SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:
https://yadi.sk/d/cCafUyiccnyzJ
ÂYET METİNLERİ:
33-Ahzab Suresi 67. Ayet
وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla
Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.
33-Ahzab Suresi 68. Ayet
رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا
Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.
33-Ahzab suresi 69. Ayet
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân
Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi
33-Ahzab Suresi 70. Ayet
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdân
Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.
33-Ahzab Suresi 71. Ayet
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا
Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâN
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
SES KAYDININ YAZILI METNİ:
Ahzab Suresi 67.Ayetten itibaren;
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym
Bismillâhir rahmânir rahîm.
67.Ayeti bir okuyalım..
33-Ahzab suresi 67. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfabetik: 76)
وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla
Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.
- ve kâlû : ve dediler,derler
- rabbe-nâ: Rabbimiz
- innâ: muhakkak biz
- eta’nâ: itaat ettik
- sâdete-nâ: sâdatlarımız, dînde ileri gelenlerimiz,efendilerimiz
- ve kuberâe-nâ : ve büyüklerimiz
- fe: artık, böylece, bu sebeple
- edallûne: saptırdılar
- es sebîlen: yol
Devam edelim 68.Ayetten
33-Ahzab Suresi 68. Ayet
رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا
Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.
- rabbe-nâ : Rabbimiz
- âti-him : onlara ver
- dı’feyni : iki, misli, iki kat
- min el azâbi : azaptan
- ve el’an-hum : ve onlara lânet et
- la’nen : lânet ederek
- kebîren : büyük
Önceki Ayetlerde Kıyametten soru soran kimseler vardı…
Bknz.
33-Ahzab Suresi 63. Ayet
یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا
Yes’eluken nâsu anis sâah(sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh (indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân
İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir.” Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.
Ondan sonra da,
33-Ahzab Suresi 64. Ayet
اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا
İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrân
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi hazırladı.
Kıyametten soru soranlar, o işin tam olarak ciddiyetinde değil.. Hani göster bize ne zaman ? Ne zaman gelecek bu?.. Sürekli kıyametin saatini çabuklaştırmak istemelerinden bahsediliyordu.. Başka ayetlerden hatırlarsanız.. Onların niyetlerine özgü olarak, onlara kafir diyordu.. Onlara lanetlenmiş diyordu, onlara çılgın ateş hazırlanmış diyordu..
Çünkü gerçekten kıyametle ilgilenen ona ilgi alaka duyan insan, ona hazırlık yapar..
Hani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) e soruyorlardı ;
“-Kıyamet günü ne zaman?” diye.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de cevap olarak;
“-Sen ne hazırladın onun için?” diyordu.
İşte bu ciddiyette olmayanlar da sonuç itibariyle, bir az evvel ki ayetteki gruplara girebiliyorlar..
Onlara da “saîr (سَعٖيرً)-alevli ateşten” bir azap hazırlanıyordu. Orada da ebedi olarak kalacaklardır deniyordu..
Bknz..
33-Ahzab Suresi 65. Ayet
خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا
Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrân
(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.
Biliyorsunuz burada ebedi, bir mübalağa..
“ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır. ” diyordu.
66.Ayette de diyordu ki;
33-Ahzab Suresi 66. Ayet
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlân
Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.
İlgili Ayette itaat 2 şekilde geçiyor.
- ALLAH’ a itaat
- Resûl’ e itaat
İşte 67.Ayet onunla ilgili;
33-Ahzab Suresi 67. Ayet
وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla
Ve cehennemde olanlar dediler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan saptık.
Ve dediler diyor… Yukarıda derler diyor.. Burada dediler diyor..
Ey Rab’bimiz biz itaat ettik ama kime???? Efendilerimize “sâdetenâ” burada seyit kelimesi var. Biliyorsunuz seyyid; Efendi demek..
Salavat getirirken; “Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli Seyyidina Muhammed” diyoruz.
Yani “Efendimiz olan Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem).”
Burada da onun çoğulu var.. “Seyyidlerimize” yani efendilerimize itaat ettik.
Bir ifade daha var ..!!!!
Kuberâenâ- buda “kebir” yani büyük kelimesinden.. Büyüklerimize itaat ettik diyor.
(Kebir; ~ Ar kabīr كبير [#kbr faˁīl sf.] büyük)
66.Ayette ne diyordu, yani “Keşke“ derken, ateşin içinde ne diyorlardı..
“-Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.”
Anlaşılıyor ki gerçek anlamda itaat edilmemiş.. Kimlere itaat etmişler? Kendi itiraflarıyla;
- Seyitlerine, efendilerine ve
- Büyüklerine
Tabi bunu ne ile söylüyorlar.. Nedametle söylüyorlar.. Pişmanlıkla söylüyorlar.
Ve onun arkasından ne diyorlar !!?? Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler.. Yada ne yaptırdılar? Fe edallûnâ-s sebîl(sebîlâ)- Saptırdılar..
Şimdi ‘’dalla’’
(Ar .Dalâle ͭ ضلالة [#ḍll faˁālaͭ msd.] yoldan çıkma, azma, sapma, sapkınlık < Ar ḍalla ضلّ saptı, yanlış yola gitti)
Fatiha Suresinde geçiyor (7. Ayet);
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn
Dâllîn- sapanlar anlamına geliyor.. “Dâllalet”in zıttı “hidayet”
Hidayet; olması gereken, adrese giden doğru yol üzerinde bulunmak.. Bunun zıttı ise dalalet..
Bu eskiden beri kullanıldığı için tam manalarına girilemiyor… Kulak alışkanlığı olduğu için… Şöyle bir ifade var Fatiha Suresinde, hatırlıyor musunuz?? Ya sırât-i mustakîm (الصِّرَاطَ المُستَقِيم); ya da diğeri..
Kendilerine nimet verilenlerin yoluna hidayet et.
Bir de gayrisi vardı (gayril) o neydi?
- magdûbi aleyhim: Kendilerine gadab edilmişlerin,
- lâd dâllîn(dâllîne): Delalette olanların.
01-Fatiha Suresi 7. Ayet
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.
2’sini 1 sayarsak gayril ..
Ya sırâtel mustakîm de olacağız yada diğerinde. Gri yok.. Ya siyah var ya da beyaz…
Gri şöyle var ki buna 3.yol denirse, VÂKIA Suresinde şöyle geçiyor.. 3 gruptan şöyle söz ediliyor..
“Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz. Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!». Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!». İlerde sabikun, işte o sabikun. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.”
Bknz.
- 56-Vakıa Suresi 7. Ayet
كُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةً
Ve kuntum ezvâcen selâsehen
Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.
- 56-Vakıa Suresi 8. Ayet
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ
Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.
Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»
- 56-Vakıa suresi 9. Ayet
وَاَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ
Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.
Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»
- 56-Vakıa suresi 10. Ayet
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ
Ves sâbikûnes sâbikûne
İlerde sabikun, işte o sabikun
- 56-Vakıa suresi 11. Ayet
اُولٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ
Ulâikel mukarrebûne
İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip olanlardır.
2 yol var…
- Sağcılar
- Solcular
Birde ileri gidenlerin ekstra bir yolu var (sağcıların ekstra yolu).. O anlamda 3 yol var..
Ama Fatiha Suresindeki manasıyla 2 yol var.. Ya sırâtel mustakîm üzerinde olacaksan yada diğerleri..
(…..)
Mukarrebûn’u şöyle izah edeyim..
Bakın kıyamet sahnesinden izah edecek olursak; Yani sonuç olan, ödül olan kısmıyla söylüyorum… Bu gün bir ayette denk geldi ilginç bir şekilde.
Bknz İlgili Ayet;
27-Neml Suresi 87. Ayet
وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَاءَ اللّٰهُ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِرٖينَ
Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fis semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâhu, ve kullun etevhu dâhırîne
Ve sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediği kimseler hariç, semalarda ve yeryüzünde olanlar dehşete kapıldı (kapılırlar). Ve herkes boyunları bükük olarak O’na geldiler (gelirler).
Konuyla ilgili Hadis;
- Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde ALLAH U TEALA, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
- Adil devlet başkanı,
- Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
- Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
- Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
- Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”
Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2
Kıyamet sahnelerini hatırlayın, kişinin annesinden, babasından, akrabasından kaçacağı.
Bknz. İlgili Ayetler
80-Abese Suresi 33-37. Ayetler
فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ *33* يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ *34* وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ *35* وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ *36
*37* لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Fe izâ câetis sahhâh(sahhâtu). (33) Yevme yefirrul mer’u min ehîh(ehîhi). (34) Ve ummihî ve ebîh(ebîhi). (35) Ve sâhıbetihî ve benîh(benîhi). (36) Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi). (37)
Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, (33) O gün kişi kaçar, kardeşinden… (34) Anasından, babasından..(35) Eşinden ve oğullarından. (36) Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. (37)
Çırıl çıplak olduğu halde, kimsenin birbirine bakmayacağı, saçların biranda beyazlayacağı..
Bknz.
73-Muzzemmil suresi 17. ayet (Genel: 73 – İniş: 3 – Alfabetik: 76)
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شٖيبًا
Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).
Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?
O sahneleri bir düşünün, herkes sorgu- sual, telaşe içerisinde..
Bir de arşın gölgesinde gölgelenenler var..
Bir ayette onlar karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar..diyor..
Bknz.
56-Vakıa Suresi 15-19. Ayetler
*17*عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ *15* مُتَّكِئٖينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلٖينَ*16* يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ
*19*بِاَكْوَابٍ وَاَبَارٖيقَ وَكَاْسٍ مِنْ مَعٖينٍ*18* لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ
Alâ sururin mevdûnetin. (15) Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne). (16) Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne). (17) Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin). (18) Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne). (19)
Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde. (15) Onların üzerinde, karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır). (16) Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır. (17) Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile. (18) Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar. (19)
Karşılıklı tahtlarda oturma sahneleri, cennetle ilgili ayetlerde de geçiyor.. Ama kıyamet sahneleriyle ilgili olan yerleri de var onun.. Hadisle örtüştüğü kısım bu.. İşte o mukarrebunlar var ya.. Onların ikramı o..
O sağcılar, solcular var, (Kur’an-ı Kerim ifadesiyle) Ashab-ı Meymene (Ashab-ı Yemin), Ashab-ı Meş’eme (Ashab-ı Şimal) grupları var. Bunlara sorgu ve sual var..
Ama bir grup, mukarrebun denilenler, onlar öne geçenler (sabikun).. Bunların ikramı çok daha farklı..
Şimdi baştaki kısma dönecek olursak, yani dâllîn/dalalet dediğimiz kısma. Onu anlatmaya çalışıyorum..
Dâllîn’in şöyle bir izahı var. (Birisinin ifadesi)
Sırât-ı mustakîmde olmaya niyet ettiniz.. ALLAH U TEALA da nimetiyle, desteğiyle size bunu nasip etti.. Sizi o istikamet üzerinde olmaktan alıkoyacak her türlü şey, düşünce ve amel; (dalalet) oluyor. Siz de o anda “dâllin” yani dalalette olanlardan oluyorsunuz.
Şimdi genel kapsamıyla;
- Sırât-ı mustakîmde hiç olmama durumu var..
- Birde özel olarak, mü’minler için (sırâtel mustakîmde ilerleyenler için), sırâtel mustakîmde olmaya muhalif olabilecek her türlü düşünce, hareket, amel, niyet dahi “dalalet/sapma” oluyor..
Çünkü direksiyon hafif sağa-sola kayıyor.. Düzeltemezse ne olacak ? İstediğin kadar yolda ol.. Bir an gelir ki, çizgiyi geçer, takla atar gidersin.. O yüzden dalalet mü’min için farklı bir ifade. Mü’min olmayan herhangi bir insan için ise daha farklı bir ifade.. Yani ana yoldan sapma anlamına geliyor, buradaki ifadesiyle..
Ayette ne diyordu? Orda ateşte yüzleri çevirilenler ne diyordu?..
Bknz..
33-Ahzab Suresi 66. Ayet
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen).
Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.
Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler, bizi saptırdılar diyor.. “edallû” diyorlar..
Ve gâlû rabbenâ innâ etağnâ sâdetenâ ve kuberâ enâ feedallûnes sebîlâ.
Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize/efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.”
Çünkü sen ALLAH’a (cc) ve Resul’üne itaat etmezsen; itaat edeceğin başka her şey, seni saptıracaktır..
Kendi hayatımıza bakalım; İtaat ettiğimiz her türlü unsur, eğer gerçekten ALLAH’a (cc) ve Resûlü’ne (s.a.v.) götürmeyecek ise, hangi unsurlar olursa olsun, hangi türde felsefe olursa olsun, hangi türde görüş olursa olsun, (buna siyasal bir görüş diyebilirsiniz, kültürel bir görüş diyebilirsiniz) saptırma ihtimali var..
O yüzden bir Mü’minin, Kur ‘ân-ı Kerîm’le ilgilenen her Mü’minin, tabii olduğu, itaat ettiği, her türlü görüşe, bu anlamda, her zaman dikkat etmesi lazım..
Çünkü bir ayette; “Onlar bir konuda tereddüt ettiği zaman onu ALLAH’a (cc)ve Resûl’üne götürürler” diyor.
Bknz.
4-Nisa Suresi 59. Ayet
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا
Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum, fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûli in kuntum tué’minûne billâhi vel yevmil âhır, zâlike hayruv ve ahsenu teé’vîlâ.
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz –Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız– onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
4-Nisa Suresi 65. Ayet
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
Felâ ve rabbike lâ yué’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim haracem mimmâ gadayte ve yusellimû teslîmân
Yok, yok rabbına kasem ederim ki, onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde, seni hakem yapıb sonra da verdiğin hukümden nefislerinde hiç bir darlık duymaksızın, tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
Uyulmadığı takdirde de tehlikeden söz ediliyor..
Şimdi burada, şu 2 kavramdan bahsedeceğim;
- Seyyid
- Büyükler
Toplum hayatında bazı kurallar var.. Toplum hayatındaki bu bazı kurallar, insanı bazı sosyallikler içerisinde alıp götürüyor…
Bu sosyal yaşantı içerisinde önder olan, lider olanlar var, efendi olanlar var.. Efendi deyince akla ne geliyor? Bir emir komuta zinciri geliyor.. Yani o bir şeyler söylüyor, şunları şunları yapın diyor.. Kişi de konumu gereğince ona tabi oluyor.. İtiraf edenler de işte; “Biz onlara tabi olduk, itaat ettik” derken bu efendileri kast ediyor.. Sanırım bu kavram anlaşılıyor…
2.kavram ise “büyüklerimiz“. Yani büyüklerimiz-kuberâe-na ifadesi… Kuberâe ( كُبَرَاءَ ) kelimesi kibirler anlamına geliyor…
Bir ayette, o şehrin ekâbirleri diyor, bir başkasında da ileri gelenlerinin sayıları 9 (dokuz)..
Bknz.
- 27 – Neml Suresi 48. Ayet
وَكَانَ فِى الْمَدٖينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtın yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûne
Ve şehirde dokuz kişilik bir grup vardı ki; yeryüzünde fesat çıkarıyorlar ve ıslâh etmiyorlardı.
- 6-Enam Suresi 123. Ayet
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖى كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Ve kezâlike cealnâ fî kulli garyetin ekâbira mucrimîhâ liyemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bienfusihim ve mâ yeş’urûn.
İşte böyle, her memlekette günahkârları, oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.
ekabir: Kökeni Arapça. kbr (büyük-büyük olmak) kökünden gelen akābir (أكابر) “en büyükler, önde gelenler” sözcüğünden alıntıdır. Arapça, akbar (أكبر )“daha büyük, en büyük” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur.
İsm-i Tafdil var.. En büyükleri anlamına geliyor…
Orada 9 sayısıyla ifade edilmiş ne hikmetse.. Geçen dönemlerde bizde dikkat ettik ve birilerine sorduk, en önde olan ve dalaletteki fikir önderlerini say dedik.. Hep 9 civarında sayıldı.. Yani güncelliğini koruyor bu ayet.. Aklınıza gelen, ALLAH’i konularla mücadele eden ekabirleri sayıyorsunuz.. Aklınıza gelen 9 kişi oluyor… 9 sayısında bir şey var.. Hikmetine binaen RABB’im 9 (dokuz) ifadesini kullanmış..
Şimdi ne deniyor günümüzde; toplumun önde gelenleri, ileri gidenleri deniyor.. Yani ne büyük sanatçı deniyor… Ne büyük fikir adamı deniyor.. Toplumda, insanlardan birilerini hep putlaştırmak, idolleştirmek eğilimi var.. Bu gençler ve çocuklarda çok daha fazla.. Çocuklara bakın, onlara idol denen bir şey yükleniyor.. Ona hayran kalıyorlar..
Mesela benim kızım. O da izliyor… Prensesler var biliyorsunuz, barbiler var… Bazı karakterler ithal ediliyor, sonra o kültüre yapıştırılıyor.. Çocuklar hep onun gibi giyiniyorlar… Onun gibi olmak istiyorlar.. Çocuk biraz daha büyüyor, buluğ çağında pop şarkıcılarına ilgi duyuyor.. O şahısların posterleri alınıyor, asılıyor. Sonra, çocuklar için idol oluyor..
Put anlamında “ilah anlamında’’ hayranı oluyor onun.. Saç şeklini, giyim şeklini, hatta diş şeklini bile ona benzetiyor..
Mesleğimle ilgili olduğu için söylüyorum, yanında fotoğraf getiriyor “bunun gibi olmak istiyorum” diyor.. Nesi diyorum? Dişleri diyor.. Dişlerine kadar benzemek istiyor.. Biri geldi, Tarkan’ın resmi ile, “benim dişlerimi bunun gibi yap” dedi.. Komik geliyor ama insanın “büyüklere” karşı böyle bir temayülü oluyor..
Ya da şuan ki futbolcular… Adamın üstün olduğu yanı, bizden topa daha iyi vuruyor olması sadece.. Başka hiçbir üstünlüğü yok… Ne kültür olarak.. Ne ahlak olarak.. Ne maruf şeyler olarak… Hiçbir şey yok üstün olduğu… Sadece topu biraz daha iyi tepiyor. Ama bakıyorsunuz o, “idol” denilen kahraman oluyor..
Ayete yaklaştıracak olursak;
Fikir önderleri var, gazeteciler var mesela. Kişi makaleyi okuyor “tamam ben de öyle düşünüyorum” diyor.. Ya senin hiç mi kimliğin, kişiliğin yok? Senin bir birikimin var.. Niye onu kes-kopyala-yapıştır yapıyorsun. Hele hele o büyük olan yazar, İslamla alakası olmayan biriyse!!! Onun yolundan gidiyorsun…
İşte bu kişiler, ahirette, nedamet içerisinde ve o kimselerin karşısında, ne diyorlarmış??? “Onlar bizi delalete götürdü” diyorlarmış. Ve orada onların bir de duaları var.. Bedduaları var, aslında…
İşte 68. Ayette bu var;
33-Ahzab suresi 68. Ayet
رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا
Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân
Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
Diyorlar ki; “Rabbenâ âtihim-Rabbimiz onlara ver, dı’feyni minel azâbi-azaptan 2 kat ver”…
Niçin 2 kat
- Kendileri saptıkları için,
- Başkalarını saptırdıkları için.
Daha önce işlediğimiz ayetlerde geçmişti hatırlarsınız. Birisi kendi yaptığı için, birisi de yaptırdığı için. Bu basit bir şey gibi geliyor ama, hiç te basit değil.!!!!
Bakın şunu bir deneyin. Bir mum alın ve mumun alevine bir kez elinizi dokundurun…
- Sonra elinizi çekin, bakın bir daha dokunabiliyor musunuz?..
- Bunu bir de başkası için, ikinci kez yaptığınızı düşünün…
Zaten yaptığıyla, ALLAH’a itaat etmediğiyle, isyan ettiğiyle, kafir olduğuyla bir azap var.. Hadi çekin… Hadi bir daha çekin saptırdıklarınız için..
Ya da bir başka ifade ile 2 kat şu;
- Ocağın altını açıyoruz ama, hafif derece,
- Bir de alevini sonuna kadar açıyoruz, ısıyı artırıyoruz,
Yani bir de ısı derecesi olarak 2 kat.. Vel hasılı, ikisi de birbirinden belâ..
Gençlik zamanlarımda gördüğüm bir şey geldi şimdi aklıma.. Ara sıra camilere gidip geliyorum. İzmir’deki camilerden birinin içine bir resim asmışlar.. Resimde de bir mum.. Mum alevi üzerinde ise bir el.. Altına da şunu yazmışlar;
“Ateşe dayanabilecek kadar günah işle“…
Sadece bir mum alevi…
Bir Hikaye ;
Bir papaz Müslümanları sınamak için, yağmurlu bir havada, kızlarını 2 genç dervişin evine gönderiyor. Ve kızlarına, “kendinizi içeri aldırtın, sonra size yanaşacak olurlarsa bağırarak kaçın” diye tembihliyor.
2 genç bekar derviş, kapıyı açıyorlar, bakıyorlar, 2 tane genç kız… ALLAH ALLAH… Alsak mı almasak mı? Hava da yağmurlu… Bir Müslüman, böyle bir durumda, çaresiz bir kişiyi dışarıda da bırakamaz.. Buyurun diyorlar, alıyorlar içeri..
O zaman evler tek oda.. Araya perde çekiyorlar.. Kendi taraflarına geçiyorlar..
O zamanlarda mangalla ısınılırmış, şimdiki gibi kalorifer yok.. Genç dervişler, mangalın üzerinde ellerini tutarak, sabaha kadar oturuyorlar.. Akıllarına kötü bir şey geldiğinde ellerini ateşe yaklaştırıyorlar, yanınca geri çekiyorlar..
Ertesi gün babaları çağırıyor kızları, “ne oldu kızım, gelmediniz?” diyor.. Baba diyorlar, sabaha kadar onları perdeye yansıyan gölgelerinden takip ettik; ateşin üzerine ellerini uzatıp, uzatıp çekiyorlardı ve bu halde sabaha kadar uyumadan durdular…
Bu olaydan sonra, papaz Müslüman oluyor…
Yani gerçek iman ehli, bu azap konusunu, ahireti düşünerek yaşar..
Bakara Suresinde NE DEMİŞTİK..
2-Bakara Suresi 4. Ayet
وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablikeve bil âhireti hum yûkınûne
Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
Hani demiştik ya “gayba” inanırlar orada sadece gayba “iman” var..
Ama yakîn, inanmanın çok üstünde bir olay..
- Görür gibi
- Yaşar gibi..
- Yarın olacakmış gibi..
İşte gerçekten ahirete “yakînen”, ikna seviyesinde inanan insan, hata işleyemez..
Yani şu sözü söyler; “yarın bu benim ahirette karşıma gelecek”.. Düşünsenize bir mekanizma, iç mekanizmanız sizi sürekli takip ediyor.. Ya, şu an düşündüğüm, yarın karşıma gelecek.. Şu an şu kişiye kızıyor ve onun hakkında ileri geri konuşuyorum ama, bu bir gün benim karşıma gelecek.. Konuşamazsın ya…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya; “Ya hayır konuş ya sus”.
İşte bu idrakla söylüyor. Bir gün karşıma gelecek idraki ile… Geçenlerde bir hadis okudum, çok güzel. Deniyor ki;
“Ahirette hesaba çekilecek olan yanmıştır”..
İlgili Hadis;
Fasil | : | KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ |
Konu | : | Kıyamet Ahvali – Hesap Ve Kullar Arasında Hükmün Verilmesi |
Ravi | : | Hz.Aişe |
Hadis | : | Resulullah (sav) “Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!” buyurmuşlardı. Ben: “Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen): “O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek” (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?” dedim. “Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!” |
HadisNo | : | 5065 |
Bazı ulemaya göre, hesaba gelmeyecek olanlar var…
(……..)
Onlar mukarrebûnlar mı bilmiyorum ama… “Onlara tartı bile kurulmayacaktır” deniyor… Azgınlar için bir ayet var onu biliyorum.. Ayette; “Tartıya gelmeyecekler” diyor..
Bknz.
18-Kehf Suresi 105. Ayet
اُولٰئِكَ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهٖ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقٖيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا
Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznân
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Bir de bunun pozitif kısmından, “hesapsız olarak cennete girecekler” diye de bir ifade var… Bazıları reddediyor ama.. Böyle bir ifade var..
Bu görüş doğruysa eğer, ve bunlardan olmayacaksak (hesapsız cennete girenlerden), o hesap çetin arkadaşlar!
Hatta daha evvel anlattım;
Ömrünü bir adada, sürekli secdede geçiren birisi var. En ufak bir günaha girmiyor. Günaha girecek te bir durum olmuyor. Ahirette ona soruyorlar. “Amelinle mi cennete girmek istersin, ALLAH’ın (cc) adaletiyle mi, yoksa rahmetiyle mi?
O da düşünüyor, “En ufak bir günaha girmedim, tüm hayatım ibadetle geçti. Ben ALLAH’ın (cc) adaletiyle, ibadetlerimin karşılığı olarak girmek istiyorum” diyor..
Terazinin bir kefesine amellerini koyuyorlar dağ gibi. Bir tarafa da bir “göz nimetini” koyuyorlar, gözü koyuyorlar. Vel hasılı göz nimeti ağır basıyor!..
“Aman ya Rabbi! tamam” diyor. “Affeyle.. Ben Sen’in rahmetinle girmek isterim. Bu şekilde gireyim.” diyor..
(…..)
Olaya özgü söyleniyor… Dolayısıyla kimse o hesap gününde iddialı olmaması lazım… Çünkü ALLAH U TEALA ortaya bir şey çıkarır.. Göz değil, nefesin bile hesabını veremeyiz …
Ya, ben çok iyi insandım… Şöyle insandım, böyle insandım kâr etmez… Orada iç sesler devreye girer… Niyetler devreye girer, altından kalkamayız…
Bakara Suresi 284. Ayetlerde olduğu gibi kalır insan…Yani en basitinden halletmek lazım..
2-Bakara Suresi 284. Ayet
لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu, fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun
Göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar (herşey) Allah’a aittir. Ve eğer siz nefslerinizde (içinizde) olanı açıklasanız veya onu gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Artık dilediği kimseyi mağfiret eder, dilediği kimseyi azaplandırır. Ve Allah herşeye kaadirdir.
ALLAH’ta (cc) onu nasip etsin (hesapsız cennete girenlerden olmayı)… Hesap o bağlamda ağır…
69.Ayete gelelim..
33-Ahzab suresi 69. Ayet
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân
Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.
- yâ eyyuhâ eyellezîne :ey o kimseler , onlar
- âmenû : âmenû oldular(iman edenler)
- lâ tekûnû : siz olmayın
- ke ellezîne : o kimseler gibi
- âzev : eziyet ettiler
- mûsâ : Musa
- fe : artık
- berree-hu: onu berî kıldı, temize çıkardı
- allâhu : Allah
- mim-mâ (min mâ) : şeylerden
- kâlû : onlar dediler
- ve kâne : ve oldu/idi
- indallâhi (inde allâhi) : Allah’ın katında
- vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı
“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”
Hatırlarsanız bu ayeti “Ders 23’te” işlemiştik..
Eziyet konusunda işlemiştik. Demiştik ki;
- ALLAH’a (cc) eziyet
- Peygamber’e (s.a.v.) eziyet
Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenlerin bir kısmı kafirler, münafıklardı… Ama bir kısmı da (o ayetlerde çıkarımda bulunmuştuk) direk olmasa bile, dolaylı olarak maalesef Müslümanlardı… Onlar da bir şekilde Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) eziyet ediyorlardı…
İşte tekrar gelmiş bu konu… Direk olarak değil ama Hz Musa’yı (a.s.) örnek vererek diyor ki;
“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”
Şimdi alimler bu konuda bir çok misaller vermişler… Hz .Musa’ya (a.s.) nasıl eza edildi diye, bir çok hikaye var, bir çok misal var.
Ama burada ben bir şeyden bahsedeceğim: Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem). Medine’de İslamiyet ilerliyor, ganimetler artıyor, biliyorsunuz. Bu ganimetlerin bir kısmı da Peygamber Efendimiz ‘in (sallallahu aleyhi ve sellem) tasarrufuna verilmiş (beşte bir)…
Bknz.
8-Enfal Suresi 41. Ayet
وَاعْلَمُوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Vağlemû ennemâ ğanimtum min şey’in feenne lillâhi humusehû ve lirrasûli ve lizil gurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgâni yevmel tegal cem’ân, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.
Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu dilediği gibi tasarruf ediyor.. Ertesi günün rızkından hiçbir şey “gecelememiş”… (Bizde derin dondurucular var biliyorsunuz..Aç kalma tehlikesi var…!!!!). Ama Peygamber Efendimizin (s.a.v.) evinde bayatlamamış…
(Bayatlamak: bāta بات geceledi, konakladı kelimesinden geliyormuş..)
Hani biz ekmeğe bayat diyoruz ya… Arapçadan gelmiş, gecelemiş ekmek demek.. Yani bir rızık, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) evinde bayatlamamış, gecelememiş…
Ve o ganimetler var ya, (İslamiyetin ilerlediği zaman da) bugünkü ifadelerle milyonlarca/ trilyonlarca lira… Ve bunun beşte biri Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) tasarrufunda ve bir gece bile kalmıyor…
(………..)
Beytul Mal gibi.. Ama tasarruf kendisinde… Beytul Mal, daha sonra, halifeler devrinde…
(…………)
Ama Ayette beşte birini sana verdik diyorsa, isterse kendine de kullanabilir; kimse de bir şey diyemez..
((((…))))
O dönemde bir kitapta okumuştum çok şaşırmıştım…
Mekke’de ve Medine’de Müslümanları bir şey rahatsız ediyor..Tabi hepsini değil… Biliyorsunuz, insanları kazanmak için zekat mallarından bazısı, gayrimüslimlere verilebiliyor. “Kalpleri İslamiyete ısındırılacak” diye bir grup var.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle kerim, öyle cömert ki.. Bazılarına “şu sürüyü beğendiysen al?” diyor ve tamamını veriyor… İşte böyle böyle dağıtıyor.. Ama kime dağıtıyor??? Kalbi İslamiyete ısındırılacak olanlara…
Bu işin hikmetini anlayamayan Sahabe Efendilerimiz’den (r.a.) bazıları rahatsız oluyor.. “ALLAH’ın (cc) rızasını gözetmedi” diye Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında konuşuyorlar..
Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bu söz o kadar ağır geliyor ki, kendi kendine şöyle diyor; “ALLAH (cc) Hz. Musa’ya rahmet eylesin. Ona bundan daha ağırı söylendi de O sabretti.”
Demek ki “Hazreti Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın” derken, aslında bu kastediliyor…
Hani Surenin başlarında (Ahzab Suresi 40.Ayette) demişti ya;
33-Ahzab Suresi 40.Ayet
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmân
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Peygamberler’in Hatemi’dir, sonuncusudur, yüzük taşıdır. Aman ha herhangi birisi değildir.. Dikkat edin..
Elbette biz onların (ashabın) ayaklarının altına gelemeyiz… Eleştirmekte haddimiz değil.
Burada, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yaşayan Sahabe efendilerimize (r.a.), Kuran-ı Kerim diliyle bir ikaz var…
“Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”
Yani tebliğ esnasında Onun (Peygamber efendimiz) yaptıklarına itaat edin…
Bakın yukarıda ne diyordu?!!!
“Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler. (Ahzab 66.Ayet)
Görüyorsunuz, itaat etmeyenlerin ne olacağı yukarıda söyleniyor.. Her idrak seviyesinde, iman seviyesinde insanların yaptıklarının bir karşılığı var… Benim gibi, bizim gibi düşük iman seviyesinde de ALLAH’a ve Resûlün’e (s.a.v.) itaatsizlik var… Sahabe (r.a.) seviyesinde de vardı.. Yani bu Ayet, her iman seviyesindeki kimselere bir ikaz niteliğinde…
Bakın hikmetini anlayamayabilirsiniz, ama bunu yapan ALLAH’ın Resûlu (s.a.v.)… Siz itaat edin.. “semi’nâ ve ata’nâ” deyin diyor.. İşittik ve itaat ettik… Hatta şöyle demeyin diyor “semi’nâ ve asaynâ” işittik ve isyan ettik… Yani mutlaka itaat edin, hikmetini anlamasanız da …
4-Nisa Suresi 46. Ayet
مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِى الدّٖينِ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا
Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime am mevâdııhî ve yegûlûne semiğnâ ve asaynâ vesmağ ğayra musmeıv ve râınâ leyyem bielsinetihim ve tağnen fid dîn, ve lev ennehum gâlû semiğnâ ve etağnâ vesmağ venzurnâ lekâne hayral lehum ve agveme ve lâkil leanehumullâhu bikufrihim felâ yué’minûne illâ galîlâ.
Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.
Hz Ebubekir (r.a.) sıddık ne diyor? “Es Sıddık” ne diyor?… O diyorsa doğrudur.. Olaydan haberi yok… Ona anlatılıp, olaydan haberi olunca , tefekkür edip bunun üzerine söylemiyor.. Haberi yok.. İsra ve Miraç Olayı olmuş, ertesi gün başkalarından duyuyor.. Ya senin arkadaşın, “bunları bunları yaptım diyor”. dediklerinde. Soruyor, “kim diyor?”. Senin arkadaşın Muhammed (sav)… Cevap net, “O diyorsa doğrudur”.. Bakın; “Ya söyleyin, bir anlatın, tahlil edeyim, analiz edeyim” demiyor.. Kim diyor? Muhammed (onların ifadesiyle Yani Hz.Muhammed s.a.v.). “O diyorsa doğrudur”…
Bu Sıddıklık..
Hatırlarsanız “sıddıklığı” şöyle açıklamıştık.. Bir tümevarım iman var.. Eşyalara bakarak, nesnelere bakarak, olaylara bakarak, tamam buna inandım, buna da inandım, buna da inandım diyorsunuz.. Birde kestirme yolu var tümdengelim… Tamam, yerleri gökleri yaratan ALLAH’sa, ki bunda şüphe yok. Bu böyledir, herşeye kadirdir, sübhandır.. Ben de iman ettim.. Bitti. Artık her küçük olayda, aşağı kademedeki tüm olaylarda ayrı ayrı düşünmezsin. Artık sıddıkiyet vardır..
Bakın şunu da açıklayım… Hz Ebubekir’in (ra) sıddıklığı ALLAH’a (cc) dır; O’da O’nun Resûlü… Yani ALLAH’a imanı çok kuvvetli olduğu için Resûle de Sıddık… Nerden anlıyoruz bunu? Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği , dünyasını değiştirdiği zaman ki hadiseden… Ne olmuştu hatırlayın… Hz.Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş, diyor ki.. “Kim ki Muhammed (s.a.v.) öldü derse onun boynunu uçuracağım”… Dolaşıyor öyle.. Onu sakinleştiren Hz.Ebubekir (r.a.)… “Sen ALLAH’a (cc) mı tapıyorsun, yoksa Muhammed (s.a.v.) e mi? Kim ki ALLAH’a (cc) tapıyorsa bilsin ki Allah (cc) Haydır. Muhammed (s.a.v.) ise bir kuldur ve ölmüştür” diyor…
Bknz.Hikaye
Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş; Resûlullah ölmemiştir ve sağdır! Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!” diyordu.
Halkı Teskin Eden Sıddık-ı Ekber;
Hz. Ebû Bekir o sırada Sünh mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının adeta koptuğunu fark eden Hz. Ebû Bekir, süratle hâne-i saadete geldi.Dehşet ve hayret içinde, Fahr-i Kâinat’ın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü, tecessüm etmiş bir nur idi. Eğildi, tâzim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:“Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlullah!”
Sonra da Ehl-i Beyt’e teselli verdi.
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer
Hz. Ebû Bekir, hâne-i saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerif’e vardı.
Hz. Ömer’in “Resûlullah! vefat etmedi” sözlerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:“Kim ki Muhammed’e (s.a.v.) tapıyorsa, bilsin ki Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy’dır, ölümsüzdür.” Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu;
“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere, Allah muhakkak mükâfat verecektir!” (Ali İmran 144.Ayet)
Ama bunu diyen kim?… O diyorsa doğrudur diyen… Yani Olaylara ALLAH tan bakıyor.. Sıddıklıkla bakıyor.. Resûlü de ALLAH’tan görüyor…
Ayetlerde; Resûlihi, Resûluhu diyor.. O’nun Resûlu. Yani Resûllük bile ALLAH’a (cc) bağlı… “ALLAH’ın Resûlu“
Bazı insanlar varmış.. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) müteveccih olurken, O’na yönelirken.. ALLAH’la (cc) bağını koparmadan yöneliyormuş ki sevgide ALLAH’ı (cc) geçmesin diye…
(…..)
Burası çok ilginç bir nokta!!! Resûlullah’a (s.a.v.) yönelinirken bile, “ALLAH’ın Resûlu” olarak yöneliniyor…
Bakın bugün Mekke ve Medine ayrı.. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri Mekke’de değil… Medine’de… Vecîh farklılığı var..
“Ey âmenû olanlar, Musaya eziyet edenler gibi olmayın!” deyince, ben ona tâbiilik konusunda ki itaat eksikliğini, ganimetin dağıtımındaki hassasiyetin anlaşılamaması neticesi, itaat eksikliğini anlıyorum..
Bunun dışında kitaplarda bir çok hikaye var.. Bir kaçından bahsedeyim, tefsir mantığıyla…
Hz .Musa (A.S.) öyle giyinirmiş ki kat kat.. Tabi ona iftira atacaklar, “vucüdunda bir noksanlık var” onun için böyle yapıyor diyorlar..
Hz. Musa (as) çok haya sahibiymiş. Vücudunu kimse görmemiş o güne kadar. Yıkanırken de ayrı yıkanırmış…
Bu söylenti tefsir kitaplarında var..Hatta Buhari’de de geçiyor… Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama bütün ciddi, sahih Hadis kitaplarında geçiyor bu.. Tefsirlerde de geçiyor..
Bir gün yıkanırken, taşın üzerine elbisesini koyuyor.. Taş hareket ediyor, gidiyor.. Hz.Musa (a.s.) telaşından arkasından gidiyor.. “Gitme elbiselerimi nereye götürüyorsun?” diyor.. Elbette edebinden ötürü.. O sırada bazı insanlar Hz.Musa’yı (a.s.) bu halde görüyorlar. Bakıyorlar vücudu kusursuz. “Aaa biz iftira etmişiz” diyorlar..
Hatta şöyle de rivayet ediliyor.. Asasıyla o taşa bir çok defa vuruyor.. Aynı bir insanın vücudunda çıkan izler gibi o taşın üzerinde de izler oluşuyor.. Buhari’de geçiyor bu kıssa… Hatta o taşın, Bakara suresinde geçen o taş olduğu söyleniliyor..
Bknz.
2-Bakara Suresi 60. Ayet
وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِهٖ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ
Ve izistesgâ mûsâ ligavmihî fegulnadrib biasâkel hacer, fenfecerat minhusnetâ aşrate aynâ, gad alime kullu unâsim meşrabehum, kulû veşrabû mir rizgıllâhi ve lâ tağsev fil ardı mufsidîn.
Ve Musa, kavmi için su istemişti. Bunun üzerine: “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.
Eğer bu hikaye doğru ise.. Ki doğru olma ihtimali çok yüksek.. Bu ALLAH-U TEALA nın Musa’yı (a.s.) temize çıkarması hadisesi. Birazdan ayette geçecek, “beree” etti diye.. O iftiralardan beri etmesinin tezahürü.. “Beri etmesi” ne demek? “Onlardan uzaklaştırması, temize çıkarması” anlamında olabilir…
Bunun gibi Hz. Musa’ya (a.s.) eziyet edilmiş…
Başka bir zaman; Hz. Harun’u (a.s.) öldürdüğü söylenmiş.. Beraber oldukları bir zaman, Hz. Harun (a.s.) ölmüş.. “O’nu çekemedin de sen öldürdün” demişler… Hatta ALLAH-U TEALA’da onu yine mucizevi bir olayla beri eylemiş… Şöyle ki; Hz.Musa (a.s.) dua etmiş ”Ya Rabbi beni bu iftiradan kurtar” diye.. Hz. Harun’un (a.s.) öldüğü, nefesini verdiği sedir yukarıdan inmiş ve O’nun o halini oradakiler görmüş…
İşte “berree /beraat etmek”… Onların iftiralarından temize çıkarmak.
Başka bir hadise ise şöyle;
Firavun, bir kadına, yüksek paralar vermiş… Hz.Musa’yla (a.s.) zina ettiğini, bir çocuğu olduğunu yaymış.. Ciddi paralar, bedeller karşılığında… Bu yayılmış. Fakat kadın daha sonra pişman olmuş.. Bunun böyle olmadığını kadın itiraf etmiş…
“Musaya eziyet edenler gibi olmayın! Ve Allah, onu onların söyledikleri şeylerden berî kıldı (temize çıkardı).”
Bunun gibi birçok rivayet var… Ama ben, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediğiyle de birleştirerek, kendi yanındakilerin iftirasına, ALLAH-U TEALA’nın bir ikazı olduğunu düşünüyorum..
Birde şu var… Biliyorsunuz bu surede geçti.. Hazreti Zeynep (R.A.) annemizin olayı var.. Hz.Zeyd (R.A.) ile… Bu hadise insanlara çok ağır gelmiş.. “Nasıl evlatlığının hanımı ile evlenir” diye… Bunun hikmetini anlayamamışlar.. Aslında imtihandı o dönemde yaşayanlar ve bütün insanlık için. Çeşitli iftiralar da bulunmuşlar ama ALLAH-U TEALA’da “nikahını biz kıydık” ayeti ile berî ediyor iftiralardan…
Bknz.İlgili Ayet
33-Ahzab Suresi 37. Ayet
وَاِذْ تَقُولُ لِلَّذٖى اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْفٖى فٖى نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْدٖيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰیهُ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَیْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ حَرَجٌ فٖى اَزْوَاجِ اَدْعِيَائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا
Ve iz tegûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef’ûlâ.
Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın (cc) emri yerine getirilmiş oldu.
Hz. Aişe (R.A.) annemize yapılan iftiralar var.. Bunda da berî çıkarma/beraat ettirme var.. Hepsi bunların içinde aslında..
Ayetin o kısmını da söyleyeyim.. “fe berreehullâhu mimmâ kâlû”
fe berreehullâhu: Berî eyledi kim? ALLAH (cc).
mimmâ kâlû : onu söylediklerinden temizledi..
Burada bakın temizleyen kim? ALLAH (cc). Bakın kendisi temizlendi değil… Temzileyen ALLAH (cc).. Berî eden, açığa çıkaran ALLAH (cc).
Berreeh; Bir arada bulunması doğru olmayan şeylerden, birinin uzak tutulması anlamına geliyormuş.. Dolayısıyla ALLAH’ın (cc) seçkin kullarının bu yapılan iftiralarla aynı yerde olması düşünülemez. ALLAH (cc) onu uzaklaştırıyor… Beraat etmek var ya bu anlamda işte…
(………..)
Peygamberler hataya düşebilir, zelleye düşebilir ama ALLAH’ın (cc) koruması altındalar. Elbette cüz-i irade de vardır.
Fakat burada ilginç bir ifade de var; “ve kâne indallâhi vecîhâ (vecîhen)”. Hz. Musa (a.s.) dan bahsediyor.. ALLAH indinde o vecîh idi..
Vecîh; Kitaplarda geçtiği şekliyle ;
- “Mevki sahibi”
- “İmtiyaz sahibi”
- “Üstün konumda bulunan” demek.
Ama kelimenin köküne bakarsak.. vch; yüz demek.. Hani diyoruz ya; “Bir şey yapmaya yüzüm yok”… Bir kişinin yüzlü olması anlamına geliyor.. Biliyorsunuz, yüz insanın en şerefli yeri..
Hz . İbrahim aleyhisselam ne diyordu?
“İnnî veccehtu vechiye” – Yüzümü döndürdüm sana…
Vecîh ile; ALLAH’ın (cc) Cemâlullah’ından bahsediyor.. “EN KIYMETLİ YER” Hz.Musa aleyhissellam, yüzünü ALLAH’a (cc) yönelik yaşadığı için, ”Vecîh Sahibi” oluyor.. İmtiyaz sahibi oluyor..
Burada da bize mesaj var!!!! Yüzünüzü kime döndürerek yaşıyorsunuz??!! Eğer ALLAH’a (cc) döndürerek yaşıyorsanız, ALLAH (cc) indinde, Sizde Vecîh, makam sahibi olursunuz… Ve ALLAH (cc) size nasıl ikram eder??!! Sizi de bizzat kendisi temize çıkararak ikram eder. ALLAH (cc) burada özellikle fail..
Bazen sosyal hayatta öyle şeyler olur ki insan ne yaparsa yapsın, kendi gayretiyle temize çıkaramaz kendini. Ama bakmışsınız temize çıkmış. Temize çıkaran ancak ALLAH oluyor işte..
33-Ahzab Suresi 70. Ayet
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdan
EEy iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.
- yâ eyyuhâ : ey
- ellezîne : o kimseler, onlar
- âmenû : âmenû oldular
- ittekû : takva sahibi olun
- allâhe : Allah
- ve kûlû: ve söyleyin
- kavlen : söz
- sedîden: yalan olmayan, doğru
Burada iman edenler diyor, “nas-insanlar” demiyor. “ALLAH’tan (cc) sakının.. ALLAH’tan (cc) korkun” diyor.
İttekû (اتَّقُوا)-ittika etmek; Bir tehlikeye karşı, bir şeyi vesile ederek ondan korunma anlamına geliyor..
Yukarıda da (64.Ayette); “İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren)” Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi hazırladı…
66.Ayette; “Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen)” Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler…
Yani bir tehlike var, azap tehlikesi var.
Siz de ALLAH’a (cc) karşı takvalı olun.. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, davranışlarınızla… Alt seviyedeki iman seviyesinde değil, üst seviyedeki iman seviyesinde amel edin ve kendinizi ateşten koruyun.. İşte takvalı olmak bu…
Ve diyor ki; “ve kûlû kavlen sedîdâ (sedîden)-sedîd (doğru) söz söyleyin!”
Sedîd; Hani tüfeği bir şeye doğrultuyorsunuz ya, gez göz arpacık yapıyorsunuz… Oku yöneltiyorsunuz ya… Arapça’da buna seddede (oku hedefe yöneltmek) deniliyor.. Hedefe doğrutmak, yani hedefe giden doğru söz söyleyin..
Aynı zamanda “set” var ya “birşeyin engeli”. Yani sağa sola gitmesini engelleyecek, lafın bir yerlere çekilmesini engeleyecek “doğru söz söyleyin” diyor..
Yukarıda, Hz. Musa (a.s.) ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenler, doğru söz söylemiyorlardı.
Doğru söz söyleyin derken, “isabetli, sağa sola kaymayan, sözler söyleyin” deniyor.
Böyle olun ki.. 71 inci Ayet;
33-Ahzab Suresi 71. Ayet
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا
Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.
“ıslah etsin” diyor. Düzenlesin, yoluna koysun.. Yani böyle yaparsanız, ALLAH’ın (cc) yine kolaylaştırması geliyor. Sizin adınıza işlerinizi düzenliyor.. Bakın! Siz düzenlemiyorsunuz.. Burada da fail ALLAH (cc).. Yani yukarıda sizi nasıl temize çıkarıyordu ise, ALLAH (cc), sisteme burada da müdahale ediyor.. Hani genelde Allah (cc) cüz-i iradeye karışmıyor ama burada sizin işlerinizi düzenliyor.. Sizin lehinize müdahale ediyor… Yoksa belki sizin kendi amellerinizi, işlerinizi düzeltme şansınız olmayabilir… ALLAH U TEALA’ya karşı “takvalı olmanın, sözü doğru söylemenin, yüzünü ALLAH’a (cc) döndürerek yaşamanın” ikramı olarak, müdahale ediyor. İşlerinizi ıslah etme konusunda yardımcı oluyor…
Ve de ne yapıyor!!!!! “ve yagfir lekum zunûbekum-sizin günahlarınızı af ediyor, mağfiret ediyor”..
“Ve kim, Allah’a (cc) ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.”
“Fevzül azîm”in zıttı, yukarıdaki ayetlerdeki kafirlerin yaşadıkları hal.. Bunun zıttı kurtuluş… Kim mağfirete uğrarsa, kurtuluyor..
İşte bu 71.Ayetle beraber, Ahzab Suresinin genel teması; Peygamber Efendimiz’e ( sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl davranılması gerekliliği… ALLAH’a (cc) ve O’nun Resul’üne itaat yaptığınızda ne olur, yapmadığınızda ne olur?
ALLAH (cc) doğruyu yapanlardan, onun Resûl’üne itaat edenlerden, yüzünü O’na döndürerek yaşayanlardan, takvalı olanlardan ve sözü de isabetli söyleyenlerden eylesin…
ALLAH’ın (cc) yardımı da bizim üzerimize olsun. İnşaAllah. (Amin)
SADAKALLAHULAZİM.