SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:
https://yadi.sk/d/g28PKMODexZpG
SEBE 23
وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine leh(lehu), hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakk(hakka), ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).
1. | ve lâ tenfeu | : ve fayda vermez |
2. | eş şefâatu | : şefaat |
3. | inde-hû | : onun yanında, katında, huzurunda |
4. | illâ | : ancak, den başka |
5. | li | : için |
6. | men | : kim, kimse(ler) |
7. | ezine | : izin verdi |
8. | lehu | : ona |
9. | hattâ | : hatta, olunca |
10. | izâ | : olduğu zaman |
11. | fuzzia | : dehşete kapıldı |
12. | an kulûbi-him | : onların kalplerinden |
13. | kâlû | : dediler |
14. | mâzâ | : ne |
15. | kâle | : dedi |
16. | rabbu-kum | : sizin Rabbiniz |
17. | kâlû | : dediler |
18. | el hakka | : hak |
19. | ve huve | : ve o |
20. | el aliyyu | : âli, çok yüce |
21. | el kebîru | : kebir, çok büyük |
Ve O’nun huzurunda, kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez. Onların kalplerinden korku giderilince: “Rabbiniz ne buyurdu?” dediler. (Onlar da) “Hakkı buyurdu.” dediler.
Ve O; Âli’dir (çok yüce), Kebir’dir (çok büyük).
SEBE 24
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Kul men yerzukukum mines semâvâti vel ard(ardı), kulillâhu ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn(mubînin
1. | kul | : de |
2. | men | : kim |
3. | yerzuku-kum | : sizi rızıklandırır |
4. | min es semâvâti | : semalardan, göklerden |
5. | ve el ardı | : ve arz, yer |
6. | kulillâhu (kul allâhu) | : ‘Allah’ de |
7. | ve innâ | : ve muhakkak (ki) biz |
8. | ev | : veya |
9. | iyyâ-kum | : siz, size |
10. | le | : elbette, mutlaka |
11. | alâ huden | : hidayet üzerinde |
12. | ev | : veya |
13. | fî | : içinde |
14. | dalâlin | : dalâlet |
15. | mubînin | : apaçık |
: |
De ki: “Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kim?” “Allah” de. Ve muhakkak ki biz veya siz, mutlaka ya hidayet üzerindeyiz veya apaçık dalâlet üzerinde. |
: |