FATIR (13.Sohbet) 28-29. ayetler#

SOHBETİ DİNLE:


MP3 OLARAK İNDİRMEK VEYA DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/HlmEN9KmqLgMS


FATIR 28:

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ

Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlike, innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun).

1. ve min en nâsi : ve insanlardan
2. ve ed devâbbi : ve DABBE’ler
3. ve el en’âmi : ve hayvanlar
4. muhtelifun : muhtelif, çeşitli
5. elvânu-hu : onun renkleri
6. kezâlike : işte böyle
7. innemâ : sadece, ancak
8. yahşâAllâhe : Allah’a (karşı) huşû duyarlar
9. min ibâdi-hi : kullarından
10 el ulemâu : âlimler
11 inne allâhe : muhakkak Allah
12 azîzun : üstün ve güçlü olan
13 gafûrun : gafûr, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren

Ve bunun gibi insanlardan, DABBE’LERDEN, ENAM’DAN da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah’a karşı HAŞYET duyar. Muhakkak ki Allah; Azîz’dir (üstün, yüce), Gafûr’dur (mağfiret eden).


FATIR 29:

إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ

İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ razaknâhum sirran ve alâniyeten yercûne ticâraten len tebûr(tebûre).

1. Inne : muhakkak
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. yetlûne : okuyorlar, okurlar
4. kitâbe allâhi : Allah’ın kitabı
5. ve ekâmû es salâte : ve namazı ikame ettiler
6. ve enfekû : ve infâk ettiler
7. mimmâ (min mâ) : şeylerden
8. rezaknâ-hum : onları rızıklandırdık
9. sirren : sır, gizli olarak
10 ve alâniyeten : ve alenî, açık olarak
11 yercûne : ümit ederler, umarlar
12 ticâreten : ticaret, kazanç
13 len tebûre : asla kesilmeyecek olan, devam edecek olan

Muhakkak ki Allah’ın Kitabı’nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk edenler, asla kesilmeyecek (devam edecek) bir ticaret (kazanç) ümit ederler.


 SOHBETİN YAZILI METNİ:

FATIR  (13. SOHBET) 28. Ayetten itibaren

Geçen hafta 27. Ayeti işlemiştik. 27. Ve 28. Ayetler bağlantılı. Benzer durumlar var. Tekrar baştan gelerek gidelim.

“Elem tera ennallâhe enzele mines semâi mââ”

“Görmedin mi ki? Allah suyu gökten indirdi.” Burada bir vurgu vardı hatırlarsanız.

“Elem tera” “Görmüyor musun, bakmıyor musun, dikkat etmiyor musun yani neden böyle aleni gelişi güzel davranıyorsun? ” Bütün insanlara hitap.

“Ennallâhe” “Allah, Allah başkası değil” yani doğa olayı değil, meteorolojik olay değil. Bizzat Allah indiriyor.

Neyi indiriyor? Suyu indiriyor.

Rabbim burada yağmur bile demiyor. Suyu indiriyor diyor.

Bir de nereden indiriyor? Gökten indiriyor.

Yani burada Arapça hocamla da konuştum. Gökten bile suyu indiriyor. Yani biz yerlerde, akarsularda denizlerde görüyoruz ama bak suyu gökten bile indiriyor.

Yani boşluk, onun içerisinde boş gibi duran bulutlar var. Hacmi yok değil mi? Oradan indiriyor.

Burada çok çok güzel vurgular var.

Ve de “Enzele” “indiriyor”.

İkram şeklinde indiriyor. Ayette neler vardı?

“Feahracnâ bihî semerâtim muhtelifen elvânuhâ”

“Su arza düştükten sonrada onunla ürünleri, meyveleri çıkarıyoruz.” Biz çıkarıyoruz artık sistematiğe giriyor. Sünnetullaha, belirli kanunlara geliyor biz derken de. “semerat” meyve bile demiyor. Faydalanılacak şey bir işin semeresini, faydasını, karını görmek. Hatta çocuklar içinde bu kelime kullanılıyor. Burada övgü var meyvelere değer açısından bir övgü. Ama renkleri de muhtelif muhtelif, tek renkte değil çeşitli renklerde de var.

Burada da aslında bunun güneşle ilgili alakalı kısmı da var. Güneşe değil de suya vurgu yapılması da, suyun daha ulvi, daha değerli bir nesne olduğuyla ilgili.

Burada da şunu söylemek istiyorum. Münir Derman hocanın suyu üç ciltte işlediği kitap serisi var. Tavsiye derim. Onun bir ifadesi var.

“İnsan, Allah ile peygamber arasındadır. İnsanla da Allah arasında su vardır.” Diyor.

Yani burada abdeste dikkat edin diyor. Abdest temizlik değildir yani.

Mesela Hz Ali diyor ya:” Abdest temizlik olsaydı mesh’in ayağın altına vurulması lazımdı, ama ayağın üstüne vuruluyor.”

İşte suyla beraber Allah’a yakınlaşmanın sembolik bir ifadesi.

Yani su olağanüstü bir şey. Size ilginç gelmiyor mu?

Rengi yok. kokusu yok. tadi yok. Belirli bir şekli yok. Neye koyarsan onun şeklini alıyor.

Bir niceliği, niteliği olmasına rağmen karşıya bakıyorsun, karşıyı gösteriyor.

Şeffaf içinde bir sürü atom var, molekül var ama şeffaf. Canlılığın sembolü. Sanki bu dünyadan değil gibi.

Ama geçen hafta konuştuk yukarının da yukarısında ifadesi vardı.

Güneşe nispetle suyun vurgusunu bu ayetin derinlerinden, direkt değil de anlıyoruz.

Aynı bunun gibi “Ve minel cibâli cudedum” “Dağlardan yollar” nasıl yollar,

“Bîduv ve humrum muhtelifun elvânuhâ ve ğarâbîbu sûd. “

“Beyaz ve kırmızı renkleri muhtelif yollar da var. ve de çok koyu renklerde (kuzguni siyah deniyor.) simsiyah “

Bunu hatırlarsanız uzaktan bakıldığında dağların muhtelif kırmızı, beyaz, siyahlı yolların olmasını zahiren söylemiştik.

Birde şunu ilave edelim. Mermerlere baktığımızda özellikle cilalanmış mermerlere, muhtelif renklerde damarlar var bu da kastediliyor olabilir. Çünkü hayvanın sırtındaki o çizgilere de buradaki ifadesi ile cüded deniyormuş.

Mermerlerde de aynı şekilde çizgiler var. Ya da o travertenlerin üzerindekini çağrıştırdı.

Bir de ne demiştik? Allah’a giden yollar, herkesin fıtratınca gittiği yollar var. Bunları da muhtelif renkte yollarla endekslemiştik.

  1. ayette bunun devamı gibi.

“وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْاَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ كَذٰلِكَ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰؤُا اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ غَفُورٌ “

“Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhû kezâlik, innemâ yahşallâhe min ıbâdihil ulemâé’, innallâhe azîzun ğafûr.”

“İnsanlardan da, hayvanlardan da öyle, enamlardan da öyle, muhtelif renklerde aynı benzer şekilde, Allah’tan ancak âlimler korkar. Allah azizdir, gafurdur.”

Nasıl ki rengârenk, muhtelif renklerde meyveler var. Bırakın onu dağdan taştan yollardan da öyle muhtelif var. Aynı şekilde insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da aynı bu şekilde muhtelif renklerde olanlar var.

Şimdi zahiri manaya bakarsak; insanların ten renkleri de farklı farklı. Beyaz ırk var,siyah ırk var, kızıl ırk var, beyaz ırk var. İnsan tenlerinde de böyle ciddi farklılıklar var.

Aynı şekilde hayvanlardan da (genel anlamıyla “Devabbi”’nin çoğulu), birde “En’âm” denilen de var.

“En’âm” nedir?

Süreside var biliyorsunuz. Nimet kelimesinin çoğulu bu. Nimet ten nimetlenilen, faydalanılan hayvanlar anlamına geliyor. Yani davarlar, koyun, keçi sınıfında olanlar. Yani kurban edilenler.

Mesela at bu sınıftan sayılmıyor. İnsana faydası var ama at eşek, katır gibi hayvanlar her ne kadar insana faydası olsa da bu sınıftan sayılmıyor.

“Muhtelifun elvânuhû kezâlik” “aynı bu şekilde onlarda da renkler var.”

Şimdi “kezâlik” kelimesi ne demek?

Türkçede de buna benzer kullanımlar var. Benzer şekilde demek.

Şimdi demek ki benzerliği yukarıya atfediliyor. Bir zahiren bunu anladık zaten çeşit çeşit Allahu Teâlâ tek çeşit yaratmıyor.

Bir yerde okumuştum. Allahu Teâlâ elmayı bir çeşit olarak yaratmakla kalmamış, elmanın da 40 ayrı çeşidini yaratmış. Her çeşidinde yine alacalı alacalı bir sürü renk var. Rabbim monoton yaratmıyor bir şeyi. Yarattığında da çeşitlilik veriyor ama öyle bir çeşitlilik veriyor ki ( başka bir ayette var) “sen iki meyveyi aynı görürsün, aynı dalda yetişir ama ikisinde de farklılık vardır.” Diyor.

Bırak onu değişik meyveleri falan.

Şimdi yukardan gelelim rızık, yenilenler, ağaçta yetişenler, sebzeler ayrılıyor. Meyvelerin birçok çeşidi var. Mesela elma diyelim. Elmanın birçok çeşidi var. Geliyorsun; Teferruat teferruat, aynı dalda iki tane elma yetişiyor. Biri farklı, diğeri farklı. Hatta onu bırak elmanın bir kısmı, güneş gelen kısmı farklı, görmeyen kısmı farklı.

Bu Allah’ın yaratma çeşitliliğini de gösteriyor.

Ne kadar insan varsa o kadar yol var demiştik ya. İşte” kezâlik” demesiyle beraber, onun manevi farklılığı gibi bunda da aynı şeyler var oluyor.

Bakın 3 e ayırmış insanlar, hayvanlar, davarlar diye.

Şimdi “Dâbbe” kelimesi Kuran’da çok geçiyor. Benimde ilgimi çekti on küsur yerde geçiyor. Biraz o dâbbe konusuna girmek istiyorum. Hani hayvanlar deniyor ama kuşlar buna dâhil değil.

Çünkü bakın En’âm Suresi 38. Ayette var. “Dâbbe” nin kökü debelenmektir( kımıldamak), ayaklarını vurarak yürümek manası da var ama en uygunu debelenmektir.

“Hem yerde debelenen hiçbir dâbbe yoktur ki, hem iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, (Bakın Rabbim bunu ayırmış) sizin gibi bir ümmet olmasınlar”

Yani burada rabbim debelenen hayvanlarla kuşları ayırmış. Demek ki kuşlar dâbbe sınıfına girmiyor.

Mesela başka meleklerle ilgili bir şey var. Melekler de hariç. Nahl Suresi (16,49) da der ki:

“hem göklerde ne var* yer de ne varsa hepsi Allah’a secde ederler. Gerek dâbbe kısmından olsun, gerekte, melaike. Bunlar kibirlenmezler.” Burada da Rabbim neyi ayırmış? Melekleri ayırmış

Bunu neden anlatıyorum? Dâbbe’ye canlı da diyorlar. Yani yine meleklerin bunun içerisinde olmadığının göstergesi.

Bunların iki anlamı var. Aslında bunda insanlar da hariç.  Neden?

İşte bu Ayet. Bakın Rabbim “İnsanlar, dâbbe’ler, en’am “ diye ayırmış.

Hatta koyun, keçi, sığır gibi hayvanlarda dâhil değil, görüyorsunuz bu Ayette rabbim ayırmış. dâbbe bunların dışında kalan özel bir sınıf.

Bu dâbbe ile ilgili başka bir şey çok ilginç konu. Hani kıyametin büyük alametleri arasında olanlar var. Duman çıkması gibi. Bir de dâbbetül arz denilen bir şey var. Kıyamete yakın bir şey çıkacak.

Neml suresi 82 Ayet’te var. “Söylenen başlarına geleceği vakitte, onlar için arzdan bir dâbbe çıkarırız da, insanların ayetlerimize inanmadıklarını kendilerine söyler.”

Konuşan bir mahlûkat. Biz bunun niteliğini bilmiyoruz. Ama işte Kuran Ayetlerinden eleyerek gittiğimizde bunun kuş sınıfından olmadığını, en’am denilen sınıftan olmadığını, insan olmadığını ve melek olmadığını anlıyoruz. Nereden anlıyoruz?

Rabbim Ayetlerde teferruatlı dâbbe’yi izah ettiği için buradan rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Peki, dâbbe nasıl bir varlık?  Bununla ilgili olarak Nur Suresi 45. Ayet’te

“Hem Allah her dâbbe’yi bir sudan yarattı. Öyle iken kimisi (yani dâbbe’leri izah ediyor) karnı üstünde yürüyor. (yani sürünüyor. Sürüngenleri anlatıyor) kimisi iki ayak üzerinde yürüyor. Kimisi ise dört ayak üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse yaratır. Hakikaten Allah her şeye kadirdir.”
Bakın burada sürüngenlerinde dâbbe’nin içinde olduğunu görüyoruz.

İki ayaklı yürüyenlerden ne var? İnsan olmadığına göre, maymunlar mesela, goriller, ayılarda mesela arada iki ayak üzerinde yürüyenler de bunlardan var.

Hatırlar mısınız?  Sebe Suresi 14. Ayet’te “ Sonrada vaktâ ki ona ölümü hükmettik. Kime? Hz. Süleyman’a. Onlara onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir dâbbetül arz dayandığı asasını yiyordu bu sebeple yıkıldığı zaman ( Hz. Süleyman ölmüş kimsenin haberi yok. Emrindeki cinlerin de haberi yok. Bu sebeple o kurt denilen şey asayı yiyince yıkılıyor.) ki cinler gaybi biliyor olsalar o zilleti azap içinde bekleyip durmazlardı.”

Bakın burada da ifade ilginç. Dâbbe geçiyor. Yani ne olarak geçiyor? Dâbbetül arz olarak geçiyor. O kıyamet alameti olan şeyin içinde de dâbbetül arz geçiyor. Buradan biz neyi anlıyoruz?

 Rabbim direk olarak bir şeyi söylemiyor bazen ama Ayetlerin içerisinde o döngü içerisinde sırları var. Demek ki ben 2 sini birleştirdiğim de;

(Allahualem tabi benim yorumum hakikat bu olmayabilir. Hem de şunu da söylemek istiyorum. Ben burada bazı şeyleri iddialı söylüyor gibi oluyorum ama bunlar tamamıyla bana ait görüşler. Bunlar hak olmayabilir. Gerçek olmayabilir. Fakat tefekkür belirli ilim, düşünce Ayetlerin bir araya gelmesiyle bizde oluşan şeyler. Bunları paylaşıyorum. Ama asıl hak Allah’a aittir. Biz sadece isabet etmeye çalışıyoruz. Rabbim onu nasip etsin inşallah bunu da söylemeden geçmek istemedim.)

Tahminim bu tabi. O dâbbetül Arz’ın bir sürüngen tarzında olabileceğini işte ben bu Ayetlerden görüyorum. Yani o şekilde hissediyorum. Neden? Ağaç kurdu diyor. Diğer Ayette de dâbbe diyor. Diğer bir Ayette de sürünenlerden, karnı üzerinde sürünenlerden diyor. Tabi Allahu âlem. Ama onun muhteşemliğini düşünün. Kurt şeklinde, toprağın altında kaç metre büyüklüğünde, hangi devasada ve çıktığı zaman konuşan bir şey olduğu zaman, insanların nasıl bir şok içerisinde olacağını düşünün artık.

Bu dâbbe’yi bunun için anlatmak istedim.

En’am kelimesine gelelim şimdi. En’am da bakın hayvan olmasına rağmen, yani Allahu Teâlâ şöyle diyebilirdi insanlardan ve hayvanlardan diyebilirdi. Ama hayvanları dâbbe ve en’am olarak 2 ye ayırmış.

Bunun da sırrı şu arkadaşlar. Geçen hafta hatırlıyor musunuz? Her insan çeşidince, her insan sayısınca yol var demiştik ya. Bunu da neye bağlamıştık. Allahu Teâlâ’nın esmalarının her insanda farklı tecellileri var. Bu esmalar da renkler şeklinde tezahür ediyor. Sıtkatullah denilen Allah’ın boyası da bunun işaretiydi. Her insanda bu terkip farklı olduğu için bu kadar da farklı yol diyordu. “Kezalike” derken aynı bunun gibi insanların içerisinde de nefis var.

Şimdi burası biraz tasavvufun alanına giriyor. Bu nefislerinde hayvanlar suretinde tezahür ettiği ifade edilmiş. Hatta Abdülkadir Geylani Hazretleri ile ilgili birçok hikâye anlatır. Hani “nefsimi bir yılanın kabuğundan soyulmuş şeklinde içimden sıyrıldığını gördüm ve köpek şeklinde orda gördüm” diyor. Ve ona “seni bir daha içime almayacağım” dediğinde melekler ona diyor ki “al onu içine at biz seni onunla seviyoruz.” Diye.

Bu tasavvurlar manevi şeylerle ilgilenenler bilirler. Her insanda bu hayvan suretinde bir şey vardır. Ve onu terbiye etmeye ya da değiştirmeye çalışır.

İçinizdeki hayvan denilen bir konu bununla ilgili bir şeydi. İşte burada Allahu Teâlâ bunun 3 çeşidinin olduğunu söylüyor.

1 insan çok nadir. Yunus emre ne diyor: “Ölen hayvan imiş, insanlar ölmez” âşıklar ölmez diyor başka bir ifadeyle. Kabir kazıldığında da bazı insanlar diri biliyorsunuz hiç bozulmamış. Bununla alakası var. İşte onlar insanlar.

Birde nefsi hayvan olanlar var. Bunlarda 2 ye ayrılmış. Bir dâbbe olanlar var. Köpek, kedi gibi.

Birde insanlığa faydalı olan en’am denilen bir grup var. en’am nimet kökünden faydalanma kökünden, birde insanlığa faydalı olanlar bunlarda koyun gibi, keçi gibi kurban edilebilen hayvanlar.

İşte Rabbim burada tabi direk mana da değil, Surelerinde bunlara işaret ediyor. Ama bunlara kuş dâhil değil. Bazıları kuşları da dâhil ediyor. Hayır, kuşlar dâhil değil.

Yukarda bahsettik iki kanadı ile uçanları Rabbim bunlardan ayırmış. Ben bazen ilginç konuları da bunlarına katıyorum ki, bunlar tefsir kitaplarında çok bulunmuyor. Ama bunla renkleniyor. Rabbim Kuran’ın içerisine nice övgüler yaptı. Derininde ne manalarının olduğunun da, bunların da hakikat olduğunu bu kitaplarda görebiliyoruz. Hani böyle macera romanı gibi olsun diye değil de, bunla ilgilenen çok fazla insan var. Bu sohbet kayıtlarını dinleyen çok var. Onlara da hani Kuran’da bunların işaretleri olduğuyla ilgili bir mesaj olsun diye düşündüm.

“İnnemâ yahşallâhe min ıbâdihil ulemâé’”

“İnnema” “Ancak” demek. İnne ve kardeşleri diye Arapçada bir konu var bilirsiniz.

İsim cümlesinin önüne geliyor. Müpteda ve haberi böyle irabını değiştiriyor. Normalde biraz teknik olacak ama açıklamak durumundayım.

Müptedayla haberde merfu. İnne ve kardeşleri geldiği zaman, müptedanın ismi isim oluyor artık diğeri haber oluyor. İlk kısmı ismi nakıs oluyor. Diğeri yine merfu olarak kalıyor.

“İnnallahe” diyoruz mesela “İnnallahu” dememiz lazımken. Fakat ne “İnnema” geldiğinde bu sistem bozuluyor. Her ne kadar aynı gruptan da olsa aynı şekilde merfu (ötre) durumu devam ediyor.

“innema” nın manasal farklılığı da şu:

Kasr edatı deniyor buna. Yani anlamı daraltma. Tahdit ediyor, sınırlıyor. Yani genel bir mana var. Genel bir manayı sonraki gelen cümleye kasrediyor. Kısaltıyor.

“İnnema” “Ancak”

“Yahşallâhe” “Allah’tan korkarlar”

“Min ıbâdihil” “kullarından”

“Ulemâé” “ulema”

Yani “Kulları içerisinden Allah’tan layıkıyla (ancak)(bak kasrediyor şimdi anlamı daralttı.) ulemalar korkar. Yani âlimler korkar.”

Manayı şu şekilde etkiliyor bunun böyle olması.

Şöylede mana kurulabilirdi. Âlimler hiçbir şeyden korkmazlar. Sadece Allah’tan korkarlar da olabilirdi.

Fakat ulemanın sona gelmesi, kulları içerisinden Allah’tan en fazla âlimler korkar vurgusu var burada.

Rabbimde işte cümle övgülerini böyle yapmasıyla manaya derinlik katıyor.

“İnnallâhe azîzun ğafûr. “ şimdi neden (kullar arasında) Allah’tan hakkıyla ulemalar, âlimler korkuyor?

“Min ibadihi” derken de Allah’ın kulları. Bakın Allah’ın mahlûkatı, insanları falan başka bir ifade kullanılmıyor. Allah’ın kulları derken de yine özel bir grup var. Yani Allah’a iman etmiş, Allah’ı tasdik etmiş grup dersek buna. Bunların içerisinden bile Allah’ın nasip ettiği ilim ile ilimden faydalananların yine o özel gruba göre, Allah’tan daha fazla korktuğunun da göstergesi.

Yani hem insanlık olarak düşünülebilir. Ama birde özel bir grup olarak onun kulları demesine özgü olarak söylüyorum. O gruptan bile Allah’ın el-alim esması tecelli etmiş olanlarının daha fazla layıkıyla korktuğunun da alimler olduğunun göstergesi.

Geçen derslerden de konuşmuştuk. Eğer siz bir ilim alıyorsanız, her şekilde ilim alıyoruz. Bu ilim faydalı mı, değil mi? Bunun göstergesi Allah’a yaklaştırıyor mu? Birde içinizde haşyet duygusu oluşturuyor mu? Test edin. Ben dâhil herkes.

Eğer böyle oluyorsa işe yarıyor. Yoksa size faydası olmayan bir şey.

Mesela entropi denilen bir durum var.  Örneğin siz bir duraktasınız. O sırada insanlara yağmur yağıyor demeniz anlamsız. Bir fayda sağlamıyor. Karmaşıklığın gitmesi yolunda da bir faydası yok. Ona faydası olacak ve karmaşıklığı giderecek bir bilgi önemli. Bizde aynı şekilde Allah’ın yaratmış olduğu algı sistemi ile kulakla, gözle alıyoruz alıyoruz. Ne alıyoruz? Aslında Allah’ın ilminden alıyoruz. Bizde bir farklılık oluşturacak bir bilgi değerli.

Hani Allah’ın resulü diyor ya.

“Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”

Derken de bu var birde ne var?

“onlar ki malayaniyi terk ederler” yani Allah’a yaklaştırıcı dışında her şey malayani kabul edilmiş. Malayani gibi gözüküp de Allah’a yaklaştırma konusunda fayda veriyorsa o malayani olmaz. Malayani gözüktüğü halde.

Bugün müzikle uğraşan, batı müziğiyle uğraşan o kadar çok insan var ki,  Allah’a yaklaşıyor onunla. O enstrümanı hangi amaçla kullandığına bağlı. Bunu da unutmayalım.

Tekrar söylüyorum başa dönecek olursak;

Bir ilim sizi Allah’a yaklaştırıyorsa, yani dinliyorsunuz, görüyorsunuz. Allah’a yaklaşma adına bir şey hissediyorsanız ya da bu ayetteki gibi de bir şekilde haşyet duygusu oluşturuyorsa. Yani Allah’a bir saygı ile korku, ürperti hali oluşturuyorsa faydalı.

Yani bu sohbeti birçok insan dinliyor. Yıllardan beride dinliyor. Bir düşünsün.

Sohbet olarak düşünmeyin Kuran ayetlerinin izahatı olarak düşünün. Sizde bir farklılık oluşturduysa güzel. Yoksa otobüs durağında bekleyen insanlara yağmur yağıyor denmesi gibi bir şey olur.

Burada ki özellikle vurgunun âlimlere olmasının sebebi de, nedir?

Yukarda Rabbim hep ilimle ilgili bilgiler veriyor. Suyun gökten inmesi, onunla muhtelif renklerin çıkması, rengin o kloroplastlarda oluşması, fotosentez olayı falan. Bunların hepsi o ilimin içerisinde olan şeyler. Bunları öğrenen kişi aman Allah’ım bu nasıl sistem deyip kendine gelmesi lazım.

Birde fazla ilim olması da gerekmiyor. Bakın ne diyor?

“suyun gökten indiğini görmüyor musun?” diyor.

Bunun için ilme gerek yok ki dağda ki çobanda ya Allah Allah bu suda gökten iniyor ne ilginç bir şey. Aman Yarabbi nasıl derse. O anlamda yine Allah’tan korkmasına vesile olacak bu.

Aman Yarabbi ne kadar davar yaratmışsın, inek yaratmışsın ne kadar çeşit çeşit yaratmışsın. Hiçbiri birbirine benzemiyor.

Şunu da söyleyeyim. Bir kar tanesi diğerine benzemiyor. Bakın sokağa yayılan şu kar tanesi kaç tane sayabilir misin? Hadi sen kendi çiziminle yap. Al kâğıt kalemi eline farklı farklı çiz. Bir süre sonra kendini tekrar etmeye başlarsın.

Bir mahalleyi düşün, şehri düşün, bir dağı düşün kaç kat trilyon tane kar yağıyor. Ve kaç milyon yıldır yağıyor ve hiçbiri birbirine benzemiyor.

Çekirdek çitliyoruz ya. Üzerindeki çizgilere baktınız mı? Bir şey çağrıştırıyor mu size?

Barkod gibi. Biri diğerine benzemiyor. Yani zebralarda öyle, parmak izleri de öyle. Ben resimle biraz ilgilendim portre çalıştım.

Bir göz, iki göz, bir burun, bir ağız var mı başka bir şey? Kulaklarda var ama bereyi örtüyorsun yine insanı tanıyorsun.

Burun ameliyatı oluyor. Yine o kişiyi tanıyorsun. Yıllar sonra gördüğümüz çocukluk arkadaşlarımız bile tanıyabiliyoruz.

Gözlük, lens takılıyor yine de tanınıyor.

İki Çinli, iki ikiz kardeş birbirine benzemiyor. İşte Rabbim bu sima denilen şey ne ise bunda gizlidir. Her şey değişiyor ama sima değişmiyor.

Muhteşem farklılıklar oluşturmuş. Hadi insan bir nebze, penguenler birbirine benzemiyor. Bunların hepsi rabbimin ilmi. Bunları görmek için illa ki bilim adamı olmaya gerek yok. Üniversitelerde olmaya gerek yok. Dikkatli bakan bir göz bunları görür.

İşte “Elemtera” “görmüyor musun? Bakmıyor musun?” Derken de Rabbim bunu diyor.

Orda sadece bir misal veriyor. Suyun gökten indiğini görmüyor musun derken de bir şey var.

Allahu Teâlâ bize Rabbimizin ilmini anlamaya yönelik bakış nasip etsin.

Görmek Allah’a ait. Ben kulumla görürüm, işitirim diyor.  Ama bakmak irade olarak bize ait. “Elemtera” derken de orada görmüyor musun değil. Bakmıyor musun gibi bir ifade var. çünkü görmek Allah’a mahsus. Yani Allahi değerler. Ama bakmak, boyun kasları bizde kafamızı çeviriyoruz. Göz kasları bizde o bakışa yönlenmemiz gerekiyor. Allahi, ibretsel, tefekkürsel bakışa.

Allah’ta nasılmış?

“Şüphesiz Allah azizdir. Gafurdur.”

Bu aslında ikisi birbiriyle alakalı değil gibi.

Sen bu muhteşemliğe baktığında Allah’ın azamet sahibi aziz olduğunu, üstün olduğunu anlarsın demek burada aziz.

Eğer bunu layıkıyla da anlarsan sende senin nefsinde bir hal oluşması lazım. İşte bu sende oluşan hali de Allah bildiği için buda senin mağfiretine, affına vesile olur demektir.

“Gafur” “mağfiret eden” demektir. Bir “Gafur” geçer, bir “Gaffar” geçer, birde “gafir” geçer.

Üçü de hemen hemen aynı manadadır. “Gafere” “mağfiret etmek” demektir.

Mağfiret etmek ne demektir?

Örtmek demektir. Miğfer var ya bu kökten. Miğfer kafayı örterek koruyor. Bir şeyin üzerine örtme settere yakın manası vardır. Aftan farklıdır.

Allahu Teâlâ’nın silmesi demektir. Neyi? Bilgiyi. Her şey kayıt olmuyor mu? Oluyor.

Ahirette eğer sen Allah’tan mağfiret istersen, buna uygunda hareket yaparsan Allahu Teâlâ işte Gafur, Gaffar isimleri ile kayıttan siliyor.

Hatta öyle deniyor ki, El-Gafire bunu deniyor. Şahit olan meleğin bile hafızasından siliniyor diyor. Bir abartısı ile sen bile hatırlamıyorsun. Yani ne kadar büyük bir şey olduğunu düşünsenize. 30. Ayette de var işleyeceğiz.

Yani Allahu Teâlâ örtmesin ya yandık yandık. Rezil olduk.

Aynı zamanda El-Aziz demesiyle beraber de Allah’ın aziz olduğunu anlayan nefiste kibir oluşmazmış.

Allah’ın o azizliğini, izzetliğini, büyüklüğünü, yenilemeyeceğini, yani galip gelinemeyeceğini anlayan nefiste ne yapıyor?

Kibrini engelliyor. Sende ne yapıyorsun? Korkuyorsun Allah’tan, haşyet duyuyorsun. Allah’ta korkan nefsi bağışlıyor. Mağfiret ediyor.

Bu her zaman Ayetlerin sonunda gelen bu ikili Esmalara bu bağlamda dikkat etmek lazım. Bütün bunlarda” azîzun ğafûr ” bunu açıklıyor. yoksa “gafur”u burada açıklayamıyorsun. Yani ne alaka diyorsun. Renklerden bahsediyor bir şeyden. Sonra Allah gafur. Ama aziz.

“Kulları içerisinde Allah’tan en çok korkan âlimlerdir.” Âlim neyi idrak ediyor Allah’ın azizliğini idrak ediyor. O zaman da Allah’ın mağfiretine aday oluyor.

29 ayete bakalım.

“اِنَّ الَّذٖينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ “

“İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve egâmus sâlâte ve enfegû mimmâ razagnâhum sirrav ve alâniyetey yercûne ticâratel len tebûr. “
“İnnellezîne yetlûne kitâballâhi” “O insanlar ki Allah’ın kitabını tilavet ediyorlar.”

“Ve egâmus sâle egâmus sâlate” “Namazı ikame ediyorlar.”

“Ve enfegû mimmâ razagnâhum razagnâhum sirrav ve alâniyetey” “Sır olarak ve aleni olarak ta onlara verdiğimiz rızıklardan infak ediyorlar.”

“Yercûne ticâratel len tebûr.” “Len tebur olan bir ticareti de onlar ümit edebilirler.”

Şimdi bakın 18. Ayetle çok alakalı önce bu Ayete bakalım.18. Ayete bakacağız

“O kimseler ki Allah’ın kitabını okuyorlar, namazı dosdoğru kılıyorlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da gizlice, aşikâr olarak hak yolunda sarf ediyorlar.”

18 ayette de

“ Sen ancak o kimseleri uyarırsın ki onlar gayb hakkında Rablerinden korkarlar. Namazı ikame(dosdoğru) ederler, her kim temizlenirse ancak kendi nefsi için temizlenir. Sonunda dönüş Allah’adır.”

Yani burada 6 husus var. Üçü 18 ayette, üçü 29. Ayette. Ortak husus namazı dosdoğru kılmaları. Bu ortak değer Rabbim aynı kullanmış. Matematikte değişme kuralı gereğince, demek ki Allah’ın kitabını okuyanlar ile 18. Ayette ki” Gayb hakkında Rablerinden korkarlar” ortak.

Ve ilginç biraz evvelki ayetin son kısmıyla birleştiği yer. Bakın ne diyor.

“Haşyet duyarlar Rablerinden” 18 ayette haşyet duyarlar diyor. Gaybta

Bu son ayette ne diyor. 29. Ayette

“Allah’ın kitabını okuyanlar diyor.” Allah’ın kitabını okuyunca onun ilmini değerlendirince aynen kulları içerisinden en çok, layıkıyla korkanlar âlimler olduğu gibi işte 18. Ayetle de birleşiyor burada.

Demek ki neymiş ikisinin birleştiği nokta. Demek ki Allah’ın kitabını okumak bizim şu anda yaptığımız. Gaybta yani onu görmeden, Allah’tan korkmaya vesile oluyormuş.

Zaten bu Kuranı Kerim’in isimlerinden birinin zikir olması. Zikir diyor. Zikir ne demek?

Öğüt demek aynı zamanda. Birçok anlamı var. Bunlardan biriside öğüt.

Öğüt veriyor Rabbim. Sen o öğüdü aldığında haşyet oluşuyor. Aman Yarabbi gerçekler buymuş demek ki. Bende dikkat edeyim diyorsun. Peki, Allah’ı görüyor musun?

Yani aleni olarak görmüyorsun. Ne yapıyorsun? Gaybi korkuyorsun.

Görmeden korkuyorsun. Gördükten sonra zaten korkmamak mümkün mü?

Ama Allahu Teâlâ görmeden gaybi alarak kendisinden haşyet duyulmasını istiyor. İşte demek ki o zaman bu okuduğumuz kitabın amacı da bu haşyet duygusuna götürmesiymiş. Ama nasıl götürecek?

Tilavet edeceksin. Tilavet etmek ağır ağır okumak demek. Üzerinde dura sura okumak demek. Yüzünden okudun geçtin ne oluşturacak ki sende?

Sevabı var. Amenna Allah’ın kitabını okuyorsun ne güzel iş yapıyorsun. Ama tilavet ettiğinde, ağır ağır okuduğunda, üzerinde düşündüğünde demek ki Allah korkusuna ulaştıracak ilim verecekmiş sana.

Ve bakın ikincisi namazı dosdoğru(ikame) kılarlar.

Namazı kılmaktan önce geliyor arkadaşlar kitabı okumak. Namaz kılınmasın değil. Hepimiz burada bir vakti bile kaçırmamaya çalışıyoruz. Sünnetleriyle, nafileleriyle yapmaya çalışıyoruz. Allah kaim kılsın. Ama Allahu Teâlâ öncelik olarak Kuran okumayı söylemiş. Yani haftaya bir cüz okuyayım da sevap gelsin değil. Tekrar söyleyelim.

Ben haftada 1 cüz okuyorum elhamdülillah. Fakat tilavet diyor burada.

  1. ayete de baktığımızda demek ki inceleyeceksin, derine dalacaksın, hayret duygusu oluşacak. Geçen hafta nasıl işlendiğine bakın. Namaz kılmaktan önce Kuran okumak.

Kuranı tefekkür etmek. Daha sonra neymiş?

“ve onlar infak ederler,” bu Bakara Suresinde de geçiyor hatırlarsanız.

Bakara 2.3 Ayet

“Ellezîne yué’minûne bil ğaybi” “Onlar gayba inanırlar.” 18. Ayetteki gaybi olarak Allah’tan korkarlar kısmı.

“Ve yugîmûnes salâte” “ namazı dosdoğru kılarlar.

Namaz gelmiş görüyor musunuz? Sıralama aynı şekilde.

“Ve mimmâ razagnâhum yunfigûn.” “kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.”

Gördünüz mü? Kuranı kerimin birbirini nasıl tefsir ettiğini. Bu ayet 18.ve 29. Ayet nasıl bir örgü içerisinde birbirini tamamlıyor. Ve bakın Bakara Suresinde de namazdan önce ne geliyor?

Gayba iman geliyor. sonra namaz geliyor. Namazdan sonra da infak etmek.

İnfak etmenin 1. En önde olanı zekâttır. Zekât olduğunu nasıl anlıyoruz?

Yine 18. Ayette diyor ki: “her kim temizlenirse ancak kendi nefsi için temizlenir” demek zekât kelimesi kökeni ile o temizlenme aynı olduğu için ve 29. Ayette de infak kelimesi olduğu için birleşiyor.

Demek ki Allah’ın verdiği rızıklardan vermek ana konusuyla zekât, temizlenmeye, nefsin temizlenmesine vesileymiş.

Ama en önemli vurgu ise infak. İnfak etmek zekâtı da kapsayan üst bir konudur ki, Bakara Suresinde zekât verirler demiyor. İnfak ederler diyor.

İnfak maddi olsun, manevi olsun bir şeyin senden çıkması demek. Nafaka çıkmak demek. Senin ailene verdiğin senin cebinden çıkıyor.

İnfak çıkmak demektir unutmayın.

Münafık kelimesi var ya. Kökeni olan tarla faresinin iki tane tünelinin olması, birinden olmazsa diğerinden çıkması münafık kelimesinin kökeni olmuş.

Senden çıkan fedakârlık ettiğin her şey bu infak konusunun aslıdır.

En üstü farz olan şekli zekâttır. Ama sadece zekât değil her türlü çıkma infaktır.

Kendine çay dolduruyorsun mesela, önce başkalarına verip kendine en son alman bile infaktır.

Otobüse binerken başkalarına yol vermen de infaktır.

Ama aslı rızıklardan verilen, başkasını kendine tercih etmek anlamında infaktır.

Allahu Teâlâ devam ediyor:

“Yercûne ticâratel len tebûr” “Bunlar ancak bir ticareti ümit edebilirler” ki o ticaret nedir?

Zarar etmeyecekleri, iflas etmeyecekleri bir ticareti umabilirler.

Gerek 18. Ayetteki gerekse bu ayetteki şeyleri yapanlar. Ancak; bir ticaretten zarar etmeyeceklerini umarlar.

Demek ki neymiş? Diğerlerinin yaptığı ticaret kesinlikle zarar edecek.

Zarar eden de iflas eder. Peygamber efendimiz diyor ya: “Size müflis eden, iflas eden birini göstereyim mi?”

Kim diyorlar.

İşte onlar ki birçok doğruyu yaptığını zannettiği halde, ahirette hesap gününde başkalarının haklarını ödedikten sonra geriye bir şeyi kalmayıp ta iflas etmiş olarak da cehenneme gidenlerdir” diyor.

Allahu Teâlâ bize bu ayetleriyle bize daha dünyada yaşarken nasıl davranmamız gerektiğini anlatıyor ki bu zikirdir. Ve bunu kitabında veriyor. Bizde layıkıyla Allah’tan korkup da azizliğini anlayıp da onun mağfiretine uğrayanlardan eylesin.

Yoksa ticareti zarar edipte, müflis olmuş, iflas etmiş insanlardan oluruz.

Allahu Teâlâ bizi bu sınıftan korusun.

Sadakallahülazim.
 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.