(FATİHA 2015 -4. SOHBET’İN SES KAYDININ YAZIYA DÖKÜLMÜŞ METNİDİR)
Ahireti hatırlatıcı sahneleri, Kur’an’ın en konsantre suresi olan Fatiha’ya Rabbim koymuş ki, O güne özgü gayret edesiniz, O güne özgü yaşayasınız diye(1.41).
Geçen haftaki sohbetlerden Fatiha’da bir şey dikkatimi çekti:
Bir ayetin sonu, sanki öbür ayetin başı gibi(1:50).
- “Elhamdü lillahi Rabbil âlemin” diye bitiyor ayet, âlemlerin Rab’lığını ‘Er Rahman ve Er Rahim ‘olarak bir sonraki ayette açıklıyor(2:08).
- “Er-Rahim” diye bitiyor; Er-Rahim’in izahı bir sonraki aye in başında ‘Maliki yevmid-din’ diyor.orada açıklanıyor.
- “Yevmid-din” …’DİN ile bitiyor , bir sonraki ayet ‘din’in ne olduğunu izah ediyor.”iyyake na’budu ve iyyake nestain ” diye. Bu böylece devam ediyor.
Din, kişinin bütün sistemi anlamasında, O’na doğru yönelmesinde ve yaşamasındaki sistemin ismi(2.36).Allah’ın dini ile senin dinin ne kadar örtüşüyor(2.45)?
Bir Hadis-i Şerif’de ‘kişi arkadaşının dinindendir’ diyor(2.54). Arkadaşının felsefesi, yaşam tarzı, anlayışları o kişinin dini gibi oluyor, kişi de arkadaşı olması sebebi ile ona uyuyor. Yani yaşadıkları Allah’ın dini olmuyor, arkadaşının dini oluyor(3.18). İşte Fatiha’da geçen ‘din’i de bu hadis çok güzel bir şekilde ifade ediyor. Bir söz daha var beşer sözü, belki kaynağı bir hadise dayanıyordur tam olarak bilmiyorum ama güzel bir söz: ‘İnandığınız gibi yaşayamazsanız yaşadığınız gibi inanırsınız, ya da yaşadıklarınıza inanırsınız’(3.41). Kişinin yaşadıklarına inanması demek, onun din olduğu konusunda kendini kandırması ve ona iman etmesi demektir. ‘İman’ kelimesi de yanlış kullanılıyor(4.03). Geçenlerde bir ayette denk geldi. Helak edilen bir kavme diyor ki: ‘onlara imanları fayda vermedi’ Biz diyoruz ki ‘imanlı adam, iman etmiş’. Bizim anladığımız iman ile Allah-u Teâlâ’nınKur’an da ifade ettiği iman aynı şey değil. Demiştik ya ‘İnandığınız gibi yaşayamazsanız yaşadığınız gibi inanırsınız’. Yaşadıklarına inanırlar ya işte o onun imanı oluyor. Fatiha 4. Ayetteki ifadesi ile ‘dini’ oluyor. İşte o imanın ve dininin sorgulandığı gün Allah da onun Maliki!(5.15). Bizim bildiğimiz iman çok pozitif bir şey ama Kur’an da ki ifadesi ile Din’in karşılığı oluyor. Bu sebepten dikkat etmemiz lazım. Kur’an da Allah-u Teala’nın övdüğü iman şöyle diyor: ‘Onlar öyle müminlerdir ki …… Yaparlar’. Mesela ‘Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperir’ diyor(5.58). Herkes kendini bir test etsin burada. Kendi imanının doğruluğu, müminliği konusunu bir test etsin. Mesela günün herhangi bir saatinde bir ‘Allah’ desin. Ayet-i kerime de: ‘Onlar öyle kimselerdir ki bir ayet indiği zaman o ayet onların imanlarını arttırır’ (Enfal-2) diyor. Demek ki iman artabilen bir şey. Artmadan önceki durum ne?.Biz de okuduğumuz zaman ‘Ne güzel ayet, ben de bundan sonra böyle yaşayayım’ diyebiliyor muyuz bir test edelim(6:35).
Dedik ya bir ayetin sonu diğer ayetin başı ile yakından alakalı, işte ‘Din’ kelimesinin de bir sonra gelen ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’ de açıklaması yapılmış.
‘Din’i merak mı ediyorsunuz işte size konsantre bir açıklaması: ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’… der gibi(7:39)
İnsan bir önceki ayette ne yapacağım diye endişe ediyor ama işte bu ayette de ne yapılacağının açıklaması yapılıyor.
- Fatiha’nın sanki ikinci kısmı başlıyor burada(7:59).
Arapçada isim cümleleri bir de fiil cümleleri vardır. İsim ile başlayanlara isim cümlesi, fiil ile başlayanlara da fiil cümlesi deniliyor. İsim cümlesi, fiil cümlesinden daha vurgulu bir ifadedir.
İlk 3 ayette Allah-u Teâlâ kendisini tanıtıyor. Hatta âlemlere tanıtıyor(8:40).
Şimdi bunu öğrendin, peki ne yapman gerekiyor?
Allah’a yönelmen gerekiyor ama doğru bir şekilde yönelmen gerekiyor. İşte doğru şekilde yönelme durumunda olan insan ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’ diyor.
Bu ifadenin başında ‘Kul, de’ diye bir ifade yok dikkatinizi çekiyorsa. Hâlbuki kulun ağzından bir konuşma var burada. “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz”.
Şimdi bu Allah-u Teâlâ’nın sözü mü? Kur’an olması sebebiyle elbette ki O’nun sözü ama , başında bir ‘kul / de’ ifadesi olmamasına rağmen biz anlıyoruz ki bu sanki kulun ağzından çıkan bir söz(9:51). Bu bazı Kur’an’ı Kerim’ler de bunu bütün insanlık adına söyleyen Peygamber Efendimizdir(S.A.V) diye bir yorum var. Peygamber Efendimiz(S.A.V) en iyi hamd eden, hamd da Âlemlerin Rabbine mahsus ya, burada da onu söyleyenin asıl Peygamber Efendimiz(S.A.V) olduğuyla ilgili bir ifade var. Doğrudur ama burada şunu da anlıyoruz, bunu okuyan herhangi bir kişi de yeterince idrak edince , kendi de bunu söyleme durumu var. Burada ki ifade şekli çok ilginç, çoğul bir ifade var. ‘İyyake na’büdü’ diyoruz. ‘ Biz kulluk ederiz...’ diyoruz. Ama Fatiha’yı okuduğumuzda tekil olarak okuyoruz , çoğul olarak okumuyoruz(11:31).
Çok konsantre olan Kur’an’ı Kerim’in hiçbir kelimesi boş olmadığı gibi, O’nun özeti gibi olan Fatiha’da da bu söz konusu olamaz. Elbette ki Fatiha’ daki her kelime, her harf ve her söz dizilimi derin manalar içermekte(12:50).
‘İyyake na’büdü’ olarak gelmiş. Bu ifade şöyle de gelebilirdi :
iyyahu a’budu / iyyake a’budu / iyyahu na’budu / na’budu<-> iyyake / na’budu <->iyyahu / a’budu <->iyyake / a’budu<-> iyyahu.
Bu gramerle ilgili size bazı bilgiler vereceğim. ‘İyyake’, ‘sana’ demek. Fakat normalde Arapça cümlede şöyle gelmesi gerekirdi: ‘na’budu iyyake’.
Eğer, Arapça cümlede ‘iyyake /sana’ kelimesi başa gelirse vurgu oluyor, mahsusiyet oluyor.
“Sana kulluk ederiz “ama…
“yalnız sana kulluk ederiz, başkasına değil”.
Eğer ‘na’budu iyyake’ olsaydı, ‘Ya Rabbi biz sana kulluk ediyoruz’ olurdu. Burada vurgu az(14:17). Başkalarına da kulluk ediyoruz gibi bir gizli manası da var. Tamam biz zaten öyle yapıyoruz ama
Allah-u Teâlâ, yukarıdaki ayetleri anladıktan sonra kulun, yana yakıla kendisine yönelerek söylemesi ve aynı zamanda yaşaması gereken en ideal şeyin ne olması gerektiğini burada ifade ediyor: “yalnız sana kulluk ederiz, başkasına değil”.(14:41).
‘iyyake a’budu ’ da olabilirdi. Yani ‘yalnızca sana kulluk ediyorum’ da olabilirdi. O zaman tekil olurdu yani ‘ben sana kulluk ediyorum’. Allah-u Teâlâ bunu demiyor ‘biz sana kulluk ederiz’ diyeceksiniz diyor. Bu neden diye düşündüm. Allah-u Teâlâ başka bir ayette (Ali imran -103)
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعاً وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِعَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓاِخْوَاناًۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ /
“Hepiniz, topdan sımsıkı Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıb ayrılmayın. Allahın, üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz (birbirinizin) düşmanlar (ı) idiniz de O, kalblerinizi (İslama ısındırıb) birleşdirmişdi. İşte Onun (bu) nimeti sayesinde (dîn) kardeşler (i) olmuşdunuz ve yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmışdı. İşte Allah size âyetlerini böylece apaçık bildiriyor. Tâki doğru yola eresiniz.”
Burada cemaat bilinci var ama hangi cemaat bilici?
(Hanif konusunda işlediğimiz) kendini ,cemaat olacağım diyerek bir gurup kurup da kendini diğer Müslümanlardan ayırdığın, diğerlerini tekfir ettiğin cemaat değil ; ‘ümmeti vahidetin’ manasındaki cemaat bilnci !..(15:58). Cemaatle namaz kıldığımız zaman imam bu ayeti okumuyor mu? Önde imam okuyor, biz arkada tabi oluyoruz. Bizim adımıza da söylüyor. ‘Ya Rabbi yalnız sana kulluk ederiz’. İşte cemaatte olup da imama tabi olanların dikkat etmesi gereken bir konu var. Bizim sözcümüz gibi imam orada bulunuyor, bizim adımıza konuşuyor. Bizim de namaz da bu mantıkla, imama tabi olma mantığıyla namaz kılmamız gerekiyor. Ama herkes maalesef müstakil kılıyor. İmam orada tek başına namaz kılan birisi, biz de yat kalk yapıyormuş gibi oluyor. İşte Fatiha’nın buradaki sırrına göre böyle olmaması lazım. İmamın da ‘arkadaki cemaatin adına’ bilinciyle namaza durması lazım. Cemaati götürmesi lazım Allah’ın huzuruna (17:27). Huzura imam dediğimiz, seçtiğimiz kişiyle duruyoruz. Sen de oradasın ama senin adına konuşan, mütekellim olan imam. O da Peygamber Efendimiz(S.A.V)’i temsil ediyor aslında. Asıl imam olan Rasulullah’tır. (Biz de imamlık yapabiliriz ki bu da olması tavsiye edilendir biliyorsunuz. Evde namaz kılacaksınız arkanıza eşinizi, çocuğunuzu alarak bir cemaat oluşturabilirsiniz. Asıl cemaat, vaktinde camide ki cemaattir ama imkânın olamadı evindeki cemaate imamlık yapabilmesi lazım. Herkesin imamlık yapabilecek kadar bilgisinin olması farz gibidir(18:33). ) İmam oldunuz ; nasıl imamlık yaparsınız? Fatiha suresine göre ‘Allah’ın huzuruna arkanızdakileri götüren’ bir kimlikte olmanız gerekir ki ‘iyyake na’budu’ ifadesi işte bunu anlatıyor(18:54).
‘İyyahu na’budu’ da olabilirdi. ‘Hu’ ,‘O’ demek . ‘ iyyahu’ ‘ona’ demek.
( ‘Ke’ ‘sen’ demekti; ‘iyyake’ ,‘ sana’ demek…) Burada özellikle ‘ke’ zamiri söylenmiş. ‘Sana’. Peki “yalnızca ‘Ona’ ibadet ederiz” ile “yalnızca ‘Sana’ ibadet ederiz” arasındaki fark nedir ?
Arapça da ikinci tekil şahsa ‘muhatab’ denir (19:55). Üçüncü şahsa Arapçada ‘gaib’ deniyor. Gaib ‘ortada yok, kayıp’ gibi.
Allah-u Teâlâ kendisine muhatap sigasıyla hitap edilmesini istiyor. Bu müthiş bir şey, büyük bir şeref (20:20).
(Hele yukarılara baksanız ya, birinci semaya bakıyorsunuz da kayboluyorsunuz hele 14,5 milyar ışık yılı ne demek. Öyle bir gemi olsa ışık yılı ile gidebilen (molekülümüz kalmaz da hadi var sayalım) öyle, 14,5 milyar yıl sonra kâinatın sınırına gidemiyorsun. Allahu Ekber, azamete bak! Allah-u Teâlâ bunun için Mülk süresinde: ‘ Biz yakın semayı yıldızlarla donattık’ diyor. Yukarıda daha bir sürü semalar var, arş var, kürsi var ve anlayamayacağımız şeyler var. Aman Yarabbi! Allahu Ekber. Âlemlerin Rabbi derken bunları düşünün. )
O muhteşem, azametli sistemin sahibi olan Allah, bana muhatap ,birebir hitap edeceksin diyor (21:19). Nasıl bir ikram bu! Geçen sohbette söylemişiz, dua ifadeleri Arapçada ‘emir’ sigasıyladır. Bakın şöyle demiyoruz ‘Yarabbi lütfen işimizi kolaylaştırır mısınız’ demiyoruz, ‘kolaylaştır’ diyoruz. Sen bunu arkadaşına, hanımına diyemezsin. Ne nasibli bir varlık olduğumuzu anlayın. Hitabet deniyor buna, muhataplıktaki hitabet. Bu dünyada hitap edebilirsin diyor ama Nebe suresinde ne diyordu: ‘Kimse orada Allah’a hitap etmeye malik olamayacak’. Yani kayıt burada bitiyor orada çok ciddi bir azamet var Sur’a üflendikten sonra,( bir önceki ayette ‘Maliki yevmid-din de’ açıklamıştık.) Madem Rabbim bu imkânı verdi bu dünyada , bu fırsatı sonuna kadar çok güzel değerlendirmek lazım. Bunun da hadis ifadesi: ‘İhsan üzerinde namaz kılın’ diyor ya Peygamber Efendimiz(S.A.V). Cibril hadisinde: Cebrail Aleyhisselam insan kılığına girerek orada soruyor ‘ihsan ne demek’ diye.
İhsan, Allah’ı görür gibi namaz kılmandır. Sen O’nu göremezsen de Allah seni görüyor’ (23:10)
. İşte bu namazdaki hitabet, muhataplık. İyi ya şu anda da O’nu düşünün-sadece namazda değil-. Allah’ı görür gibi O’na yönelerek yaşamak, münib olarak yaşamak. Yani ‘haniflik’. Hazreti İbrahim öyle yaşamış. Allah-u Teâlâ da ‘O‘nun dinine uy’ diyor. Bunlar gerçekten ağır ifadeler ama müthiş ifadeler. İşte bu ‘iyyahu abudu /iyyake abudu / iyyahu nabudu / nabudu iyyake’ nin açıklaması. Bunları çevirdiğimizde ters ifadeler oluyor. Biraz önce söylediğimiz gibi ‘Yalnız sana kulluk ederiz’ ifadesi yok. Yani mahsusiyet yok. Yani sana kulluk ediyoruz!diyoruz ama- maalesef bizim de yaptığımız gibi -namaz bittikten sonra her türlü güç ve otoriteye( başta nefsimiz olmak üzere) de kulluk ediyoruz maalesef(24:20).
Bu aynı zamanda, (‘Elhamdülillah’ da ki ‘li’ edatı için mahsusiyet demiştik, yani ‘bütün hamdlar Allah’a mahsustur’.) Fatiha’da hamda götürüyor, yani Allah’ı övmeye O’na güzel kulluk etmeye götürüyor. Nasıl ki hamd ‘övmek, överek yönelmek’, sadece Allah’a mahsus ise , ubudiyet de, kulluk da sadece Allah’a mahsustur.
Niye “yalnızca sana” diyoruz? Tabii ki kulluk sadece Allah’a yapılır ama demek ki öyle yapmıyoruz ki Allah-u Teâlâ ‘iyyake’ yi başa koyuyor vurgu yapıyor. (25.19). Rahman ve Rahim konusunda anlatmıştık. Rahman tecellisinde sertlik olabiliyordu, ama bir Hadis-i Kutside diyor ki: ‘Allah rahmetini yüz cüze ayırdı, birini dünyada verdi’ diyor. yüzde biri ile bile mahlûkat birbirini seviyor, insanlar birbirini seviyor, çocuklarını seviyor. Çocuklarımıza olan sevgimizi bir düşünsenize. Eşinize, dostunuza olan, çiçeklere, doğaya olan sevginizi. Bunlar %1 imiş!.. %99’unu da ahirette vereceğim diyor. Rahim Esması tecelli ettiğinde o tecelli ile beraber, o rahmetin ne yapacağını tahayyül edebiliyor musunuz? Kapılar açıldığında diyor, cennet yaklaştırıldığında şefaat mekanizması devreye girdi, mağfiret devreye girdi, rahmet devreye girdi… Nasıl bir coşku, nasıl bir ikram olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu tarafın 99 katı !.. (26:55). Orada affa mazhar olabilmek için gereken rahmetin de ne kadar çok olduğunu düşünün. İşte ‘iyyake na’budu’ kısmı bunu ifade ediyor ve ‘din’ kelimesinin de en güzel açıklaması. ‘Yalnızca sana kulluk ederiz’ (27:51).
Bir önceki âyetin son kelimesi olan ‘din’ ne? Yalnızca Allah’a kulluk etmek (28:01). Neden hep kulluk etmek diyorum? Kitapların meallerinin çoğunda “ibadet etmek” diyor. Doğru, aslında ibadet etmek ama; ibadetin manası İslam’da ritüelleriyle sınırlandırıldığı için ( yani namaz oruç gibi ibadetlerle sınırlandırılıp da sanki yaşantının diğer kısmı kulluğun ububiyetin alanında değilmiş gibi söylendiği için )”ibadet etmek” ifadesini tercih etmiyorum. Tabii ki namaz bir ibadet.
Nerede kulluk ederiz? ‘Yaşantımızın her alanında kulluk ederiz’ demek. Sadece ibadet değil. İbadet yapacağız, ayağımız şeriat çizgisinden bir adım bile çıkmayacak ama biz bileceğiz ki yaşamın her alanı (yolda yürümek, otobüse binmek, çalışmak v.s) hepsi kulluğun içerisinde.
Peki bunu nasıl yapacağız (29:12)? ‘Abd’ ne demek, ‘ kul’ demek ama bu çok ifade etmiyor. Arapçada bunun bir ifadesi daha var: köle. Köle de aynı manada. “Yalnız sana kölelik ediyoruz “gibi bir ifade. Peygamber Efendimiz’in(S.A.V) dedesi Abdülmuttalib. Yani “Muttalib’in kulu” değil .O zaman şirk olur ;kendisi hanif Müslümanlardandı. Doğrusu “Muttalib’in Kölesi“. Neden? Onun yanında büyüdüğü için öyle. Yani Araplarda kullanılan bir ifade (29:55). Peki bunun faydası ne; neden köle? ‘Allah’ın kulu kölesi olacağız’ deriz. Bir köle , bir de maaşlı çalışan olduğunu düşünün. Farkı ne? çalışan maaşı vermediğimiz takdirdebir dahaişe gelmez; az para verdsiğinizde işini aksatabilir.. ama samimi köle ne yapar? (Bilal-i Habeşi gibi, Kur’an’da açık ifade ile adı geçen Zeyd gibi.).Her hususta samimi bir şekilde itaat eder. Şimdi onları düşünün. Para karşılığında mı Resullah’a itaat ettiler?
Gerçek kul da Allah’tan ecir beklentisiyle, sevap beklentisiyle, kazanç beklentisiyle kulluk etmez (31:06).
Allah-u Teâlâ zaten veriyor onları. Cömert olan O !..Güzel, samimi kulluk adına köle gibi olmak (31.30). “Ben bunları severek yapacağım, bir şey karşılığında değil” diyebilmek !. İşte ben bu ayette bunu gördüm. Bunun zıttı ne? “Allah dışındaki mahlûkata” kul köle olmak.
Allah–u Teâlâ başkalarına kul /köle olmayın, yalnızca bana kul olun diyor. Bu da tevhidin sırları içerisindedir (31:49).
İkinci kısmıyla devam edelim.
” İyyake nestain” de aynı yapıyla gelmiş. ‘Yalnızca senden isteriz/ başkasından istemeyiz’. Yani doğru mu bu, değil. Meallerde maalesef bu var. ‘ senden isteriz’ değil, ‘Senden yardım isteriz’. Bir şey istemekle yardım istemek arasında dağlar kadar fark var. Birinde nesne var, şunu istiyorum diye. Birisinde o nesneyi istemiyorsun, yardım istiyorsun. Mesela dua edeceksin. Özellikle önemli gecelerde kapılar açık, ne istersen iste. Allah-u Teâlâ formülünü veriyor aslında (33:25). ‘Yarabbi ben şu işe girmek istiyorum beni O’na nasip et’. İyi de sen o işe girmeden önce beş vakit namazındaydın sonra o işe girdin namazı terk ettin.!!! …Şöyle demek lazım aslında :‘Aman yarabbi eğer bu iş benim için hayırlıysa sen bu işi nasip et ;ama hayırlı değilse nasip etme. Ben senden hayırlısını isterim,
ya Rabbi ne yapacağım /neyi isteyeceğim konusunda bana yardım et !
Mesela Evliyaullahın ve Peygamberlerin çoğu ‘Aman Yarabbi, biz istemesini bilmeyiz. Sen hayırlısını nasip eyle’ demişler ya da ‘Aman Yarabbi yardım eyle’. Hudeybiye Antlaşmasında Peygamber Efendimiz dışında bütün Sahabeler Mekke’ye girmek istemişler, anlaşmanın olmamasını istemişler. Ama 1-2 sene sonra görüyoruz ki neler neler oldu. Yani neyin hayır, neyin şer olduğunu biz bilmiyoruz (34:38). O yüzden Allah–u Teâlâ burada diyor ki: ‘Yardım isteyin’. ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ de de bu var.‘Senden yardım isteriz aman yarabbi’ diye bir ifade var. tabi ki o yardımı da başkasından değil;sadece senden isteriz !
‘Maliki yevmid- din’ deki ciddiyeti gördün ya, Allah-u Teala sana ahiret sahnelerini bir gösterdi. Ondan sonra tekrar dünya bilincine geldin. Sen ne istersin? ‘Aman Ya Rabbi yardım eyle ben senden yardım istiyorum’. Elbette her şeyi Allah’tan isteyeceğiz ama her zaman ahiret realitesi ile ne yapmamız gerektiği burada ifade ediliyor. Bu ayette işte dinin ikinci açıklaması. Birinci aşamasında işte ne yapacaksın:
Cemaat bilinciyle ve muhatap olarak Allah’a yönelik yaşayacaksın ve sonra da hep O‘ndan yardım isteme pozisyonda olacaksın.
Peki bu yardım isteme kısmı olmasaydı ne olurdu biliyor musunuz? Acziyet konusu devreye girmezdi (36:37).
Biz, aciziyetimizi bildiğimiz için ibadet etme konusunda bile Allah’tan yardım istiyoruz( 36:46). Yol göster diyoruz. Bir sonraki ayette bu var. Ne yardımı isteyeceğimizin de işareti var. ‘Sadece sana kulluk edeceğim ama ben acizim. Aman Yarabbi bize ne yapacağımızı göster ne olur. Bu konuda sadece snden yardım isteriz.Yarabbi sen Rabsın’.
İdrak çok önemli idrakimiz yükseldiğinde her şey çok farklı oluyor. Peygamber Efendimizin, Hud Suresinde: ‘ Emredildiğin gibi dosdoğru ol’ âyetinde saçları beyazlamış. İdrak ile ilgili bir şey bu (37:54). Eğer din gününün haşyetini doğru kavrarsak, ‘İyyake na’budu ve iyyake nestain’ çok anlam kazanır. Fatiha’yı günde 40 kere okuyoruz. Hepsinde de ‘Maliki yevmid-din’e geldiğinizde bir durun. Sahne bir gözünüzün önüne gelsin ondan sonra zaten otomatik olarak ‘iyyake na’budu ve iyyake nestain’ ne gideriz.
‘Asr Suresi’ ile ilgili bir yorum var. Fahreddin Razi bir türlü açıklayamıyor ‘asr’ın ne olduğunu. ‘Asr’a yemin olsun ki insanlar hüsrandadır’. Bunu şurada anladım diyor: Eskiden pazarlarda buz satan insanlar varmış. Adam pazara gelmiş, hava sıcak, satamıyor. Zaman geçiyor satamıyor, buz eriyor. “Sermayesi eriyip giden şu adama yardım edin” diyor. O zaman Asr Suresindeki ‘asrın’ ne demek olduğunu anladım diyor (39.46). Asr ın manalarından biri de ‘zaman’ demek. Bu idrakten sonra insanlar şunu demeye başlıyor: ‘ Akıp giden zamana yemin olsun ki’. Yani zaman aleyhimize işliyor. Allah ‘kün feyekün’ dediğinde ‘dehri’ murad etti, zamanın aslını murad etti. Zaman da geri sayıyor. Kainatsal bazda bile geri sayıyor (40:09).
Size bir yaşantı verildi, bir fırsat verildi. İmtihandasınız, süre akıp gidiyor. Aman, imdat! ‘Aman Yarabbi yardım eyle’ işte bu idrak. Hidayet de bu aslında. Allah’ın bu bilince eriştirmesi idrak (40:42).
Nisa suresi 69. ayet ile örnek vereceğim: ‘ Kim Allah’a ve Resule itaat ederse diyor’. Nisa 69 Fatiha’yı açıklayan, vurgulayan önemli ayetlerden biri dedik ya, aslında bütün ayetlerin Fatiha’ ya giden bir yönü var. Ama bu özellikle ‘İyyake na’budu’ kısmını açıklıyor. ‘Yalnız sana kulluk ederiz’ kısmı var ya, işte bunu açıklıyor (43.01). Kulluk etme meselesi var ya bak ne diyor: ‘Allah’a ve Resule itaat etmek’ işte kulluk etmek oluyor. Burada Resule’ de demesi dikkatimi çekti. Resul’e itaat nasıl olur arkadaşlar? Allah’a itaati ve biliyoruz fakat Resul’üne itaat ne demek. Peygamber Efendimiz(S.A.V) diyor ki: ‘Siz Allah’ın sizi sevmesini mi istiyorsunuz? Siz bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin’ (43.38). Bu insanlar, bu ayetler varken nasıl bu kadar cesaretli olup da hadisleri reddederek ‘Sıratı müstakime’ gitme yolunda olduklarını zannediyorlar? Allah–u Teâlâ kendine itaati Resule itaatle eş tutmuş. Resul’üne itaat, tabi olmak nasıl olacak? Yaptıklarını yapmakla, dediklerini demekle olur. İşte bu ‘iyyake na’budu’ kısmının teferruatlı kısmı (44.11). ‘Sıratellezine en’amte aleyhim’e’ girerken de, ‘kendilerine nimet verdiklerinin yoluna’ derken de bunu göreceğiz inşallah. Peygamber Efendimiz(S.A.V) zamanında sahabe efendilerimiz sünnet diye terk etmediler yaptılar, şimdi ise sünnet diye terk ediliyor.
Allah-u Teâlâ, bizleri özellikle bu ‘din’ i ayrıntısıyla anlatan ‘iyyake na’ budu ve iyyake nestayin’ (Yalnız sana kulluk eder; yalnız senden yardım dileriz) ayetini layıkıyla anlayıp O’na yönelen ve ibadetin sadece namazlarla değil, oruçlarla değil, yaşamın her alanında O’na kulluk, kölelik etmek olduğunun bilincinde olan müminlerden eylesin inşaAllah.
Amin