Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ardı ve lehul hamdu fil âhırah, ve huvel hakîmul habîr.
Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah’a mahsustur. Hamd ahirette de O’na mahsustur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
Ahiret sahnelerinde , insanların “Aman Ya Rabbi , Ne Büyük Bir Sistem” diyerek uyanacakalarını haber veriyor…
Ancak inananların dışındakilerin bunu inkar etmesi söz konusu..
Ve küfür edenler dedi ki: «Size bir adam gösterelim mi ki, siz büsbütün darmadağın olduğunuz vakit muhakkak siz yeni bir yaradılışta bulunacağınızı size haber veriyor.»
Biz kemik olduktan sonra mı yeniden dirileceğiz
diye de inanmayanların ciddi bir şekilde itirazı vardı…
Şu an işleyeceğimiz ayette de onların;
Bu haberi getiren Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hakkında haksız ithamlarını söylüyor…
Efterâ alallâhi keziben em bihî cinneh, belillezîne lâ yué’minûne bil âhırati fil azâbi ved dalâlil beîd.
“Allah’a karşı yalan mı uydurdu, yoksa onda delilik mi var?” Hayır, öyle değil! Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler.
Efterâ alallâhi keziben em bihî cinneh;
O Allah a yalan söyleyerek iftira mı attı ? yoksa onda bir cinnet hali mi var?
Yani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)için bir itham var burada..
Böyle böyle haber getirmiş..ALLAH a iftira ediyor diyorlar.. Ya da Onda bir Cinnet hali var..
Demek ki onların inanışına göre 2 şekilde sapma/saptırma olabiliyor..(Onların mantığıyla)
Ya ALLAH’a iftira edecekler .. ALLAH’ ın söylemediği bir şeyi ; söylemiş gibi davranacaklar..
Ya da sapık,deli,mecnun anlamında (Cinnet geçiriyor anlamında) bir konumda olacaklar ..
Elmalı Hamdi Yazır Tefsiri güzel bir ifade var;
“Kişi , kendisini karşıda görür ..
Kendindeki hataları başkasında özellikle görür diyor..Halbuki onlar kendisinindir” diyor ..
Birisine “ne kadar dedikoducu” diyorsan; kendine bir bak..
Birisi başkası hakkında “ne kadar şöyle şöyle…” diyor…bir kendisine baksın !..
Yani belki karşındakin de görüyorsun kendini…
Bu olay Müminde daha çok tecelli eder..
Hadis-i Şerif;
Mümin, müminin aynasıdır. Mümin, müminin kardeşidir, malını o yokken korur ve gelecek kötülüklere karşı etrafını çevirir.”(Tirmizi, Birr, 18; Ebu Davut, Edep, 49.)
Mümine baktığında gördüklerin kendindedir..
Konuyla İlgili Hadise;
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Eshab-ı Kiramdan bazı büyüklerle birlikte sohbet ederlerken yanlarına bir adam geliyor, başlıyor Peygamber efendimize kötü sözler söylemeye, (Senin kadar kötü, senin kadar çirkin birini daha görmedim) diyor, benzeri hakaretler yapıyor. Eshab-ı Kiram Peygamber Efendimiz(s.a.v.) bakıyorlar, bir işaret etse yetecek. Peygamber Efendimiz(s.a.v.), adamın her söylediğine “doğru söylüyorsun” buyuruyor. Sonra bu adam gidiyor, yanlarına Hazret-i Ebu Bekir(r.a.) geliyor. (Ya Resulallah ömrümde senin kadar güzel birini şimdiye kadar hiç görmedim. Senin kadar iyi birine hiç rastlamadım) gibi güzel sözler söylüyor. Ona da Peygamber efendimiz “doğru söylüyorsun ya Ebu Bekir” buyuruyor. Eshab-ı Kiram şaşırıyorlar, Peygamberler şaka da olsa hiç yalan söylemezler. Peygamber Efendimiz(s.a.v.)e, “Ya Resulallah, o adama da doğru söylüyorsun buyurdunuz, Ebu Bekir’e de, bunun hikmeti nedir?” diyorlar.
Peygamber Efendimiz(s.a.v.), “Ben bir aynayım, bana bakan kendini görür. O adam bana baktı kendini gördü, kendi özelliklerini söyledi. Ebu Bekir baktı kendini gördü ve kendi özelliklerini söyledi” buyuruyor.
Yani Kişi kendisinde görüyor..Yani Ruh Hali çirkin..
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) , Fahri Kainat Efendimiz ( s.a.v.) , ALLAH-U TEALA nın sevgilisi olan birisinde , kendi çirkinliği görüyor.
Hz Ebu bekir (r.a) imanını düşün, tertemiz imanını; o da onu görüyor…
Ki Bunu söyleyenlerin kendisi iftiracı; aynı zamanda küfür ediyor diyor ya önceki Ayette..
Bilinçaltı bildiği halde örtmüş halde ve yalan olarak, iftira var…
Yalanlıyor, gerçekleri yalanlıyor…
Allah’ın söylemediği bir şeyi söyleme eyleminde olan insanlar …
Ve de ikinci seçenek olarak da” Cinnet hali “var..
Bu “Cinnet” kelimesi ilginç.. ..Mahlukat olan”Cin” ile aynı kökten geliyor bu kelime
Köken :(nişanyan sözlük)
Arapçacnn kökünden gelen cinnجنّ “1. gece karanlığı, 2. bir tür görünmez varlık” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapçacanna جنن “gizledi, sakladı” fiilinden türetilmiştir. Bu sözcük �br ve Aramice/Süryanicegny kökünden gelen gānāh, gənā גָנָה “örtünme, gizlenme, kapanma” fiili ile eş kökenlidir. fiil �brgnn kökünden gelen gānan גָנָן “koruma, etrafını çitle çevirme” fiili ile eş kökenlidir.
Ek açıklama
Latincegenius (görünmez doğaüstü varlık, cin) şüphesiz bir Sami dilinden, muhtemelen Fenike dilinden alıntıdır. Ancak eşdeğer kavram Aramice ve İbranicede kaydedilmemiştir. •
İnsanlar hep büyü ile uğraşmışlar, hep cinlerle iştigal etmişler..Biliyorsunuz cinlere inanmak haktır.. inkar küfürdür..”Cin diye birşey yoktur derseniz” dinden çıkarsınız. Çünkü çok net bir şekilde Kur’anda var..
Ama Peygamber Efendimiz(s.a.v.) uğraşmayın diyor onlarla..Varlığını kabul edin..Belli koruma yöntemlerini göstermiş..
Ama onlarla İştigal etmeyin diyor..Hem iyileriyle hem de kötüleriyle..İyileride var biliyorsunuz..Kur’anda yazıyor…
Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik, kunnâ tarâiga gıdedâ.
“Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.”
Ama uğraşmayın diyor.. ama varlığını kabul etmek mecburiyetindesiniz..
Ve onlarla iştigal edenler -özellikle kırsalda çoktur-bu devirde de var…
ciddi bir şekilde onlarla uğraşıyorlar..İşte Eski devirlerde bu çok daha fazla olduğu için..Özellikle Orta Çağda , Güney Amerika’da, Şamanizmde,insanlar çok uğraştığı için öyle kişiler çok..
Cahiliye devrinde de çok…
Mecnun , “Cinlenmiş” demek..
Mecnun Arapça yapı itibariyle “ismi meful”. yani “Cinlenmiş” anlamına gelir..
Bu kişilerde , sözlerinde , hareketlerinde anormallikler oluyor..O yüzden aşağılama olarak kullanıyor bu kelime..
İşte Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) böyle bir ithamda bulunuyorlar..
Peygamber Efendimiz’ın (s.a.v.) böyle olma ihtimali yok tabii ki ..
O , Cinlerin de Peygamber’i… ALLAH’ın zaten koruması altında …
Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?
Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”
Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
Gâlû mâ entum illâ beşerum mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn.
Dediler ki: “Siz, bizim gibi beşerden başka bir şey değilsiniz. Ve Rahmân bir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
ve mâ enzeler rahmân diyor…
Yani Rahman‘a iman ediyor..Rahmân öyle bir şey dememiştir, diyor…
“Rahman öyle birşey söylememiştir.Sen iftira mı atıyorsun” diyor buradaki gibi..
Yani bunlar Allah’a -bir şekilde- inanan insanlar..
Ama onların inancıyla, ALLAH yukarıda…..Çok ulvi,yeryüzü meselelerine karışmaz(!)
Bu biliyorsunuz deizm’in temeli..İçinde Darwinizm de olan..
Darwinizm var ya; bir yaratıcı olarak ALLAH’ı kabul ediyorlar..
Ama ALLAH ın istediği gibi bir sisteme inanmıyorlar..
“Kitaplarda anlatıldığı gibi bir siteme inanmıyorlar.”
O anlamda da “Müşrikler”
Müşrik;
ALLAH a inanmayan değildir bakın..
Şirk koşandır,ortak koşandır..
Yani ALLAH la beraberbaşkalarını dadevreye sokandır..12:11
Bizim bugün iddia edildiği gibi Ateizmin anlamında kullanılması mümkün değildir.
.Ya Küfür ediyorlar..inkar ediyorlar (bildiklerini inandıklarını örtmek suretiyle, inkar ediyorlar)..
Ya da müşrik oluyorlar Şirk koşuyorlar..
bugünkü bilinen anlamıyla değil..
Ama ALLAH U TEALA;
Sadece inanmayı da yeterli görmüyor!!!
Hayır diyor.. Bana İnanacaksın… sana tebliğ ettiğim gibi; ya da benim sana fıtratına koyduğum ve verdiğim akılla, Hak sistemi bulman gerekir ,diyor!!!!
(Hani Haniflik konusunda bunu işlemiştik.)
Sadece İman ettin demekle olmuyor..
Ankebut -2- İnsanlar sırf ‘inandık’ demekle; hiçbir sınavdan geçirilmeksizin bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar?
Bakara-155- “Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!”
Bakara-214–Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.
Al-İ İmran-186-Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.
Tövbe-16–Yoksa siz, Allah sizden mücahede edenlerle Allah’tan, Resulünden ve müminlerden başkasını sırdaş edinmeyenleri iyice ortaya çıkarmadan, kendi halinize bırakılacağınızı mı zannettiniz? Halbuki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Enfal-28-Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.
Mülk-2-O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
İnandın da Nasıl inanıyorsun ???
Hak sistem gerekleriyle mi amel yapıyorsun..!!!!
(Biz bunun şekilde 2 şekilde yapabiliriz)
1) İşte ALLAH U TEALA nın koyduğu hidayet sistemi var..
Din gibi
Peygamber gibi
Kitap gibi
2) Bir de Senin fıtratında olan aslında yapılabilirliğinin olduğunu düşünerek bulabileceğin bir sistem var…
Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir HİDAYET gelir de kim o hidayetin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir.
İftira etmekte bu var..ALLAH’a iftira mı atıyordu da bu var..diyor..
belillezîne lâ yué’minûne bil âhırati fil azâbi ved dalâlil beîd.
bel; bilakis demek ,aksine… (bu ALLAH ın cevabı)
ALLAH, Resulunu burada savunuyor bu kelime ile…
illezîne lâ yué’minûne bil âhıre; Ahirete iman etmeyenler
fil azâb; azap içindedirler
Burada değişik bir şey var!!!!
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Hayır !! o iftira etmiyor,sadıktır,doğrudur bunun söyleyenin kendisidir demiyor..
Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul ağlevne in kuntum mu’minîn.
Gevşemeyin, hüzünlenmeyin
Eğeriman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz.
Müslümanı bu ve bunun gibi Ayetler ayakta tutuyor :
İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)
O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: “Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin.” (Tahrim Suresi, 8)
Din gününün korkusuna karşılık büyük bir güven içinde olan müminlerin yüzleri bekledikleri karşılığı almanın güveni ve sevinci ile nurludur; onlar mutluluk içindedirler. (Abese Suresi, 39)
Ve derler ki: “Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz.” Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?” Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Peki Bu olmasın… bakın inancı da bir tarafa bırakın…
Ahiret İnancı olmayan insana bunlar depresyon kaynağı…Bitiyor ya…
Ahirete… yeniden dirilmeye ne inanmıyorsun..
Tek gerçekliliğin bu dünya, yaşayabileceğin bu, edeceğin bu..Adam Kafayı yer ya…halet-i ruhiyesi çöküntüde…
yani Azapta olur..
Kur’andaki Ayetteki ifadesiyle ;
Diyor ki ALLAH-U TEALA; “Ahirete inanmayanlar var ya” diyor.. “Azaptadır”…
Yani yaşarken Azabın içinde ..
Adamı mutlu edecek,motive edecek hiçbir şey yok..
Görüyor musunuz?Ayetin güzelliğini..
İlk okuduğunuzda ne oluyor ? Ahirete inanmıyorlar ..Görecekler Ahirette …Cehenneme atılacaklar..Niye? Ahirete inanmıyor diye ..Hayır daha yaşarken adamın Haleti Ruhiyesini söylüyor..ALLAH-U TEALA Kuran-ı Keriminde..
O yüzden arkadaşlar,
Müslümanlık inanılmaz büyük bir nimet..
ALLAH U TEALA nın çok çok çok çok büyük bir ikramı..yeterince anlayamıyoruz ve anlayamayız da…
Bunu Ahirette anlayacağız İnşaallah tam layıkıyla…
O yüzlercelerce milyar İnsanın toplandığı yerde “AMAN YA RABBİ BİZE NE GÜZEL İKRAM ETMİŞSİN”diyeceğiz…
O yüzden dinimizin kıymetini bilelim ve mümkün olduğunca elimizden geldiğince kulluk gayretlerinde bulunmaya çalışalım.. Ben dahil…Bu çok çok çok büyük bir nimet..
ALLAH U TEALA bu nimeti dünyada da anlamayı nasip etsin, inşaallah
Bu Surenin ilerleyen kısımlarında var…
İşleyeceğiz İnşaallah. “Ey Davud ailesi;şükürle çalışın “diyor..
Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud ailesi , şükürle çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
Onu açıklayacağız
İnşaallah..
O modda , ŞÜKÜR MODU’nda yaşamaya götürür… Aman Ya Rabbi ne büyük nimet diye..
Bazı Alimler,ALLAH Dostları her gün 2 rekat şükür namazı kılarmış..(İslam nimeti için)
Yani müthiş birşey..
Ayetin sonunda diyor ya; Azab içindedirler ..İçindedirler devam ediyor burada atıf olarak…
“ved dalâlil beîd”.
beîd;uzak demek
Bir dalalet içindedirler..
dalalet – Hidayetin zıttı
Yolun içerisinde (sırat-ı müstakım’de) bulunmak…Fatiha’da açıklamıştık ..
O yolun içerisinde bulunma haline “hidayet hali” deniliyor..
O hidayet halinden uzaklaşmaya da “Dalalet hali” deniliyor..
Bu iki kavram çok önemli … Unutmayın!!! 20:35
“Sırâtal mustegîm” içerisinde bulunma haline hidayet deniliyor..
bu yoldan dışarı çıkmaya Dalalet deniliyor..
Ama aslında “dalalet”in yine yolla bir alakası var..
Şimdi Fatiha Suresine götürüyor bu konu “Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna hidayet et”
Aman şunların değil :(gayrisi denilen) 2 ye ayrılıyor ;
kendilerine gadap edilmiş olanlar (el-mağdubi aleyhim)
Dalalette olanlar…(ed-daallin)
Bakın hangisi daha kötü ?…ikisi de kötü ama hangisi daha kötü?
“El-mağdûbi aleyhim” kendilerine gadap edilmiş olanlar , daha kötü…
çünkü ALLAH’ın gazabı onların üzerine olmuş, yani işi bitmiş, yani yoldan atılmış..
Dalalette olanın ise hala yola dönme şansı var..Yolla irtibatı var… sağa sola kaymalar olmuş onda… Uçurumun kenarındaki dala tutunsa bile Ed-dââllîîîîn…
Biri Yahudileri kastediyor biri Hristiyanları kastediyor deniyor, ikisi de doğru ama… Biz ne yapacaktık ? Ayetleri kendimize getirecektik.. “sıratı müstakim” yolunda olmadığımızda, diğer iki durumdan biri olma tehlikemiz var:
Eger “El-mağdubi aleyhim” olanlardan olursak … ALLAH KORUSUN HİÇ SANSIMIZ YOK…
Bakın burada da “dalâlil beîd” derken ; Uzak bir sapıklık içerisindedirler diyor..
Şimdi yukarıda demiyor mu?
ALLAH a yalan uydurdu diye..
Demek ki onların da bir ALLAH inancı var…var ki ALLAH diyorlar… Ama ALLAH’a giden sırat /yol üzerinden artık sapmış…
Bakın bu en başından beri de olabilir..sonradan da küfre girmiş olabilir…
Şimdi hep önceden hep bir şey anlatıyorduk ..Hatırlıyor musunuz?
Arabanın direksiyonu hafif bir kırıyorsunuz..Düz gitmeniz gerekirken..
O” Sıratı mustakim caddesi”nin 4-5 şeritli olduğunu düşünün.. Eğer süratiniz düşükse , direksiyonu hafif bir kırmanız çok önemli değil..
daha yoldasınız ama biraz daha kırdığınızda hafif bir şekilde kayıyorsunuz…… Biraz daha kırdığınızda 2. şeride gidiyorsunuz.. Hala yoldasınız , süratinizle beraber gidiyorsunuz..
Ama o direksiyon kırma işini -hafif de olsa- uzun süre tutarsanız ..Bir süre sonra yolla alakanız kalmıyor… Yol seni nereye götürüyordu?Belirli bir yere… hedefe götürüyordu… yani ALLAH’a götürüyordu…
Artık gözünüzü kapattığınızı düşünün direksiyon da hafif bir tarafa kırılmış vaziyette..
Gözünüzü açtığınızda neredesiniz? Hedef orada, siz buradasınız…
Ne yapmışsınız..Hedeften uzaklaşmışsınız…
Bakın burada Ayette ne diyor ???
UZAK bir sapma/sapıklık içerisindedirler…(dalalin beid)
Çok uzaklaşmışlar artık hedeften…
yani burada da bize getirelim meseleyi…Müslümanız ya biz de alacağız dersimizi…
Eğer siz Ahirete yeterince inanmıyorsanız..
İman ettim….. Ahiret var diyorsanız da
Ama ona uygun yaşamıyorsanız…
o direksiyon yavaş yavaş, sapa sapa, öyle bir yere gidersiniz ki hedefinizden çok uzaklaşırsınız..
ALLAH U TEALA bizi ikaz ediyor, aman dikkat edin diyor..
BU AYETLER SADECE KAFİRLER İÇİN FALAN DEĞİL!!!
Ayetlerde görünen her olumsuz hitabı “acaba bende de var mı? benim kendi çapımda ,kendi İslami yaşantımda bu tehlikeler var mı?” diye insanın bir düşünmesi lazım!!!
Yoksa sana faydası olmaz bu Ayetlerin..
Zaten onlar kötü…ALLAH onları sürekli olarak aşağılamak için bu Kitabı indirmedi ki!!
Kötüden misal vererek;Müslümanların kendisine çeki düzen vermesi için bu kitabı indirdi..
Yoksa hikayeleri anlatılıp duruluyor: O kavime bu indi …bu kavime bu inmiş..
Bu kitap, Tarih kitabı / masal kitabı değil diyor..
Zaten böyle olursa şu tehlike var..
O kafirler derki diyor ; Onlar ;esâtîrul evvelîn(öncekilerin masalı)dır.
Ve minhum mey yestemiu ileyk, ve cealnâ alâ gulûbihim ekinneten ey yefgahûhu ve fî âzânihim vagrâ, ve iy yerav kulle âyetil lâ yué’minû bihâ, hattâ izâ câûke yucâdilûneke yegûlullezîne keferû in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn.
İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.
Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ gâlû gad semiğnâ lev neşâu legulnâ misle hâzâ in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn.
Onlara karşı âyetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” dediler.
Vellezî gâle livâlideyhi uffil lekumâ eteıdâninî en uhrace ve gad haletil gurûnu min gablî ve humâ yesteğîsânillâhe veyleke âmin, inne vağdallâhi hagg, feyegûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn.
Anne ve babasına, “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da, “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.
Efelem yerav ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard, in neşeé’ nahsif bihimul arda ev nusgıt aleyhim kisefem mines semâé’, inne fî zâlike leâyetel likulli abdim munîb.
Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Bunda, Rabbine yönelen her kul için bir ibret vardır.
Efelem yerav ilâ mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard;Görmediler mi Semalarda ve Arzlarda
mâ beyne eydîhim; eydîhim;önlerine olarak tercüme ediliyor.. Ama aslında 2 elinin arasındakiler demek
ve mâ halfehum ;Ve arkasında olan şeyleri görmediler mi?
Nereden (min var) mines semâi vel ard;Semada ve arzda ellerinin arasında ve arkasındaki olan şeyleri onlar görmediler mi?
Ellezîne yezkurûnallâhe gıyâmev ve guûdev ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halgıs semâvâti vel ard, rabbenâ mâ halagte hâzâ batılâ, subhâneke fegınâ azâben nâr.
Onlar ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah’ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan’sın, artık bizi ateşin azabından koru.
Görüyormusunuz okuduğumuz Ayetlerle ne kadar alakalı..
Demek ki ne yapıyormuş insanlar?
Otururken
ayakta iken
yanları üzerindeyken yani her hal üzerineyken
Semaya ve Arza bakarlarmış
ve Onu tefekkür ederlermiş
Bu Yaradılışı tefekkür ediyorlar…
AA ne güzelmiş demiyorlar…
Bakın çok ilginç
Bu tefekkür üzerine ne diyorlarmış biliyormusun?
Aman Ya Rabbi sen bunları boş yere yaratmadın!!!!
Sen Subhansın!!!
AMAN YA RABBİ Ateşin azabından koru!!!
Ya ne güzel çiçeklere,böceklere bak gökyüzüne bak demiyorlar…. bunu da diyorlar…
Ama Aman Ya Rabbi Ateşin azabından koru diyorlar…
Demek ki sağında solunda , önünde arkanda görebildiğin şahit olarak görebildiğin şeyler olarak Sema ve Arzdır..
Bunlara tefekkür ettiğinde baktığında götürecek şey…
Bir Ahiret bilincidir..
Yani bir Ahiret var!!!!! bunun sonu var bir hesap var !!!!!!
Aman Ya Rabbi ,sen bunları boş yere yaratmadın !!!!!!!
Aman Ya Rabbi “Bizi Cennetine koy” da demiyor… Aman Ateşin Azabından koru diyor!!!!
Demek ki öyle bir sistem var ki.. Tefekkür ettiğinde….Götürdüğü yer, AHIRET, HESAP , AZAP KORKUSU…
Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhû kezâlik, innemâ yahşallâhe min ıbâdihil ulemâé’, innallâhe azîzun ğafûr.
Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema , Allah’a karşı huşû duyar /KORKAR. Muhakkak ki Allah; Azîz’dir (üstün, yüce), Gafûr’dur (mağfiret eden).
Gerçek ilimin götürdüğü yer ALLAH korkusu olmalıymış…
Bu sevmenin zıttı anlamında korku değil..
Öyle bir sistemi tefekkür ediyorsun ki..
Sistemin boş yere yaratılmadığını görüyorsun ki..
Bir Ahiret var diyorsun…
Burada yine ilginç bir ifade var..
Ali İmran 190. ayet
-gece ve gündüzün birbirinin- ihtilafında diyor..
İhtilaf etmek ne demek biliyor musunuz?
Alternatif demek…
Alternatif akım varya..Bir doğru akım var.. Pildeki gibi yani sürekli artı akıyor..Yada eksi akıyor bir taraftan..Pillerde olduğu gibi..Pillerde (+) bir tarafı (-)gibi..Bir kısa devre yaptığında..Bir akım olusuyor..Potansiyel farkından ötürü..Herşey yüksekten aşağı doğru akar..Rüzgar da böyledir..Yüksek basınç var alçak basınç var..Her zaman yüksek basınçtan alçak basınca olduğu yere doğru bir gidiş var..Meteorolojinin temelinde de bu var..Isınan hava yükseliyor..Yüksek basıncı oluşturuyor..Bir tarafta alçak basınç var.. Yüksekten alçağa doğru bir rüzgar akımı var..İşte kar gelecek şu an orada bu hesaplamalar yaplıyor..Aynı şey aynı kanun..Kanun bir yerde doğruysa başka yerd de doğrudur..Elektrıktede fızıktede kullanılıyor..Yuksek potansıyelden düşük potansıyele doğru bir akım var … buna elektrık denılıyor..bu elektrık bır de alternatıf/ ihtilaflı denılen bır sey var …Bır (+)Bır (-)şeklinde gidiyor..
Buna alternatıf akım denılıyor..
Bunun Arapçası ihtilaf…
Muhalefet aslıda bu demek..
Günümüzdekı muhalefet ifadesi yanlış manada kullanılıyor…
Muhalefet ;birisi gitiikten sonra arkasına gelecek anlamına gelir
(Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
Şunu demek istiyor…Kainata baktığınızda sizi götüren şey , size yeniden diriltmeyi de hatırlatmalı diyor..
Siz göğe bakıyorsunuz ya..
(Hani bir önceki Ayet yeniden diriliş varya yeniden diriliş Benim için daha kolay diyor…)
Tefekkür ettiğinde seni götürmesi gereken Ahiret..
Ahiret te nasıl olacak?? Herkes ölecek; sonra yeniden diriliş..
Bunlar Kaf Sûresi’nde var arkadaşlar..
Kaf Sûresinde ilk sayfa var…
(Son senelerde bende şöyle bir bilgi oluştu..Kur’an-ı Kerim in bir yeri özellikle bir temayı anlatıyor..Bir yerde Ana tema var..AA diyorsun bu Sure de onu izah ediyorsun …burada Kaf Sûresine bu mantıkla bakasanız çok güzel..)
Kaf suresi 1. ayet
ق وَالْقُرْاٰنِ الْمَجٖيدِ
Gâf, vel gur’ânil mecîd.
(1-2) Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!”
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
Kaf suresi 10. ayet
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضٖيدٌ
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
(9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir.
(12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.
Kaf suresi 13. ayet
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍ
(12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.
(12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.
Onlar ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah’ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan’sın, artık bizi ateşin azabından koru.
Bunu batıl,boş yere yaratmadın…Bunların ifadesi…
(Ezan okundu)
Öbür hafta devam ederiz .. İnşaallah.
DUAMIZI EDELİM:
ALLAH U TEALA,
YARATTIKLARINA BAKTIĞIMIZDA ONUN HİKMETLERİNİ ANLAYAN, YÖNELEN
AMA BUNLARI TEFEKKÜR EDİP ;
“AMAN YA RABBİ ; BUNLARI BOŞ YERE YARATMADIN… BU DÜNYA GELİP GEÇİCİ… AHİRET VAR , HESAP VAR ; AMAN YA RABBİ ,BUNA GÖRE DOĞRU YAŞAYANLARDAN EYLE BİZİ” DİYE… DUA EDENLERDEN EYLE BİZİ…
ALLAH DA BİZİ BUNUN ZITTINDA OLANLARDAN , BİLE BİLE GERÇEĞİ İNKAR EDENLERDEN EYLEMESİN…
HER AN DALALETTE OLMA TEHLİKESİ KARŞIDA TETİKTE OLANLARDAN EYLESİN..İNŞAALLAH.
Küfredenler de dedi:Size haber getiren şahsın durumunu size gösterelim mi? Hepiniz didik didik parçalandığınız zaman, Gerçekten sizlerin yeniden topraktan yaratılacağınızı söyleyen kişiyi.
SES KAYDININ METNİ:
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm
Bismillâhir rahmânir rahîm
Sebe 5.Ders: 7.Ayetten itibaren;
Biraz evvel arkadaşlarla konuştuk, Ayetler arası kopukluk olmaması için şöyle hafif bir tekrarla beraber buraya gelelim…
Çünkü bırakın Ayetleri, Sureler bile kendileri aralarında bir bütünlük içerisinde her ne kadar kopukmuş gibi ayrıymış gibi gözükse de..
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ ve hamelehel insan, innehû kâne zalûmen cehûlâ.
Gerçekten Biz, emaneti; göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ve korkup titrediler. Onu insan yüklendi. Doğrusu insan; pek zalim ve pek cahil oldu.
Emanetlerden birisi neydi?
Akıldı…
(Halifelik te vardı.. Halifelik üzerine daha çok durmuştuk) ama.. Akıl da bu Emanet üzerineydi..
İnsan yüklenince artık ne yapılıyor.. İrade veriliyor..Yani serbestlik veriliyor..
Şimdi diğer Mahlukata verilmeyen Akıl unsuru..veriliyor..Ama serbestlik de veriliyor..
Tamam Serbestsin diyor; ALLAH-U TEALA…
Belirli bir süre içerisinde fazla karışmıyor…Müdahale etmiyor…
Bunun nedenlerini biliyoruz..
Diğerlerine ise Semada ve Arzda olanlara ise de irade verilmeyenlere de “Emir” var.04:14
Ve gîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu agliî ve ğîdalmâu ve gudıyel emru vestevet alel cûdiyyi ve gîle buğdel lilgavmiz zâlimîn.
Ve denildi ki: «Ey yer! Suyunu yut ve ey gök açıl.» Ve su kesildi ve iş icra edilmiş oldu. Gemi de Cûdi dağının üzerine yerleşti. Ve, «Zalimler olan kavim için uzaklık olsun!» denildi.
İnşikak Suresinde ne diyordu?
Bknz. İlgili Ayet Aşağıdaki gibi;
84-İnşikak Suresi 2. Ayet
وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ
Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.
Ve Rabbine itaat etti ve gerçekleştirdi.
Ama İnsanın Yaratıcısını inkara kadar, dinini yaşamama konusuna kadar ,irade serbestisesi var..
Ama bir gün bunların hesabı görülecek..
İşte O anlamda akıl , büyük bir nimet ama bir “Emanet” olarak veriliyor..
Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.
Allâhı’n izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve
akıllarını kullanmayanları O pislik içinde bırakır
Sistem içerisinde olan unsurlar o kişiye bulaşır..
ALLAH durup duruken pislik atmıyor..Yada pislik bulaştırmıyor..
Tamamen kendi iradeleri içerisinde akıllarını kullanmamalarından kaynaklanan her türlü negatif unusur onlara bulaşıyor..
Bunu her alanda görebilirsiniz..
Tıp alanında,Sosyal alanda görebilirsiniz..Her alanda görebilirsiniz..
Zaten Ayetler formüldür…Bir yerde doğruysabaşka yerde de doğrudur..,
İnsanlar akıllarını kullanmıyorlar.. belirli bir Ekollerin,belirli bir siyasi görüşlerin,belirli bir fikirlerin arkasına katılıyorlar..
Kur’an var önünde .. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) in metodu var..Uymamakla aklını kulanmıyor..Daha sonra da sistematiğin negatif unsurlarının pisliğinin içine bulaşmış oluyor..
Mesela Sosyal alanda bir yansıması bunun ..
Bunun gibi bir sürü örnek verilebilir..bunlara..
İşte bu aklını kullananlar da -Kur’an-ı Kerim in Ayet-i Kerime de bahsettiği gibi AZİZ VE HAMİD OLAN ALLAH ın yoluna ilettiğini görenlere ALLAH-U TEALA bir ikramda bulunuyor..
(Geçen hafta biraz eksik kalmış..Not aldım..Geçen haftanın o idrak düzeyi ile şu anki idrak farklı olduğu için kelimeler oturmayabilir …İçinize girdiğinizde kelimeler daha iyi oluyor..Sonradan yamama gibi oluyor ama eksik kalmasın diye tamamlayayım..)
Şimdi orada Aziz ve Hamid ifadesi var..
Hani ;Ali_İmran suresi 18. ayettede izah etmiştik ..Ondada Aziz ve Hakim diyordu..
Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.
Allah, şehadet etti ki: Gerçekten O’ndan başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de adaleti ayakta tutarak buna şehadet ettiler; O’ndan başka ilah yoktur. O, Aziz’dir, Hakim’dir.
Aziz ;ALLAH-U TEALA :Yüce
Doğrularına tabi olanları da Yüceltiyor..
Hani demiştik Kişilere Aziz de denilebiliyor..Ünvan olarak..
O zaman sen gerek tefekkürle;İdrakla Yükseldiğinde Yükselmiş oluyorsun…Bakın yükselmiş oluyorsun..
Doğru tefekkürle ALLAH ın Ayetlerini , ALLAH ın sistemini doğru anlamakla …
Aziz olan ALLAH da Kitabın hikmetlerini gösteriyor..
Yani sen Kur’anın içerisine girip Tefekkür edersen ve idrakında yükseklik , artış olursa;
Azizul Hakim olanın Ayetlerinin Sırrından sen de hikmetlerin anlar düzeye geliyorsun..
Daha sonra buradaki Ayetteki Azizul Hamid’e yansıması ne oluyor?
Kur’andaki bu incelikleri anlayınca bu seni Hamd a götürüyor..
Çünkü neden EL HAMİD Esmasını açıklamıştık..
El Hamid Esması Kitaplarda ; Mahlukatın Hamdına , övgüye layık anlamında kullanılıyordu..
Küfredenler de dedi:Size haber getiren şahsın durumunu size gösterelim mi? Hepiniz didik didik parçalandığınız zaman, Gerçekten sizlerin yeniden topraktan yaratılacağınızı söyleyen kişiyi.
Ve gâlellezîne keferû; Küfür edenler dedi.
hel nedullukum alâ raculiy yunebbiukum; Size haber getiren O adamın,şahsın durumunu size göstereyim mi?delalet edeyim mi
izâ muzzıgtum kulle mumezzegın; Hepiniz didik didik parçalandığınız zaman ,parça parça olduğunuz zaman
innekum lefî halgın cedîd; Şüphesiz siz yeniden yaratılacağınızı söyleyen kişiyi(biraz yorumsal bunlar kelime kelime aynı değil)
Küfür edenler dedi ki;Size şu haber getiren şahsın durumunu göstereyim mi ?
(o kişi) diyorki hepimiz didik parçalandığımız zaman yeniden bir yaratılışla yaratılacaksınız…
Yani genel hatlarıyla şöyle bir değerlendirelim…
Kafir grupta olanlardan birisi ; bir sahne var..
Diyor ki ; Ya , yeni birisi çıkmış gördünüz mü?
Hani biz öleceğiz,parçalanacağız,kemik un ufak olacağız ya..
Ondan sonra tekrar yeniden dirileceğiz ya olur mu öyle bir şey …
Birisi çıkmış öyle diyor..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kast edilen …
(:::::::::::::) (Müşriklerden birisi….)
Burada Kafir diyor ,Kur’andaki ifadesiyle Ve gâlellezîne keferû;ellezîne keferû demek küfür fiilini işleyen kimse küfür eden anlamına geliyor.. Bunun İsim hali Kafir….
Neyi kabul etmek istemiyorlar…???!
Diyorlar ki; Tamam biz öleceğiz,öldükten sonra her şey bitecek,yeniden dirilme yok ,deniliyor..
Peki bizim inancımıza göre ne var..???
Biz şuan yaşıyoruz…Fakat daha sonra bir dirilişimiz olacak..
Yeniden bir dirilmemiz olacak..
Peki bir Ayet söyleyeceğim..
Bizim bildiğimizden biraz farklı..Biz biliyoruz gerçide..
Allah’ı nasıl inkar edersiniz?Sizler ölüler idiniz size hayat verdi.Sonra sizi öldürecek,sonra sizi diriltecek,sonra ona döndürüleceksiniz.
ALLAH ı nasıl inkar ediyorsunuz ki,Siz ölü idiniz sizleri diriltti, Sonra sizleri yine öldürecek sonra sizleri yine diriltecek sonrada döndürülüp ona götürüleceksiniz..
Bak burada bunu destekliyor..Bak sonra diriltecek diyor..Ölme var..
Başında ne var ?
Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten: ölüler idiydiniz diyor..
(Nerede ölüydük?aslında biz bunu konuştuk.. Hatırlıyor musun? ..”kalu bela” dan “elest meclisi”nden bahsederken … Ademe biliyorsunuz secde olayı gerçekleşti..
Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.
Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz.
Biz diyor Ademin sırtında zürriyetlerinden çıkardık diyor ve nefslerine şahit tutarak sorduk diyor…
Ben sizin Rabbınız değil miyim?
Bu Hayat değil mi? Canlılık değil mi ? Bir şekilde..
Ondan sonra nasıl oluyor?
Ademin beline onlar tekrar konuyor..Yani ölü hale geliyor..
Ne oldu birinci ölüm işte bu ..
Dünyaya Anne karnında “diriltilmiş” oluyor. ilk diriliş
Şu an yaşıyoruz; sonra Öleceğiz…ikinci ölüm o ..
Sonra tekrar diriltileceğiz .. Bu da ne ? ikinci diriliş !..
İşte Ayeti Kerime Kalu Bela olayının bu şekilde olduğunun ispatı..
Allah’ı nasıl inkar edersiniz?Sizler ölüler idiniz size hayat verdi.Sonra sizi öldürecek,sonra sizi diriltecek,sonra ona döndürüleceksiniz.
Sizi dirilten nasıl inkar ediyorsunuz?Sonra sizleri öldürecek sonra yine diriltilcektir.. burası çok ilginç summe ileyhi turceûn. En sonunda ona döndürüleceksiniz..
Bakın ondan sonra ölüm yok.. Ama ebedi yaşayacaksınız da demiyor..
“İleyhi turceun” sonunda Ona döndürüleceksiniz diyor..
Hani Bir ara Cehennem sonlu mu sonsuz mu diye bir konu işlemiştik ya ..
Adem Kıssasında; Summe ileyhi turceûn; Sonrada Ona döndürüleceksiniz..
Bir bitiş var..Ama bu ölüm şeklinde değil..Dönüş şeklinde… Kime dönüş? ALLAH a.. İleyhi denilen O’na.
Ve emmellezîne suıdû fefil cenneti hâlidîne fîhâ mâdâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk, atâen ğayra meczûz.
Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.
Zaten arkadaşlar;Bu ilkokul mantığı daha evvel konuştuk..
Bakın El-Evvel ne demek? ALLAH ın ismi ?
Hiçbir şey yoktu; o vardı..
El Ahir ne demek ? El Baki ne demek?
Herşey yok olacak ..ALLAH ın zatı baki olacak..
Yani bunun dışında bir şey olamaz ki..
Eğer Sen Cennette ebedi olarak kalacağını düşünüyorsan ..Kendini ilahlaştırmış oluyorsun ..Böyle bir sistemde!!!
(Bu coğunda bu mantık var…)
Çoğunlukta var ama Ana mantığa aykırı…
(Ayetlerde ebedi kalacak diyor ya ..O yüzden…)
O ebedilik o kelime yanlış anlaşılıyor..
Uzaya ne deniyor ? Sonsuz deniliyor..
Sonsuz mu? Değil..Bir sonu var…En azından boyutsal olarak bir sonu var..
Ama Biz idrakımızın çok çok ötesinde olduğu için ona biz sonsuz diyoruz..
Sürekli genişleyen bir kavram olduğu için sonsuz diyoruz..
Ama öleceksiniz ,değil..İnsanlar ölmeye takılıyor..
Yani Ben eğer Cennette sonsuz olarak kalamayacaksam ..ee ben öleceğim..diyor..Endişe edilen,korkulan bu..
ALLAH U TEALA burada açıklıyor;”İleyhi Turceun” Ona döndürüleceksiniz..
Nasıl ki herşey yaşamın en başında ALLAH “kun fe yakün” dediğinde çıktı ya…
İşte aslına dönecek herşey..
Ben bunları niye anlattım..
İşte buradaki biz o ölüm..diriliş sürecinin içerisindeyiz..
Küfredenler de dedi:Size haber getiren şahsın durumunu size gösterelim mi? Hepiniz didik didik parçalandığınız zaman, Gerçekten sizlerin yeniden topraktan yaratılacağınızı söyleyen kişiyi.
Örterek gerçeklerin üzerini örterek kendini kandırıyor..
ALLAH’ı kandıramaz zaten..
Çünkü sistemi Yaratan ALLAH …
İşte o yüzden küfür edenler dediği o..
Üzerini örtenler..
Üzerini örtenler ne diyor muş?
Size gösteriyim mi diyor bir adamı?Ki Size o haber getiriyor..
Bir kere delle( Ar dalīl دليل [#dll faˁīl sf.] yol gösteren, kılavuz < Ar dalla yol gösterdi, işaret etti) fiili işaret etmek göstermek anlamına geliyor..
Hidayete benzer bir yapı ama zıttı gibi hidayette ne var?
Bir arkadaş tespit etmiş..Güzel bir yorum olarak geldi bana..
Hidayette ;yolu gösteriyor,yolu tarif ediyor..
Şuradan şöyle git,böyle git bulursun yolu diyor..
Hidayet bu…
Ama delalet etmek anlamında gibi göstermek ne?
İşin içinde Gel seni götüreyim diyor..
Bu 2 yerde geçiyor..
Şeytan; Adem ve Havva ya diyor ki Rabbınızın şu ağaca size neden yasak ettiğini delalet ediyim mi diyor..
Fevesvese lehumeş şeytânu liyubdiye lehumâ mâvûriye anhumâ min sev’âtihimâ ve gâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecerati illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn.
Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
İşte sizin 2 melek olmayasanız diye ,ebedi mülke başka yerde tükenmez mülke erişmeyeseniz diye diyor..
Orada delalet etmek derken işin içinde yani kendiside sapkın…
Ve harramnâ aleyhil merâdıa min gablu fegâlet hel edullukum alâ ehli beytiy yekfulûnehû lekum ve hum lehû nâsıhûn.
Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi.
Hz Musa bebekken ,Firavunun Sarayına ALLAH nasip ediyor bir şekilde giriyor ya kız kardeşide takip ediyor onu ..süt emmeyi red ediyor..Firavunun Hanımından ki Hz.Asiye(r.a) dır O…Hz.Asiye(r.a.) Annemizdir aslında..
Red ediyor..Telaşe kapılıyorlar Çocuk açlıktan gidecek, Ben size ona süt verecek birine delalet ediyim mi diyor..
İşin içinde benle beraberdin göstereyim anlamına geliyor..
Delalet bu ,bu küfreden kişi ,küfür azgınlığının içinde adamı delalet ediyim mi derken suçuna ortak edecek başkalarını… O kişide ne yapıyormuş?
yunebbiukum;haber getiriyormuş..
ehbarada – haber getirmek arapçada..
Burada da enbe de haber getirmek..
Nebi deniliyor ya Nebi ;Haber getirene demek..
Yani burada aslında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) burada bir karalama var..
Birisinden duyduğu haberleri ,haber olarak güya getiriyor..Şeklinde de burada bir var..
Başka yerde güya eğitim almış Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hitamlar var..
Burada kendilerince bir hitamı olduğunu söylüyor..
Nebi fiili ;Geçmişle ilgili bir haber değilde gelecekle ilgili bir haberi vermek anlamına geliyor..
Geçmişte olan bir şeye haber vermek,ahbara deniliyor..haber vermek ..Nebide gelecekte olan bir şeye haber vermek..
Demek ki Peygamberlerin en büyük görevlerinden biriside gelecekte nelerle karşılaşacağımızı haber vermek yükümlülüğü ..İşte Ahiret kavramları çok önemli buraya getirerek haber veriyor..
Neyi haber veriyormuş?
Orada raculiy diyor bir adam
Bu onların Peygamber Efendimiz (s.a.v.) değer vermediğini gösteriyor..
Adamın teki deriz ya..Onun gibi ifade burada… Er racul değil..Şu adam değil..Adamın biri küçümseme var burada …
Hakeret var ..Hemde küçümseme var..
İşte keferu derken de küfür edenlerin Peygamber Efendimiz (s.a.v.) nasıl davrandığının bir izahıtı var..
Bu kişi ne diyormuş..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) neyi haber eriyormuş..
İnsanlar öldükten sonra yeniden diriltilecekler haberini veriyormuş..
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ağzıyla bir Peygamber ağızıyla ..
Ama Onlar bunu yorumsal olarak ifade ediyorlarmış..
Ya biz didik didik parçalandığımız zaman kemik olduğumuz zaman böyle şey yapacağız..
Ve darabe lenâ meselev ve nesiye halgah, gâle mey yuhyil ızâme ve hiye ramîm.
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”
79-Naziat Suresi 11. Ayet
ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً
Eizâ kunnâ ızâmen nehırah.
“Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?”
Sonu görüyorlar,bu mu diriltilecek diyorlar..
Şimdi burada ALLAH U TEALA nın kemik örneğini özellikle vermesi ilginç..
Başka bir örnek vermiyor..Özellikle kemik örneğini belirtiyor..
Yaratılmış cansız bir şeyin en kötü hali…en aciz hali..
Kemik ya ..değersiz gibi..
ALLAH-U TEALA diyor ki;
Ben onun içerisinde öyle bir sistem koydum ki…
Ben o kemikten tekrar diriltileceğim diyor..
Bunu daha evvel konuşmuştuk..
Bunu önceki insanların pek anlama şansı yoktu…
Onlar iman ediyorlardı..
Hatta oyle aslında bu o kadar zor bir konu ki ..
Aslında O anlamda şanslıyız..Neden biliyor musunuz?
Şuanda biz DNA yı biliyoruz… Klonlamayı ılk duyduğumuzda şaşırmıştık…şimdi normal geliyor bize..
Başka hücreden başka bir şey üretebilir..Hatta yeni bir haber duydum..
Kutuplarda bir Mamutun buzlar içerisinde kalmış bir kan hücresine ulaşmışlar …
Oradan o Mamutun hücresini bir File yükleyip o Mamutu yeniden canlandırma /Klonlama projesi var bugünlerde..
Dehşet ama Bir kaç sene sonra bize bu normal gelecek..
O koyunun ismi neydi? (dolly)
Bakın bu olay daha yeni, birkaç senelik ..artık yadırgamamaya başladık..
İşte bu mantıkla bakıldığında, biyolojinin geldiği yerde ,artık bir hücrenin içerisindeki DNA dan- bunun canlı olması gerekmiyor..Yeniden oluşturmanın teknik olarak mümkün olduğunu artık biliyoruz..
Dolayısıyla biraz daha kabullenebiliyoruz bunu …
Her hangi bir kemik parçamızdan bizim diriltileceğimiz artık daha mantıklı geliyor..
Daha evvel konuşmuştuk..
Bütün kemikler yok olsa bile; yok olmayacak kuyruk sokumunda bir kemik var..
Bu kemikteki tek bir hücreyle yeniden bir insan teşekkülü(Belli bir varlık ve biçim kazanma.)söz konusu ..
ALLAH-U TEALA ya göre bu ne kadar kolay..
Bu mekanizmasıyla ilgilide Rabbim ip ucu veriyor..
O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşte ölüleri de öyle çıkaracağız. Ola ki ibretle düşünürsünüz.
Ve agsemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu mey yemût, belâ vağden aleyhi haggav ve lâkinne ekseran nâsi lâ yağlemûn.
Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Buna biraz geri döneyim..
Kullara rızık için onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz(yağmuru kastediyor)işte yeniden dirilmede huruç diyor orada huruç denmiş buda böyledir 33:12
Demek ki ALLAH U TEALA yağmur gibi bir sistemle –aslını bilmiyoruz-..
Rabbimiz;kemiklerde bile ,aslını bilemeyeceğimiz bir sistemle, bir şekilde ,yeniden dirilmeyi gerçekleştirme kudretine sahip…
Birde onun “KUN” demesiyle herşey olur..Birde böyle bir şey var..
Yeniden dirilmemiz söz konusu ..
Yeniden dirilme nasıl olacak…Nerede olacak..
2 görüş var bunda
Bütün Kainat sistem bitecek; tamamen yeniden başka bir yaratılma mekanı olacak.
Bu dünya dümdüz olacak; aynı mekanın farklı bir şekliyle yeniden yaratılma burada olacak
İnşikak Suresinde geçiyor;
84-İnşikak Suresi 1. Ayet
اِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ
İzes semâun şeggat.
Gökyüzü yarıldığı zaman.
84-İnşikak Suresi 2. Ayet
وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ
Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.
Ve rabbını dinleyip itaat ettiğinde(İnsana hak edildiği verildiğinde.burası 1.sur‘u anlatıyor..İnsanlar o hallerine göre kıyametin kopacağı anda ,tek bir konumda olmayacaklar ..hak ettikleri ölçüde onlara- kıyamet sahnelerinde de- 1. surdan bahsediyorum- hak edildikleri ölçüdedavranılacaktır ..)
84-İnşikak suresi 3. Ayet
وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْ
Ve izel ardu muddet.
Arz uzatıldığı zaman.(Muddet-çekip, uzatmak)
84-İnşikak suresi 4. Ayet
وَاَلْقَتْ مَا فٖيهَا وَتَخَلَّتْ
Ve elgat mâ fîhâ ve tehallet.
İçindeki şeyleri atıp,boşalttığı zaman
84-İnşikak suresi 5. Ayet
وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ
Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.
Rabbini dinleyip itaat ettiğinde/huggat (tekrar”huggat” geçiyor .Yine hak edilenlere hak ettikleri verilince.burası 2. sur)
Arz uzatıldığı zaman.
Kıyamet sahnelerinde geçiyor..
Dağlar paramparça olduğu zaman, dağlar paramparçaymış..
Ve humiletil ardu vel cibâlu fedukketâ dekketev vâhıdeh.
Ve yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.
56-Vakıa suresi 5. Ayet
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا
Ve bussetil cibâlu bessâ.
Ve dağlar ufalanarak parçalanmıştır.
Tabi 2. Sur artık .o kadar kaç milyar insan yaratıldıysa sayısını bilmiyoruz ..100lerce milyar insan ..şuan bile kaç milyar insan yaşıyor..insanlık yaratıldığından beri düşünün.. mahlukatta orada biliyorsunuz..
Resulullah (sav) buyurdular ki:”Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz.Öyle ki kabış (boynuzsuz) koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak,taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından;adamın adamı niye yaraladığından sorulacak.”
HadisNo
:
5064
Ne kadar mahlukat varsa orada… nasıl bir alan olması gerektiğini düşünün…
Şuan dağların falan olduğu yerde bu olmaz..Dümdüz bir arz olması lazım...
Ve iz gâle ibrâhîmu rabbi erinî keyfe tuhyil mevtâ, gâle e ve lem tué’min, gâle belâ ve lâkil liyatmeinne galbî, gâle fehuz erbeatem minet tayri fesurhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelim minhunne cuz’en summed’uhunne yeé’tîneke sağyâ, vağlem ennallâhe azîzun hakîm.
Hani İbrahim, “Ey Rabbim! Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster!” demişti. O da, “Yoksa inancın yok mu?” diye sormuştu. (İbrahim) cevap vermişti: “Hayır, ama (görmeme izin ver) ki kalbim tamamen mutmain olsun.” “Öyleyse” demişti Allah, “Dört kuş al ve onlara sana itaat etmeyi öğret; sonra onları (etrafındaki) her tepeye ayrı ayrı sal; sonra da çağır: uçarak sana gelecekler. Bil ki Allah her şeye kadirdir, hikmet sahibidir.”
Bakın çok ilginç ;
Literaturde 2. Sırada olan… Hz.İbrahim (a.s.) bile bir işaret istiyor..
Yani tamam iman ediyor ama kalbin mutmain olması için bir olay oluyor..
Şimdi düşündük Rabbim bu Ayeti neden misal olarak verdi?!?!!
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) ismi ne?Muhammed (s.a.v.);
“Muhammed” ne demek ? çok övülmüş demek..
“Mahmud” da ; övülmüş demek…
Rabbim ,Peygamber Efendimiz(s.a.v.) böyle bir olaydan (yeniden diriltmekle ilgili Peygamber efendimizin bir talebinden) bahsediyor mu hiç?
Yeniden yaratılmayla ilgili Peygamber Efendimiz(s.a.v.) talebiyle ilgili..İşte en yukarıda o var..
Yani Rabbim, direk olarak olmasa da; aslında Peygamber Efendimiz’in(s.a.v.) konumunu bize gösteriyor…
Yani Onu övüyor..(Muhammed / Mahmud)
Bu da ilginç bir nokta..
Aynı olay başka bir ayette Hz. Uzeyir(a.s.)den de bahsediliyor..
İlgili Ayetde bahsedilen kişinin Hz.Uzeyir(a.s.) olduğu rivayet ediliyor…
Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
Buda Peygamber düzeyinde bir tereddütün olması ..
Bu arada ayette geçen bir konu var..Onun hakkında güzel bi tespit ondan bahsedeyim :
Bakın burada Eşek ne oluyor ? Kemik oluyor.. Yiyecek içecek ise bozulmadan duruyor…
neden ..???!?!?
Bunların da bozulması lazım!!!!!
Buzdolabına koymazsan 1-2 gunde bozulan 100 yılda neden bozulmuyor?!!?!?
benim aklıma şöyle bir şey geldi..
O yediği içtiği kendisinin rızkı değil mi?
Şöyle bir söz duydunuz mu?
Kişi rızkını yemeden ölmez diye …
O kişi ise nihai olarak öldürülmüyor ki..Bir süre için öldürülüyor.
Rızkını yemeden ölmeyecek… o yüzden de rızkı bozulmuyor…
Ama Eşeği onun rızkı değil..
Demek ki binekler bizim rızkımız değilmiş..
Asıl rızkımız (Bakın Kur’an neleri açıklıyor…) Bizim rızkımız yediğimiz içtiğimiz ;belki giyip eskittiğimiz..
Ama binek yani Araba senin rızkın değil..
Nimet mi nimet Ama Rızk kavramının içine ,Er Rezzak ‘ın içine girmiyor.. El Kerim’in içine girebilir ama rızkı değil değil..(en iyisini ALLAH BİLİR)
Burada bir tefekkürümüz olmuştu onu buradan izah edeyim dedim..)
Demek,bu yeniden yaratılma / diriliş konusu…
gerek Üzeyir Peygamber (a.s.) konumunda bir kişi için;
gerek te ulul Azam Peygamberlerin en yukarlarından olan 2. unvan Hz.İbrahim (a.s.) konumunda birisi için
mutmainlik talebi gerektiren …
Peygamberleri bile zorlayan bir konu…
ama bizim şu zamanda ilimle avantajımız ,bunun mümkün olabileceğini biraz daha anlayabiliyoruz..
Yasin Suresinde bir işaret var..
Yasin Suresinde nasıl Yaradılış konusunda bir Ayet var..
Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı.
Hatırlıyormusunuz?Secdeyi işlerken buna değinmiştik..
Summe ceale neslehû;Onun neslini yarattı
min sulâletin mim mâim mehîn;mehin olan aşağılık sülaleden yarattı diyordu..
O “sülale” kelimesini aslında biraz taktım Arapça bilgimle araştıracağım dedim..
sülale :Köken
Arapçasll kökünden gelen sulālat سلالة “soy, bir kişinin soyundan gelenler, hanedan” sözcüğünden alıntıdır.
Ek açıklama;Muhtemelen Arapçasilsila ͭ (zincir, silsile) ile aynı kökten. Karş. sele1,silsile.
“Silsile” kelimesi bu sülale aynı köktenmiş ..
Silsile ;zincir demek
(Ar silsila ͭ سلسلة [#slsl] zincir < Ar salsala سلسل zincirlenme (= Aram şalşalitā שלשלתא zincir ))
Arapça da Zincire ;silsile diyorlar..
Sülale derken hakir bir sudan meniden bahsediliyor.. Bütün meallerde öyle geçiyor..
Rabbim böyle basit geçemez..Sülale kelimesini kullanıyorsa burada bir şey var..
Silsile; zincir
Bugün okullarda okumadık mı?
Dna ;zincir yapısında değil mi..?!
İşte burada yaratmanın Dna nın hakim olduğu bir sistem üzerine olduğu nesilden nesile aktarılan bir sitem olduğunun bir ifadesi ,bizde her şeyi bir ilim üzerine yarattı derken..İlk defa Yaratan ilk defa yarattıda nasıl yaratmanın nasıl olabileceğini tabi ALLAH-U ALEM tabi şuan geldiğimiz ilim düzeyiyle söylüyoruz..Yani ilim ilerledikçe bunun daha çok tekemmul etmiş haliyle bir bilgi alanına girmiş olacak ama en azından geldiğimiz ilim seviyesiyle ilgili açılan kapılardan bunları ifade ediyoruz..
Görüyormusunuz bu yeniden Yaratılmayla ilgili ne kadar bahsedilecek konu var..
Onlar yeniden diriltilmeyeceklerine dair ALLAH a yemin ederler derler diyordu hatırlıyor musunuz?
Ve agsemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu mey yemût, belâ vağden aleyhi haggav ve lâkinne ekseran nâsi lâ yağlemûn.
Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda ve sehharaş şemse vel gamera leyegûlunnallâh, feennâ yué’fekûn.
Eğer müşriklere «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı insanların yararına sunan kimdir?» diye sorarsan kesinlikle «Allah’tır» derler. Öyleyse nasıl gerçekten saptırtıyorlar?
Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda leyegûlunnallâh, gulil hamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn.
Andolsun ki onlara; «Gökleri ve yeri kim yarattı» diye sorsan «Allah» derler. Hamd Allah’a mahsustur. Hayır onların çoğu bilmiyor.
Ama yine de tam olarak inanamazlar..
Bizim Mekke Müşrikleri,Kafir,İnkarcı dediklerimiz aslında ALLAH a inanıyorlar..
Ebu Leheb olsun ,Ebu Cehil olsun (Tebbet Suresinde geçen ;Tebbet (Leheb) suresi 1. ayet:تَبَّتْ يَدَا اَبٖى لَهَبٍ وَتَبَّTebbet yedâ ebî lehebiv ve tebb;Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. ) ALLAH a inanıyorlar ..
Sorun Ne?
Sorun ;ALLAH ın İstediği şekilde inanmıyorlar..
ALLAH’la beraber başaka güçleri ilah olarak tanıyotlar…
“Allah yarattı tamam da işte benim rızkımı da şu veriyor” ,diyor..
Ve huvellezî halegas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmiv ve kâne arşuhû alel mâi liyebluvekum eyyukum ahsenu amelâ, ve lein gulte innekum meb’ûsûne mim bağdil mevti leyegûlennellezîne keferû in hâzâ illâ sıhrum mubîn.
Hanginizin daha güzel ameli olduğunu denemek için; gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Zaten Arş’ı su üstünde idi. Andolsun ki; ölümden sonra muhakkak siz yine dirileceksiniz, desen; küfredenler mutlaka: Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir, diyeceklerdir.
Ellezî halegal mevte vel hayâte liyebluvekum eyyukum ahsenu amelâ, ve huvel azîzul ğafûr.
O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak içinölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.
Görüyormusunuz? Ne güzel açıklıyor Rabbim ..
Demek ki Hesap Günün ana mantığı burada…
Rabbim diyor ki;
Ben Sistemi yarattım..
Kalu Belada Ben onlardan bir ahit,söz aldım..
Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (cevap)Tabi Rabbimizsin.. Öyleyse Yaşayın göreceğiz..
Ne yapıldı ? Öldürüldü (ilk ölüm )
Adem ve Havva Cennetteyken , bütün olumlu şartlara rağmen, Şeytanın kandırmasıyla beraber hata işlediler mi ? İşlediler.. ALLAH onlara ne dedi :İhbit dedi İN aşağı dedi..Şeytana dediğinin aynısını dedi hatırlayın..
Sonra ne oldu?
Aman Ya Rabbi Tövbe dedi..Hz.Adem (a.s.) tövbe etti..
ALLAH U TEALA ne dedi
Tamam tövben kabul edildi.
Peki Cennette kaldılar mı?
Kalamadılar.
Ne dedi ALLAH U TEALA ;
“İhbit”; aynı “İN” emri İKİNCİ KEZ geldi.
Bakara Suresinden ;Adem Kıssasını kısaca bir hatırlayalım;
Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fegâle embiûnî biesmâi hâulâi in kuntum sâdigîn.
Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.
Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.
Gâle yâ âdemu embié’hum biesmâihim, felemmâ embeehum biesmâihim gâle elem egul lekum innî ağlemu ğaybes semâvâti vel ardı ve ağlemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn.
Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?” dedi.
Ve iz gulnâ lilmelâiketiscudû liâdeme fesecedû illâ iblîs, ebâ vestekbera ve kâne minel kâfirîn.
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
Feezellehumeş şeytânu anhâ feahracehumâ mimmâ kânâ fîh, ve gulnehbitû bağdukum libağdın aduvv, ve lekum fil ardı mustegarruv ve metâun ilâ hîn.
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarakinin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.
“İnin oradan (cennetten) hepiniz. Tarafımdan size bir yol gösterici (peygamber) gelir de kim ona uyarsa, onlar için herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir” dedik.
İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
Neyin Süreci başladı?
Gerek Hz.Adem(a.s.) gerek de Hz.Adem(a.s.) zürriyetlerin (bizlerin) geriye dönebilmesi için bir imtihan sürecinden geçiyoruz.. Hadi bakalım sözünde durabilecek misin? ..Hadi doğru dürüst amel edebilecek misin?..”Af”fa mazhar olabilecek misin?
Hal ve hareketler İslam dairesi içerisinde davranabilecek misin?
İşte bunun imtihanı yapılıyor..
İşte yeniden dirilişin sırrı bu..
Neden diyor? sizi imtihan için diyor..
Yerleri gökleri yaratandır diyor..
Süphesiz Tekrar ölümden sonra(ikinci ölüm) tekrar diriltileceksiniz diyor..
İşte biraz önceki Ayet “onlar ALLAH ölen bir kimseyi diriltmez var güçleriyle ALLAH a yemin ettiler”
Ve agsemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu mey yemût, belâ vağden aleyhi haggav ve lâkinne ekseran nâsi lâ yağlemûn.
Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, diriltecek! Bu, yerine getirilmesini Allah’ın üzerine aldığı bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
ALLAH vaad üzerine almış ..
Diriltilecek ki insanlar Hesaba çekecektir..
İnsanlar Görsünler neler yapıp yapmadıklarını
işte bu yeniden diriltmenin sırrı arkadaşlar bu…
Böyle olacağı için iman etmiş olanların daha dikkatli bir şekilde yaşaması gerekiyor..
İNKAR BOYUTUNDA YAŞAMAMALARI GEREKİYOR!!!!!
Çünkü eğer bu boyutta(inkar boyutunda) olunursa tehlike ne biliyor musunuz???
kâfirlik tehlikesi…
Yani siz (biraz daha konuşacağım) önemli bir şeye bağlayacağım..
Vellezîne yué’minûne bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min gablik, ve bil âhırati hum yûginûn.
Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.
Ahirette de yakîn olarak inanırlar..
Eğer sen Ahirete yakîn olarak inanmazsan ..
(bugün bir yazı okudum internetten çok hoşuma gitti)
Takva Sahibi bir Mü’min için diyor;
Ahiret ilerde olabilecek şey bile değildir diyor.Şuan diyor Ahiret bilinciyle yaşar diyor..Şuan Cennet-Cehennem sahneleri yok mu? Var.. olacak ..Bu bilinci içerisinde bulundurarak yaşar ..Eğer bu konumda bir gün hesap olacağını ..Onun yarın gibi o bilinçle şimdiki zaman gibi yaşamayan insan İşte bu Ayette geçen ;
Ve gâlellezîne keferû-Önü örttüler ,onu inkar ettiler,küfür ettiler
ALLAH korusun onun içine giriyor.Çünkü insanlar o bilinçte yaşamıyor..
Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât, ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.
Allah’ın, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için(her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.
Bir kıyamet olacaktır…Hesap olacaktır…Bu iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için,karşılığını vermesi için olacaktır..
Aslında karşılığını verme için olacaktır..
Bu ayet ,iman edip salih amel işleyenler ile ilgili. Yine karşılığı verilecek ama bugün işleyeceğimiz 5.Ayet, ALLAH’ın Ayetlerini aciz bırakmak için uğraşanlar”la ilgili..
Âyetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar ,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.
Biliyorsunuz ceza Arapçada hem olumlu anlamda hemde olumsuz anlamda yani hem mükafatlandırma anlamında hemde cezalandırma(Türkçe’deki ceza),azap anlamı vardı..
“âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip ,iman ettikleri ölçüde salih amel işleyenler” için bir mükafat vardı.. Bunlar neydi bu;
Mağfiret
Kerim Bir Rızk
Geçen hafta oldukça yoğun işledik bunu.. tesirli ve güzel olduğunu düşünüyorum..
Burada Bayraktar Bayraklı’nın Tefsiri’nde güzel bir şey gördüm…
Bakın” rızgun kerîm” diyor..
Kerîm , Rızk ifadesinin sıfatı..
Bunu Rabbim sıfatlandırmış..
Ama Mağfiret sıfatlı oarak gelmemiş..Olduğu gibi gelmiş.
Bunu Sıfatlandırmaya gerek yok ,diyor..
Mağfiret başlı başına büyük bir şey..
(Bunun sıfatı falan yok,bunun güzelliğine ,önemine binaen olduğunu yapıyor.)
Zaten Af edildiniz mi , Yırttınız !!..
Ama sadece yırtmakla da kalınmıyor,Rabbim üstüne üstlük bir de Rızk veriyor..
O öyle böyle de bir Rızk değil;Kerîm olan ALLAH’ın Kerîm Rızkı…
Yani Cömert olanın müthiş cömertliğini düşünün orada ..
İnanılmaz şeylerle karşılaşılacak,eğer mağfiret olunur ise..
Mağfiret olunmanın şartı da yukarıda geçen âmenû ve amilus sâlihâtı;
Amentü billahi ve melâiketihi, ve kütübihî ve rusülihî…. yani her alanda kabul etmekle beraber, kafanızda onu çok güzel bir halde , HAK olan bir şekilde biçimlendirmelisiniz..
(………………………….)
ALLAH-U TEALA diyor ki; biz Kur’an-ı Kerîmde çeşit çeşit misaller getirdik diyor..
Ve legad darabnâ linnâsi fî hâzel gur’âni min kulli mesel, ve lein cié’tehum biâyetil leyegûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn.
Andolsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.
Şimdi Bizim;
ALLAH ın Zatını anlama şansımız yok.Bilgisayarda öyle bir veri hücre yok.(Yapısal olarak MÜMKÜN değil)
Biz sadece gördüklerimizi bile anlayamıyoruz … Gaybî olan Ahireti unsurları tam olarak anlamamız mümkün değil.. Hani bahsettik ya; Cennetin kapısında seviye yükseltme olacak..Akıl seviyesi yani ondan sonra içeri girip anlaşılabilecek..
Yani şu anki aklımızla oralar mümkün değil..Biz büyük hakikatleri nasıl anlayacağız..!!!???
Daraballâhu meselen abdem memlûkel lâ yagdiru alâ şey’iv ve mer razagnâhu minnâ rizgan hasenen fehuve yunfigu minhu sirrav ve cehrâ, hel yestevûn, elhamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn. Allâh, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah’a mahsustur, fakat çokları bilmezler.
Misal Anlatıyor Öyle bir köle var ki, elinden,dilinden hiçbir şey gelmiyor, öbürüne de ne iş verirsen yapıyor..
Orada ilginç bir misal var..Yani 2 köle de bile böyle olmaz..
Şimdi ALLAH U TEALA yı ,Siz diyor, mahlukatı bile aynı mı tutuyorsunuz..!!!
Rabbim kendi Zatına insanlardan örnek veriyor..Bırakın mahlukatı..
Dolayısıyla ALLAH U TEALA nın Kur’an-ı Kerimde anlatım metodlarından birisi de misallendirmedir zaten..
O anlamda bir sıkıntı yok…
Ama şu var..
Misali veririken dikkatli olmak lazım..!!!
Yani ne neye denk geliyor..!!!!
Bir dikkat etmek gerekir..!!!!!
Misal verilirken ALLAH U TEALA yani kelimeleri çok dikkat etmek gerekir..!!!!!!!!!
Ve huvellezî yebdeul halga summe yuîduhû ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul ağlâ fis semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm.
Önce halkı yaratan, (oldurduktan) sonra da diriltip (hayata) çeviren O’dur. Bu da O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misaller, en bedi sıfatlar O’nundur. O çok güçlüdür, çok üstündür ve hikmet sahibidir.
Evet, onlar için bir Mağfiret vardır ve Kerim Bir Rızk vardır..
Biliyorsunuz AMENU( İman Ettim) demek sadece vardır yoktur demek değil..
Var dedin de..
Nasıl bir ALLAH tahayyül ediyorsun ..?!?!?!
Kafan da Nasıl ?
Zalim mi değil mi?
Kerim mi değil mi?
Kadir mi değil mi?
Kitap ?!
Kitaba inandın ama nasıl bir Kitaba iman ediyorsun..07:13
Eğer gerçekten ALLAH ın bir kitabına olduğuna inanıyorsan ona çok farklı yaklaşman lazım..
Bunun gibi şeyler ..
Bunlara iman etmek te yeterli değil..Buna uygun davranmak lazım…
Madem iman ettin öyleyse yaşa…
İmanın çok yüksek ..ama herkes/herhangi biri gibi yaşıyorsun…
Ya da imanının yükselmeden önceki konumuna göre yaşıyorsun…
Bunlar çok tehlikeli..
İşte eğer öyle yaşadığın takdirde bir olumlu anlam var…Mağfiret anlamında karşılık…
Şimdi bu Ayette de…Bugün İşleyeceğimiz Ayette de diğer kötüler anlatılıyor…
(İyiler/kötüler diye kabaca 2 ye ayırıyorum…Bunlarla ilgili bir çok kelime var da..İyi ve kötü diye kabaca ayırırsak..)
“Vellezîne seav”…Koşanlar… yani, “duranlar” değil,” yürüyenler” değil …Koşanlar ..Neye koşanlar?
“fî âyâtinâ” -Ayetlerimiz konusunda… ama “muâcizîne” Muaciz; aciz bırakan demek..Ama buradaki anlamıyla yeterli değil..”Aciz bırakmaya çalışan” daha uygun bir ifade…
Bu ifadeye yakın bir ifade Bakara Suresinde geçiyor..
Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn.
Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
Yuhâdiûnallâhe- Arapça tercümelerde “aldatırlar” denebiliyor…Ama aldatırlar doğru bir ifade değil..ALLAH’ı aldatmaya çalışırlar..Yani Arapça karşılığı orada “karşılıklı olarak aldatmaya gayret etme” anlamında bir şey ama, bunu kelimeleri yerine doğru şekilde oturtarak kullanmakta fayda var.. ALLAH ı Aldatmaya çalışırlar..Zaten Sonra devamı geliyor..
ve “mâ yahdeûne” – onlar aldatamazlar diyor..
(Orada Arapça bilenler için söylüyorum. Arada Elif harfi var..ilkinde Mufâale babı,oluyor…
Mufâale babı karşılıklı olarak bir şey yapmaya çalışırlar.. )
Buradada aynı şekilde Sebe Suresi 5. Ayette de, “muâcizîne” yani ALLAH ı “aciz bırakmaya çalışırlar” anlamında..” aciz yaparlar” anlamında değil…
“muaciz”; aciz bırakan demek..Ama koşuyorlarmış buna, yani aşırı bir gayretin ifadesi burada… normal, oldukları gibi durmuyorlar..
Yani” ben bu Ayeti anlamadım ama hafif bir şüphem var ama neyse…” demiyor..
Hayat gayesi haline getirmiş ayetlerle mücadeleyi…
Bugün ülkemizde de var biliyorsunuz..
Ne hikmetse Müslüman olduğu halde insanların bir kısmı, Ayetler üzerine çok ciddi derecede mücadele ediyorlar, şöyledir böyledir diye..Anlamak mümkün değil..
Hani müslüman olmayanları anlıyorsun..
Olanlar da ekstra bir gayret içerisinde… ne mantıkla yapılıyor anlamak mümkün değil..
ALLAH hidayet versin…
Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar diyor..
ulâike lehum;Onlar için vardır
Ne vardır?
azâbun min riczin elîm
Şimdi bakın yukarıdakiyle düşünürsek…
Yukarıdaki olumlu,iyi insanlara mağfiret var…
Aşağıdakilere ne var?
Azap var..
Demek ki ;
mağfiretin zıttı azap..
Yani Affetmenin karşılığı affetmemek değil, bakın..
Ceza..azap…
Geçen haftalarda işledik…!!!Ana temayı unutmayalım diye!!!
Emanet var Semaların,Arzın ve Dağların yüklenemediğini… İnsan yükleniyor…
Cennetten sonra da insanlığa, indirilip geri dönmenin gerektirdiği bir yaşam sunuluyor.. Burada geri dönebilmenin şartı..;MAĞFİRET(AF ve MAĞFİRET)
Buna uğrarsanız; yırtıyorsunuz…(tabiri caizse)
Yoksa Af olmama diye bir ara tema yok..
Af olmamanın karşılığı;
AZAP
Yani bakın Bunu şöyle izah edebiliriz..
Şimdi Af olunuyor ..Cenneti düşünün..Cennete giriliyor…
Affedilmeyenler dümdüz betonda oturuyor, değil..
Onlara Eksta bir de Azap var…
Yani arası yok…
(………..) Araftakiler..
O konu şüpheli..Bir ara işleyelim..
Bazıları arada derede kalanlar diyor..(sevabı ve günahı musavi olanlar)
Bazıları da…ilericiler (mukarrebun/sabikun)… hani Vakıa Suresinde var ya; sağcılar solcular..(Ashab-ı Meymene,Ashab-ı Meş’eme)bir de ilericiler.. var ya onlar olduğunu söyleniyor..
Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.
Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını kullanmayanları O ,pislik içinde bırakır.
Yunus Balığı bakın ne yapıyor arkadaşlar .. Yunus Balığı ne yapar ? yüzer …
Yunus Suresi 100.Ayet… yunus (balığı) yüz !
Aklınızda kalması için…
Aynı zamanda 10 .Sure 100.Ayet ..Çok akılda kalıcı bir Ayet… 10/100
Burada da rics kelimesi geçiyor.. ricse..
ALLAH ın izni olmadıkça hiçbir kimse iman edemez.ALLAH “rics”i o kimselerin üzerine atar.
Şimdi yec’alu – kelimesi var orada. ” CE-A-LE” çok fazla anlama geliyor Arapça’da …
Arapçada kılmak,olmak,yaratmak,etmek,yapmak gibi bir çok anlamı var..
Onların üzerine rics atar.Onları pislik içerisinde bırakıverir gibi.. meallerde var bir çok farklı ifade var
Ana felsefesiyle düşünürsek..
Kime atarmış bu pislikleri kime bulaşırmış?!?!??!
alellezîne lâ yağgılûn – عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ yani, akletmeyenlere ,akıllarını kullanmayanların üzerine bu oluyor…Bu dünyada..
Bakın ne diyor ??? ALLAH ın izni olmadan hiç bir kimse iman edemez …Ama burada bir sistemi anlatıyor Rabbim ben çok kullanıyorum… bunu..
Akıllarını kullanmasını istiyor …ALLAH U TEALA
Aklını kullanacaksın ..Seni Yarattım diyor .. Sana her türlü mekanizmayı da verdim.. Ama aklını kullanacaksın diyor..
Şimdi “Emanet”i yükledi ya bize .. Emaneti yükledi…Ama Serbest bıraktı bakın..
Şimdi dağlardan aklını kullanmasını istemiyor..
O emrediyor..dağlar da emredileni yapıyor..
Zilzal Suresinde ne diyordu..
Bknz. Aşağıdaki Ayet;
ZİLZÂL Suresi 2.Ayet
وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Ve ahrecetil ardu eskâlehâ.
Arz, içindekileri dışarıya çıkarıb attığı
ZİLZÂL Suresi 3.Ayet
وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا
Ve kâlel insânu mâ lehâ.
Ve insan: “Ne oluyor buna?” dediği zaman.
ZİLZÂL Suresi 4.Ayet
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا
Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.
Arz, o gün bütün haberlerini anlatır
ZİLZÂL Suresi 5.Ayet
بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Bi enne rabbeke ehvâ lehâ.
Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
Şimdi Arza gereken o vahy edilene uymak..
Uymama diye bir şansı yok..
Belki evvelde, ilk teklif etme iradesinde bir beklenti oldu ama İnsan yüklendikten sonra emaneti, onlardan o irade kalktı; artık onlara emir var…Emredildiklerini yerine getirirler ..
Ama imtihan sürecinde olan mahlukat olan için; şerefli mahlukat olan insan için artık
“aklını kullanması” …şart
Aklını kullandığın sürece sen doğrulara gitme konumundasın..
Aklını kullanmadığın sürece ne oluyormuş bu Ayete göre Pisliğe bulaşıyorsun..
Pislik sistemin içerisinde var..
Yani ALLAH sana pislik atmıyor aslında..
Öyle bir mekanizma var ki ;
ALLAH U TEALA nın adalet sistemi var ki;
Sen yaptıkların karşılığını buluyorsun..
Yani diyor ki Ayet-i Kerime de sizin başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızdır..Diyor..
Mâ esâbeke min hasenetin feminallâh, ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi rasûlâ, ve kefâ billâhi şehîdâ.
Sana isâbet edenher iyilik Allah’dandır; sana isâbet eden her kötülük ise nefsindendir. İşte seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhid olarak ise, Allah yeter!
Bunu eğer doğru anlamazsan kader inancını yanlış anlarsın..
Sabır mekanizmasını yanlış anlarsın..
“ALLAH bana bunu gereksiz yere (haşa) yüklüyor..
Bu İmtihan!!! ben buna sabredeyim dişlerimi sıkıyım..tahammül edeyim “gibi..
ALLAH korusun insanı tehlikelere götürüyor..
Bu Tövbe Suresinin sonlarında var..
Onlar görmezler mi ki diyor ..
Onları senede 1 kez 2 kez fitneyle imtihan ederiz , diyor..
Fakat sonunda ilginç bir ifade var..
Çok güzel yakalamış birisi onu
ama ne tövbe ederler diyor..Ne de “yezzekkerûn” diyor…Akıl almak için düşünürler diyor..
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.
Madem bize yıllardır anlatıldığı şekilde bir imtihan var..
O zaman niçin Tövbe edecek ki kişi…
Demek ki Tövbe etmesi gereken bir durum var…
… “ya, benim başıma bunlar geldi..Eyvah…Benim hatamla… tövbe etmeliyim” ..
Diyecek bir durum var ..
O imtihan denilen şeyin içerisinde, sebebinde..
Şimdi bunu sen ALLAH’a mal edemezsin..
Çünkü başınıza gelen .. İyi gelen şeyler bendendir..Kötü şeyler senin nefsindendir..diyor..
He bunların hepsi ALLAH’ın kontrolüyle oluyor..ALLAH’ın Bilgisinde oluyor..
Ama fail olarak bilin ki…bu insan…
Yunus Suresi 100.Ayette olduğu gibi” aklını kullanmadığı için üzerine pislik bulaşan” insan..
Bu ,dünyadaki pislik..Yani öyle mekanizmaların içerine girersin ki.. Olayın başında Aklını kullanmadığın için.. sonu nerelere varır…
Mesela, Akıl hastaları birden bire anında delirmiyorlar..Yavaş Yavaş bir şeylerle başlıyor..Vesvese birden bire gelmiyor insanın üzerine..Mantık hatası yapıyor..Orada olayları değerlendirirken Aklını doğru kullanmıyor..Tık, bir şey yanaşıyor.. Orada da aklını kullanmıyor..Yavaş yavaş artık “Dalle” oluyor..Sapıyor hidayetten ..gittiği yerde de neler oluyor neler..
İşte o yüzden ALLAH ın Halifesi konumunda olan insanın her daim aklını kullanan bir konumda olması gerekiyor..
Bugün din yaşanırken bile… bakın…Din yaşanırken bile ,insanların takip ettiği kimseler,takip ettiği sistemler,takip ettikleri cemiyetler,fırkalar,hizbler v.b. var…İşte Rum Suresi 32.Ayete giren ne var ise… bunların içerisinde bileinsanların akıllarını kullanmaları lazım arkadaşlar..
İnnellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeal leste minhum fî şeyé’, innemâ emruhum ilallâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn.
Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.
Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ
Ey inananlar, inanın Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.
“Ey iman edenler,iman edin” yani bu İMAN SÜRECİ her daim devam ediyor..
Ben iman ettim, iş bitti ,değil..
Bu süreç içerisinde de sen sürekli aklını kulllanmak zorundasın..
Karşına bir şey geldiğinde uygun buna davranmak zorundasın ,ALLAH korusun bir pislik bulaşır..
O pislikle beraber yaşamaya devam edersin..
Düşündüklerini ve yaptıklarını TABİ OLDUKLARININKİLERLE aynı olduğunu zannedersin ,halbuki o seni nerelere götürmüştür..
Ama tekrar söylüyorum..
Müsebbip(Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan)olan senin aklını doğru kullanmaman..
Zaten biz bunun imtihanını yaşıyoruz..
İşte bunu yapmazsan ,aklını kullanmazsan, Sebe Sûresindeki 5. Ayette olduğu gibi, bu durum senin…
” pislik kaynaklı azabını”gerektirecek..Fakat içerisinde acı verecek özellikleri olan bir durumla karşılaşacaksın…
Aynı zamanda bu bahsedilenler her ne kadar da ahiretteki bir sahneyi çizse de …
Bütün Ayetlerde göreceğiniz gibi,
Ahireti cezaların mislisi, benzeri ,aynı zamanda bugün insanlarında yaşadıkları..
Mesela bir Hadis-i Şerif var;
Hasud insan cehennemdedir.diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
Hasud;Haset eden,sürekli haset eden anlamına gelir..
Haset eden Cehennemdedir..
Şimdi Ahirete baktığınızda tabi ki Haset eden Cehenneme; karşılığı olarak Cehenneme gidecek..
Ama daha yaşama durumundayken de, dünyada da; Ateşin içinde gibi, (yürek ferahlıyıyla değil de zıttı bir konumunda) yaşıyor anlamına da gelir, bu Hadis-i Şerif aynı zamanda ..
Yani Ateş var içinde haset edenin…
Birilerinin nimetler içerisinde ,ALLAH ın Ona takdir ettiği nimetlerin ,rızkların içerisinde olması, adama ağır geliyor..
İçi yanıyor adamın..
İşte bu Cehennem değil mi?
Yani sadece Ahirette azap değil..
Aynı zamanda bu dünyada yaşarken de azabı yaşıyor..
İşte bu “azaptadır” derken de 5. Ayette
Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar;Bu dünyada da rahat olmadıklarını söylüyor..
İç dünyaları rahat değil…Sen onu rahat görüyorsun ama rahat değil..
Zaten bu konuda bir Ayet var.. O çok hoşuma gidiyor..
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
O zâtlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancakAllah’ın zikriyle mutmain olur.
“E lâ” أَلاَ diye başlıyor..
İş bildiğiniz gibi değil yani..Öyle değil..
Kalpler ancak ALLAH ın zikri ile mutmain olur..
E ,şimdi sen ALLAH ı aklına getirmiyorsan,iman edip din haline getirmiyorsan ..
Üstüne üstlük Ayetleri kabul etmiyorsan.. 24:46
Üstüne üstlük bir de onlarla mücadele etme konumunda koşarak yaşıyorsan ..
Kalbinin mütmainliği Nerede?
Yani,gerçek anlamda ALLAH ın zikri ile mütmainlik.
Ha insanlar mutmainmiş gibi gözüküyorlar..
Ne yapıyorlar? Nefslerini tatmin etme yoluna gidiyorlar..
Yani kalp sadece ALLAH ın zikri ile ,O’nunla meşgul olduğu zaman rahatlama konumundayken, insanlar bunu yaşamadıklarında ;o açlığı , dünyevi zevklerle -nefslerini- tatmin etmeye yoluna gidiyorlar ama O da mümkün değil..
Tuzlu su içmek gibi..
E bir gemi kazasından kurtulup ta bir salda,kayıkta olanlar o tuzlu deniz suyunu içiyorlar mı
İçmiyorlar ..Neden?
Onu içtiğinde biraz daha fazla susayacak..
İçtiğinde daha fazla susayacak ölümüne sebep olacak.. Sonu yok…
İşte sonunda ne oluyor arkadaşlar ..
İnsanların dünya nimetleri,dünya değerleri açısından elde etmek için koşuşturup durduklarına, fazlasıyla sahip olanlar ,bakıyorsunuz intihar ediyorlar sonuçta..25:52
İntihar etmemeleri lazım..
Ne güzel dünyevi nimetleri içerisindeler ne güzel yok.ama intihar ediyorlar…
Neden?Tatmin yok ..
Formül de belli.. ALLAH ın zikri olmadan tatmin mümkün değil..
Nefsle de bir yere kadar ondan sonra olmuyor..Sonu yok..Tak intihar ediyorlar..
Bu durum da, ALLAH ın Ayetlerini aciz bırakma durumunda olan insanların haliyeti ruhiyelerinin ,azap içerisinde olduklarının bir göstergesi..
Zeamellezîne keferû el ley yub’asû, gul belâ ve rabbî letub’asunne summe letunebbeunne bimâ amiltum, ve zâlike alallâhi yesîr.
İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a kolaydır.”
Ve yestembiûneke ehaggun hû, gul î ve rabbî innehû lehagguv ve mâ entum bimuğcizîn.
“O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”
Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.
İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
İşte bunlar biraz evvel bahsettiğim şeyler..
Hemen bana işaret”n hemen Arkadaşlar bütün kelimeler birbiriyle aynı bu Ayetlerin..
Diyor ki;Mesela;
10-Yunus suresi 53. ayet
O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette haktır,gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”
Bak aynı kelimeler…”aciz kılmaya çalışmak” ,
Bu gerçek midir ?sorusuna “Kıyamet olacak ta azap gerçekleşecek” ya Sebe Suresinin ilk Ayetlerinde diyordu ya..
34-Sebe suresi 3. ayet – İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Hani söyle bu Kıyamet bizim başımıza ne zaman gelecek diyorlardı ya ..Aynı şey..
Peki kıyamet inkar da bir Ayeti inkar etmek gibi …aynı Kuran Ayetleriyle …İnkar edip onun üzerine mücadele etmek gibi… işte onu soruyor…
64-Tegabun suresi 7. ayette
İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”
34-Sebe suresi 3. ayette
İnkâr edenler, “Kıyamet bize kesinkez gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”
İşte bu 3 Ayette kelimeleri bir araya getirdiğimizde görüyoruz ki bu yalanlama peşinde oldukları Ayet, aynı zamanda yeniden diriliş gerçeği ..
Çünkü bunu red ediyorlar ki, mücadele ediyorlar ki ,aslında bilinç altlarında şu var..
Görmezlikten gelmek istiyorlar..29:30
Kur’an-ı Kerimde ALLAH U TEALA buna Ayet diyorsa, bunu “çok büyük bir gerçeklilik”anlamında söylüyor..
Aslında İnsanların gerçekte inkar edemeyecekleri bir şey ..
Ama neden görmek istemiyorlar..
Çünkü eğer gerçekten Ahiretin ve yeniden dirilmenin ve yeniden Hesabın olduğu gerçek anlamında idrak ederlerse Ona göre yaşamak zorundalar ..
Çünkü O iman olmuş oluyor..Tamam bu böyle demek bu iman oluyor..
“âmenû ve amilus sâlihâti” nerede?
Yok, “âmenû ve amilus sâlihâti” yok !!!??? Salih amel yapmak zorundalar..
Yapacaklarını , yapmaları gerekenleri bir düşünsenize ! nefslerine ne kadar ağır geliyor..
Vesteînû bis sabri ves salâh, ve innehâ lekebîratun illâ alel hâşiîn.
Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
Psikolojide bu yadsıma inkar etme yansıtma gibi savunma mekanızmaları var..
Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?
Bu bana hemen şeyi çağrıştırdı.
ÂLİ İMRÂN-18.AYET çağrıştırdı.
(Aklınızdada olsun… böyle bir Ayet ÇAĞRIŞTI..” ya, şurada da şöyle birşey geçiyordu” dedin.Oraya hemen bakın,ertelemeyin… muhakkak orada bir işaret var..)
Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.
Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.
Bundada ALLAH ŞAHİTTİR; Şehidallâhu
Bundan önceki ayette görme fiili vardı ..
Görürler ..Bunda da şahit olma var..
Neye Şahit?
ALLAH ,kendisinden başka İlah olmadığına şahittir.
Bakın ALLAH kendi kendine şahit.
Kendisinden başka İlah olmadığına şahit ..
Bu çok müthiş bir değer yani bizi etkiliyor..
Ama ne diyor..??!!
“vel melâiketu”-Melekler de şahit
Bitmiyor..
“ve ulul ılmi”-İlim erbabı,ilim sahibi olanlarda buna şahitmiş..
Neye Şahit?
ALLAH ın kendisinden başka İlah olmadığına Şahitlermiş..
Ama nasıl ilim sahibleri — (Sıfat gibi var)
“gâimen bil gıst”- adalet üzerine kaim olan ilim erbabı
Yani her türlü İlim erbabı değil yani öyle bir ilim erbabı ki;
“Hak üzerine kıyamda duran ilim sahipleri”…bunlar Şahit..
Bakın şahitlikle – görmek, birbirine yakın kavramlar ..Bir şeye şahit oldu diyoruz..Bir şeyi gördü diyoruz..Ama Şahitlik görmeyi daha kapsayan bir kavram…
Çünkü şahitlik bakın sesle de olabilir..
Görme özürlü bir insan mahkemede şahi olabilir…Duydum diyebilir..
Ya da hissederek te şahitlik olur..
Ne görüyor ..Ne işitiyor ..Ama hissediyor …(35:30)
Bakın başka duyularlada Şahitlik olabilir…Daha kapsamlı bir anlayıştır. Şahitlik..
Çünkü neden burada daha genel bir şeyler ifade etmiş Şahitlik kısmıyla ..
En başta ALLAH ın KENDİSİNE kendisinden başka İLAH olmadığına Şahitlik var.
Burada görmek fiili hafif kalırdı..
Burada görürler derken (Sebe Suresi 6. Ayet) kendilerine ilim verilenler …
Görmeyi şöylede açıklayabiliriz;
Hikmetlerini anlamak da diyebiliriz bunu..Aynel Yakin konumuyla…
Şimdi Hikmetleriyle anlamak ne demek? Onu izah etmeye Çalışalım İnşaallah.
Bir Ayet daha var..Bu Ayet te çok okunanlardan birisidir..(Kendi aramızda arkadaşlarla sohbet ederken bu Ayeti çok dile getiririz , çok faydalınırız..)
Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.
Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran(temizleyen), size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Başındaki Besmeleyi almıyorum.Besmele de Fatihanın özeti !
Fatihanın başlangıcına El Hamd… dersek ;
El hamdu lillâhi rabbil âlemîn.
Er rahmânir rahîm.
Mâliki yevmid dîn.
3 tane Ayet var aslında..
HAMD ı anlatıyor.
RAHMAN & RAHİM anlatıyor.
Bu yaşadıklarınız gerçek değil.İmtihandasınız 1 gün karşınıza çıkacak denilen DİN GÜNÜNÜ anlatıyor.
diğerleri (Fatiha’nın diğer 3 ayeti) zaten Dua ;
Ne yapman gerektiğini ip uçlarını veriyor.
Ama sistemi, realiteyi, gerçeği anlatan topu topu 3 tane.
Basite almıyorum.
Ne kadar konsantre olduğunu söylüyorum..
İşte Kitabın bu öğretmek istediği Ana fikir bu 3 ü işte ..
Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellemin anlatmaya çalıştığı bu..
Ayetleri öğretiyor… tek tek… sen yaşayarak ne yapıyorsun… temizleniyorsun…
Sonra kitabı/bütününü öğretiyor ..
Ana mantığı Kur’anın genelini öğretiyor..
Ve ne yapıyor..?!
“vel hıkmete”- Hikmeti öğretiyor..
Yani sen bu sefer kitabın temelini anlamaya başladıktan sonra, artık işin arka kısmını,derinlerini,inceliklerini yani hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..
Aynel Yakin iman gibi , sanki görerek, hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..
Bu 3uncu aşama idi…
Bu da yetmiyor …
“yuallimukum”- size öğretiyor…neleri ?
“mâ lem tekûnû tağlemûn”- sizin bilmediğiniz, bilemeyeceğiniz şeyleri size öğretiyor..
Bu da işte size Sırrani kısımlar ..
İşte gerek bu hikmet boyutunda gerekse ondan sonraki gelen boyutlarla ilim verilmiş oluyor..
“ulul elbab” oluyor..
Gayret kişinin kendisinden ama ..
AZİZUL HAKİM OLAN ALLAH tarafından da kendisine bu veriliyor..
Kendisi de Neyi görmüş oluyor..
İşte Sebe Suresinde geçtiği gibi, görüyor ki Peygambere( s.av.) indirilen Rabbisi tarafından indirilen şeyin Hak olduğunu görüyor.
Burada bir ifadeler daha var onu söyleyeceğim..
Bakın bu işlediğimiz 6. Ayette
Ne diyor sonunda bakın..
El Aziz & El Hamid diye 2 Esma geçiyor.
ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd
azîz ve hamîd olanın yoluna iletiyor bu..
Yani Siz bu Rabbinden indirilenin Hak Olduğunu anlayıp bunun üzerine gayret edip yaşadığınız takdirde bu Kur’an-ı Kerim seni bir Sırata götürüyor..(Fatiha Suresi 6. Ayet:- İhdinas sırâtal mustegîm. )
“sırâtal mustegîm”e götürüyor.. O yol da seni alıp götürüyor zaten ..
Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.
Kur’an-ın içinde gezinelim arkadaşlar bir oraya bir buraya ..
Burada ne diyor ;
azîzul hakîm;
Sebe’de ne diyordu ?
azîzil hamîd
Azîz ortak olmak şartı ile burada Esmada bir farklılık var..(El-Hakim ve El-Hamid)
Neden? Çünkü:
“Şehidallâhu”daki konu, çok konsantre yani :”Amentü billahi” kısmı….Yani ALLAH’a İMAN kısmı ..
Kendisinden başka İlah olmadığında Kendisi ve Melekler Şahit ya Amentü billah kısmı..
O yüzden “azîzul hakîm” ; sisteme bir hakimiyet var..
Ama Sebe suresindeki Amentu kütübihî- Kitaplara iman kısmı gibi..
İşte o zamanda burada açıklanan götürdüğü yer ne oluyor..
“El-Azîz” ortak kalmak şartıyla “El-Hamid”e götürüyor..
( Bir izahat : El-Hamid ne demek ?..
El Hamid ; Çoğu Esma-ul Hüsna Kitabında görürsünüz ..”Hamde/ Övülmeye layık olunan” olarak geçiyor..
Ama Arapça bilenler bilir ki burada fâil olan ALLAH.
Ama “Övülmeye layık olan, İnsanların O’nu sürekli övdüğü” denirse ,burada fâil” kul” oluyor, mahlukat oluyor..
Arapça kökenine bu uygun değil..Peki ikisinin birleştiği yer neresi ??
ALLAH U TEALA bütün sistemi ,bütün mahlukatı, içerisinde sürekli tecelli eden övme mekanizmalarıyla, yüksek övgüye değer şeylerle yaratıyor..
Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli olarak..
İŞTE EL-HAMİYD ‘İN MANASINA UYGUN BİR TANIM…
Şimdi ALLAH ın fail olduğunu bir şekilde dile getirmek zorundasın..
ALLAH Hamd konusunda nasıl fail?
Yarattığı herşeyde Hamdla, övgüyle yaratıyor sürekli olarak..
İnsan hamd kunusunda nasıl fail :
Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli olarak..)
Dolayısıyla kitaplara iman konusu vardı ya Sebe’ de.
Resulune(s.a.v.) ALLAH’tan gelenin Hak olduğu ve bunu ALLAH ın yoluna götürdüğünü bilen ve o uğurda sürekli çalışan, didinen insan ; ALLAH’ ın El AZİZ olduğunu bilmesiyle beraber Hamd eden konumuna gelir. 46:00
Sürekli olarak “Aman Ya Rabbi bu nasıl kitap,Aman Ya Rabi bu nasıl Sistem !” diyerek ALLAH’ı, Kitabı vasıtasıyla över..Ya da Kitaptan öğrendikleriyle över…
Şimdi böyle olan bir insan, sürekli öven bir insan..
ALLAH’ ın Ayetleriyle mücadele eder mi hiç ?…tam tersine ..
İşte diyor ki O yüzden kendilerine ilim verilenler diyor…
Bunun böyle olduğunu bilirler ..
Hikmetleriyle de bilirler..
Ve bu Kitabın götürdüğü yer ise :
El Aziz ( Yüce olan Yenilmesi mümkün olmayan) ve
El- Hamid ( övgüyle Yaratan ve övgüye layık olan ) ALLAH idraki…
Burada da Kur’anın mucizliği var..
Muciz ne demek?
Mucizeleri olan , acizlikte bırakan , aczeden demek..
Kendi acizliğini anlamayanlar ne yapıyor biliyor musunuz?
Acz etmeye çalışıyor..Ayetleri..
Diyor ya yukardaki Ayette (Sebe Suresi 5.Ayet)
Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne;Ayetlerimizi aciz bırakmak için uğraşırlar diyor..
Diğer tarafta ise…
Kur’ana yönelip “amentü bi kutubihi” (kitaplara imanı) doğru düzgün yaşamak amacıyla Ayetlere giren ;(bunu yaşayıp,yaşantıma geçirip te temizleneyim..) diyen ;
Sonra kitabın tamamına yönelen..
Bunu yaşadıktan sonra Hikmetlerine ALLAH ın izniyle gidenler ,
işte bu içindekileri hak olan kitabın, yenilmesi mümkün olmayan ;tam tersine acizlikte bırakan, pek yüce bir güç tarafından indirildiğine iman ederler ve ALLAH ı överler…
Götürdüğü yer burası…
Aynı zamanda ne oluyor biliyor musunuz?
Bir sistem var burada …Aziz Yüce ya…
kendisine doğru yönelenleri de Yüceltiyor..
Hani Bu Hristiyanların Ermişlerine “Saint “derler..”Aziz” derler yani..
Saint Joseph gibi isimleri vardır onların..Saint Petersburg Kilisesi var..
Saint -Aziz demek..
ALLAH yüceltiyor.. O zamanda Hak din olduğunu düşünün ..
(ALLAH inancının ve kitapların Hak olduğu zamanlarda… Onun da aslında ismi İSLAM o zamanlarda …Bozulduktan sonra ismi HRİSTİYANLIK ..)
O kadar ALLAH a yöneliyorlar ki ;Aziz olan ALLAH a yöneliyorlar ki ALLAH ta onları Aziz kılıyor..
Yani bunu Kur’ana endekslersek ..Ayet diyor ya;
Kul Yüce olanın indirdiği Kuran ‘a yöneliyor
Kur’an da kişileri yükseltiyor..
Yükselenler de ; Kur’anın yüceliğini görüyor..
Yani bir gayret var öncelikli..
Hidayet neydi?
Kulun gayreti üzerine, ALLAH ın cevap vermesi; mislileriyle Ona yönelmesi..
Şimdi Kul Kur’ana yöneldiğinde yaşamaya çalıştığında anlamaya çalıştığında…
El-Aziz’in Yüce olanın Sırati mustakiminde olma gayretinde oluyor…Çünkü Hak olan kitap O’nun Sırat’ına ; o’nun “Sırat-ı müstakim”ine götürüyor.
ALLAH TA ONU YÜCELTİYOR İŞTE..
Yani ALLAH Azizdir..Aziz ediyor..Aziz olan da görüyor..
İşte bu Ayetin başındaki
Ve yerellezîne ûtûl ılme derken; kendilerine ilim verilenler görüyor derken bu var..
Çift yönlü bir ilişki var..
Görüyor musunuz? Arkadaşlar bakın ..
Elimiz bir ordaydı bir ordaydı..
Bugünde dikkat ettiniz mi?
Hem Sebe 3. Ayette hemde buradaki ayette ortak kelimeler var ..”burada bunu demiş ;ama bak burada şunu söylememiş..Burada bunu demiş” diyoruz..
Kur’an kendi içinde ne kadar nasıl bir bütün görüyor musunuz?
Bugün Kuran Okunmuyor…
Okunuyor ama yüzünden okunuyor..manası okunmuyor…
Manası okunuyor ama derinlerine girilmiyor..
Giriliyor ama ” bir şurda var ..bir de burada var” denerek kitabın bütününe bakılmıyor..
Ama ALLAH U TEALA nın kitabında bunlar var..
Sağına soluna baktığınızda işin içine girdiğinizde bu güzellikleri görebiliyorsunuz..
Ama o açıdan eliniz gelsin gitsin ,birşey yapsın ..
Ve bunu yapmak için çok ta ilim gerekmiyor..
Gerçekten de gerekmiyor..
Biraz aşina olmak yeterli oluyor… sohbetin başında ettiğim Duada ne vardı..??
Ve kalellezine keferu la te’tines saatü, kul bela ve Rabbi lete’tiyenneküm Alimil ğayb la ya’zübü anhü miskalü zerretin fis Semavati ve la fil Ardı ve la asğaru min zâlike ve la ekberu illâ fi Kitabin mübin.
Küfür edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa,bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve rasûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ rasûlihî vel kitâbillezî enzele min gabl, ve mey yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fegad dalle dalâlem beîdâ.
Ey iman edenler, iman edin:
Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba.
ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.
Ey iman edenler,iman edin !
Ya zaten iman etmiş ,niye iman etsin ..
İman sabit bir şey değil,iman gelişebilen tekabül edebilen, artabilen bir şey, idrak gibi …Zaten idrakla oluyor bu..
İdrakınız artıyor …
O zaman “âmenû ve amilûs sâlihâti” yi değerlendirdiğinizde
“idrak ettiği ,yeni geldiği iman seviyesine göre,
o konumun icab ettirdiği amelleri işleyenler” anlamına da gelir..
Adam doğru düzgün imanı yok,yaşadıkları var..
Bir de ALLAH hidayet nasip ediyor..İman nasip ediyor..Bir şeyler yapıyor..
Ama yıllar sonra yaptıkları yeterli olmuyor ..
Ya, eskiden ben bunları yapardım ederdim..
Şimdi bir şeyler eksik gibi,bir şeyler olmuyor,aşk yok, enerji yok, başıma bela,müsibet geliyor…
Hayır!!!senin imanın arttı ,artık o artan imanına göre , senin o konumuna göre Salih Âmel işlemen lazım..
Şöyle anlatılır:
Normalde bir kahve fincanı kadar kabınız var…
Bunun İçerisinin dolu olduğunu düşünün; ibadetlerle, salih amellerle bunu doldurduğunuzu düşünün …
Fakat daha sonra ALLAH ın hidayetiyle bu kabın büyüdüğünü düşünün..
Su bardağı olduğunu düşünün…daha evvel fincanı dolduran miktarda su nerede?.. bardağın dibinde 1 – 2 parmak kadar kaldı !
E bu sefer bir tencere olduğunu düşünün, kazan olduğunu düşünün… bir kahve fincanını dolduran suyun artık bir anlamı var mı? Kazanda zemine bile yayılamaz..Dolayısıyla insanların sürekli iman tekamüllerinde olmaları lazım..Ve çıktıkları o iman tekamüllerine göre de.. o yeni seviyesine göre de amellerini..(tabi ki bu salih olacak) buna göre salih amellerini arttırmaları çoğaltmaları lazım… yoksa ASR suresinde ifade edildiği gibi insanlar, geçen zamana göre zararda oluyor..
ASR SÛRESİ 2.AYET
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ
İnnel insâne lefî husr.
İnsan mutlak bir husrandadır.
ALLAH-U TEALA Kainata öyle bir sistem yüklemiş ki, bu sistemin ana kanunlarından birisi tekamül.
Herşey tekamül ediyor..Gelişiyor, olgunlaşıyor..
Şimdi siz yerinizde sabit kalsanız bile geçip giden zamana göre grafiğiniz aşağı doğru iniyor..
Bakın geçen zaman göre; bütün insanlık hüsrandadır diyor..
Bir şey yapıyor ediyorsunuz ama olduğunuz yerde sayıyorsunuz aslında..
Yıllar evvelki imanınız ölçülerinde bir şey yapıyorsunuz..
Onun yayıldığı her nimette zaten bizim anlayışımızın çok çok üzerinde değerlerle ikram edilecek..
Zaten” Kerim”in özelliği o ..
“rızkun kerîm” i önce anlatayım..” magfiret” i daha sonra anlatacağım..
Sondan başa doğru gelelim..
Bakın, Arapça’da “kerîm” , hem “çok değerli” anlamına geliyor..Hem de “cömert” anlamına geliyor..
Yani bir kelime içerisinde 2 anlamda yüklü…
Sadece cömert değil..
Kerîm :,saygıdeğer/değerli bir şahsiyet..
Neden değerli ,ona değerliliğini veren özellik ne? cömertliliği…
Yani değerli ise aynı zamanda cömert ..değerli ama “eli sıkı” değil..
Biz bugün bazı kişiler hakkında” Kerîm” manasında bazı ifadeler kullanıyoruz..
Ama yaşantısına bakılsın o kişinin… kazandıklarını ne kadar paylaşıyor ?..
Hem İnfak boyutuyla hem de ikram boyutuyla ?..Ne kadar paylaşıyor?
İşte Arapça’da o kerîm kelimesinin içerisinde, ikram eden cömert anlamıyla beraber değerli de var..
Eğer ALLAH-U TEALA , “rızkun kerîm ” diyorsa..
Yani Ahirette vereceği rızklara bizzat kendisi kerîm diyorsa..
Kerîm olan da kendisi.. demek ki bu , çok ciddi bir cömertlikle bir ikram..
Şimdi biz yaşadığımız dünyada bile, insanların sofrasına oturduğumuz zaman ikramlarına şaşırıyoruz..
Hani Ramazanda Osmanlı Atalarımızın bir geleneği varmış..
Bir mahalleyi komple iftara davet ediyorlar..
İnanılmaz derecede cömert yiyecek ikramında bulunuyorlar..
Giderken de yanlarına altın veriyorlar misafirlerin..
“Diş kirası” diye ..
Yani; dişini benim için kullandın…Sana zahmet verdim..
Bu ikramı da lütfen kabul et diye..
Kerimliği görüyor musunuz ?..
Bu, kul boyutunda ,
İslamın bütün değerleriyle değerlenmiş..ALLAH’ın murad-ı ilahisiyle anlayıp da yaşantısına geçiren bir toplumun ,geldiği seviyedeki ;ama yine de bir kul boyutundaki bir kerimliği bu..
Bir de ALLAH-U TEALA’nın kerîmliğini düşünün !..
Gözlerin görmediği, göz aydınlığı diyordu ya ..
Hatırlıyor musunuz, geçen senelerde işlemiştik..
Birisinin güzel bir saptaması olmuştu..
Eğer birisinin “gözü aydın”ise, bu bir temenni değil..
“Gözün ilerde aydın olacak” temennisi değil..bir hal tespiti…
Gözü aydın olan kişinin hali böyle.. gözleri faltaşı gibi açılmış gibi..Mutluluktan ve şaşkınlıktan..
O anda aydın ..Göz aydınlığı olan nimetlerin sebep olduğu bir hâl …
Cennetin kapısına gelindiğinde arkadaşlar..
Şu mevcut halimizle içeriye giremeyeceğiz..
Onların göğüslerinde /sadırlarında ğıllin vardır deniyor ayette..
Ve nezağnâ mâ fî sudûrihim min ğıllin tecrî min tahtihimul enhâr, ve gâlul hamdu lillâhillezî hedânâ lihâzâ ve mâ kunnâ linehtediye lev lâ en hedânallâh, legad câet rusulu rabbinâ bil hagg, ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum tağmelûn.
Gönüllerindeki ğıllini (kini, hasedi v.b.) gideririz, bulundukları yerlerin altından ırmaklar akar ve hamd Allah’a ki derler, doğru yolu buldurdu da bu nîmetlere kavuşturdu bizi; Allah hidâyet etmeseydi doğru yolu bulamazdık; andolsun ki Rabbimizin peygamberleri gerçek olarak geldiler ve onlara işte yaptığınız işlere karşılık mîras olarak elde ettiğiniz cennet diye nidâ edilir.
Vellezîne câû mim bağdihim yegûlûne rabbenağfir lenâ ve liıhvâninellezîne sebegûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî gulûbinâ ğıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfur rahîm.
Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma (ğıllin)! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”
O zaman dünya cennet olur..
Düşünsenize bir…Mırık cırık olmadan sadırlarda..
-Özellikle din kardeşlerine- yakınlık duygusunu hedef edinmiş insanlarda gıllîn falan yok..
Daha dünyada iken muhabbetli bir Cennet oluşur..
2. si(cennete girerken oluşan değişim)
Cennetin kapısından girilirken; aklımız var ya ..
Aklın, çok yüksek bir seviyeli hale getirilerek cennete girilmesi…
Şöyle ki ;O Cennete ilk girdiğimiz andaki, o yükseltme anındaki, kişinin düşüncesi böyle olurmuş :
“Dünyada biz kendimizi akıllı zannederdik..Diğer mahlukata göre daha yüksek aklımız vardı..
O akıl şimdi karınca aklı gibi kaldı”.
Orada.Cennetin kapısında.O şekilde oraya giriyorsun..
Şimdi bakın; şu an bize göre karıncanın aklı nasıl ? bildiğimiz aklı ..
(Neml Sûresinde geçtiği kısmıyla değil de) AZ değil mi ?
İdrak şeklinde..bizim esprilerimizi nasıl anlayacak..
Ütopik teorilerimizi nasıl anlayacak ..
şu anki aklımız, o cennet aklına kıyasla ,karınca aklı konumunda olacakmış…
Öyle de olması gerekiyor o ortamda…
hem ne demiştik ?..
ALLAH’ın Cemalûllahı’nın tecellileri var..20:50
Bizim onları kaldırabilmemiz için aklımızın ciddi bir seviye yükseltilmesi lazım..
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
iley”hi” ….kime ? O’na… O Kim ? ALLAH…
Oraya/ O’na kadar bir geri dönüş var..
Dünyadaki aklımız orası için yeterli olabilir mi?
İşte orada da, Cennetin kapısında da ,yükseltmeyle, seviye yükseltmeyle, akıl seviye yükseltmesiyle giriyorsun..
Orada da bu ,devam ediyor..
Fatiha Sûresini bu sene işlerken de ( 2. Ayet;El hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ) rabbil âlemîn derken şunu demiştik..
Rab ; Yaratan,kural koyan… ama özellikle..(Bura atlanıyor) Terbiye eden …
Şimdi, âlemîn diyor ya ..Alemler diyor ya, Çoğul kullanılmış..
Şahit olduğumuza İman temayülünde olduğumuz için…
sanki ALLAH ın Rab’lığının sadece şahit olduğumuz bu Alemde geçerliymiş gibi ..Dar bir anlayışımız var…
Rabblık Cennette yok mu?…
“rabbil âlemîn” deniyor Fatiha’da …
Cenneti yarattı ,sistemi koydu, terbiye etmesi,geliştirmesi nasıl oluyor ?…
Demek ki oraya girerek şereflenen insanların tekamülü ALLAH’ın Rablığı ile söz konusu…
Bu sürekli artan bir şekilde oluyor… dolayısıyla ilim de orada sürekli artıyor..
Ama İlimle Tefekkürle uğraşanlar bilir..
Bu dünyada okuyup tefekkür ettiğiniz bir şeyi -Allah nasip eder de- ilim gelip de idrak ettiğinizde, bu dünyanın en büyük zevklerinden bir zevk oluyor..
Değil mi Hasan? (Sınıftan biri)
Hasan geçenlerde bir Âyeti tefekkür etmiş ,Bir yer yakalamış..Bana şurada şu var,bu var…. diye ballandıra ballandıra anlatıyor..
Baklava mı yedi? Piyango mu çıktı?
Hayır, ilimden bir şey nasip oldu ona .O okuduğu , ettiği ile değil, tefekkür ettiği ile gayret etmiş oldu, bir adım attı ;
ALLAH da Ona ilim ile ikram etti..
Küçücük bir şey nasıl bir mutluluk sağlıyor..
Hatta eskiden dervişler dermişler ki Aman Ha bu sohbetleri her yerlerde anlatmayın..
Padişah duyar da -Zalim bir Padişah düşünün- keser bizi , diye..
Bir Padişah en büyük hazlarla hazlanmak istiyor..
Ama,miskin dervişler öyle ALLAHÎ güzelliklerle, Muhabbetullahla hazlanıyorlar ki ,(bunun içinde ilim de var)..
Dünyevi olarak en yüksek seviyede olanları kıskandıracak seviyede oluyor..
Bu ilmi güzelliklerin bir de Cennette olduğunu düşünün !…hangi muhteşemlikte..
Biz bu ilim gelmesine kendi aramızda jeton düşmek diyoruz..
A ,bir yeri tefekkür ederken jeton düştü ; sevinçten oynayacağınız geliyor.
O jetonların hem kocaman, hem altın gibi ,hem de sürekli olduğunu düşünün..cennette…
Bakıyorsun vav bak bu öylemiş bu da böylemiş… falan..
İşte bunların hepsi Cenneti ikramların bir parçası..ilim yönüyle
Bunları niye anlatıyorum..
İşte rızkun kerîmin içerisinde bu da var..
Bahsetsek çok bahsederiz..
Benim burada vurgulamak istediğim ise mağfiret
Bir mağfiret diyor… bakın mağfiret biz nasıl anlıyorduk bugüne kadar : affedilecek manasında. Tamam ..
Burada ise ALLAH U TEALA aynen
” rızkun kerîm” gibi, bir ikram değeri olarak sunuyor mağfireti…
(:::::::::::::::::::::::::)
Ön şartı da “rızkun kerîm”in : mağfiret …
(::::::::::::::) (Sınıftan biri Yasin Sûresi 11. Ayet te de mağfiretten sonra rızkun kerîm geçtiğini söylüyor.)
Onlara dedik ki: «Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Aynı sahne başka kelimelerle ifade ediliyor..Onlar için korku yoktur..Onlar mahzun olmayacaklardır..diyordu..
Hani hatırlıyor musunuz?
Adem ve Havva ALLAH U TEALA nın bütün uyarılarına rağmen Şeytanın vesveselerine uymuşlardı..
Ve Ağaca yaklaşmışlardı…
Yaklaşır yaklaşmaz da kötü yerleri onlara açılıp onları Cennet yapraklarıyla örtmüşlerdi..
ALLAH U TEALA ne demişti ?
“İN” in oradan ! kime demişti ?Adem ve Havva’ya demişti..
Sonra tövbe etmişti Adem… tamam tövben kabul edildi demişti..
Ama Cennette kalamamıştı..
Bakara 38.Ayet te “benden bir hidâyetçi gelirse hidayetçime uyarsa onun için korku yoktur,mahzunda olmayacaktır.”
(İşte bunun başka bir ifadesi aşağıda tövbe etme şeklide var başka bir ayette ‘Rabbinden bir takım kelimeler terakki etti’ diyor ya…Açıklamaya uygun ifadeler..)
“Nefsimize zulm ettik eğer bize bağışlamazsan,mağfiret etmezsen”…
Anahtar kelime bu ;Mağfiret kelimesi geçiyor.
Bağışlamazsan,mağfiret etmezsen Muhakkaki biz hüsrana düşenlerden oluruz diyor..30:06
Yani Adem orada anlıyor durumu, başına neler geleceğini..
Tövbe ediyor.. Kabul edilmesine rağmen…Yeryüzüne indiriliyor..
Ama hepimiz birer Adem’iz biliyorsunuz..
Aynı şeyler bizim içinde geçerli..
Cennete geri dönmemiz lazım bizim..
İşte ALLAH-U TEALA Tövbemizi kabul etti.
Ama daha AF edilmedik..
AF edilmenin ön koşulu mağfiret...
Mağfiret olunursa yani yaptıklarımız örtülürse (biliyorsunuz ne ameller işlediğimiz biliyoruz..)
ALLAH’ ın Rahîm Esması tecelli ettiğinde mağfiret ve AF gerçekleşecek, geri dönüşün yolu açılacak…İnşaallah.
Buna uygun davranmayanlar için;onlar için korku vardır..Hüzünlenme vardır..denilen Ayetler de mağfirete uğramayan “onlar” için vardır..
Biraz evvel az bir kısmıyla anlatmaya çalıştığım rızkun kerîm ne kadaryüksek bir değer ise işte mağfiret te o kadar yüksek bir değer ve hediye….
(…………….)
Bakın eğer ALLAH U TEALA hiç bir ikramda bulunmasa bile “mağfiret” ettim dese O bile inanılmaz bir ikram …
Ateşten kurtuluyorsun !…
Bakın ben bir ara bu konuyu düşünüp çok etkilenmiştim..
Bakın hep Cennet Nimetlerini düşünüyoruz..Cennet nimetlerini düşünüyoruz ama ..
Bir de Cehennem var..
Bazı ayetlerde yorumlara göre Herkes Cehennemi görecek…
Bir şekilde görecek..
Tekasur Sûresinde anlatılıyor;
Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)
102-Tekasur suresi 1. ayet
اَلْهٰیكُمُ التَّكَاثُرُ
Elhâkumut tekâsur
Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri
102-Tekasur suresi 2. ayet
حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ
Hattâ zurtumul megâbir.
Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri
102-Tekasur suresi 3. ayet
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Kellâ sevfe tağlemûn.
Öyle değil, ilerde bileceksiniz
102-Tekasur suresi 4. ayet
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ
Summe kellâ sevfe tağlemûn.
Sonra öyle değil, ilerde bileceksiniz
102-Tekasur suresi 5. ayet
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقٖينِ
Kellâ lev tağlemûne ılmel yagîn.
Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz
102-Tekasur suresi 6. ayet
لَتَرَوُنَّ الْجَحٖيمَ
Leteravunnel cahîm.
Kasem olsun o Cahimi çaresiz göreceksiniz
102-Tekasur suresi 7. ayet
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقٖينِ
Summe leteravun nehâ aynel yagîn.
Sonra kasem olsun onu çaresiz aynel yakîn göreceksiniz
102-Tekasur suresi 8. ayet
ثُمَّ لَتُسْپَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعٖيمِ
Summe letus’elunne yevmeizin anin neîm.
Sonra kasem olsun o gün o naîmden muhakkak sorulacaksınız
İçeri girme anlamında değil o; şahit olunacak..
O gün kurtulup da boş bir betonda, hiç bir şeyin olmadığı dümdüz bir betonda otursan bile orası Cennet..
İşte o mağfiret..Azaptan kurtulma = mağfiret ;Ateşten kurtuluyorsun…
Şimdi biz yumuşak yerlere oturmaya alıştık…Yere kaldırımlara oturmuyoruz..
Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu, yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
İşte aynı şekilde AMENER RESULU’yu de bu tema/ana fikirle dinlediğimizde çok farklı oluyor.
Âmener rasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mué’minûn, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferrigu beyne ehadim mir rusulih, ve gâlû semiğnâ ve etağnâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr.
Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.
Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”
“Emanet Meselesi ,Tövbe kabul oldu ama AF kabul olmadı” açısından dinleyince çok farklı…
Lütfen o kelimelere, o gözle bakın..
Farklı oluyor,kelimelere lütfen dikkat edin..
misal olarak Son kısmına bakalım :
vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ,
Bakın burada bir kul sesleniyor Allah’a… Yani Allah böyle dememizi istiyor…
Rabbena !Ey Rabbimiz ! bir kul sesleniyor..
“vağfir lenâ- bizi bağışla,merhamet et” diye böyle dememizi istiyor..
Bakın kelimelere bakın ;
vağfu annâ;bizi affet
vağfir lenâ;bize mağfiret et .(işte mağfiret vardır.)
verhamnâ;Rahmet et (Rahîm Esmasının Tecellisi)
Bakın sıralamayı görüyor musuz?
ente mevlânâ; Sen bizim Mevlamızsın(Bakın, Rabbımız da denmiyor..Yani dostluk, velilik boyutunda , sevgiyle muhabbetle yöneliyoruz Sana ya Rabbi… araya sıcaklıkla ikramın vesilesi olsun diye güzel kelimeler kullanmamız istiyor Rabbim).. ente mevlânâ; bir de ente(sen) diyor huve (o) değil . Yani “o Mevlamızdır” değil “sen Mevlamızsın” de diyor..Fatiha Suresindeki İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn deki gibi “ke”var orada, karşındaymış gibi muhatap olarak ALLAH a yönelmek var işte burada işte ispatı bu.. ente mevlânâ -SEN BİZİM MEVLAMIZSIN )
fensurnâ;Aman Ya Rabbi bize yardım et
alel gavmil kâfirîn; Neye Karşı? Kafirler bile değil; Kafirler Kavmine karşı bize yardım eyle… kim onlar? Kafir topluluğu… sadece savaştaki düşman değil..Bunlarda var…Ama Bizi Ana fikirden uzaklaştıracak herşey… ..Aslında O biziz arkadaşlar.. Bize bu küfür ettirecek bize üzerini örttürtüp unutturacak, ana fikirden uzaklaştıracak nefsimiz ,düşüncelerimiz dahil, her türlü unsura karşı, onların toplamına karşı AMAN YA RABBİ BİZE YARDIM EYLE ..
*Bu( NA-SA-RA) kelimesi Arapçada ilginç bir kelimedir.. Sadece Yardım değilidir …
O Yardım ( A-VE-NE) olarak geçer..
Muavin varya Otobüslerde falan vardı..Yardım edici anlamında ;
Fatih Sultan Mehmet’in lakabı Avnidir.Yardıma mahzar olmuş o ….
Ama “nasara” daha kuvvetli… özellikle savaş gibi durumlarda olan Fetih ve zaferle sonuçlanacak, bir yardımdır..
اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ İzâ câe nasrullâhi vel feth deki gibi orada geçiyor ..
ALLAH ın yardım geldiği zaman ..
O yardım ama Mücadele ediyorsunuz ,Savaştasınız ,cihat ediyorsunuz ..
Ona karşı gelen yardımdır..
E burada neye karşı… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya savaş bitiminde ;
Küçük cihat bitti büyük cihat başlıyor..
Kılıç darbeleriyle nasıl bir mücadele yapmışlar bir düşünsenize ?
Ama Sahabe Efendilerimize …ona küçük cihat deniliyor..
Aç susuz çöllerde geçmiş bir mücadele 42:14
Büyük Cihat başladı diyor..
İşte o cihat nefsimize karşı gerçekleri örttüren “Emanet” taşıdığımız bilincini unutturacak, kefere edecek, örttürecek her türlü şeyden ,başta nefsimiz olmak üzere, Aman Ya Rabbi Mevlamız olan Sana sığınıyoruz ki;
Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nesarû ulâike humul mué’minûne haggâ, lehum mağfiratuvve rizgun kerîm.
İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.
Elhabîsâtu lilhabîsîne vel habîsûne lilhabîsât, vet tayyibâtu littayyibîne vet tayyibûne littayyibât, ulâike muberraûne mimmâ yegûlûn, lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.
Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır. O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.
Enfal Suresi 4. Ayet ;
İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler,(Enfal Suresi 4. Ayette yüksek mertebe geçiyor Arkadaşlar…deracâtun ınde rabbihim Rabbleri indinde dereceler verilmiş bunu ayrı bir konuşuruz.. Bunlar ne!! İpucu olaraka söyleyeyim Kıyamet Sahnelerinde olduğu Din gününde bir kısmına özel bir kısmına ilericilere ikram edilecek ..Bu Ayetlerde geçiyor..Hadislerdede geçiyor hani..Arşın altında gölgelenecek bir Sınıfta bahsediliyor ya Hadis Şeriflerde;Kıyamet kopuyor…. İnsanlar birbirinden kaçıyor ,olan oluyor orada gölgeliklerde gölgelenenler var.. Gölgenin altında orada bekliyor..
Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
– Adil devlet başkanı, – Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, – Kalbi mescitlere bağlı Müslüman, – Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, – Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, -Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, – Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.” (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)
Orada boş boş gölgenin altında tutulmuyor onlarada ikram ediliyor orada ama Rablerin katında dereceler vardır..) Sonra ne geçiyor mağfire geçiyor ve sonra rizgun kerîm – kerîm bir rızk vardır..Enfal de geçiyor bu Enfalde başka Ayette geçiyor bu.. (44:55)
Rabbim özellikle Bir kaç yerde bu mağfiratuv ve rizgun kerîm i yinelemiş,tekrar etmiş ki…
Bunu güzelce anlayalım diye …
Görüyormusunuz Arkadaşlar küçücük bir Ayet,konuşsak daha burada 1-2 şey daha konuşuruz..
İşte Kur’anın içerisine mana olarak biraz girmek lazım..
“ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm “
Bunu güzel sesle makamlı bir şekilde okudun..Sesi ne güzel! bu da değerli, buda güzel ama… neden bu dünyaya geldik…neden mağfiret… Cennet gibi bir ikram niye önemli …bunları düşündüğünüzde Kur’an-ı Kerîm çok farklı..
Ve mâ erselnâ gableke minel murselîne illâ innehum leyeé’kulûnet taâme ve yemşûne fil esvâg, ve cealnâ bağdakum libağdın fitneh, etasbirûn, ve kâne rabbuke bas
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.
Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.
Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.
Yani sizinde yapabilirliğiniz olan (yani ALLAH ın Resulluk nimetiyle ikram ettiğini söylemiyorum..Özel donanım kastetmiyorum..)
Ama insan boyutunda sizin yaptıklarınız..
Sen yemek yemiyor musun ? Resulullah aleyhivessellem de yedi..Biz hapur hupur götürüyoruz..
şükürsüz yiyoruz..Saça döke yiyoruz..
Onun nasıl yediğini Hadis Kitaplarından bir gör…
Ya da ALLAH ın Resûlu nasıl yaşamış diye bir düşün …
İçine ALLAH onun mekanizmasını koymuş..49:20
İşte sana güzel bir örnek…Sadece kötülerden görmene gerek yok..
İkram olarak bir de “Hidayetçi” diyor..
Hidayetçi ne demek ?biliyormusunuz..??
Köylerde olurdu ya el feneriyle yolu bilen biri gösteriyor..
Eğer o olmazsa siz tarlaya bataklığa girersiniz..Tepe takla yuvarlanırsın..
Hatırlıyorum..
Taşralara,köylere gittiğimizde bağ bahçelere giderdik..
Zihiri karanlık özellikle Ay yok ise ,Ya biri önünde lamba tutmazsa mümkün değil..
Şuan heryer ışıl ışıl olduğu için nimet bolluğunda olduğumuz için..
Pozitiflik çok olduğu için..(Negatiflik mi çok Pozitiflik mi çok ??).. Bazı şeyleri unuttuk biz..
İşte o Fenerli olan ,gösteren bize hidayet ediyor ..bize gösteriyor…
Bunun tersi de zulmettir..Zulmette ;karanlık demektir..
Karanlıkta kalırdık yani..
Yani ALLAH U TEALA Rahmetiyle eğer Hz Adem (a.s) yeryüzüne indirdi ya Rahmetiyle beraber hidayet mekanizmasını koymasaydı.. Aynı kapkaranlıktaki insanlar gibi olurduk.. Hz. Adem (a.s) dahil..
Ve bizden de yine doğruyu bulmamız beklenirdi….
Hanif konusunda Hz. İbrahim (a.s) konusunda işlemiştik..
Hiç bir Kitap yok
Hiç bir Resûl yok
Üstüne üstlük Babası (bir rivayete göre amcası) Put Yapıcısı… yani kariyeri,karizması süper buna rağmen doğrulara gidebilmiş..
O yapabiliyorsa aynı mekanizma sende de var..
Eğer bu hidayet mekanızması olmasaydı kaç kişi kurtarabilirdi arkadaşlar ?.51:06
Bu sistemle bile, bu takviye hidayet sistemiyle bile…
Buna rağmen insanlık hala bir çok şeyi gerçekleştirebilmiş değil..
Hala oyalanıyor..AF’ a mazhar bir şeyler yok…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki;
Kimse ALLAH ın Rahmeti olmadan giremez diyor Cennete Ya Resulullah sende mi diyor..
Evet diyor..
Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde şöyle buyuruyor: “Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz.” -Sen de mi ya Resûlullah? -Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmiştir.