ZÜMER 9.SOHBET(7.ayet)”şükür-1″

SES KAYDI:

YASİN (25.Sohbet)64-65.ayetler “ağızlarını mühürleriz elleri konuşur ayakları şahitlik eder”

SOHBETİ DİNLE:


(Dinlemek ve İndirmek için) ALTERNATİF LİNK:
https://yadi.sk/d/mbgzQ7_s3F5yPS


YASİN 64:

اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ 

Islevhâl yevme bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).

1. ıslev-hâ : ona yaslanın
2. el yevme : bu gün, o gün
3. bi mâ : şey sebebiyle
4. kuntum : siz … oldunuz
5. tekfurûne : inkâr ediyorsunuz

” İnkâr etmeniz sebebiyle bugün ona (cehenneme) yaslanın (girin).”


YASİN 65:

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 

El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

1. el yevme : bu gün, o gün
2. nahtimu : mühürleriz
3. alâ efvâhi-him : onların ağızlarının üzerini, ağızlarını
4. ve tukellimu-nâ : ve bizimle konuşur, söyler, anlatır
5. eydî-him : onların elleri
6. ve teşhedu : ve şahitlik eder
7. erculu-hum : onların ayakları
8. bi-mâ : şeyleri
9. kânû : oldular
10 yeksibûne : kazanıyorlar

” Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.”

FATIR (19.Sohbet) 41-42-43.ayetler

SOHBETİ DİNLE:


DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/gQyD2nPdrRg2q

 


FATIR 41:

إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا

وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ

إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا

İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dihî, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran).

1. inne allâhe : muhakkak ki Allah
2. yumsiku : tutar
3. es semâvâti : samalar, gökler
4. ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
5. en tezûlâ : (ikisinin) zail olması, helâk olması, yok olması
6. ve le : ve elbette, mutlaka, gerçekten
7. in zâletâ : eğer (ikisi) zail olursa (yok olursa)
8. in : sadece
9. emseke-humâ : o ikisini tutar
10 min ehadin : birisi
11 min ba’di-hi : ondan sonra
12 inne-hu : muhakkak o
13 kâne : idi, oldu
14 halîmen : halîm
15 gafûran : gafur, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren

 Muhakkak ki Allah, gökleri ve yeri, zail olurlar diye (zail olmaması için) tutuyor. Gerçekten ikisi de zail olurlarsa (yok olurlarsa), ondan sonra, o ikisini (gökleri ve yeri) O’ndan (Allah’tan) başka tutacak (yoktur). Muhakkak ki O; Halîm’dir, Gafûr’dur .


FATIR 42:

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءهُمْ نَذِيرٌ لَّيَكُونُنَّ أَهْدَى مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ

فَلَمَّا جَاءهُمْ نَذِيرٌ مَّا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا

Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câehum nezîrun le yekûnunne ehdâ min ihdâl umemi, fe lemmâ câehum nezîrun mâ zâdehum illâ nufûrâ(nufûran).

1. ve aksemû : ve kasem ettiler
2. billâhi (bi allâhi) : Allah’a
3. cehde : cehd ederek, kuvvetli olarak
4. eymâni-him : oların yeminleri
5. le : elbette, mutlaka, gerçekten
6. in : eğer
7. câe-hum : onlara geldi
8. nezîrun : nezir, uyarıcı
9. le yekûnunne : mutlaka olurlar
10 ehdâ : en çok hidayete eren
11 min : den
12 ihdâ : ahed, bir
13 el umemi : ümmetler
14 fe : fakat
15 lemmâ : olduğu zaman
16 câe-hum : onlara geldi
17 nezîrun : nezir, uyarıcı
18 mâ zâde-hum : onlara artırmadı
19 illâ : den başka
2 nufûran : nefret

Ve Allah’a en kuvvetli yeminleri ile kasem ettiler. Eğer gerçekten onlara nezir gelirse, mutlaka en çok hidayete eren ümmetlerden biri olacaklarına. Fakat (bu), onlara nezir (uyarıcı) geldiği zaman onların nefretlerinden başka bir şeyi artırmadı.


FATIR 43:

اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ    وَمَكْرَ السَّيِّئِ وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ

فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ

فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا

وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا

İstikbâran fîl ardı ve mekres seyyii, ve lâ yahîkul mekrus seyyiu illâ bi ehlihî, fe hel yanzurûne illâ sunnetel evvelîn(evvelîne), fe len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen), ve len tecide li sunnetillâhi tahvîlâ(tahvîlen).

1. istikbâren : büyüklenerek, kibirlenerek kötülük düzenlediler
2. fî el ardı : arzda, yeryüzünde
3. ve mekre es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
4. ve lâ yahîku : ve isabet etmez, ulaşmaz
5. ve mekru es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
6. illâ : ancak, oysa
7. bi : … e
8. ehli-hi : onun sahibi
9. fe : artık, öyleyse
10 hel : mı, mi
11 yenzurûne : gözlüyorlar (bekliyorlar)
12 illâ : den başka
13 sunnete : sünnet, kanun
14 el evvelîne : evvelkiler
15 fe : artık, bundan sonra
16 len tecide : asla bulamazsın
17 li sunnetillâhi : Allah’ın sünnetinde
18 tebdîlen : bedel, değişiklik
19 ve len tecide : ve asla bulamazsın
2 li sunnetillâhi : Allah’ın sünnetinde
21 tahvîlen : tahvil, dönüşüm, değişme

Yeryüzünde kibirlendiler ve kötü hile düzenlediler. Oysa kötü hileler, sahibinden başkasına isabet etmez (ulaşmaz). Öyleyse onlar, evvelkilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar (bekliyorlar)? Halbuki Allah’ın sünnetinde asla bir tebdil (değişiklik) bulamazsın. Ve Allah’ın sünnetinde asla bir tahvil (değişme) bulamazsın.

FATIR (18.Sohbet)39-40.Ayetler

 

SOHBETİ DİNLE:


DİNLEMEK VE İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/agOKxyNgrFbvr


FATIR 39:

هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ

      فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ   وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ    عِندَ رَبِّهِمْ     إِلَّا مَقْتًا

   وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا

Huvellezî cealekum halâife fîl ardı, fe men kefere fe aleyhi kufruhu, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ maktâ(makten), ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ(hasâran).

1. huve : o
2. ellezî : ki o
3. ceale-kum : sizi kıldı
4. halâife : halifeler
5. fî el ardı : yeryüzünde
6. fe : artık, o taktirde, o zaman
7. men : kim
8. kefere : inkâr etti
9. fe : artık, o taktirde, o zaman
10 aleyhi : onun üzerine
11 kufru-hu : onun küfrü
12 ve lâ yezîdu : ve artırmaz
13 el kâfirîne : kâfirler
14 kufru-hum : onların küfrü
15 inde : yanında, huzurunda
16 rabbi-him : onların Rabbi
17 illâ : ancak, den başka
18 makten : gazap, kızgınlık, öfke
19 ve lâ yezîdu : ve artırmaz
2 el kâfirîne : kâfirler
21 kufru-hum : onların küfürleri
22 illâ : ancak, den başka
23 hasâren : hasar, zarar ziyan

“Sizi yeryüzünde halifeler kılan O’dur. Artık kim inkâr ederse, o zaman onun küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlere küfürleri, Rab’lerinin huzurunda, gazaptan başka bir şey artırmaz ve kâfirlere küfürleri, hasardan (ziyandan) başka bir şey artırmaz.”


FATIR 40:

قُلْ   أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ

    أَرُونِي   مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ

أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ

    أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّنْهُ

بَلْ     إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا

Kul e raeytum şurakâekumullezîne ted’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minhu, bel in yaıduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ(gurûran).

1. kul : de, söyle
2. e reeytum : siz gördünüz mü
3. şurekâe-kum : sizin ortaklarınız
4. ellezîne : ki onlar
5. ted’ûne : tapıyorsunuz/dua ediyorsunuz/çağırıyorsunuz
6. min dûni allâhi : Allah’tan başka
7. erû-nî : bana gösterin
8. mâzâ : ne, neyi
9. halakû : halkettiler, yarattılar
10 min el ardı : yerden, topraktan
11 em : yoksa, veya (öyle) mi
12 lehum : onların vardır
13 şirkun : şirk, ortaklık
14 fî es semâvâti : semalarda, göklerde
15 em : yoksa, veya
16 âteynâ-hum : onlara verdik
17 kitâben : kitap
18 fe : artık, öyleki
19 hum : onlar
2 alâ beyyinetin : beyyine üzerinde, delil üzerinde
21 min-hu : ondan
22 bel : hayır
23 in : eğer, sadece, ancak
24 yaıdu : vaadediyorlar
25 ez zâlimûne : zalimler, zulmedenler
26 ba’du-hum ba’dan : onların bir kısmı bir kısmına, birbirlerine
27 illâ

 

: ancak, sadece, den başka  (sadece, ancak)
28 gurûran : aldatma, aldatıcı şeyler

De ki: “Allah’tan başka taptığınız /çağırdığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin! Yerden  ne halkettiler (yarattılar). Veya onların göklerde ortakları mı var? Yoksa onlara kitap mı verdik de onlar, ondan (o kitaptan) bir beyyine (delil) üzerindeler mi (üzerinde mi oldular)? Hayır, zalimler sadece birbirlerine aldatıcı şeyler vaadederler.”

 

FATIR (17.Sohbet)36-37-38.Ayetler

SOHBETİ DİNLE:



İNDİRMEK VEYA DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/dTbA8dj1r59q2

 


FATIR 36:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ

Vellezîne keferû lehum nâru cehennem(cehenneme), lâ yukdâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike neczî kulle kefûr(kefûrin).

1. ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
2. keferû : inkâr ettiler
3. lehum : onların, onlar için vardır
4. nâru : ateş
5. cehenneme : cehennem
6. lâ yukdâ : kada edilmez, karar verilmez
7. aleyhim : onlara, onlar için
8. fe : böylece
9. yemûtû : ölsünler
10 ve lâ yuhaffefu : ve hafifletilmez
11 an-hum : onlardan
12 min azâbi-hâ : onun azabından
13 kezâlike : işte böyle
14 neczî : cezalandırırız
15 kulle : hepsi, bütün
16 kefûrin : nankör olanlar

Ve inkâr edenler .Onlar için cehennem ateşi vardır. Onlar için karar/hüküm verilmez ki ölsünler ve onun azabı, onlardan hafifletilmez. İşte Biz, bütün inkâr edenleri böyle cezalandırırız.


FATIR 37:

وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ

Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).

1. ve hum : ve onlar
2. yastarihûne : feryat ederler
3. fî-hâ : orada
4. rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
5. ahric-nâ : bizi çıkar
6. na’mel el sâlihan : biz salih amel yapalım
7. gayre ellezî : ondan başka
8. kun-nâ na’melu : biz yapmış olduk
9. e : mi
10 ve lem nuammir-kum : ve size ömür vermedik
11 mâ yetezekkeru : tezekkür edebileceğiniz şey
12 fî-hi : orada
13 men tezekkere : tezekkür edecek kimse
14 ve câe-kum : ve size geldi
15 en nezîru : nezir, uyarıcı
16 fe zûkû : o zaman tadın
17 fe mâ : o zaman, artık yoktur
18 li ez zâlimîne : zalimler için
19 min nasîrin : (yardımcılardan) bir yardımcı

Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.


FATIR 38:

إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard(ardı), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).

1. inne allâhe : muhakkak ki Allah
2. âlimu : bilen
3. gaybi : gayb
4. es semâvâti : semalar, gökler
5. ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
6. innehu : muhakkak ki o
7. alîmun : en iyi bilen
8. bi zâti : sahip
9. es sudûri : sine, göğüs

Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Muhakkak ki O, sinelerde olanı en iyi bilendir.

SEBE (9.sohbet) 11-12-13.AYETLER / HZ.SÜLEYMAN(A.S.) “ŞÜKÜR” (ktpçk-18)#


 

SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/JLKLvVAce547B


AYET METİNLERİ:


34-Sebe suresi 11. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)   

اَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِى السَّرْدِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا اِنّٖى بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ

Eniğmel sâbiğâtiv ve gaddir fis serdi vağmelû sâlihâ, innî bimâ tağmelûne basîr.

Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızı görenim (diye vahyettik).

34-Sebe suresi 12. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)  

وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَاَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِاِذْنِ رَبِّهٖ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ اَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعٖيرِ

Ve lisuleymâner rîha ğuduvvuhâ şehruv ve ravâhuhâ şehr, ve eselnâ lehû aynel gıtr, ve minel cinni mey yağmelu beyne yedeyhi biizni rabbih, ve mey yezığ minhum an emrinâ nuzıghu min azâbis seîr.

Süleyman’a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk.

34-Sebe suresi 13. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)  

يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاءُ مِنْ مَحَارٖيبَ وَتَمَاثٖيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍ اِعْمَلُوا اٰلَ دَاوُدَ شُكْرًا وَقَلٖيلٌ مِنْ عِبَادِىَ الشَّكُورُ

Yağmelûne lehû mâ yeşâu mim mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve gudûrir râsiyât, iğmelû âle dâvûde şukrâ, ve galîlum min ıbâdiyeş şekûr.

Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır.


SES KAYDININ METNİ :


SEBE 9 :12.AYETTEN İTİBAREN;

Geçen Hafta Hz. Davud(a.s.) ilgili Ayetlere bakmıştık..

Aynı zamanda da devamı olan Hz. Süleyman (a.s.) ilgili ayetleri biraz ertelemiştik… ve “Şükür” konusuna girmiştik..

Şükür konusu öyle basitçe geçilecek bir konu değil!!!

Yine Bu Hafta biraz daha ele alacağım..

Çünkü geçen hafta ve bu hafta ,yan sayfadaki Sebe Kavmiyle ilgili ki Sebe Suresine isimini veren bu Ayetlerdir..

Orada özellikle “Şükür Tema”sı var..

Alimler şöyle söylemişlerdir; İman 2 ye ayrılır.. “Yarısı Sabır, Yarısı Şükür” demişler..

Sabretmek mi Zor ? Şükretmek mi Zor?

Şükretmek, Sabretmekten daha zor diye Alimler görüş bildirmişler..

Bunu tam anlayamayan insanlar : Sabır sanki daha zor ,tahammül etmek daha zor gibi algılamışlar..Ama..

Şükür şöyle ; Her yerde nimetler olduğu için,her boyutunda çok ciddi nimetler içinde kuşatıldığımız için, buna her an Şükür  Modunda olmanın zorluğundan ötürü böyle demişler..

  • Şükür ;Daha Aktif… Daha “Eylemsel hareket”..
  • Sabır  ;Daha Pasif… yani Sabırda “Razı olmanız” gerekiyor..

Sabır :Tahammül etmek değildir..

Hatta Tahammül etmek gibi ifade edilince ,İSYANA giden derin boyutlarda yanlışlığa gidilebiliyor..!!!!

Çünkü biz biliyoruz ki (Ayet-i Kerimeden biliyoruz ki);


Bakınız Aşağıdaki İlgili Ayet:


ŞÛRÂ SÛRESİ 30. AYET

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ

Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr(kesîrin).

Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.


Geçen gün,bir arkadaşım bir video gönderdi;


İLGİLİ VİDEO :(“Başınıza gelen musibetler kendi elinizle yaptıklarınız sebebiyledir” şura-30) ayetine göre, ihtiyar adamın bu iş başına sizce neden geldi? (gülmek/alay etmek için yayınlanmadı) yorumları yazın lütfen…



Okumaya devam et