SOHBETİ DİNLE:
DİNLEMEK VE İNDİRMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:
https://yadi.sk/d/agOKxyNgrFbvr
FATIR 39:
هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ
فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا
وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا
Huvellezî cealekum halâife fîl ardı, fe men kefere fe aleyhi kufruhu, ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum inde rabbihim illâ maktâ(makten), ve lâ yezîdul kâfirîne kufruhum illâ hasârâ(hasâran).
1. | huve | : o |
2. | ellezî | : ki o |
3. | ceale-kum | : sizi kıldı |
4. | halâife | : halifeler |
5. | fî el ardı | : yeryüzünde |
6. | fe | : artık, o taktirde, o zaman |
7. | men | : kim |
8. | kefere | : inkâr etti |
9. | fe | : artık, o taktirde, o zaman |
10 | aleyhi | : onun üzerine |
11 | kufru-hu | : onun küfrü |
12 | ve lâ yezîdu | : ve artırmaz |
13 | el kâfirîne | : kâfirler |
14 | kufru-hum | : onların küfrü |
15 | inde | : yanında, huzurunda |
16 | rabbi-him | : onların Rabbi |
17 | illâ | : ancak, den başka |
18 | makten | : gazap, kızgınlık, öfke |
19 | ve lâ yezîdu | : ve artırmaz |
2 | el kâfirîne | : kâfirler |
21 | kufru-hum | : onların küfürleri |
22 | illâ | : ancak, den başka |
23 | hasâren | : hasar, zarar ziyan |
“Sizi yeryüzünde halifeler kılan O’dur. Artık kim inkâr ederse, o zaman onun küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlere küfürleri, Rab’lerinin huzurunda, gazaptan başka bir şey artırmaz ve kâfirlere küfürleri, hasardan (ziyandan) başka bir şey artırmaz.”
FATIR 40:
قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ
أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ
أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّنْهُ
بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا
Kul e raeytum şurakâekumullezîne ted’ûne min dûnillâhi, erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), em âteynâhum kitâben fe hum alâ beyyinetin minhu, bel in yaıduz zâlimûne ba’duhum ba’dan illâ gurûrâ(gurûran).
1. | kul | : de, söyle |
2. | e reeytum | : siz gördünüz mü |
3. | şurekâe-kum | : sizin ortaklarınız |
4. | ellezîne | : ki onlar |
5. | ted’ûne | : tapıyorsunuz/dua ediyorsunuz/çağırıyorsunuz |
6. | min dûni allâhi | : Allah’tan başka |
7. | erû-nî | : bana gösterin |
8. | mâzâ | : ne, neyi |
9. | halakû | : halkettiler, yarattılar |
10 | min el ardı | : yerden, topraktan |
11 | em | : yoksa, veya (öyle) mi |
12 | lehum | : onların vardır |
13 | şirkun | : şirk, ortaklık |
14 | fî es semâvâti | : semalarda, göklerde |
15 | em | : yoksa, veya |
16 | âteynâ-hum | : onlara verdik |
17 | kitâben | : kitap |
18 | fe | : artık, öyleki |
19 | hum | : onlar |
2 | alâ beyyinetin | : beyyine üzerinde, delil üzerinde |
21 | min-hu | : ondan |
22 | bel | : hayır |
23 | in | : eğer, sadece, ancak |
24 | yaıdu | : vaadediyorlar |
25 | ez zâlimûne | : zalimler, zulmedenler |
26 | ba’du-hum ba’dan | : onların bir kısmı bir kısmına, birbirlerine |
27 | illâ
|
: ancak, sadece, den başka (sadece, ancak) |
28 | gurûran | : aldatma, aldatıcı şeyler |
De ki: “Allah’tan başka taptığınız /çağırdığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin! Yerden ne halkettiler (yarattılar). Veya onların göklerde ortakları mı var? Yoksa onlara kitap mı verdik de onlar, ondan (o kitaptan) bir beyyine (delil) üzerindeler mi (üzerinde mi oldular)? Hayır, zalimler sadece birbirlerine aldatıcı şeyler vaadederler.”