YASİN (21. Sohbet)52-55.Ayetler”cennet ehli”

SOHBETİ DİNLE:

(Dinlemek ve İndirmek için) ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/oMlO9Yk43D3FFP


YASİN 52:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَن بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا هَذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ 

Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne).

1. kâlû : dediler
2. : ey
3. veyle-nâ : yazıklar olsun bize
4. men : kim, kimse
5. bease-nâ : bizi diriltti
6. min merkadi-nâ : uykuya bırakıldığımız yerden
7. hâzâ : bu
8. mâ vaade : vaadettiği
9. er rahmânu : Rahmân’ın
10 ve sadaka : ve doğru söylemiş
11 el murselûne : gönderilen resûller

“Eyvahlar olsun bize, mezarlarımızdan(uyuduğumuz yerden) bizi kim beas etti (kaldırdı)? Bu, Rahmân’ın vaadettiği şeydir. Ve resûller doğru söylemişler.” dediler.



YASİN 53:

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ 

İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).

1. in : eğer
2. kânet : oldu
3. illâ : ancak, den başka
4. sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
5. vâhıdeten : bir, tek
6. fe : artık, işte
7. izâ : olduğu zaman
8. hum : onlar
9. cemîun : toplu olarak, hepsi
10 ledey-nâ : huzurumuza
11 muhdarûne : hazır bulunanlar

” Sadece tek bir sayha (şiddetli ses dalgası)! İşte o zaman onlar, hepsi huzurumuzda hazır bulunanlardır.


YASİN 54:
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٥٤﴾

Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

1. fe : artık, işte
2. el yevme : bugün, o gün
3. lâ tuzlemu : zulmedilmez
4. nefsun : nefs, kimse, kişi
5. şey’en : şey
6. ve lâ tuczevne : ve karşılık görmezsiniz, cezalandırılmazsınız
7. illâ : den başka
8. : şey
9. kuntum : siz oldunuz
10 ta’melûne : yapıyorsunuz

” İşte o gün (hiç)bir kimseye, (hiç)bir şeyle zulmedilmez. Ve amellerinizden başka bir şey ile cezalandırılmazsınız.”


YASİN 55:

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ 

İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûn(fâkihûne).

1. inne : muhakkak ki
2. ashâbe : sahip, ehil, halk
3. el cenneti : cennet
4. el yevme : o gün, bugün
5. : içinde
6. şugulin : meşguliyet
7. fâkihûne : memnun, hoşnut, zevk-ü sefada olanlar

” Muhakkak ki cennet ehli, o gün zevkli bir meşguliyet içinde olanlardır.

YASİN (20.sohbet)50-51.ayetler “tasvir-sur-El Musavvir”

SOHBETİ DİNLE:


(Dinlemek ve İndirmek için) ALTERNATİF LİNK:

https://yadi.sk/d/XOsyC4QH3BiZgK


İZAHAT:

Bu sohbette 51. ayette”Sur’a üfürülmüştür” kısmı işlenirken, yeri gelmişken “Sa-Ve-Ra” kökünden ortaya çıkan( Sur borusu- Musavvir esması- ve Hz. İbrahim’in başından geçen yeniden diriltilme kıssasındaki 4 kuş  alıştırma meselesi arasındaki) benzerlikler anlatılmaktadır


YASİN 50:

فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ

Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûn(yerciûne).

1. fe : artık
2. lâ yestetîûne : güçleri yetmez
3. tavsiyeten : tavsiye, vasiyet
4. ve lâ : ve yok, değil
5. ilâ : … e, … a
6. ehli-him : onların aileleri
7. yerciûne : dönerler

“Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.”


YASİN 51:

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ

Ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn(yensilûne).

1. ve nufiha : ve üfürüldü
2. fî es sûri : sur’a
3. fe : o zaman
4. izâ : olduğu zaman
5. hum : onlar
6. min el ecdâsi : kabirlerden
7. ilâ rabbi-him : Rab’lerine
8. yensilûne : koşarlar

Ve sur’a üfürülmüştür. İşte o zaman onlar, mezarlarından Rab’lerine koşarlar.”


(SOHBETTE GEÇEN BAKARA 260.AYET:)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun).

1. ve iz kâle : ve demişti
2. ibrâhîmu : İbrâhîm
3. rabbî : Rabbim
4. eri-nî : bana göster
5. keyfe : nasıl
6. tuhyi : diriltiyorsun, hayy yapıyorsun,
7. el mevtâ : ölüler
8. kâle : dedi
9. e ve lem tu’min : ve inanmıyor musun
10 kâle : dedi
11 belâ : hayır, bilâkis, tam aksi (evet)
12 ve lâkin : ve lâkin, fakat
13 li yatmainne : tatmin olması için
14 kalbî : benim kalbim
15 kâle : dedi
16 fe : o zaman, öyleyse
17 huz : al, tut
18 erbeaten : dört
19 min et tayri : kuşlardan
2 fe : böylece, sonra
21 sur hunne ileyke alıştır onları kendine
22 summe : sonra
23 ic’al : kıl, yap, koy
24 alâ : üzerine, … e
25 kulli : hepsi, her
26 cebelin : dağ
27 min-hunne : onlardan
28 cuz’en : bir parça
29 summe : sonra
30 id’u-hunne : onları çağır
31 ye’tîne-ke : sana gelirler, gelecekler
32 sa’yen : koşarak
33 va’lem : ve bil
34 enne allâhe : Allah’ın ….. olduğunu
35 azîzun : azîz, üstün
36 hakîmun : hakim, hüküm sahibi

Hz. İbrâhîm: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. (Allah) “İnanmıyor musun?” buyurdu. (Hz. İbrâhîm de): “Evet (inanıyorum). Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi. “Öyleyse kuşlardan dört tane tut, sonra onları kendine alıştır (parçalayıp) her dağın üzerine onlardan bir parça koy, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Ve Allah’ın, Azîz (ve) Hakîm olduğunu bil!”