E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.
1.
e ettehızu
: ben edinir miyim
2.
min dûni-hi
: ondan başka
3.
âliheten
: ilâhlar
4.
in yurid-ni
: eğer bana (benim için) diler
5.
er rahmânu
: Rahmân
6.
bi durrin
: bir zararı
7.
lâ tugni
(lâ tugni … şey’en)
: gidermez, yarar sağlamaz, fayda vermez
: (bir şey gidermez)
8.
an-nî
: benden (bana)
9.
şefâatu-hum
: onların şefaati
10
şey’en
: bir şey
11
ve lâ yunkızû-ni
: ve beni kurtaramazlar
“Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar.”
El hamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
1.
el hamdu
: hamd
2.
lillâhi (li allâhi)
: Allah’ındır, Allah’a aittir
3.
fâtırı
: FITRAT ÜZERE YARATAN
4.
es semâvâti
: semalar, gökler
5.
ve el ardı
: ve yer
6.
câili
: kılan
7.
el melâiketi
: melekler
8.
rusulen
: resûller, elçiler
9.
ulî
: sahip
10
ecnihatin
: cenahlar, kanatlar
11
mesnâ
: ikişer
12
ve sulâse
: ve üçer
13
ve rubâa
: ve dörder
14
yezîdu
: artırır
15
fî el halkı
: yaratışta, yaratmada
16
mâ
: şey
17
yeşâu
: diler
18
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
19
alâ
: üzerine
2
kulli
: her
21
şey’in
: şey
22
kadîrun
: kaadir olan, gücü yeten
Hamd; gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah’a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
SOHBETİN YAZILI METNİ:
34. Sure. Fatır Suresi. Bunun bir diğer ismi de Melaike Suresi. Neden Melaike ? İlk ayetinde meleklerden bahsettiği için.
Neden Fatır? Yine ilk ayette geçiyor. Allahû Teâlâ’nın yaratıcı isimlerinden biri olan Fatır ile başladığı için. Sure, kâinatı ve sistemi anlatıyor. Mekkî bir sure. Mekkî sure ne demek? Mekke’de inmiş surelere Mekkî sure, Medine’de inenlere ise Medenî sure diyoruz. Bu ayrım neden yapılıyor? Çünkü o ilk inen dönemi düşünün. Yeni bir din var. Yani aslında aynı din de İslam. Allahû Teâla’nın Hz. Âdem’den beri indirdiği dinin aynısı. Fakat bir fetret dönemi olmuş. Boşluk yaşanmış. Yeni kavramlar var yeni anlayışlar var. Devrim gibi bir şey. Mekki surelerin genel esasları Allah’ın zatını tanıtıcı ve sistemini tanıtıcı unsurları var. Fakat Medine’de ne olmuş ; artık daha yerleşik bir düzene geçilmiş ve yaşamın içerisinde sosyal düzen ile ilgili düzenlemelere ihtiyaç var. Savaşlar da başlıyor o dönemde (biliyorsunuz Mekke döneminde savaş yok). Medeni ayetler de bunun ile ilgili genellikle. Yani sistemi Allah’ı daha iyi tanımak için Mekkî ayetler burada önem kazanıyor ve sıralama olarak da Miraç Olayından hemen önce gerçekleşmiş. Bu ayetlerin indiğinde çok az sayıda Müslüman olduğunu unutmayalım. Yani yedi senede 40 Müslüman kişi var deniliyor. O dönem bu anlamda önemli.
Elhamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câılil melâiketi rusulen ulî ecnihatim mesnâ ve sulâse ve rubağ, yezîdu fil halgı mâ yeşâé’, innallâhe alâ kulli şey’in gadîr.
“Hamd, bütünüyle O Allah’a mahsustur ki gökleri ve yeri herhangi bir örneği olmadan yoktan var etmiş. Melekleri de ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapmıştır. O, yarattığı şeyi dilediği gibi arttırır. Zira Allah her şeye kadirdir.”
“Elhamdulillâh” ile başlayan bazı sureler var. Fatır Suresi de onlardan birisi. Biliyorsunuz Sebe Suresi de “Elhamdulillâh” ile başlamıştı. “Elhamdulillâh” ile başladığına göre burada Allah’ın sistemindeki olağanüstülüğe, muhteşemliğe dikkat çekmek isteniyor. Hatırlarsınız, Sebe Suresi’nde “ahirette de hamd O’na mahsustur “derken ahiret ile ilgili muhteşem sahnelere özellikle vurgu yapılıyordu. Demek ki burada da surenin başından da anladığımız gibi Rabbimizin yaratma ile ilgili sistemine övgü ile vurgu yapılıyor ki burada hamd öğeleri vardır demektir. Biliyorsunuz hamd çok yüksek bir kavram. Fakat bizim anlayabileceğimiz en yakın manası övmek. (medh, sena) anlamında. Bu hamdın her farklı âlemde farklı zuhuratları var . Fakat yaşadığımız alemde , Allahû Teâlâ’ya bu şekilde yönelebileceğimiz ve bizim anlayabileceğimiz izahı ne:
Görüyorsunuz Elhamdü-lillah derken –li (لِ) harfi ceri var. Lillah= “Allah için”. Fakat bu “için” manasını genellikle en son seçenek olarak kullanmak gerekiyor. “Allah içindir” deyince murad tam olarak anlaşılmıyor.
Hamd , ” Allah’a mahsustur. Sadece ona aittir. Allah’ındır “deyince daha iyi anlaşılıyor. Allah’a mahsustur ve Allah’ın yaratmasına ; Allah’ın yarattıklarının şahsiyetine değil.
Yani yarattıklarına baktığımızda Allah’ı öveceğiz. Bir nimeti övmek var, bir de nimeti halk edeni övmek var. İkisi farklı şeyler. Birincide kişi tehlikeye bile giriyor.Evvela nimeti hiç övmediğinizde tehlikedesiniz, çünkü bu küfür oluyor, nankörlük manasında, hakikatleri, güzellikleri görmeme manasında. Fakat nimete takılıp da onun yaratanı ıskalandığında, işte o ciddi bir tehlike oluyor.
Ve emmâ biniğmeti rabbike fehaddis (وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ) – “Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat ( dillendir, bahset)” diye bir ayet var Duha suresinde. Dikkat edilirse ayette “Nimete gelince” demiyor, “Rabbinin nimetine” gelince diyor. Burada “Rabbinin nimeti” denmesi; “o nimet güzel ama onun yaratanını unutma; asıl O’nu öv ” demek. Kişinin imanı arttıkça ,artık düşüncelerine ve yaptıklarına dikkat etmesi gerekiyor ,amel boyutunda. Hatta bir süreden sonra düşüncesi onun ameli oluyor. Yani olaylara bakış tarzı o kişinin ameli oluyor. Bir elmaya, nimete, ekmeğe, ağaca baktığımızda onun hakkındaki düşünceniz artık sizin salih ameliniz oluyor ya da olmuyor. Sadece namaz kılmak, oruç tutmak belirli bir şeyler yapmak değil salih amel. O iman ettiğiniz ölçüde/seviyede bütün davranışınız, ameliniz, hatta bırakın ameli düşünceniz bile salih amel oluyor.
Şükür mü önce nimet mi önce? İman arttıkça artık nimete tamamen Allahî bakmak mecburiyetindesiniz. Elmanın o kırmızılığına, üzerindeki beneklere, şekline baktığınızda “Ya bu ne güzel elma ya !”. Ama bir üstü ne bunun. “Aman ya Rabbi ; ne güzel yaratmışsın bunu böyle?”. Şu bile değil: “Allah bunu ne güzel yaratmış !”. Bakın burada hitap da değişiyor. Namaz kılarken niyet konusunda konuşmuştuk. Şu da niyet: “Niyet ettim Allah rızası için yatsı namazını kılmaya”. Ama şu da güzel “Ya Rabbi niyet ettim senin rızan için namaz kılmaya”. Birinde uzaklardaki Allah, diğerinde muhatap, yüzünüzü döndüğünüz Allah. Yani bu ifadeler, niyetler, yönelişler gerçekten bizim konumumuzu belirliyor.
İşte ayete gelirsek, burada da “Elhamdülillah”dediğimiz zaman, hamd Allah’a mahsustur. Şimdi Allah’ı tanımlıyor : Nasıl Allah? Fatır olan Allah. Yani biraz sonra izah etmeye çalışacağız, Fa-Ta-Ra fiilini yapan .(Burada fatara kelimesinden ismi fail bu. Burada da Allah’ın sıfatı olarak gelmiş.)
Fatara, bir şeyin ilk olarak oluşması manasına geliyor. İlk olarak ortaya çıkması, tohumun çatlaması gibi anlamlar da ifade ediyor. Yarılarak ortaya çıkması. Fıtrat kelimesi fatır kelimesinden geliyor. Fıtrat kelimesinin geçtiği yerlere, hadislere bakıyoruz : “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar”. Fıtrat deyince biz bir özellik anlıyoruz. Yani Allahû Teâlâ bir şekilde yaratıyor ama yaratmasının içerisinde muradı ilahisinin inceliklerini koymuş. Yani rastgele yaratmıyor. Yarattıklarını niye yaratıyor?
“كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فأحببت أن أعرف فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُونِى”
Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi murad ettim/muhabbet ettim, halkı yarattım.
Şimdi burada bilinmekliğin muhabbet ile istenmesi var. Neyi yaratıyor? Mahlukatı yaratıyor. Bir de “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor ayette (Zariat 56). Yaratılışta bir gaye var. Haşa Rabbim gayesiz yaratmış olamaz. Amaç ne? Bütün mahlukatın kendisini tanıması ve bilmesi, (akıllı) mahlukat olarak düşündüğümüzde de kendisine güzel kulluk edilmesi. Bir amaç var. İşte fıtrat bu. İlk başta bu gaye ile yaratılmasını ben fıtrat olarak yorumluyorum.
Mesela El-Mübdi esması ile olan “ilk baştan yaratmak” da benzer manada (“Be-De-E” başlamak fiili, Mübdi-başlatan ) . Ama farkı ne? .. “Fe-Ta-Ra” fiilinde bir amaç /gaye var. Yani fıtrat üzerine yaratmak. Hadiste de buyrulduğu gibi “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar daha sonra anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”
Demek ki Allahû Teâla bizi yaratılış sisteminde kendisini tanıyacak, hâlıkını tanıyacak hidayet sistemleri üzerine yaratıyor.
Bunu Hanif konusunda işlemiştik yedi ders boyunca işlemiştik. Bunu anlayan Hazreti İbrahim de;
İnnî veccehtu vechiye lillezî fetaras semâvâti vel arda hanîfen (اِنّٖى وَجَّهْتُ وَجْهِىَ لِلَّذٖى فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفًا) derken de “Ben yüzümü Allah’a, yerleri ve gökleri fıtrat üzerine yaratan Fatır olan Allah’a döndürdüm ”diyor.. Bir yaratılmışlık var ama bunda da bir niyet var. Öbür türlü soğuk bir yaratılış var. Yani ateistlerin, deistlerin, dehricilerin bir yaratıcı tasavvuru vardır ya onlarınki gibi soğuk bir tasavvur. Ama “Fâtır” deyince bir sıcaklık var. Fıtratı üzerine yaratmak. Ama kelimeni kökleri ile ilk baştan yaratmak manasını katılınca daha ilk başından bir gaye ile yaratmak anlaşılıyor. İbni Abbas diyor ki: Ben bu fatır kelimesini anlayamamıştım bir bahçeye gittim. İki Bedevi konuşuyorlardı. –(Neden bedeviyi vurguluyor çünkü dilin bozulmamış hali bedeviler arasında konuşuluyor. Dilin güzel, beliğ hali bedevilerde var. Peygamber Efendimiz de sütannesi Halime Annemize veriliyor bir müddet. Verilme amaçlarından biri de o bölgenin anadili olan Arapça’yı daha güzel öğrenmesi– ) Bir bedevi diğerine övünüyormuş. “Bu kuyuyu ben kazdım” derken bu “Fetara” ifadesini kullanmış “fetartu” demiş “fatartul birre”. Bu kuyuyu ben” fatara ettim”yani “İlk ben ortaya çıkardım”, dolayısıyla sahipleniyor. Ama yarmak var ya, kuyuyu nasıl yapıyorsunuz? Kazarak yayıyorsunuz ya. “Kazarak, yararak ilk ben ortaya çıkardım “diyor. O zaman anladım ki diyor , ilk yaratma manasına geldiğini o zaman anladım”. İlk yaratma manasında geliyor güzel ama ilk yaratma mânâsına gelen başka kelimeler de var arapçada; hem Kuran’da hem Esmaül Hüsna da hem hadislerde. Peki farkı ne?
Yaratılış gayesi olan fıtrat üzerine ilk olarak ve sanki yokluğu yararak ortaya çıkması
Maalesef dilimiz güdükleştirilmiş. Biraz sonra Kurandaki yaratmak ile ilgili kelimeleri söyleyeceğim Onların her geçtiği yerde bütün manalara bakın yaratan, yaratıcı, yaratılış gibi . Bizde ise yaratmakla ilgili sadece bir iki kelime var.
Üçüncüsü “savvera”. Bir esma var “el Musavvir”. Şekil vermesi.Tasavvur.
Dördüncüsü “el-bedi” . “bedius semavati vel ard” gibi. Buna ibda, yaratmak deniyor. Bu da ilk yaratmalardan ifade ediliyor.
Beşincisi el-mübdi var Esmaül Hüsna’da. bedee başlamak var ya iptidai derler başlangıç halinde. Bu da ilk yaratmak manasında.
Altıncısı felaka. Bir şeyin çatlayarak ortaya çıkması. Bu şekilde yaratma. Mesela Felak Suresi’nde buna yakın bir anlam var.
Yedincisi Sun’. Sanayi var ya. Hani yapmak olarak. Bir şeyi yapmak imal etmek manasında sanayi. Suni deniyor mesela, yapılmış. Allahû Teala Kuranı Kerim’de bunu yaratmak manasında kullanıyor.
Sekizincisi inşa kelimesi. türkçede de kullanıyoruz. “Biz insanı şöyle şöyle inşa ettik” şeklinde var. “Yeniden ahirette inşa edeceğiz” diye ayetler var. Bunların hepsi yaratmak diye tercüme ediliyor.
Dokuzuncusu ihdas. Hadese. Hadise var ya olay olarak meydana çıkararak yaratmak.
Onuncusu icad. İcat ederek ortaya çıkarmak.
On birincisi tasvir. Musavvir demiştik ya onunla ilgili. Suretler şeklinde yaratması. Bir şekil vererek yaratma var bir de suretler şeklinde yaratmak var.
On ikincisi tekvin. oluş olarak yaratma.. “kün feyekün” emrinin kökünden geliyor. Kevene. Bu tarz yaratmaya tekvin deniyor.
On üçüncüsü vücut. Bir şeyin vücut bularak, varlık olarak ortaya çıkması, yaratılması.
On dördüncüsü ceale. Meleklere insanın yaratılışını haber verirken geçiyor. “Ben yeryüzünde bir halife var edenim”. Yaratanım manasında. Bu ayette de geçecek birazdan.
On beşincisi ihtira. Bir şeyi ihtar etmek. Seçerek yaratmak, tercih ederek yaratmak.
On altıncısı bease. Bais var Esma’ül Hüsna’da. Ahirette yeniden dirilterek yaratma. Mesela bais hem resullerin peygamber olarak gönderilmesi hem de insanın öbür tarafa gönderilmesi. Bease göndermek.
On yedincisi muid. “Biz yaratırız daha sonra da onu iade ederiz”. Tekrarlayan yaratma. İade.
On sekizincisi zerea var. Zeera , bari ile eş anlamlı kullanılıyormuş.
On dokuzuncusu en önemlisi halaka. Mahluk, Halik. Genel anlamda yaratma ifadesi.
Yirminci olarak da şae. Şae dilemek olarak geçiyor ama dilemekten çok daha derin manalarının olduğu ortaya çıktı. Biraz bu “Şae”fiili üzerinde duracağım.
Bunun mastarı “şey.” Şeyin çoğulu ne? Eşya. Şae bunun fiili. Bunu anlamakta güçlük çekeceğiz çünkü Türkçede isim fiiller çok az. Sulamak var mesela isim fiil. Yani bir isim var ve o isimden türemiş bir fiil var.:Sulamak… Sandalye kelimesinden türeyen “sandalyelemek “gibi bir şey yok. Ama Arapça’da her bir isim bir fiille ifade ediliyor. Türkçede bu çok az, yok demeyelim de çok az. Şimdi “şey,” eşyanın tekili olan “şey”, bunun fiili olduğunu düşünelim. Ne deriz? “Şeylemek “ya da “şey yapmak”. Türkçede bu şekilde kullanılıyor. Bunun daha teknik bilinçli olarak kullanıldığını düşünün, “şey haline getirmek”. Türkçe’de joker olarak kullanılıyor bilinçsizce. Ama Allah’ın faaliyeti, Allah’ın fiili olarak kullandığımızda “şae” fiili ne oluyor? Bir şeyi şey haline getirmek. Bu anlamda Maşallah ne manaya geliyor : Allah’ın dileyerek oluşturduğu şey. Bu nazar için kullanılıyor. Neden nazara kullanılıyor? Sen niye haset ediyorsun, Allah diledi. Bunu da şey haline getirdi, oluşturdu. Bu da o şey. Sen neden haset ediyorsun? Maşallah de bakalım. Yani o kişinin değil Allah’ın ona takdiri. Razı ol manasında Maşallah. Böyle mi kullanılıyor Türkçede? Kullanılmıyor. Peki İnşallah ne? Şae fiili geçiyor orada. Şayet Allah dilerse. Biz ama İnşallah’ı dua manasında kullanıyoruz. “Akşam yemeğe gidelim”. İnşallah. İnşallah, “İsterim” manasında kullanılıyor. İnşallah, eğer Allah dilerse, nasip ederse. Bu yeni öğrendiğimiz kelime ile anlamı ne? Eğer Allah onu dileyip de varlık âlemine getirirse, şae ederse, bir oluş imkân âlemine getirirse demek. Böyle olunca daha manalı. “Allah bir şeyi murad ettiği zaman, o şeye…” Bakın şey diyor. “Ona ol der”. “lehu”. Oradaki “hu” nereye gidiyor? Şeye gidiyor? İşte şae ile oluşturduğu şeye ol diyor. Çünkü daha olmamış bak. Nasıl olmamış ya? Olmayan bir şeye nasıl ol diyor? Olmamış bir şeyi yani tekvin âlemine kevniyet âlemine gelmemiş bir şey var ki Allah ona “ol” diyor. İşte o, şae fiilinin alanı. Yani Allah şae ile dileyerek, arzulayarak, isteyerek, dileyerek bir şeyler oluşturuyor. Ama daha vücut olmadı bu. Onun da oluşmasını irade ettiğinde ona ne diyor? “kün”. O da ne oluyor? Oluyor. Burada Arapçada “fiili muzari “denilen bir zaman kullanılmış. “Kün feyekün”. Yekün ne demek? oluyor, olacak, olur...(Arapça’da iki zaman vardır; bir geçmiş zaman(fiili mazi) , bir de “muzari” var. Mazi zaman geçmişi , Muzari de şu üçünü ifade eder: şu an, geniş ve gelecek. Yani “ol dedi ve oldu” değil. Tabii ki Allah ol dedi ve oldu. Ama “şeye” göre bir zaman sürecine girdi. Yani oluyor, olacak, olur… (zamana ” dehr” deniyor ya ); burada “Kün” emri ile beraber olması işte. Yani oluş sürecine girer. “Ol der ve olur” iki anlama geliyor : Allah için zaman yok. Zaman mahlûkat için. “Ben gizli bir hazineydim muhabbetle bilinmeyi murat ettim” dedik ya. Allahû Teâlâ bir şey isteyecek de o olmayacak ! Biz gibi değil Allahû Teâlâ. O anda olup bitiyor her şey. Zaman mahlûkat için. Bir “şey”de zamanın olması için mahlûk olması lazım. İşte arkadaş soruyor ölümlü bir hayatı yarattı derken ne oluyor? Şimdi yaratması ile beraber zaman işliyor. Bir şeyin zamana bağlı olmaması için Halik olması lazım, Allah olması lazım. Baki olan kim? Allah. Allah Baki ise bu ne anlama geliyor? Mahlukat baki değildir anlamına geliyor. Sonludur, fanidir. Şimdi Allahû Teala’nın bir şeyi yaratması ile beraber o cismin sonunun olduğunu anlıyoruz. Sonu var, bitecek.Biteceğine göre o bitmesinin gereği olarak zaman halk oluyor. Zaman geriye sayış, geriye sarış. Mahlûk varsa son var, son varsa geriye doğru sayan bir zaman var. Tersini düşünün. Allah için bir zaman var mı? El-Evvelü, el-Ahiru, el-Baki. Yani zaman söz konusu değil. Dolayısıyla mahlûk varsa zaman vardır.Sonlu olmasının gereği olarak. İşte bu zamanın ilk baştaki muradına dehir deniyor. Yaratılmasının başından itibaren zaman algısı başlıyor. Geçen hafta verdiğimiz plak örneği gibi. Bizim zaman algımız bu plağın kolundaki iğne kalktığı zaman değişiyor. Yani plağın bütününü görüyoruz, Plak çalarken “an” olarak algılıyoruz. Ahıtette de, orada da bir zaman süreci var. Yani geriye dönüşün, faniliğin sonucudur zaman.
Allahû Teâla’nın farklı anlamlardaki yaratmak kelimeleri Türkçedeki sadece “yaratmak” kelimesi ile karşılanıyor. Yukarıda bahsedilen ifadeler direkt/birinci manada yaratmak manası taşıyor.Bir de dolaylı olarak yaratma manası taşıyan ifadeler var.Bunlarla beraber yaratma kelimesinin alanı çok genişliyor. İşte Allahû Teala, Kur’an’ı “lisanu arabiyyun mubin” “apaçık bir Arapça olarak indirdik” derken işte bu Arapçayı kendisinin murad etmesi ve koruması, Arapça olarak Kuran’ı halk etmesi, indirmesi bu şekilde manalı. Bu kadar zengin bir dille, Arapça ile. Biz de kelimenin kökenine giderek yaratmakla ile ne kastedilmiş onu anlamaya çalışıyoruz. Bakın hiç bir nesne yokken sistemi oluşturma bir yaratma. Maddeyi yaratma bir yaratma. Maddeleri katı, sıvı, gaz diye yaratma bir yaratma. Oradan bitki âlemini yaratması farklı bir yaratma tarzı. Bitkilerin içerisinden buğdayı yaratması ayrı bir yaratma. Buğdaydan unun oluşması ise farklı bir yaratma. O unla bir şeyleri karıştırarak hamur oluşturma farklı bir yaratma. O hamura elle şekil vermesi başka bir yaratma. Bunlarla değişik ekmek sandviç yapma farklı bir yaratma. Tekrar buğdaya gelelim. Buğday aynı zamanda tohumdur. Tohumun içerisine genetik şifresini koyması ile kendi kendine işleyen bir sistemin oluşması ayrı bir yaratma. Bunun ahirette farklı bir biçime gelmesi farklı bir yaratma. Bunların hepsi yaratmanın şekilleri. Mesela bebeğin oluşması. Allah yaratıyor. Öyle bir sistematiğe koymuş ki embriyoloji, DNA(genetik şifresi) ile beraber o sistem sürekli kendi kendine işliyor. Yani yaratma tekrarlanıyor. Mesela inşa da yaratmak. İnşa kelimesinde ne var biliyor musunuz? Neşe var. Neşe, yani canlılık, hayat manasında. Bu canlıların yaratılması için kullanılıyormuş. Mesela “Biz insanı inşa ettik” diye. İnşaatları düşünün, temel atılıyor kademe kademe, bir gökdelenin hızlandırılmış kamera ile çekimini, sonra yavaş yavaş çekilip hızlı oynatıldığı düşünün. Çalışılıyor çalışılıyor bir bina çıkıyor, boyası badanası yapılıyor. Bunu insan vücudunda düşünün Allahû Teâla inşa ediyor onu. Hani “Biz kemiklere et giydirdik” diye bir ayet var. Bina etmek de yaratmak bakın. Ama neden bina etmek dememişte inşa demiş. Çünkü inşanın içinde canlılık var, hayat var, neşe var. Bakıyorsunuz içeride sürekli bir hayat var. Yani kalp atıyor, karaciğerde bir faaliyet var, beyinde bir faaliyet var, hücre içinde yaşayan bir sistem var. Neşe içerisinde inşa edilmiş bir yapı var. Bu da yaratmak. Allah’ın en büyük sanatlarından biri yaratmak ve bunu da inanılmaz değişik şekillerde yapıyor Rabbim ve Kuranı Kerim’de onun değişik ifadelerle kullanarak, ayrıntılarına, teferruatına girerek bizim ne yapmamızı istiyor? Hamd etmemizi istiyor. Biz de bu sisteme bakarak diyoruz ki “Elhamdülillah. Aman ya Rabbi nasıl bir sistem yaratmışsın !”. İşte buna bir örnek olarak da bu ayeti kerimede “fâtırıs semâvâti vel ardı”. Semanın ve arzın bir fıtrat üzerine, bir amaç üzerine ilk baştan sistemi çatlatarak bir anda ortaya çıkararak yaratan Rabbimize hamd olsun.
x- Burada ilk semayı göstermiş sonra arzı göstermiş. Demek ki sema arzdan daha üst bir sistem. Bizim anlayışımızın ötesinde. Bizim şu anki gördüğümüz sistem “semâ ed-dunya”. En yakın sema(dünya seması değil). Yani bu uzay da en yakın semaya giriyor. Kaç yıl ışık uzaklığında olan, git git bitmeyen yerler de hala birinci sema arkadaşlar. En yakın “sema eddunya”. Dünya burada bizim bildiğimiz manadaki dünya değil, en yakın/en aşağı manasındakullanılmış ve sıfat olarak gelmiş. İkinci kat da sema var, üçüncü kat da sema var, dördüncü beşinci altıncı katlarda semalar var ve üstlerde bilemediğimiz ne âlemler var ki kafayı yedirtecek bir olay. İşte “hamd et”. İşte hamd ediyorsun, öveceksin, “Aman yarabbi” diyorsun. Bildiklerinle hamd ediyorsun, bilmediklerimiz le nasıl artık ?
câıli-l melâiketi (جَاعِلِ الْمَلٰئِكَةِ) Melekleri de kıldı/kılıcı. Ne olarak kılıcı?
Rusulen(رُسُلًا) resuller, elçiler
Ceale( جعل) fiili var burada. Kılmak, etmek manalarına geliyor. Birçok anlamı var. Arapçada çok kullanılıyor. 2 meful alan fiillerdendir bu. Yani bir şeyi bir şey haline getirmek. Ceale fiilinde genellikle 2 meful bulunur yani tümleç bulunur. Bir şeyi bir şey yapmak. Mesela bir adamı zengin yapmak. Şu kağıdı kitap yapmak. Kıldım, ettim manalarınada geliyor.
Bir şeyi bir şey haline getirmek. Burada melekleri kıldı? Ne kıldı? Rusul kıldı. Yani elçiler kıldı. Şimdi semaları ve arzları yaratmasından bahsediyor. Semai unsurların mahlûkat olarak başında gelen melekleri de burada örnek olarak veriyor. Fatara kelimesi vardı ya bir amaç uğruna, fıtrat üzerine yaratmak ; meleklerin de yaratılış amacının burada resullük/elçilik olduğu söyleniyor. Elçi yani. Allahû Teâla Melekleri elçi kılmış. Nebi değil resul olarak elçi kılmış. Aracı, elçi, görevli olarak yaratmış. Bir görevi yerine getirmek için. Elçinin şöyle bir anlamı var: Sahibini temsil ediyor. Bir kişi ama o kişinin sahibini temsil ediyor. Yani senin elçiye yaptığın kötü bir muamele onu gönderene yapılan kötü bir muamele gibidir. Bazı ayetlerde “Ben” yaptım diye geçiyor bazılarında ise “Biz” yaptık diye. İşte buradaki “biz” kısmı . Yani sistemle beraber, meleklerle beraber yapması. Ayette geçiyor: “Biz melekleri ve ruhu her türlü emir için indiririz/göndeririz”. Her türlü iş için işte. Allahû Teâlâ onu yapmaya bizatihi kadir değil mi? Kadir. Ama Rabbimin koyduğu sistem gereği melekler de bu sistemin içerisinde görevliler. Hem bizim bildiğimiz manada Cebrail Aleyhisselam gibi vahyi, Kuran’ı birisine getirmek ile birebir görevli ya da kainatın yönetilmesindeki unsurlar gibi de düşünebilirsiniz. Her bir yağmur tanesini bir meleğin taşıması gibi. Cebrail Aleyhisselam’ın faaliyetlerini düşünün, bir bölgeyi helak etmesini. Mikail Aleyhisselam doğal olayları organize eder deniyor. Onun da gücü ve kuvveti var, melekesi var. Allah’ın verdiği ona yetkiler var. Onun da orduları var onlarla beraber yapıyor. “melekleri rusul yaptık ” derken de meleklerin burada biz yaratılma fıtratlarının elçi olduğunu buradan anlıyoruz.
“Uli“(اُولٖى) sahipler demek. “Akıl sahipleri-uli elbab” der gibi. Arapçada “zü” denen bir sahip olma kelimesi var onun çoğulu. Çoğul geldiği zaman bu “uli”olarak geliyor. Ecnihat (اَجْنِحَةٍ) “cenah” kelimesinin çoğulu. Cenah “kanat” demek. Bizde sağ cenahtan, sol cenahtan saldırdılar diye savaşlarda anlatılır. Bunun Arapçadaki kullanımı kanattır. Kanat deyince kuşların kanadını anlıyoruz. Fatır Suresinin indiği devirde o dönemki insanların aklına sadece kuşların kanatları geliyordu. Ama biz bu dönemde biliyoruz ki uçakların da cenahı var, kanadı var. Yani uçmaya yarayan herhangi bir uzuv. İlla kuşkanadı gibi çırpılan bir şey olması gerekmiyor. Mahiyetini Allah’ın bildiği bir vasıta. Bu kanatlar ikişerli ve üçerli ve dörderli imiş. Buna üleştirme sayıları deniyor Arapçada. Paylaştırma sayıları deniyor bunlara. Burada ben üç kanatlı olma kısmını anlayamadım. İki kanadı anladım da üç kanadı anlayamadım. Acaba bir tarafta 3 kanat bir tarafta da 3 kanat mı var? Üçerli derken acaba bu mu kastediliyor? Çünkü Allahû Teala yaratma sisteminde genellikle simetri usulü bir yaratma var. Mesela yüzü düşünün. Tefsirlerde ve meallerde bu konuda bir şey göremedim. Üç kanatlı da olabilir üçerli kanatlı da olabilir. İki kanat önde bir kanat arkada da olabilir, meleklerin yapılarını bilmediğimiz için. Melekler bu âlemin mahlûkatı değil. Bu dünya toprak temelli sert şey üzerine kurulmuş. Cennet âlemi daha şeffaf, su temelli. Ruhsal alem melek ise daha latif daha bulutsal bir alem.
Bu dünya katı hali temsil ediyor. Cennet alemi daha sıvısal bir alem. Ruhani alem ise daha ruhani gazsal, gazın temsil ettiği bir alem. “Allah insanı testi toprağı gibi sert bir topraktan yarattı”
(RAHMÂN suresi 14. ayet)
خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّ
Halekal’insane min salsalin kelfahhâr.
“Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.”
diyor bu bize neyi anlatıyor? Bu dünyanın yaratılış sisteminde sert bir malzeme var, bir mekanizma var. Biz daha meleklerden bahsediyoruz. Daha şeffaf, daha latif halde bir şey. Şimdi bunların uçma sistemleri bizim dünyadaki gibi aerodinamik ilkelerle mi oluyor? Elbette ki hayır.
Yezidu,(يَزٖيدُ ) ziyadeleştirir, arttırır. Neyi arttırır? Yaratılışta dilediğin arttırır. Yani meleklerin kanat sayılarını artırır.Ve ne kadar artarsa mukarrebunluğu (yakınlığı) da o kadar artar. Cebrail Aleyhisselam’a 600 kanat verilmesi onun iki kanat verilen melekten daha üstün olduğunun göstergesi. Çünkü dilediğini daha fazla arttırır diyor. Bunu ikram gibi gösteriyor. Yani çocuğunuza harçlık veriyorsunuz 5 lira 10 lira, diyorsunuz ki “Dilersem arttırırım”. Arttırmak ikram, ona değer vermek. Dolayısıyla burada” ma yeşau”diyor “Dilediğini” de arttırır”. Hadisten direkt anlıyoruz bunu. Net bir hadis. Allah’ın resulü 600 kanatlı Cebrail Aleyhisselam’ı iki kere aslî suretinde görmüş. Birincisi Hira Dağında, bir de Miraç’ta. Mahiyetini Allah bilir ama o kanatları ile ne işler yapıyorlar.
Allah her şeye kadirdir.Ayetin hem yukarıdaki kısmında geçen “yeşau” ifadesinde hem de son kısmındaki “külli şey” ifadesinde “ŞEY” kavramı geçmiş. Bu “şey/şae “olayını yukarılarda açıklamıştık (Şey, dilenendir). Ayetin son kısmındaki”şey”e baktığımızda burada işte her türlü “şey” üzerine kadirdir.Her şey oluşturmaya kadirdir. Yani oluşturması için dilemesi yeter. O şey haline gelir ve Allah dilediğini dilediği gibi yapar. Üçüncü olarak da kadere fiilinin kökünde “ölçü/ölçme” vardır, nizam vardır, formül vardır. Allahû Teala da bir şey ettiği zaman onu ölçüye göre yapar da var.
Biz, bu ayetlerde yerleri ve gökleri yaratan -herhangi bir şekilde yaratan değil bir fıtrata göre , bir gayeye göre yaratan- Allah’a; örnek olarak verdiği semadan , arzdan ve meleklerinden yarattıklarında hamd edilecek muhteşem unsurlar olduğundan dolayı Elhamdülillah diyerek hamdetme durumundayız.
Ama bu rastgele olmaz. Başındaki “el” takısı ile beraber söylüyorum. Orada “harfi tarif” var ; Marife, belirli isim var . El-hamd buna göre,”Bilinçli hamd”, “bütünüyle hamd ” anlamına geliyor. Yani “Elhamdülillah, işte semaları yarattı, arzı yarattı, melekler de varmış” diyerek basitçe değil; Tefekkür edeceksin, düşüneceksin, yoracaksın, gayret edeceksin de öyle bilinçli hamd yapacaksın. Haluk Nurbaki diyor ki: “Sen bir cerrahı rastgele övemezsin”. Kendisi de doktor ya. “Ne güzel doktorsun” falan diyemezsin. Onun ameliyatını bir izle. Onun bir eğitim sürecini izle. Ne aşamalardan geçti, nasıl kafaları patlattı, nasıl dirsekleri çürüttü.hem ilmi hem de sanatsal emeğin farkına varda öyle öv. Farkındalıkla öv !…Rastgele “A ne güzel cerrah diyemezsin” diyor. Anlayamazsın ama bir gayret et.
O yüzden Allahû Teala burada semavat, arz ve melekler üzerine kafa yor, düşün ve orada hamd edici unsurları görmeye çalış. Yine de yapamazsın ama hamd et diyor.
Kendin göremezsen se Allahû Teala’nın bize gösterdikleriyle yapmaya çalış.
Allahu teala da bize yaratılış hikmetimizin (fıtrat) farkına vararak
-ki O sistemi en baştan o fıtrat üzerine yeni bir yaratılışla yarattı –
Allah’ın yarattığı sistemi övme gayretiyle yaşayarak
Allah’a layıkıyla hamd edenlerden olmayı nasip etsin.
amin.
VE ÂHIRU DAVAUNA EN-İL HAMDULİLLAHİ RABBİ’L- ALEMİN.
Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
Evet,arkadaşlar Sebe Sûresine geçmiştik geçen hafta..Kaldığımız yerden devam ediyoruz..
1 & 2. Ayetleri işlemiştik ama..
2.Ayet tam %100 olmamıştı,tamamı olmamıştı.Yine böyle bir baştan alarak bir devam edelim…
Eski sohbetlerde hep böyle bir kesiklik olmuş..Eski kayıtlara bir baktım,Bir konuya başlamışız bırakmışız.Hafif bir geriye alarak gidersek, konu bütünlüğünü de sağlamış oluruz diye düşünüyorum…
Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ardı ve lehul hamdu fil âhırah, ve huvel hakîmul habîr.
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.
Bir yerde okudum Hamd ile başlayan Kur’ân-ı Kerîm’ de 5 Sûre varmış..(Fâtiha;En’am;Kehf;Sebe;Fâtır)
Fatihayı saymazsak, 2 si başta 2 si sonda (Fatiha da genel yükümleri içeriyor).
Sebe Sûresi de Hamd ile başlayan Sûrelerden birisi .
Bir de şunu söylemek istiyorum..
Her nasıl ki bir Sûrenin içerisinde Ayetler sanki birbirinden bağımsız gibi gözükse de, o bağlam denilen siyak sibak denilen ilişkiden dolayı, bütün Ayetlerin arasında aslında bir ilişki varsa nasıl ki varsa ; Sûreler arasında da aslında böyle bir şey var..
Yani bir Sûre bitiyor..O bitti artık öyle bir şey değil..
Kur’ân-ı Kerîm öyle mucîz bir Kitap ki ;Gerek Nüzul sırasına göre tertip olsun(indirilme sırasına göre) ;
Gerekse şuan elimizde bulunduğu tertip üzerine göre olsun..
Sûrelerin başta ya da sonda olmasının; birisinin diğerinin arkasına gelmesinin muhakkak bir anlamı var…
Bunu niye söylüyorum..
Geçen Hafta Sebe Sûresinde, ALLAH ın hakimul habîr olması..herşeyden haberdar olmasının anlatmıştık..
Ahzab Sûresinin son Ayetlerinde biliyorsunuz “Emanet” konusu geçmişti..
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ ve hamelehel insan, innehû kâne zalûmen cehûlâ.
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
Emanet i bizim bilinçsiz olarak bildiğimiz Semaya,Arza.. hani bunları anlayabiliyoruz..ama Dağlara teklif ediyordu..
Yani bilinci olmadığı bir mahlukata bir hitap vardı..
İşte bu Alıştırmayı yaptırdıktan sonra bize..
Sebe Sûresi’nde ALLAH ı övmek durumunda da bu unsurlar kullanılıyor..
Biliyorsunuz Hamd bizim anlayabileceğimiz en güzel şekliyle övme ;sena’ya yakın bir anlamı vardı..
Bu şekilde değerlendirirsek Hamdı daha güzel anlıyorduk..
Ne diyordu: Ahirette de Hamd onundur diyordu..
Bir Sûrede de, (kaydetmeyi unuttum)evvelde de ahirdede yani bu dünyada ahirette de Hamd onundur..diye bir ayet var..
Orada Yerde ve gökte ne varsa hepsi onundur..diyor..
Yer ve gök onundur demiyor..Elbette de Yer ve gök onun..
Ama orada Olan şeyler diyor ..
Arapçada mâ diyor..orada ..
Elhamdu lillâhillezî lehû mâ– fis semâvât
mâ “şeyler” anlamına geliyor..
Yani semada ve yerde olan unsurlarla beraber bir olay olacakmış demek ki.. Orada ki yerin ve göğün unsuru olan herşey ve Âhirettede Hamd onundur derken ve O hâbirdir ve hakimdir derken işte bu geçen derste işlediğimiz bizim bu dünyada yaşarken başımıza gelen her şey yaşadığımız her süreç bunu bırakın derinlerimizde olan nefslerimizde olan herşeyin en ince detaylarına kadar bir gün bir şekilde karşımıza çıkacağını bizde bu sistem karşısında Aman Ya Rabbi nasıl bir sistemmiş .. Sana Hamd olsun dedirteceğimiz şekilde şahit olacağımız olaylar varmış demek ki…
Şimdi geçen hafta hatırlıyorsunuz ….
Zilzal Sûresinde; biz yere vahy ettiğimiz için diyor o içindekileri dışarıya attığı vakit diyor..
99-Zilzal suresi 1-5. ayet
1-اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
2-وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا
Ve ahracetil ardu esgâlehâ.
3-وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا
Ve gâlel insânu mâ lehâ.
4-يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا
Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ
5-بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
Bienne rabbeke evhâ lehâ.
1-5.Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan «Ne oluyor buna!» dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona vahy etmesiyle bütün haberlerini anlatır.
Haberlerini verdiği zaman diyor..
Vahy ettik diyor… 06:46
Simdi işte bu vahy; mâ ya giriyor..
Yerde ve Gökte olan şey var ya…Vahy ediyor… işte o şeyler haber veriyor..
Aynı zamanda mesela duvar,aynı zamanda masa,aynı zamanda ağaç,yani bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, Yerde ve göğün içinde bulunan her türlü unsurda aslında bir “Kayıt cihazı”
Yasin Sûresinde var..
Onların elleri konuşacak diyor..ayakları şahit edecek..diyor..
El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.
O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.
Yani Bizim kendimize ait olarak gördüğümüz “Biz” olarak gördüğümüz kabul ettiğimiz şeyler bile Âhirette artık “Biz”im mülkiyetimizden çıkıp ne var sa onundur diyor ya;
Artık Onun olana artık ona şahitlik eden bir unsur olacak..
Ya bu benim elim; ya diyecek ki bu şöyle yaptı böyle yaptı..sanki ben değil..
Neden ?Artık o ALLAH ın unsuru yerde ve gökte ne varsa ALLAH ın ya..
O şekilde bir kayıt olacak..
Ama bu kayıt bizim zannettiğimiz gibi çok basit bir kayıt olmayacak..07:56
Çeşitli boyutlarda ve bizim şok olacağımız şekilde olacak..
Mesela duygularıyla da kayıt edecek..
Hani biz bir olay karşısında ne konuşuyoruz ne ediyoruz..
Ama duygularımızda işin içinde var..
Bize öyle bir şekilde yansıtacak ki yani herkes anlamında bu..
Öyle bir şekilde yansıtacak ki a benim o anda hissettikleride o ortama gelecek..
A bu şekilde de mi kayıt olmuş..???!!
Bir şeye üzülüyorsun bir şeye ağlıyorsun,bir şekilde gadaplanıyorsun, öfkeleniyorsun ya da şehvet duyuyorsun,ya da kıskançlık duyuyorsun,o hissin orada belki yoğunlaştırılmış bir şekilde olduğunu düşünün…İşte bunların hepsi bu kayıt mekanizmalarında…
Devam edelim..
Yağlemu ;ALLAH bilir..
mâ yelicu ;gireni
fil ardı ;arza gireni bilir
ve mâ yahrucu minhâ ;ve ondan çıkanıda
Burada işte bilmek ilgili bir şey yapıyor..
ALLAH U TEALA nın; yerin dibine giren her şeyi bilmesinden bahsediyor burada ..
Yani yerin dibine giren biliyorsunuz kediler,köpekler böyle özellikle köpekler bir şeyi gömerler,saklarlar bir şeyi başkaları görmesin diye…
İnsanlarda demek ki toprağın içerisine bir şeyler gizliyorlar..
İnsanların sırlarını sakladığı Alemler var..
İşte bu girenleri ALLAH ın bilmesinden bahsediyor burada…
Ne diyor; ve mâ yahrucu minhâ: oradan çıkan ortaya çıkan şeyleri de bilir …
Tefsir kitaplarına baktım o kadar yorumlar var ki ;
Mesela bir tohumun toprağa girmesi ve daha sonrada oradaki mekanizmalardan sonra yetişmiş bitki olarak çıkması var..
İşte ALLAH ın bunun ilimin kendisinde olduğunu ne var ise Onun olduğuda söyleniyor..
Yani bunun gibi bir çok şey..
Mesela Ana rahimlerine giren tohumları düşünün ..Çocuk olarak çıkıyor..
Yani buda Arzı unsurların içerisinde
Aklınıza gelen fiziksel, kimyasal,biyolojik her türlü şey bunun içerisinde ..
Ayrıca ne diyor bakın ..
Arzdan sonra Sema ilgili söylüyor..
ve mâ yenzilu mines semâi -semadan inen şeyide bilir .. başa gidiyor..
Men kâne yurîdul ızzete felillâhil ızzetu cemîâ, ileyhi yas’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîd, ve mekru ulâike huve yebûr.
Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah’ındır. Güzel söz ancak O’na yükselir, onu da sâlih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır.
Bu Ayettede yerden yukarı çıkanlar da, Rabbim Kurandaki bir Ayetinde de söyle ifade ediyor..
Güzel sözler ancak O’na yükselir..
Yani sadece fiziksel şeyler değil yerin buharlaşması falan gibi değil…
Kuşların yükselmesi..Hep bu misaller verilmiş..Amenna onlarda doğru ama
Güzel sözler ancak O’na yükselir..Yani ALLAH a yükselir..
Salih Âmelide güzel sözler yükseltir..
Yani Salih Âmelinde yükselmesi söz konusu..
Bunuda güzel sözler yükseltiyor..
Demek ki bizim yeryüzünde ettiğimiz şeyler,davranışlar,kullandığımız kelimelerde bir şekilde Semaya kayıt oluyor..
Aynı zamanda “dua”larımız..
Bu Ayet-i Kerime de güzel şey olarak bahsediyor ya yalvarıp yakarmalarımızda aynı zamanda Semaya yükseliyor..
Burada ilginç bir şey var ..Kelimelerde..
mâ yenzilu mines semâi ve mâ yağrucu fîhâ derken
Semaya yükselir diyor ya ..
Arapça bilenler için ayrıntı olabilir..
fîhâ ; diyor..
İçinde olarak yükselir diyor ..
Biraz evvel..Okuduğum Ayette de(Fatır Suresi 10.Ayet) ileyhi diyor..
ila harfi cehri kullanılıyor..
İla harfi cehri yani ila edatı Ona derken ileyhi demesi..
ALLAH ın daha yukarılarda olan mevkisine yükselmesi ..
fîhâ derkende mekanizma olarak Semaya yükselmesi..
Yani semada da işleyen bir sistem var..Oraya yükselmesi..
Bu biraz evvel okuduğum Fatır Sûresinde olan yükselme daha büyük bir yükselme..
Herşey oraya kötü olan şeyler gitmiyor..
Güzel sözler ancak oraya yükseliyor..
Güzel sözlerden kasıt ne..??
Siz ALLAH ı övüyorsunuz , güzel şeyler tefekkür ediyor yapıyorsunuz orası Lâtif bir Âlem olduğu için Kudüs bir Âlem olduğu için Subhan bir Âlemi olduğu için çirkin şeyler oraya yükselmiyor..
Lâtif şeyler yükseliyor..
Bugün bir şey okudum.
Namazlarda Rükuden kalkarken “Semi‘allahu limen hamideh“diyoruz ya “Rabbena lekel hamd” diyoruz orada burası aslında Hamd makamı..
ALLAH Hamd edenin Hamdını işitir yada işitti ifade var ..
Onu duyan kişi ne demesi lazım..
Ya Rabbi sana Hamd olsun .. Övgü sana aittir..şeklinde..
Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kıldırırken arkadan biriside Hamden Kesiren Tayyıben Mübareken Fih demiş ..(Ben bunun Resûlullahın(s.a.v.) söylediğini biliyordum ..Tahmin ediyordum..Ve Sahabe Efendilerimizden biri(r.a) söylemiş..)
Yani öyle bir Hamd ki;
Kesiren-Çok
Tayyıben-Temiz
Mübareken-Mübareklik olan bir Hamd diyor..
Şimdi Namazdan sonra bu sözü kim söyledi..diyor..
Ben Söyledim Ya Resûlullah diyor..
Sen bu sözü söyledikten sonra 30 kusur Melek bunun sevabını sen yazacaksın, ben yazacaksın diye aralarında münakaşa ederlerken gördüm..diyor..
Resulullah (sav) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: “Allahu ekber, Elhamdülillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah`adır!)” dedi. Resulullah (sav) namazı bitirince: “Şu kelimeleri hanginiz söyledi??” diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resulullah (sav): “(Kimsöyledi?yse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil” dedi. Bunun üzerine adam: “Ben, ey Allah`ın Resulü!” dedi. Resulullah (sav) da: “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah`ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı.”
Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Bu tür Güzel sözler oraya o şekilde yükseliyor..
Çünkü bir ara konuşuruz..
ALLAH ın El Kuddüs Esması var..
O alan müthiş bir alan… yani o alanda mesela çok önemli bir şahsın yanında makamına gittiğimizde duruşumuza , düğmenin iliklenmesine, ses tonunuza ifadelerinize ne kadar dikkat edersiniz değil mi?
İşte El Küddüsün alanıda o şekilde işte orayada her söz yükselemiyor..
Ona Ancak güzel sözler yükseliyor..
Salih Âmelide o güzel sözler yükseltiyor..
Yani yapılan işleride..
Burada farklı bir şeye değiniceğim..
Bir şey Dikkatimi çekti..
Ayetin sonunda diyor ki..
ve huver rahîmul ğafûr
Kur’âna aşinalar bilir ki genellikle
ğafûrul rahîm olarak geçer…
Yani ğafûr baştadır.. rahîm sondadır..
Dikkatimi çekti..araştırdım..baktım..
%100 emin değilim ama %99 eminim..
1 tek burada geçiyor bu ifade..
Neden diye çok düşündüm…
Biliyorsunuz Esmaların 2 li tertipleri var..
Daha ebvvel ğafûrul rahîm-ALLAH ın ğafûrluğunun yani örtücülüğünün mağfiret ediciliğin ancak rahîm esmasının tecelli edeceğiyle kimselere olduğu ilgili bir görüşümüz vardı..
Bakara Sûresinde Âdemin tövbesini kabul ederkende o ifadeyle söylüyordu…
Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.
O gece melekler ve Rûh Rablerinin emriyle her bir iş için veya her bir kişi için inerler de inerler
Tenezzelul melâiketu ver rûhu.. diyor..
İnerde iner… Bu bir İnmeye bu örnek olabilir..
İşte O yüzden inme Rahîm olarak olmuş..
Ama birde yerden çıkanlar var..
Bizden Sadır olanlar var…
İşte Eğer Rahîmde inerse bizden çıkanların hepside çok temiz şeyler değil..Diymi ? Arkadaşlar..
Her ne kadar ALLAH a güzel kulluk etme gayretinde olsakta çok şey Sudur ediyor bizden..
İşte ALLAH ta o yukarı çıkan şeylere eğer Rahîm Esmasının Tecelli olacak işlere mazhar olursak o şeylere olursak bu gayrette işler yapmaya gayretli olursak bununda ALLAH ın mağfiretiyle örtücülüğüyle YUKARI çıkacağının bir ifadesi olacağını düşündüm..
ALLAH U ALEM.
(………….)(Konuya Ahiret sahnesiyle ilgili olduğuyla ilgili bir katkı yapılıyor…)
Aşağılarda göreceğiz…
4. Ayet sonunda ilginç bir ifade var…
Ama Arkadaşlar bilin ki Er Rahîm Er Gafûre Er Afuvv inanılmaz derecede ihtiyacımız var bizim..
Yani gafûrul rahîm diyoruz tevvâbur rahîm. diyoruz ama arkadaşlar bu beni tesirinde bıraktı..
Âdem kıssası “Emanet olayı”..Olaylara daha farklı bir gözle bakıyorum..
Artık mesela bir yerde tövbe geçtiyse daha farklı..
Gafûr geçtiyse farklı …
Afuvv geçtiyse farklı …
İşte Hesap günü dendiğinde daha farklı şeyler bende çağırışıyor..
Hani özeten şey yapıyım…20:51
Şeytan bir hata yapıyor.. Âdem bir hata yapıyor..
“İN” emri var..
Ama Tövbe ediyor..
Hz.Âdem(a.s.) tövbe ediyor..
Tamam Tövben kabul edildi deniliyor..Ve tekrar..”İN” deniliyor..
Yani Normalde girmesi lazım ..değil..
Demek ki bir şey beklenmek üzere…
Aşağı indiriliyor…
AF ancak o sürecin sonunda gerçekleşecek…
Yani neyi sağlıyor,Âdemin tövbesi geri dönülebilirliği sağlıyor..
Ama yinede AF edilmemiz lazım…
Af ne demek arakadaşlar biliyor musunuz..???!!
Af sanki hiç işlenilmemiş gibi değerlendirilen demek..21:46
Siliniyor…
Mağfiret üzeri örtülüyor..
Ama AF tamamen iptal..
Kayıttan siliniyor yani..
Tamam yapmamış gibi değerlendiriyorum..
Bakın kavramlar birbirine karışıyor diymi..
Tövbe ,mağfiret birbirlerine karışıyordu..
Bakın,Şuan çok daha net..
Yani Tövbe ettiğimizde iş bitiyormuş gibiydi..
Tamam Tövbe ediyoruz ama ..
Bir şüreçtede takip ediliyoruz..
Nasuh (nasihat kökünden türemedir. Günahtan kalbi bir karartı bırakmayacak şekilde temizleme, hem de günahın kalpte açtığı yarayı tedavi etme, iman ve amelde meydana getirdiği açığı kapama demektir. )Tövbesi edersen mazhar olacak o geçerli oluyor…
(………..)(Âdemin tövbesini kabuluyla ilgili soru geliyor)
Süreç devam ediyor..Âdem için…
Ama hepimiz Âdemiz..
Onun süreci o yine kendinden mesuldu ..
O vefatiyle beraber kendi sürecini tamamladı..
Peygamberlik görevini ve kulluk bazında söylüyorum..
Ama biz hala o süreci yaşıyoruz..
Niye buradayız ne yaşanacak..?!?!
Dünya işte senin acaba geriye dönebilecek , geri dönüş anlatabiliyorum ?!!!
2 Seçenek var..
AF edilip Cennette geri dönüşe gideceksiniz..
Ya da bunu haketmeyeceksiniz,ALLAH ın azabıyla beraber Cehennemde ebedi olarak kalacaksınız..
Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.
Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
Ve gâlellezîne keferû-Kafirler dedi
Ne dedi?
lâ teé’tînes sâah-Bize saat gelmeyecek,gelmez dediler
gul;deki
ALLAH U TEALA diyor ki;
Belâ;Bilakis
ve rabbî- Rabbime yemin olsun ki
leteé’tiyennekum-süphesiz ki muhakkak ki o size gelecektir..
âlimil ğayb-Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki
Muhakkak o size gelecektir..
Burayı açıklayalım..
Şimdi Kafir olanlar demişki;
Bak burada yine “saat” ten bahsediyor..
Ahzab Suresi 63.Ayet Saat denilen kıyamet bize gelmez diyorlar..
Bunu o zaman açıklamıştık, hatırlarsanız..
(AHZAB SURESI 63/ 26.DERS)
Aklı olan belirli ilmi olan herkeş herşeyin bir gün sonunun geleceğini biliyor..
Yani şuanki bilimde ne var ?
Bir gün göktaşı çarpacak..
Şuan küresel ısınma var ..
Küresel ısınmanın sonucunda kutuplarda buzlar eriyecek ve yaşam altust olacak..Buzul Çağı gelecek..
Değişik senaryolar var..
Bu değişik senaryolarda sistemin son bulacağını herkes biliyor..
Bunu kişisel kıyamet olarak küçük kıyamet olarak algılarsak…herkes bir gün öleceğini biliyor
En fazla yasayan 120 işte.. 130 yok bir şekilde öleceğiz..
Bir kişinin küçük kıyameti yada Kaİnatın dünyanın yada büyük kıyamet olarak var..
Ama Onların reddettikleri ne biliyor musunuz?
Saat bize gelmeyecek diyorlar..
Yani ALLAH ın tasarrufunda olan ..
ALLAH ın yetkisinde olan bir sistemin gelmesini kabul etmek istemiyorlar…
Yani ALLAH ı sistemin müdahalesinden çıkarmak istiyorlar…
Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.
Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ıbarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler
Zamanın asıl anlamı
Yani bu zamanin özü bu dehri geniş açıklamak lazım…
Bu dersin süresi yetmez ben sadece dehri dehr olarak bırakacağım..
Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.
Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler
Hadis-i Kutsi de Adem oğlu Dehre söverek beni ezalandırır.
Hani ALLAH a eziyet konusu geçmişti ya..!!!
Hatırlıyormusunuz?
Burada ALLAH a hakkı olmadığı gibi çocuk isnat ettiği gibi Meleklerin O nun kızları gibi demek gibi şeyler var..
Bu da o bab tan bir şey..
Dahre söverek..Zamana söverek şey yaparmış..
Yani vay şu zamanın haline işte kahpe felek falan gibi şeyler var ya ona söverek..Beni ezalandırır diyor..
Halbuki ben Dehrim…
Bütün işleri ben müdebbir ederim..Yani idare ederim çeviririm..
Şimdi burada ne kast ediliyor aslında şu var..
İnsanlar bütün olayları elle tutulur gözle görülür bir şekilde yani Materyalizm diyoruz buna.. Materyalist bir şekilde açıklama Niyetinde herkes..kimse kimseye demiyim de inanmayanlar diyorum.. inansa bile olayların hepsi kendiliğinden yürüdüğünü Tabiat kanunlarıyla denilen şeylerle yürüdüğünü knounusunda Bir eğilimdeler… bugün hepimiz belli bir okullarda okuduk…Hep böyle ALLAH yokmuş gibi tabiat kanunları bilmem neler ondan bahsediyoruz ya halbuki ama dinimiz bize Kur’ân-ı Kerîm de olan inancımız bize aslında her şeyi aslında her ne kadar Sûnnetullah Âyetullah mekanizmalar olsada aslında fail olanın ALLAH olduğunu gösteriyor öğretiyor bize…
vela havle vela kuvvete illa billahil in aslı bu…
ALLAH ın dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur..
Her ne kadar zâhirî olarak fiziksel kanunlar aslında bunlar ALLAH ın güç ve kuvvetlerin tecellisidir onun Sünnetullahıdır..
işte bu dehir olayında biraz önce bahsettiğim Ayetleri ne diyordu bu kişiler;
Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.
Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler.
Dünya Hayatımızdan başka hayat yoktur..Yani Âhireti red ediyorlar..
Ve diyorlar ki yaşarız ve ölürüz bizi ancak zaman yok eder..
mâ yuhlikunâ illed dehr;bizi helak eden dehirdir diyor..
Yani ALLAH yok..
ALLAH yerine Zaman diyorlar…
(………………………)
Olayları biz her zaman müdebbir olanın fail olanın ALLAH olduğunu bilmek zorundayız..
Ayete göre;Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur derken neyi red ediyorlar?
Ahireti red ediyorlar..
Ahiretin başlangıcı ne? Kıyamet
Biz öleceğiz ama ALLAH bunu yapmayacak kendiliğinden olacak işler…
İşte buna ne diyor?
ALLAH U TEALA Küfredenler diyor..
ellezîne keferû;Bakın burada Kafir demiyor..
ellezîne keferû;Küfür edenler…
Bakın ellezîne keferûde ne var biliyormusunuz?
Fiiliyata vurgu var..
Bir şeye Kafir damgası basmak kolay değil..Ama Yaptıkları söyledikleri var ya Davranışları küfür olabilir..
Kafirlik yapıyor ama kafir değil ama yapa yapa kafir oluyor ya da o esnada yaptığı anda o sıfata halis oluyor..
O yolda şimdi söyle Arapçada bir şey var isim fiilden daha kuvvetli… Yani kafir denmesi daha sert ama küfür edenler demesi işi biraz daha yumuşatıyor.. 31:11
Ama tehlike şurada siz kâfir olmaya bilirsiniz…kendinizi müslüman ve mümin olarak tanıtabilirsiniz..
Düşüncelerini izle söylemlerini izle davranışlarınızla siz de onlar gibi kıyamet bize gelmez gibi Dehriciler gibi materyalistler gibi eylemde,düşüncede ve sözde bulunuyor iseniz o anda siz küfür etmiş oluyorsunuz…
Gerçeklerin üzerini örtmek oluyorsunuz son söylediğinde birşey var…
Gerçekler üzerine örtmüş oluyorsunuz..
Kafir demek bir şeyin üzerini örten demek…yani siz neyi örtüyorsunuz??
Biliyorsunuz ALLAH ın müdebbir olduğunu ALLAH fail olduğunu bütün işleri çekip çevirdiğini olduğunu biliyorsunuz..
Ama diyorsunuz; 1 gün dünyanın sonu gelecek işte şu olacak o bu olacak ya niye ALLAH ı devreye sokmuyorsun..Haşa..
ALLAH kıyameti senin başına getirecek..Sana gelecek…Sen öleceksin Küçük Kıyametinide ALLAH öldürecek seni..
Büyük kıyametide o yapacak.. İşte burada demek ki Küfür alametlerinden bir şeymiş o anlamda kelimelerimize dikkat etmek lazım..
De ki diyor;
Gul; kime diyor
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)e
Dolayısıyla bize
belâ -Bilakis olur mu öyle şey..
ve rabbî – Rabbime yemin olsun ki-Burada Yemin var..
leteé’tiyennekum – Bu ifade Arapça bilenler bilir..
Burada tekit nunu var…Olayı çok çok şiddetleniyor..
Yani Kesinkez onu getirecektir size..
Bir de söyle ifade var.. görürsünüz bakın nasıl gelecek..
Hani kendi aramızda diyoruz ya Hani görürsün ya sana neler edeceğim..
Sana öyle yapacağım derken kesin kez yapacağım..derken ..Geleceğe yönelik bir taahütte bulunuyorsun…
Sert Bir taahhütte..
Burada şey diyor ki..
(………)
Bunun denmesini isteyen ALLAH U TEALA yani de diyor …Bakın başınıza nasıl gelecek…
Sen bir kere emin oluyorsun öyle emin oluyorsun ki şey yapıyorsun..
Burada da âlimil ğayb- ifadede Rabbın diyor ya Rabbının sıfatı …bazı yerlerde bedel olarak söylenmiş bu…
Nasıl Bir Rab getirecek onu senin başına;âlimil ğayb olan yani ğaybı bilen ..getirecek…
Bakın hep aynı tema işleniyor..Yukardan beri..
ALLAH ın Habîrliği söz konusu,toprağın içinde gizli şeyler var..
Ve senin açıklamadığın senin gizlediğin olanlar var ..
ğaybı bilen ALLAH onu sana getirecektir..
Şimdi burada bir tehdit var..
Hani dedikya şeddeli ifade geldiği zaman;
Böyle bir tehdit var görürsün bak ilerde başına ne gelecek ALLAH ta Gaybı biliyor..
Senin tabiri caizse cemaziyelevvelide biliyor..
Senin gizlediklerinide, sakladıklarını da biliyor..
Öyle bir Rabbim sana getirecek..yani olayları öyle çok da hafife almayın mesajı var..burada..
Devam ediyor İşte Rabbin özellikle gayb bilen ALLAH ın özelliklerini anlatmaya devam ediyor..
Ayet-i Kerime;
lâ yağzubu-kaçmaz uzaklaşmaz
anhu- ondan
misgâlu zerratin -Zerre miktarında en küçük ölçüde olan bir şey kaçmaz ..
miskâl-Bir ölçü birimiymiş,ama çok küçük bir ölçü birimi tahmin ediyorum kuyumcuların kullandıkları bir ölçü birim ağırlık birimi..(Miskal :Eski bir ağırlık ölçüsü ve para birimi)tartıyla ilgili..
Zerre de; söyle ifade ediliyor; eve tozlu olur da pencerede bir ışık süzmesi olurda havada toz zerrecikleri oluşur ya işte onların her birine deniliyormuş..36:02
Yani tabi bugün mikroskop var..Tabi bugün elektron mikroskobu var…
Hatta virüsler gözleniyor..Hatta hatta atomların gözlenmesi gerçekleşti son bir kaç yüzyıl içerisinde…
Atomlar bile belirli bir elektron mikroskobu vasıtasıyla görünür hale geldi..
Önceki 100-200 yıl öncekilerin zerre anlayışıyla şuan bizim zerre anlayışımız değişti..
Biz şuanda artık mikro alemde o kadar derinlere gittik ki…
Atom altı parçacıkları boyutları ölçülmeye başladı..
Hatırlıyormuyuz ?
Atomla ilgili bir örnek vermiştik..
Bir Atomu; Futbol sahasının tribünleriyle beraber çevresi olarak değerlendirirsek santra noktasındaki bir pinpon büyüklüğündeki top onun çekirdeği kadarmış…
Bu çekirdeğin nötron proton var bunu biliyorsunuz…
Ve onun altında artık parçalandı ki;
O kadar küçük parçalara inildi ki;
İnanılmaz yani..
Yani şimdi zerre anlayışı değişti..
Ben ilkokuldayken ; Meydan Larouse vardı ..
Atomun tanımı söyleydi;
Atom bir cismin bölünemez olarak kabul edilen ve alaşalara gelebilecek en küçük parçası olarak kabul ediliyordu..
Bölünemezdi bak..
70 li yıllarda bu bilgi vardı ..Meydan Larouse de..
Şimdi bu İsviçredeki Sern Deneyi var ..Biliyorsunuz..
Kainatta görünme olasılığı o kadar az olan bir şeyi yakalamayı gayretine girildi..
Tanrı parçacığı falan deniliyor..(ayrıntılarını anlatmayayım)
Artık bizim zerre anlayışımız çok değişti..
İşte ALLAH U TEALA diyor ki;
misgâli zerre -miktarındaki bir şey de ondan (gözünden de kaçmaz) uzaklaşmak anlamında ..
Kaçmak Kelimesi de;El Azip denilen bir kelime var..Arapçada..
Ot toplamak amacıyla evinden uzaklaşan kimse anlamına geliyormuş..
Bir şeyin uzaklaşması..
ALLAH her yerde de her şeye muhit ya her yerde hazır , nazır..Hatta herşey ALLAH ta hazır ve nazır ya..
Bir şeyin uzaklaşması söz konusu değil..
Ama ALLAH ı yeterince iman etmemişler,onun takdir edememiş kimseler bir şeyi ondan uzaklaştırabileceği kanısı varmış demek ki..Dolayısıyla ALLAH U TEALA insanlar içinde kullanılan böyle bir ifadeyi kullanıyor..
Nasıl ki adam ot toplamak için evinden çıksa uzaklaşsa evinde olan bazı olaylara şahit değil ya..
Demek ki İnsanların kafalarında da ALLAH ı kanıdırırım,ALLAH tan gizlerim Haşa gibi..Belirli bir düşünce zihniyeti var..
İşte o yüzden 1. Ayet te geçen El Hakîmul Habîri Müslümanın çok iyi idrak etmesi gerekiyor..
Yani ALLAH hem zatıyla hemde Semavatta ve yerde olan bütün unsurlarıyla beraber..
Herşeyden her an Habîr…
Bu bizim tahmin ettiğimizden çok çok ince detaylı boyutlarıyla oluyor..
fis semâvâti ve lâ fil ardı
Ne Semada ne de diyor Arzda
Bırakın bizim bildiğimiz arzda ..Sema denilen ..Sema diyince atmosfer anlaşılıyor..Kuşlar, uçaklar ..Falan bir şey olduğu..Bunun üstünde bir ifade manevî semalarda olan bir şeylerde olanlar bile ALLAH tan uzak değildir…Kaçmaz anlamında..
ve lâ asğaru; asğar;küçük demek,Çok daha küçük ne var ise;
min zâlike ; bundan daha büyük ne var ise
İşte bu biraz evvel …
Yani şuan biz ,İnsanlık boyutunu orta kabul edersek ,Biraz evvel açıkladığımız mikro alem ..Bu tarafa Doğru sonsuz şekilde ilerliyor..denilebilecek şekilde ilerliyor..Bu taraftanda makro alem dediğimiz..Büyük aleme doğru ilerliyor..
Şimdi ona baktığında biz küçük kalıyoruz..
Dünyaya göre bizim büyüklüğümüz ne..
40000 km çevresi olan bir şey var…
Ay 300 000 km uzaklıkta..
Bize göre çok büyük olan yanılmıyorsam Dünyanın 100 milyon katı güneş…(Kayıtlara bakarız…)
Ek bilgi Aşağıdaki gibi;
(Samanyolu Gökadasında bilinen yaklaşık 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş’in kütlesi sıcak gazlardan oluşur ve çevresine ısı ve ışık şeklinde radyasyon yayar. Güneş’in çapı Dünya’nın çapının 109 katı (1.5 milyon km), hacmi 1,3 milyon katı ve kütlesinin 333.000 katı kadardır. Yoğunluğu ise Dünya’nın yoğunluğunun ¼’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70.000 km hızla döner ve bir tam turunu yaklaşık 25 günde tamamlar. Güneşin yüzey sıcaklığı 5500 °C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15,6 milyon °C’dir. Güneş’ten çıkan enerjinin 2,2 milyarda 1’i yeryüzüne ulaşır. Geriye kalan enerjisi uzayda kaybolur. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, Dünya’daki tüm petrol, ağaç, doğal gaz vb. yakıta eşdeğerdir. Güneş ışınları 8,44 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş, Dünya’ya en yakın yıldızdır. Çekim kuvveti Dünya yer çekiminin 28 katıdır.)
Güneşte, Kainatın en küçük yıldızlarından..
4,5 ışık hızıyla 1 sn. Aya anca gidiyorsun..
Saniyede 300 bin km hızla… Güneşe 8 dakikada gidebiliyorsun…
Galaksiler var..
Milyonlarca ışık yılı hızında ..
Milyarlarca ışık yılı hızı uzaklıkta olan galaksiler var…
Nasıl Atomun altında küçüğünün küçüğünün küçüğünün küçüğü var ise ..
Bizden sonra Makro Alemde de büyüğün büyüğün büyüğün büyüğü var..
İşte bundan daha küçük daha büyük derken..
Aslında bize bunu anlatıyor..
Bu ayetlerin 100 yıl 200 yıl 1000 yıl evvelde belirli bir boyutta anlaşılma durumları vardı..
Şuan sahip olduğumuz bilgi seviyesiyle ALLAH ın bize nasip ettiği bilgi seviyesiyle biz çok daha büyük şeyleri anlayabiliyoruz..Ama bunu bizim getireceği şeyler olması lazım…
Yani Hamd diyoruz ..övmek..
Aman Ya Rabbi sen ne Büyüksün ne Yücesin nasıl bir sitem Yaratmışsına bu şekilde götürmeli, götürmesi lazım..
(………………)
Tefekkür etmek lazım..
Tefekkürde seni Hamd a götürmesi lazım..Götürmeli..Övmeye götürmeli..
Yoksa sizi ancak zaman öldürür denilen Dehriciler var ya bir farkın kalmaz ki..
Vay be ne büyükmüş mikroplar küçükmüş ya gözle görülmüyorlar..
Karıncanın Ayağın kası var ne mucize..
Yani aynen bir Dehricinin bir materyalistin bir belgesel izlediği gibi izlememek lazım..
Bakın Hamd edeyim diyorsunuz …
Hamd edecek Bir şey bulamıyor musunuz..????
İnanın bir sürü kanal var..Eskisi gibi 1 kanal 2 kanal yok…
Belgeseli açın ama herkes gibi ya işte Aslan Ceylanı ne güzel kapıyor..Vay be gibi değil de… Kainattaki sistemi muhteşemliği ALLAH ın orada yaratmasındaki..Hamda değer unsurları değerlendirmek lazım..
Bu muhteşem sistemi Yaratan ALLAH ta..Arzda ve Yerde zerre miktarınca bir şey O nun diyor..
Buradaki ifadesiyle ilminden kaçmaz..
Çünkü Gaybı bilir..
Burada ne var..
Siz böyle bilin bunu ona göre hareket edin..
(……)
Hamd ı niye yapılıyor..
ALLAH ın ihtiyacı yok..
Övmek niye yapılıyor..
Senin hayretini ve hayranlığını arttıracak..
İmanını arttıracak..
Aslında bu ALLAH ın hakkı,
Bakın çok ilginç..
Yani övünmek hakkı..
Bakın El hamdu lillâhi ilgili bir şey söylüyeceğim..
Kelimelerden..
El hamdu lillâhi diyoruz ya ..
Onun başındaki El takısı var ya Külli anlamında Bütün anlamında ..
Bu Arapça da incelikler var..
“El” marife denilen takı “The” anlamına geliyordu biliyorsunuz..
Arapçada bunun değişik şeyleri var..Her”El”bir anlama gelmiyor..Ama buradaki “El” takısı “külli” anlamında yani “el” yerien “külli” desende “hepsi bütün” anlamında desende mana bozulmuyorsa..
Ona,Hamd istirak deniliyor..
Yani gark eden,boğan,kapsayan anlamında bütün HAMDlar anlamında…
Yani Kainatta sizin edebileceğiniz aklınıza gelebilecek
Her türlü Hamd.. kişilere değil..
lillâhi de ki li de onada ihtisas deniliyor…
Mahsusiyet yani özellik ..özellikle ona..
2 kavram var ..
Bütün Hamdlar
Ve Özelllikle Ona ..
Bunun dışında çıkan hiç bir şey yok..Farkındamısınız????
Bütün Hamdlar,özellikle Ona…
El Hamid Bir Esma var.. duydunuz mu?
El Hamid diye…
Tama anlamıyla derinlikleri anlaşılmadan ;
Hamda övgüye layık anlamında söyleniyor..
Halbuki El Hamid…
Arapça Kalıba göre ismi faildir..
İşi yapandır..Mübalasısı vardır..Çokça Hamd eden demek aslında..
Kim ALLAH … ALLAH çokça övüyor…
Aslında ne övüyor..Bütün Hamdlar ALLAH a mahsustur derken..
Aslında Kendi Zâtı İle Kendini övüyor..
Aslında Kur’ân-ı Kerîm onu anlatıyor bize ..
Sonra biz Ondan ve O nun Resûlünden nasıl övülüceğini anlıyoruz..
Biz de o şekilde de ALLAH ı övüyoruz..
Aynı zamanda inneke hamîdun mecîd derkede o salavatlarda geçiyor..
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Hz.İbrahim(a.s.) de ilgili konularda geçiyor..
Aynı zamanda ALLAH ta Kur’ânın da kişileride övüyor..
Yani Peygamber Efendimizi(s.a.v.) övüyor…ailesini övüyor..Hz.İbrahim(a.s.) övüyor..Ve onun ailesini övüyor..O anlamda da öven ..
Birinci anlamıyla ALLAH kendi Zâtıyla yarattıklarıyla Kendini övüyor..
Baksanız zaten, Kainata o gözle baksanız sistem zaten kendiliğinden övmeye layık..O kadar muhteşem bir işlemin sistemin güzellikler var ki..
Zaten sistem kendi kendine övüyor..
Pazarda mal satıyorlar ya Kavun güzel ben ne yapıyım diyor..
Yani sistem o kadar güzel ki, kendi kendine övüyor yani bizde maalesef buna rağmen Hamd özürlü övme özürlü olarak yaşıyoruz..
Tesbihatta nasıl Hamd ediyoruz..???????
El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi ya bir kere ALLAH ı 33 kere çektiğin şeyde bir tane ALLAH ı övecek bir şey geliyor mu?
O kadar mı zor?
O kadar mı eksik ,o kadar mı nadir bir şey…
(……………)
Aklımıza bile gelmiyor..
3-4 sene evvel “Hamd” aslında övmektir ..Diye konu geçmişti…
Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için.
Uyku bir ölüm..
İşte ALLAH ın Peygamberi ALLAH ın Resûlu bunu çok daha iyi biliyor…
Sistemin mükemmeliğini biliyor..
Her insan uykuya daldığında aslında ölüyor..Ayete göre ölüyor..
O yüzden abdestli yatmak zorundayız..
O yüzden Kelimeyi Şahadet,O yüzden sağımıza dönerek yatıyoruz..
Öldüğümüzde nasıl olacakmış haliyle yatıyoruz..
Ee ALLAH ın Resûlu bunu o kadar şey yapıyor ki..
Uyandığında kulluğuna fırsat olarak..Daha Hamd edebilecek bir şeye fırsat olarak bunu görüyor..
Ya Rabbi övgü sana mahsustur..Nasıl bir Sistem Yaratmışsın bak..
Öldürüyorsun sonra küçücük bir hamleyle, dokunmayla şunla bunla uyandırıyorsun…
Övgü sana mahsustur diyor..
Bakın tuvalette ALLAH aklınıza gelmesin diye bize bir virüs verdiler..
Yani her olayda ALLAH ı övecek bir unsur buluyor….
Yani Hamd modunda yaşıyor..
Neden ismi Ahmed zaten..
Ahmed en çok Hamd eden demek..
Bu yüzden ALLAH U TEALA onu övmüş Muhammed demiş..
Çok övülen demiş ..Mahmut demiş…Övülen..
Muhammed çok çok övülen demek..
Duruyorum duruyorum Hamdla ilgili bir şeyler söylemek ihtiyacı hissediyorum..
Zaten bu sûrenin başında;
İşte bundan daha küçük daha büyük ne var ise..diyor..
Sonunda diyor ki;
illâ fî kitâbim mubîn-O apaçık bir mübin kitaptadır..
Bunun değişik yorumlar var..
Levh-i Mahfuz olduğuyla ilgili bir ifade var..
Yada Ahirette insanların karşısına çıkacak her şeyin yazıldığı bir kitap var ya..
2sinin olduğu söyleniyor…
2 side mümkün yapılan yazılan her şey bugün biz bunu anlayabiliyoruz..
Hepimiz bilgisayar kullanıyoruz..
İçinde Hard disk var..Hard diskte Her şey kayıt olmuyor mu?
Bilgisayarın programıda işletimide sisteminde onun içerisinde ..
Levh-i Mahfuza işletim sistemi dersek..
Kainatın işletim sistemlerinin, formüllerin bulunduğu o en konstre alan dersek yapılan her işin Levh-i Mahfuz olması çok normal herşeyin kayıtlı olması ve de buna kitap dersekte bir gün senin karşına neler yapmışsın neler etmişsin..
İşte Hakimul Habîr Olan ALLAH U TEALA…
Yerde ve Gökte olan bütün unsurlarla bunun senin karşına çıkaracaktır..!!!!!!
Ve Dehriciler red ettiklerine aksine bu kesin kez gelecektir..!!!!!
Çünkü ALLAH Gaybı biliyor..!!!
Bununla beraber biz bakacağız ki…
Küçük ve büyük ne var ise; Ondan ve ALLAH tan bu kaçmıyor..
İşte O zaman biz ALLAH U TEALA nın bunu Kur’ân-ı Kerîmle öğrettiği bilinçle yaşantımıza dikkat etmemiz gerekiyor..
Her hareketimize,her düşüncemize ALLAH ın Muradı doğrultusunda davranmamız gerekiyor..
Ve ALLAH a Hamd etmemiz gerekiyor..
ALLAH bize Rahmetiyle İnzal buyuruyor, Rahmeti değerleri bizden çıkanları üzerlerini örtüyor..
Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât, ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.
Allah’ın, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için(her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.
Bir kıyamet olacaktır…Hesap olacaktır…Bu iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için,karşılığını vermesi için olacaktır..
Aslında karşılığını verme için olacaktır..
Bu ayet ,iman edip salih amel işleyenler ile ilgili. Yine karşılığı verilecek ama bugün işleyeceğimiz 5.Ayet, ALLAH’ın Ayetlerini aciz bırakmak için uğraşanlar”la ilgili..
Âyetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar ,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.
Biliyorsunuz ceza Arapçada hem olumlu anlamda hemde olumsuz anlamda yani hem mükafatlandırma anlamında hemde cezalandırma(Türkçe’deki ceza),azap anlamı vardı..
“âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip ,iman ettikleri ölçüde salih amel işleyenler” için bir mükafat vardı.. Bunlar neydi bu;
Mağfiret
Kerim Bir Rızk
Geçen hafta oldukça yoğun işledik bunu.. tesirli ve güzel olduğunu düşünüyorum..
Burada Bayraktar Bayraklı’nın Tefsiri’nde güzel bir şey gördüm…
Bakın” rızgun kerîm” diyor..
Kerîm , Rızk ifadesinin sıfatı..
Bunu Rabbim sıfatlandırmış..
Ama Mağfiret sıfatlı oarak gelmemiş..Olduğu gibi gelmiş.
Bunu Sıfatlandırmaya gerek yok ,diyor..
Mağfiret başlı başına büyük bir şey..
(Bunun sıfatı falan yok,bunun güzelliğine ,önemine binaen olduğunu yapıyor.)
Zaten Af edildiniz mi , Yırttınız !!..
Ama sadece yırtmakla da kalınmıyor,Rabbim üstüne üstlük bir de Rızk veriyor..
O öyle böyle de bir Rızk değil;Kerîm olan ALLAH’ın Kerîm Rızkı…
Yani Cömert olanın müthiş cömertliğini düşünün orada ..
İnanılmaz şeylerle karşılaşılacak,eğer mağfiret olunur ise..
Mağfiret olunmanın şartı da yukarıda geçen âmenû ve amilus sâlihâtı;
Amentü billahi ve melâiketihi, ve kütübihî ve rusülihî…. yani her alanda kabul etmekle beraber, kafanızda onu çok güzel bir halde , HAK olan bir şekilde biçimlendirmelisiniz..
(………………………….)
ALLAH-U TEALA diyor ki; biz Kur’an-ı Kerîmde çeşit çeşit misaller getirdik diyor..
Ve legad darabnâ linnâsi fî hâzel gur’âni min kulli mesel, ve lein cié’tehum biâyetil leyegûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn.
Andolsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.
Şimdi Bizim;
ALLAH ın Zatını anlama şansımız yok.Bilgisayarda öyle bir veri hücre yok.(Yapısal olarak MÜMKÜN değil)
Biz sadece gördüklerimizi bile anlayamıyoruz … Gaybî olan Ahireti unsurları tam olarak anlamamız mümkün değil.. Hani bahsettik ya; Cennetin kapısında seviye yükseltme olacak..Akıl seviyesi yani ondan sonra içeri girip anlaşılabilecek..
Yani şu anki aklımızla oralar mümkün değil..Biz büyük hakikatleri nasıl anlayacağız..!!!???
Daraballâhu meselen abdem memlûkel lâ yagdiru alâ şey’iv ve mer razagnâhu minnâ rizgan hasenen fehuve yunfigu minhu sirrav ve cehrâ, hel yestevûn, elhamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn. Allâh, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah’a mahsustur, fakat çokları bilmezler.
Misal Anlatıyor Öyle bir köle var ki, elinden,dilinden hiçbir şey gelmiyor, öbürüne de ne iş verirsen yapıyor..
Orada ilginç bir misal var..Yani 2 köle de bile böyle olmaz..
Şimdi ALLAH U TEALA yı ,Siz diyor, mahlukatı bile aynı mı tutuyorsunuz..!!!
Rabbim kendi Zatına insanlardan örnek veriyor..Bırakın mahlukatı..
Dolayısıyla ALLAH U TEALA nın Kur’an-ı Kerimde anlatım metodlarından birisi de misallendirmedir zaten..
O anlamda bir sıkıntı yok…
Ama şu var..
Misali veririken dikkatli olmak lazım..!!!
Yani ne neye denk geliyor..!!!!
Bir dikkat etmek gerekir..!!!!!
Misal verilirken ALLAH U TEALA yani kelimeleri çok dikkat etmek gerekir..!!!!!!!!!
Ve huvellezî yebdeul halga summe yuîduhû ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul ağlâ fis semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm.
Önce halkı yaratan, (oldurduktan) sonra da diriltip (hayata) çeviren O’dur. Bu da O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misaller, en bedi sıfatlar O’nundur. O çok güçlüdür, çok üstündür ve hikmet sahibidir.
Evet, onlar için bir Mağfiret vardır ve Kerim Bir Rızk vardır..
Biliyorsunuz AMENU( İman Ettim) demek sadece vardır yoktur demek değil..
Var dedin de..
Nasıl bir ALLAH tahayyül ediyorsun ..?!?!?!
Kafan da Nasıl ?
Zalim mi değil mi?
Kerim mi değil mi?
Kadir mi değil mi?
Kitap ?!
Kitaba inandın ama nasıl bir Kitaba iman ediyorsun..07:13
Eğer gerçekten ALLAH ın bir kitabına olduğuna inanıyorsan ona çok farklı yaklaşman lazım..
Bunun gibi şeyler ..
Bunlara iman etmek te yeterli değil..Buna uygun davranmak lazım…
Madem iman ettin öyleyse yaşa…
İmanın çok yüksek ..ama herkes/herhangi biri gibi yaşıyorsun…
Ya da imanının yükselmeden önceki konumuna göre yaşıyorsun…
Bunlar çok tehlikeli..
İşte eğer öyle yaşadığın takdirde bir olumlu anlam var…Mağfiret anlamında karşılık…
Şimdi bu Ayette de…Bugün İşleyeceğimiz Ayette de diğer kötüler anlatılıyor…
(İyiler/kötüler diye kabaca 2 ye ayırıyorum…Bunlarla ilgili bir çok kelime var da..İyi ve kötü diye kabaca ayırırsak..)
“Vellezîne seav”…Koşanlar… yani, “duranlar” değil,” yürüyenler” değil …Koşanlar ..Neye koşanlar?
“fî âyâtinâ” -Ayetlerimiz konusunda… ama “muâcizîne” Muaciz; aciz bırakan demek..Ama buradaki anlamıyla yeterli değil..”Aciz bırakmaya çalışan” daha uygun bir ifade…
Bu ifadeye yakın bir ifade Bakara Suresinde geçiyor..
Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn.
Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
Yuhâdiûnallâhe- Arapça tercümelerde “aldatırlar” denebiliyor…Ama aldatırlar doğru bir ifade değil..ALLAH’ı aldatmaya çalışırlar..Yani Arapça karşılığı orada “karşılıklı olarak aldatmaya gayret etme” anlamında bir şey ama, bunu kelimeleri yerine doğru şekilde oturtarak kullanmakta fayda var.. ALLAH ı Aldatmaya çalışırlar..Zaten Sonra devamı geliyor..
ve “mâ yahdeûne” – onlar aldatamazlar diyor..
(Orada Arapça bilenler için söylüyorum. Arada Elif harfi var..ilkinde Mufâale babı,oluyor…
Mufâale babı karşılıklı olarak bir şey yapmaya çalışırlar.. )
Buradada aynı şekilde Sebe Suresi 5. Ayette de, “muâcizîne” yani ALLAH ı “aciz bırakmaya çalışırlar” anlamında..” aciz yaparlar” anlamında değil…
“muaciz”; aciz bırakan demek..Ama koşuyorlarmış buna, yani aşırı bir gayretin ifadesi burada… normal, oldukları gibi durmuyorlar..
Yani” ben bu Ayeti anlamadım ama hafif bir şüphem var ama neyse…” demiyor..
Hayat gayesi haline getirmiş ayetlerle mücadeleyi…
Bugün ülkemizde de var biliyorsunuz..
Ne hikmetse Müslüman olduğu halde insanların bir kısmı, Ayetler üzerine çok ciddi derecede mücadele ediyorlar, şöyledir böyledir diye..Anlamak mümkün değil..
Hani müslüman olmayanları anlıyorsun..
Olanlar da ekstra bir gayret içerisinde… ne mantıkla yapılıyor anlamak mümkün değil..
ALLAH hidayet versin…
Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar diyor..
ulâike lehum;Onlar için vardır
Ne vardır?
azâbun min riczin elîm
Şimdi bakın yukarıdakiyle düşünürsek…
Yukarıdaki olumlu,iyi insanlara mağfiret var…
Aşağıdakilere ne var?
Azap var..
Demek ki ;
mağfiretin zıttı azap..
Yani Affetmenin karşılığı affetmemek değil, bakın..
Ceza..azap…
Geçen haftalarda işledik…!!!Ana temayı unutmayalım diye!!!
Emanet var Semaların,Arzın ve Dağların yüklenemediğini… İnsan yükleniyor…
Cennetten sonra da insanlığa, indirilip geri dönmenin gerektirdiği bir yaşam sunuluyor.. Burada geri dönebilmenin şartı..;MAĞFİRET(AF ve MAĞFİRET)
Buna uğrarsanız; yırtıyorsunuz…(tabiri caizse)
Yoksa Af olmama diye bir ara tema yok..
Af olmamanın karşılığı;
AZAP
Yani bakın Bunu şöyle izah edebiliriz..
Şimdi Af olunuyor ..Cenneti düşünün..Cennete giriliyor…
Affedilmeyenler dümdüz betonda oturuyor, değil..
Onlara Eksta bir de Azap var…
Yani arası yok…
(………..) Araftakiler..
O konu şüpheli..Bir ara işleyelim..
Bazıları arada derede kalanlar diyor..(sevabı ve günahı musavi olanlar)
Bazıları da…ilericiler (mukarrebun/sabikun)… hani Vakıa Suresinde var ya; sağcılar solcular..(Ashab-ı Meymene,Ashab-ı Meş’eme)bir de ilericiler.. var ya onlar olduğunu söyleniyor..
Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.
Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını kullanmayanları O ,pislik içinde bırakır.
Yunus Balığı bakın ne yapıyor arkadaşlar .. Yunus Balığı ne yapar ? yüzer …
Yunus Suresi 100.Ayet… yunus (balığı) yüz !
Aklınızda kalması için…
Aynı zamanda 10 .Sure 100.Ayet ..Çok akılda kalıcı bir Ayet… 10/100
Burada da rics kelimesi geçiyor.. ricse..
ALLAH ın izni olmadıkça hiçbir kimse iman edemez.ALLAH “rics”i o kimselerin üzerine atar.
Şimdi yec’alu – kelimesi var orada. ” CE-A-LE” çok fazla anlama geliyor Arapça’da …
Arapçada kılmak,olmak,yaratmak,etmek,yapmak gibi bir çok anlamı var..
Onların üzerine rics atar.Onları pislik içerisinde bırakıverir gibi.. meallerde var bir çok farklı ifade var
Ana felsefesiyle düşünürsek..
Kime atarmış bu pislikleri kime bulaşırmış?!?!??!
alellezîne lâ yağgılûn – عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ yani, akletmeyenlere ,akıllarını kullanmayanların üzerine bu oluyor…Bu dünyada..
Bakın ne diyor ??? ALLAH ın izni olmadan hiç bir kimse iman edemez …Ama burada bir sistemi anlatıyor Rabbim ben çok kullanıyorum… bunu..
Akıllarını kullanmasını istiyor …ALLAH U TEALA
Aklını kullanacaksın ..Seni Yarattım diyor .. Sana her türlü mekanizmayı da verdim.. Ama aklını kullanacaksın diyor..
Şimdi “Emanet”i yükledi ya bize .. Emaneti yükledi…Ama Serbest bıraktı bakın..
Şimdi dağlardan aklını kullanmasını istemiyor..
O emrediyor..dağlar da emredileni yapıyor..
Zilzal Suresinde ne diyordu..
Bknz. Aşağıdaki Ayet;
ZİLZÂL Suresi 2.Ayet
وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Ve ahrecetil ardu eskâlehâ.
Arz, içindekileri dışarıya çıkarıb attığı
ZİLZÂL Suresi 3.Ayet
وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا
Ve kâlel insânu mâ lehâ.
Ve insan: “Ne oluyor buna?” dediği zaman.
ZİLZÂL Suresi 4.Ayet
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا
Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.
Arz, o gün bütün haberlerini anlatır
ZİLZÂL Suresi 5.Ayet
بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Bi enne rabbeke ehvâ lehâ.
Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
Şimdi Arza gereken o vahy edilene uymak..
Uymama diye bir şansı yok..
Belki evvelde, ilk teklif etme iradesinde bir beklenti oldu ama İnsan yüklendikten sonra emaneti, onlardan o irade kalktı; artık onlara emir var…Emredildiklerini yerine getirirler ..
Ama imtihan sürecinde olan mahlukat olan için; şerefli mahlukat olan insan için artık
“aklını kullanması” …şart
Aklını kullandığın sürece sen doğrulara gitme konumundasın..
Aklını kullanmadığın sürece ne oluyormuş bu Ayete göre Pisliğe bulaşıyorsun..
Pislik sistemin içerisinde var..
Yani ALLAH sana pislik atmıyor aslında..
Öyle bir mekanizma var ki ;
ALLAH U TEALA nın adalet sistemi var ki;
Sen yaptıkların karşılığını buluyorsun..
Yani diyor ki Ayet-i Kerime de sizin başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızdır..Diyor..
Mâ esâbeke min hasenetin feminallâh, ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi rasûlâ, ve kefâ billâhi şehîdâ.
Sana isâbet edenher iyilik Allah’dandır; sana isâbet eden her kötülük ise nefsindendir. İşte seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhid olarak ise, Allah yeter!
Bunu eğer doğru anlamazsan kader inancını yanlış anlarsın..
Sabır mekanizmasını yanlış anlarsın..
“ALLAH bana bunu gereksiz yere (haşa) yüklüyor..
Bu İmtihan!!! ben buna sabredeyim dişlerimi sıkıyım..tahammül edeyim “gibi..
ALLAH korusun insanı tehlikelere götürüyor..
Bu Tövbe Suresinin sonlarında var..
Onlar görmezler mi ki diyor ..
Onları senede 1 kez 2 kez fitneyle imtihan ederiz , diyor..
Fakat sonunda ilginç bir ifade var..
Çok güzel yakalamış birisi onu
ama ne tövbe ederler diyor..Ne de “yezzekkerûn” diyor…Akıl almak için düşünürler diyor..
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.
Madem bize yıllardır anlatıldığı şekilde bir imtihan var..
O zaman niçin Tövbe edecek ki kişi…
Demek ki Tövbe etmesi gereken bir durum var…
… “ya, benim başıma bunlar geldi..Eyvah…Benim hatamla… tövbe etmeliyim” ..
Diyecek bir durum var ..
O imtihan denilen şeyin içerisinde, sebebinde..
Şimdi bunu sen ALLAH’a mal edemezsin..
Çünkü başınıza gelen .. İyi gelen şeyler bendendir..Kötü şeyler senin nefsindendir..diyor..
He bunların hepsi ALLAH’ın kontrolüyle oluyor..ALLAH’ın Bilgisinde oluyor..
Ama fail olarak bilin ki…bu insan…
Yunus Suresi 100.Ayette olduğu gibi” aklını kullanmadığı için üzerine pislik bulaşan” insan..
Bu ,dünyadaki pislik..Yani öyle mekanizmaların içerine girersin ki.. Olayın başında Aklını kullanmadığın için.. sonu nerelere varır…
Mesela, Akıl hastaları birden bire anında delirmiyorlar..Yavaş Yavaş bir şeylerle başlıyor..Vesvese birden bire gelmiyor insanın üzerine..Mantık hatası yapıyor..Orada olayları değerlendirirken Aklını doğru kullanmıyor..Tık, bir şey yanaşıyor.. Orada da aklını kullanmıyor..Yavaş yavaş artık “Dalle” oluyor..Sapıyor hidayetten ..gittiği yerde de neler oluyor neler..
İşte o yüzden ALLAH ın Halifesi konumunda olan insanın her daim aklını kullanan bir konumda olması gerekiyor..
Bugün din yaşanırken bile… bakın…Din yaşanırken bile ,insanların takip ettiği kimseler,takip ettiği sistemler,takip ettikleri cemiyetler,fırkalar,hizbler v.b. var…İşte Rum Suresi 32.Ayete giren ne var ise… bunların içerisinde bileinsanların akıllarını kullanmaları lazım arkadaşlar..
İnnellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeal leste minhum fî şeyé’, innemâ emruhum ilallâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn.
Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.
Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ
Ey inananlar, inanın Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.
“Ey iman edenler,iman edin” yani bu İMAN SÜRECİ her daim devam ediyor..
Ben iman ettim, iş bitti ,değil..
Bu süreç içerisinde de sen sürekli aklını kulllanmak zorundasın..
Karşına bir şey geldiğinde uygun buna davranmak zorundasın ,ALLAH korusun bir pislik bulaşır..
O pislikle beraber yaşamaya devam edersin..
Düşündüklerini ve yaptıklarını TABİ OLDUKLARININKİLERLE aynı olduğunu zannedersin ,halbuki o seni nerelere götürmüştür..
Ama tekrar söylüyorum..
Müsebbip(Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan)olan senin aklını doğru kullanmaman..
Zaten biz bunun imtihanını yaşıyoruz..
İşte bunu yapmazsan ,aklını kullanmazsan, Sebe Sûresindeki 5. Ayette olduğu gibi, bu durum senin…
” pislik kaynaklı azabını”gerektirecek..Fakat içerisinde acı verecek özellikleri olan bir durumla karşılaşacaksın…
Aynı zamanda bu bahsedilenler her ne kadar da ahiretteki bir sahneyi çizse de …
Bütün Ayetlerde göreceğiniz gibi,
Ahireti cezaların mislisi, benzeri ,aynı zamanda bugün insanlarında yaşadıkları..
Mesela bir Hadis-i Şerif var;
Hasud insan cehennemdedir.diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
Hasud;Haset eden,sürekli haset eden anlamına gelir..
Haset eden Cehennemdedir..
Şimdi Ahirete baktığınızda tabi ki Haset eden Cehenneme; karşılığı olarak Cehenneme gidecek..
Ama daha yaşama durumundayken de, dünyada da; Ateşin içinde gibi, (yürek ferahlıyıyla değil de zıttı bir konumunda) yaşıyor anlamına da gelir, bu Hadis-i Şerif aynı zamanda ..
Yani Ateş var içinde haset edenin…
Birilerinin nimetler içerisinde ,ALLAH ın Ona takdir ettiği nimetlerin ,rızkların içerisinde olması, adama ağır geliyor..
İçi yanıyor adamın..
İşte bu Cehennem değil mi?
Yani sadece Ahirette azap değil..
Aynı zamanda bu dünyada yaşarken de azabı yaşıyor..
İşte bu “azaptadır” derken de 5. Ayette
Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar;Bu dünyada da rahat olmadıklarını söylüyor..
İç dünyaları rahat değil…Sen onu rahat görüyorsun ama rahat değil..
Zaten bu konuda bir Ayet var.. O çok hoşuma gidiyor..
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
O zâtlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancakAllah’ın zikriyle mutmain olur.
“E lâ” أَلاَ diye başlıyor..
İş bildiğiniz gibi değil yani..Öyle değil..
Kalpler ancak ALLAH ın zikri ile mutmain olur..
E ,şimdi sen ALLAH ı aklına getirmiyorsan,iman edip din haline getirmiyorsan ..
Üstüne üstlük Ayetleri kabul etmiyorsan.. 24:46
Üstüne üstlük bir de onlarla mücadele etme konumunda koşarak yaşıyorsan ..
Kalbinin mütmainliği Nerede?
Yani,gerçek anlamda ALLAH ın zikri ile mütmainlik.
Ha insanlar mutmainmiş gibi gözüküyorlar..
Ne yapıyorlar? Nefslerini tatmin etme yoluna gidiyorlar..
Yani kalp sadece ALLAH ın zikri ile ,O’nunla meşgul olduğu zaman rahatlama konumundayken, insanlar bunu yaşamadıklarında ;o açlığı , dünyevi zevklerle -nefslerini- tatmin etmeye yoluna gidiyorlar ama O da mümkün değil..
Tuzlu su içmek gibi..
E bir gemi kazasından kurtulup ta bir salda,kayıkta olanlar o tuzlu deniz suyunu içiyorlar mı
İçmiyorlar ..Neden?
Onu içtiğinde biraz daha fazla susayacak..
İçtiğinde daha fazla susayacak ölümüne sebep olacak.. Sonu yok…
İşte sonunda ne oluyor arkadaşlar ..
İnsanların dünya nimetleri,dünya değerleri açısından elde etmek için koşuşturup durduklarına, fazlasıyla sahip olanlar ,bakıyorsunuz intihar ediyorlar sonuçta..25:52
İntihar etmemeleri lazım..
Ne güzel dünyevi nimetleri içerisindeler ne güzel yok.ama intihar ediyorlar…
Neden?Tatmin yok ..
Formül de belli.. ALLAH ın zikri olmadan tatmin mümkün değil..
Nefsle de bir yere kadar ondan sonra olmuyor..Sonu yok..Tak intihar ediyorlar..
Bu durum da, ALLAH ın Ayetlerini aciz bırakma durumunda olan insanların haliyeti ruhiyelerinin ,azap içerisinde olduklarının bir göstergesi..
Zeamellezîne keferû el ley yub’asû, gul belâ ve rabbî letub’asunne summe letunebbeunne bimâ amiltum, ve zâlike alallâhi yesîr.
İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a kolaydır.”
Ve yestembiûneke ehaggun hû, gul î ve rabbî innehû lehagguv ve mâ entum bimuğcizîn.
“O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”
Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.
İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
İşte bunlar biraz evvel bahsettiğim şeyler..
Hemen bana işaret”n hemen Arkadaşlar bütün kelimeler birbiriyle aynı bu Ayetlerin..
Diyor ki;Mesela;
10-Yunus suresi 53. ayet
O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette haktır,gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”
Bak aynı kelimeler…”aciz kılmaya çalışmak” ,
Bu gerçek midir ?sorusuna “Kıyamet olacak ta azap gerçekleşecek” ya Sebe Suresinin ilk Ayetlerinde diyordu ya..
34-Sebe suresi 3. ayet – İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Hani söyle bu Kıyamet bizim başımıza ne zaman gelecek diyorlardı ya ..Aynı şey..
Peki kıyamet inkar da bir Ayeti inkar etmek gibi …aynı Kuran Ayetleriyle …İnkar edip onun üzerine mücadele etmek gibi… işte onu soruyor…
64-Tegabun suresi 7. ayette
İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”
34-Sebe suresi 3. ayette
İnkâr edenler, “Kıyamet bize kesinkez gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
İşte bu 3 Ayette kelimeleri bir araya getirdiğimizde görüyoruz ki bu yalanlama peşinde oldukları Ayet, aynı zamanda yeniden diriliş gerçeği ..
Çünkü bunu red ediyorlar ki, mücadele ediyorlar ki ,aslında bilinç altlarında şu var..
Görmezlikten gelmek istiyorlar..29:30
Kur’an-ı Kerimde ALLAH U TEALA buna Ayet diyorsa, bunu “çok büyük bir gerçeklilik”anlamında söylüyor..
Aslında İnsanların gerçekte inkar edemeyecekleri bir şey ..
Ama neden görmek istemiyorlar..
Çünkü eğer gerçekten Ahiretin ve yeniden dirilmenin ve yeniden Hesabın olduğu gerçek anlamında idrak ederlerse Ona göre yaşamak zorundalar ..
Çünkü O iman olmuş oluyor..Tamam bu böyle demek bu iman oluyor..
“âmenû ve amilus sâlihâti” nerede?
Yok, “âmenû ve amilus sâlihâti” yok !!!??? Salih amel yapmak zorundalar..
Yapacaklarını , yapmaları gerekenleri bir düşünsenize ! nefslerine ne kadar ağır geliyor..
Vesteînû bis sabri ves salâh, ve innehâ lekebîratun illâ alel hâşiîn.
Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
Psikolojide bu yadsıma inkar etme yansıtma gibi savunma mekanızmaları var..
Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?
Bu bana hemen şeyi çağrıştırdı.
ÂLİ İMRÂN-18.AYET çağrıştırdı.
(Aklınızdada olsun… böyle bir Ayet ÇAĞRIŞTI..” ya, şurada da şöyle birşey geçiyordu” dedin.Oraya hemen bakın,ertelemeyin… muhakkak orada bir işaret var..)
Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.
Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.
Bundada ALLAH ŞAHİTTİR; Şehidallâhu
Bundan önceki ayette görme fiili vardı ..
Görürler ..Bunda da şahit olma var..
Neye Şahit?
ALLAH ,kendisinden başka İlah olmadığına şahittir.
Bakın ALLAH kendi kendine şahit.
Kendisinden başka İlah olmadığına şahit ..
Bu çok müthiş bir değer yani bizi etkiliyor..
Ama ne diyor..??!!
“vel melâiketu”-Melekler de şahit
Bitmiyor..
“ve ulul ılmi”-İlim erbabı,ilim sahibi olanlarda buna şahitmiş..
Neye Şahit?
ALLAH ın kendisinden başka İlah olmadığına Şahitlermiş..
Ama nasıl ilim sahibleri — (Sıfat gibi var)
“gâimen bil gıst”- adalet üzerine kaim olan ilim erbabı
Yani her türlü İlim erbabı değil yani öyle bir ilim erbabı ki;
“Hak üzerine kıyamda duran ilim sahipleri”…bunlar Şahit..
Bakın şahitlikle – görmek, birbirine yakın kavramlar ..Bir şeye şahit oldu diyoruz..Bir şeyi gördü diyoruz..Ama Şahitlik görmeyi daha kapsayan bir kavram…
Çünkü şahitlik bakın sesle de olabilir..
Görme özürlü bir insan mahkemede şahi olabilir…Duydum diyebilir..
Ya da hissederek te şahitlik olur..
Ne görüyor ..Ne işitiyor ..Ama hissediyor …(35:30)
Bakın başka duyularlada Şahitlik olabilir…Daha kapsamlı bir anlayıştır. Şahitlik..
Çünkü neden burada daha genel bir şeyler ifade etmiş Şahitlik kısmıyla ..
En başta ALLAH ın KENDİSİNE kendisinden başka İLAH olmadığına Şahitlik var.
Burada görmek fiili hafif kalırdı..
Burada görürler derken (Sebe Suresi 6. Ayet) kendilerine ilim verilenler …
Görmeyi şöylede açıklayabiliriz;
Hikmetlerini anlamak da diyebiliriz bunu..Aynel Yakin konumuyla…
Şimdi Hikmetleriyle anlamak ne demek? Onu izah etmeye Çalışalım İnşaallah.
Bir Ayet daha var..Bu Ayet te çok okunanlardan birisidir..(Kendi aramızda arkadaşlarla sohbet ederken bu Ayeti çok dile getiririz , çok faydalınırız..)
Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.
Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran(temizleyen), size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Başındaki Besmeleyi almıyorum.Besmele de Fatihanın özeti !
Fatihanın başlangıcına El Hamd… dersek ;
El hamdu lillâhi rabbil âlemîn.
Er rahmânir rahîm.
Mâliki yevmid dîn.
3 tane Ayet var aslında..
HAMD ı anlatıyor.
RAHMAN & RAHİM anlatıyor.
Bu yaşadıklarınız gerçek değil.İmtihandasınız 1 gün karşınıza çıkacak denilen DİN GÜNÜNÜ anlatıyor.
diğerleri (Fatiha’nın diğer 3 ayeti) zaten Dua ;
Ne yapman gerektiğini ip uçlarını veriyor.
Ama sistemi, realiteyi, gerçeği anlatan topu topu 3 tane.
Basite almıyorum.
Ne kadar konsantre olduğunu söylüyorum..
İşte Kitabın bu öğretmek istediği Ana fikir bu 3 ü işte ..
Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellemin anlatmaya çalıştığı bu..
Ayetleri öğretiyor… tek tek… sen yaşayarak ne yapıyorsun… temizleniyorsun…
Sonra kitabı/bütününü öğretiyor ..
Ana mantığı Kur’anın genelini öğretiyor..
Ve ne yapıyor..?!
“vel hıkmete”- Hikmeti öğretiyor..
Yani sen bu sefer kitabın temelini anlamaya başladıktan sonra, artık işin arka kısmını,derinlerini,inceliklerini yani hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..
Aynel Yakin iman gibi , sanki görerek, hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..
Bu 3uncu aşama idi…
Bu da yetmiyor …
“yuallimukum”- size öğretiyor…neleri ?
“mâ lem tekûnû tağlemûn”- sizin bilmediğiniz, bilemeyeceğiniz şeyleri size öğretiyor..
Bu da işte size Sırrani kısımlar ..
İşte gerek bu hikmet boyutunda gerekse ondan sonraki gelen boyutlarla ilim verilmiş oluyor..
“ulul elbab” oluyor..
Gayret kişinin kendisinden ama ..
AZİZUL HAKİM OLAN ALLAH tarafından da kendisine bu veriliyor..
Kendisi de Neyi görmüş oluyor..
İşte Sebe Suresinde geçtiği gibi, görüyor ki Peygambere( s.av.) indirilen Rabbisi tarafından indirilen şeyin Hak olduğunu görüyor.
Burada bir ifadeler daha var onu söyleyeceğim..
Bakın bu işlediğimiz 6. Ayette
Ne diyor sonunda bakın..
El Aziz & El Hamid diye 2 Esma geçiyor.
ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd
azîz ve hamîd olanın yoluna iletiyor bu..
Yani Siz bu Rabbinden indirilenin Hak Olduğunu anlayıp bunun üzerine gayret edip yaşadığınız takdirde bu Kur’an-ı Kerim seni bir Sırata götürüyor..(Fatiha Suresi 6. Ayet:- İhdinas sırâtal mustegîm. )
“sırâtal mustegîm”e götürüyor.. O yol da seni alıp götürüyor zaten ..
Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.
Kur’an-ın içinde gezinelim arkadaşlar bir oraya bir buraya ..
Burada ne diyor ;
azîzul hakîm;
Sebe’de ne diyordu ?
azîzil hamîd
Azîz ortak olmak şartı ile burada Esmada bir farklılık var..(El-Hakim ve El-Hamid)
Neden? Çünkü:
“Şehidallâhu”daki konu, çok konsantre yani :”Amentü billahi” kısmı….Yani ALLAH’a İMAN kısmı ..
Kendisinden başka İlah olmadığında Kendisi ve Melekler Şahit ya Amentü billah kısmı..
O yüzden “azîzul hakîm” ; sisteme bir hakimiyet var..
Ama Sebe suresindeki Amentu kütübihî- Kitaplara iman kısmı gibi..
İşte o zamanda burada açıklanan götürdüğü yer ne oluyor..
“El-Azîz” ortak kalmak şartıyla “El-Hamid”e götürüyor..
( Bir izahat : El-Hamid ne demek ?..
El Hamid ; Çoğu Esma-ul Hüsna Kitabında görürsünüz ..”Hamde/ Övülmeye layık olunan” olarak geçiyor..
Ama Arapça bilenler bilir ki burada fâil olan ALLAH.
Ama “Övülmeye layık olan, İnsanların O’nu sürekli övdüğü” denirse ,burada fâil” kul” oluyor, mahlukat oluyor..
Arapça kökenine bu uygun değil..Peki ikisinin birleştiği yer neresi ??
ALLAH U TEALA bütün sistemi ,bütün mahlukatı, içerisinde sürekli tecelli eden övme mekanizmalarıyla, yüksek övgüye değer şeylerle yaratıyor..
Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli olarak..
İŞTE EL-HAMİYD ‘İN MANASINA UYGUN BİR TANIM…
Şimdi ALLAH ın fail olduğunu bir şekilde dile getirmek zorundasın..
ALLAH Hamd konusunda nasıl fail?
Yarattığı herşeyde Hamdla, övgüyle yaratıyor sürekli olarak..
İnsan hamd kunusunda nasıl fail :
Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli olarak..)
Dolayısıyla kitaplara iman konusu vardı ya Sebe’ de.
Resulune(s.a.v.) ALLAH’tan gelenin Hak olduğu ve bunu ALLAH ın yoluna götürdüğünü bilen ve o uğurda sürekli çalışan, didinen insan ; ALLAH’ ın El AZİZ olduğunu bilmesiyle beraber Hamd eden konumuna gelir. 46:00
Sürekli olarak “Aman Ya Rabbi bu nasıl kitap,Aman Ya Rabi bu nasıl Sistem !” diyerek ALLAH’ı, Kitabı vasıtasıyla över..Ya da Kitaptan öğrendikleriyle över…
Şimdi böyle olan bir insan, sürekli öven bir insan..
ALLAH’ ın Ayetleriyle mücadele eder mi hiç ?…tam tersine ..
İşte diyor ki O yüzden kendilerine ilim verilenler diyor…
Bunun böyle olduğunu bilirler ..
Hikmetleriyle de bilirler..
Ve bu Kitabın götürdüğü yer ise :
El Aziz ( Yüce olan Yenilmesi mümkün olmayan) ve
El- Hamid ( övgüyle Yaratan ve övgüye layık olan ) ALLAH idraki…
Burada da Kur’anın mucizliği var..
Muciz ne demek?
Mucizeleri olan , acizlikte bırakan , aczeden demek..
Kendi acizliğini anlamayanlar ne yapıyor biliyor musunuz?
Acz etmeye çalışıyor..Ayetleri..
Diyor ya yukardaki Ayette (Sebe Suresi 5.Ayet)
Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne;Ayetlerimizi aciz bırakmak için uğraşırlar diyor..
Diğer tarafta ise…
Kur’ana yönelip “amentü bi kutubihi” (kitaplara imanı) doğru düzgün yaşamak amacıyla Ayetlere giren ;(bunu yaşayıp,yaşantıma geçirip te temizleneyim..) diyen ;
Sonra kitabın tamamına yönelen..
Bunu yaşadıktan sonra Hikmetlerine ALLAH ın izniyle gidenler ,
işte bu içindekileri hak olan kitabın, yenilmesi mümkün olmayan ;tam tersine acizlikte bırakan, pek yüce bir güç tarafından indirildiğine iman ederler ve ALLAH ı överler…
Götürdüğü yer burası…
Aynı zamanda ne oluyor biliyor musunuz?
Bir sistem var burada …Aziz Yüce ya…
kendisine doğru yönelenleri de Yüceltiyor..
Hani Bu Hristiyanların Ermişlerine “Saint “derler..”Aziz” derler yani..
Saint Joseph gibi isimleri vardır onların..Saint Petersburg Kilisesi var..
Saint -Aziz demek..
ALLAH yüceltiyor.. O zamanda Hak din olduğunu düşünün ..
(ALLAH inancının ve kitapların Hak olduğu zamanlarda… Onun da aslında ismi İSLAM o zamanlarda …Bozulduktan sonra ismi HRİSTİYANLIK ..)
O kadar ALLAH a yöneliyorlar ki ;Aziz olan ALLAH a yöneliyorlar ki ALLAH ta onları Aziz kılıyor..
Yani bunu Kur’ana endekslersek ..Ayet diyor ya;
Kul Yüce olanın indirdiği Kuran ‘a yöneliyor
Kur’an da kişileri yükseltiyor..
Yükselenler de ; Kur’anın yüceliğini görüyor..
Yani bir gayret var öncelikli..
Hidayet neydi?
Kulun gayreti üzerine, ALLAH ın cevap vermesi; mislileriyle Ona yönelmesi..
Şimdi Kul Kur’ana yöneldiğinde yaşamaya çalıştığında anlamaya çalıştığında…
El-Aziz’in Yüce olanın Sırati mustakiminde olma gayretinde oluyor…Çünkü Hak olan kitap O’nun Sırat’ına ; o’nun “Sırat-ı müstakim”ine götürüyor.
ALLAH TA ONU YÜCELTİYOR İŞTE..
Yani ALLAH Azizdir..Aziz ediyor..Aziz olan da görüyor..
İşte bu Ayetin başındaki
Ve yerellezîne ûtûl ılme derken; kendilerine ilim verilenler görüyor derken bu var..
Çift yönlü bir ilişki var..
Görüyor musunuz? Arkadaşlar bakın ..
Elimiz bir ordaydı bir ordaydı..
Bugünde dikkat ettiniz mi?
Hem Sebe 3. Ayette hemde buradaki ayette ortak kelimeler var ..”burada bunu demiş ;ama bak burada şunu söylememiş..Burada bunu demiş” diyoruz..
Kur’an kendi içinde ne kadar nasıl bir bütün görüyor musunuz?
Bugün Kuran Okunmuyor…
Okunuyor ama yüzünden okunuyor..manası okunmuyor…
Manası okunuyor ama derinlerine girilmiyor..
Giriliyor ama ” bir şurda var ..bir de burada var” denerek kitabın bütününe bakılmıyor..
Ama ALLAH U TEALA nın kitabında bunlar var..
Sağına soluna baktığınızda işin içine girdiğinizde bu güzellikleri görebiliyorsunuz..
Ama o açıdan eliniz gelsin gitsin ,birşey yapsın ..
Ve bunu yapmak için çok ta ilim gerekmiyor..
Gerçekten de gerekmiyor..
Biraz aşina olmak yeterli oluyor… sohbetin başında ettiğim Duada ne vardı..??
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.
Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minâti, ve kânallâhu gafûren rahîmân
(Bu), Allah’ınmünafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınlarıntövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireti, ve huvel hakîmul habîru
Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûne
Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu
Kim bu “halife”?
İnsan
Normalde semavatın,arzın ve dağların kaldıramayacağı bir yükü,insan üzerine alıyor…
Yani bizler… ve bir süreç başlıyor..
İlk aşaması bunun “Cennet”
Adem” bir şekilde ” Cennete iniyor..04:07
Burada ALLAHU TEALA nın bir ikazı var..
Burada seninle beraber şeytan da var..O senin apaçık bir düşmanın.. Sakın ha buradan seni çıkarmasın..
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîne
Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem’e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
Tehlike var.. Şeytana “in” emri var..Adem & Havva’ya da var..
Ama Burada Hz.Adem(a.s.) babamız bir hamle yapıyor..
Ne yapıyor?
Tövbe ediyor..
Nasıl hangi mahiyette tövbe ettiğini bilmiyoruz..
Bakara Suresinde işaret var..
Rabbimden bir takım kelimeler telâkkı etti.. diyor..
Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
– Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı,telâkkı etti.. bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır
Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetci gelir de kim o hidayetcimin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir
Bu konuda değişik yorumlar var..Ne olduğu önemli değil..Ne yaptığı önemli…
Tövbe ediyor..
Rabbim ne diyor?..
Rableri onların tövbesini kabul etti..tevvâbur rahîmdir .. diyor..
İşte burası anlaşılmayan bir yer ..
Tövbelerinin kabul olmasına rağmen Adem & Havva Cennette kalmıyorlar.. 06:41
Bizim anladığımız anlamıyla af olmuş olsalar.. Cennette kalmaları lazımdı..
Ama ne yapılıyor..2. bir in emri geliyor ..ihbit..
Bazı kitaplarda yeryüzünde tövbe etti deniliyor..Hayır, işte Kur’ân herşeyin açıklayıcısı..
İn deniliyor …Tövbe ediyor ..tekrar in deniliyor.
tövbe dünyada yapılmış olsa sonrasında in denilmez ki!.Demek ki “tövbe” nerede olmuş..
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
Gulne:Dedik ki
ihbitû minhâ cemîâ:Oradan hepiniz toplu halde inin
(Kur’ânla böyle haşır neşir olalım,evirelim çevirelim evde,elimiz alışsın yani…Bakın Arkadaşlar Kur’ân-ı Kerîm duvarlarda asılı kalmasın,çok güzel süsler içinde kalmasın..Masalarda açık dursun. Bir de söylenti var: aman açık kalmasın Şeytan okur falan diye …Şeytan daha fazlasını biliyor..Bilmek önemli değil.. Bunlar vesveseler…Kur’ân-ı Kerîm önümüzde açık olsun.Kalemle çizebilirsiniz,işaret koyabilirsiniz,bunu okurken yanında çay içebilirsiniz..Çünkü bu bizim hayat rehberimiz.. Saygımız, bizim amellerimizde ,düşündüklerimizde… ..Çünkü ders edin diyor ..
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûne
Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.
Bir insan için, Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; “Allah’tan başka bana kul olun” demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (ders gibi okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: “Rabbâni (kendini Rabb’e adamış) kullar olunuz” der.
Kur’ân-ı Kerîmi..Ders gibi işleyin .. tedebbür edin.. peşine düşün ..gidin bu ayetlerin arkasından diyor..bizim önümüzde açık olacak..Önünü sonunu karıştırıcaz bu kitabın.. sayfaların işaretler olacak aralarında.. kalemle çizeceğiz..Rabbimin emri bu.. tederrüs edin..diyor..Ders gibi işleyin..
Demek ki çok fena bir korkunun olacağı bir durum var orada..
Bunun sonunda da mahsun olmayacaklar diyor kurtulacaklar için..
Demek ki insanların mahlukat olmanın gerekliliklerini yerine getirmediği takdir de çok çok mahsun olacakları bir durumda yaşanacak..
Ne o mahsunluk?
Şu an herkes gerçekleri küfür ediyor.. örtüyor..
Bildiği halde yokmuş gibi yaşıyor..
Şeytan da buna katkıda bulunuyor..vesveseyle..İnsan da ona tabi oluyor..Ama ahirette 2. sure üfürüldüğünde insanlar anlayacak,hatırlayacak..
“Ben ne için bu dünyadaydım”
Ne yapmam gerekiyordu?!!
Hidayetlere tabi olmam gerekiyordu..
O şekilde yaşanmayıp- ALLAH korusun- affedilinmediğinde, artık geri dönüş şansı kalmayacak onlar için..
Cennete ve yukarısına…
Ve onlar artık Kur’ân tabiriyle ebedi kalacakları cehennemde olacaklar..
Bu durumda olan insan mahsun olmayacakta ne yapacak?!!!12:01
Kendi hatalarını,yaptıklarını orada anlayacaklar..
***İşte ana fikir bu..
Bizim ne için bu dünyaya geldiğimiz bu..
Çünkü..burasını açıklamak istiyorum..
Hepimiz birer Adem’iz aslında ..Bu ne demek?
Sorumluluk sadece Ademde değildi..
Eğer Adem dünyada affı yakaladıysa ki yakaladı..
O dönüşü yakaladı..Bizler fert olarak..o dönüşü yakalamak için..
ALLAH’ın Er-Rahîm Esması’nın tecellisine müstahak olabilmek için işte bu dünyada yapmamız gerekenler var..
Bakın bunu nereden anlıyoruz..Ve Bakın Rabbım Ayette ne diyor..!!!!
Hepiniz oradan ininiz..
Şimdi muhattap kim var orada?
Adem var
Havva var
Şeytan var
(………….)
Eğer benden size bir yol gösterici gelirse diyor..
Burada feimmâyeé’tiyennekum
يَاْتِيَنَّكُمْ
Burada Arapça bilenler bilir…
Buradaki كُمْ “kum” zamiri çoğuldur..
Devam ediyoruz..İlginç bir nokta var…
Benden bir hidayetçi gelirse diyor..
Kim vardı ?!!
Adem var
Havva var
Şeytan var
Şeytana bir hidayetçi gelme ihtimali var mı?
Yok !..
Geriye kaç kişi kalıyor..?!!
2 kişi ..
(Arapçada tesniye denilen bir şey var..
Türkçede 1 kişi yada çok kişi.(tekil şahıs ve çoğul şahıs var)
Arapçada farklı olarak 2 kişiye hitab var..Buna tesniye deniliyor..)
Burada eğer hitap sadece Adem&Havva ya olsaydı..!!!!
Burayı iyi dinleyin..Çok vurucu bir nokta…
Eğer 2 kişiye hitap olsaydı .”kum” gelmezdi “kumâ” gelirdi..
Burada “kum“gelmiş; yani çoğul..Çoğul şahıs olan “siz” geldiğine göre…
şeytan da yok muhatab olarak(çünkü hidayete muhatab değil)…
o zaman birden fazla kimseye hitab oluyor..
Yani çoğul bir hitab…Yani milyarlara kadar gider..
Yani burada kim biliyor musunuz onlar ?..
Bir önceki Ayette cemîâ diyor ya..Toplu halde..
İşte onlar “Ademin sırtında olan zürriyeti”
Yani “bizler”
Biz neymişiz demek ki?
¤Ademin sırtında olan zürriyetler olarak Cennette bulunmaktaymışız..!!!!15:28
Yani biz,sen ,ben Cennetteymişiz arkadaşlar!!!!
Bunun ispatı geçen Riyaz’us Salihin dersinde işlemiştik, arkadaşlar da vardı..
Bir Hadis okuduk..
Emanet bahsinde geçiyor..
(“Riyazus Salihîn”i şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.. Hadislerin en sahihlerini çok güzel şekilde gruplandırılarak anlatılmış..Bir konu var..Orayla ilgili Ayetler var..En vurucu sahih hadisleri arka arkaya sıralıyor..İmam Nevevî..çok büyük bir İslam Alimi ,hadis Alimi .. Onun kitabını bilenler bilir.. Biz oradan takip ediyoruz ..)
Hadis Şöyle …
Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki?Ben bu işin ehli değilim.
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. Müslim, Îmân 329
Hadisin Açıklaması ;
Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:
– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!(siftah et diyorlar,yani kelime orada siftah yaptır..Yani şöyle Cennetin kapısını sen aç biz arkandan girelim yada Cennetin kapısından ilk girenlerin bizim olmamızı iste.. anlamına geliyor bu derler)
Âdem der ki:
– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.
(Burada 2 vurgu var.Hz.Ademe hata etmedi diyorlar ya Hani bir şekilde Peygamber …Bir kere orada Peygamber değildi..Daha yeryüzünde indirildikten sonra Peygamber oldu..Orada yaptığı hataydı..Kendisi diyor bakın)
Nediyor?!!!babanızın hatasından başka değil diyor ..bu kendi itirafı ve biraz evvelki konuşmalarıma vurgu olarak diyorum ki
sizi Cennetten çıkaran babanızın.. Biz bildiğimiz kadarıyla Cennette miydik? ..Hayır….
Ama anlatılan bu ..ama işte Ayet-i Kerime’in incelikleri..
Bu sahih hadiste Hz Ademin ifadesiyle” sizi Cennetten çıkaran Babanız” diyor..
Demek ki biz nerdeymişiz daha evvel????
Cenneteymişiz… ama madde olarak/kişi olarak değil..Bilinç olarak..18:09
2 kişi vardı orada, insanlıktan… Adem ve Havva, biz onun zürriyetinde bilinç olarak vardık..
Yanlış anlaşılma olmasın..Beden olarak değil..Bilinç olarak vardık..
İşte” kim benim hidayetime tabi olursa onlar için korku yoktur ..onlar mahsun da olmayacaklardır”..
İşte bu da ALLAH’ın Rahmeti,Hidayeti…
Bir şekilde bize Hidayet Mekanizmasını açmayabilirdi..
Hadi bakalım …Yeryüzüne inildi.. doğruyu bulan varsa geri dönebilecek..
O zaman bir kaç kişi bulabilirdi ?
Bunlardan birisi en başta Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)
Birisi “Hanif” konusunda inceledik..Hz. İbrahim (aleyhissellam)..
Neydi Hz. İbrahimin(a.s.) özelliği!!!!
Hiç bir Din yok
Hiç bir Kitap yok
Hiç bir Resûl yok
Üstelik Babası da Put yapıcısı(Putperestlerin en gözdesi (Paşa Paşa yaşar orada Şehzade gibi))
Bunlara rağmen ne yapıyor?!!
Öyle bir “Hak” doğrulara ulaşıyor ki;
ALLAH’ta ona Peygamberlik makamını ,hatta hatta literaturdaki en büyük 2.ünvan olan
Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim’in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim’i bir dost (Halil) edinmiştir.
“Habib” en büyük ünvan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait.
2. ünvan da Hz. İbrahim (a.s.) “Halîl” ünvanı..
Bu bize Hz. İbrahm(a.s.) içine koyduğu ..İnsanın içine koyduğu.. hidayet mekanizmasıyla da.. doğrulara ulaşabileceğin göstergesi bu…
Yevme yegûmurrûhu vel melâiketu saffâ, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve gâle savâbâ.
Rûh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân‘ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz, konuşan da sevabı söyler.
Orada her şey saf saf olmuş..
Melekler de Ruh da; kimseden çıt çıkmayacak deniliyor..
Ancak kimse ALLAH’a hitab etmeye malik olamayacaktır.hitap edemeyecek. Sadece izin verilenler..
O da sadece sevabı konuşur..
Burada ilginç bir ifade var..
Rahmân’ın diyor…Er Rahîm demiyor..
Yani sertlik daha devam ediyor orada..
En sonunda daha ALLAH’ın Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Af önce değil..Af ondan sonra..Ne zaman Er Rahîm Esması Tecelli ediyor..
Affın Kapısı Açılıyor...(Elhamdülillah)
Ama İnsanlar.. Sebe Sûresinin ilk sayfalarında ALLAH nasip ederse açıklayacağız..
Açıklamak nasip olur İnşaallah..
Orada Âhiret sahnelerinin sertliği gözükecek..
Yani siz Halifeydiniz.. Size bir “Emanet”yüklenmişti…siz “Ahit” vermiştiniz ama siz bu “Ahit”i unuttunuz..
Sizin şöyle şöyle davranmanız gerekirken.. bakın dünyada nasıl nasıl davrandınız !..ve düşündünüz..
Siz aslında bunu hak etmiyorsunuz.. herkes ne diyecek ..
Haklısın Ya Rabbi.. Affet Eyle Ya Rabbi..
Bunun hakikatı anlaşılacak arkadaşlar orada ..
مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ Mâliki yevmid dîn. Ciddi bir gün
Bütün Peygamberler korkmuş o günden..
Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) hariç …
Nefsi nefsi diyor o gün..Eyvah kendim eyvah kendim anlamında ..24:05
Diyen kim bakın;
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayırın bir kenara…
Hz. İbrahim (a.s.) orada, Hz. İsa (a.s.) orada, Hz.Musa(a.s.) orada..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hariç o günün şiddetinden dolayı herkes nefsi nefsi diyor..
Hadisin devamı:
Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:
– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:
– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:
– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir.
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler.
O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir.
O peygamber Ona gönderiyor..O peygamber Ona gönderiyor.. En son Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Er Rahîm Esmasının Tecellisi söz konusu oluyor Arkadaşlar..
İşte o günün sonunda Er Rahîm Esması Tecelli etmeye başlıyor..
Herkes için değil bakın… Mü’minler için “AF” kapısı açılıyor..
Bizler ancak ve ancak ALLAH’ın Rahmetiyle Cennete girebiliyoruz..24:55
Bknz. Aşağıdaki Hadis-i Şerif
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde söyle buyuruyor:
Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz
Sen de mi ya Resûlullah?
-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmistir.
(………………………….)( Âdem kıssası ilgili soru geliyor)
Bir Âdem olsa bile.. Bu hadise(Yukarıda İmam Nevevi-Müslim, Îmân 329 Hadisi)göre birey boyutunda değil..
Ademin sırtındaki zürriyet boyutunda biz oradaydık..Tek Âdem olsa bile ..
Tek Âdem olsa bile … Burada insanlığın bir şekilde Cennette olduğu bunun ta Ruhlar aleminde “elest meclisinde“(Araf Sûresi 172. Âyet)(Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» (Kalu Belâ)dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.)
“Kalu Belâ” dedikleri zürriyetin tekrar bir şekilde Âdemin sırtına yüklenip Cennet Aleminde bir aşağı alemde oranın bilinç düzeyinde bir şekilde yaşadıklarının göstergesi..
Bunu bu şekilde kabul edelim .devam edelim..
(……………………………)
İşte nihayetinde Er Rahîm Esmasıyla Tecellisiyle beraber geri dönüş kapısı açılıyor..
Diğerlerine ne oluyor..!!!
2 sınıf vardı..
Münafıklar
Kâfirler
Onlarda artık Cehennemde…
Oradan artık çıkamıyorlar..
(Belki onların oradada tekamülün sonucunda gelebilecek en son yer Toprak)
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
O da onların Maximumu oluyor..
Sadece meraklısına söyledim bunu..
Konumuz devam ediyor..
Bu okuduğum Hadis-i Şerifin sonlarına diyor ki..
Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”
Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir.
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel arda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmu.
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. Onun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır , Azîm’dir.
Burada Şefaat yoktur demiyor..Vardır..
Ama bugün anlaşıldığı kısmıyla/ yanlış anlaşıldığı kısmıyla..
Eğer siz Şefaat edeceklere bel bağlarsanız..
“La ilahe illallah”ta hata edersiniz..
Şefaat eden ALLAH’tır..
Sadece izin verdikleri var orada..
Bunu da şöyle açıklayabiliriz..
ALLAHU TEALA, Er Rahîm Esmasının Tecellisiyle , direk Tecelli etseydi..
O ismin kuvvetinden insanlar bunu kaldıramazdı..
Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla Er Rahîm Esması Tecelli ediyor ki orada insanların kaldırabilirliği olsun..
Şefaatin aslı; Er Rahîm Esmasının bir şekilde Tecellisidir..
Fail olan ALLAH’tır..
Bunu unutmayın sakın..
Sakın ha…!!!
Birileri şefaat edecek diye yanaşırsanız ,bu çok büyük bir tehlikedir..
Ben aklıma Şefaat konusunu getirmiyorum bile..
Red etmiyorum..
Aklıma getirmiyorum bile..
Beni kurtaracak olan bana Rahmet edecek olan ALLAH’tır..
Benim orada paçayı kurtarmam lazım, herbirine muhtacım ama..
Fail olarak ben ALLAH’ı görmek lazım..
(::::::::::::::::::::)
Hadislere iman konusunda- şefaat edecek olan bir kişiye yetki verilecekse ..
Hiç kimseye verilmedi..
Şefaat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) verilecektir.. ama Ben Peygamber Efendimize bana Şefaat edecek diye yanaşırsam..
Hakikatlara doğru davranmış olmam ..ama reddetmiyoruz da Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) şefaat yetkisi verileceğini red etmiyorum..
Bu inceliği anladığınızı düşünüyorum..
” kendinize şefaat için izin verilir” deniyor..Bakın “şefaat eder” denmiyor..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi ifadeleri bunlar..
Bu hadisin sahih olduğunun göstergelerinden birisi..
Nihayet Emanet ve Rahîm Müslümanların Müslümanlara gönderilir diyor..
Sırat Köprüsünün sağında solunda dururlar ..
Ne duruyor..
Bir tarafta Emanet..
Bir tarafta Rahîm..
Dururlar..
Sizin ilk grubunuz Sırattan Şimşek gibi geçer.. Diyor..
Daha sonra hadislerin hızlıca okuyayım vurgulamak istediğim yer başka..
Şimşeği görmediniz mi..
Gözünüzü açayıp kapayacak kadar..
Kısa zamanda geçip kaybolur..
Sonrakiler rüzgar gibi geçer..
Sonrakiler kuşlar ,sonrakiler koşucular gibi geçerler..
Onları amelleri böyle süratli geçirir..
Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.” Diye dua eder..
O sahneleri bir tahayyül edin…
Sonunda kulların amelleri onlarda sırattan geçiremez..Bir durumda olur..
Şimdi yavaş yavaş ameli en kuvvetli olanı geçiyor..
Belli bir süratte tedricen azalarak geçiyorlar..
En sonunda nihayet öyle adamlar gelir ki..
Yürümeye gücü yetmez de emekleyerek gelir..32:51
Sıratın 2 tarafında takılmış çengeller vardır ki..
Onların vazifeleri onları emredildiği gibi yakalamaktır..
Bundan dolayı kimileri yaralanarak kurtulur..kimileri de maalesef Cehenneme yuvarlanır..
Demek ki bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm” var…33:10
Rahîm i tam olarak bilmiyoruz ..
Bunu ilerleyen derslerde açıklarız..
Bu Hadisleri şerh edenler ..Açıklayanlar hep dünyada
“İşte Kim ne kadar ki “Emanet”e önem verir.. insanların birbirlerine verdikleri “Emanet”e önem verir..
işte bir de bir şekilde karşılarına çıkar “diyorlar ama..
İşte biz Ahzab Sûresinin son 2 Ayetinden anlıyoruz ki..
Semavate ,arza ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekte olup da çekindikleri..
Ama insanın yüklendiği emanetin,
burada bir şekilde..Bizim Karşımıza bir şekilde çıkacağını görüyoruz…
Eğer biz kendi boyutumuzda “Emanet”i ne kadar yerine getirebilmiş isek..
O “Emanet”in faydasıyla biz karşıya geçiyoruz..34:04
Bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm”..
Yani Sıla-i Rahîm deniliyor ama bence incelikleri olan bir konu..
Nasıl ki bu dünyadaki Emanet, (kişilerin birbirlerine verdikleri emanete sahip çıkmak) anlamında , daha alt doğru..ama daha alt düzeyleriyle açıklanıyorsa..Rahîmin Bu dünyadaki Sıla-i Rahîm de ,aynı alt değerlerle izah ediliyor..
Doğru ama bence anlaşılmayan bir yerler var..
Bu bir şekilde anlaşılacak..bana göre..ama daha tam oluşmadı..
belki şöyle düşünülebilir:
Adem & Havva nın zürriyetindeydik ya..
Bir şekilde Rahîm ilişkisi vardı ya..
Daha sonrada dünya ya geldik ..Akrabalık olarak çıktı..
Bu bağın kesilmemesiyle alakalı bir şey olabilir…… ama önümüze bir ayetler çıkar ve tefekkür ederiz..
ALLAH’ta nasip ederse bu kavramlar açıklanacak..
İnşaallah… ama..Anladığımız kadarıyla Emanet, işte Sırat Köprüsünün bir tarafında bizim karşımıza çıkacak..
Biz o Emanete ve Rahîme ne kadar doğru bir şekilde anlayıp yaşamışsak o Sırat Köprüsünden geçmemiz o kadar süratli olacak..
İşte Emanet o kadar önemli bir kavram..
ALLAH bize bu dünyada bunu unutturmayarak,
hidayet mekanizmaların yardımıyla
ALLAH ve Resûlüne itaat …
Ve Hidayetçilerine tabi olmak suretiyle,
Emaneti koruyarak yaşamayı…
ve İnşaallah Âhirette de bu yaptıklarımıza -ALLAH’ın bir lütfu olarak -Er Rahîm Esmasıyla Tecelli edip ,affımıza vesile olmayı ve de
ALLAH ın Rahmetiyle Cennete dönüp, O nun Cemâliyle müşerref olarak yaşamayı
ve oradan da daha yukarılara Ta ”İleyhi Turceun” a -daha yüksek yerlere- kadar güzellikle gitmeyi nasip etsin. İnşaallah.36:17
El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).
Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah’a aittir. Ve hamd, ahirette de O’na aittir. Ve O, Hakîm’dir , Habîr’dir.
1.
el hamdu
: hamd
2.
li allâhi
: Allah’ındır, Allah’a aittir
3.
ellezî
: ki o
4.
lehu
: onun
5.
mâ
: şey, şeyler
6.
fî es semâvâti
: semalarda, göklerde
7.
ve mâ
: ve şey, şeyler
8.
fî el ardı
: yeryüzünde, yerde
9.
ve lehu
: ve onun
10.
el hamdu
: hamd
11.
fî el âhireti
: ahirette
12.
ve huve
: ve o
13.
el hakîmu
: hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
14.
el habîru
: habîr olan, herşeyden haberdar olan
Müthiş Âyetler…
El hamdu lillâh; diyor..
El hamdu lillâh;Demek:
ALLAH’a Hamd olsun demekdeğildir..
Fatiha Sûresinde bunu anlattık izah etmeye çalıştık..
Hamd sadece ve sadece ALLAH’a mahsustur demek..
Tabi ki siz bu bilinçte olduğunuzda “El hamdu lillâh” dersiniz..
Ama işi hikmetleriyle anladığınızda her halükarda şahit olduğunuzda anladığınız her değerde ALLAH’ı övme gayretinde olursunuz..
Hatırlamıştık…
ALLAH’ı bir şekilde “övme özürlüsü” idik..
Bu kadar şeye “ŞAHİT” oluyoruz..
Ama ALLAH ı layıkı şekilde övemiyoruz..
Layıkı şekil elbette mümkün değil ama
bir meyveyi görüyoruz..Hapur hupur yiyoruz..
Diyor ki Âyet-i Kerîmede;
Abese Sûresi 24. Âyet
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Felyanzuril insânu ilâ taâmihi
İnsan yediğine düşünerek bir baksın.
Baktığımda ALLAH’ın bir kere bize,rızıklandırmak için nimetler yarattığını…bunların hayatta kalabilmek için unsurlar olduğunu bu da yetmemiş ,bunun içine de bize şifa verici, destekleyici nice içine unsurlarını koyduğunu …bunu çok kaba, çok lezzetsiz bir şekilde değil de..En latif bir şekilde tadıyla verdiğini…buda yetmemiş, kokusunu yüklediğini görebilmek lazım…
(bakın burnumuz ağzımızın hemen üzerinde …
Hamd olsun Rabbime ki yemek yerken kokusunu da yarattığı cesedi fıtratla almamızı sağlıyor..)
Yani kaba bir şekilde yaratmamış.. Bunuda biçimsiz yaratmamış..Yusyuvarlak bir şekilde yaratmış..
Bunuda siyah beyaz yaratmamış ..O da ALLAH’ın güzel renklerindendir..
İçine Kırmızılı,sarılı,yeşilli …üzerini de donatmış..Üzerine benekler koymuş..
Bir tarafını kırmızı, bir tarafını beyaz yapmış..
Ha Güneşi ne kadar görürse o kadar kırmızı ne kadar görmezse sarı … değil..
Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru
O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
O yere giren şeyi de bilir,yerden çıkan şeyi de bilir..Yani arz.. Arza giren çıkanı ..Semayı da bilir ..Semaya ineni ,yükselen şeyide bilir…ve huver rahîmul gafûr(gafûru)…O Rahîmdir..O Gafûrdur..
Buradan ne anlıyoruz biz?!?!
Âhirette de Hamd O’nundur..derken..
Bir şekilde biz yeniden Âhirette dirildiğimizde.. 2. Sûr… 2. Sûra üflenildi..
Bütün mahlukat yeniden ne oldu???
Ba’s etti… Canlandı yani Hayat buldu orada 45:05
Orada bizim ŞAHİT olduklarımızda da , demek ki biz Hamd edeceğiz ….orada da..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Orada öyle şeylere ŞAHİT olacağız ki..
O ŞAHİT olacağımız şeyler bizi o kadar olağanüstü gelecek ki..
“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”
Birde diyeceğiz ki ..
Aslında Aman Ya Rabbi farkında değilmişiz ama Yeryüzünde de nasıl bir sistem varmış..
Bunu nereden anlıyoruz..?
El Habîrden anlıyoruz..
El Habîr ne demek..
Herşeyden “haber”dar olan demektir..
Âhiretle ilgili burada niye geliyor bu..
Âhirette de Hamd sahibidir..
Demek ki Biz ALLAH’ın El Habîr olduğunu ,aslında herşeyden Haberdar olduğunu ..
Âhirette karşımıza çıkacak sahnelerden de anlayacağız..
Bakın bildiğimiz Sûrelere bir gelelim..
Kitabın sonlarında ne var..
(Çoğumuzun ezberinde olduğunu düşündüğüm..Olmasını temenni ettiğim 2 Sûre var..)
99. Sûre Zilzal Sûresi..
99-Zilzal Suresi 1. Ayet
اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
Yer O şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı vakit
Ne zamandan bahsediyor ? Kıyametten bahsediyor..
99-Zilzal Suresi 2. Ayet
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا
Ve ahracetil ardu esgâlehâ.
Ve yer ağırlıklarını çıkardığında
99-Zilzal Suresi 3. Ayet
وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا
Ve gâlel insânu mâ lehâ.
Ve insan ne oluyor bu arza dediği vakit
Ağırlıklar ne? artık kabirdekiler çıkıyor.. 4 ten itibaren ilginç bir hikaye var..
99-Zilzal Suresi 4. Ayet
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا
Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ.
O gün (artık 2. Sûrdan sonrası bu… yani kıyamet günü(Mâliki yevmid dîn) o gün arzbahsedecek , anlatacak.. neyi haberlerini
Ahirette yeryüzü haberlerini anlatacakmış..Neden?
99-Zilzal Suresi 5. Ayet
بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
Bienne rabbeke evhâ lehâ.
Onun Rabbi çünkü ona arza vahy etmiş
Neyi vahy etmiş..Önceki vahy şu: KAYDET..
Yeryüzündeki bütün unsurlara diyor ki ;
ALLAHU TEALA: KAYDET !….
herşeyi kaydet ,olanları… ve Âhirette ne yapacakmış o… Arz bütün haberleri anlatacakmış..
tuhaddisu..anlatacakmış..
Şimdi biz buna ŞAHİT olduğumuzda ,bizim yaptıklarımızı en ince detayıyla anlatan bir sistemi gördüğümüzde ne diyeceğiz ?.
Ya Rabbi Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu..
Biz zannediyoruz ki ellerine kitaplar verilecek diyor..!!!!!
Ya iyide..1400 yıl evvel CD ile daha tanışmamış..Hard disk ile daha tanışmamış bir insan için Kitap o ellerindeki bir şeydi..
Kitap görme şansları bile yoktu..
Amelleri sırasıyla O şunu yaptı bunu yaptı.. ..İnsanların anlayışıyla söylüyorum..
her yılda 1 , ayda 1, haftada 1 amelinin yazıldığı bir şey…
Ama ne diyor Âhiret sahnelerinde; Aman Ya Rabbi nasıl bir kitapmış ki ..
Gelmiş geçmiş En ince detayı ile yazıyor..
Bırakın kitabı ,Arz Arz Arz kayıt yapmış .. Ve onları anlatacak..
Sadece bu değil ..
Bir aşağısındaki ÂDİYÂT Sûresine bakın..49:27
6. Ayetten itibaren;Öncesinde yeminler var..
100-Adiyat Suresi 6. Ayet
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ
İnnel insâne lirabbihî lekenûd.
Süphesiz insan Rabbine karşı pek nankördür
100-Adiyat Suresi 7. Ayet
وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَهٖيدٌ
Ve innehû alâ zâlike leşehîd.
Ve kesinlikle buna kendide ŞAHİT tir.Bak ŞAHİT olacak insan var.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hesaba çeker sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey’e kâdirdir.
Hani bu Âyet nesihti, hükmü yoktu ?!.
hussıle mâ fis sudûr;diyor..
İşte sadırda olanlar hasıl olduğunda ortaya çıktığında diyor..
Ameller demiyor bakın..
Bir Hadis-i Şerif var..Bütün Hadis kitapların başında yer alır..
Resulullah (sa) buyurdular ki: “ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah`a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
HadisNo
:
5751
İnneme’l-a’malü bi’n-niyât
“ameller niyetlere göredir”
Niyetler nerede arkadaşlar?!!?!
Bizim sadırlarımızda ;hussıle mâ fis sudûr
Bütün Tasavvuf bu niyetleri düzeltmekle uğraşmış..
Nefsi düzeltmekle uğraşmış..
En tepeden düzeltmeye çalışırsan,amellerin zaten düzelir..
Amellerini düzelte düzelte de düzelir ama pireleri yakalayıp tek tek gözlerine ilaç sıkmak gibidir..
Hayır kaynağını kurutacaksın..
Nefsini terbiye ve tezkiye edeceksin..
Sonra amellerin düzelecek..
İşte düzeltmediğin amellerin..
Bakın düzeltmediğin amellerin…. bir şekilde karşına çıkacak..
Çünkü sen eğer onları düzeltirsen, tövbe etmiş oluyorsun..