Liyecziyallâhus sâdigîne bisıdgıhim ve yuazzibel munâfigîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne ğafûrar rahîmâ.
Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve iy yeé’til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fil ağrâbi yes’elûne an embâikum, ve lev kânû fîkum mâ gâtelû illâ galîlâ.
Düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar da size dair haberleri (gidip gelenlerden) sorsunlar. İçinizde bulunsalardı da pek az savaşırlardı.
Ve lemmâ rael mué’minûnel ahzâbe gâlû hâzâ mâ ve adenallâhu ve rasûluhû ve sadegallâhu ve rasûluh, ve mâ zâdehum illâ îmânev ve teslîmâ.
Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır.
Minel mué’minîne ricâlun sadegû mâ âhedullâhe aleyh, feminhum men gadâ nahbehû ve minhum mey yentezıru ve mâ beddelû tebdîlâ.
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.
Gad yağlemullâhul muavvigîne minkum vel gâilîne liıhvânihim helumme ileynâ, ve lâ yeé’tûnel beé’se illâ galîlâ.
Allah içinizde savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine «Bize gelin zorlanmadıkça savaşmayın» diyenleri gerçekten bilir. Zaten bunlardan pek azı savaşa gelir.
Geldikleri zaman da size karşı çok hassastırlar, size yardım etmek istemezler. Ancak savaşta bir korku gelince, onların üzerine ölüm baygınlığı çökmüş insan gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidip te sıra ganimetleri paylaşmaya gelince, mala düşkünlük göstererek, sizi sivri dilleriyle incitirler. Onlar inanmamışlar, bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. Bu Allah’a göre kolaydır.
Gul ley yenfeakumul firâru in ferartum minel mevti evil gatli ve izel lâ tumetteûne illâ galîlâ.
De ki: “Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.”
Gul men zellezî yağsımukum minallâhi in erâde bikum sûen ev erâde bikum rahmeh, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyev ve lâ nasîrâ.
De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, buna engel olacak kimdir?” Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar.
Yâ eyyuhellezîne âmenuzkurû niğmetallâhi aleykum iz câetkum cunûdun feerselnâ aleyhim rîhav ve cunûdel lem teravhâ, ve kânallâhu bimâ tağmelûne basîrâ.
Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
İz câûkum min fevgıkum ve min esfele minkum ve iz zâğatil ebsâru ve beleğatil gulûbul hanâcira ve tezunnûne billâhiz zunûnâ.
Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.
Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé’zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ avratuv ve mâ hiye biavrah, iy yurîdûne illâ firârâ.
Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı.
Ennebiyyu evlâ bilmué’minîne min enfusihim ve ezvâcuhû ummehâtuhum, ve ulul erhâmi bağduhum evlâ bibağdın fî kitâbillâhi minel mué’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum mağrûfâ, kâne zâlike fil kitâbi mestûrâ.
Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.
Ve iz ehaznâ minen nebiyyîne misâgahum ve minke ve min nûhıv ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryem, ve ehaznâ minhum mîsâgan ğalîzâ.
Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz, onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.
Mâ cealallâhu liraculim min galbeyni fî cevfih, ve mâ ceale ezvâcekumullâî tuzâhirûne minhunne ummehâtikum, ve mâ ceale ed’ıyâekum ebnâekum, zâlikum gavlukum biefvâhikum, vallâhu yegûlul hagga ve huve yehdis sebîl.
Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. Kendilerine zıhâr yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır. Yine evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.
Ud’ûhum liâbâihim huve agsetu ındallâh, feil lem tağlemû âbâehum feıhvânukum fiddîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahtaé’tum bihî ve lâkim mâ teammedet gulûbukum, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.
Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha (doğru ve) adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptığınız bir işte size hiçbir günah yoktur. Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.