Fussilet suresi 8.sohbet (15-16.ayet)

FUSSİLET 15:

Ad, haksız yere yeryüzünde büyüklenmiş: -Bizden daha kuvvetli kim vardır? demişlerdi. Kendilerini yaratan Allah’ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmüyorlar mı? Onlar, ayetlerimizi bilerek inkar ediyorlardı.

فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

Fe emma adun festekberu fil ardı bi gayril hakkı ve kalu men eşeddu minna kuvveh, e ve lem yerev ennellahellezi halakahum huve eşeddu minhum kuvveh ve kanu bi ayatina yechadun.

  • Kelimeler
#kelimeanlamkök
1feemmafakat
2aadunAd (kavmi)عود
3festekberubüyüklük tasladılarكبر
4fi
5l-erdiyeryüzündeارض
6bigayriolmaksızınغير
7l-hakkihakkıحقق
8ve kaluve dedilerقول
9menkimdir?
10eşeddudaha şiddetliشدد
11minnabizden
12kuvvetenkuvvetiقوي
13evelem
14yeravgörmediler mi?راي
15enneelbette
16llaheAllah
17llezio ki
18halekahumonları yaratanخلق
19huveO
20eşeddudaha güçlüdürشدد
21minhumkendilerinden
22kuvvetenkuvvetçeقوي
23vekanuve devam ettilerكون
24biayatinabizim ayetlerimiziايي
25yechaduneinkaraجحد

FUSSİLET 16

Biz de onlara dünya hayatında rezil edici azabı tattırmak için, o uğursuz günlerde buz gibi bir rüzgar göndermiştik. Ahiret azabı ise daha çok alçaltıcıdır ve onlar yardım da görmezler.

فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ

Fe erselna aleyhim rihan sarsaran fi eyyamin nahisatin li nuzikahum azabel hizyi fil hayatid dunya, ve le azabul ahireti ahza ve hum la yunsarun.

  • Kelimeler
#kelimeanlamkök
1feerselnabiz de gönderdikرسل
2aleyhimüzerlerine
3rihenbir rüzgarروح
4sarsarandondurucuصرصر
5fi
6eyyamingünlerdeيوم
7nehisatinuğursuzنحس
8linuzikahumtaddırmak içinذوق
9azabeazabınıعذب
10l-hizyirezillikخزي
11fi
12l-hayatihayatındaحيي
13d-dunyadünyaدنو
14veleazabuazabı iseعذب
15l-ahiratiahiretاخر
16ehzadaha da kepaze edicidirخزي
17ve humve onlara
18lahiç
19yunsaruneyardım edilmeyecektirنصر

:

Fussilet suresi 7. sohbet (ad kavmi) 13-15. ayetler

Esma ul Hüsna (EL KUDDÜS)

(0:03 – 1:04)
Esma-ül Hüsna Sohbetleri, El Kuddus Esması, 15 Aralık 2024

Esma-ül Hüsna Sohbetlerinden devam ediyoruz. Daha evvelki sohbetlerde genel anlamda esmalardan bahsetmiştik. El Rahman ve El Rahim esmalarını işlemeye çalışmıştık.

(1:04 – 1:17)
Sonra da El Melik esması onu işlemiştik. Şimdi Tirmizi’nin bir hadisi var meşhur. Ondaki sıralama zaten hep esas olarak alınmış.

(1:17 – 1:24)
Yani Allah’ın şöyle bir hadisi var. Bu bütün sahih hadis kitapları da geçiyor. Buhari ve Müslüm’de de geçiyor.

(1:24 – 1:40)
Allah’ın 99 ismi vardır, 100’den 1 eksik. Kim bunu ezberlerse ya da sayarsa cennete girer diye bir hadis-i şerif var. Bu hadisin devamı olarak işte değişik rivayetler var.

(1:40 – 1:53)
En meşhuru Tirmizi’nin hadisi olduğu için ben o sıralamayı alıyorum. Ama başka sıralamalar da var. Bu konuda ince bilgisi, daha derin bilgi sahibi olmak isteyenler.

(1:53 – 2:07)
Bu da İsmail Karagöz’ün Diyanet Vakfı yayınlarından çıkan Esma Hüsna kitabı var. Oradan bakabillir. inanılmaz teferruatlı bir kitap. İşte o sıralamaya göre gidiyoruz.

(2:07 – 2:19)
Belki bazen arada çok önemli bir Esma konusu geçerse onu da açıklayabilirim. Ama şimdilik kafamdaki şey sıralı olarak gitmek. Dediğim gibi geçen hafta el-Melik’i işlemeye çalıştık.

(2:20 – 2:29)
Şimdi de El Kudüs. Şimdi El Kudüs esması El Melik esmasından sonra geliyor. Şimdi onunla ilgili şeyleri sıraladım.

(2:31 – 2:38)
Ayetler var. Onu göstermek istiyorum size. El Kudüs esması buralarda geçiyor.

(2:38 – 2:55)
Manası biraz evvel söylediğim gibi her türlü eksiklik ve noksanlıktan münezzeh uzak olan anlamına geliyor. Demin ekranda gördüğünüz gibi. Şimdi iki yerde El Kudüs olarak geçiyor.

(2:56 – 3:10)
Diğer üç yerde de fiil olarak geçiyor. En meşhurları işte bu şeyde Haşr suresinde geçen. Şurası işaretlemelerde de bulunayım.

(3:16 – 3:28)
Haşr suresinin son ayetleri biliyorsunuz sabah ve akşam namazlarından sonra okuyoruz. Hüvallâhüllezî diye geçiyor. Hüvallâhüllezî lâ ilâhe illâhu âlemul gâibü ve şâde.

(3:28 – 3:46)
Hüverrahmânurrahîm dedikten sonra işte El Melik, El Kudüs, Esselam, El Mümin, El Müheyminin gibi geçiyor. Zaten o Tirmizi’nin hadisi de o girişe benziyor. Bir de Cuma suresinde geçiyor.

(3:46 – 4:22)
Orada da benzer bir şekilde ifadeler var. İlginç bir şekilde bu zaten ilk ben o şeyde görmüştüm onu. Bakara suresinin 30.

ayetinde yukarıda. “Hani Rabbin meleklere ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz” demişler.
Allah da ben sizin bilmediğinizi bilirim demişti.

Şimdi şurada işte takdis ediyoruz derken de işte bu Kudüs kelimesiyle ilgili kısım var. Şimdi buraya ara sıra geleceğiz.

(4:47 – 4:53)
Kelime anlamlarına tekrar gelelim. Sözlüklerde bir bakacağız. Önce bir genel bir giriş yapacağım.

(4:53 – 5:05)
Ondan sonra sohbet niteliğimle konuşacağım. Ders niteliğimde olunca arkadaşlar bu kitaplarda, ansiklopelerde çok bilgi var. Ama böyle içine giremiyorsun bu hadisi şerefin.

(5:05 – 5:15)
Ama klasik bilgileri vermek durumundayız. Onlara bir bakmak lazım. Şimdi bunun kökü Kudüs.

(5:15 – 5:24)
K-D-S kelimesi. Galf, dal harfi ve sin harfi. Bunlar bir şeyin temiz olduğu anlamına geliyor.

(5:24 – 5:38)
Mesela ben ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Yıllar evvel Kudüs esmasını araştırırken bir sohbette Bediüzzaman Sadi Nursi’nin kitabından birisi okumuştu. Temizlik, temiz olma durumunu söylemişti.

(5:38 – 5:49)
Hakikaten de bugün sözlüklere baktım. Klasik Arapça sözlüklerinde bu fiil geçtiği zaman temiz oldu. Yani kişinin kendisiyle ilgili bir durum var.

(5:49 – 5:57)
Ama Arapça bilenler biliyor. Karşı tarafa geçtiğinde de bir şeyi temizlemek manasına geliyor. Kaddese fiili.

(5:58 – 6:14)
Kudüs ne demek? Buna mübalaalı ismi fail deniyor Arapçada. Bir kalıpta bir kelime buna girdiği zaman o fiilin kişi de mübalaalı, abartılı bir şekilde olması durumuna geliyor. Mesela Türkçe’de hamal diyoruz.

(6:14 – 6:24)
Mesela hamal, hamal kelimesine geliyor. Taşımak fiilini abartılı bir şekilde yapan anlamına geliyor. Kudüs de öyle mübalaalı ismi fail.

(6:24 – 6:43)
Yani ne demek? O maddi manevi temizliği çokça üzerinde bulunduran çok temiz, aşırı temiz manalarına geliyor. Fakat bu Kudüs kelimesi Türkçemizde de geçmiş. Türkçemizde de kullanılıyor.

(6:43 – 6:50)
Ama biraz sonra göreceksiniz. Genellikle bu manalarda yani temiz manasında kullanılmıyor. Tabii ki derinleri temiz.

(6:50 – 7:03)
Ama Türkçe’deki ya da dini literatürdeki biraz farklı kelimelerle geçiyor. Mesela kutsal kelimesi. Oradaki aslında D ama T’ye dönüşmüş, kutsal olmuş.

(7:03 – 7:10)
Mukaddes kelimesi. Kudusi kelimesi. Kudüs şehri var.

(7:10 – 7:15)
Buradan. Beytil makdis olarak geçiyor. Yine Kudüs’ün bir ismi.

(7:16 – 7:25)
Takdis etmek, kutsamak anlamına geliyor. Kutsamak. Bunlar Türkçe’de geçmiş hallere.

(7:26 – 7:34)
Tabii ki bunu deyince şaşırıyor insan. Ya kutsalla temizliğin ne alakası var diye. İşte biraz sonra onu izah etmeye çalışacağız.

(7:35 – 7:50)
Mesela başka şeylerde de ruhlu Kudüs var. Cebrail aleyhisselamın ismi ruhlu Kudüs. Bu söylendiği zamanda kutsi ruh anlamında bir kelime.

(7:51 – 8:08)
Mesela şeyde kullanılıyor, tasavvufta çok kullanılıyor. Bir Allah dostu, vefat etmiş bir Allah dostundan bahsedilerken kaddese sırrahu deniyor. Allah onun sırrını kutsasın anlamında bir kelime.

(8:13 – 8:32)
Önce kutsal deyince ne anlaşılıyor? Herkes bir düşünsün. İlla dini literatürde olması gerekmiyor. Günlük dünya ifadelerinde de bu kullanılıyor.

(8:32 – 8:40)
Kutsal denince bu kullanılıyor. Çevremize baktığımızda bir sürü eşya var. Bir sürü olay var.

(8:40 – 9:03)
Bu normal, hayatın akışında normal değerler. Ama bir şey kutsal olduğu zaman aşırı değer veriliyor ona. Mesela ülke olarak, sadece dini olarak değil, kutsallık olarak neyi sayabiliriz? Mesela bayrak geldi benim aklıma.

(9:04 – 9:15)
Şimdi bayrak ne? Normalde bir kumaş değil mi? Bez. Üzerinde de bazı desenler var ve renkler var. Her ülkenin bayrağı var ama uğruna ölünüyor.

(9:17 – 9:24)
Dikkat edin evinizde yerleri atıp şey yapmıyorsunuz. Yani çocuğunuz biraz özensiz davranıyor. Ne yapıyorsun oğlum? O bayrak diyorsun.

(9:25 – 9:33)
Daha çocukluktan itibaren onun kutsallığını ona anlatmaya çalışıyorsun. Halbuki bir bez. Ama ona bir manevi anlam yüklenmiş.

(9:33 – 9:41)
Bir değer yüklenmiş. Hususi bir mana yükselmiş. Dolayısıyla kutsal bayrak deniyor.

(9:42 – 9:54)
Mesela vatan. Normalde toprak arazi değil mi? İnsanların mülkiyetinin olduğu yer. Ama vatan deyince insanlar da, sadece ülkemizde değil, bu ülkemiz o konuda biraz daha hassas.

(9:54 – 10:05)
Milli manevi değerlere biraz daha farklı yaklaşıyoruz. Vatan toprak olmaktan çıkılıyor ve kutsal oluyor. Uğruna ölünecek bir değer oluyor.

(10:06 – 10:16)
Mesela ezan. Aslında bir ses, bir çağrı makamda okuduğunda da terennüm edilen bir şey. Ama o ezanların çok büyük bir anlamı var.

(10:16 – 10:31)
Yani bir ses çağrıdan çok daha farklı bir şeye gidiyor. Yani dini olmasının ötesinde ezanın bir kutsiyeti var bu ülke için. Ezan Türkçe eleştirildiğinde insanların için ezan çok farklı bir manadaydı.

(10:31 – 10:39)
Onu da unutmayalım. Mesela İstiklal Marşı da öyle, Milli Marş da öyle. Değil mi? Bakın, şeylere bakın.

(10:39 – 10:44)
Milli Marş diyorsunuz. Biz hep kendimize göre düşünüyoruz. Bütün ülkelere bakıyorsunuz.

(10:44 – 11:00)
Milli Marşlarında gerçekten çok ciddi bir olay. Türkiye’de Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon arasında ciddi bir mücadele var. Ama Milli Marş deyince en nefret ettiğin futbolcu bile senin son derece desteklediğin gol atınca ağladığın bir şey oluyor.

(11:01 – 11:12)
Neden? Milli Marş gibi milli manevi değerlerin kutsallığından oluyor. Yani aslında ona bir anlam yükleniyor. Yani maddi olan bir şeye bir anlam yükleniyor.

(11:13 – 11:23)
Ona bir ulvi mana yükleniyor aslında. Yani herhangi bir şey değil de bir ulvi mana. O zamanda bir duygusal bağ oluşturuyor.

(11:24 – 11:37)
Aslında yani biraz daha şimdiki konumuza gelelim. Dini kutsallar olduğunca ne aklınıza geliyor? İşte şehir boyutunda Hudüs. Bakın ismi bile Hudüs olmuş.

(11:38 – 11:50)
Beytin Makdis olarak geçmiş. Herhangi bir şehir değil. İlk kıblemiz olan peygamberlerin çoğunun orada bulunduğu bir şehir olmuş.

(11:50 – 12:04)
Ve Rabbim ona Hudüs ismini yüklemiş. Demek ki orada Allah’ın işte özel bir anlam yüklemesi var. Mesela sadece 3 camiye özel bir ziyaret vardır diyor Peygamber Efendimiz.

(12:07 – 12:17)
Mekke’deki camimiz, mescidimiz. Mescidi Haram. Medine’deki mescidi Nebemi, peygamber mescidi.

(12:18 – 12:22)
Ve mescidi Aksa. Yani işte Beytin Makdis. Bu 3’ü.

(12:22 – 12:29)
Demek ki Rabbim mescide. Yani bir mekana, namaz kıl mekana. Kutsiyet zaten var.

(12:29 – 12:41)
Yani insanların cami, mescidi, kutsiyeti zaten var. Ama ne olmuş? Rabbim ekstra bir yükleme yüklemiş. Mesela kutsal emanetler var.

(12:42 – 13:03)
Normalde bir sakal değil mi? Yani kıl parçası aslında. Ama işte Peygamber Efendimiz’in olunca, nesilden neksine aktarılınca, bizim camilerde özel gecelerde alıp böyle sıraya geçtiğimiz, yani heyecanlandığımız çok özel bir emanet oluyor. Peygamber Efendimiz’den bir parça.

(13:03 – 13:14)
Yani işte kıl dersinden buna, insanların bazıları öyle diyor. Kızgındığımda söylüyorum. Ama işte Peygamber Efendimiz olunca o mukaddes bir emanet oluyor bize.

(13:14 – 13:22)
Aynı zamanda mesela hırkayı şerif var. Değil mi? Mukaddes emanetlerde sergilenenlerden en önemlisi. İşte Veysel Karahane’ye hediye ettiği bize.

(13:23 – 13:34)
Buna ne kadar anlam? Yani atıp üzerimize üşümemek için giydiğinizden daha farklı bir anlam oluyor. O kutsallık onun üzerine bildiğince. Ve de son olarak şunu söyleyebilirim.

(13:34 – 13:42)
Sandık var biliyorsunuz. Sekine tabutu. O da Kur’an-ı Kerim’de Bakara suresinde geçiyor.

(13:43 – 13:57)
Onda emanetler vardır diye ayette var. Allah-u Teala da ona sandık ve içindeki eşyalara özel bir mana yükleyerek, Kur’an-ı Kerim’de de özelliklerin anlatıldığı çok özel şeyler oluyor. Yani şunu anlattım.

(13:57 – 14:08)
Kudüs esmasının kökü olan kudüs kelimesinin yaşamdaki karşılıklarını söylemek istedim. Şimdi buradan şuna geçeyim. Dersimiz esma.

(14:08 – 14:20)
Esmaların ne olduğunu önceki derslerde anlatmıştık. Aslında özellikle dini kutsallardan bahsediyorum. Dini kutsallık söz konusu olduğunda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz.

(14:20 – 14:44)
O şeyin üzerine Allah’ın el-Kudüs esmasının tecellisi oluyor. Yani bizim göremediğimiz bir şekilde el-Kudüs esması bir tecelli ettiği zaman o şeyde bir özellik, farklı manalar kazanıyor. Ve bizim bilinçaltımızda onu anlıyor aslında.

(14:49 – 14:54)
Kutsal topraklar dedik. Bak adı üstünde yine. Kutsal topraklar deyince herhangi bir toprak değil.

(14:54 – 15:25)
Demek ki Allah-u Teala’nın o nazarının olduğu, esmaların tecelli ettiği topraklarda anlaşılıyor. Şimdi bir şeyin aslında genel bir bilgi o. Allah’la bağını koparırsan herhangi bir materyal oluyor. Şimdi bir Müslüman, bir mümin yani La ilahe illallah Muhammedun Resulullah dedikten sonra yaşama baktıktan sonra çevresine işte onun Allah’la bağını koparmaması lazım.

(15:25 – 15:36)
Bir bilgiyle ya da eşyayla beraber. Bağını kopardığın anda işte o tırnak içine layık oluyorsun. Layık kelime anlamı yine ne? Hani deniyor ya dünya işleriyle devlet işlerinin ayrılması.

(15:36 – 15:43)
Bunun da daha evvel anlattık. Deisizm yani deisizm Tanrı’yı reddetmek değil. Allah’ı reddetmek değil.

(15:43 – 15:57)
Tamam bir ilah var ama o yukarlarda uygu işlerde yeryüzü işlerine haşa karışmaz. Yeryüzü işlerini biz ayarlarız. O zaman ne oluyor? Eşyayla yaratma dışında Allah’ın bağını koparmış oluyorsun.

(15:57 – 16:04)
Allah-u Teala da bunu istemiyor. İşte bu esmaların önemi orada. Biz ne diyoruz? Tam tersine bunu.

(16:06 – 16:21)
Her şey Allah’ın isimlerinin tecellisi diyoruz. İsimlerinin tecellisi olmadığı hiçbir şey yok. Hem kuvvet olarak hem materyal olarak işte onunla bağlantısını kurmaya çalışıyoruz.

(16:21 – 16:39)
İşte bu derse katılanların ya Esma’yı daha iyi anlayayım diyenlerin de kaygısı bu olmalı. Ya ben çevremde gördüklerimi Allah’la bağını kurmalıyım. Bir üstünde aslında hani atlayarak gittim ama konu göreği Allah’ı tanımakla yükümlüyüz biz.

(16:39 – 16:47)
Önce iman edip kabul ediyoruz. İkincisi tanımakla yükümlüyüz. Peki Allah’ın zatını tanımak mümkün değil.

(16:47 – 16:56)
Öyle bir program kainatta yok. Allah’ın zatını tanıyamazsın kusura bakma. Nasıl tanıyacaksın? İşte Esmalarıyla tanıyacaksın.

(16:57 – 17:18)
Bir kere bu dersler yani Esma bilgisi bize Allah-u Teala’yı daha iyi tanımamıza sebebiyet veriyor. Tanıdı zaten öyle işte bu hamdını artırıyor. Daha iyi tanıdıkça o Esmaların güzelliğini kainattaki tecellileri görünce aman ya Rabbim sen nasıl bir nokta noktasın.

(17:18 – 17:37)
Ya Halik’sin, ya Rahman’sın, El Kuddüs’sün, Esselam’sın dediğinde Allah-u Teala’yı övmüş oluyorsun. Daha bilinçli bir şekilde övmüş oluyorsun. Şimdi övmek yani hamd bilinçsiz de olabilir, kelimelerle de olabilir Elhamdülillah, Elhamdülillah diye.

(17:37 – 17:55)
Ama Allah-u Teala işte Fatiha sonunda o El hamd var ya bilinen hamd. Bütün hamdlar ve bilinen hamdlarla daha bilinçli bir hamd istiyor. Esmalar tekrar ettiğim Allah’ı hamd etmeye, övmeye, tanımaya birer vesile.

(17:56 – 18:09)
Peki ikinci aşaması ne? Bu genel Esma konularında böyle, bu şeyde de. Yani Esma konusunda dört aşama var. Bir, biraz evvel dediğim gibi Allah’ı tanımak.

(18:09 – 18:20)
Bu zatî bir bilgi. Allah böyleymiş gibi. İki, sistemdeki yarattıklarında Allah’ı görmek, bu sıfatlarını görmek.

(18:21 – 18:42)
Buna da, literatürde buna arazi deniyormuş. Yani Allah’ta tam olan ama mahlukatında biraz daha eksik tecellileri söz konusu. Ama yine de sistemde Allah esmalarını tecelli ettirerek o esmalarını sistemde de görebiliyorsun.

(18:42 – 18:48)
Mahlukatında da görebiliyorsun. Buna arazi deniyormuş. Üç, e peki ben de bu sistemdeyim.

(18:51 – 19:05)
Hatta meleklere secde ettirilircesine insana, Adem Aleyhisselam’a Esma bilgisi yüklemesi var. İşte Bakara 30’da var. Onu baz biraz evvel okuduk orada.

(19:06 – 19:15)
O zaman bende ne kadar tecelli ediyor? Bu da şahsi kısmı. Zati vardı. Arazi vardı.

(19:15 – 19:28)
Şahsi. O zaman da dördüncü kısmı yani sen kendini, üçünü biraz daha açayım. Ben de Allah’ın mahlukuyum.

(19:28 – 19:40)
Allah’ın esmalarının tecellisinde de bütün kainatta olduğu gibi benim de nasibim var. Ama bana özel olarak daha fazlası yüklenmiş. O zaman kendimi tanıyayım.

(19:41 – 19:57)
Hangi esmalar bende daha fazla? Hangileri daha eksik? Eksiklerimi tamamlayayım ki seni takvimliye, eşrefi mahlukata yaklaşayım. Bu çok önemli bir kısım. Dördüncü aşamada ama Allah’a da öyle yöneleyim.

(19:57 – 20:03)
Yani dua edeyim. Bu da ayet. Bana güzel isimlerimle dua edin diye.

(20:03 – 20:30)
Sen Allah’ı daha iyi tanırsan, Allah’ın sünnetullahını yani işleme mekanizmasını daha iyi anlarsan, olaya özgü olarak da duanda o esmaları kullanırsın. Peygamber efendimizin dualarına bakın. Hep o andaki hangi esmanın alanına giriyorsa ona özgü bir dua etmiş ve hitap ederken de sonunda da onu söylemiş.

(20:30 – 20:36)
Hayya kayyum demiş. Yasemin alim demiş. Ya fetah demiş.

(20:37 – 20:52)
Yani çok daha bilinçli olmaya götürür bunlar. Yani daha tam giremedik şey meselesine. Bu geniş bilgilerle işte bu kutsiyet meselesi esmaların genel anlamıyla devam ediyoruz.

(20:54 – 20:59)
Şimdi kelime anlamıyla dedik ya. Kudüs. El Kudüs.

(20:59 – 21:17)
Şimdi kelime sözlük manası, lügati manasıyla Kudüs ne demekti? Çok temiz olan demekti. Şimdi bu kelime Sübhan kelimesi ya da Subuh kelimesi ile çok benzerlik gösteriyor. Dinleyenler de tahmin ediyorum ee onun da anlamı buydu.

(21:18 – 21:42)
O zaman Kudüs’ün ne farkı var diyen? Olabilir. Buna tenzih deniyor. Tenzih bir şeyde akla hayale gelebilecek maddi ve manevi bütün kötü unsurların ve eksikliklerin ondan olmadığını kabul etmek durumuna tenzih deniyor.

(21:43 – 21:56)
Yani seni tenzih ederim diyor hani Türkçe’de kullanıyoruz ya. Yani seni bu söz konusu olaydan uzak tutarak konuşuyorum manasında. Tenzih ayrı nezih kelimesi var ya hani nezihten geliyor.

(21:56 – 22:33)
Karşındakini nezih tutmak, uzak tutmak, onu ona yaklaş, layık görmemek, yakışık görmemek manalara geliyor. Mesela bir şirk unsurlarından uzak görmek yani Allah-u Teala evlat tahsis etmek, insani sıfatlar tahsis etmek, ortak tahsis etmek gibi şeylerden uzak. Yani Allah eşi benzeri olmayandır, ortağı olmayandır, çocuğu olmayandır.

(22:33 – 22:47)
İşte İhlas suresi zaten bunları anlıyor. Ne diyorsun sen ona? İtikad anlamında onu tenzih ediyorsun. Ya da eksiklik noksanlık yani haşa sistemde işleyişinde hata varmış gibi şeylerden.

(22:47 – 22:59)
Mesela bunu Araplar çok kullanır. Böyle bir şaşırtıcı bir şey olduğu zaman ya da birisi bir şey söyleyecek ama Sübhanallah derler. Yani hatta Kur’an-ı Kerim’de Subhaneke diye kelimeler var.

(22:59 – 23:14)
Mesela Hz. İsa’ya ahirette mahşer gününde bir sorguya çekiliyor koskoca İsa aleyhisselam. Ve Allah-u Teala diyor ki ya İsa sen mi diyor sana ve annene tapınmalarını sen mi emrettin diyor oradakilere.

(23:15 – 23:34)
Haşa diyor işte şu haşa kelimesini orada Sübhaneke olarak geçiyor. Yani nasıl olabilir? Yani biz Sübhanallah diyoruz Kur’an-ı Kerim’deki şeyle Sübhaneke. Nasıl olabilir? Yani seni bundan tenzih ederiz kelime anlamıyla ama şey anlamında o şaşırma anlamında.

(23:34 – 23:51)
Zaten böyle hani dilimizin Müslümanlaşması konusunda mesela çok tırnakçı oha gibi wow gibi şeyler söyleniyor ya. Onun İslamcası Sübhanallah’tır. Daha da şiddetli olduğu zaman Elhamdülillah’tır, Allahu Ekber’dir.

(23:51 – 24:13)
Bu kelimeler bizim tesbihatımızda olan şeyler zaten bu şekilde kullanılması gerekir. İşte tenzih kelimesinin anlamında da akla hayale gelen her türlü eksiklik, noksanlıktan Allah’ı uzak tutmak manasına geliyor. Şimdi bu mesela günlük hayatta da şöyle söyleyebiliriz.

(24:14 – 24:28)
Bir ara mesela bu Sübhan konusunu konuşmuştuk kendi aramızda. Yani mesela bir insanda bir eksiklik düşünebilirsin sen. Hata yapabilirler, yanılabilirler, çok uyur, çok yer değil mi şey yapar.

(24:28 – 24:39)
Şimdi bu Allah’ta yok demek bile hataymış. Neden? Çünkü öyle şeyler söz konusu değil. Mesela kir konusu.

(24:40 – 24:55)
Bir şeyin kirli olmaması bir tenzihtir. Ne deriz buna temiz değil mi? Şimdi sübhanlığı anlatıyorum. Şimdi Allah’ta yani böyle bir şeyin söz konusu ihtimal dahilinde bile değil.

(24:55 – 25:13)
Çünkü kir gibi mikrop gibi şeyler sufli dünya hayatının öğeleri. Ya bu Allah’ın zatında nasıl olabilir ki? Yani işte sübhanlık bu. Akla bile gelmemesi, ihtimal dahilinde bile olmaması.

(25:18 – 25:27)
Bununla ilgili bir şeyi söyleyeceğim. Şimdi işte şöyle diyeyim. Bugün bir sözlükte okudum güzel bir yorum var.

(25:27 – 25:45)
İmam-ı Gazali’de yazıyor galiba. Emin değilim birçok şeyi okudum karıştırabiliyorum. Şimdi sübhanlık takı tenzih bir şeyin olmama duruyla, akla bile gelmeme durumuyla Kudüslükteki tenzihte farkını söylüyorum.

(25:46 – 25:59)
Kudüslükteki tenzihte olması gereken doğru şeylerin ona yönelişinde. Yani birisi eksikliğinde tenzih, birinde varlığında tenzih. Yani temizlemek gibi birine.

(26:00 – 26:12)
Temiz olma durumu Kudüslük oluyor. Kirlilik olmama durumu sübhanlık durumu oluyor. Şimdi değişik bir yere gideceğim.

(26:16 – 26:24)
Çok şey bir konu, inanılmaz bir esma. Yani kainatta insanda nasıl tecelli ediyor onları anlatacağım. Genel bir şeyini yapacağım.

(26:24 – 26:33)
Şimdi sübhan dedik ya. Hiçbir mahlukatın sübhan olma ihtimali yok. Çünkü yaratılmış.

(26:34 – 27:00)
Bir şey yaratılmışsa, yani mahluk ise, yani halik değilse eksiktir, noksandır. Eksiklik, noksanlık olmama durumu sadece Allah’a özel bir durumdur. E şimdi bizim gördüğümüz yanlışlıklar var, şunlar bunlar var, yeryüzünde pislikler var değil mi? Bunlar ne? Bunlar sistemden, Allah’tan değil bunlar.

(27:01 – 27:12)
Bunlar, ilginç bir ifade kullanacağım. Bu yıllar önceki tefekkürüm, yazmışım bunu. Şimdi şey olarak karşıma çıktı, onlar noktaları araştırırken çıktı.

(27:12 – 27:34)
Yeryüzünde bizim pislik, eksiklik, noksanlık olarak gördüğümüz şeyler, Allah’ın bütün mahlukata verdiği esmaların, mahlukatın iradeleri tarafından yanlış kullanılmasının bir sonucu. Bunu anlaşıldı mı bilmiyorum. Çok önemli ama.

(27:35 – 27:42)
Bakın Allah-u Teala, Levh-ül Esma ile Hüsna deniyor. Hüsna ne demek? En güzel demek. Allah’a aittir.

(27:42 – 27:51)
Allah bunu niye diyor? Bunlar benim diyor esmalarım. Ama Hüsna, çok güzel. Fakat bunu mahlukatına emanet olarak veriyor mu? Veriyor.

(27:52 – 28:08)
İradede veriyor mu? Seçme hakkını, aklını kullanma şeyini veriyor mu? Veriyor. Bunu mahlukat, insan boyutunda söyleyeyim, insan diyelim ona, mahlukat da insan boyutunu doğru kullanamıyor. Bunun sonucu olarak yanlışlıklar çıkıyor.

(28:09 – 28:33)
Biraz uçuk bir şey söyleyeyim. Bunun üst alemlerde, ruhani alemlerde, bu iradenin yanlış kullanılmasının sonucu, gölgenin gölgesi olan yerde bizim bu pislik, mikrop, eksiklik, doksanlık gibi şeyler olarak tezahür ediyor. Hatırlıyor musunuz? Geçen sohbetlerde bir şey demiştik.

(28:33 – 28:49)
Bizim burada gördüğümüz her şey aslında üst alemlerin simgesel yansıması. Bunu üst boyutlara gittiğimizde anlayacağız. Bunun misal aleminde bir karşılığı var.

(28:49 – 28:58)
Berzah aleminde bir karşılığı var. Bir de mahşerde, yani ikinci soru üfülmesiyle beraber çıkıldığında orada anlaşılacak. Aa bunlar mıymış diye.

(28:58 – 29:11)
Bunlar görüntüler. Bunu niye anlatıyorum? İşte sübhanlıktan noksanlık bu tür sonuçları doğuruyor ve eşya olarak karşımıza çıkıyor. Biraz ince anlatıyorum ama şöyle.

(29:12 – 29:26)
Bu yüzdendir ki et-tevvap gibi, el-afuv gibi, el-gafur gibi esmalar ta en başından var. Düşünsenize bütün esmalar Allah’a ait. Gizli olarak onda var.

(29:28 – 29:57)
Daha mahlukat yok ki. Affedilme durumu olsun ama Allah-u Teala ilmiyle bildiği için kendilerine emanet olarak verilen esmaların iradelerle yanlış kullanılma durumu olduğu için bu da hata günah olarak ortaya çıkacağı için ta en başından böyle affedici esmalar ta en başından var. Mesela kanallahu gafurun rahim deniyor.

(Bu dosya 30 dakikadan uzun. 10 saate kadar olan dosyaları transkribe etmek için TurboScribe.ai adresinden Sınırsıza Yükselt.)

Fussilet suresi 6.sohbet (12.ayet) “yedi kat sema”

FUSSİLET 12 :

Onları yedi gök olarak iki günde varedip, her bir göğe kendi işini VAHYETTİ. En yakın semayı ise koruduk ve yıldızlarla süsledik. İşte bu, her şeye Hakim ve Bilen’in takdiridir.

فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ

Fe kadahunne seb’a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha ve zeyyennes semaed dunya bi mesabiha ve hıfza, zalike takdirul azizil alim.

  • Kelimeler
#kelimeanlamkök
1fekadahunneböylece onları yaptıقضي
2seb’ayediسبع
3semavatingökسمو
4fiiçinde
5yevmeyniiki günيوم
6ve evhave vahyettiوحي
7fi
8kulliherكلل
9semaingöğeسمو
10emrahaemriniامر
11ve zeyyennave biz donattıkزين
12s-semaesemasınıسمو
13d-dunyadünyaدنو
14bimesabihalambalarlaصبح
15ve hifzenve koruma ileحفظ
16zalikeişte bu
17tekdirutakdiridirقدر
18l-azizigüçlü olanınعزز
19l-alimibileninعلم

Fussilet suresi 5. sohbet (11.ayet) “isteyerek ya da istemeyerek gelin”

FUSSİLET 11 .

Sonra gaz halinde bulunan göğe yöneldi ve dünya ile göğe: -İsteyerek ya da istemeyerek gelin! dedi. Onlar da: -İsteyerek geldik, dediler.

ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ

Summesteva iles semai ve hiye duhanun fe kale leha ve lil ardı’tiya tav’an ev kerha, kaleta eteyna taiin.

  • Kelimeler
#kelimeanlamkök
1summesonra
2stevayöneldiسوي
3ila
4s-semaigöğeسمو
5vehiyeve o
6duhanunduman halinde olanدخن
7fe kalesonra dediقول
8lehaona
9velilerdive arzaارض
10‘tiyagelinاتي
11tav’anisteyerekطوع
12evveya
13kerhenistemeyerekكره
14kaletadediler kiقول
15eteynageldikاتي
16taiiyneisteyerekطوع