Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahûvet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
-Şanım hakkı için Biz Dâvud’a tarafımızdan bir fazilet vermiştik. «Ey dağlar! O’nunla beraber tesbihte bulunun» (dedik). Kuşlara da (böyle emrettik). Ve onun için demiri yumuşattık.
Ve lisuleymâner rîha ğuduvvuhâ şehruv ve ravâhuhâ şehr, ve eselnâ lehû aynel gıtr, ve minel cinni mey yağmelu beyne yedeyhi biizni rabbih, ve mey yezığ minhum an emrinâ nuzıghu min azâbis seîr.
Süleyman’a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk.
Âmener rasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mué’minûn, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferrigu beyne ehadim mir rusulih, ve gâlû semiğnâ ve etağnâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr.
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Geçen hafta işlediğimiz, “enâbe”(اَنَابَ ) var .(Hani Munîbliğin kökü) o var..
Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ılmun felâ tutığhumâ ve sâhıbhumâ fid dunyâ mağrûfâ, vettebiğ sebîle men enâbe ileyy, summe ileyye merciukum feunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn.
“Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”
Bir de “Tevbe” ( تاب) var .. Yine dönmek anlamına geliyor..
Ve lemmâ câe mûsâ limîgâtinâ ve kellemehû rabbuhû gâle rabbi erinî enzur ileyk, gâle len terânî ve lâkininzur ilel cebeli feinistegarra mekânehû fesevfe terânî, felemmâ tecellâ rabbuhû lilcebeli cealehû dekkev ve harra mûsâ saıgâ, felemmâ efâga gâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelul mué’minîn.
Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.
Bugün ayetlerde geçen E-Ve-be -( اَوِّبٖ )evvab olarak geçiyor ..Bu da dönmek anlamına geliyor..
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahû vet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
Ve andolsun ki Dâvud ’a, Bizden bir fazilet verdik Ey dağlar, onunla beraber tespih edin(bana yönelin) ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık.
Enâbe- Tövbe ve Evvab…
Sözlüklerden baktım.. Tefsirlerden baktım..
Birbirine çok yakın anlamlar,manalar verilmiş… DÖNMEK manasında…
aslında ALLAH-U TEALA nın İlminde bunların inanılmaz büyük farkları var..
Bizim ilmimizi küçük… anlayışımız küçük olduğu için… birbirine çok yakın geliyor..
Mesela Şöyle bir Örnek verilir;
Bir Toplumun Kalitesi,Kültür Seviyesi yükseldikçe; Terimler ve Sayılar o kadar artarmış..
Mesela Sayılardan Örnek vereyim;
Afrikada bir Kabile varmış ..Sadece 3 tane rakamı varmış..(1-2-3)
fazlasına da çok diyorlarmış…,Niye?
Yetiyor onların kültürüne ,anlayış seviyesine göre.. çok gerek yok..Ama İdrak Seviyesinde Yüksek olanlarda sayılar ne kadar fazla… düşünün…
Mesela Üstlü sayılarla(7³) ifade ediliyor..Kökler var(√3).. Kare Kökler(√8³ )var ..
Ve Sonsuz Sayılarla(∞) …Matematik derslerinden hatırlarsanız .. işlemler yaptık..
Aynı şekilde bir Kültür Medeniyet Anlayışı ne kadar yüksekse Terimlerde,Kavramlarda o kadar artıyor..
ALLAH-U TEALA nın İlminde; o kadar fazla İlim var ki.. Bu kelimeler halinde.. Biz ancak onu idrakımız seviyesinde anlıyoruz..Ve bize Herşey benzer geliyor..
” Ademe DÖNerek, GERİ DÖNÜŞün kapısını açması” şeklinde yorumlayabiliriz..07:28
evvâb ise bugün işleyeceğimiz..Bir çeşit ibadet haliyle dönmek anlamına geliyor..(Ayetlerde işleyeceğiz)
İşte Bu 1. Kelime olan Enâbe- işini yapan Munîb olan bir Kul ;
Sürekli olarak ALLAH’a Yönelik olarak yaşıyordu..Nerede olursa olsunMunîblik yaşıyorlar ..
Allah’a tam olarak inanamayan birisi bile münib olabiliyordu duruma özel..Gemi örneği gibi..Gemi fırtınaya yakalanıyor.. ALLAH’ı sanki görür gibi..O na yoğun bir şekilde yöneliyorlardı Munîb oluyorlardı.. o anda…
İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine (Munîb olarak) yönelerek O’na dua ederler. Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar.
Ama ALLAH’ın Has Kulları ne yapıyordu?
Sürekli olarak Yöneliyorlardı..İlla birşey olması gerekmiyor..
Her halde O’na dönerek yaşıyorlardı..
İşte Bu onlara örnek olarak Hz. Davud (a.s.) veriyordu..
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahû vet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
Ve andolsun ki Dâvud ’a, Bizden bir fazilet verdik Ey dağlar, onunla beraber tespih edin(bana yönelin) ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık.
Burada işte Munîb kullarına ; sürekli olarak dönüş halinde Kullara Örnek olarak kimi veriyor Rabbim?
Hz. Davud (a.s.) örnek veriyor..
Buradan da şuna gitmiştik Hatırlıyor musunuz?
Davud Kelimesinin Kökeninde “Vedud” vardı..(VeDeDe-çok sevmek anlamında)Çok seven;
Türkçedeki Vedat İsminin karşılığı..Vedat;Çok çok seven
Demek ki ALLAH-U TEALA yı bir insan çok severse.. Davud kaleminde ikramlarda bulunuyor..
Peki öyle olursa ; O na ne gibi ikramlar bulunur..
İşte bu Ayetlerde bunu görme şansımız var…
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ;Biz Davuda bir fazilet verdik..diyor..
Türkçede “Fazla” kelimesi geçiyor ya ..Fazla ;Ziyade olarak demek..
« Köken :
Arapça ( F-D-L )kökünden gelen faḍlaفضلة “ölçünün üzerinde olan şey, artık, ekstra” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça faḍala فضل “arttı, aştı, çok oldu, çok geldi, üstün idi” fiilinin faˁlaͭ vezninde ismi merresidir.
Ek açıklama
Arapça /ḍ/ ض sesi Türkçede genellikle sesliden sonra /z/, sessizden sonra /d/ olarak telaffuz edilir.»
Yani Herkese verilenden daha fazlası anlamına geliyor..
Zaten bir Ayeti Kerimede;
Hz Davud (as)& Hz.Süleyman (as) diyor ki;
Bizi diğerlerinden üstün kılan Rabbıma hamd olsun diyor..
Ve rabbuke ağlemu bimen fis semâvâti vel ard, ve legad faddalnâ bağdan nebiyyîne alâ bağdiv ve âteynâ dâvûde zebûrâ.
Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
Burada Hz.Davud (a.s.) de diğer bir çok Peygamberden olduğu rivayet ediliyor..
Bunların en faziletlilerinden olduğu Kur’an da da ifade ediliyor..
Gerek inananlardan daha üstün kılınmasıyla..
Gerek diğer Peygamberlerden daha üstün kılınmasıyla
Fazilet verdik diyor…
Bunun sebebini Biz; şöyle yorumlayabiliriz:
ALLAH’a dönük olarak sürekli yaşaması.(MÜNİB , EVVAB )
ALLAH’ı çok sevmesi (Vedud’luğu- Hz. Davud (a.s.)..ALLAH ta Onu çok seviyor) …
İşte ALLAH U TEALA böyle olan Kullarını da (Peygamber olması gerekmiyor..)
Fazilet=Fazladan ..
Diğer Kullarından “Daha Fazla” ikramlarda bulunuyor..
Bu neler Fazilet olarak verilmiş!!!
Söyleyeceğim!! Ama bir şey var onu söyleyeyim!!
İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin Tefsirinede bakıyorum..(Tefsîr-i Rûh-ul-Beyân;Tavsiye ediyorum)
Orada bir ifade var..Arapça bilenler bilir…
Bu Davudun kelimesinin yazılışına bakın;
(دَاوُدَ)
Kur’an-ı Kerimde 6 tane harf var ve birbirinden ayrı ..
Bu Arapça Yazmaya ve Okumaya alışanlar bilir..
Bütün harfler bir sonrakine birleşir ama
Sadece 6 Tane Harf birleşmez;
(Elif-ﺎ, Dal-ﺪ, zel-ﺬ, ra-ﺮ, ze-ﺰ, vav-ﻮ)
Davud ismi bu harflerden müteşekkil !..
Hep ayrı görüyor musunuz?
Bunun Hikmetin ide ;İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri şöyle diyor;Biraz sonra göreceğimiz gibi.. Hz. Davud (a.s.) bir çok niteliği,özelliği,faziletleri olmasına rağmen, bunların birini diğerine hiç karıştırmamış..Ayrı Tutmuş..
Özellikle ALLAH sevgisiyle bunları hiç karıştırmamış…
Harfler Ayrı ayrıya bitişik değil ya birleştirmemiş..
ALLAH’la olan Sevgisine, başka şeyleri dahil etmemiş..
Hz. Davud (a.s.) Kur’an-ı Kerimde bir çok Ayetlerde geçiyor ..
Kıssalarında öyle özellikler belirtiliyor ki şaşarsınız!!!
Allah’ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davut da Calut’u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduğu şeylerden de ona öğretti. Şayet Allah insanları birbiriyle def edip savmasaydı yeryüzü muhakkak ki fesada uğrardı. Ancak Allah alemler üzerine fazl u kerem sahibidir.
Nuh’a ve ondan önce gelen peygamberlere indirdiğimiz gibi sana da vahiy indirdik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, Yakub’un torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Harun’a, Süleyman’a vahiy indirmiş, Davud’a da Zebur’u vermiştik.
İsrailoğullarının kafirleri, Davud’un ve Meryemoğlu İsa’nın dilinden lanetlenmiştir. Bu lânetlenmelerinin sebebi, onların Allah’a karşı gelmeleri ve O’nun sınırlarını çiğnemeleri idi.
Biz O’na İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh’u ve O’nun soyundan gelen Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola iletmiştik. Biz iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.
Davud ve Süleyman’a gelince, hani onlar geceleyin yabancı bir koyun sürüsünün içine dalarak ekinini mahvettiği bir tarlanın davasını hükme bağladıklarında verdikleri hükmün tanığı olmuştuk.
Davud’un verdiği bu hükmü, Süleyman’ın kavrayıp onaylamasını sağladık. Her ikisine de egemenlik ve bilgi verdik.Allah’ı noksanlıklardan tenzih etme konusunda dağları ve kuşları Davud’a boyun eğdirdik. Biz bunları yaparız.
Davud: «And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak istemekle, sana büyük haksızlık etmiştir. Doğrusu ortakların çoğu birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iyi iş yapanlar bunun dışındadır ki, sayıları ne kadar azdır.» demişti. Davud kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabb’inden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah’a yönelmişti.
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttuklarından dolayı çetin azab vardır.
Biz Davud’a Süleyman’ı hediye ettik. Süleyman ne güzel kuldu! Doğrusu O daima Allah’a yönelirdi.
Bakın;
Mertebesinin Yüksek olması ;Hem İnsanlardan hemde Peygamberlerden üstünlüğü var..
(Bu Ayete göre söyleyeyim) Sesi,çok güzel bir sesi varmış..!!!
(Davudi ses deniliyorya Türkçemizede geçmiş ya !!!(Bir yerde okudum 3 İnsan gırtlağı özelliği verilmiş diyor,3 yada 7 yani o bir insan olduğu halde ..Pardon 7 !!Bekir Sıtkı Sezgin var (Tük müziğiyle ilgilenen bilir) Bizim bir tanıdık kulak-burun-boğaza götürmüş ses tellerinde bir kısıklık olmuş ..Bir bakmış sen ALLAH’a çok sükret ,sigarayıda bırak..Sana normal bir insanın 3 katı özellikte ses telleri görüyorum demiş.. Sende sigara içiyorsun ..bırak demiş.. Şükür et demiş…O nimete Şükür olarak .. Böyle bir insanda böyleyken ..Hz. Davud (a.s.) nasıldır..siz bir düşünün!!!))
Ve O sesiyle beraber ;
Ayette göreceğiz dağlar ve kuşlar onunla beraber “Tespih ederlermiş..
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahû vet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
Ve andolsun ki Dâvud ’a, Bizden bir fazilet verdik Ey dağlar, onunla beraber tespih edin(bana yönelin) ve ey kuşlar (siz de)! Ve Biz de ona demiri yumuşattık.
Bakın dağlar ve kuşlar ..Yani Hatırlıyormusun?
Emanet konusunda geçmişti(bknz kuransohbeti.com Ahzab (28) 72-73.Ayetler)
normal akıl,şuur olamayacağı şeylere ALLAH-U TEALA teklif ediyordu..
Muhattab alıyordu ve teklif ediyordu..
Ayette onu işlerken ; Şuursuz olan şeyleri Ayetlerle sıralamıştık..
Bknz Aşağıda Ayet numaraları;
Bakara suresi 74. ayet
Meryem suresi 90. ayet
Fussilet suresi 11. ayet
İnşikak suresi 1. ayet-2.ayet
Neml suresi 18. ayet ,22.ayet,27-28 ayet
İsra suresi 44. ayet
Sad suresi 19. ayet ve 36.ayet
işte bu akılsız ve şuursuz olarak kabul edilen şeylerden ikisi dağlar ve kuşlar)onunla tesbih ediyorlar !
Tespihatta onun özelliklerinden Fazilet =ona fazladan verilen özelliklerden.
Bir diğer fazilet Demirin Ona yumuşatılması..
Bu Ayettede geçiyor
ALLAH U TEALA Hz. Davud a (a.s.) demiri ; Eliyle şekillendirme özelliği vermiş..
Diğer Kitaplarda Tefsirlerde, ilk demiri işlevsel hale getirdi/ilk olarak işledi diyor ..Ama değil..
Tunç-Bakır devri var.. O zamandan insanlığın kullandığını biliyoruz…
Ateşte eriterek işledi deniyor.. Yumuşatma bilgisini öğretti.. Bu da değil..Çok eskiden beri var..
Geriye ne kaldı..!??!
Aynen Bal Mumu(öyle tarif ediliyor) nasıl şekillendirilirse; Sert Demiri de aynı o şekilde şekillendirebilme özelliği verilmiş..(Zaten göreceğiz;İnce İnce dantel gibi zırh işliyor.)
Diğer bir özelliği işte Sevgisinden bahsettik ya;
ALLAH-U TEALA yı çok severmiş..ALLAH-U TEALA da onu çok severmiş..
Davud kelimesinden Vedud’dan onu söylemiştik..
Bir başka bir şey;
İnanılmaz derecede ibadet ediyormuş..
Hatta bilirmisiniz..!!???”Davud Orucu” denilen bir Oruç vardır..
1 gün tutuluyor 1 gün tutulmuyor..
İlgili Hadis-i Şerif
150: Ebu Muhammed Abdullah İbn-i Amr İbn-i As (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e benim şöyle dediğim haber verilmiş: “Allah’a yemin ederim ki yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup geceleri de ibadet ve taatte uyanık geçireceğim.” Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): -Bunları söyleyen sen misin? Diye sordu. Bende kendisine: -Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah! Evet o sözü ben söylemiştim, dedim. Buyurdular ki: -Sen buna güç yetiremezsin, hem oruç tut, hem de iftar et, hem uyu hem de ibadet et. Her ay üç gün oruç tut, çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise tam seneyi oruçla geçirmek gibidir. Bunun üzerine ben: -Bunun daha fazlasını yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de: -O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma, buyurdu. Ben: -Ama ben bundan daha fazlasına da güç yetirebilirim, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de: -O halde bir gün oruç tut, bir gün tutma, bu Davut (a.s)ın orucudur bu oruç tutmanın en güzel şeklidir buyurdular. -Ama ben bundan daha fazlasına da güç yetirebilirim, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de: -Bundan daha faziletlisi yoktur, buyurdu. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in tavsiye ettiği her aydan üç gün orucu kabul etmem bana ehlimden ve malımdan daha sevgili olacaktı ama iş işten geçti. * Diğer bir rivayette ise: -Senin gündüzleri oruç tuttuğunu geceleri ibadetle geçirdiğini bana haber verdiler öyle mi, dedi. Evet Ey Allah’ın Rasulu dedim. Bunun üzerine: -Bunu yapma, bazen oruçlu bazen oruçsuz ol, gece hem uyu hem de ibadet için kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, gözlerinin hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana kafidir. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır. Bu da bütün zamanını oruçla geçirmek gibidir. Abdullah der ki: – Ben işi zorlaştırdım, zorluğa uğradım, Sonra ben: Ey Allah’ın Rasulu ! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki: -O halde Allah’ın nebisi Davud’un orucunu tut, daha fazlasını yapma. -Davud’un orucu nasıldır? Diye sordum. -Ömrün yarısını oruçla geçirmektir. Buyurdu. Abdullah ibn-i Amr der ki: yaşlandıkça keşke peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ruhsatını kabul etmiş olsaydım. *Bir başka rivayet şöyledir: -Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an okuduğundan habersiz olduğumu mu sanıyorsun? Bunun üzerine ben: -Elbette haberin vardır fakat ben böyle yapmakla sadece iyilik ve hayır umuyorum, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de: –Allah’ın nebisi Davud’un orucunu tut. Çünkü o insanların en çok ibadet edeni idi. Ayda bir seferde Kur’anı baştan sona oku, buyurdu. Ben ise Ya Rasulallah bundan daha fazlasını yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “O halde yirmi günde Kur’anı bitiriver”, dedi. Ben ise Ya Rasulallah bundan daha fazlasını yapabilirim, dedim. O’da “Öyleyse on günde bitiriver”, buyurdu. Ben tekrar bundan daha fazlasına gücüm yeter, deyince “Şu halde haftada bir sefer baştan sona oku ve bunun üzerine de artırma”, buyurdu. Ben işi zorlaştırdım, zorluğa uğradım. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bana: -Ne bilirsin belki çok yaşarsın, buyurmuştu.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in dediği uzun yaşadım.
Abdullah ibn-i Amr der ki: Yaşlandıkça peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ruhsatını kabul etmiş olsaydım, istemeye başladım. * Bir rivayette şöyledir: “Senin çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır. * Bir başka rivayette de şöyledir: “Bütün zamanını oruçla geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç sefer tekrarladı. * Daha değişik bir rivayette ise: Allah’a en sevimli olan oruç Davud (a.s.)’ın orucudur. Allah’a en sevimli namaz da Davud (a.s.)’ın namazıdır. Davud peygamber gecenin yarısına kadar uyur sonra üçte birini ibadetle geçirir ve sonra altıda birinde tekrar uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında da yılıp kaçmazdı. * Başka bir rivayette şu şekildedir: Abdullah şöyle demiştir: Babam beni soyca üstün bir kadınla evlendirdi. Ara sıra geldiğinde gelinine nasılsın der ve kocasının halinden sorarmış. O da dermiş ki: -O ne iyi erkektir, geldiğim günden beri yatağıma ayak basmadı, eteğimi kaldırıp bakmadı. Durum bu şekilde uzayınca babam durumu peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e arzetti. O’da “onu benimle görüştür”, demiş. Nihayet Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le karşılaşınca bana “Nasıl oruç tutuyorsun?”, dedi. Ben de her gün dedim. “Nasıl Kur’anı baştan sona okuyorsun?” deyince her gece dedim. Rasulullah yukarıdaki ikazlarına benzer şekilde beni ikaz etti. Abdullah yaşlandığı zamanlarda haftada bir devrettiği Kur’an’ın yedide bir bölümünü gündüz ailelerinden birine okuyordu gece namazda ona kolaylık olsun. Yorgunluğunu gidermek istediği zaman tuttuğu oruca ara verir ve bu günleri sayardı. Sonra da peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e verdiği sözü yerine getirmemeyi hoş görmediğinden o günler sayısınca oruç tutardı.
(Buhari, Savm 55,Müslim Sıyam 181)
Bakın o kadar Peygamber ve İnsan geçiyor..Kendisine nasip olan oruç tarzı darb-ı mesel oluyor..
Hz. Davud (a.s.) oruç tutmasının sebebi;
İmanın yarısı Sabır , Yarısı Şükür ..
Hep Sabır yok Hep de Şükür yok..
Hatta birazdan işleyeceğiz..
Şükürün Sabırdan daha zor olduğu söyleniyor..
Sorarsan,; Sabır daha zor derler ama Şükürün daha zor olduğu söyleniliyor..
(ALLAH nasip ederse bunu Ayetlerde göreceğiz..)
Hz Davudda bir gün oruç tutarmış..bir gün iftar edermiş..
Sürekli İbadet Modundaymış ..
Gecenin 1/3 uyurmuş..Gecenin diğer kısmını ibadetle geçirirmiş..
Hatta Cebrail ‘e (a.s.) sormuş.???
ALLAH’ın indinde ibadetlerin en güzel zamanı hangisi? diye (öğrenecek o şekilde yapacak..)
Demiş ki:Ben seher vakitlerinde Arşın titrediğinden başka bir şey bilmiyorum demiş..!!!
Ve de Onu öğrenen O Peygamberin o vakitleri nasıl geçirdiğini bir düşünün..!!!!!
Maalesef (Kendim de dahil)o vakitlerde horul horul uyuyoruz..O vakitlerde..!!!
Arş Titriyor;”O VAKTİN KIYMETİNDEN”
Bizde uyuyoruz(Ben Kendi adıma söylüyorum: ALLAH uyanıklık nasip etsin İnşaallah!!!)
(……………..)
İnşaallah.
Ama Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayaktaymış!!!!
Hz. Davud(a.s.) ayaktaymış!!!
İnşaallah bizde ayakta kalanlardan oluruz..
Birde İlim..(Biz ona ilim ve hikmetler verdik diyor..)
Fefehhemnâhâ suleymân, ve kullen âteynâ hukmev ve ılmâ, ve sehharnâ mea dâvûdel cibâle yusebbıhne vet tayr, ve kunnâ fâılîn.
Böylece onu (bu hükmü), Süleyman ’a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Dâvud ’la beraber tesbih eden dağları ve kuşları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz.
Çok ileri seviyede ilmi varmış..(Bütün Peygamberlerin(a.s.) öyle )
DİĞER BİR FAZİLET “HİKMET”miş..Hikmetler verdik diyor..
(Sad Suresinde çok var..)İnsanların işlerini halletme konusunda çok yetenekliymiş..
Günlük yaşantısını 4 e ayırmış..
1/4 insanların arasındaki itilafları çözmekmiş..
1/4 Yöneticiliğe ayırmış(Nimetlerden birisi Zaten Yöneticilik )
Ve verise suleymânu dâvûde ve gâle yâ eyyuhen nâsu ullimnâ mentıgat tayri ve ûtînâ min kulli şeyé’, inne hâzâ lehuvel fadlul mubîn.
Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi.
Öyle bir Evlada şahip olması ki ..Kendi yerine varis kılma Kur’an Ayetleriyle şöyle açıklanıyor..
Halkın birisinin davasında yine güzel bir hüküm veriyor..
Hz. Davud (a.s.) ama daha çocuk yaşta olan Hz. Süleyman (a.s.) baba diyor bundan daha iyisini söyleyeyim mi diyor..
Bir Hüküm söylüyor herkes şaşırıyor..
Hz. Süleyman (a.s.) üstün zekası gibi doğru hüküm verme konusunda da maharetliydi. Nitekim O, halktan birkaç kişinin başına gelen bir olayda babası Hz. Davud’dan faklı bir şekilde fetva verdi. O’nun görüşünün daha isabetli olduğunu Kur’an-ı Kerîm şöyle ifade eder:“Bir zaman Dâvud ve Süleyman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: Bir grup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekin (tarlasının) içine dağılıp (ekine) zarar vermişti. Biz, onların (bu konuda verdikleri) hükmü görüp bilmekte idik. (Fetvayı) bu (şekilde vermeyi) Süleyman’a Biz bildirdik. Çünkü Biz, Davud’a ve Süleyman’a, hüküm (peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik.”(ENBİYA SURESİ-78-79.AYETLER) Ayetten anlaşıldığı üzere ikisi de ilim sahibi olduğu ancak Hz. Süleyman (a.s.) ’ın hüküm verme konusunda donatıldığı görülmektedir.
Hüküm bakımından Hz Davud’u(a.s.) geçtiğinin bir işareti oluyor..
Böyle bir çocuğa sahip olmak fazilet ,nimet değil mi?
Faziletlerden ,ikramlardan birisi de o..
Diğer birisi İdarecilik kuvveti..
Hem hükümdar olan Hemde Peygamber olanların ilki 23:03
Hem Komutan ,Kumandan hem Peygamber..
Hatta Yahudiler Hz. Davud (a.s.) Peygamber olarak kabul etmiyorlar..
Kumandan- Melik olarak söylüyorlar..
Talut Var – Calut Var-Birde Davud Var..(3 unun Kıssası var..)
İşmoil Peygamber (a.s.) var .. (O devirde )
Ona geliyorlar diyorlarki.. İsrailoğulları.. (Devletsizlik var)Biz Devlet olalım..
Kumandan göster, tayin et ..Bizde Ona tabi olalım..
ALLAH’ın işaretiyle ,O da Hz.Talut’u gösteriyor..
Asil değil,soylu değil.. Soyu bir yerlere dayanmıyor..
İtitaz ediyorlar Bu nasıl olur?
ALLAH-U TEALA onda ilim var diyor..ALLAH böyle buyurdu diyor..Tabi olacaksınız diyor …
Onların Peygamber’i onlara dedi ki: “Muhakkak ki Allah, sizin için melik olarak Talut’u beas etmişti(görevlendirmişti).” Dediler ki: “Bizim üzerimize onun melikliği nasıl olur? Melikliğe biz ondan daha çok hak sahibiyiz (daha çok lâyıkız). Ve de ona maldan bir genişlik (servetçe bolluk) verilmedi.” (Peygamber de) “Muhakkak ki Allah, onu sizin üzerinize (melik) seçti ve onun ilmini (bilgisini) ve cismini (kuvvetini) artırdı.Ve Allah, mülkünü dilediği kimseye verir. Ve Allah, Vâsi’dir (rahmeti ve ilmi herşeyi ihata eder), Alîm’dir (en iyi bilendir).
Gönülleri razı olmuyor..Bir İşaret verin diyor..Biz İnanalım Talut’a ..
Ve Calut denilen O Gaddar ,çok iri-yarı, çok kuvvetli bir hükümdar var..
O Kutsal Sandığı,Tabutu ele geçirmiş..
Kutsal Tabut Ne?
Hz. Adem (a.s.) dan beri gelen Kutsal bir Emanet var..
Peygamberlere miras kalıyor bu..En son Hz.Musa’ya (a.s.) kalıyor..
Hz.Musa (a.s.) Asasının da onun içinde olduğu söyleniyor.. (Kur’an-ı Kerimde Geçiyor bu)
Onun içinde Kutsal Emanetler var..
Calut,Onu bir şekilde eline geçiriliyor..Şuan ki Filistin bölgesinde cereyan ediyor bu olay..
Hakaret olarakta Pisliğin içine atıyor onu..
İsrailoğulları bunun çok büyük endişesinde;
Ve Kur’anda Ayetinde diyorki ;Meleklerimiz vasıtasıyla Onu getirdik diyor..
Ve onların Peygamberi, onlara dedi ki: “Muhakkak ki onun melikliğinin âyeti (delili), içinde Rabbinizden sekînet ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktığı şeylerden bakiye (kalıntı) bulunan, meleklerin taşıdığı bir tabutun (tahta sandığın) size gelmesidir. Muhakkak ki bunda, sizin için elbette âyet (delil) vardır, eğer siz mü’minlerseniz.”
Hz. Talut un çadırın ya da evinin önüne yanına getiriyorlar ve teslim oluyorlar..Ve Talut Ordunuzu hazırlayın diyor..
Calutu 80.000 kişilik bir orduyla çıkıyorlar..Bir nehirden geçeceğiz..Şeria nehri(Ürdün Topraklarında olan) sadece 1 avuç su içeceksiniz diyor..Kimki fazla su içer diyor zarara uğrar diyor
Talut orduyla birlikte ayrılıp, çıktığı vakit dedi ki: “Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki bendendir. Yalnız eliyle bir avuç alanlar başka.” Derken onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içiverdiler. Talut ve beraberindeki mü’minler ırmağı geçtikleri vakit dediler ki: “Nice az bir topluluk Allah’ın izniyle pek çok fırkaları mağlup etmişlerdir. Allah sabredenlerle beraberdir.”
Geriye 80.000 Kişiden sadece 313 kişi kalıyor..
Sadece 313 kişi..
313 bir şey hatırlattı mı Size?
Bedir Savaşındaki sayı da 313..
Hatta Sahabe Efendilerimiz (r.a.) övünmüşler, “Biz Talutun ordusunun kaçmayanların sayısı kadarız” diye..
Talut ve askerleri, Calut ve ordusu ile karşılaştıklarında; ‘Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirlere karşı bize zafer nasip eyle’ dediler.
Hani bugünün teknolojisiyle beraber filmlerde Savaş Sahnelerini görüyorsunuz..Uzaktan gösteriyor..binlerce kişi..
313 kişi burada ve uzun yoldan gelmişler..Ellerinde sadece kılıç…
ve Karşıda ne var ? binlerce kişi
“ALLAH’ım bizim üzerimize sabır yağdır” diyorlar..
O ordunun içindede daha genç yaşta olan Hz. Davud (a.s.) var..
İzin İstiyor Hz. Taluttan ben savaşayım diye önde ( O zaman savaşta bir adet var .. Ordunun en kuvvetlileri en öne geliyor .. önce iki kişi onlar kapışıyor..Hz. Ali(r.a.) nin da var öyle savaşları..)
Ve Calut çıkıyor(2,5 metre boyunda İri-Yarı,Gaddar birisi)Karşısında cılız bir çocuk..
Karşısına ne cesaretle karşıma çıkıyorsun diyor???
Ama yolda gelirken Taş dile gelmiş…Beni al demiş.. 3 tane taş ..Benimle Calutu öldür demiş..Ve 3 taşı alıyor..Tek taş haline geliyor..Ve sapanına koyuyor onu ..Ya bildiğimiz sapan yada savrularak atılan bir sapan..Bir atıyor tam alnına geliyor..Ve Koskoca Calut u öldürüyor..
Allah’ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davut da Calut’u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduğu şeylerden de ona öğretti. Şayet Allah insanları birbiriyle def edip savmasaydı yeryüzü muhakkak ki fesada uğrardı. Ancak Allah alemler üzerine fazl u kerem sahibidir.
Ve bunun üzerine O büyük ordu kaçıyor.. Ve Topraklar açılıyor.. İşte İsrail Devletinin ilk kuruluşu bu şekilde ..
O şekilde de Hz. Davud (a.s.) Hz. Talutun yardımcısı oluyor.. Hz. Talut Kızıyla evleniyor..Onun yerine geçiyor .. Ve Ondan sonrada Hükümdarlık Ona geçiyor..
Bunu neden anlattım..
O güne kadar yaşayan Peygamberler(a.s.) , bir şekilde Tevazu içinde yaşayan Peygamberler(a.s.) …
İlk defa bir Peygambere Hükümdarlık,Krallıkla beraber veriliyor..Halife peygamber oluyor..
Oğlu Hz. Süleyman (a.s.)Onu da geçiyor halifelikte .. Hz. Yusuf (a.s.) aynı zamanda Peygamber ve Yönetici olan ilklerinden ..28:59
Diğer bir fazilet “KUVVET”
İdarecilik olarakta çok kuvvetliymiş..AmaFizik olarakta çok kuvvetliymiş..
Ve legad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ, yâ cibâlu evvibî meahû vet tayr, ve elennâ lehul hadîd.
yâ cibâlu;Ey Dağlar
evvibî-evvâb kelimesi burada geçiyor(geçen haftaki sohbette (Sebe 7) evvabin namazında açıkladık..Yönelin buradaki anlamıyla başka bir anlamıyla “tespih edin“
meahû; onunla demek(Hz. Davud (a.s.) beraber)
vet tayr; Kuşlarda ( Bakın dağlar bizim cansız kabul ettiğimiz şeylere Allah-u Teala ne diyor ;Hz. Davud (a.s.) beraber tespih et diyor.. )
Bir Ayet-i Kerîmede ; Mahlukatın diyor ..tespihatı vardır diyor ..Fakat siz onları anlayamazsınız..
Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.
Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, Allahı tesbih ederler. Herşey onları Hamd ile tespih ederler,ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir, çok bağışlayandır.”
Yerde ve Gökte olan herşeyin tespihatı… bunlar içinde Kuşlarda var..
Elem tera ennallâhe yusebbihu lehû men fis semâvâti vel ardı vet tayru sâffât, kullun gad alime sâlâtehû ve tesbîhah, vallâhu alîmum bimâ yef’alûn.
Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah, onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir.
Demek ki Kuşların bir tesbihatı var hepsinin … Hatta SALAT‘ı var ..Duası var..Hatta Namaz kelimeside bu kelimeyle ifade ediliyor..
İşte bunlara sahip Kuşlara ve Dağlara Allah-u Teala Onunla beraber tespih et diyor.. 33:28
Zaten Tesbih ediyorlar..
Burada Fark Ne?
Allah-u Teala nın Hz. Davud’a (a.s.) fazileti… onları tabi kılarak .. ..
Yani Hz. Davud (a.s.) tesbih ediyor; Dağlar ve Kuşlarda Ona eşlik ediyorlar..
O tespih ediyor ..Onlarda arkasından tespih ediyor..
zikir ediyor onlarda arkasından tesbih ediyor..
NE MUHTEŞEM MANZARA !
Bu başlı başına bir Nimet…
Ve O na diyor; ve elennâ lehul hadîd- demiri yumuşattık…
Aynı demiri bal mumunu yumuşatır gibi bir yumuşatma haline getiriyor..Hz. Davud (a.s.) ..
hadîd kelimesi; Sertlik anlamına geliyor ..Kur’an-ı Kerimde .. daha derinlerindeki manasıyla; dünyevi işlerde sana bir yumuşaklık nasip ettik..
Dünyevi işlerde karşılaşacağın ,sana yumuşaklık nasip ettik.. sertliklerde( dünyevi karşılaşacağın zorluklarda)kolaylık getirdik anlamına da gelebiliyor bu..
Bir başka anlamı da var.. Bunu biraz sonra okuyacağım ayette açıklayacağız..
(Bedeni örten) uzun (geniş) zırhlar yap. Ve onu örgü (iç içe halkalar) şeklinde dizayn et. Ve salih amel yapın! Muhakkak ki Ben, yaptıklarınızı görenim.
iğmel; İmal et, yap
sâbiğâtin ;zırhlar
Eskiden zırhlar; büyük levhalar halinde yapılıyormuş..
Hani Hz. Davud (a.s.) yumuşatıldı ya ..Hz.Davud (a.s.) onu ilmekler,halkalar halinde yapıp aynı kazak örür gibi bir zırh örürmüş..
Allah-u Teala da bunun Emrini veriyor..
Ve diyor ki ;Onun da “serd” denilen şeylerini , halkalarını..onları da ölçülü yap..
Belirli bir kıvamda belirli bir ölçüye göre yap deniliyor..
Bu sayedede bir nimet verilmiş..
Bir şey açıklayayım burada da ..
Bu haftanın konusuna geçiceğim..
Buradaki “Zırhın” enfüsi manası,derinlerdeki manasına olarak ;
Senin nefsinin ve Şeytanın silahlarına karşı ..Biliyorsunuz Şeytanın okları var..
(Bu Hadisde geçiyor :“Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur.”)
Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki, onun tadını kalbinde hisseder.”
Hadisin Kaynağı: Hakim, Müstedrek, 4/314; Münzirî, et-Tergib ve’t-Terhîb, III, 63.
Kılıçlara karşı “Takva Elbise”si yap..
Olarak ta yorumlanıyor..
Sürekli sen ALLAH’a yönelen bir kulsun..
Sürekli ALLAH’a yönelme halindesin..
Buna Sistemin içerisinde bazı negatiflikler var..
Nefs ve Şeytan ..
Bunlar senle mücadele,savaşacaktır.. Bunlara karşı bir elbise giyin..
Ama nasıl elbise… Kuran İfadesiyle Takva Elbisesi..(Araf suresi 26. Ayet ;Ey insanoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah’ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.)
Bu şekilde de yorum var..
Benim de bu hoşuma gitti..
Ama sonunda geçen;”ağmelû sâlihâ” ifadesinde ; “iyi amel işleyiniz” ile birleştirince farklı bir yer çağrıştırdı..!!!36:38
Şimdi Hz. Davud (a.s.) tedbil-i kıyafet yaparmış.. Ve Halk arasında dolaşırmış..
Kralın,Yaptıklarındani /İdarecilerilğinden memnun musunuz ? diye sorarmış…
“Allah razı olsun güzel işler yapıyor” derlermiş…
O da ona göre kendi amellerini ayarlarmış..
Bir gün Bir Melek insan kılığında dolaşırken Ona da sormuş… Melek cevaben , herşey çok güzel hoş da …bir de şu devlet malından yemese …çok güzel olur, demiş..
Biliyorsunuz ,Bu Helal aslında… herhangi bir iş yapmadığı için Devlet Yöneticileri “Beytul Mal”denilen şeyden kendi ihtiyaçlarını karşılıyor..
Ama Allah-u Teala ona bile Razı olmamış..
Hz. Davud (a.s.) bunu anlamış;
Ellerini açmış Aman Ya Rabbi!
Bana kendi elimle yapıp ta, Para kazanacağım bir şey nasip et demiş..
Allah-u Teala da ona demiri yumuşatmış ..
Aynı zamanda zırh yapma sanatınıda ona öğretmiş.. Ve bu sayede geçimini kazanmaya başlamış..
Bakın bu koskoca Peygamber ..
Savaştaki Ganimetleri düşünün !!!
Bu düsturu, Bütün Peygamberler(a.s.)için geçerli..
Hz. İsa(a.s.) ve Hz. Zekeriya (a.s.) Marangozlukla geçinirlermiş..
İslam Alimleri kendi işleri varmış..Din adamlığı diye bir meslek yok arkadaşlar..
Terzi olan var..
Somoncu Baba Hazretleri var..Fırıncı..
Ebu Hanife – İmamı Azam; Tüccar ama Fetvalar verecek duruma da gelmiş..
Ama niçin burada “iyi ameller işleyin” diyor..!!!!??
Bakın Bir Hadis Şerif var..
Hz. Peygamber bir hadis-i şerifte : ”Allah, yaptığı işi güzel yapanısever”.
(Münavî, Feyzu’l-kadir, II, 286-287)
Bu sadece ibadet anlamında değil..yapılan işlerde…
Ama buradaki asıl şey ne biliyor musunuz?
***Kalite***
Bugün maalesef, özellikle Yahudiler malın en iyisini üreterek ,Müşteri Memnuniyetinin en iyisini yaparak..Bugün en büyük şirketleri oluyorlar …markette gittiğinde .. bir şekilde maalesef elin ona gidiyor.. başkasını alamıyorsun …bir şeyler eksik..
İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tavsiyesine göre bu aykırı..
Allah-u Teala,Kullarından iyi iş yapanı/ kalitelisini yapanı sever diyor..
Bir Müslümanın görevi ,en kalitelisini ve en doğrusunu yapmak..
Bakın bunun böyle olduğunu nasıl anlıyoruz..
Ayetin son kısmında ne diyor?
“innî bimâ tağmelûne basîr;” Süphesiz Ben (Burada Ben diyor..Biz demiyor!!!!)
***Yani ALLAH-U TEALA nın Bizzat KENDİSİ ..
BEN YAPTIKLARINIZA BASÎRİM DİYOR..GÖRÜCÜYÜM DİYOR..TAKİP EDİYORUM DİYOR..***
Şimdi bizler geçimimizi çalışmamızla kazanmıyor muyuz?! Amelimizle ..
Peygamberler bile öyle yapıyor..Biz de yapıyoruz..
Her Meslek grubunun ,”Müşterisini Kandırabileceği” ince bir unsur var..
Hepiniz bir şekilde yapıyorsunuz?
Taksi Söförüde aynı bir şekilde şey yapıyor,kuyumcunun da bir hilesi var..doktorunda bir hilesi var..Herşeyin var..
Devlet memurun,öğretmenin de var..
Karşındakinin anlayamayacağı,ama bir şekilde çalacağı bir şekilde kandıracağı bir şeyi var..
ALLAH-U TEALA diyor ki;
BEN BUNU GÖRÜYORUM!!!
Bu da sizin, ALLAH indinde konumunuzu belirliyor..
İlgili Hadis-i Şerif
Dürüst, sözüne ve işine güvenilir tüccar, nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”(İbni Mace, Ticaret 1.)
Bknz İlgili Ayete.
Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret olması hâli müstesnâ, mallarınızı, bâtıl (haksız ve harâm yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allâh size karşı pek merhametlidir.”(Nisâ. 4/29)
Bakın Şehit nerede Tüccar nerede ? Ama Dürüst..
Bakın o kadar az ki..
ALLAH-U TEALA da “HERŞEYİNİZİ GÖRÜCÜYÜM” diyor ya..
İşte doğru,dürüst Tüccarlığını yapan bir insan “Şehitlerle” beraber..
Bize nasıl masal anlatıldı..
İbadet ayrı ,İş ayrı..diye
E görüyoruz ki.
Senin İşin – aynı zamanda- İbadetin..Senin işin Kulluğun..
Ayırmak yok..
Eğer ayırırsan ; İbadet etmek:Oruç tutmak,Namaz Kılmak,Tespih çekmek..
EE birde dünyevi işler var..onlar ayrı (!)
Bu gerçek “İman Esas“larına aykırı..
Senin sokağa çıktıktan sonra, her davranışın “İbadet“tir..
Doğru davranacaksın..
İşin ibadettir..
Bakın Fatiha İşlerken ne demiştik..
-” İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn”.
“YALNIZCA SANA KULLUK EDERİZ” diye çevirmiştik..
Bazı Mealler,Tefsirlerde “Sadece sana ibadet ederiz” yazıyor…
Doğru ,ibadet ederiz..Ama İbadeti Sadece “Dini Ritüel”ler olarak algılarsan ,
Yaşamın diğer kısmını kulluğun dışına çıkarmış oluyorsun…
Allah-u Teala “Bütün yaptıklarınıza Basîr,görmektedir..” ne anlamda kaldı..!!??
O zaman dürüst Tüccar niye Şehitlerle beraber haşr olacak ki..!!???
Demek ki bizim her alanımızda Allah-u Teala nın bizi görüyormuşcasına yaptıklarımıza dikkat etmemiz lazım..
Ve yapılan her işi “Salih” olarak yapmamız gerekir..
Bir altında Hz. Süleymanla a.s.ilgili konular var..
Ve lisuleymâner rîha ğuduvvuhâ şehruv ve ravâhuhâ şehr, ve eselnâ lehû aynel gıtr, ve minel cinni mey yağmelu beyne yedeyhi biizni rabbih, ve mey yezığ minhum an emrinâ nuzıghu min azâbis seîr.
Süleyman’a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk.
Yağmelûne lehû mâ yeşâu mim mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve gudûrir râsiyât, iğmelû âle dâvûde şukrâ, ve galîlum min ıbâdiyeş şekûr.
Ona dilediği şeyleri, mihraplar (mescidler, saraylar, yüksek binalar), heykeller, havuz gibi büyük çanaklar, sabit kazanlar yapıyorlar(dı). Ey Dâvud ailesi, şükrederek çalışın! Ve kullarımdan, çok şükredenler azdır.
Burada Hz. Süleyman (a.s.) dan bahsediyor..
Ama bu hafta bahsetmeyeceğim bundan ..
Çünkü Hz. Davud (a.s.) yoğun bir şekilde anlattık..
Hz. Süleyman (a.s.) çok fazla konu var…. dışına çıkarız..
Hemen atlayarak -Haftaya erteleyerek..
Şunu açıklamak istiyorum.. Bu arada parantez gibi olmuş bu ayet burada…
13. Ayete bakın
iğmelû âle dâvûde şukrân : Ey Davud Hanedanı şükürle,şükrederek çalışın.
Ve maalesef burası hepimiz çok etkileyecek
ve galîlun min ıbâdiy eş -şekûr;Fakat şükür eden kullarım pek azdır..
Şimdi yukarısıyla bağlantısını görüyor musunuz?
(Hz . Süleyman ile ilgili olan 2 Ayeti çıkarın .. Erteleyelim..)
Doğru dürüst amel işleyin diyor .. Yetmiyor..!!
Bakın ne diyor;
Ey Davud Halkı diyor ..Ey Davud gibi olanlar ..Ey Davud gibi olmak isteyenler ..
Ey Onun gibi ALLAH’ı severek (Vedud kelimesi vardı ya)
ALLAH’a yönelerek ..Munîb olarak..
ALLAH’a kulluk gayretinde olanlar ..
Şükür ederek çalışın,Şükür ederek iş yapın !…
Şimdi burada Şükür çok önemli… şimdi Şükür çok basite alınıyor ama 1-2 Ayet size göstereceğim şaşıracaksınız..
Ve iz teezzene rabbukum lein şekertum leezîdennekum ve lein kefertum inne azâbî leşedîd.
Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”
lein kefertum ; Eğer Küfür ederseniz,Kafirlik alameti gösterirseniz(doğru çevirisi bu şekilde olmalı)
Böyle Şükür etmenden dolayı BEN Senden Razı Oldum diyor..
Demek ki Şükürün aslı;Nimetlerin ALLAH’tan geldiği bilinciyle Nimete yaklaşmak..
Aman Ya Rabbi ;Teşekkür ederim.. SEN Bunları, Bana nasip ettin .. Ben memnunum demek..
(………………..)(Teşekkür kavramıyla ilgili bir itiraz geliyor)
Şimdi bir kişi sana bir hediye verdiğinde ;O kişinin aracı olduğunu , bunun ALLAH-U TEALA tarafından verildiğini bilirsen ..Kula Teşekkürde mahsur yok..Neden? Adresi doğru yere gönderiyorsun.
.Çiçek geliyor.. Çiçek bir ifade değil mi? A mutlu oluyoruz…. Çiçeğe mutlu oluyoruz, değil..Onu verenin size değer vermesine mutlu oluyoruz..
Çok şükür, çok büyük nimetler içinde yüzüyoruz..
Yaş günlerinde ,bayramlarda hediye geliyor mutlu oluyoruz..
Ona İhtiyacımız olduğunda mı ? Hayır..Minnettarlık duygusu… Hatırlandım !..
O anlamda Kula edilen Teşekkür doğru yapılırsa… Nimetten ALLAH’tan geldiğini bilirsen.. ALLAH’a Şükür oluyor..
Peki ALLAH-U TEALA’nın ” EŞ-ŞEKÛR” ESMASI VAR!!!
Şükür eden demek..
ALLAH-U TEALA Nasıl Şükür ediyor?
Orada Fail ALLAH…KUL değil..
Kul eğer ALLAH ‘a minnettarlık/memnuniyet duygusuyla yaklaşırsa, ALLAH da hoşnut oluyor ..
Ve Kuluna arttırma yoluyla ikram ediyor..
şükürün manasında artırma da vardır
Ezan Okunuyor..Şükür konusuna haftaya devam ederiz..İnşaallah..
EĞER BİZ HZ.DAVUD (A.S.) GİBİ, OLMA NİYETİNDEYSEK!!!
ALLAH’I SEVEREK, ALLAH’A MUNîB OLARAK YÖNELME DURMUNDAYSAK
İŞLERİMİZİ DOĞRU YAPACAĞIZ…
ALLAH-U TEALA NIN GÖRDÜĞÜ BİLİNCİYLE …
ONUN ŞÜKÜR AYETİNE GÖRE DE;
HER HALİMİZDE,HERŞEYDE ;
AMAN YA RABBİ NE GÜZEL İMKANLAR VERDİN.. NE GÜZEL NİMETLER VERDİN..DEYİP
ŞÜKÜRLE ÇALIŞACAĞIZ..
YA BU İŞTE NE BU YAA..BU İŞLE UĞRAŞIYORUZ.. YAA ÇAMUR ..YA İŞTE YAĞMUR YAĞIYOR BİLMEM NE..MİLLET ŞURALARDA YAŞIYOR.. NERELERDE YAŞIYOR ..BİZ NİYE BURADAYIZ GİBİ ŞEYLER DEMİYECEĞİZ.
HER HALİMİZDE ŞÜKÜR DUYGUSUYLA YAŞAYACAĞIZ …
EĞER BÖYLE YAŞAMAZSAK- ALLAH KORUSUN -OKUDUĞUMUZ BU 3 AYETE GÖRE KÜFÜR EDENLER KONUMUNA GELİYORUZ!!!!