SOHBETİ DİNLE
SOHBETİ DİNLEMEK VE İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK
https://yadi.sk/d/TyXIpW6eruaAX
YASİN 8
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ
İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilâl ezkâni fe hum mukmehûn(mukmehûne).
| 1. | innâ | : muhakkak ki biz |
| 2. | cealnâ | : kıldık, yaptık |
| 3. | fî a’nâkı-him | : onların boyunlarında |
| 4. | aglâlen | : halkalar, zincirler |
| 5. | fe hiye | : böylece o |
| 6. | ilel ezkâni | : çenelere kadar |
| 7. | fe hum | : böylece onlar |
| 8. | mukmehûne | : başları yukarı kalkık olanlar, başları yukarı kaldırılmış kimseler |
“Muhakkak ki Biz, onların boyunlarına, çenelerine kadar halkalar (zincirler) kıldık (geçirdik). Bu sebeple onlar, başları yukarı kaldırılmış olanlardır.”
YASİN 9:
وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ
Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn(yubsırûne).
| 1. | ve cealnâ | : kıldık, yaptık |
| 2. | min beyni eydî-him | : onların elleri arasından, önlerinden |
| 3. | sedden | : bir sed |
| 4. | ve min halfi-him | : ve onların arkalarından |
| 5. | sedden | : bir sed |
| 6. | fe agşeynâ-hum | : böylece, artık onları perdeledik, örttük, kuşattık |
| 7. | fe hum lâ yubsırûne | : böylece, artık onlar görmezler |
” Ve onların önlerine ve arkalarına set kılarak (çekerek) böylece onları perdeledik. Artık onlar görmezler.”
YASİN 10:
وَسَوَاء عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
| 1. | ve sevâun | : ve musavidir, eşittir, birdir |
| 2. | aleyhim | : onlara |
| 3. | e | : mi |
| 4. | enzerte-hum | : onları uyardın |
| 5. | em | : veya, mı |
| 6. | lem tunzir-hum | : onları uyarmadın |
| 7. | lâ yu’minûne | : onlar iman etmezler |
” Ve onları uyarsan da uyarmasan da onlar için eşittir. Onlar iman etmezler .”
YASİN 11:
إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîm(kerîmin).
| 1. | innemâ | : fakat, ancak, sadece |
| 2. | tunziru | : uyarırsın |
| 3. | men | : kim, kimse, kişi |
| 4. | ittebea | : tâbî oldu |
| 5. | ez zikre | : zikre |
| 6. | ve haşiye | : ve huşû duydu |
| 7. | er rahmâne | : Rahmân |
| 8. | bi el gaybi | : gaybte |
| 9. | fe | : böylece, o zaman |
| 10 | beşşir-hu | : onu müjdele |
| 11 | bi magfiretin | : bir mağfiret ile |
| 12 | ve ecrin | : ve bir ecir |
| 13 | kerîmin | : üstün |
” Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve “kerim ecir” ile müjdele.”