DİNLE:
SOHBETİ İNDİRMEK VEYA MP3 OLARAK DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:
https://yadi.sk/d/DL6_6n8QoTUF6
FATIR 8:
أَفَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe raâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserâtin, innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).
e | : mı | |
fe | : artık, işte, böylece, fakat | |
men | : kim, kimse, kişi | |
zuyyine | : süslendi, güzel gösterildi | |
lehu | : ona | |
sûu | : kötü | |
ameli-hi | : onun ameli | |
fe | : artık, böylece, fakat | |
reâ-hu | : onu gördü | |
hasenen | : güzel | |
fe | : artık, işte, böylece, fakat | |
innallâhe (inne allâhe) | : muhakkak ki Allah | |
yudıllu | : dalâlette bırakır | |
men yeşâu | : dilediği kimse, kişi | |
ve yehdî | : ve hidayete erdirir | |
men yeşâu | : dilediği kişi, dilediği kimse | |
fe | : artık, işte, böylece, fakat | |
lâ tezheb | : gitmesin, olmasın | |
nefsu-ke | : senin nefsin | |
aleyhim | : onlara, onlar için | |
haserâtin | : hasretler, hüzünler | |
innallâhe (inne allâhe) | : muhakkak ki Allah | |
alîmun | : en iyi bilen | |
bimâ | : şeyleri | |
yesneûne | : yapıyorlar |
Fakat kötü ameli, kendisine süslenen (güzel gösterilen), böylece onu güzel gören kişi mi? İşte muhakkak ki Allah, dilediği kişiyi dalâlette bırakır ve dilediği kişiyi hidayete erdirir. Artık onlar için nefsin, hasret duymasın (hüzünlenmesin). Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
FATIR 9:
وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَلِكَ النُّشُورُ
Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).
1. | vallâhu (ve allâhu) | : ve Allah |
2. | ellezî | : onlar |
3. | ersele | : gönderdi |
4. | er rîâha | : rüzgâr(lar) |
5. | fe | : artık, böylece |
6. | tusîru | : hareket ettirir |
7. | sehâben | : bulutlar |
8. | fe | : artık, böylece |
9. | suknâ-hu | : onu sevkederiz |
10 | ilâ beledin | : beldeye |
11. | meyyitin | : ölü |
12 | fe | : artık, böylelikle |
13 | ahyeynâ | : diriltiriz |
14 | bi-hi | : onunla |
15 | el arda | : yeryüzü |
16 | ba’de | : sonra |
17 | mevti-hâ | : onun ölümü |
18 | kezâlike | : işte böyle |
19 | en nuşûru | : nüşur, yeniden dirilip yayılma |
Ve o Allah ki, rüzgârı gönderir, böylece bulutları hareket ettirir. Sonra da onu ölü beldeye sevkederiz. Böylelikle arzı, ölümünden sonra onunla (yağmurla) diriltiriz. Nuşur (yeniden dirilip yayılma), işte bunun gibidir.
FATIR 10:
مَن كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَكْرُ أُوْلَئِكَ هُوَ يَبُورُ
Men kâne yurîdul izzete fe lillâhil izzetu cemîâ(cemîan), ileyhi yes’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuhu, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîdun, ve mekru ulâike huve yebûr(yebûru).
1. | men | : kim, kimse |
2. | kâne | : oldu |
3. | yurîdu | : istiyor |
4. | el izzete | : izzet |
5. | fe | : artık |
6. | li allâhi | : Allah’a ait |
7. | el izzetu | : izzet |
8. | cemîan | : hepsi, bütün, tamamen |
9. | ileyhi | : sizi |
10 | yes’adu | : yükselir, erişir |
11. | el kelimu | : söz, kelime |
12 | et tayyibu | : temiz, güzel |
13 | ve el amelu es sâlihu | : ve salih amel yaptı |
14 | yerfeu-hu | : onu yükseltir |
15 | ve ellezîne | : ve onlar |
16 | yemkurûne | : hile yaparlar, tuzak kurarlar |
17 | es seyyiâti | : kötülükler, günahlar |
18 | lehum | : onlara, onlar için vardır |
19 | azâbun | : azap |
20 | şedîdun | : şiddetli |
21 | ve mekru | : ve hile, düzen |
22 | ulâike | : işte onlar |
23 | huve | : o |
yebûru | : helâk olur, boşa gider |
Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah’a aittir. Güzel kelimeler (sözler), O’na erişir. Onu da, salih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar; onlar için şiddetli azap vardır. Ve onların tuzakları boşa gider.
SOHBETİN YAZILI METNİ
Fatır Suresi (7. Sohbet) 8-10. Ayetler
Evet, Fatır suresinin 8. Ayetinden devam edeceğiz inşallah.
8 ile 7 ayetin çok alakası var o yüzden geçişler yapabiliriz sohbetimiz sırasında.
Evet, 8. Ayete şöyle bir bakalım:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Efemen zuyyine lehû sûu amelihî feraâhu hasenâ, feinnallâhe yudıllu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâé’, felâ tezheb nefsuke aleyhim haserât, innallâhe alîmum bimâ yasneûn.
(اَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهٖ فَرَاٰهُ حَسَنًا فَاِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدٖى مَنْ يَشَاءُ فَلَا تَذْهَبْ نَفْسُكَ عَلَيْهِمْ حَسَرَاتٍ اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِمَا يَصْنَعُونَ)
“Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse mi? Şüphesiz Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseye de hidayet verir. O halde nefsini onlar için hasretle tüketme gerçekten Allah onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir.”
Tabi meali böyle okuyoruz fakat teferruatına inince bazı kelimelerde elbette ki değişiklik olacaktır.
Şimdi öncekilerde şeytanı düşman tutun, hayat dünya hayatı ve aldatıcılar sizi aldatmasın, Allah ile aldatmasın. Gerçekten şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman tutun çünkü o kendi taraftarlarının yani hizbinin cehennem ashabından olmaları için çağırır. Okumaya devam et