FÂTIR (1.Sohbet) 1.ayet#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/vMcwOBlHmXRcm


FATIR 1:

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

El hamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fîl halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

1. el hamdu : hamd
2. lillâhi (li allâhi) : Allah’ındır, Allah’a aittir
3. fâtırı : FITRAT ÜZERE YARATAN
4. es semâvâti : semalar, gökler
5. ve el ardı : ve yer
6. câili : kılan
7. el melâiketi : melekler
8. rusulen : resûller, elçiler
9. ulî : sahip
10 ecnihatin : cenahlar, kanatlar
11 mesnâ : ikişer
12 ve sulâse : ve üçer
13 ve rubâa : ve dörder
14 yezîdu : artırır
15 fî el halkı : yaratışta, yaratmada
16 : şey
17 yeşâu : diler
18 inne allâhe : muhakkak ki Allah
19 alâ : üzerine
2 kulli : her
21 şey’in : şey
22 kadîrun : kaadir olan, gücü yeten

Hamd; gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah’a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.


SOHBETİN YAZILI METNİ:

34. Sure. Fatır Suresi. Bunun bir diğer ismi de Melaike Suresi. Neden Melaike ? İlk ayetinde meleklerden bahsettiği için.

Neden Fatır? Yine ilk ayette geçiyor. Allahû Teâlâ’nın yaratıcı isimlerinden biri olan Fatır ile başladığı için. Sure, kâinatı ve sistemi anlatıyor. Mekkî bir sure. Mekkî sure ne demek? Mekke’de inmiş surelere Mekkî sure, Medine’de inenlere ise Medenî sure diyoruz. Bu ayrım neden yapılıyor? Çünkü o ilk inen dönemi düşünün. Yeni bir din var. Yani aslında aynı din de İslam. Allahû Teâla’nın Hz. Âdem’den beri indirdiği dinin aynısı. Fakat bir fetret dönemi olmuş. Boşluk yaşanmış. Yeni kavramlar var yeni anlayışlar var. Devrim gibi bir şey. Mekki surelerin genel esasları Allah’ın zatını tanıtıcı ve sistemini tanıtıcı unsurları var. Fakat Medine’de ne olmuş ; artık daha yerleşik bir düzene geçilmiş ve yaşamın içerisinde sosyal düzen ile ilgili düzenlemelere ihtiyaç var. Savaşlar da başlıyor o dönemde (biliyorsunuz Mekke döneminde savaş yok). Medeni ayetler de bunun ile ilgili genellikle. Yani sistemi Allah’ı daha iyi tanımak için Mekkî ayetler burada önem kazanıyor ve sıralama olarak da Miraç Olayından hemen önce gerçekleşmiş. Bu ayetlerin indiğinde çok az sayıda Müslüman olduğunu unutmayalım. Yani yedi senede 40 Müslüman kişi var deniliyor. O dönem bu anlamda önemli.

Bismillahirrahmanirrahim.

  • اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

  • جَاعِلِ الْمَلٰئِكَةِ رُسُلًا

  • اُولٖى اَجْنِحَةٍ

  • مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَ

  • يَزٖيدُ فِى الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ

  • اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

  • Elhamdu lillâhi fâtırıs semâvâti vel ardı câılil melâiketi rusulen ulî ecnihatim mesnâ ve sulâse ve rubağ, yezîdu fil halgı mâ yeşâé’, innallâhe alâ kulli şey’in gadîr.
  • “Hamd, bütünüyle O Allah’a mahsustur ki gökleri ve yeri herhangi bir örneği olmadan yoktan var etmiş. Melekleri de ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapmıştır. O, yarattığı şeyi dilediği gibi arttırır. Zira Allah her şeye kadirdir.”

“Elhamdulillâh” ile başlayan bazı sureler var. Fatır Suresi de onlardan birisi. Biliyorsunuz Sebe Suresi de “Elhamdulillâh” ile başlamıştı. “Elhamdulillâh” ile başladığına göre burada Allah’ın sistemindeki olağanüstülüğe, muhteşemliğe dikkat çekmek isteniyor. Hatırlarsınız, Sebe Suresi’nde “ahirette de hamd O’na mahsustur “derken ahiret ile ilgili  muhteşem sahnelere özellikle vurgu yapılıyordu. Demek ki burada da surenin başından da anladığımız gibi Rabbimizin yaratma ile ilgili sistemine övgü ile vurgu yapılıyor ki burada hamd öğeleri vardır demektir. Biliyorsunuz hamd çok yüksek bir kavram. Fakat bizim anlayabileceğimiz en yakın manası övmek. (medh, sena) anlamında. Bu hamdın her farklı âlemde farklı zuhuratları var . Fakat yaşadığımız alemde , Allahû Teâlâ’ya bu şekilde yönelebileceğimiz ve  bizim anlayabileceğimiz izahı ne:

Elhamdulillâh demek :” Hamd,  Allah’a mahsustur. Allah’a aittir, Allah’ındır.

Görüyorsunuz  Elhamdü-lillah derken –li (لِ) harfi ceri var. Lillah= “Allah için”. Fakat bu “için” manasını genellikle en son seçenek olarak kullanmak gerekiyor. “Allah içindir” deyince murad tam olarak  anlaşılmıyor.

Hamd , ” Allah’a mahsustur. Sadece ona aittir. Allah’ındır “deyince daha iyi anlaşılıyor. Allah’a mahsustur ve Allah’ın yaratmasına ;  Allah’ın yarattıklarının şahsiyetine değil.

Yani yarattıklarına baktığımızda Allah’ı öveceğiz. Bir nimeti övmek var, bir de nimeti halk edeni övmek var. İkisi farklı şeyler. Birincide kişi tehlikeye bile giriyor.Evvela nimeti hiç övmediğinizde  tehlikedesiniz, çünkü bu küfür oluyor, nankörlük manasında, hakikatleri, güzellikleri görmeme manasında. Fakat nimete takılıp da onun yaratanı ıskalandığında, işte o ciddi bir tehlike oluyor.

Ve emmâ biniğmeti rabbike fehaddis (وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ) – “Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat ( dillendir, bahset)” diye bir ayet var Duha suresinde. Dikkat edilirse ayette “Nimete gelince” demiyor, “Rabbinin nimetine” gelince diyor.  Burada “Rabbinin nimeti” denmesi; “o nimet güzel ama onun yaratanını unutma; asıl  O’nu öv ” demek. Kişinin imanı arttıkça ,artık  düşüncelerine ve yaptıklarına dikkat etmesi gerekiyor ,amel boyutunda. Hatta bir süreden sonra düşüncesi onun ameli oluyor. Yani olaylara bakış tarzı o kişinin ameli oluyor. Bir elmaya, nimete, ekmeğe, ağaca baktığımızda onun hakkındaki düşünceniz artık sizin salih ameliniz oluyor ya da olmuyor. Sadece namaz kılmak, oruç tutmak belirli bir şeyler yapmak değil salih amel. O iman ettiğiniz ölçüde/seviyede bütün davranışınız, ameliniz, hatta bırakın ameli düşünceniz bile salih amel oluyor.

Şükür mü önce nimet mi önce? İman arttıkça artık nimete tamamen Allahî bakmak mecburiyetindesiniz. Elmanın o kırmızılığına, üzerindeki beneklere, şekline baktığınızda “Ya bu ne güzel elma ya !”. Ama bir üstü ne bunun. “Aman ya Rabbi ; ne güzel yaratmışsın bunu böyle?”. Şu bile değil: “Allah bunu ne güzel yaratmış !”. Bakın burada hitap da değişiyor. Namaz kılarken niyet konusunda konuşmuştuk. Şu da niyet: “Niyet ettim Allah rızası için yatsı namazını kılmaya”. Ama şu da güzel “Ya Rabbi niyet ettim senin rızan için namaz kılmaya”. Birinde uzaklardaki Allah, diğerinde muhatap, yüzünüzü döndüğünüz Allah. Yani bu ifadeler, niyetler, yönelişler gerçekten bizim konumumuzu belirliyor.

İşte ayete gelirsek, burada da “Elhamdülillah”dediğimiz zaman, hamd Allah’a mahsustur. Şimdi Allah’ı tanımlıyor : Nasıl Allah? Fatır olan Allah. Yani biraz sonra izah etmeye çalışacağız, Fa-Ta-Ra fiilini yapan .(Burada fatara kelimesinden ismi fail bu. Burada da Allah’ın sıfatı olarak gelmiş.)

Fatara, bir şeyin ilk olarak oluşması manasına geliyor. İlk olarak ortaya çıkması, tohumun çatlaması gibi anlamlar da ifade ediyor. Yarılarak ortaya çıkması. Fıtrat kelimesi fatır kelimesinden geliyor. Fıtrat kelimesinin geçtiği yerlere, hadislere bakıyoruz : “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar”. Fıtrat deyince biz bir özellik anlıyoruz. Yani Allahû Teâlâ bir şekilde yaratıyor ama yaratmasının içerisinde muradı ilahisinin inceliklerini koymuş. Yani rastgele yaratmıyor. Yarattıklarını niye yaratıyor?

“كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا  فأحببت أن أعرف   فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ     لِيَعْرِفُونِى

Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi murad ettim/muhabbet ettim, halkı yarattım.

Şimdi burada bilinmekliğin muhabbet ile istenmesi var. Neyi yaratıyor? Mahlukatı yaratıyor. Bir de “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor ayette (Zariat 56). Yaratılışta bir gaye var. Haşa Rabbim gayesiz yaratmış olamaz. Amaç ne? Bütün mahlukatın kendisini tanıması ve bilmesi,  (akıllı) mahlukat olarak düşündüğümüzde de kendisine güzel kulluk edilmesi. Bir amaç  var. İşte fıtrat bu. İlk başta bu gaye ile yaratılmasını ben fıtrat olarak yorumluyorum.

Mesela El-Mübdi esması ile olan “ilk baştan yaratmak” da benzer manada (“Be-De-E” başlamak fiili, Mübdi-başlatan ) . Ama farkı ne? .. “Fe-Ta-Ra” fiilinde bir amaç /gaye var. Yani fıtrat üzerine yaratmak. Hadiste de buyrulduğu gibi “Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar daha sonra anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”

Demek ki Allahû Teâla bizi yaratılış sisteminde kendisini tanıyacak, hâlıkını tanıyacak hidayet sistemleri üzerine yaratıyor.

Bunu Hanif konusunda işlemiştik yedi ders boyunca işlemiştik. Bunu anlayan Hazreti İbrahim de;

İnnî veccehtu vechiye lillezî fetaras semâvâti vel arda hanîfen (اِنّٖى وَجَّهْتُ وَجْهِىَ لِلَّذٖى فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفًا)  derken de “Ben yüzümü Allah’a, yerleri ve gökleri fıtrat üzerine yaratan Fatır olan Allah’a döndürdüm ”diyor..  Bir yaratılmışlık var ama bunda da bir niyet var. Öbür türlü soğuk bir yaratılış var. Yani ateistlerin, deistlerin, dehricilerin bir yaratıcı tasavvuru vardır ya onlarınki gibi soğuk bir tasavvur. Ama “Fâtır” deyince bir sıcaklık var. Fıtratı üzerine yaratmak. Ama kelimeni kökleri ile ilk baştan yaratmak manasını katılınca daha ilk başından bir gaye ile yaratmak anlaşılıyor. İbni Abbas diyor ki: Ben bu fatır kelimesini anlayamamıştım bir bahçeye gittim. İki Bedevi konuşuyorlardı. –(Neden bedeviyi vurguluyor çünkü dilin bozulmamış hali bedeviler arasında konuşuluyor. Dilin güzel, beliğ hali bedevilerde var. Peygamber Efendimiz de sütannesi Halime Annemize veriliyor bir müddet. Verilme amaçlarından biri de o bölgenin anadili olan Arapça’yı daha güzel öğrenmesi– )  Bir bedevi diğerine övünüyormuş. “Bu kuyuyu ben kazdım” derken bu “Fetara” ifadesini kullanmış “fetartu” demiş “fatartul birre”. Bu kuyuyu ben” fatara ettim”yani  “İlk ben ortaya çıkardım”, dolayısıyla sahipleniyor. Ama yarmak var ya, kuyuyu nasıl yapıyorsunuz? Kazarak yayıyorsunuz ya. “Kazarak, yararak ilk ben ortaya çıkardım “diyor. O zaman anladım ki diyor , ilk yaratma manasına geldiğini o zaman anladım”. İlk yaratma manasında geliyor güzel ama ilk yaratma mânâsına gelen başka kelimeler de var  arapçada; hem Kuran’da hem Esmaül Hüsna da hem hadislerde. Peki farkı ne?

Yaratılış gayesi olan fıtrat üzerine ilk olarak ve sanki yokluğu yararak ortaya çıkması

Maalesef dilimiz güdükleştirilmiş. Biraz sonra  Kurandaki yaratmak ile ilgili kelimeleri söyleyeceğim Onların her geçtiği yerde bütün manalara bakın yaratan, yaratıcı, yaratılış gibi . Bizde ise  yaratmakla ilgili  sadece bir iki kelime var.

kur’an-ı Kerim dekileri sıralayalım :

Birincisi “Fatara” bunu açıklıyoruz.

İkincisi Allah’ın esmalarından olan “Bari”.Numunesiz ilk olarak  yaratma. (daha geniş izahat için bknz.)

Üçüncüsü  “savvera”. Bir esma var “el Musavvir”. Şekil vermesi.Tasavvur.

Dördüncüsü “el-bedi” . “bedius semavati vel ard” gibi. Buna ibda, yaratmak deniyor. Bu da ilk yaratmalardan ifade ediliyor.

Beşincisi el-mübdi var Esmaül Hüsna’da. bedee başlamak var ya iptidai derler başlangıç halinde. Bu da ilk yaratmak manasında.

Altıncısı felaka. Bir şeyin çatlayarak ortaya çıkması. Bu şekilde yaratma. Mesela Felak Suresi’nde buna yakın bir anlam var.

Yedincisi Sun’. Sanayi var ya. Hani yapmak olarak. Bir şeyi yapmak imal etmek manasında sanayi. Suni deniyor mesela, yapılmış. Allahû Teala Kuranı Kerim’de bunu yaratmak manasında kullanıyor.

Sekizincisi inşa kelimesi. türkçede de kullanıyoruz. “Biz insanı şöyle şöyle inşa ettik” şeklinde var. “Yeniden ahirette inşa edeceğiz” diye ayetler var. Bunların hepsi yaratmak diye tercüme ediliyor.

Dokuzuncusu ihdas. Hadese. Hadise var ya olay olarak meydana çıkararak yaratmak.

Onuncusu icad. İcat ederek ortaya çıkarmak.

On birincisi tasvir. Musavvir demiştik ya onunla ilgili. Suretler şeklinde yaratması. Bir şekil vererek yaratma var bir de suretler şeklinde yaratmak var.

On ikincisi tekvin. oluş olarak yaratma.. “kün feyekün” emrinin kökünden geliyor. Kevene. Bu tarz yaratmaya tekvin deniyor.

On üçüncüsü vücut. Bir şeyin vücut bularak, varlık olarak ortaya çıkması, yaratılması.

On dördüncüsü ceale. Meleklere insanın yaratılışını haber verirken geçiyor. “Ben yeryüzünde bir halife var edenim”. Yaratanım manasında. Bu ayette de geçecek birazdan.

On beşincisi ihtira. Bir şeyi ihtar etmek. Seçerek yaratmak, tercih ederek yaratmak.

On altıncısı bease. Bais var Esma’ül Hüsna’da. Ahirette yeniden dirilterek yaratma. Mesela bais hem resullerin peygamber olarak gönderilmesi hem de insanın öbür tarafa gönderilmesi. Bease göndermek.

On yedincisi muid. “Biz yaratırız daha sonra da onu iade ederiz”. Tekrarlayan yaratma. İade.

On sekizincisi zerea var. Zeera , bari ile eş anlamlı kullanılıyormuş.

On dokuzuncusu en önemlisi halaka. Mahluk, Halik. Genel anlamda yaratma ifadesi.

Yirminci olarak da şae. Şae dilemek olarak geçiyor ama dilemekten çok daha derin manalarının olduğu ortaya çıktı. Biraz bu “Şae”fiili  üzerinde duracağım.

Bunun mastarı “şey.” Şeyin çoğulu ne? Eşya. Şae bunun fiili. Bunu anlamakta güçlük çekeceğiz çünkü Türkçede isim fiiller çok az. Sulamak var mesela isim fiil. Yani bir isim var ve o isimden türemiş bir fiil var.:Sulamak… Sandalye kelimesinden türeyen “sandalyelemek “gibi bir şey yok. Ama Arapça’da her bir isim bir fiille ifade ediliyor. Türkçede bu çok az, yok demeyelim de çok az. Şimdi “şey,” eşyanın tekili olan “şey”, bunun fiili olduğunu düşünelim. Ne deriz? “Şeylemek “ya da “şey yapmak”. Türkçede bu şekilde kullanılıyor. Bunun daha teknik bilinçli olarak kullanıldığını düşünün, “şey haline getirmek”. Türkçe’de joker olarak kullanılıyor bilinçsizce. Ama Allah’ın faaliyeti, Allah’ın fiili olarak kullandığımızda “şae” fiili ne oluyor? Bir şeyi şey haline getirmek. Bu anlamda Maşallah ne manaya geliyor : Allah’ın dileyerek oluşturduğu şey. Bu nazar için kullanılıyor. Neden nazara kullanılıyor? Sen niye haset ediyorsun, Allah diledi. Bunu da şey haline getirdi, oluşturdu. Bu da o şey. Sen neden haset ediyorsun? Maşallah de bakalım. Yani o kişinin değil Allah’ın ona takdiri. Razı ol manasında Maşallah. Böyle mi kullanılıyor Türkçede? Kullanılmıyor. Peki İnşallah ne? Şae fiili geçiyor orada. Şayet Allah dilerse. Biz ama İnşallah’ı dua manasında kullanıyoruz. “Akşam yemeğe gidelim”. İnşallah. İnşallah, “İsterim” manasında kullanılıyor. İnşallah, eğer Allah dilerse, nasip ederse. Bu yeni öğrendiğimiz kelime ile anlamı ne? Eğer Allah onu dileyip de varlık âlemine getirirse, şae ederse, bir oluş imkân âlemine getirirse demek. Böyle olunca daha manalı. “Allah bir şeyi murad ettiği zaman, o şeye…” Bakın şey diyor. “Ona ol der”. “lehu”. Oradaki “hu” nereye gidiyor? Şeye gidiyor? İşte şae ile oluşturduğu şeye ol diyor. Çünkü daha olmamış bak. Nasıl olmamış ya? Olmayan bir şeye nasıl ol diyor? Olmamış bir şeyi yani tekvin âlemine kevniyet âlemine gelmemiş bir şey var ki Allah ona “ol” diyor. İşte o, şae fiilinin alanı. Yani Allah şae ile dileyerek, arzulayarak, isteyerek, dileyerek bir şeyler oluşturuyor. Ama daha vücut olmadı bu. Onun da oluşmasını irade ettiğinde ona ne diyor? “kün”. O da ne oluyor? Oluyor. Burada Arapçada “fiili muzari  “denilen bir zaman kullanılmış. “Kün feyekün”.  Yekün ne demek? oluyor, olacak, olur...(Arapça’da iki zaman vardır; bir geçmiş zaman(fiili mazi) , bir de “muzari” var. Mazi zaman geçmişi , Muzari de şu üçünü ifade eder: şu an, geniş ve gelecek. Yani “ol dedi ve oldu”  değil.   Tabii ki Allah ol dedi ve oldu. Ama “şeye” göre bir zaman sürecine girdi.  Yani oluyor, olacak, olur…  (zamana ” dehr” deniyor ya ); burada “Kün” emri ile beraber olması işte. Yani oluş sürecine girer. “Ol der ve olur” iki anlama geliyor : Allah için zaman yok. Zaman mahlûkat için. “Ben gizli bir hazineydim muhabbetle bilinmeyi murat ettim” dedik ya. Allahû Teâlâ bir şey isteyecek de o olmayacak ! Biz gibi değil Allahû Teâlâ.      O anda olup bitiyor her şey. Zaman mahlûkat için. Bir “şey”de zamanın olması için mahlûk olması lazım. İşte arkadaş soruyor ölümlü bir hayatı yarattı derken ne oluyor? Şimdi yaratması ile beraber zaman işliyor. Bir şeyin zamana bağlı olmaması için Halik olması lazım, Allah olması lazım. Baki olan kim? Allah. Allah Baki ise bu ne anlama geliyor? Mahlukat baki değildir anlamına geliyor. Sonludur, fanidir. Şimdi Allahû Teala’nın bir şeyi yaratması ile beraber o cismin sonunun olduğunu anlıyoruz. Sonu var, bitecek. Biteceğine göre o bitmesinin gereği olarak zaman halk oluyor. Zaman geriye sayış, geriye sarış. Mahlûk varsa son var, son varsa geriye doğru sayan bir zaman var. Tersini düşünün. Allah için bir zaman var mı? El-Evvelü, el-Ahiru, el-Baki. Yani zaman söz konusu değil. Dolayısıyla mahlûk varsa zaman vardır.Sonlu olmasının gereği olarak. İşte bu zamanın ilk baştaki muradına dehir deniyor. Yaratılmasının başından itibaren zaman algısı başlıyor. Geçen hafta verdiğimiz plak örneği gibi. Bizim zaman algımız bu plağın kolundaki iğne kalktığı zaman değişiyor. Yani plağın bütününü görüyoruz, Plak çalarken “an” olarak algılıyoruz. Ahıtette de, orada da bir zaman süreci var. Yani geriye dönüşün, faniliğin sonucudur zaman.

Allahû Teâla’nın farklı anlamlardaki yaratmak kelimeleri Türkçedeki sadece “yaratmak” kelimesi ile karşılanıyor. Yukarıda bahsedilen  ifadeler direkt/birinci manada yaratmak manası taşıyor.Bir de dolaylı olarak yaratma manası taşıyan ifadeler var.Bunlarla beraber yaratma kelimesinin alanı çok genişliyor. İşte Allahû Teala, Kur’an’ı “lisanu arabiyyun mubin” “apaçık bir Arapça olarak indirdik” derken işte bu Arapçayı kendisinin murad etmesi ve koruması, Arapça olarak Kuran’ı halk etmesi, indirmesi bu şekilde manalı. Bu kadar zengin bir dille, Arapça ile. Biz de kelimenin kökenine giderek yaratmakla ile ne kastedilmiş onu anlamaya çalışıyoruz. Bakın hiç bir nesne yokken sistemi oluşturma bir yaratma. Maddeyi yaratma bir yaratma. Maddeleri katı, sıvı, gaz diye yaratma bir yaratma. Oradan bitki âlemini yaratması farklı bir yaratma tarzı. Bitkilerin içerisinden buğdayı yaratması ayrı bir yaratma. Buğdaydan unun oluşması ise farklı bir yaratma. O unla bir şeyleri karıştırarak hamur oluşturma farklı bir yaratma. O hamura elle şekil vermesi başka bir yaratma. Bunlarla değişik ekmek sandviç yapma farklı bir yaratma. Tekrar buğdaya gelelim. Buğday aynı zamanda tohumdur. Tohumun içerisine genetik şifresini koyması ile kendi kendine işleyen bir sistemin oluşması ayrı bir yaratma. Bunun ahirette farklı bir biçime gelmesi farklı bir yaratma. Bunların hepsi yaratmanın şekilleri. Mesela bebeğin oluşması. Allah yaratıyor. Öyle bir sistematiğe koymuş ki embriyoloji, DNA(genetik şifresi) ile beraber o sistem sürekli kendi kendine işliyor. Yani yaratma tekrarlanıyor. Mesela inşa da yaratmak. İnşa kelimesinde ne var biliyor musunuz? Neşe var. Neşe, yani canlılık, hayat manasında. Bu canlıların yaratılması için kullanılıyormuş. Mesela “Biz insanı inşa ettik” diye. İnşaatları düşünün, temel atılıyor kademe kademe, bir gökdelenin hızlandırılmış kamera ile çekimini, sonra yavaş yavaş çekilip hızlı oynatıldığı düşünün. Çalışılıyor çalışılıyor bir bina çıkıyor, boyası badanası yapılıyor. Bunu insan vücudunda düşünün Allahû Teâla inşa ediyor onu. Hani “Biz kemiklere et giydirdik” diye bir ayet var. Bina etmek de yaratmak bakın. Ama neden bina etmek dememişte inşa demiş. Çünkü inşanın içinde canlılık var, hayat var, neşe var. Bakıyorsunuz içeride sürekli bir hayat var. Yani kalp atıyor, karaciğerde bir faaliyet var, beyinde bir faaliyet var, hücre içinde yaşayan bir sistem var. Neşe içerisinde inşa edilmiş bir yapı var. Bu da yaratmak. Allah’ın en büyük sanatlarından biri yaratmak ve bunu da inanılmaz değişik şekillerde yapıyor Rabbim ve Kuranı Kerim’de onun değişik ifadelerle kullanarak, ayrıntılarına, teferruatına girerek bizim ne yapmamızı istiyor? Hamd etmemizi istiyor. Biz de bu sisteme bakarak diyoruz ki “Elhamdülillah. Aman ya Rabbi nasıl bir sistem yaratmışsın !”. İşte buna bir örnek olarak da bu ayeti kerimede “fâtırıs semâvâti vel ardı”. Semanın ve arzın bir fıtrat üzerine, bir amaç üzerine ilk baştan sistemi çatlatarak bir anda ortaya çıkararak yaratan Rabbimize hamd olsun.

x- Burada ilk semayı göstermiş sonra arzı göstermiş. Demek ki sema arzdan daha üst bir sistem. Bizim anlayışımızın ötesinde. Bizim şu anki gördüğümüz sistem “semâ ed-dunya”. En yakın sema(dünya seması değil). Yani bu uzay da en yakın semaya giriyor. Kaç yıl ışık uzaklığında olan, git git bitmeyen yerler de hala birinci sema arkadaşlar. En yakın “sema eddunya”. Dünya  burada bizim bildiğimiz manadaki dünya değil, en yakın/en aşağı manasındakullanılmış ve  sıfat olarak gelmiş. İkinci kat da sema var, üçüncü kat da sema var, dördüncü beşinci altıncı katlarda semalar var ve üstlerde bilemediğimiz ne âlemler var ki kafayı yedirtecek bir olay. İşte “hamd et”. İşte hamd ediyorsun, öveceksin, “Aman yarabbi” diyorsun. Bildiklerinle hamd ediyorsun, bilmediklerimiz le nasıl artık ?

câıli-l melâiketi (جَاعِلِ الْمَلٰئِكَةِ) Melekleri de kıldı/kılıcı. Ne olarak kılıcı?

Rusulen(رُسُلًا) resuller, elçiler

Ceale( جعل) fiili var burada. Kılmak, etmek manalarına geliyor. Birçok anlamı var. Arapçada çok kullanılıyor. 2 meful alan fiillerdendir bu. Yani bir şeyi bir şey haline getirmek. Ceale fiilinde genellikle 2 meful bulunur yani tümleç bulunur. Bir şeyi bir şey yapmak. Mesela bir adamı zengin yapmak. Şu kağıdı kitap yapmak. Kıldım, ettim manalarınada geliyor.

Bir şeyi bir şey haline getirmek. Burada melekleri kıldı? Ne kıldı? Rusul kıldı. Yani elçiler kıldı. Şimdi semaları ve arzları yaratmasından bahsediyor. Semai unsurların mahlûkat olarak başında gelen melekleri de burada örnek olarak veriyor. Fatara kelimesi vardı ya bir amaç uğruna, fıtrat üzerine yaratmak ; meleklerin de yaratılış amacının burada resullük/elçilik  olduğu söyleniyor. Elçi yani. Allahû Teâla Melekleri elçi kılmış. Nebi değil  resul olarak elçi kılmış. Aracı, elçi, görevli olarak yaratmış. Bir görevi yerine getirmek için. Elçinin şöyle bir anlamı var: Sahibini temsil ediyor. Bir kişi ama o kişinin sahibini temsil ediyor. Yani senin elçiye yaptığın kötü bir muamele onu gönderene yapılan kötü bir muamele gibidir. Bazı ayetlerde  “Ben” yaptım diye geçiyor bazılarında ise “Biz” yaptık diye. İşte buradaki “biz” kısmı . Yani sistemle beraber, meleklerle beraber yapması. Ayette geçiyor: “Biz melekleri ve ruhu her türlü emir için indiririz/göndeririz”. Her türlü iş için işte. Allahû Teâlâ onu yapmaya bizatihi kadir değil mi? Kadir. Ama Rabbimin koyduğu sistem gereği melekler de bu sistemin içerisinde görevliler. Hem bizim bildiğimiz manada Cebrail Aleyhisselam gibi vahyi, Kuran’ı birisine getirmek ile birebir görevli ya da kainatın yönetilmesindeki unsurlar gibi de düşünebilirsiniz. Her bir yağmur tanesini bir meleğin taşıması gibi. Cebrail Aleyhisselam’ın faaliyetlerini düşünün, bir bölgeyi helak etmesini. Mikail Aleyhisselam doğal olayları organize eder deniyor. Onun da gücü ve kuvveti var, melekesi var. Allah’ın verdiği ona yetkiler var. Onun da orduları var onlarla beraber yapıyor. “melekleri rusul yaptık ” derken de meleklerin burada biz yaratılma fıtratlarının elçi olduğunu buradan anlıyoruz.

ulî ecnihatin (اُولٖى اَجْنِحَةٍ)– kanatlara sahip..

Uli“(اُولٖى) sahipler demek. “Akıl sahipleri-uli elbab” der gibi. Arapçada  “zü” denen bir sahip olma kelimesi var onun çoğulu. Çoğul geldiği zaman bu “uli”olarak geliyor.  Ecnihat (اَجْنِحَةٍ) “cenah” kelimesinin çoğulu. Cenah “kanat” demek. Bizde sağ cenahtan, sol cenahtan saldırdılar diye savaşlarda anlatılır. Bunun Arapçadaki kullanımı kanattır. Kanat deyince kuşların kanadını anlıyoruz. Fatır Suresinin indiği devirde o dönemki insanların aklına sadece kuşların kanatları geliyordu. Ama biz bu dönemde biliyoruz ki uçakların da cenahı var, kanadı var. Yani uçmaya yarayan herhangi bir uzuv. İlla kuşkanadı gibi çırpılan bir şey olması gerekmiyor. Mahiyetini Allah’ın bildiği bir vasıta. Bu kanatlar ikişerli ve üçerli ve dörderli imiş. Buna üleştirme sayıları deniyor Arapçada. Paylaştırma sayıları deniyor bunlara. Burada ben üç kanatlı olma kısmını anlayamadım. İki kanadı anladım da üç kanadı anlayamadım. Acaba bir tarafta 3 kanat bir tarafta da 3 kanat mı var? Üçerli derken acaba bu mu kastediliyor? Çünkü Allahû Teala yaratma sisteminde genellikle simetri usulü bir yaratma var. Mesela yüzü düşünün. Tefsirlerde ve meallerde bu konuda bir şey göremedim. Üç kanatlı da olabilir üçerli kanatlı da olabilir. İki kanat önde bir kanat arkada da olabilir, meleklerin yapılarını bilmediğimiz için. Melekler bu âlemin mahlûkatı değil. Bu dünya toprak temelli sert şey üzerine kurulmuş. Cennet âlemi daha şeffaf, su  temelli. Ruhsal alem melek ise daha latif daha bulutsal bir alem.
Bu dünya katı hali temsil ediyor. Cennet alemi daha sıvısal bir alem. Ruhani alem ise daha ruhani gazsal, gazın temsil ettiği bir alem. “Allah insanı testi toprağı gibi sert bir topraktan yarattı”

(RAHMÂN suresi 14. ayet)

خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّ

Halekal’insane min salsalin kelfahhâr.
“Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.”

diyor bu bize neyi anlatıyor? Bu dünyanın yaratılış sisteminde sert bir malzeme var, bir mekanizma var. Biz daha meleklerden bahsediyoruz. Daha şeffaf, daha latif halde bir şey. Şimdi bunların uçma sistemleri bizim dünyadaki gibi aerodinamik ilkelerle mi oluyor? Elbette ki hayır.

Devam edelim;

yezîdu fil halgı mâ yeşâé (يَزٖيدُ فِى الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ ).

Yezidu,(يَزٖيدُ ) ziyadeleştirir, arttırır. Neyi arttırır? Yaratılışta dilediğin arttırır.  Yani meleklerin kanat sayılarını artırır.Ve ne kadar artarsa mukarrebunluğu (yakınlığı) da o kadar artar. Cebrail Aleyhisselam’a 600 kanat verilmesi onun iki kanat verilen melekten daha üstün olduğunun göstergesi. Çünkü dilediğini daha fazla arttırır diyor. Bunu ikram gibi gösteriyor. Yani çocuğunuza harçlık veriyorsunuz 5 lira 10 lira, diyorsunuz ki “Dilersem arttırırım”. Arttırmak ikram, ona değer vermek. Dolayısıyla burada” ma yeşau”diyor “Dilediğini” de arttırır”. Hadisten direkt anlıyoruz bunu. Net bir hadis. Allah’ın resulü 600 kanatlı Cebrail Aleyhisselam’ı  iki kere aslî suretinde görmüş. Birincisi Hira Dağında, bir de Miraç’ta. Mahiyetini Allah bilir ama o kanatları ile ne işler yapıyorlar.

Allah her şeye kadirdir.Ayetin hem yukarıdaki kısmında geçen “yeşau” ifadesinde hem de son kısmındaki “külli şey” ifadesinde “ŞEY” kavramı geçmiş. Bu “şey/şae “olayını yukarılarda açıklamıştık (Şey, dilenendir). Ayetin son kısmındaki”şey”e baktığımızda burada işte her türlü “şey” üzerine kadirdir.Her  şey oluşturmaya kadirdir. Yani oluşturması için dilemesi yeter. O şey haline gelir ve Allah dilediğini dilediği gibi yapar. Üçüncü olarak da kadere fiilinin kökünde “ölçü/ölçme” vardır, nizam vardır, formül vardır. Allahû Teala da bir şey ettiği zaman onu ölçüye göre yapar da var.

Biz, bu ayetlerde yerleri ve gökleri yaratan -herhangi bir şekilde yaratan değil bir fıtrata göre , bir gayeye göre yaratan- Allah’a; örnek olarak verdiği semadan , arzdan ve meleklerinden yarattıklarında hamd edilecek muhteşem unsurlar olduğundan dolayı Elhamdülillah diyerek hamdetme durumundayız.

Ama bu rastgele olmaz. Başındaki “el” takısı ile beraber söylüyorum. Orada “harfi tarif”  var ; Marife, belirli isim var . El-hamd buna göre,”Bilinçli hamd”, “bütünüyle hamd ” anlamına geliyor. Yani “Elhamdülillah, işte semaları yarattı, arzı yarattı, melekler de varmış” diyerek basitçe değil; Tefekkür edeceksin, düşüneceksin, yoracaksın, gayret edeceksin de öyle bilinçli hamd yapacaksın. Haluk Nurbaki diyor ki: “Sen bir cerrahı rastgele övemezsin”. Kendisi de doktor ya. “Ne güzel doktorsun” falan diyemezsin. Onun ameliyatını bir izle. Onun bir eğitim sürecini izle. Ne aşamalardan geçti, nasıl kafaları patlattı, nasıl dirsekleri çürüttü.hem ilmi hem de sanatsal emeğin farkına varda öyle öv. Farkındalıkla öv !…Rastgele “A ne güzel cerrah diyemezsin” diyor. Anlayamazsın ama bir gayret et.

O yüzden Allahû Teala burada semavat, arz ve melekler üzerine kafa yor, düşün ve orada hamd edici unsurları görmeye çalış. Yine de yapamazsın ama hamd et diyor.

Kendin göremezsen se Allahû Teala’nın bize gösterdikleriyle yapmaya çalış.

Allahu teala da bize yaratılış hikmetimizin (fıtrat) farkına vararak

-ki O sistemi en baştan o fıtrat üzerine yeni bir yaratılışla yarattı –

Allah’ın yarattığı sistemi övme gayretiyle yaşayarak

Allah’a layıkıyla hamd edenlerden olmayı nasip etsin.

amin.

VE ÂHIRU DAVAUNA EN-İL HAMDULİLLAHİ RABBİ’L- ALEMİN.

EL FATİHA….

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.