel munâfikâtivel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alelmu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
(Bu), Allah’ınmünafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınlarıazaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınlarıntövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
SES KAYDININ YAZILI METNİ
Ahzâb Sûresi 28. Ders: 72-73. Ayetler
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm.
Bismillâhir rahmânir rahîm
Bu Ayetler, Ahzab Suresinin son Ayetleri ve de çok önemli Ayetler..
Kur’ân-ı Kerîm’in mealiyle ilgilenenler bilir, bu 2 Ayet, özellikle 72. Ayet, alimler arasında çok tartışılmış ve müfessirler arasında ciddi görüş ayrılıkları olmuş…
Tasavvufi yanı da çok olan Ayetler… Herkes kendi cihetinde (yön, taraf) bir şekilde açıklamaya çalışmış…
Mesela bir Kur’an tefsirine baktım, sadece bu 2 ayet için 20 sayfa (o onu dedi o onu dedi diye) açıklamalar var. O yüzden ALLAH(cc) kolaylık versin. Açıklaması kolay olmayan Ayetler..
İnnâaradnel emâneteales semâvâti vel ardı vel cibâlife ebeyneen yahmilnehâve eşfakneminhâve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmencehûlân
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o, çok zalimdir, çok cahildir.
innâ (اِنَّا) : muhakkak biz aradna (عَرَضْنَا) : sunduk, teklif ettikel emânete (الْاَمَانَةَ ) : emanet
alâ essemâvâti (عَلَى السَّمٰوَاتِ) : göklere ve el ardı (وَالْاَرْضِ) : ve yer ve el cibâli (وَالْجِبَالِ) : ve dağlar
feebeyne (فَاَبَيْنَ) : çekindiler en yahmilne-hâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onun yüklenmek
veeşfakne (وَاَشْفَقْنَ) :korktular min-hâ (مِنْهَا) : ondan
ve hamele-ha (وَحَمَلَهَا) : ve onu yüklendi el insânu(الْاِنْسَانُ): insan
inne-hu kâne (اِنَّهُ كَانَ) : çünkü o oldu/ idizalûmen (ظَلُومًا) : çok zalim cehûlen (جَهُولًا) : çok cahil
İnnâ; şüphesiz biz, aradna el emânete; arz ettik EMANETi, ales semâvâti vel ardı vel cibâli; semaya, arza ve dağlara… fe ebeyne; çekindi onlar, en yahmilnehâ; onu taşımaktan, yüklenmekten…ve eşfakne; titrediler, korktular, minhâ; ondan ve hamelehal ; onu yüklendi, el insânu; insan…
“İnsan onu yüklendi, yani EMANETi yüklendi…”
innehu kâne zalûmen; zalimdir, çok zalimdir.. ve cehûlen; ve çok cahildir.
Şimdi burada “İnnâ” şüphesiz biz demek. İnnâ;Türkçede olmayan bir şey. Muhakkak ki, kesinkes, şüphesiz anlamında bir kelime. Fakat Araplar bunu söylerken, cümlenin başına bizim anladığımız şekilde, kesinkes, muhakkak ki diye bir kelime koymuyorlar. Bu bizim anlayabilmemiz için, yani bu onların zihinlerinde…
Bu “İnnâ” ifadesi,karşındaki kişinin kafasında bir şüphe var ise, bu şüpheyi gidermek için kullanılan tekit..
Şüphen mi var? “Tabi ki bu böyle” manasında…
nâ ( نا ) ; biz
ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerim’de bazen “BİZ” diyor, bazen “BEN” diyor. Bunun sebebini daha evvel konuşmuştuk..
Ben dediğinde, bizatihi kendisini, yani Zatını. Ama “nâ” dediği zaman, sistemle beraberkendisini, Sunnetullah’la beraber, Ayetullah’laberaber, ve de Esma’larıylaberaber kendisini kastediyor…
Devlet başkanı bazen “ben yaptım” diyor, bazen de “biz böyle yaptık” diyor.. “Biz yaptık” ta ne var? Bütün devlet sisteminin her müessesiyle beraber yaptık var.. Bunun içerisinde tabi ki devletin başkanı, devletin gerçek kişiliği de var. Ama ben dediğinde özellikle Zatı…
Kuran-ı Kerim’de özellikle “BEN” diyorsa ALLAH-U TEALA’nın zatı olması hasebiyle, bilin ki o, çok daha sert bir ifadedir!..
“Na” diyorsa, yani “Biz” diyorsa, sistemle beraber.. Başkaları, bu “BEN” ve “BİZ” ifadelerini farklı da yorumlamışlar. Şöyle ki; Türkçe’de sen yerine “siz” diyoruz ya, ben yerine de biz diyoruz, nezaketen. Bunu o anlamda da değerlendiren olmuş. Teberrüken yani. Ama ben birinci yorumu, daha anlamlı buluyorum..
Biz ne yaptık?aradna (عَرَضْنَا); Arz ettik…
Arz etmek demek; sunmak demek, hadi bakalım anlamında… Türkçe’de günlük kullanılırken, arz etmek ifadesini, bir alt makamın üst makama hitabı olarak kullanıyoruz. Genellikle dilekçelerde kullanıyoruz bu ifadeyi. Ama Kur’an-ı Kerim’de bu böyle değil…
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summearadahumalel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîne
Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederekdedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”
“Biz onu meleklere arz ettik” diyor.Yani sunduk. Hadi göster bakalım dercesine bir Arz bu.. Bir anlamda teklif..
Neyi arz ettik?..
el emânete ( الْاَمَانَةَ); EMANET’i
EMANET biliyorsunuz Türkçe’de de kullanılıyor.
Bu EMANET’in ne olduğu konusunda, Ayetin ilerleyen kesimlerinde konuşacağız. Çok tereddüt edilmiş, herkes farklı bir şey demiş… Onu birazdan açıklayacağız.
EMANET’i biz Arz ettik. Neyin üzerine?..
es semâvâti (السَّمٰوَاتِ): Göklere
vel ardı (وَالْاَرْضِ): Arza, Yeryüzüne, Yere .
vel cibâli (وَالْجِبَالِ ):Dağlara
Bu 3 unsura, ALLAH-U TEALA arz etmiş, teklif etmiş… Neyi? EMANET’i… Fakat onlar ne yapmış?
fe–ebeyne (فَاَبَيْنَ ): “Eba” çekinmek, imtina etmek demek. Çekinmişler, uzak durmuşlar. Neden çekinmişler?…
en yahmilnehâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) :onu taşımaktan, yüklenmekten çekinmişler, yapmak istememişler yani.. Bir şey daha yapmışlar..
ve eşfakneminhâ (وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا ): ondan korkup, çekinmişler..
Şimdi buraya kadar bir açıklayalım…
EMANET “bir unsur” ve bunun teklif edildiği “Semavat”, “Arz” ve “Dağ” canlı mahluklar değil, değil mi? Yani bizim bildiğimiz anlamıyla bilinci olan mahluklar değil.. Mesela Dağ! Siz dağla konuşsanız, bir şey yükleseniz, ve biri görse, sana “deli misin? Niçin bunla konuşuyorsun, niçin bir canlı mahlukatmış gibi muhatap alıyorsun?” der.
İşte alimler bu konuda tereddüt etmişler. “Acaba bu teklif edilen 3 unsur, (Yer, Gökler ve Dağlar) mecazen mi kullanıldı? Makam olarak, mekan olarak? Yoksa gerçekten hitab edilen, muhatap alınan, belirli bir canlılığı ve bilinci olan unsurlar olarak mı kullanıldı” diye…
Ama ALLAH-U TEALA bu şekilde Kuran-ı Kerim’de hitap ediyorsa, yani “Biz onlara arz ettik” diyorsa, bunu birinci anlamıyla yani “belirli bir bilinç düzeyinde hitap edilmeye müstahak olan mahlukat” konumunda anlamak, daha doğru…
Çünkü biz biliyoruz ki Kuran-ı Kerimin değişik yerlerinde bizim “cansız” olarak düşündüğümüz veya “bilinçsiz” olarak düşündüğümüz bazı unsurlar, bazı nesneler farklı bir şekilde ifade ediliyor..
Summe gaset gulûbukum mim bağdi zâlike fehiye kel hıcârati ev eşeddu gasveh, ve inne minel hıcârati lemâ yetefecceru minhul enhâr, ve inne minhâ lemâ yeşşaggagu feyahrucu minhul mâé’, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâh, ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.
Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı daAllah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!
Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir , çok bağışlayandır.
Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.
Gibi Ayetler var..
İş bizim bildiğimiz gibi değil…
Maalesef biz elle tutulan gözle görülen şeylere iman ediyoruz ya… Elbette yanlış olarak… Daha materyalist bir iman düzeyiyle bunu yapıyoruz ya… Bu gibi şeyler bize uzak gibi geliyor..
Bir hadisten örnek vereceğim..
Mütevatir denilen hadisler var.. O kadar fazla kişi tarafından şahit olunmuş ve sağlam râviler tarafından rivayet edilmiş ki, neredeyse reddedilmesi mümkün olmayan hadisler…
İşte bunlardan birisi;
Hatırlıyor musunuz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mescidi Nebevinin yapım aşamasında belli bir zamana kadar bir hurma kütüğüne dayanıyor… Daha sonra bir kişi Minber dediğimiz şeyin ilk halini yapıyor, 3 basamaklı bir şey ve onu oradan kaldırıyorlar… Kaldırılması gerekiyor ve herkes şahit oluyor ki aynen bir devenin böğürdüğü, inlediği gibi bir ses geliyor.. Bu sese herkes şahit oluyor.. Hurma kütüğünden, bildiğiniz kuru kütük…
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu okşuyor ve onunla konuşuyor…
“Senin için Rabbıma dua edeyim de, senin cennet ağaçlarından bir ağaç olmanı isteyeyim, razı olur musun?”.. diyor. Hurma kütüğü razı oluyor. Ve onu şu anki Minberin altına gömüyorlar… Bu hurma kütüğüne Hannanne ismi verilmiş…
Hannan ALLAH-U TEALA nın isimlerindendir.
Devenin yavrusunu çağırdığında çıkardığı sese deniyor. Bir rivayete göre de; deve yavrusunun annesinin çağırmasına verdiği karşılığa deniyor Hannan. Yani yavru devenin, yardıma ihtiyacı var ve inler gibi annesini çağırıyor. Annesi de buna karşılık veriyor rahmetiyle… İşte bu anlamda El Hannan…
Bu Kabe’nin örtüsünde de yazar… El Hannan, El Mennan (Ya Hannan,Ya Mennan) diye Kabe duvarında siyah örtüde yazar… ALLAH-U TEALA lebbeyk diyerek kabe örtüsüne inlercesine yapışanları Hannan ismiyle karşılar…
Resulullah (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. hurma kütüğü (Aleyhissalatu vesselam`ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu.
HadisNo
:
5590
Yani bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, şuursuz kabul ettiğimiz nesnelerin aslında, bizim anladığımız idrak düzeyinden farklı olduğunun delilleridir bunlar …
Zaten Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa bizim buna“âmenna, ayet ifadesi ile semi’nâ ve ata’nâ” dememiz lazım…12:42
Bu şekilde arz ediliyor..
Ve onlar çekiniyor..
Hatta Haşr Suresi okunuyor ..Akşam ve Sabah Namazlarının arkasına… burada …
Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.
Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.
Bunu 1. anlamıyla anlamamız gerekir..
Burada şunu bahsediyim..
İlerde bahsedecektik ama önemli bir unsur..
Bana göre ALLAH-U TEALA bütün Mahlukatı yarattığında Hani O meşhur Hadis-i Kutsi varya..
Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)
Şimdi eğer ALLAH-U TEALA bilinmekliğini istiyorsa.. Yarattığı Mahlukata da bilebilme özelliğini vermesi gerekiyor.. Yoksa buna uymaz..Nasıl bilecek!!!!!
İşte bu bilebilme yeteneğine “bilinç” deniliyor..
Bu bilinç, bizim gibi daha şuurlu olarak kabul ettiğimiz mahlukatta da var..
Bilinçli olamadığını düşündüğümüz ”taş” gibi (ALLAH korkusundan yuvarlanırlar diyor ya) mahlukatta da var.
Onlarda bile bir bilinç varki muhatap alınıyor..
Zaten şöyle bir düşünce var;
ALLAH-U TEALA ilk başta bütün mahlukatı eşit bir konumda yarattı..
******* Fakat mahlukat aynı ”elest meclisi”nde olduğu gibi, bu emirlere uyup uymama konusunda kendi iradeleriyle; kendi konumlarını, kendi aşamalarını belirlediler..*******
Bu konu çok önemli burayı anlarsanız çok şeyi anlarsınız..
Yani ALLAH-U TEALA en başta
Sen Taş olacaksın..
Sen Melek olacaksın…
Sen İnsan olacaksın … demedi…
Deniliyor ki eğer baştan böyle bir ayırım yapsaydı, mahlukata zulüm etmiş olurdu.
Zulümün karşıtı ne ???
Adalet
Adalet; Eşitlik demek
Eşit alma durumu… Yani bütün mahlukatı eşit bir bilinç düzeyde yarattı.. Ama en başında böyle yarattı.. Ve onları EMİR le muhatap kıldı.. Fakat mahlukat kendi iradesiyle, seçebilirliği ile, o düşünce sistemiyle kendi konumu belirledi..
İşte bu “kalu bela” denilen “elest meclisi” denilen ortamda, sadece insanlık düzeyinde oldu (bunun 2. kez olduğu söyleniliyor).. Yani bir ayrım yapıldı.. Nesneler kendi idrak düzeyini belirlediler.. Kendi konumlarını belirlediler.. İradeleriyle…
Ondan sonra insanlığın kendi içerisinde sıralaması belirlendi..
Bazen şu soruya muhatap olmuşsunuzdur. “Afrika’da puta tapan bir ailede dünyaya gelmiş birisi ile, bir islam ülkesinde, bir İslami ailede dünyaya gelmiş birisinin konumu aynı mı? Onun ne suçu vardı???!!!”
İşte cevabı burada gizli..
Ben sizin RABB’ınız değil miyim? diye sorulduğunda…
Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.
Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet» dediler; «Şahidiz». (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.
Bütün mahlukat bu soruya aynı, eşit bir fırsatta, eşit konumda muhatap olduklarında, hepsi;
Bir düşündü!!!
Bir analiz etti!!!
Bir tahlil etti!!!
Aslında bu tahlildeki, analiz edilişte ki.. *** Kalite ve zamanlama onların, konumunu belirledi..*** 16:56
İşte bizim şuan; neden, nerede, ne zaman hangi şartlarda bu dünyada geldiğimizi o belirledi…
Bunu anlarsanız çok şeyi anlamış olursunuz..
Ama ALLAH-U TEALA oradaki imtihanla sonuca ulaşmadı, işi orada bırakmadı..!!!!
“Hadi birde bu sözünüzün tatbikini yeryüzünde de uygulayın…” dedi..
(Bütün insanlık bakımından)
(Arada bir Adem kısmı var.. Vakit kalırsa 73. Ayette onu da açıklayacağız..)
Aslında biz bu süreci yaşıyoruz.. Bu bağlamda…
Biz bu Ayetten anlıyoruz ki..
Zamanın birinde, ne zaman olduğunu bilmiyoruz.. Zamanın ilk kısımlarında bir yerde…
ALLAH U TEALA emanet denilen şeyi.. Teklif ediyor..!!!!
Ama o bilinç düzeyinde olan… (semâvâti vel ardı vel cibâli)
semavat,
arz
ve dağlar
Bunu alamıyorlar üzerlerine; çekiniyorlar.. Fakat ”İnsan” bunu yüklendi.18:15
İşte insanın üzerindeki yükümlülük bu aslında.
Şimdi burada bazı kelimelere girerek bir şeyleri açıklayacağım…
Burada eba; çekinmek kelimesi var.. Bu çekinme İblis içinde kullanılıyor Kur’an-ı Kerimde.. Ademe secde emri geldiğinde İblis secde yapmıyor biliyorsunuz..
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndive kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.
Orada ebâ-direndi ve kibirlendi. diyor…
İşlediğimiz ayetteki çekinmek ile; buradaki aynı kökten de olsa, buradaki çekinmenin farklı zihniyette, niyette olduğunu şuradan anlıyoruz.
ve eşfakne-ondan korkup, titredi… Yani korkmasından ötürü bir çekinme var..
İblisin ki nasıl?
İtaatsizliğinden, isyan etmesinden dolayı bir çekinme…
Buradaki eşfakne – Türkçede bir şekliyle kullanılıyor.. Şefkat kelimesi olarak… Şefkat kelimesi burada “Bir şeye duyulan merhamet”
Ama burada minhâ diyor. Arapçada bazı zamirler o fiilin anlamını değiştiriyor…
Arapça bilenler için söylüyorum…
Min harfi ceri kulanılınca anlamını müteaddi yapıyor; yani fiilin etkisini karşı tarafa geçiriyor… 19:59
Şeytanın çekinmesi, duyduğu acımadan/şefkatten değil.. (Burada güzel bir incelik var..)
Semavat arz ve dağlar ise O emaneti zedelemekten ötürü, o emaneti yerine getirememekten ötürü, ona olan şefkatlerinden dolayı bir çekinme içindeler… Red etmekten dolayı değil.. Ben bu yükü nasıl alırım.. Bunun hakkını nasıl yerine getiririm.. Getiremezsem yazık olur …“Çok değerli bir şey” demesinden dolayı bir çekinme bu…
Aksi olsaydı ALLAH-U TEALA kınardı bu Ayet-i Kerimede..
(…………….)
Farklı görüşler var;
Aslında onlar insanlardan daha bilinçli yani daha hassas bir bilinç seviyesinde değil..
Çünkü şunu demek zorundayız..
Adem’e Secde emri var ya;… Orada Meleklere de Secde edin diyor..
Neden???!
Ruhundan üflediği için
Bütün Esmaları öğrettiği için
Şimdi bunun yapıldığı İnsan çok farklı konumda olduğu için Secde ediliyor… Yani orada aslında İnsana secde edilmiyor.. İnsana verilen, yüklenen o değerlere yapılıyor…
Şimdi o değerler arz edilirken, ALLAH-U TEALA bunlarla beraber arz ediyor..
Ama sizinde dediğinize katıldığım yer şurada..
İşte; korkup titrediler, Ona zarar vermekten kaçındılar derken…
Burada da belirli bir hassasiyet konumunda bilinçlerinin olduğunun bir ifadesi, çekinmemeleri “ebâ”etmemeleri gerekirdi belki de. Orada haklısınız..
Burada bir ifade daha var… Ve “insan onu yüklendi” diyor..
Bakın burada hamele var… hamele
Türkçedeki hamallık buradan geliyor.
Hammal:Başkalarının yapmadığı/yapamadığı bir işi yapıyor aslında… Yani sen taşıyamıyorsun da, senin taşıyamadığın şeyi (alışkanlığından/yapabilirliğinden ötürü) o taşıyor..
Hani hafif bir yük için bu kelime kullanılmaz. Demek ki ağır.. Ağırlığını ifade etmek içinde RAB’bim burada yüklendi diyor..
Aslında bu yükün o kadar da ağır olmadığını biz Amener Resulu den biliyoruz..
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.
Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret ver.»
Yani o yük, ağır bir yük, kabul.. Ama eğer insana bu teklif edildi ise (Amener Resulu deki kısmı ile)… Bunun kaldırılabilirliği var.
Yani ALLAH (cc) bir kimseye kaldıramayacağı yükü yüklenmesini teklif eder mi? Bu zulüm olurdu hâşâ!
Burada biraz gayret edin mesajı da var..
Halbuki o yorumlarda da kaldıramayacağı yükü yüklemez derken, “ve siz nefsinizde olanları açıklasanız veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” (Bakara 284) ayetini biraz hafifletmek adına da kullanılmış…YANİ ALLAH (cc) BU 284. AYETİN HÜKMÜNÜ KALDIRDI / HAFİFLETTİ gibi. Ben buna pek katılmıyorum.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da bütün Allah’ındır. Ve siz nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir. Artık dilediğini mağfiret eder dilediğini de muazzeb kılar ve Allah Teâlâ her şeye pek ziyâde kâdirdir.
Tamam ALLAH’U TEALA bazı hafifletmeler olduğunu söylüyor.. Bunu şu şekliyle anlamak daha mantıklı ALLAH (cc) bir şeyi teklif ediyorsa;
Kaldırılabilirliği var..
Bu kaldırılabilirliği, nasip olursa 73. ayeti açıklarken yapacağız..
Bakara Suresinde de ALLAH U TEALA nın bir desteği bir rahmeti olacağının da bir işareti var.
ALLAH (cc) burada yüklüyor ve Ben size bunu kolaylaştıracağım da diyor.. Biz bunu parantez içinde anlıyoruz..
Her kelimede bir şeyler var, onları eleyerek gitmek istiyorum..
Burada “insan” deniyor, ki bu “cins isim” olarak kullanılmış..
Burada ya bir tek insandan bahsediliyor, “Adem” Hz. Adem (a.s.) olarak, ya da insan cinsi olarak.
Burada bahsediyor..
Peki biz hatırlıyor muyuz bunu?! 24:51
Hatırlayamıyoruz değil mi?
Bunu hatırlayamamamızın sebebi, daha önce açıklamıştık (Bknz.Yukarıda Araf Suresi 172.Ayet -Kalu Bela Ayeti-)
Şuan bizim bir bilinç düzeyimiz var. (Dünyadaki bilincimiz)
Bir de alt bilinç düzeyimiz var.. (Melekut Alemindeki, latif alemdeki, cennet üstü olan alemdeki bilincimiz..)
Bu; orada cereyan ettiği için bunu hatırlamamız imkansız değil ama çok çok zor..
Çünkü biz daha bilinçaltımıza hakim değiliz.
Daha rüyalarımızın içine giremiyoruz; rüyadayken rüyada olduğumuzu anlayamıyoruz..
Rüyada hakimiyetimiz yok..
Bu geçmişte olanlarla ilgili bir şey..
Ama ALLAH U TEALA bize gaybden haber verme bağlamında bu olayın olduğunu da bize hatırlatıyor..
Biraz ilerleyelim..
İşte bu “emanete” gelelim tekrar..
Emanetin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler var demiştim..
Bunlardan birisi “akıl” deniyor..
Yani “aklı olmayanın dini yok ” derler ya..
Akıl ALLAH ın mahlukatına nasip ettiği çok büyük bir ikram..
Ve bu akıl bizim tahmin ettiğimizden çok daha değişik unsurları barındırdığı için ve bilinen anlamıyla diğer mahlukatta da o kadar yüksek tecelli etmediği için ,işte ben bu “aklı” emanet olarak sana verdim.. O da bundan sorumludur anlamında..
Bazı müfessirler bu emaneti…
Bazısı bunu dini, şeriati hükümler olduğunu ifade etmişler..
Dini emanetleri verdim ; kim ki yapar kurtulur..Kim ki yapmaz azaplandırılır..anlamında anlamıştır..
Bazı müfessirler bunun Kur’an-ı Kerim olduğunu ifade etmişler..
Lev enzelnâ hâzel gur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.
Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.
Bunların hepsi doğru ..
Yani Kur’an olduğu o kadar belli ki ,Kur’anın yükümlülüğüyle biz..dinimiz var…
Ve bunun her hükmünü yerine getirmekle yükümlüyüz..
Ve bu dağlara ağır gelmiş..
Ama biz insanlar mükellef tutulmuş..nesinden HÜKÜMLERİNDEN. Ama insanlar zaman içinde bu hakikatinden uzaklaşıp öyle saçma şeylerle uğraşmışlar ki; birara o kadar saçma bir tartışmalar olmuş ki..
Buna şeytan oyunu diyorum..mesela:
Bir zaman Kur’an-ı Kerim mahluk mu değil mi? diye çok ciddi tartışmalar olmuş..
Bir olay anlatayım..ağlarsınız ..
Zamanında Rumlarla yani Bizanslılarla müslümanlar arasında bir savaş yapılmış ..
2 tarafın da esirleri olmuş..
O esirlerin mübadelesi/ değişmesi konusunda bir anlaşma yapılmış..onlar onu verecek onlar onu verecek..
o zaman ki İslam Devleti liderleri gelmişler ..
Karşılarında müslüman esirler..
Dur demişler ilk önce sizi bir imtihan edeceğiz..sonra esaretten kurtaracağız…
Teker teker almışlar,sormuşlar:Kuran mahluk mu değil mi ?söyle bakalım..yani yaratılmış mı yaratılmamış mı?
Adam bilmiyor ki; bu tartışmaya vakıf bile değil..
Ya mahluk diyor ya da değil..Onun için olsa ne , olmasa ne..bilmiyor ki
Kendi görüşlerine uymayanlara. tamam sen git, demişler..
Ve birçok insan esaretten kurtulamamış..
Karşındaki Müslüman ya!nasıl yaparsın böyle bir şeyi?aynen bugünde öyle devam ediyor..
Hatta Buhari varya Hz. Buhari..İmam Buhari..
İnanılmaz derece yüksek İslam Alimidir..büyük bir Hadis alimi. Sahih-i Buhari diye çok meşhur bir hadis kitabı var..
Hayatının son yıllarında bir yere gidiyor..
Yolculuk yapıyor..O sırada o Kuran mahluk/mahluk değil tartışması o kadar büyüyor ki..
O zamanın Emiri diyor ki sorun bakalım mahluk mu kabul ediyor mu değil mi?
Kendisi bu görüşlerden biri hangisi olduğundan emin değilim….önemlide değil..
Bunu söylemediği için ..Demişler ki..Tamam ..onun canına kıymayın …ama onun arkasında namaz kılınmaz..Yediği yenilmez,içtiği içilmez ve selam verilmez diye bir fetva veriliyor..
Ve son yıllarında tek başına açlıktan ölüyor..28:49Sefaletten ölüyor..
İnsanlık böyle saçma şeylerle uğraşmış..
Ama bizim bildiğimiz bir şey var..
Bu önümüzdeki Kitap herhangi bir kitap değil..
ALLAH ın Kelâm-ı..Kelâm-ı..Yani Sözü..
O anlamda da Tabiki çok büyük bir EMANET..
Ben ise daha farklı bir şey de izah etmeye çalışacağım:
Şimdi ALLAH U TEALA bütün mahlukatı yarattığında bilinmekliğini Murad etmiyor mu?!!!?
Ediyor..
(…….)( katılımcılaradan birisi meleklerin nefsi yok diye bir katkıda bulunuyor)
Hepsinin aklı var..Ama Hepsinin nefsi yok..
Mesela Meleklerde nefs yok..
Neden?
Bakın Nefs ..
3 Alemden bahsetmiştik..
Melekut Alemi var..Yukardaki üst alem..Latif Alem
Bir altı Cennet Alemi
Bir altıda Arz yani Yeryüzü
Şimdi Ademe Ruh üfürüldüğünde onda Nefs yoktu..
Çünkü bir şeyde Nefs olduğunda zevceynlik vardır..Dişilik-Erkeklik vardır..
Yâ eyyuhen nâsuttegû rabbekumullezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve halega minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîrav ve nisââ, vettegullâhellezî tesâelûne bîhî vel erhâm, innallâhe kâne aleykum ragîbâ.
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.
Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn.
O, o (Zât-ı Ecell-i Âlâ)dır ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve eşini ondan yapmıştır ki onunla ünsiyette buluna. Vaktâ ki ona mukarenette bulundu, hafif bir yük yüklendi. Bir müddet bununla gidip geldi. O zaman ki, ağırlaştı. Allah Teâlâ’ya, Rablerine dua ettiler ki eğer bize bir sâlih çocuk verir isen andolsunki, biz elbette şakirlerden oluruz.
Ve ondan sonra gelen geçer ve “uskun el cennet” cennete yerleş diyor..
Ve gulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şié’tumâ, ve lâ tagrabâ hâzihiş şecerate fetekûnâ minez zâlimîn.
Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»
Bu Cennette Nefs hükmü var..
Ve işte deniliyor ki..Ademe yani ortama Teklif edilen aslında “Nefs” bir üstüyle söyleyeceğim..
****Nefsin kaynağı olan Cemâlullah****(daha önceki sohbetlerde ayrıntısıyla açıklandığı için burada kısaca bahsedilecektir.Bknz.Adem Kıssası Sohbeti.)
O alemde bu esma da, ALLAH ın Esmalarından çok cazip bir esma idi.
Ama O na yönelmenin yükümlülüğü de ;Nefs yükümlülüğüydü..
İşte Adem o yükümlülüğü bir anlamda kabul etti…
Ve Cennete indi..Yada indirildi. 31:28
Bakın burası çok ilginç bir konu..
(….)
*****
İblis,Melekler ve Adem ; Latif Alemdeydi..
İblis secde etmedi..
Ceza olarak ne dendi ? ” in aşağı”..(ihbît)
Aşağı inmiş olması lazım..İndirildi… nereye: bir alt aleme indirildi..
Biz biliyoruz ki bir alt alem Cennet Alemi..
Arada bir şey yok..
Sonrada bir bakıyoruz ki..
Ademle -Şeytan(artık ismi Şeytan oldu) aynı mekanda..
Nerede?? Cennette..
Ya da İblis hatası yüzünden oraya indirildi..
Adem niye orada ?
Demek ki Ayetlerde muhakkak işareti olan..
Ademin bir hatası oldu..bir şey yaptı ki, o da cennete indirildi bir üst alemden !
Sonra Cennette de hata yaptılar..
Yine bir” in” emri..ıhbitû ….orada(cennette) geliyor..
Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.
Misal var çünkü Cinler misali var..
Cinler bu şeye maruz kaldılar..
Ama hata yaptılar..
Çünkü neden Cinlerde de Nefs var..
Nereden biliyoruz Nefs olduğunu?
Cennet ve Cehennem hayatı onlarda da var..
Cennet ve Cehennem bilin ki Nefsani bir alem.nefislerin ana unsur olduğu bir alem..
Cezanın da-ödülün de olduğu bir ortam..
Burdan biliyoruz ..Görüyormusunuz…Konu ne kadar geniş …
(………..)
Bunu anlarsanız Ruh gibi dolaşırsınız..!!
ALLAH nasip ederse ki vakit daralıyor..Haftaya olur belki..
Zaten bizim dünyaya gelmemizin mantığı bu…
Yaşamamızın gayreti bu..Sizin dediğiniz..Neden sistem kurulmuş..Ne yapmamız gerekiyor..Ana fikri bu…
EMANETİN BAŞKA BİR BOYUTTAN İZAHINI YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ ŞİMDİ:
ALLAH U TEALA bilinmekliği Murad ediyor ya… bütün Mahlukata,kendi sıfatlarından veriyor..
Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.
İşte bu yüklenilmesi çok ağır bu yükü..
Ancak Halife konusunda olan birisi kaldırabilir..
Biliyorsunuz Esma-ul Hüsnalar vardır..
Biz ALLAH U TEALA yı Zatını anlama konumunda değiliz..
Öyle bir şey bizim hücremizde yok.. 36:42
Biz ALLAH ın zatını anlama konumunda değiliz..
Böyle bir şey bizim hücremizde yok..
Yaratılma süreciyle beraber “kun” emrıyle beraber …
ALLAH U TEALA tüm alemlere Esmalarıyla tecelli ediyor..
Ve bu her eşyada da her türlü mahlukatta da bir şekilde bunun tecellisi var..
Ama bazısında biraz var..bazısında biraz var..
Ama en büyük en fazla tecelli “İnsan”da.
İşte zaten bu yükü kaldırabilecek konumda olan da ancak böyle bir Esma yüklemesine maruz kalan “insan”…
Aynı zamanda ALLAH U TEALA “Ruh”umdan da üfledim.diyor..
İnanılmaz bir “destek” var..İnanılmaz bir şey…
(……)
İşte Arkadaşlar Tamam ..Biz şöyle zayıf mahlukatımız tamam..ama bizde yükleme aslında çok fazla..
Bakın dağlar diyor,arz diyor,sema diyor.. 37:46
Bunlar fiziksel olarak düşünün, dünya mantığıyla düşünün..AMA KALDIRMAYA CESARET EDEMİYOR..
bir kaya düşünün..Ama insan diyor ki “ben kaldırırım”..
Bu zayıf bedenlere rağmen…buna girişiyor..demek ki..
İnsan bir şeylerin farkında..
Ama sonunda da diyor ki Ayette(Ahzab 72.Ayet.);
innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
İnsan çok çok zalimdir..(ZALUUM” dur)
Bakın burada “ZALİM” DENMİYOR..ZÂLİM ; O anda o işi yapan demek..
“ZALUUM” deniyor ayette ! buna Arapça’da mübalağa-i ism-i fail deniliyor..
zaluum-o zulmetme fiilini çok çok yapan ve sürekli halde yapan demek.. 38:33(Mübalağa var)
Aynı şekilde ne diyor..!!
cehûlen…
ALLAH U TEALA “câhil ” bile demiyor..
cehuul ;onun mübalağası ..çok çok cahildir..Anlamında..
Burada 2 şey var..
Diyor ki ALLAH U TEALA
Eğer bu yükün ağırlığını bilseydi..Bu işe girişmezdi..Bu anlamda zalûmenve cehûlen;
73.Ayette birleştirdiğimizde göreceğiz ki..
Bu EMANETİ yerine getirmeyenler,getiremeyenlerzalûmenve cehûlen;
Çünkü ALLAH U TEALA bir şeyi teklif ettiyse arz ettiyse ;
Ve legad kerramnâ benî âdeme ve hamelnâhum fil berri vel bahri ve razagnâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrim mimmen halagnâ tefdîlâ.
Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.
Adem Kıssasını geçen sene 6-7 hafta işledik..Ana fikir vardı..
Li yuazziballâhulmunâfikîne vel munâfikâtivel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
1.
li
: için, olsun diye
2.
yuazzibe
: azap eder
3.
allâhu
: Allah
4.
el munâfikîne
: münafık erkekler
5.
ve el munâfikâti
: ve münafık kadınlar
6.
ve el muşrikîne
: ve müşrik erkekler
7.
ve el muşrikâti
: ve müşrik kadınlar
8.
ve yetûbe alâ
: tövbesini kabul eder
9.
allâhu
: Allah
10.
alâ el mu’minîne
: mü’min erkeklere
11.
ve el mu’minâti
: ve mü’min kadınlar
12.
ve kâne allâhu
: ve Allah olur, …dır
13.
gafûren
: mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
14.
rahîmen
: rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)
Li yuazziballâhul–ALLAH azap edecek…
Li nin başında lam (ل) var .. Bunun sonuç lam (ل)ı olduğu söyleniyor..
Yani bunun süreç yaşanacak bunun sonucunda demekmiş.. Arapça bilenlere söylüyorum.. Bu lam(ل) harfinin.. 12 tane farklı anlamı varmış.. Bunun 1-2 tanesi biliniyor..Buna sonuç lamı (ل) deniliyor.. Yani bunun sonucunde “Summe” gibi ALLAH azap edecek..
Bak burada ALLAH U TEALANIN isminin bizzat geçmesi.. bu işin şiddetli olduğunu gösteriyor.. Azap edecek…
Kime azap edecek..
el munâfikîne ve el munâfikâti (erkek münafıklara ve kadın münafıklara)
ve el muşrikîne ve el muşrikâti(erkek müşrakati ve kadın müşrakati)
Neden bu Ayet!!!Bir önceki Ayetin arkasına geliyor..
Onlar diyor ya zalûmenve cehûlen
Bunun arkasına gelmesi alakasız gibi duruyor ..
İşte ALLAH azap edecek…
Bu EMANET i layıkıyla getirmeyenleri 4 tane grup soyluyor..
2 ye ayırırsak ..cinsiyeti kaldırırsak..
Münafıklara
Müşriklere
Ne yapacakmış?
Azap edecekmiş..
İşte yük öyle ağır ki..
EMANET öyle ağır ki…
Yapamadığın kaldıramadığın takdirde sonucu ne biliyormusunuz ?
Azap
İşte sema,arz,dağlar..birazda bundan çekiniyorlar..
Hep EMANETe kıymetten dolayı çekiniyorlar..
EMANET kıymetli olduğu için layıkıyla yerine getiremeyiz diye..
Hemde neticesinide şey yapıyorlar..
Zaten Adem “ahdini” unuttu.
Yada İsrailoğullarına bir eleştiri var..Bakara suresinde..
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînin
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.
ihbit;inin emri..
İn… bir aşağı in yani..
Konakladığınız yerden inin.. Nasıl?birbirinize düşman olarak.. artık arzda sizin yerleşecek yer var..
Nereye inileceği söyleniyor..
Dünyaya inilecek..
Cennetten bir aşağısına indirilecek..
Bir zamana kadar bir geçim var..
Geçen hafta bunu hatırlarsanız bunu söylemiştik..Belirli bir zamana kadar da bir şey var..
Zamanı belli olmayan ..kıyamet saatine kadar..İşte bu ne olduğunu birazdan anlayacağız..
Adem de RAB bisinden de bazı kelimeler telakki etti,aldı..Burada bir işlem oluyor demek ki..
Ve ALLAH diyor ki ;O nun Tövbesini kabul etti..
Bakın burada ne diyor?
ALLAH Mü’minlerin tövbesini kabul edecektir..diyor..buraya bağlantılı..
(kânallâhu gafûren rahîmâ)
Peki tövbesini kabul etmiş…
Peki “in emri” var..
Sonrada tövbeni kabul ettim diyor..
Peki Ademin Cennette kalması gerekmiyor mu?(Adem ve Havvanın)
Bizim bildiğimiz anlamamızla tövbesi kabul edildi…
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
Kulnâhbitû-tekrar inin diyor..İkinci in emri ! tövbe ettikten sonra bir “in emri” daha var!
Demek ki tövbe” Cennette” yapılmış…
Ama bizim bildiğimiz anlamda tövbe değil bu..
Eğer tövbenin kabulu olsaydı..Bizim bildiğimiz anlamda..
Ademin orada devam etmesi lazımdı..Ama ne oldu? İndi..
Demek ki ALLAH U TEALA başka bir şey Murad etmiş..Başka bir şey var!!!!
Şöyle değerlendirebilirsiniz..
Eğer Ademin orada tövbe etmeseydi de..İblis gibi tövbe etmeseydi..
Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil haggı lemmâ câeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilkâfirîn.
Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak ,şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur?
Ve Kıyamet gününde görürsün ki, Allah’a karşı o yalan söylemiş olanların yüzleri kapkara kesilmiştir. Cehennemde kâfirler için bir ikametgâh yok mudur?
ALLAH bizi o tövbenin hakkını yerine getiren ve affa mazhar olan(biz çünkü afla döneceğiz) olanlardan eylesin..
Şunu unutmayalım Bizler aslında birer Ademiz..
Bu sorumluluğu yerine getirenleriz..
ALLAH U TEALA nın merhameti nerede biliyor musunuz?
Kulnâhbitû minhâ cemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûne
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayetgelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
Kim benim hidayetime,hidayetçime tabi olursa diyor …
o olacaktır..diyor
ALLAH U TEALA da bize Rahmet ediyor burada..Hani yükünü kolaylaştırıyor..kendi başımıza bizi bırakmıyor..
Kıyame Suresi 36.ayet
أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).
İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor?
Bizi ALLAH ın hidayet ve hidayetçileriyle de geri dönüşün yollarını bize izah ediyor açıklıyor..
İşte elimizdeki Kur’an-ı Kerim o yüzden bir HİDAYET NİMETİ..
Peygamberler bir HİDAYET NİMETİ..
Bu hükmü anlamış olan ALLAH ın evliyaları,alimleri,Peygamber varisleri olan birer HİDAYET..
ALLAH ın içimize koyduğu hidayet sistemleri(vicdan gibi) birer HİDAYET…
Şems Suresi 8.Ayet
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا
Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona(nefsine) fücurunu ve takvasını ilham etti.
Bütün bunlarla beraber ALLAH U TEALA ;
bütün insanlığın,bütün Mü’minlerin
bu hidayete tabi olmalarını
ALLAH’a ve Resulune tabi olmalarını,kendilerini düzeltmelerini ve AFFEDİLEREK gerçekten o geri dönüşe- ki İleyhi Turceun’ a kadar gidiyor- varmalarını nasip etsin (amin).