SOHBETİ DİNLE:
İNDİRMEK VEYA DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:
https://yadi.sk/d/dTbA8dj1r59q2
FATIR 36:
وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ
Vellezîne keferû lehum nâru cehennem(cehenneme), lâ yukdâ aleyhim fe yemûtû ve lâ yuhaffefu anhum min azâbihâ, kezâlike neczî kulle kefûr(kefûrin).
1. | ve ellezîne | : ve o kimseler, onlar |
2. | keferû | : inkâr ettiler |
3. | lehum | : onların, onlar için vardır |
4. | nâru | : ateş |
5. | cehenneme | : cehennem |
6. | lâ yukdâ | : kada edilmez, karar verilmez |
7. | aleyhim | : onlara, onlar için |
8. | fe | : böylece |
9. | yemûtû | : ölsünler |
10 | ve lâ yuhaffefu | : ve hafifletilmez |
11 | an-hum | : onlardan |
12 | min azâbi-hâ | : onun azabından |
13 | kezâlike | : işte böyle |
14 | neczî | : cezalandırırız |
15 | kulle | : hepsi, bütün |
16 | kefûrin | : nankör olanlar |
Ve inkâr edenler .Onlar için cehennem ateşi vardır. Onlar için karar/hüküm verilmez ki ölsünler ve onun azabı, onlardan hafifletilmez. İşte Biz, bütün inkâr edenleri böyle cezalandırırız.
FATIR 37:
وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ
Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrallezî kunnâ na’mel(na’melu), e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
1. | ve hum | : ve onlar |
2. | yastarihûne | : feryat ederler |
3. | fî-hâ | : orada |
4. | rabbe-nâ | : bizim Rabbimiz |
5. | ahric-nâ | : bizi çıkar |
6. | na’mel el sâlihan | : biz salih amel yapalım |
7. | gayre ellezî | : ondan başka |
8. | kun-nâ na’melu | : biz yapmış olduk |
9. | e | : mi |
10 | ve lem nuammir-kum | : ve size ömür vermedik |
11 | mâ yetezekkeru | : tezekkür edebileceğiniz şey |
12 | fî-hi | : orada |
13 | men tezekkere | : tezekkür edecek kimse |
14 | ve câe-kum | : ve size geldi |
15 | en nezîru | : nezir, uyarıcı |
16 | fe zûkû | : o zaman tadın |
17 | fe mâ | : o zaman, artık yoktur |
18 | li ez zâlimîne | : zalimler için |
19 | min nasîrin | : (yardımcılardan) bir yardımcı |
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
FATIR 38:
إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İnnallâhe âlimu gaybis semâvâti vel ard(ardı), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
1. | inne allâhe | : muhakkak ki Allah |
2. | âlimu | : bilen |
3. | gaybi | : gayb |
4. | es semâvâti | : semalar, gökler |
5. | ve el ardı | : ve arz, yeryüzü, yer |
6. | innehu | : muhakkak ki o |
7. | alîmun | : en iyi bilen |
8. | bi zâti | : sahip |
9. | es sudûri | : sine, göğüs |
Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Muhakkak ki O, sinelerde olanı en iyi bilendir.