SEBE (2.sohbet)2-3.AYETLER#

SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VE İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

https://yadi.sk/d/e_J1J3QPd4CJn


 

ÂYET METİNLERİ

34-Sebe suresi 2. ayet 

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فٖيهَا وَهُوَ الرَّحٖيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).

Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. 

1. ya’lemu : bilir
2. mâ yelicu : giren şey
3. fî el ardı : yerin içine, yere
4. ve mâ yahrucu : ve çıkan şey
5. min-hâ : ondan
6. ve mâ yenzilu : ve inen şey
7. min es semâi : semadan, gökten
8. ve mâ ya’rucu : ve yükselen şey
9. fî-hâ : oraya
10. ve huve : ve o
11. er rahîmu : rahîm (Rahîm esmâsıyla tecelli eden)
12. el gafûru : gafûr (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren)

34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).

Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır). 

1. ve kâle : ve dedi
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. keferû : kâfir oldular, inkâr ettiler
4. lâ te’tîne : gelmez
5. es sâatu : o saat (kıyâmet saati)
6. kul : de
7. belâ : hayır
8. ve rabbî : ve Rabbim
9. le : mutlaka
10. te’tiyenne-kum : size gelecek (getirecek)
11. âlimi : bilen
12. el gaybi : gayb, görünmeyen
13. lâ ya’zubu : gizli kalmaz, kalamaz
14. anhu : ondan
15. miskâlu : miskal, ağırlık, miktar
16. zerretin : zerre, en küçük parça
17. fî es semâvâti : semalarda
18. ve lâ : ve yoktur
19. fî el ardı : yeryüzünde
20. ve lâ : ve yoktur
21. asgaru : daha küçük
22. min zâlike : bundan
23. ve lâ : ve yoktur
24. ekberu : daha büyük
25. illâ
(lâ illâ)
: hariç
: (hariç değil)
26. fî kitâbin : kitapta
27. mubînin : apaçık


SES KAYDININ METNİ:


Sebe Sûresi 2. Ders:

2.Ayetten itibaren

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym. Bismillâhir rahmânir rahîm


Evet,arkadaşlar Sebe Sûresine geçmiştik geçen hafta..Kaldığımız yerden devam ediyoruz..

1 & 2. Ayetleri işlemiştik ama..

2.Ayet tam %100 olmamıştı,tamamı olmamıştı.Yine böyle bir baştan alarak bir devam edelim…

Eski sohbetlerde hep böyle bir kesiklik olmuş..Eski kayıtlara bir baktım,Bir konuya başlamışız bırakmışız.Hafif bir geriye alarak gidersek, konu bütünlüğünü de sağlamış oluruz diye düşünüyorum…

Sebe Sûresi Hamdla başlıyordu biliyorsunuz ..


34-Sebe suresi 1. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى الْاٰخِرَةِ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ardı ve lehul hamdu fil âhırah, ve huvel hakîmul habîr.

Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.


Bir yerde okudum Hamd ile başlayan  Kur’ân-ı Kerîm’ de  5 Sûre varmış..(Fâtiha;En’am;Kehf;Sebe;Fâtır)

Fatihayı saymazsak,  2 si başta 2 si sonda (Fatiha da genel yükümleri içeriyor).
Sebe Sûresi de Hamd ile başlayan Sûrelerden birisi .
Bir de şunu söylemek istiyorum..
Her nasıl ki bir Sûrenin içerisinde Ayetler sanki birbirinden bağımsız gibi gözükse de, o bağlam denilen siyak sibak denilen ilişkiden dolayı, bütün Ayetlerin arasında aslında bir ilişki varsa nasıl ki varsa ; Sûreler arasında da aslında böyle bir şey var..
Yani bir Sûre bitiyor..O bitti artık öyle bir şey değil..
Kur’ân-ı Kerîm öyle mucîz bir Kitap ki ;Gerek Nüzul sırasına göre tertip olsun(indirilme sırasına göre) ;
Gerekse şuan elimizde bulunduğu  tertip üzerine  göre olsun..
Sûrelerin başta ya da sonda olmasının; birisinin diğerinin  arkasına gelmesinin muhakkak bir anlamı var…
Bunu niye söylüyorum..
Geçen Hafta Sebe Sûresinde,  ALLAH ın hakimul habîr olması..herşeyden haberdar olmasının anlatmıştık..
Ahzab Sûresinin son Ayetlerinde biliyorsunuz “Emanet” konusu geçmişti..

33-Ahzab suresi 72. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfbetik: 76)

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ ve hamelehel insan, innehû kâne zalûmen cehûlâ.

Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.


Emanet i bizim bilinçsiz olarak bildiğimiz Semaya,Arza.. hani bunları anlayabiliyoruz..ama Dağlara teklif ediyordu..

Yani  bilinci olmadığı bir mahlukata bir hitap vardı..

İşte bu Alıştırmayı yaptırdıktan sonra bize..
Sebe Sûresi’nde ALLAH ı övmek  durumunda da  bu unsurlar kullanılıyor..
Biliyorsunuz Hamd bizim anlayabileceğimiz en güzel şekliyle övme ;sena’ya  yakın bir anlamı vardı..
Bu şekilde değerlendirirsek Hamdı daha güzel anlıyorduk..
Ne diyordu: Ahirette de Hamd onundur diyordu..
Bir Sûrede de, (kaydetmeyi unuttum)evvelde de ahirdede yani bu dünyada ahirette de Hamd onundur..diye bir ayet var..
Bknz. Aşağıdaki Ayetler;

Kasas Suresi 70. Ayet

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).

Allah odur ki; O’ndan başka ilah yoktur.Evvelde de ahîrde de (dünya ve ahirette ) Hamd O’nun içindir. Hüküm de O’nundur. Yalnız O’na döndürüleceksiniz.

Bu dünyadaki Hamdı biliyoruz..Ama yapamıyoruz..

Ama  gördüğümüz şahit olduğumuz şeylerle Hamd.

Ama ahiretteki Hamddan bahsediyordu Sebe Suresi..

  • Yani hem bu dünyada bize haber verilenlerle..

Nasıl haber alıyoruz:

Kitaplarda ALLAH ın kitaplarında verilenlerle..Bir de Peygamberlerin verdikleriyle..

Anladığımız kadarıyla Âhirette gelecek başımıza gelen olacak olaylara  Hamd etmeyi öğreniyoruz..

  • Bir de bu Ayetteki açıklamısıyla da 2. Sûra üfürüldü..

Âhiret yaşamı başladı.. Aslında kişinin kıyametiyle beraber başlıyordu..

Hani özellikle 2. Sûr diyim ..Ondan sonra Karşılaşılan olaylarda da ALLAH a Hamd edecek insanlar..

Aman Ya Rabbi bu nasıl bir sistemmiş..diyeceklermiş..

Bakın Sebe Sûresi ilk Ayette;

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard” derken.

Orada Yerde ve gökte ne varsa hepsi onundur..diyor..

Yer ve gök onundur demiyor..Elbette de Yer ve gök onun..

Ama orada Olan şeyler diyor ..

Arapçada  diyor..orada ..

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ– fis semâvât

mâ  “şeyler” anlamına geliyor..

Yani semada ve yerde olan unsurlarla beraber bir olay olacakmış demek ki.. Orada ki yerin ve göğün unsuru olan herşey ve Âhirettede Hamd onundur derken ve O hâbirdir ve hakimdir derken işte bu geçen derste işlediğimiz bizim bu dünyada yaşarken başımıza gelen her şey yaşadığımız her süreç bunu bırakın  derinlerimizde olan nefslerimizde olan herşeyin en ince detaylarına kadar bir gün bir şekilde karşımıza çıkacağını bizde bu sistem karşısında Aman  Ya Rabbi nasıl bir sistemmiş .. Sana Hamd olsun dedirteceğimiz şekilde şahit olacağımız olaylar varmış demek ki…

Şimdi geçen hafta hatırlıyorsunuz ….

Zilzal Sûresinde; biz yere vahy ettiğimiz için diyor o içindekileri dışarıya attığı vakit diyor..


99-Zilzal suresi 1-5. ayet

1-اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.

2-وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا

Ve ahracetil ardu esgâlehâ.

3-وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا

Ve gâlel insânu mâ lehâ.

4-يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا

Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ

5-بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

Bienne rabbeke evhâ lehâ.

1-5.Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan «Ne oluyor buna!» dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona vahy etmesiyle  bütün haberlerini anlatır.


Haberlerini verdiği zaman diyor..

Vahy ettik diyor… 06:46

Simdi işte bu vahy;  ya giriyor..

Yerde ve Gökte olan şey var ya…Vahy ediyor… işte o şeyler haber veriyor..

Aynı zamanda mesela duvar,aynı zamanda masa,aynı zamanda ağaç,yani bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, Yerde ve göğün içinde bulunan her türlü unsurda aslında bir  “Kayıt cihazı”

Yasin Sûresinde var..

Onların elleri konuşacak diyor..ayakları şahit edecek..diyor..

Bknz.Aşağıdaki Ayetler;


36-Yasin suresi 65. ayet (Genel: 36 – İniş: 41 – Alfbetik: 76) 

اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا اَيْدٖيهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.

O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.


Yani Bizim kendimize ait olarak gördüğümüz  “Biz” olarak gördüğümüz  kabul ettiğimiz şeyler bile Âhirette artık “Biz”im mülkiyetimizden çıkıp ne var sa onundur diyor ya;

Artık Onun olana artık ona şahitlik eden  bir unsur olacak..

Ya bu benim elim; ya diyecek ki bu şöyle yaptı böyle yaptı..sanki ben değil..

Neden ?Artık o ALLAH ın unsuru yerde ve gökte ne varsa ALLAH ın ya..

O şekilde bir  kayıt olacak..

Ama bu kayıt bizim zannettiğimiz gibi çok basit bir kayıt olmayacak..07:56

Çeşitli boyutlarda ve bizim  şok olacağımız şekilde olacak..

Mesela duygularıyla da kayıt edecek..
Hani biz bir olay karşısında ne konuşuyoruz ne ediyoruz..
Ama duygularımızda işin içinde var..
Bize öyle bir şekilde yansıtacak ki yani herkes anlamında bu..
Öyle bir şekilde yansıtacak ki  a benim o anda hissettikleride o ortama gelecek..
A  bu şekilde de mi kayıt olmuş..???!!
Bir şeye üzülüyorsun bir şeye ağlıyorsun,bir şekilde gadaplanıyorsun, öfkeleniyorsun ya da şehvet duyuyorsun,ya da kıskançlık duyuyorsun,o hissin orada belki yoğunlaştırılmış bir şekilde olduğunu düşünün…İşte bunların hepsi bu kayıt mekanizmalarında…
Devam edelim..
  •  Yağlemu ;ALLAH bilir..
  • mâ yelicu ;gireni
  • fil ardı ;arza gireni bilir
  • ve mâ yahrucu minhâ ;ve ondan çıkanıda
Burada işte bilmek ilgili bir şey yapıyor..
ALLAH U TEALA nın; yerin dibine giren her şeyi bilmesinden bahsediyor burada ..
Yani yerin dibine giren biliyorsunuz kediler,köpekler böyle özellikle köpekler bir şeyi gömerler,saklarlar bir şeyi başkaları görmesin diye…
İnsanlarda demek ki toprağın içerisine bir şeyler gizliyorlar..
İnsanların sırlarını sakladığı Alemler var..
İşte bu girenleri ALLAH ın bilmesinden bahsediyor burada…
Ne diyor; ve mâ yahrucu minhâ: oradan çıkan ortaya çıkan şeyleri de bilir …
Tefsir kitaplarına baktım o kadar yorumlar var ki ;
Mesela bir tohumun toprağa girmesi ve daha sonrada oradaki mekanizmalardan sonra yetişmiş bitki olarak çıkması var..
İşte ALLAH ın bunun ilimin kendisinde olduğunu ne var ise Onun olduğuda söyleniyor..
Yani bunun gibi bir çok şey..
Mesela Ana rahimlerine giren tohumları düşünün ..Çocuk olarak çıkıyor..
Yani buda Arzı unsurların içerisinde
Aklınıza gelen fiziksel, kimyasal,biyolojik her türlü şey bunun içerisinde ..
Ayrıca ne diyor bakın ..
Arzdan sonra Sema ilgili söylüyor..
ve mâ yenzilu mines semâi -semadan inen şeyide bilir .. başa gidiyor..
ve mâ yağrucu fîhâ – Uruç eden,Yükselen oraya herşeyide onlarıda bilir..
Gökten inen şeyler konusunda ..Bilimsel konuşulduğunda Yağmur mesela..
Yağmurun inmesi değil mi,daha sonra onun buharlaşıp tekrar yukarı çıkması olarakta Tefsir Kitaplarında da yer almış..
Aklınıza gelebilecek fiziksel,kimyasal bu inmeyle çıkmayla ilgili bir çok şey bunları arasında yer alabilir..
Bir Ayet var..
Fatır Suresi 10. Ayette;

35-Fatır suresi 10. ayet (Genel: 35 – İniş: 43 – Alfbetik: 76)

مَنْ كَانَ يُرٖيدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَمٖيعًا اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذٖينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّپَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدٖيدٌ وَمَكْرُ اُولٰئِكَ هُوَ يَبُورُ

Men kâne yurîdul ızzete felillâhil ızzetu cemîâ, ileyhi yas’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîd, ve mekru ulâike huve yebûr.
Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah’ındır. Güzel söz ancak O’na yükselir, onu da sâlih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır.

Bu Ayettede yerden yukarı çıkanlar da, Rabbim Kurandaki bir Ayetinde de söyle ifade ediyor..
Güzel sözler ancak O’na yükselir..
Yani sadece fiziksel şeyler değil yerin buharlaşması falan gibi değil…
Kuşların yükselmesi..Hep bu misaller verilmiş..Amenna onlarda doğru ama
Güzel sözler ancak O’na yükselir..Yani ALLAH a yükselir..
Salih Âmelide güzel sözler yükseltir..
Yani Salih Âmelinde yükselmesi söz konusu..
Bunuda güzel sözler yükseltiyor..
Demek ki bizim yeryüzünde ettiğimiz şeyler,davranışlar,kullandığımız kelimelerde bir şekilde Semaya kayıt oluyor..
Aynı zamanda “dua”larımız..
Bu Ayet-i Kerime de güzel şey olarak bahsediyor ya yalvarıp yakarmalarımızda aynı zamanda Semaya yükseliyor..
Burada ilginç bir şey var ..Kelimelerde..
mâ yenzilu mines semâi ve mâ yağrucu fîhâ derken
Semaya yükselir diyor ya ..
Arapça bilenler için ayrıntı olabilir..
fîhâ ; diyor..
İçinde olarak yükselir diyor ..
Biraz evvel..Okuduğum Ayette de(Fatır Suresi 10.Ayet) ileyhi diyor..
ila harfi cehri kullanılıyor..
İla harfi cehri yani ila edatı Ona derken ileyhi demesi..
ALLAH ın daha yukarılarda olan mevkisine yükselmesi ..
fîhâ derkende mekanizma olarak Semaya yükselmesi..
Yani semada da işleyen bir sistem var..Oraya yükselmesi..
Bu biraz evvel okuduğum Fatır Sûresinde olan yükselme daha büyük bir yükselme..
Herşey oraya kötü olan şeyler gitmiyor..
Güzel sözler ancak oraya yükseliyor..
Güzel sözlerden kasıt ne..??
Siz ALLAH ı övüyorsunuz , güzel şeyler tefekkür ediyor yapıyorsunuz orası Lâtif  bir Âlem olduğu için Kudüs bir Âlem olduğu için Subhan bir Âlemi olduğu için çirkin şeyler oraya yükselmiyor..
Lâtif  şeyler yükseliyor..
Bugün bir şey okudum.
Namazlarda Rükuden kalkarken “Semiallahu limen hamideh“diyoruz ya “Rabbena lekel hamd” diyoruz orada burası aslında Hamd makamı..
ALLAH Hamd edenin Hamdını işitir yada işitti ifade var ..
Onu duyan kişi ne demesi lazım..
Ya Rabbi sana Hamd olsun .. Övgü sana aittir..şeklinde..
Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kıldırırken arkadan biriside Hamden Kesiren Tayyıben Mübareken  Fih demiş ..(Ben bunun Resûlullahın(s.a.v.) söylediğini biliyordum ..Tahmin ediyordum..Ve Sahabe Efendilerimizden biri(r.a) söylemiş..)
Yani öyle bir Hamd ki;
Kesiren-Çok
Tayyıben-Temiz
Mübareken-Mübareklik olan bir Hamd diyor..
Şimdi Namazdan sonra bu sözü kim söyledi..diyor..
Ben Söyledim Ya Resûlullah diyor..
Sen bu sözü söyledikten sonra 30 kusur Melek bunun sevabını sen yazacaksın, ben yazacaksın diye aralarında münakaşa ederlerken gördüm..diyor..
İşte Bu tür sözler semaya yükseliyor..
Bknz.İlgili Hadis;


Fasil
                                                                                                                                DUA BÖLÜMÜ
Konu : Namaz Duaları
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: “Allahu ekber, Elhamdülillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah`adır!)” dedi. Resulullah (sav) namazı bitirince: “Şu kelimeleri hanginiz söyledi??” diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resulullah (sav): “(Kimsöyledi?yse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil” dedi. Bunun üzerine adam: “Ben, ey Allah`ın Resulü!” dedi. Resulullah (sav) da: “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah`ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı.”
HadisNo : 1797-Müslim, Mesâcid 149, (600); Ebû Dâvud, Salât 121, (763): Nesâî, İftitâh 19, (2,132,133).

Meleklerde alıp götürüyor ya Semaya başka Ayette de onun süresiyle 50 bin yılda yükselir ifade var..

Bknz.Aşağıdaki Ayet

70-Mearic suresi 4. ayet (Genel: 70 – İniş: 79 – Alfbetik: 76)

تَعْرُجُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ فٖى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسٖينَ اَلْفَ سَنَةٍ

Tağrucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mıgdâruhû hamsîne elfe seneh.

Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.


Bu tür Güzel sözler oraya o şekilde yükseliyor..

Çünkü bir ara konuşuruz..

ALLAH ın El Kuddüs Esması var..

O alan müthiş bir alan… yani o alanda mesela çok önemli bir şahsın yanında makamına gittiğimizde duruşumuza , düğmenin iliklenmesine, ses tonunuza ifadelerinize ne kadar dikkat edersiniz değil mi?

İşte El Küddüsün alanıda o şekilde işte orayada her söz yükselemiyor..

Ona Ancak güzel sözler yükseliyor..

Salih Âmelide o güzel sözler yükseltiyor..

Yani yapılan işleride..

Burada farklı bir şeye değiniceğim..

Bir şey Dikkatimi çekti..

Ayetin sonunda diyor ki..

ve huver rahîmul ğafûr

Kur’âna aşinalar bilir ki genellikle

ğafûrul rahîm olarak geçer…

Yani ğafûr baştadır.. rahîm sondadır..

Dikkatimi çekti..araştırdım..baktım..

%100 emin değilim ama %99 eminim..

1 tek burada geçiyor bu ifade..

Neden diye çok düşündüm…

Biliyorsunuz Esmaların 2 li tertipleri var..

Daha ebvvel ğafûrul rahîm-ALLAH ın ğafûrluğunun yani örtücülüğünün mağfiret ediciliğin ancak rahîm esmasının  tecelli edeceğiyle kimselere olduğu ilgili bir görüşümüz vardı..

Bakara Sûresinde Âdemin tövbesini kabul ederkende o ifadeyle söylüyordu…

Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Feteleggâ âdemu mir rabbihî kelimâtin fetâbe aleyh, innehû huvet tevvâbur rahîm.

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


innehû huve et-tevvâbu’r-rahîm.-olarak..

Bakın burada” Er-rahîm” sonda yer alıyor..

Neden diye düşündüm..???

Açıkcası istediğim tam anlamda bulamadım..

Muhiddin Arabi’ye mâl edilen bir tefsir var…Tefsiri Kebir..

Orada benzer  ifadeler vardı..O çok yardımcı oldu…

Bakın yere inen şey ,sonra yerden çıkan şey …

Bak bir inme var ,bir çıkma var…

Ne diyor Semadan inen şey ,sonra ne diyor Semaya çıkan şey..

Yani önce inmeden bahsediliyor…Sonra bir çıkmadan…

Oradan tekrar bir inmeden sonra tekrar bir çıkmadan …

Şimdi bu tertipte düşündüğümüzde ;

Er Rahîm , İnen Şeyler için

Er Gafûr da çıkan şeyler için olabilir..18:33

Ne anlama geliyor..

ALLAH ın Semadan indirdiği şeyler demek ki..ALLAH ın Rahmetiyle Rahîm sıfatıyla indirdiği şeyler..

Melekler inmiyor mu?

Demi gökten Mesela Kadir Gecesinde okuduğum Sûre var diymi..

Kadir gecesini anlatan Kadir Sûresi..


97-Kadir suresi 4. ayet (Genel: 97 – İniş: 25 – Alfbetik: 76)

تَنَزَّلُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ

Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.

O gece melekler ve Rûh Rablerinin emriyle her bir iş için veya her bir kişi için inerler de inerler


Tenezzelul melâiketu ver rûhu.. diyor..

İnerde iner… Bu bir İnmeye bu örnek olabilir..

İşte O yüzden inme Rahîm olarak olmuş..

Ama birde yerden çıkanlar var..

Bizden Sadır olanlar var…

İşte Eğer Rahîmde inerse bizden çıkanların hepside çok temiz şeyler değil..Diymi ? Arkadaşlar..

Her ne kadar ALLAH a güzel kulluk etme gayretinde olsakta çok şey Sudur ediyor bizden..

İşte ALLAH ta o yukarı çıkan şeylere eğer  Rahîm Esmasının Tecelli olacak işlere mazhar olursak o  şeylere olursak bu gayrette işler yapmaya gayretli olursak bununda ALLAH ın mağfiretiyle örtücülüğüyle YUKARI çıkacağının bir ifadesi olacağını düşündüm..

ALLAH U ALEM.

(………….)(Konuya Ahiret sahnesiyle ilgili olduğuyla ilgili bir katkı yapılıyor…)

Aşağılarda göreceğiz…

4. Ayet sonunda ilginç bir ifade var…

Ama Arkadaşlar bilin ki Er Rahîm Er Gafûre Er Afuvv inanılmaz derecede ihtiyacımız var bizim..

Yani gafûrul rahîm diyoruz tevvâbur rahîm. diyoruz ama arkadaşlar bu beni tesirinde bıraktı..

Âdem kıssası “Emanet olayı”..Olaylara daha farklı bir gözle bakıyorum..

Artık mesela bir yerde tövbe geçtiyse daha farklı..

Gafûr geçtiyse farklı …

Afuvv geçtiyse farklı …

İşte Hesap günü dendiğinde daha farklı şeyler bende çağırışıyor..

Hani özeten şey yapıyım…20:51

Şeytan bir hata yapıyor.. Âdem bir hata yapıyor..

“İN” emri var..

Ama Tövbe ediyor..

Hz.Âdem(a.s.) tövbe ediyor..

Tamam Tövben kabul edildi deniliyor..Ve tekrar..”İN” deniliyor..

Yani Normalde girmesi lazım ..değil..

Demek ki bir şey beklenmek üzere…

Aşağı indiriliyor…

AF ancak o sürecin sonunda gerçekleşecek…

Yani neyi sağlıyor,Âdemin tövbesi geri dönülebilirliği sağlıyor..

Ama yinede AF edilmemiz lazım…

Af ne demek arakadaşlar biliyor musunuz..???!!

Af sanki hiç işlenilmemiş gibi değerlendirilen demek..21:46

Siliniyor…

Mağfiret üzeri örtülüyor..

Ama AF tamamen iptal..

Kayıttan siliniyor yani..

Tamam yapmamış gibi değerlendiriyorum..

Bakın kavramlar birbirine karışıyor diymi..

Tövbe ,mağfiret birbirlerine karışıyordu..

Bakın,Şuan çok daha net..

Yani Tövbe ettiğimizde iş bitiyormuş gibiydi..

Tamam Tövbe ediyoruz ama ..

Bir şüreçtede takip ediliyoruz..

Nasuh (nasihat kökünden türemedir. Günahtan kalbi bir karartı bırakmayacak şekilde temizleme, hem de günahın kalpte açtığı yarayı tedavi etme, iman ve amelde meydana getirdiği açığı kapama demektir. )Tövbesi edersen mazhar olacak o geçerli oluyor…

(………..)(Âdemin tövbesini kabuluyla ilgili soru geliyor)

Süreç devam ediyor..Âdem için…

Ama hepimiz Âdemiz..

Onun süreci o yine kendinden mesuldu ..

O vefatiyle beraber kendi  sürecini tamamladı..

Peygamberlik görevini  ve kulluk bazında söylüyorum..

Ama biz hala o süreci yaşıyoruz..

Niye buradayız ne yaşanacak..?!?!

Dünya işte senin acaba geriye dönebilecek , geri dönüş anlatabiliyorum ?!!!

2 Seçenek var..

  • AF edilip Cennette geri dönüşe gideceksiniz..
  • Ya da bunu haketmeyeceksiniz,ALLAH ın azabıyla beraber Cehennemde ebedi olarak kalacaksınız..

2 tane yol var..

Bu anlamda kelimeler çok manidar geliyor..


3. Ayette geçelim…

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.


34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76) 

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.

Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).


  •  Ve gâlellezîne keferû-Kafirler dedi

Ne dedi?

  • lâ teé’tînes sâah-Bize saat gelmeyecek,gelmez dediler
  • gul;deki

ALLAH U TEALA diyor ki;

  • Belâ;Bilakis
  • ve rabbî- Rabbime yemin olsun ki
  • leteé’tiyennekum-süphesiz ki muhakkak ki o size gelecektir..
  • âlimil ğayb-Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki

Muhakkak o size gelecektir..

Burayı açıklayalım..

Şimdi Kafir olanlar demişki;

Bak burada yine “saat” ten bahsediyor..

Ahzab Suresi 63.Ayet Saat denilen kıyamet bize gelmez diyorlar..

Bunu o zaman açıklamıştık, hatırlarsanız..

(AHZAB SURESI 63/ 26.DERS)

Aklı olan belirli ilmi olan herkeş herşeyin bir gün sonunun geleceğini biliyor..

Yani şuanki bilimde ne var ?

Bir gün göktaşı çarpacak..

Şuan küresel ısınma var ..

Küresel ısınmanın sonucunda kutuplarda buzlar eriyecek ve yaşam altust olacak..Buzul Çağı gelecek..

Değişik senaryolar var..

Bu değişik senaryolarda sistemin son bulacağını herkes biliyor..

Bunu kişisel kıyamet olarak küçük kıyamet olarak algılarsak…herkes bir gün öleceğini biliyor
En fazla yasayan 120 işte.. 130 yok bir şekilde öleceğiz..
Bir kişinin küçük kıyameti yada Kaİnatın  dünyanın yada  büyük kıyamet olarak var..
Ama Onların reddettikleri ne biliyor musunuz?
Saat bize gelmeyecek diyorlar..
Yani ALLAH ın  tasarrufunda olan ..
ALLAH ın yetkisinde olan bir  sistemin gelmesini kabul etmek istemiyorlar…
Yani ALLAH ı sistemin müdahalesinden çıkarmak istiyorlar…
Bakın tehlikeli olan bu!!!!!!
Dehriciler, dehriler deniliyor…
Şimdi dehr ne ?
Dehr Kur’an Kerim de 2 yerde geçiyor..

76-İnsan suresi 1. ayet (Genel: 76 – İniş: 98 – Alfbetik: 76)

هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ حٖينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْپًا مَذْكُورًا

Hel etâ alel insâni hînum mined dehri lem yekun şey’em mezkûrâ.

İnsanın üzerinden, dehrden bir zaman geçmiştir ki o, henüz anılmaya değer bir şey bile değildi.


45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ıbarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler


Zamanın asıl anlamı

Yani bu zamanin özü bu dehri geniş açıklamak lazım…
Bu dersin süresi yetmez ben sadece dehri dehr olarak bırakacağım..
Zaman olarak düşünürsek..
kafirler demiş ki;

45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler


Yani şu anlama geliyor;

Başka bir Hadis-i Kutsi var..

Orada diyor ki;

Fasil : LANETLEME VE SÖVME BÖLÜMÜ
Konu : Lanetleme Ve Sövme Hakkında
Ravi : Ebu Hureyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki:”Allah Teala hazretleri şöyle dedi:”Ademoğlu, dehre söverek beni üzüyor.Halbuki ben dehrim. Emir benim elimde.Gece ve gündüzü ben çeviririm.”
HadisNo : 5350

Şeye sövmeyin diyor..Dehre sövmeyin..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Dehre sövmeyin diyor..

Hadis-i Kutsi de Adem oğlu Dehre söverek beni ezalandırır.

Hani ALLAH a eziyet konusu geçmişti ya..!!!

Hatırlıyormusunuz?

Burada ALLAH a hakkı olmadığı gibi çocuk isnat ettiği gibi Meleklerin O nun kızları gibi demek gibi şeyler var..

Bu da o bab tan bir şey..

Dahre söverek..Zamana söverek şey yaparmış..

Yani vay şu zamanın haline işte kahpe felek falan gibi şeyler var ya ona söverek..Beni ezalandırır diyor..

Halbuki ben Dehrim…

Bütün işleri ben müdebbir ederim..Yani idare ederim çeviririm..

Şimdi burada ne kast ediliyor aslında şu var..

İnsanlar bütün olayları  elle tutulur gözle görülür  bir şekilde yani Materyalizm diyoruz buna.. Materyalist bir şekilde açıklama Niyetinde herkes..kimse kimseye demiyim de inanmayanlar diyorum.. inansa bile olayların hepsi kendiliğinden yürüdüğünü Tabiat kanunlarıyla denilen şeylerle yürüdüğünü knounusunda Bir eğilimdeler… bugün hepimiz belli bir okullarda okuduk…Hep böyle ALLAH yokmuş gibi tabiat kanunları bilmem neler ondan bahsediyoruz ya halbuki  ama dinimiz bize  Kur’ân-ı Kerîm de olan inancımız bize aslında her şeyi aslında her ne kadar Sûnnetullah Âyetullah mekanizmalar olsada aslında fail olanın ALLAH olduğunu gösteriyor öğretiyor bize…
vela havle vela kuvvete illa billahil in aslı bu…
ALLAH ın dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur..
Her ne kadar zâhirî olarak fiziksel kanunlar aslında bunlar ALLAH ın güç ve  kuvvetlerin tecellisidir onun Sünnetullahıdır..
işte bu dehir olayında biraz önce bahsettiğim Ayetleri ne diyordu bu kişiler;

45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler.


Dünya Hayatımızdan başka hayat yoktur..Yani Âhireti red ediyorlar..

Ve diyorlar ki yaşarız ve ölürüz bizi ancak zaman yok eder..

mâ yuhlikunâ illed dehr;bizi helak eden dehirdir diyor..

Yani ALLAH yok..

ALLAH yerine Zaman diyorlar…

(………………………)

Olayları biz her zaman müdebbir olanın fail olanın ALLAH olduğunu bilmek zorundayız..

Ayete göre;Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur derken neyi red ediyorlar?

Ahireti red ediyorlar..

Ahiretin başlangıcı ne? Kıyamet

Biz öleceğiz ama ALLAH bunu yapmayacak kendiliğinden olacak işler…

İşte buna ne diyor?

ALLAH U TEALA Küfredenler diyor..

ellezîne keferû;Bakın burada Kafir demiyor..

ellezîne keferû;Küfür edenler…

Bakın ellezîne keferûde ne var biliyormusunuz?

Fiiliyata vurgu var..

Bir şeye Kafir damgası basmak kolay değil..Ama Yaptıkları söyledikleri var ya Davranışları küfür olabilir..

Kafirlik yapıyor ama kafir değil ama yapa yapa kafir oluyor ya da o esnada yaptığı anda o sıfata halis oluyor..
O yolda şimdi söyle Arapçada bir şey var isim fiilden daha kuvvetli… Yani kafir denmesi daha sert ama küfür edenler demesi işi biraz daha yumuşatıyor.. 31:11
Ama tehlike şurada siz kâfir olmaya bilirsiniz…kendinizi müslüman ve mümin olarak tanıtabilirsiniz..
Düşüncelerini izle söylemlerini izle davranışlarınızla siz de onlar gibi kıyamet bize gelmez gibi Dehriciler gibi materyalistler gibi eylemde,düşüncede ve sözde bulunuyor iseniz o anda siz küfür etmiş oluyorsunuz…
Gerçeklerin üzerini örtmek oluyorsunuz son söylediğinde birşey var…
Gerçekler üzerine örtmüş oluyorsunuz..
Kafir demek bir şeyin üzerini örten demek…yani siz neyi örtüyorsunuz??
Biliyorsunuz ALLAH ın müdebbir olduğunu  ALLAH fail olduğunu bütün işleri çekip çevirdiğini olduğunu biliyorsunuz..
Ama diyorsunuz; 1 gün dünyanın sonu gelecek işte şu olacak o bu olacak ya niye ALLAH ı devreye sokmuyorsun..Haşa..

ALLAH kıyameti senin başına getirecek..Sana gelecek…Sen öleceksin Küçük Kıyametinide ALLAH öldürecek seni..

Büyük kıyametide o yapacak.. İşte burada demek ki Küfür  alametlerinden bir şeymiş o anlamda  kelimelerimize dikkat etmek lazım..
De ki diyor;
  • Gul; kime diyor
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)e
Dolayısıyla bize
  • belâ -Bilakis olur mu öyle şey..
  • ve rabbî – Rabbime yemin olsun ki-Burada Yemin var..
leteé’tiyennekum – Bu ifade Arapça bilenler bilir..
Burada tekit nunu var…Olayı çok çok şiddetleniyor..
Yani Kesinkez onu getirecektir size..
Bir de söyle ifade var.. görürsünüz bakın nasıl gelecek..
Hani kendi aramızda diyoruz ya Hani görürsün ya sana neler edeceğim..
Sana öyle yapacağım derken kesin kez yapacağım..derken ..Geleceğe yönelik bir  taahütte bulunuyorsun…
Sert Bir taahhütte..
Burada şey diyor ki..
(………)
Bunun denmesini isteyen ALLAH U TEALA yani de diyor …Bakın başınıza nasıl gelecek…
Sen bir kere emin oluyorsun öyle emin oluyorsun ki şey yapıyorsun..
Burada da âlimil ğayb- ifadede Rabbın diyor ya Rabbının sıfatı …bazı yerlerde bedel olarak söylenmiş bu…
Nasıl Bir Rab getirecek onu senin başına;âlimil ğayb olan yani ğaybı bilen ..getirecek…
Bakın hep aynı tema işleniyor..Yukardan beri..
ALLAH ın Habîrliği söz konusu,toprağın içinde gizli şeyler var..
Ve senin açıklamadığın senin gizlediğin olanlar var ..
 ğaybı bilen ALLAH onu sana getirecektir..
Şimdi burada bir tehdit var..
Hani dedikya şeddeli ifade geldiği zaman;
Böyle bir tehdit var görürsün bak ilerde başına ne gelecek ALLAH ta Gaybı biliyor..
Senin tabiri caizse cemaziyelevvelide biliyor..
Senin gizlediklerinide, sakladıklarını da biliyor..
Öyle bir Rabbim sana getirecek..yani olayları öyle çok da hafife almayın mesajı var..burada..
Devam ediyor İşte Rabbin özellikle  gayb bilen ALLAH ın özelliklerini anlatmaya devam ediyor..
Ayet-i Kerime;
  • lâ yağzubu-kaçmaz uzaklaşmaz
  • anhu- ondan
  • misgâlu zerratin -Zerre miktarında en küçük ölçüde olan bir şey kaçmaz ..

miskâl-Bir ölçü birimiymiş,ama çok küçük bir ölçü birimi tahmin ediyorum kuyumcuların kullandıkları bir ölçü birim ağırlık birimi..(Miskal :Eski bir ağırlık ölçüsü ve para birimi)tartıyla ilgili..

Zerre de; söyle ifade ediliyor; eve tozlu olur da pencerede bir ışık süzmesi olurda havada toz zerrecikleri oluşur ya işte onların her birine deniliyormuş..36:02

Yani tabi bugün mikroskop var..Tabi bugün elektron mikroskobu var…

Hatta virüsler gözleniyor..Hatta hatta atomların gözlenmesi gerçekleşti son bir kaç yüzyıl içerisinde…

Atomlar bile belirli bir elektron mikroskobu vasıtasıyla görünür hale geldi..

Önceki  100-200 yıl öncekilerin zerre anlayışıyla şuan bizim zerre anlayışımız değişti..

Biz şuanda artık mikro alemde o kadar derinlere gittik ki…

Atom altı parçacıkları boyutları ölçülmeye başladı..

Hatırlıyormuyuz ?

Atomla ilgili bir örnek vermiştik..

Bir Atomu; Futbol  sahasının tribünleriyle beraber çevresi olarak değerlendirirsek santra noktasındaki bir pinpon büyüklüğündeki top onun çekirdeği kadarmış…

Bu çekirdeğin nötron  proton var bunu biliyorsunuz…

Ve onun altında artık parçalandı ki;

O kadar küçük parçalara inildi ki;

İnanılmaz yani..

Yani şimdi zerre anlayışı değişti..

Ben ilkokuldayken ; Meydan Larouse vardı ..

Atomun tanımı söyleydi;

Atom bir cismin  bölünemez olarak  kabul edilen ve alaşalara gelebilecek en küçük parçası olarak kabul ediliyordu..

Bölünemezdi bak..

70 li yıllarda bu bilgi vardı ..Meydan Larouse de..

Şimdi bu İsviçredeki Sern Deneyi var ..Biliyorsunuz..

Kainatta görünme olasılığı o kadar az olan bir şeyi yakalamayı gayretine girildi..

Tanrı parçacığı falan deniliyor..(ayrıntılarını anlatmayayım)

Artık bizim zerre anlayışımız çok değişti..

İşte ALLAH U TEALA diyor ki;

misgâli zerre -miktarındaki bir şey de ondan (gözünden de kaçmaz) uzaklaşmak anlamında ..

Kaçmak Kelimesi de;El Azip denilen bir kelime var..Arapçada..

Ot toplamak amacıyla evinden uzaklaşan kimse anlamına geliyormuş..

Bir şeyin uzaklaşması..

ALLAH her yerde de her şeye muhit ya her yerde hazır , nazır..Hatta herşey  ALLAH ta hazır ve nazır ya..

Bir şeyin uzaklaşması söz konusu değil..

Ama  ALLAH ı yeterince iman etmemişler,onun takdir edememiş kimseler bir şeyi ondan uzaklaştırabileceği kanısı varmış demek ki..Dolayısıyla ALLAH U TEALA insanlar içinde kullanılan böyle bir ifadeyi kullanıyor..

Nasıl ki adam ot toplamak için evinden çıksa uzaklaşsa evinde olan bazı olaylara şahit değil ya..

Demek ki İnsanların kafalarında da ALLAH ı kanıdırırım,ALLAH tan gizlerim Haşa gibi..Belirli bir düşünce zihniyeti var..

Ama ALLAH ne diyor;

Misgâl zerre; miktarında birşey kaçmaz benden diyor..

İşte o yüzden 1. Ayet te geçen El Hakîmul Habîri Müslümanın çok iyi idrak etmesi gerekiyor..

Yani ALLAH hem zatıyla hemde Semavatta ve yerde olan bütün unsurlarıyla beraber..

Herşeyden her an Habîr

Bu bizim tahmin ettiğimizden çok çok ince detaylı boyutlarıyla oluyor..

fis semâvâti ve lâ fil ardı

Ne Semada ne de diyor Arzda

Bırakın bizim bildiğimiz arzda ..Sema denilen ..Sema diyince atmosfer anlaşılıyor..Kuşlar, uçaklar  ..Falan bir şey olduğu..Bunun üstünde bir ifade manevî semalarda olan bir şeylerde olanlar bile ALLAH tan uzak değildir…Kaçmaz anlamında..

ve lâ asğaru;  asğar;küçük demek,Çok daha küçük ne var ise;

min zâlike ; bundan daha büyük ne var ise

İşte bu biraz evvel …

Yani şuan biz ,İnsanlık boyutunu orta kabul edersek ,Biraz evvel açıkladığımız mikro alem ..Bu tarafa Doğru sonsuz şekilde ilerliyor..denilebilecek şekilde ilerliyor..Bu taraftanda makro alem dediğimiz..Büyük aleme doğru ilerliyor..

Şimdi ona baktığında biz küçük kalıyoruz..

Dünyaya göre bizim büyüklüğümüz ne..

40000 km çevresi olan bir şey var…

Ay 300 000 km uzaklıkta..

Bize göre çok büyük olan yanılmıyorsam Dünyanın 100 milyon katı güneş…(Kayıtlara bakarız…)

Ek bilgi Aşağıdaki gibi;

(Samanyolu Gökadasında bilinen yaklaşık 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş’in kütlesi sıcak gazlardan oluşur ve çevresine ısı ve ışık şeklinde radyasyon yayar. Güneş’in çapı Dünya’nın çapının 109 katı (1.5 milyon km), hacmi 1,3 milyon katı ve kütlesinin 333.000 katı kadardır. Yoğunluğu ise Dünya’nın yoğunluğunun ¼’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70.000 km hızla döner ve bir tam turunu yaklaşık 25 günde tamamlar. Güneşin yüzey sıcaklığı 5500 °C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15,6 milyon °C’dir. Güneş’ten çıkan enerjinin 2,2 milyarda 1’i yeryüzüne ulaşır. Geriye kalan enerjisi uzayda kaybolur. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, Dünya’daki tüm petrol, ağaç, doğal gaz vb. yakıta eşdeğerdir. Güneş ışınları 8,44 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş, Dünya’ya en yakın yıldızdır. Çekim kuvveti Dünya yer çekiminin 28 katıdır.)

Güneşte, Kainatın en küçük yıldızlarından..

4,5 ışık hızıyla 1 sn. Aya anca gidiyorsun..

Saniyede 300 bin km hızla… Güneşe 8 dakikada gidebiliyorsun…

Galaksiler var..

Milyonlarca ışık yılı hızında ..

Milyarlarca ışık  yılı hızı uzaklıkta olan galaksiler var…

Nasıl Atomun altında küçüğünün küçüğünün küçüğünün küçüğü  var ise ..

Bizden sonra Makro Alemde de büyüğün büyüğün büyüğün  büyüğü var..

İşte bundan daha küçük daha büyük derken..

Aslında bize bunu anlatıyor..

Bu  ayetlerin 100 yıl 200 yıl 1000 yıl evvelde belirli bir boyutta anlaşılma durumları vardı..

Şuan sahip olduğumuz  bilgi seviyesiyle ALLAH ın bize nasip ettiği bilgi seviyesiyle biz çok daha büyük şeyleri anlayabiliyoruz..Ama bunu bizim getireceği şeyler olması lazım…

Yani Hamd diyoruz ..övmek..

Aman Ya Rabbi sen ne Büyüksün ne Yücesin nasıl bir sitem Yaratmışsına bu şekilde götürmeli, götürmesi lazım..

(………………)

Tefekkür etmek lazım..

Tefekkürde seni Hamd a götürmesi lazım..Götürmeli..Övmeye götürmeli..

Yoksa sizi ancak zaman öldürür denilen Dehriciler var ya bir farkın kalmaz ki..

Vay be ne büyükmüş  mikroplar küçükmüş ya gözle görülmüyorlar..

Karıncanın Ayağın kası var ne mucize..

Yani aynen bir Dehricinin bir materyalistin bir belgesel izlediği gibi izlememek lazım..

Bakın Hamd edeyim diyorsunuz …

Hamd edecek Bir şey bulamıyor musunuz..????

İnanın bir sürü kanal var..Eskisi gibi 1 kanal 2 kanal yok…

Belgeseli açın ama herkes gibi ya işte Aslan Ceylanı ne güzel kapıyor..Vay be gibi değil de… Kainattaki sistemi muhteşemliği ALLAH ın orada yaratmasındaki..Hamda değer unsurları değerlendirmek lazım..

Bu muhteşem sistemi Yaratan ALLAH ta..Arzda ve Yerde zerre miktarınca bir şey  O nun diyor..

Buradaki ifadesiyle ilminden kaçmaz..

Çünkü Gaybı bilir..

Burada ne var..

Siz böyle bilin bunu ona göre hareket edin..

(……)

Hamd ı niye yapılıyor..

ALLAH ın ihtiyacı yok..

Övmek niye yapılıyor..

Senin hayretini ve hayranlığını arttıracak..

İmanını arttıracak..

Aslında bu ALLAH ın hakkı,

Bakın çok ilginç..

Yani övünmek hakkı..

Bakın El hamdu lillâhi  ilgili bir şey söylüyeceğim..

Kelimelerden..

El hamdu lillâhi diyoruz ya ..

Onun başındaki El takısı var ya Külli anlamında Bütün anlamında ..

Bu Arapça da incelikler var..

“El” marife denilen takı “The” anlamına geliyordu biliyorsunuz..

Arapçada bunun değişik şeyleri var..Her”El”bir anlama gelmiyor..Ama buradaki “El” takısı “külli” anlamında yani “el” yerien “külli” desende “hepsi bütün” anlamında desende mana bozulmuyorsa..

Ona,Hamd istirak deniliyor..

Yani gark eden,boğan,kapsayan anlamında bütün HAMDlar anlamında…

Yani Kainatta sizin edebileceğiniz aklınıza gelebilecek

Her türlü Hamd.. kişilere değil..

lillâhi de ki li de onada ihtisas deniliyor…

Mahsusiyet yani özellik ..özellikle ona..

2 kavram var ..

  • Bütün Hamdlar
  • Ve Özelllikle Ona ..

Bunun dışında çıkan hiç bir şey yok..Farkındamısınız????

Bütün Hamdlar,özellikle Ona…

El Hamid Bir Esma var.. duydunuz  mu?

El Hamid diye…

Tama anlamıyla derinlikleri anlaşılmadan ;

Hamda övgüye layık anlamında söyleniyor..

Halbuki El Hamid…

Arapça Kalıba göre ismi faildir..

İşi yapandır..Mübalasısı vardır..Çokça Hamd eden demek aslında..

Kim ALLAH … ALLAH çokça övüyor…

Aslında ne övüyor..Bütün Hamdlar ALLAH a mahsustur derken..

Aslında Kendi Zâtı İle Kendini övüyor..

Aslında Kur’ân-ı Kerîm onu anlatıyor bize ..

Sonra biz Ondan ve O nun Resûlünden nasıl övülüceğini anlıyoruz..

Biz de o şekilde de ALLAH ı övüyoruz..

Aynı zamanda  inneke hamîdun mecîd derkede o salavatlarda geçiyor..

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Hz.İbrahim(a.s.) de ilgili konularda geçiyor..

Aynı zamanda ALLAH ta Kur’ânın da kişileride övüyor..

Yani Peygamber Efendimizi(s.a.v.) övüyor…ailesini övüyor..Hz.İbrahim(a.s.) övüyor..Ve onun ailesini övüyor..O anlamda da öven ..

Birinci anlamıyla ALLAH kendi Zâtıyla yarattıklarıyla Kendini övüyor..

Baksanız zaten, Kainata o gözle baksanız sistem zaten kendiliğinden övmeye layık..O kadar muhteşem bir işlemin sistemin güzellikler var ki..

Zaten sistem kendi kendine övüyor..

Pazarda mal satıyorlar ya Kavun güzel ben ne yapıyım diyor..

Yani sistem o kadar güzel ki, kendi kendine övüyor yani bizde maalesef buna rağmen Hamd özürlü övme özürlü olarak yaşıyoruz..

Tesbihatta nasıl Hamd ediyoruz..???????

El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi  ya bir kere ALLAH ı 33 kere çektiğin şeyde bir tane  ALLAH ı övecek bir şey geliyor mu?

O kadar mı zor?

O kadar mı eksik ,o kadar mı nadir bir şey…

(……………)

Aklımıza bile gelmiyor..

3-4 sene evvel “Hamd” aslında övmektir ..Diye konu geçmişti…

Aramızdan Güngör Abi;Hamd övmek ,övmek arkadaşlar..biz hiç övüyormuyuz ,neyi övüyoruz,biz övüyormuyuz..??

Hadi bir ALLAH ı övelim dedi..

3 -4 tane Kur’ân-ı Kerîmi bilen arkadaş ..1-2 tane cümle edemedik ya..

Hani şuan bir boş zamanı düşünün ya ALLAH ı bir övün..

Düşünüyorsun  düşünüyorsun kelimeleri bulamıyorsun..

Yani sadece dilsel ifadelere değil..

Aklında da antremanımız yok..

Hamd edilmeyecek hiç bir şey yok..!!!!!!!!!!!

(………………………………)(Hamd konusuna katkı yapılıyor..)

Dağdaki çoban cahil, eğitimi yok..

Ama Onunda Hamd etmesi gerekiyor..

Yani bu Kulların aslında varlık sebebi…

Bakın Hamdı biz önemini anlayamıyoruz..

O kadar önemli ki..

Fatiha Sûresi; Kur’ânın özeti ya..

En önemlisi Hamdla başlıyor…El hamdu lillâhi diye başlıyor..

Ya bizim yatıp kalkıp Hamd etmemiz lazım..

Övmemiz lazım..Yani ALLAH a

(………….)

Ben Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ettiği duaları inceliyorum..

Onları bu mantıkla inceleyin..

Sabah ilk kalktığında Peygamber Efendimiz(s.a.v.) in dediği şu ;

“Öldürdükten sonra, Beni dirilten Rabbime Hamd olsun” diyor..

Ayette ne var?

Biz diyor bütün nefsleri alırız tutarız ..diyor..Murat ettiklerimizi tutarız..diyor..Murat etmediklerimizi bırakırız..diyor..


39-Zumer suresi 42. ayet (Genel: 39 – İniş: 59 – Alfbetik: 76)

اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ حٖينَ مَوْتِهَا وَالَّتٖى لَمْ تَمُتْ فٖى مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتٖى قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰى اِلٰى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, feyumsikulletî gadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelim musemmâ, inne fî zâlike leâyâtil ligavmiy yetefekkerûn.

Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için.


Uyku bir ölüm..

İşte ALLAH ın Peygamberi ALLAH ın Resûlu bunu çok daha iyi biliyor…

Sistemin mükemmeliğini biliyor..

Her insan uykuya daldığında aslında ölüyor..Ayete göre ölüyor..

O yüzden abdestli yatmak zorundayız..

O yüzden Kelimeyi Şahadet,O yüzden sağımıza dönerek yatıyoruz..

Öldüğümüzde nasıl olacakmış haliyle yatıyoruz..

Ee ALLAH ın Resûlu bunu o kadar şey yapıyor ki..

Uyandığında kulluğuna fırsat olarak..Daha Hamd edebilecek bir şeye fırsat olarak bunu görüyor..

Ya Rabbi övgü sana mahsustur..Nasıl bir Sistem Yaratmışsın bak..

Öldürüyorsun sonra küçücük bir hamleyle, dokunmayla şunla bunla uyandırıyorsun…

Övgü sana mahsustur diyor..

Bakın  tuvalette ALLAH aklınıza gelmesin diye bize bir virüs verdiler..

Halbuki Peygamber Efendimiz diyor ki..

Çok afedersiniz onunda adabı var..

Benden  Zararları gideren faydaları bırakan Rabbıma Hamd olsun” diyor…

Yani her olayda ALLAH ı övecek bir unsur buluyor….

Yani Hamd modunda yaşıyor..

Neden ismi Ahmed zaten..

Ahmed en çok Hamd eden demek..

Bu yüzden ALLAH U TEALA onu övmüş Muhammed demiş..

Çok övülen demiş ..Mahmut demiş…Övülen..

Muhammed çok çok övülen demek..

Duruyorum duruyorum Hamdla ilgili bir şeyler söylemek ihtiyacı hissediyorum..

Zaten bu sûrenin başında;

İşte bundan daha küçük daha büyük ne var ise..diyor..

Sonunda diyor ki;

illâ fî kitâbim mubîn-O apaçık bir mübin kitaptadır..

Bunun değişik yorumlar var..

  • Levh-i Mahfuz olduğuyla ilgili bir ifade var..
  • Yada Ahirette insanların  karşısına çıkacak  her şeyin yazıldığı bir kitap var ya..

2sinin olduğu söyleniyor…

2 side mümkün yapılan yazılan her şey bugün biz bunu anlayabiliyoruz..

Hepimiz bilgisayar kullanıyoruz..

İçinde Hard disk var..Hard diskte Her şey kayıt olmuyor mu?

Bilgisayarın programıda işletimide sisteminde onun içerisinde ..

Levh-i Mahfuza işletim sistemi dersek..

Kainatın işletim sistemlerinin, formüllerin bulunduğu o en konstre alan dersek yapılan her işin Levh-i Mahfuz olması çok normal herşeyin kayıtlı olması ve de buna kitap dersekte bir gün senin karşına neler yapmışsın neler etmişsin..

İşte Hakimul Habîr Olan ALLAH U TEALA…

Yerde ve Gökte olan bütün unsurlarla bunun senin karşına çıkaracaktır..!!!!!!

Ve Dehriciler red ettiklerine aksine bu kesin kez gelecektir..!!!!!

Çünkü ALLAH Gaybı biliyor..!!!

Bununla beraber biz bakacağız ki…

Küçük ve büyük ne var ise; Ondan ve  ALLAH tan bu kaçmıyor..

İşte O zaman biz ALLAH U TEALA nın bunu Kur’ân-ı Kerîmle öğrettiği bilinçle yaşantımıza dikkat etmemiz gerekiyor..

Her hareketimize,her düşüncemize ALLAH ın Muradı doğrultusunda davranmamız gerekiyor..

Ve ALLAH a Hamd etmemiz gerekiyor..

ALLAH bize Rahmetiyle İnzal buyuruyor, Rahmeti değerleri  bizden çıkanları üzerlerini örtüyor..

İnşaallah bu örtmenin içerisine gireriz..

İNŞALLAHTA AFFIN İÇERİSİNE GİRERİZDE;AZABA UĞRAYANLARDAN YOK OLANLARDAN HÜSRANA MAHZUN OLANLARDAN DEĞİL,MUTLU OLANLARDAN OLURUZ…

                                                          SADAKALLAHULAZÎM

 

 

SEBE(1.sohbet)1-2. AYETLER(ktpçk-10)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/d-pIMI18ctFff



ÂYET METİNLERİ:

 


Ahzab Suresi 72. Ayet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.


 Ahzab Suresi 73. Ayet

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minâti, ve kânallâhu gafûren rahîmân

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.


 34-Sebe Suresi 1. Ayet 

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى الْاٰخِرَةِ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ

El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireti, ve huvel hakîmul habîru

Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.


 34-Sebe suresi 2. ayet 

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فٖيهَا وَهُوَ الرَّحٖيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru

Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.



SES KAYDININ METNİ:



Euzubillahimineşşeytannirracim

Bismillahirrahmanirrahim


Ahzab Suresini Elhamdulillah bitirdik..

Bugün itibariyle Sebe Suresi devam edeceğiz… ama geçen hafta çok çok önemli bir konuyu işlemiştik…

Bir kez daha hatırlatmak adına; önemine binaen bir kez daha şöyle bir konuşacağız sonra devam edeceğiz..

Rabbım 72.73.Ayetlerde bir “Emanet”ten bahsediyordu..
Rabbim bu “Emanet” i , zamanın başlarında bir yerde,

  • Semavat’a
  • Yere
  • Dağlara

Arz ediyor…

nasıl bir sahne olabilir o?!

Bir“Emanet” denilen ;mahiyeti Rabbim tarafından bilinen  şekilde bir şey var.işte  o gün yüklenin deniliyor… ama çekiniyorlar..Onun önemine binaen.

Fakat anlıyoruz ki o teklif edilen grupta, ortamda bulunan “insan” bunu yükleniyor ..

Yani Ben alabilirim diyor..

İşte böyle bir “Emanet” vardı.

Emanet” kelimesini biliyorsunuz ..Alimler bir çok mana çıkarmışlar.. Şunlar olabilir diye:

  • Akıl
  • Kur’ân-ı Kerîm
  • Halifelik
  • Şer-i Hükümler

Bunların hepsi olabilirdi..

Fakat şunu biliyorduk ki biz “Emanet” (alınmak üzere verilen birşeydir).

Kişinin mülkü değildir…02:52

Demek ki ALLAH-U TEALA aslında mülkiyeti kendisine ait olan bir şeyi  geri almak üzere mahlukatına teklif ediyor…

Bu ne anlama geliyor..?!

Zamanın birinde ,zamanın ahirininde, tekrar alınacak..

Bundan dolayı da “Halifelik” konusu daha ağır basıyor..

Biliyorsunuz “Halifelik” neydi..(Dünyada da “Halifelik” kullanılıyor..)

Halifelik:(Bir kişinin yetkililerini başkası adına kullanmak anlamına geliyordu.)

O nun gibi iş gören..(O değil)… Ama O nun yetkileriyle iş gören..

İşte Bakara Suresinden de hatırlıyoruz ..

Ben yeryüzünde “Halife” Yaratanım,Var edeceğim…İşte bu hikmeti anlatıyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyet(ler)


2-Bakara suresi 30. Ayet 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûne

Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu


Kim bu “halife”?

İnsan

Normalde semavatın,arzın ve dağların kaldıramayacağı bir yükü,insan üzerine alıyor…

Yani bizler… ve bir süreç başlıyor..

İlk aşaması bunun “Cennet”

Adem” bir şekilde ” Cennete iniyor..04:07

Burada ALLAHU TEALA nın bir ikazı var..

Burada seninle beraber şeytan da var..O senin apaçık  bir düşmanın.. Sakın ha buradan seni çıkarmasın..

Yoksa arzda çok meşakkat bir yol vardır ..diyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyet(ler)


20 – Taha Suresi 117. Ayet 

فَقُلْنَا يَا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.

Biz de demiştik ki: «Ey Âdem! Bu şüphesiz senin için ve refikan için bir düşmandır. Sizi cennetten çıkarmasın, sonra meşakkate düşmüş olursun.»


Ama unuttu diyor.. Rabbim..Âdeme ..zaten biz onda azim de bulmadık diye bir ayet var..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


20 – Taha suresi 115. Ayet 

وَلَقَدْ عَهِدْنَا اِلٰى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve legad ahidnâ ilâ âdeme min gablu fenesiye ve lem necid lehû azmâ.

Filhakıka bundan evvel Âdeme ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık


Unutuyor

 Neyi ?”Emanet” i unutuyor..

Neyi ? emri unutuyor..

Neyi ? yükümlülüklerini unutuyor..

Ve sonunda şeytanın verdiği vesvese ile.. o ağaca yaklaşıyor..

Rabbim de ona ne diyor ?

Adem & Havva ya(Ademden kastettiğim,Hep Adem diye geçmiş..vurgulu olan Adem için..Biliyorsunuz..Cennette Adem & Havva vardı)

İkisine ne diyor “ İn“..

∗ ihbit- İn diyor..

Bu emri daha evvel “Şeytana da vermişti” ..

Nerede?.. bir üst alemde ..

Ademe secde emri verildiğinde.. Melekler Secde ediyordu..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


2-Bakara suresi 34. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 11)

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîne

Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem’e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.

7 – Araf suresi 13. ayet (Genel: 7 – İniş: 39 – Alfbetik: 9)

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ فٖيهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرٖينَ

– Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîne

– Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.


Ne diyordu ALLAH ? ihbit diyordu ..”İn aşağı”..İndirildiği yer neresi ?..

Cennet..

İşte bir şekilde Adem de var cennette..

Adem hata edip de Şeytanın vesvesine kandığında Rabbim ne diyordu onlara..

İhbit.. “İn”…

Nereye inecekler… bir aşağı seviye olan arza inecekler..

Dünyaya ..


2-Bakara suresi 36. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فٖيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِى الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى حٖينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.


 

Tehlike var.. Şeytana “in” emri var..Adem & Havva’ya da var..

Ama  Burada Hz.Adem(a.s.) babamız bir hamle yapıyor..

Ne yapıyor?

Tövbe ediyor..

Nasıl hangi mahiyette tövbe ettiğini bilmiyoruz..

Bakara Suresinde işaret var..

Rabbimden bir takım kelimeler telâkkı etti.. diyor..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).

– Derken, Âdem  Rabbinden birtakım kelimeler aldı,telâkkı etti.. bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır

2-Bakara suresi 38. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعًا فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّٖى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Gulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetci gelir de kim o hidayetcimin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir


Bu konuda değişik yorumlar var..Ne olduğu önemli değil..Ne yaptığı önemli…

Tövbe ediyor..

Rabbim ne diyor?..

Rableri onların tövbesini kabul etti..tevvâbur rahîmdir .. diyor..

İşte burası anlaşılmayan bir yer ..

Tövbelerinin kabul olmasına rağmen Adem & Havva Cennette kalmıyorlar.. 06:41

Bizim anladığımız anlamıyla af olmuş olsalar.. Cennette kalmaları lazımdı..

Ama ne yapılıyor..2. bir in emri geliyor ..ihbit..

Bazı kitaplarda yeryüzünde tövbe etti deniliyor..Hayır, işte Kur’ân herşeyin açıklayıcısı..

İn deniliyor …Tövbe ediyor ..tekrar in deniliyor.

tövbe dünyada yapılmış olsa sonrasında in denilmez ki!.Demek ki “tövbe” nerede olmuş..

Cennette olmuş..

Buradan neyi anlıyoruz biz..

Tövbeyle-af farklı..

Af en sonunda gerçekleşecek..Ahırette

Ama şartı var ne diyor Bakara Suresi 38. Âyet


2-Bakara suresi 38. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعًا فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّٖى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

 Gulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.


Gulne:Dedik ki

ihbitû minhâ cemîâ:Oradan hepiniz toplu halde inin

(Kur’ânla böyle haşır neşir olalım,evirelim çevirelim evde,elimiz alışsın yani…Bakın Arkadaşlar Kur’ân-ı Kerîm duvarlarda asılı kalmasın,çok güzel süsler içinde kalmasın..Masalarda açık dursun. Bir de söylenti var: aman açık kalmasın Şeytan okur falan diye …Şeytan daha fazlasını biliyor..Bilmek önemli değil.. Bunlar vesveseler…Kur’ân-ı Kerîm önümüzde açık olsun.Kalemle çizebilirsiniz,işaret koyabilirsiniz,bunu okurken yanında çay içebilirsiniz..Çünkü bu bizim hayat rehberimiz.. Saygımız, bizim amellerimizde ,düşündüklerimizde… ..Çünkü ders edin diyor ..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


3 – Ali_İmran suresi 79. ayet (Genel: 3 – İniş: 89 – Alfbetik: 7)

مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لٖى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّٖنَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ

Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûne

Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.


Bir insan için, Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; “Allah’tan başka bana kul olun” demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (ders gibi okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: “Rabbâni (kendini Rabb’e adamış) kullar olunuz” der.

 


Kur’ân-ı Kerîmi..Ders gibi işleyin .. tedebbür edin.. peşine düşün ..gidin bu ayetlerin arkasından diyor..bizim önümüzde açık olacak..Önünü sonunu karıştırıcaz bu kitabın.. sayfaların işaretler olacak aralarında.. kalemle çizeceğiz..Rabbimin emri bu.. tederrüs edin..diyor..Ders gibi işleyin..


47-Muhammed suresi 24. ayet (Genel: 47 – İniş: 95 – Alfbetik: 76)

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا

– Efelâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.

Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı(tedebbür etmiyorlar mı)? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?


 

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.

Gulne, dedik ki

ihbitû  minhâ-   cemîâ:  hepiniz oradan inin..

Burada birşey var.. vakit kalırsa onu da açıklayacağım..

Arkadaşlarla konuşurken bu (cemîân )ın ne anlama geldiğini Elhamdulillah nasip oldu, anladık..

feimmâ-  yeé’tiyennekum size kesinlikle geldiğinde 

minnî huden– benden hidayet ..

femen tebia hudâ- ve bu hidayete kim tabi olursa

felâ havfun aleyhim- Ona korku yoktur  lâ hum yahzenûn- mahsunda olmayacaktır..

İşte burada Rabbim geri dönüşün “anahtar“ını veriyor…

Tövbenizi kabul ettim diyor ya ; nasıl af olunacağının da şifresi var..

Kim ki diyor benden hidayet gelir de benden ona tabi olursa yani izlerse ,işte onlara korku yoktur ve onlar mahsun  da olmayacaktır..

Ne zaman korku yoktur?!

Ahirette 2. sure üfürüldükten sonra “yevmud din”de;din gününde..hesap gününde…Kıyamet gününde havf/korku yoktur..

Demek ki çok fena bir korkunun olacağı bir durum var orada..

Bunun sonunda da mahsun olmayacaklar diyor kurtulacaklar için..

Demek ki insanların mahlukat olmanın gerekliliklerini yerine getirmediği takdir de çok çok mahsun olacakları bir durumda yaşanacak..

Ne o mahsunluk?

Şu an herkes gerçekleri küfür ediyor.. örtüyor..

Bildiği halde yokmuş gibi yaşıyor..

Şeytan da buna katkıda bulunuyor..vesveseyle..İnsan da ona tabi oluyor..Ama ahirette 2. sure üfürüldüğünde insanlar anlayacak,hatırlayacak..

“Ben ne için bu dünyadaydım”

Ne yapmam gerekiyordu?!!

Hidayetlere tabi olmam gerekiyordu..

O şekilde yaşanmayıp- ALLAH korusun- affedilinmediğinde, artık geri dönüş şansı kalmayacak onlar için..

Cennete ve yukarısına…

Ve onlar artık Kur’ân tabiriyle ebedi kalacakları cehennemde olacaklar..

Bu durumda olan insan mahsun olmayacakta ne yapacak?!!!12:01

Kendi hatalarını,yaptıklarını orada anlayacaklar..

***İşte ana fikir bu..

Bizim ne için bu dünyaya geldiğimiz bu..

Çünkü..burasını açıklamak istiyorum..

Hepimiz birer Adem’iz aslında ..Bu ne demek?

Sorumluluk sadece Ademde değildi..

Eğer Adem dünyada affı yakaladıysa ki yakaladı..

O dönüşü yakaladı..Bizler fert olarak..o dönüşü yakalamak için..

ALLAH’ın Er-Rahîm Esması’nın tecellisine müstahak olabilmek için işte bu dünyada yapmamız gerekenler var..

Bakın bunu nereden anlıyoruz..Ve Bakın Rabbım Ayette ne diyor..!!!!

Hepiniz oradan ininiz..

Şimdi muhattap kim var orada?

  • Adem var
  • Havva var
  • Şeytan var

(………….)

Eğer benden size bir yol gösterici gelirse diyor..

Burada  feimmâ yeé’tiyennekum 

يَاْتِيَنَّكُمْ

Burada Arapça bilenler bilir…

Buradaki  كُمْ  kum” zamiri çoğuldur..

Devam ediyoruz..İlginç bir nokta var…

Benden bir hidayetçi gelirse diyor..

Kim vardı ?!!

  • Adem var
  • Havva var
  • Şeytan var

Şeytana bir hidayetçi gelme ihtimali var mı?

Yok !..

Geriye kaç kişi kalıyor..?!!

2 kişi ..

(Arapçada tesniye denilen bir şey var..

Türkçede 1 kişi yada çok kişi.(tekil şahıs ve çoğul şahıs var)

Arapçada farklı olarak 2 kişiye hitab var..Buna tesniye deniliyor..)

Burada eğer hitap sadece Adem&Havva ya olsaydı..!!!!

Burayı iyi dinleyin..Çok vurucu bir nokta…

Eğer 2 kişiye hitap olsaydı .”kum” gelmezdi “kumâ” gelirdi..

Burada “kum“gelmiş; yani çoğul..Çoğul şahıs olan “siz” geldiğine göre…

şeytan da yok muhatab olarak(çünkü hidayete muhatab değil)…

o zaman birden fazla kimseye hitab oluyor..

Yani çoğul bir hitab…Yani  milyarlara kadar gider..

Yani burada kim biliyor musunuz onlar ?..

Bir önceki Ayette cemîâ diyor ya..Toplu halde..

İşte onlar “Ademin sırtında olan zürriyeti”

Yani “bizler”

Biz neymişiz demek ki?

¤Ademin sırtında olan zürriyetler olarak Cennette bulunmaktaymışız..!!!!15:28

Yani biz,sen ,ben Cennetteymişiz arkadaşlar!!!!

Bunun ispatı geçen Riyaz’us Salihin dersinde işlemiştik,  arkadaşlar da vardı..

Bir Hadis okuduk..

Emanet bahsinde geçiyor..

(“Riyazus Salihîn”i şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.. Hadislerin en sahihlerini çok güzel şekilde gruplandırılarak anlatılmış..Bir konu var..Orayla ilgili Ayetler var..En vurucu sahih hadisleri arka arkaya sıralıyor..İmam Nevevî..çok büyük bir İslam Alimi ,hadis Alimi .. Onun kitabını bilenler bilir.. Biz oradan takip ediyoruz ..)

Hadis Şöyle …


Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:

– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!

Âdem der ki:

Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.

Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:

– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:

– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:

– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:

– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”

Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”

Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. Müslim, Îmân 329


Hadisin Açıklaması ;

Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:

– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!(siftah et diyorlar,yani kelime orada siftah yaptır..Yani şöyle Cennetin kapısını sen aç biz arkandan girelim yada Cennetin kapısından ilk girenlerin bizim olmamızı iste.. anlamına geliyor bu derler)

Âdem der ki:

– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.

(Burada 2 vurgu var.Hz.Ademe hata etmedi diyorlar  ya Hani bir şekilde Peygamber …Bir kere orada Peygamber değildi..Daha yeryüzünde indirildikten sonra Peygamber oldu..Orada yaptığı hataydı..Kendisi diyor bakın)

Nediyor?!!!babanızın hatasından başka değil diyor ..bu kendi itirafı ve biraz evvelki konuşmalarıma vurgu olarak diyorum ki

sizi Cennetten çıkaran babanızın.. Biz bildiğimiz kadarıyla Cennette miydik? ..Hayır….

Ama anlatılan bu ..ama işte Ayet-i Kerime’in incelikleri..

Bu sahih hadiste   Hz Ademin ifadesiyle” sizi Cennetten çıkaran Babanız” diyor..

Demek ki biz nerdeymişiz daha evvel????

Cenneteymişiz… ama madde olarak/kişi olarak değil..Bilinç olarak..18:09

2 kişi vardı orada, insanlıktan… Adem ve Havva, biz onun zürriyetinde  bilinç olarak vardık..

Yanlış anlaşılma olmasın..Beden olarak değil..Bilinç olarak vardık..

İşte” kim benim hidayetime tabi olursa onlar için korku yoktur ..onlar mahsun da olmayacaklardır”..

İşte bu da ALLAH’ın Rahmeti,Hidayeti…

Bir şekilde bize Hidayet Mekanizmasını açmayabilirdi..

Hadi bakalım …Yeryüzüne inildi.. doğruyu bulan varsa  geri dönebilecek..

O zaman bir kaç kişi bulabilirdi ?

Bunlardan birisi en başta Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)

Birisi “Hanif” konusunda inceledik..Hz. İbrahim (aleyhissellam)..

Neydi Hz. İbrahimin(a.s.) özelliği!!!!

  • Hiç bir Din yok
  • Hiç bir Kitap yok
  • Hiç bir Resûl yok
  • Üstelik Babası da Put yapıcısı(Putperestlerin en gözdesi (Paşa Paşa yaşar orada Şehzade gibi))

Bunlara rağmen ne yapıyor?!!

Öyle bir “Hak” doğrulara ulaşıyor ki;

ALLAH’ta ona Peygamberlik makamını ,hatta hatta literaturdaki en büyük 2.ünvan olan

“Halîl” unvanını veriyor..

Bknz. Aşağıdaki Âyet(ler)


4 – Nisa suresi 125. ayet (Genel: 4 – İniş: 92 – Alfbetik: 82)

وَمَنْ اَحْسَنُ دٖينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًا وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰهٖيمَ خَلٖيلًا

Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).

Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim’in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim’i bir dost (Halil) edinmiştir.


“Habib” en büyük ünvan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait.

2. ünvan da Hz. İbrahim (a.s.) “Halîl” ünvanı..

Bu bize Hz. İbrahm(a.s.) içine koyduğu ..İnsanın içine koyduğu.. hidayet mekanizmasıyla da.. doğrulara ulaşabileceğin göstergesi bu…

Ha Rabbim en büyük hidayeti ne ile veriyor..??!!

  • Kur’ân-ı Kerîm’le veriyor
  • Peygamberlerle veriyor
  • Din ile veriyor

Ama bir de ne ile veriyor..

Fıtratımıza(doğruyu yanlıştan) ayırma mekanizması veriyor..

Bunu Şems Suresinde;Biz Nefse onun fücurunu ve takvasını ilham ettik diye Âyet-i Kerîme var..


Şems Suresi 8.Ayet

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona  fücurunu ve takvasını ilham etti.


Fıtratımıza da Rabbim, Rahmetiyle doğruyu yanlışı ayırma mekanizmasını koymuş..

Ve de çok büyük bir değer,  hidayet kaynağı olan, işi tâ en yukarıda bilen, ne var bizde Arkadaşlar ???!!!

Ruh” var..

Rabbimizin emrinden olan ve üfürülen bir “Ruh” var ki bu tâ Melekut Aleminde, en yukarıda doğruları en yüksek yakîn boyutunda biliyor..

Bizde O da var..

İşte biz bu bütün Mekanizmalarla dünyada ALLAH’ın Rahmetiyle bulunuyoruz…

İtaat etmemiz ve tabi olmamız gereken… burada ki ifadesiyle tabi olmamız gereken..

Ne var arkadaşlar burada (dünyada)? Hidayet var..

Biz ne zaman ki Hidayete uyarız..

Dini hükümlere uyarız ..ALLAH’ın dini hükümlerine uyarız..

Af edilme durumumuz var..

Ne diyor du bir önceki Ayette ;

Bknz..


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîmu

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


tevvâbur rahîm; o süphesiz tövbeleri kabul edendir.. ve Rahîmdir ..diyordu..

Rahman demiyordu..Er Rahmân demiyordu !

tevvâbur er rahmân demiyordu..

2 side “Merhamet”le ilgili kavramlar..

Ama Er Rahîm Esması en çok nerede Tecelli edecek!!!!

Âhirette… ama Âhiretin de özellikle ne zamanında ???

Hesabın en sonlarında!!

Bakın Nebe Sûresinde …Hani deniliyor ya :okuyun okuyun, çok sevap çok sevap.. Âhiret/kabir azabını çok azaltır deniyor ya..

Nebe Sûresi 2. Sayfası özellikle çok okunur..

Orada Diyor ki;


78-Nebe suresi 37. ayet (Genel: 78 – İniş: 80 – Alfbetik: 76)

رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا

Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).

Allah göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.

78-Nebe suresi 38. ayet (Genel: 78 – İniş: 80 – Alfbetik: 76)

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

Yevme yegûmurrûhu vel melâiketu saffâ, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve gâle savâbâ.

Rûh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân‘ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz, konuşan da sevabı söyler.


 Orada her şey saf saf olmuş..

Melekler de Ruh da; kimseden çıt çıkmayacak deniliyor..

Ancak kimse ALLAH’a hitab etmeye malik olamayacaktır.hitap edemeyecek. Sadece izin verilenler..

O da sadece sevabı konuşur..

Burada ilginç bir ifade var..

Rahmân’ın diyor…Er Rahîm demiyor..

Yani sertlik daha devam ediyor orada..

En sonunda daha ALLAH’ın Rahîm Esması Tecelli ediyor..

Af önce değil..Af ondan sonra..Ne zaman Er Rahîm Esması Tecelli ediyor..

Affın Kapısı Açılıyor...(Elhamdülillah)

Ama İnsanlar.. Sebe Sûresinin ilk sayfalarında ALLAH nasip ederse açıklayacağız..

Açıklamak nasip olur İnşaallah..

Orada Âhiret sahnelerinin sertliği gözükecek..

Yani siz Halifeydiniz.. Size bir “Emanet”yüklenmişti…siz “Ahit” vermiştiniz ama siz bu “Ahit”i unuttunuz..

Sizin şöyle şöyle davranmanız gerekirken.. bakın dünyada nasıl nasıl davrandınız !..ve düşündünüz..

Siz aslında bunu hak etmiyorsunuz.. herkes ne diyecek ..

Haklısın Ya Rabbi.. Affet Eyle Ya Rabbi..

Bunun hakikatı anlaşılacak arkadaşlar orada ..

مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ   Mâliki yevmid dîn. Ciddi bir gün

Bütün Peygamberler korkmuş o günden..

Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) hariç …

Nefsi nefsi diyor o gün..Eyvah kendim eyvah kendim anlamında ..24:05

Diyen kim bakın;

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayırın bir kenara…

Hz. İbrahim (a.s.) orada, Hz. İsa (a.s.) orada, Hz.Musa(a.s.) orada..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hariç o günün şiddetinden dolayı herkes nefsi nefsi diyor..


 Hadisin devamı:

Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:

– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:

– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:

– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir.

Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler.

O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir.


O peygamber Ona gönderiyor..O peygamber Ona gönderiyor.. En son Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Er Rahîm Esmasının Tecellisi söz konusu  oluyor Arkadaşlar..

İşte o günün sonunda Er Rahîm Esması Tecelli etmeye başlıyor..

Herkes için değil bakın… Mü’minler için “AF” kapısı açılıyor..

Bizler ancak ve ancak ALLAH’ın Rahmetiyle Cennete girebiliyoruz..24:55


 Bknz. Aşağıdaki Hadis-i Şerif


Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde söyle buyuruyor:

Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz

Sen de mi ya Resûlullah?

-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmistir.


(………………………….)( Âdem kıssası ilgili soru geliyor)

Bir Âdem olsa bile.. Bu hadise(Yukarıda İmam Nevevi-Müslim, Îmân 329 Hadisi)göre birey boyutunda değil..

Ademin sırtındaki  zürriyet boyutunda  biz oradaydık..Tek Âdem olsa bile ..

Tek Âdem olsa bile … Burada insanlığın bir şekilde Cennette olduğu bunun ta Ruhlar aleminde “elest meclisinde“(Araf Sûresi 172. Âyet)(Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» (Kalu Belâ)dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.)

“Kalu Belâ” dedikleri zürriyetin tekrar bir şekilde Âdemin sırtına yüklenip Cennet Aleminde bir aşağı alemde oranın bilinç düzeyinde bir şekilde yaşadıklarının göstergesi..

Bunu bu şekilde kabul edelim .devam edelim..

(……………………………)

İşte nihayetinde Er Rahîm Esmasıyla Tecellisiyle beraber geri dönüş kapısı açılıyor..

Diğerlerine ne oluyor..!!!

2 sınıf vardı..

  • Münafıklar
  • Kâfirler

Onlarda artık Cehennemde…

Oradan artık çıkamıyorlar..

(Belki onların oradada tekamülün sonucunda gelebilecek en son yer Toprak)

Nebe Sûresinde sonunda diyor ya;

Keşke Toprak olsaydık diyorlar…

Bknz. Aşağıdaki Âyet ;


Nebe Sûresi 40. Âyet

إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا

İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbân

Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.


O da onların Maximumu oluyor..

Sadece meraklısına söyledim bunu..

Konumuz devam ediyor..

Bu okuduğum Hadis-i Şerifin sonlarına diyor ki..


Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:

– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”

Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”

Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. 

İmam Nevevi-Riyazus Salihin Müslim, Îmân 329


Şefaatle ilgili bir şey söyleyeceğim..

Ayetel Kurside diyor ki;

Bakara Sûresi 255. Âyet

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel arda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmu.

Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. Onun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır , Azîm’dir.


Burada Şefaat yoktur demiyor..Vardır..

Ama bugün anlaşıldığı kısmıyla/ yanlış anlaşıldığı kısmıyla..

Eğer siz Şefaat edeceklere bel bağlarsanız..

“La ilahe illallah”ta hata edersiniz..

Şefaat eden ALLAH’tır..

Sadece izin verdikleri var orada..

Bunu da şöyle açıklayabiliriz..

ALLAHU TEALA, Er Rahîm Esmasının Tecellisiyle , direk Tecelli etseydi..

O ismin kuvvetinden  insanlar bunu kaldıramazdı..

Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla Er Rahîm Esması Tecelli ediyor ki orada insanların kaldırabilirliği olsun..

Şefaatin aslı; Er Rahîm Esmasının bir şekilde Tecellisidir..

Fail olan ALLAH’tır..

Bunu unutmayın sakın..

Sakın ha…!!!

Birileri şefaat edecek diye yanaşırsanız ,bu çok büyük bir tehlikedir..

Ben aklıma Şefaat konusunu getirmiyorum bile..

Red etmiyorum..

Aklıma getirmiyorum bile..

Beni kurtaracak olan bana Rahmet edecek olan ALLAH’tır..

Ha değişik mekanizmalar olabilir.. O ayrı..

Ahirettededir..Ha,hepsine ihtiyacım  olabilir orada..

Benim orada paçayı kurtarmam lazım, herbirine muhtacım ama..

Fail olarak ben ALLAH’ı görmek lazım..

(::::::::::::::::::::)

Hadislere iman konusunda- şefaat edecek olan bir kişiye yetki verilecekse ..

Hiç kimseye verilmedi..

Şefaat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) verilecektir.. ama Ben Peygamber Efendimize bana Şefaat edecek diye yanaşırsam..

Hakikatlara doğru davranmış olmam ..ama reddetmiyoruz da Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) şefaat yetkisi verileceğini red etmiyorum..

Bu inceliği anladığınızı düşünüyorum..

” kendinize şefaat için izin verilir” deniyor..Bakın “şefaat eder” denmiyor..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi ifadeleri bunlar..

Bu hadisin sahih olduğunun göstergelerinden birisi..

Nihayet Emanet ve Rahîm Müslümanların Müslümanlara gönderilir diyor..

Sırat Köprüsünün sağında solunda dururlar ..

Ne duruyor..

  • Bir tarafta Emanet..
  • Bir tarafta Rahîm..

Dururlar..

Sizin ilk grubunuz Sırattan Şimşek gibi geçer.. Diyor..

Daha sonra hadislerin hızlıca okuyayım vurgulamak istediğim yer başka..


Şimşeği görmediniz mi..

Gözünüzü açayıp kapayacak kadar..

Kısa zamanda geçip kaybolur..

Sonrakiler rüzgar gibi geçer..

Sonrakiler kuşlar ,sonrakiler koşucular gibi geçerler..

Onları amelleri böyle süratli geçirir..

Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.” Diye dua eder..

O sahneleri bir tahayyül edin…

Sonunda kulların amelleri onlarda sırattan geçiremez..Bir durumda olur..

Şimdi yavaş yavaş ameli en kuvvetli olanı geçiyor..

Belli bir süratte tedricen azalarak geçiyorlar..

En sonunda nihayet öyle adamlar gelir ki..

Yürümeye gücü yetmez de emekleyerek gelir..32:51

Sıratın 2 tarafında takılmış çengeller vardır ki..

Onların vazifeleri onları emredildiği gibi yakalamaktır..

Bundan dolayı kimileri yaralanarak kurtulur..kimileri de maalesef Cehenneme yuvarlanır..


Demek ki bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm” var…33:10

Rahîm i tam olarak bilmiyoruz ..

Bunu ilerleyen derslerde açıklarız..

Bu Hadisleri şerh edenler ..Açıklayanlar hep dünyada

“İşte Kim ne kadar ki “Emanet”e önem verir.. insanların birbirlerine  verdikleri “Emanet”e önem verir..

işte bir de bir şekilde  karşılarına çıkar “diyorlar ama..

İşte biz Ahzab Sûresinin son 2 Ayetinden anlıyoruz ki..

Semavate ,arza ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekte olup da çekindikleri..

Ama insanın yüklendiği emanetin,

burada bir şekilde..Bizim Karşımıza bir şekilde çıkacağını görüyoruz…

Eğer biz kendi boyutumuzda  “Emanet”i ne kadar yerine getirebilmiş isek..

O “Emanet”in faydasıyla biz karşıya geçiyoruz..34:04

Bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm”..

Yani Sıla-i Rahîm deniliyor ama bence incelikleri olan bir konu..

Nasıl ki bu dünyadaki  Emanet, (kişilerin birbirlerine verdikleri emanete sahip çıkmak) anlamında , daha alt doğru..ama daha alt düzeyleriyle açıklanıyorsa..Rahîmin Bu dünyadaki Sıla-i Rahîm de ,aynı alt değerlerle izah ediliyor..

Doğru ama bence anlaşılmayan  bir yerler  var..

Bu bir şekilde anlaşılacak..bana göre..ama  daha tam oluşmadı..

belki şöyle düşünülebilir:

Adem & Havva nın zürriyetindeydik ya..

Bir şekilde Rahîm ilişkisi vardı ya..

Daha sonrada dünya ya geldik ..Akrabalık olarak çıktı..

Bu bağın kesilmemesiyle alakalı bir şey olabilir…… ama önümüze bir ayetler çıkar ve tefekkür ederiz..

ALLAH’ta nasip ederse bu kavramlar açıklanacak..

İnşaallah… ama..Anladığımız kadarıyla Emanet, işte Sırat Köprüsünün bir tarafında bizim karşımıza çıkacak..

Biz o Emanete ve Rahîme ne kadar doğru bir şekilde anlayıp yaşamışsak o Sırat Köprüsünden geçmemiz o kadar süratli olacak..

İşte Emanet  o kadar önemli bir kavram..

ALLAH bize bu dünyada bunu unutturmayarak,

hidayet mekanizmaların yardımıyla

ALLAH ve Resûlüne itaat …

Ve Hidayetçilerine tabi olmak suretiyle,

Emaneti koruyarak yaşamayı…

ve İnşaallah Âhirette de bu yaptıklarımıza -ALLAH’ın bir lütfu olarak -Er Rahîm Esmasıyla Tecelli edip ,affımıza vesile olmayı ve de

ALLAH ın Rahmetiyle Cennete dönüp, O nun Cemâliyle müşerref olarak yaşamayı

ve oradan da daha yukarılara Ta ”İleyhi Turceun” a -daha yüksek yerlere- kadar güzellikle gitmeyi nasip etsin. İnşaallah.36:17



Şimdi SEBE’  Sûresine geçebiliriz.. İnşaallah.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.


Sebe Sûresi 1. Âyet

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah’a aittir. Ve hamd, ahirette de O’na aittir. Ve O, Hakîm’dir , Habîr’dir.


 

1. el hamdu : hamd
2. li allâhi : Allah’ındır, Allah’a aittir
3. ellezî : ki o
4. lehu : onun
5. : şey, şeyler
6. fî es semâvâti : semalarda, göklerde
7. ve mâ : ve şey, şeyler
8. fî el ardı : yeryüzünde, yerde
9. ve lehu : ve onun
10. el hamdu : hamd
11. fî el âhireti : ahirette
12. ve huve : ve o
13. el hakîmu : hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
14. el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan

Müthiş Âyetler…

El hamdu lillâh; diyor..

El hamdu lillâh;Demek:

ALLAH’a Hamd olsun demek değildir..

Fatiha Sûresinde bunu anlattık izah etmeye çalıştık..

Hamd sadece ve sadece ALLAH’a mahsustur demek..

Tabi ki siz bu bilinçte olduğunuzda “El hamdu lillâh” dersiniz..

Ama işi hikmetleriyle anladığınızda her halükarda şahit olduğunuzda anladığınız her değerde ALLAH’ı övme gayretinde olursunuz..

Hatırlamıştık…

ALLAH’ı bir şekilde “övme özürlüsü” idik..

Bu kadar şeye “ŞAHİT” oluyoruz..

Ama ALLAH ı layıkı şekilde övemiyoruz..

Layıkı şekil elbette mümkün değil ama

bir meyveyi görüyoruz..Hapur hupur yiyoruz..


Diyor ki Âyet-i Kerîmede;


                                                                              Abese Sûresi 24. Âyet

فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ

Felyanzuril insânu ilâ taâmihi

                                                                    İnsan yediğine düşünerek bir baksın.


Baktığımda ALLAH’ın bir kere bize,rızıklandırmak için nimetler yarattığını…bunların hayatta kalabilmek için unsurlar olduğunu bu da yetmemiş ,bunun içine de bize şifa verici, destekleyici  nice içine unsurlarını koyduğunu …bunu çok kaba, çok lezzetsiz bir şekilde değil de..En latif bir şekilde tadıyla verdiğini…buda yetmemiş, kokusunu yüklediğini görebilmek lazım…

(bakın burnumuz ağzımızın hemen üzerinde …

Hamd olsun Rabbime ki yemek yerken kokusunu da yarattığı cesedi fıtratla almamızı sağlıyor..)

Yani kaba bir şekilde yaratmamış.. Bunuda biçimsiz yaratmamış..Yusyuvarlak bir şekilde yaratmış..

Bunuda siyah beyaz yaratmamış ..O da ALLAH’ın güzel renklerindendir.. 

İçine Kırmızılı,sarılı,yeşilli …üzerini de donatmış..Üzerine benekler koymuş..

Bir tarafını kırmızı, bir tarafını beyaz yapmış..

Ha Güneşi ne kadar görürse o kadar kırmızı ne kadar görmezse sarı … değil..

Biçimlendirmiş ALLAH onu ..

Tek bir elma çeşidi de yaratmamış..

Bir sürü elma çeşidi yaratmış..

Pazarlara bu gözle bir gittiğinizde baksanıza..

Pazarda kazıklanmamak korkusuyla değilde..

ALLAH’ın çiçek bahçesinde dolaşır gibi..hissedersiniz kendinizi..

El hamdu lillâh,Ya Rabbi Aman Ya Rabbi Sen ne güzel şeyler yaratmışsın..

Onları ne güzel desenlerde yaratmışsın..

Ne güzel renklerde yaratmışsın..

İçimize bilmediğimiz türlü şeyler koymuşsun..

Bu Hamd değil mi..???

Kaçımız bunu yapıyoruz!!!!????

Bakın bu “Şükür” bile değil..

“Şükür” ün üstünde bir kavram..

Ya Rabbi bize bunları nasip ettiğin için “Teşekkür ederiz” demek…

Bir Nimetin artmasını temenni ettiğimiz için  bir memnuniyetlik halinin ifadesidir..

Çok güzeldir..

Ama “Hamd” bunun üstündedir..ALLAH’ı övmektir..

Nerede öveceğiz???

Bakın ne diyor?

illezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard

Bak Yine “Sema” ve “Arz” geçiyor..

Semalarda ve  Arzda ne varsa  onundur..

Ona aittir ..

Onun içindir..

Bizim “Sema”larda “Arz”da görebildiğimiz her türlü unsurda ALLAH a Hamd edebileceğimiz bir değer var!!!

Ama Lütfen Ben dahil herkes bir düşünsün..

Bir günde toplam 24 saat içerisinde ALLAH’ı kaç kez “Şuur”lu bir şekilde övüyoruz..

Namazlardan sonra 33 kez El hamdu lillâh ”  diyoruz ama …

Kaçında acaba  Kainatta galaksileri düşünüp ,yada yeryüzündeki bir mahlukatı düşünüp de..

Hamd ediyoruz..

Sevap diye yapıyoruz..

33 kere der, Cennette  şu olur bu olur..

Ya tamam da ALLAH’ın hamd edin demesindeki hikmeti ,  “Şuur”lu bir şekilde yapmamız ..Bilinci devreye koyarak yapmamız..

Ve bakın sadeceArzda demiyor..

semâvât diyor;

Semalar diyor..

Semadakininde  bizim “Hamd” edebilmemiz için..

Kafamızı kaldırmamız gerekiyor arkadaşlar..

Ben en üst katta oturuyorum…Bir şeyimi dikkatimi çekti..Pencerede..

Hep çatılara bakıyormuşum ben..

Pencerenin genelin düşünürsek….

1/4 “Arz” ı oluşturuyor..Yeryüzü değerlerini oluşturuyor..

3/4 “Sema” gökyüzü ama ne hikmetse gökyüzüne bakmıyormuşum da “Arz” daki şeylere bakıyormuşum….

Semaya bakmak için ekstra bir gayret gerektiriyor..

Çünkü biz yeryüzü uğraşıları yaptığımız için ..biz hep böyle geziniyoruz..

Ama gökyüzüne baktığımızda ki Âyetlerde buna her zamana teşvikte var…

Onlar “semaya gözlerini çevirip bakamazlar mı ki diyor..Semada da hamd edecek bir çok unsur var..


67-Mulk suresi 3. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 76)

اَلَّذٖى خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًا مَا تَرٰى فٖى خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Ellezî halaka seb’a semâvâtin tibâkân, mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvutin, ferciıl basara hel terâ min futûrin

O ki; yedi göğü kat kat yaratmıştır. Sen Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir de bak, bir aksaklık görebilir misin?

67-Mulk suresi 4. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 76)

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِپًا وَهُوَ حَسٖيرٌ

Summerciıl basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîrun

Sonra gözünü iki kere daha çevir; göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun sana dönecektir.


Yine bakın bu şahit olduklarımız..

Bir de “Gayb” var..

“Gayb”ı biz göremiyoruz ama ;Kur’ân-ı Kerîm de Gayb bize anlatılıyor…Yani Semada olanlar bize anlatılıyor..

Melekler Sema’da değil mi??

Arş ve Kürsi sema değerlerinde değil mi??

Cennet Sema değerlerinden değil mi??

Bunlar da bize Sema unsurları olarak anlatıyor..Rabbim bununla da övmemizi istiyor..Her ne kadar “ŞAHİT” olmasak da ..


Devam edelim…

ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), 

Müthiş bir kısım…

Ve Âhirette Hamd ona mahsustur..

Âhirette de..Hamd ona mahsustur. 43:26 

Bunun 2 şekli var..

Bize göre daha Âhiret gerçekleşmedi..

Zaman çizelgesi olarak söyleniyor..

Âhiret aslında şuan var.. “gayb” olarak..

Cennet yok mu şu an ??

Var..

Ama biz Âhirette göreceğiz..Ama var..

Yaklaştırlıdığı vakit diyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyete


81-Tekvir suresi 13. ayet (Genel: 81 – İniş: 7 – Alfbetik: 76)

وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْ

Ve izel cennetu uzlifet.

Ve Cennet yaklaştırıldığı vakit


En azından şundan biliyoruz..

Biz oradaydık Âdemle beraber..

İndirildik..yok mu oldu cennet ? orada var..

Şuan ki değerlerle de Âhiret var..

Âhireti değerlerle ALLAH’a Hamd etmeliyiz..

Ama burada ki anlamıyla biraz farklı..

Ve diyor ki ;

ve huvel hakîmul habîr(habîru)

O Hikmet sahibidir, O Habîrdir..


Biraz devam edeyim… bununla beraber toplayacağım..


Sebe Sûresi 2. Âyet

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru

O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.


O yere giren şeyi de bilir,yerden çıkan şeyi de bilir..Yani arz.. Arza giren çıkanı  ..Semayı da bilir ..Semaya ineni ,yükselen şeyide bilir…ve huver rahîmul gafûr(gafûru)…O Rahîmdir..O Gafûrdur..

Buradan ne anlıyoruz biz?!?!

Âhirette de Hamd O’nundur..derken..

Bir şekilde biz yeniden Âhirette dirildiğimizde.. 2. Sûr… 2. Sûra üflenildi..

Bütün mahlukat yeniden ne oldu???

Ba’s etti… Canlandı yani  Hayat buldu orada 45:05

Orada bizim ŞAHİT  olduklarımızda da , demek ki biz Hamd edeceğiz ….orada da..

“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?” 

Orada öyle şeylere ŞAHİT olacağız ki..

O ŞAHİT olacağımız şeyler bizi o kadar olağanüstü gelecek ki..

“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”

Birde diyeceğiz ki ..

Aslında Aman Ya Rabbi farkında değilmişiz ama Yeryüzünde de nasıl bir sistem varmış..

Bunu nereden anlıyoruz..?

El Habîrden anlıyoruz..

El Habîr ne demek..

Herşeyden “haber”dar olan demektir..

Âhiretle ilgili burada niye  geliyor bu..

Âhirette de Hamd sahibidir..

Demek ki Biz ALLAH’ın El Habîr olduğunu ,aslında herşeyden Haberdar olduğunu ..

Âhirette karşımıza çıkacak sahnelerden de anlayacağız..

Bakın bildiğimiz Sûrelere bir gelelim..

Kitabın sonlarında ne var..

(Çoğumuzun ezberinde olduğunu düşündüğüm..Olmasını temenni ettiğim 2 Sûre var..)

99. Sûre Zilzal Sûresi..


99-Zilzal Suresi 1. Ayet 

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.

Yer O şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı vakit


Ne zamandan bahsediyor ? Kıyametten bahsediyor..


99-Zilzal Suresi 2. Ayet 

وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا

Ve ahracetil ardu esgâlehâ.

Ve yer ağırlıklarını çıkardığında


99-Zilzal Suresi 3. Ayet

وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا

Ve gâlel insânu mâ lehâ.

Ve insan ne oluyor bu arza dediği vakit


Ağırlıklar ne? artık kabirdekiler çıkıyor.. 4 ten itibaren ilginç bir hikaye var..


99-Zilzal Suresi 4. Ayet 

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا

Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ.

O gün (artık 2. Sûrdan sonrası bu… yani kıyamet günü(Mâliki yevmid dîn) o gün arzbahsedecek , anlatacak.. neyi haberlerini


Ahirette yeryüzü haberlerini anlatacakmış..Neden?


99-Zilzal Suresi 5. Ayet

بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

Bienne rabbeke evhâ lehâ.

Onun Rabbi çünkü ona arza vahy etmiş


Neyi vahy etmiş..Önceki vahy şu: KAYDET..

Yeryüzündeki bütün unsurlara diyor ki ;

ALLAHU TEALA: KAYDET !….

herşeyi kaydet ,olanları… ve Âhirette ne yapacakmış o… Arz bütün haberleri anlatacakmış..

tuhaddisu..anlatacakmış..

Şimdi biz buna ŞAHİT olduğumuzda ,bizim yaptıklarımızı en ince detayıyla anlatan bir sistemi gördüğümüzde ne diyeceğiz ?.

Ya Rabbi Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu..

Biz zannediyoruz ki ellerine kitaplar verilecek diyor..!!!!!

Ya iyide..1400 yıl evvel CD ile daha tanışmamış..Hard disk ile daha tanışmamış bir insan için Kitap o ellerindeki bir şeydi..

Kitap görme şansları bile yoktu..

Amelleri sırasıyla O şunu yaptı bunu yaptı.. ..İnsanların anlayışıyla söylüyorum..

 her yılda 1 , ayda 1, haftada 1  amelinin yazıldığı bir şey…

Ama ne diyor Âhiret sahnelerinde; Aman Ya Rabbi nasıl bir kitapmış ki ..

Gelmiş geçmiş En ince detayı ile yazıyor..

Bırakın kitabı ,Arz Arz Arz kayıt yapmış .. Ve onları anlatacak..

Sadece bu değil ..

Bir aşağısındaki ÂDİYÂT Sûresine bakın..49:27

6. Ayetten itibaren;Öncesinde yeminler var..


100-Adiyat Suresi 6. Ayet 

اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ

İnnel insâne lirabbihî lekenûd.

Süphesiz insan Rabbine karşı pek nankördür


100-Adiyat Suresi 7. Ayet 

وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَهٖيدٌ

Ve innehû alâ zâlike leşehîd.

Ve kesinlikle buna kendide ŞAHİT tir.Bak ŞAHİT olacak insan var.


100-Adiyat Suresi 8. Ayet

وَاِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدٖيدٌ

Ve innehû lihubbil hayri leşedîd.

Gerçekten Onun Mala olan sevgisi pek şiddetlidir.


Burası da ilginç


100-Adiyat Suresi 9. Ayet 

اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِى الْقُبُورِ

Efelâ yağlemu izâ buğsira mâ fil gubûr.

Bilmezmi ki kabirlerin içindeki şeyler çıkarıldığı vakit..

(Yukarıdaki Ayette bahsedildiği gibi..)


100-Adiyat Suresi 10. Ayet 

وَحُصِّلَ مَا فِى الصُّدُورِ

Ve hussıle mâ fis sudûr.

Ve gögüslerin içindekiler gizli şeyler  çıkarıldığında


Ve hussıle; hasıl olduğunda

mâ fis sudûr: sudûrdakiler ..

Bırakın arzı ,yerin konuştuğunu…

kişinin göğsündeki değerler..

Yani Nefsi bile ne yapacakmış..!!!!!

Hasıl olup ŞAHİT lik edecek..!!!!!!!

Bknz.Aşağıdaki Âyet


2-Bakara suresi 284. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hesaba çeker sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey’e kâdirdir.


Hani bu Âyet  nesihti, hükmü yoktu ?!.

hussıle mâ fis sudûr;diyor..

İşte sadırda olanlar hasıl olduğunda ortaya çıktığında diyor..

Ameller demiyor bakın..

Bir Hadis-i Şerif var..Bütün Hadis kitapların başında yer alır..

Fasil : NİYET VE İHLAS BÖLÜMÜ
Konu : Niyet Ve İhlas Hakkında
Ravi : Ömer
Hadis : Resulullah (sa) buyurdular ki: “ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah`a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
HadisNo : 5751

İnneme’l-a’malü bi’n-niyât

ameller niyetlere göredir”

Niyetler nerede arkadaşlar?!!?!

Bizim sadırlarımızda ;hussıle mâ fis sudûr

Bütün Tasavvuf bu niyetleri düzeltmekle uğraşmış..

Nefsi düzeltmekle uğraşmış..

En tepeden düzeltmeye çalışırsan,amellerin zaten düzelir..

Amellerini düzelte düzelte de düzelir ama pireleri yakalayıp tek tek gözlerine ilaç sıkmak gibidir..

Hayır kaynağını kurutacaksın..

Nefsini terbiye ve tezkiye edeceksin..

Sonra amellerin düzelecek..

İşte düzeltmediğin amellerin..

Bakın düzeltmediğin amellerin…. bir şekilde karşına çıkacak..

Çünkü sen eğer onları düzeltirsen, tövbe etmiş oluyorsun..

ALLAH’tan istiğfar edip,mağfiret temennisinde bulunuyorsun..

Eğer ALLAH onları AFFEDERSE ..karşına çıkmıyor..

Dünyadaki aftan bahsediyorum..

Mağfiret demek,üzerine  örtmesi demek..Karşına gelmiyor..

Bu anlamda Âhirette karşımıza çıkacağımız şeylere karşı daha bugünlerden dikkatli davranmamız gerekiyor..

Şunu da şöyleyeyim..

Sebe Ayet 1;

huvel hakîmul habîr.

hakîmdir..habîr dir ..diyor..

Burada hakîm de ne var arkadaşlar..biliyormusunuz..

Hakîm;

  1. Olaylara  hâkim demektir..
  2.  hikmetleriyle bilen demektir.

Yani incelikleriyle,yani derinlerin derinleriyle..

ALLAH öyle “habîr”ki..

Sadece bizim bilmediklerimiz anlamıyla haberdar olmak değil..

Senin derinlerinin derinlerini de ki biliyor..

“Hikmet” lerini biliyor..Nasıl bir ilim var ..Nasıl bir hikmet var..İlmin alt boyutu..

Aynı şekilde bilir ..

Bir Lâtiful Habîr olarak Kur’ân-ı Kerîmde geçiyor..


Bknz Aşağıdaki Âyet


6 – Enam suresi 103. ayet (Genel: 6 – İniş: 55 – Alfbetik: 20)

لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ

Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr, ve huvel lâtîful habîr.

Gözler O’nu (görüp) idrak edemez. O ise bütün gözleri idrak eder. Ve O latîftir, habîrdir.


67 – Mulk suresi 14. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 67)

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ

Elâ yağlemu men halag, ve huvel latîful habîr.

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.


O da yatay olarak inceliklerini bilmek..teferruat ile..

Ama Hakîmul Habîr denildiğinde ..daha derinlerinin derinleriyle biliyor..

Bir şeyi yaptın ama niye yaptın..???

Bunun altında ne vardı?!? hatta bunun altında da ne vardı?!?!?!

Bu insanın ilah olma temennisine kadar giden bir şey..!!!!!

“Nefsinin hevasını o ilah edineni gördün mü” ye  kadar gidebilen bir şey..


25-Furkan suresi 43. ayet (Genel: 25 – İniş: 42 – Alfbetik: 76)

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰیهُ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكٖيلًا

E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlân

(Ey Rasûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona, sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)


O yüzden;

ALLAH’ ın El Habîr olduğunu , ve en hikmetleriyle bunu bildiğini bilerek…

Âhirette bir gün bunun karşımıza çıkacağını bilerek..

Daha derinlerinden, nefslerimizdekiyle  bunu halledip …

 Âhirette de ALLAH ‘ın Er- Rahîm Esmasına buradaki ifadesiyle er rahîmul gafûr Esmasının Tecellilerine müstahak olmayı nasip etsin..

İnşaallah.

SADAKALLAHULAZÎM.

AHZAB (28.sohbet) 72-73.AYETLER-SON- (ktpçk-9)#



SES KAYDINI Mp3 OLARAK DİNLEMEK  VE İNDİRMEK İÇİN  LİNK’E TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/o4pPLTy7co2CC


ÂYET METİNLERİ:


 Ahzab Sûresi 72. Âyet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.


 Ahzab Sûresi 73. Âyet 

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.


SES KAYDININ YAZILI METNİ


Ahzâb Sûresi 28. Ders: 72-73. Ayetler

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. 

Bismillâhir rahmânir rahîm


Bu Ayetler, Ahzab Suresinin son Ayetleri ve de çok önemli Ayetler..

Kur’ân-ı Kerîm’in mealiyle ilgilenenler bilir, bu 2 Ayet, özellikle 72. Ayet, alimler arasında çok tartışılmış ve müfessirler arasında  ciddi görüş ayrılıkları olmuş…

Tasavvufi yanı da çok olan Ayetler… Herkes kendi cihetinde (yön, taraf) bir şekilde açıklamaya çalışmış…

Mesela bir Kur’an tefsirine baktım, sadece bu 2 ayet için 20 sayfa (o onu dedi o onu dedi diye) açıklamalar var. O yüzden ALLAH(cc) kolaylık versin. Açıklaması kolay olmayan Ayetler..


33-Ahzab Suresi 72. Ayet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o, çok zalimdir, çok cahildir.


innâ (اِنَّا) : muhakkak biz aradna (عَرَضْنَا) : sunduk, teklif ettik el emânete (الْاَمَانَةَ ) : emanet 

alâ es semâvâti (عَلَى السَّمٰوَاتِ) : göklere ve el ardı (وَالْاَرْضِ) : ve yer ve el cibâli (وَالْجِبَالِ) : ve dağlar

fe ebeyne (فَاَبَيْنَ) : çekindiler en yahmilne-hâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onun yüklenmek 

ve eşfakne (وَاَشْفَقْنَ) :korktular min-hâ (مِنْهَا) : ondan

ve hamele-ha (وَحَمَلَهَا) : ve onu yüklendi el insânu (الْاِنْسَانُ): insan

inne-hu kâne (اِنَّهُ كَانَ) : çünkü o oldu/ idizalûmen (ظَلُومًا) : çok zalim cehûlen (جَهُولًا) : çok cahil


İnnâ; şüphesiz biz, aradna el emânete; arz ettik EMANETi, ales semâvâti vel ardı vel cibâli; semaya, arza ve dağlara… fe ebeyne; çekindi onlar, en yahmilnehâonu taşımaktan, yüklenmekten… ve eşfakne; titrediler, korktular, minhâ; ondan ve hamelehalonu yüklendi, el insânu; insan…

“İnsan onu yüklendi, yani EMANETi yüklendi…”

innehu kâne zalûmen; zalimdir, çok zalimdir.. ve cehûlen; ve çok cahildir.

Şimdi burada “İnnâ” şüphesiz biz demek. İnnâ;Türkçede olmayan bir şey. Muhakkak ki, kesinkes, şüphesiz anlamında bir kelime. Fakat Araplar bunu söylerken, cümlenin başına bizim anladığımız şekilde, kesinkes, muhakkak ki diye bir kelime koymuyorlar. Bu bizim anlayabilmemiz için, yani bu onların zihinlerinde…

Bu “İnnâ” ifadesi, karşındaki kişinin kafasında bir şüphe var ise, bu şüpheyi gidermek için  kullanılan tekit..

Şüphen mi var? “Tabi ki bu böyle” manasında…

nâ ( نا ) ; biz

ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerim’de bazen “BİZ” diyor, bazen “BEN” diyor. Bunun sebebini daha evvel konuşmuştuk..

Ben dediğinde, bizatihi kendisini, yani Zatını.  Ama “nâ” dediği zaman, sistemle beraber kendisini, Sunnetullah’la beraber, Ayetullah’la beraber, ve de Esma’larıyla beraber kendisini kastediyor…

Devlet başkanı bazen “ben yaptım” diyor, bazen de “biz böyle yaptık” diyor.. “Biz yaptık” ta ne var? Bütün devlet sisteminin her müessesiyle beraber yaptık var.. Bunun içerisinde tabi ki devletin başkanı, devletin gerçek kişiliği de var. Ama ben dediğinde özellikle  Zatı…

Kuran-ı Kerim’de özellikle “BEN” diyorsa ALLAH-U TEALA’nın zatı olması hasebiyle, bilin ki o, çok daha sert bir ifadedir!..

“Na” diyorsa, yani “Biz” diyorsa, sistemle beraber..
Başkaları, bu “BEN” ve “BİZ” ifadelerini farklı da yorumlamışlar. Şöyle ki; Türkçe’de sen yerine “siz” diyoruz ya, ben yerine de biz diyoruz, nezaketen. Bunu o anlamda da değerlendiren olmuş. Teberrüken yani. Ama ben birinci yorumu, daha anlamlı buluyorum..

Biz ne yaptık?  aradna (عَرَضْنَا); Arz ettik…  

Arz etmek demek; sunmak demek, hadi bakalım anlamında… Türkçe’de günlük kullanılırken, arz etmek ifadesini, bir alt makamın üst makama hitabı olarak kullanıyoruz. Genellikle dilekçelerde kullanıyoruz bu ifadeyi. Ama Kur’an-ı Kerim’de bu böyle değil…

Bakara Suresi’nde hatırlarsınız!!! Hz.Adem’e (a.s.) secde konusunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayet


2-Bakara Suresi 31. Ayet

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِٶُنٖى بِاَسْمَاءِ هٰؤُلَاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîne

Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”


“Biz onu meleklere arz ettik” diyor. Yani sunduk. Hadi göster bakalım dercesine bir Arz bu.. Bir anlamda teklif..

Neyi arz ettik?..

el emânete ( الْاَمَانَةَ); EMANET’i

EMANET biliyorsunuz Türkçe’de de kullanılıyor.

Bu EMANET’in ne olduğu konusunda, Ayetin ilerleyen kesimlerinde konuşacağız. Çok tereddüt edilmiş, herkes farklı bir şey demiş… Onu birazdan açıklayacağız.

EMANET’i biz Arz ettik. Neyin üzerine?..

  1. es semâvâti (السَّمٰوَاتِ):  Göklere
  2. vel ardı (وَالْاَرْضِ): Arza, Yeryüzüne, Yere .
  3. vel cibâli (وَالْجِبَالِ ): Dağlara

Bu 3 unsura, ALLAH-U TEALA  arz etmiş, teklif etmiş… Neyi?  EMANET’i… Fakat onlar ne yapmış?


  • feebeyne (فَاَبَيْنَ ): “Eba” çekinmek, imtina etmek demek. Çekinmişler, uzak durmuşlar. Neden çekinmişler?…
  • en yahmilnehâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onu taşımaktan, yüklenmekten çekinmişler, yapmak istememişler yani.. Bir şey daha yapmışlar..
  • ve eşfakne minhâ (وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا ): ondan  korkup, çekinmişler..

Şimdi buraya kadar bir açıklayalım…

EMANET “bir unsur” ve bunun teklif edildiği “Semavat”, “Arz” ve “Dağ” canlı mahluklar değil, değil mi? Yani bizim bildiğimiz anlamıyla bilinci olan mahluklar değil.. Mesela Dağ! Siz dağla konuşsanız, bir şey yükleseniz, ve biri görse, sana “deli misin? Niçin bunla konuşuyorsun, niçin bir canlı mahlukatmış gibi muhatap alıyorsun?” der.

İşte alimler  bu konuda tereddüt etmişler. “Acaba bu teklif edilen 3 unsur, (Yer, Gökler ve Dağlar) mecazen mi kullanıldı? Makam olarak, mekan olarak? Yoksa gerçekten hitab edilen, muhatap alınan, belirli bir canlılığı  ve bilinci olan unsurlar olarak mı kullanıldı” diye…

Ama ALLAH-U TEALA  bu şekilde Kuran-ı Kerim’de hitap ediyorsa, yani “Biz onlara arz ettik” diyorsa, bunu birinci anlamıyla yani “belirli bir bilinç düzeyinde hitap edilmeye müstahak olan mahlukat” konumunda anlamak, daha doğru…

Çünkü biz biliyoruz ki Kuran-ı Kerimin değişik yerlerinde bizim “cansız” olarak düşündüğümüz veya  “bilinçsiz” olarak düşündüğümüz bazı unsurlar, bazı nesneler farklı bir şekilde ifade ediliyor..


Mesela birçok Ayet var;


Bknz. Aşağıdaki  Ayetler


2-Bakara Suresi 74. Ayet 

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُو

Summe gaset gulûbukum mim bağdi zâlike fehiye kel hıcârati ev eşeddu gasveh, ve inne minel hıcârati lemâ yetefecceru minhul enhâr, ve inne minhâ lemâ yeşşaggagu feyahrucu minhul mâé’, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâh, ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.

Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır.  Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!


19-Meryem Suresi 90. Ayet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefettarne minhu ve tenşeggul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ.

Bundan neredeyse semalar (gökyüzü) parçalanacak ve yeryüzü yarılacak ve dağlar çökerek yıkılacaktı.

19-Meryem Suresi 91. Ayet 

اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًا

En deav lirrahmâni veledâ

Rahmân’a veled isnat etmelerinden dolayı.


41-Fussilet Suresi 11. Ayet 

ثُمَّ اسْتَوٰى اِلَى السَّمَاءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِیَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا قَالَتَا اَتَيْنَا طَائِعٖينَ

Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fegâle lehâ ve lil ardıé’tiyâ tav’an ev kerhâ, gâletâ eteynâ tâiîn.

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,İsteyerek geldik” dediler.


84-İnşikak Suresi 1. Ayet

اِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ

İzes semâun şeggat.

Semâ inşikak ettiği 

84-İnşikak Suresi 2. Ayet 

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.

Ve Rabbini dinleyip haklandığı vakit 


27-Neml Suresi 18. Ayet 

حَتّٰى اِذَا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli gâlet nemletuy yâ eyyuhen nemludhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhû ve hum lâ yeş’urûn.

Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi.

27-Neml Suresi 22. Ayet 

فَمَكَثَ غَيْرَ بَعٖيدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهٖ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَقٖينٍ

Femekese ğayra beîdin fegâle ehattu bimâ lem tuhıt bihî ve cié’tuke min sebeim binebeiy yegîn.

Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.”

27-Neml Suresi 27. Ayet

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبٖينَ

Gâle senenzuru esadagte em kunte minel kâzibîn.

Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.”

27-Neml Suresi 28. Ayet 

اِذْهَبْ بِكِتَابٖى هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ

İzheb bikitâbî hâzâ feelgıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn.

“Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.”


17-İsra Suresi 44. Ayet 

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.

Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir , çok bağışlayandır.


38-Sad suresi 18. Ayet 

اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِىِّ وَالْاِشْرَاقِ

İnnâ sehharnel cibâle meahû yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk.

38-Sad suresi 19. Ayet 

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ اَوَّابٌ

Vettayra mahşûrah, kullul lehû evvâb.

(18-19) Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O’na yönelmiştir.


38-Sad suresi 36. ayet (Genel: 38 – İniş: 38 – Alfabetik: 76)

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّٖيحَ تَجْرٖى بِاَمْرِهٖ رُخَاءً حَيْثُ اَصَابَ

Fesehharnâ lehur rîha tecrî biemrihî ruhâen haysu esâb.

Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.


Gibi Ayetler var..

İş bizim bildiğimiz gibi değil…

Maalesef biz elle tutulan gözle görülen şeylere iman ediyoruz ya… Elbette yanlış olarak… Daha materyalist bir iman düzeyiyle bunu yapıyoruz ya… Bu gibi şeyler bize uzak gibi geliyor..

Bir hadisten örnek vereceğim..

Mütevatir denilen hadisler var.. O kadar fazla kişi tarafından şahit olunmuş ve sağlam râviler tarafından rivayet edilmiş ki, neredeyse reddedilmesi mümkün olmayan hadisler…

İşte bunlardan birisi;


Hatırlıyor musunuz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mescidi Nebevinin yapım aşamasında belli bir zamana kadar  bir hurma kütüğüne dayanıyor… Daha sonra bir kişi Minber dediğimiz şeyin ilk halini yapıyor, 3 basamaklı bir şey ve onu oradan kaldırıyorlar… Kaldırılması gerekiyor ve herkes şahit oluyor ki aynen bir devenin böğürdüğü, inlediği gibi bir ses geliyor.. Bu sese herkes şahit oluyor.. Hurma kütüğünden, bildiğiniz kuru kütük…

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu okşuyor ve onunla konuşuyor…

“Senin için Rabbıma dua edeyim de, senin cennet ağaçlarından bir ağaç olmanı isteyeyim, razı olur musun?”.. diyor. Hurma kütüğü razı oluyor. Ve onu şu anki Minberin altına gömüyorlar… Bu hurma kütüğüne Hannanne ismi verilmiş…

Hannan ALLAH-U TEALA nın isimlerindendir.

Devenin yavrusunu çağırdığında çıkardığı sese deniyor. Bir rivayete göre de; deve yavrusunun annesinin çağırmasına verdiği karşılığa deniyor Hannan. Yani yavru devenin, yardıma ihtiyacı var ve inler gibi annesini çağırıyor. Annesi de buna karşılık veriyor rahmetiyle… İşte bu anlamda El Hannan

Bu Kabe’nin örtüsünde de yazar… El Hannan, El Mennan (Ya Hannan,Ya Mennan) diye Kabe duvarında siyah örtüde yazar… ALLAH-U TEALA lebbeyk diyerek kabe örtüsüne inlercesine yapışanları Hannan ismiyle karşılar…


Fasıl : PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu : Cansızların Resulullah (sav)`la Konuşmaları
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. hurma kütüğü (Aleyhissalatu vesselam`ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu.
HadisNo : 5590

Yani  bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, şuursuz kabul ettiğimiz nesnelerin aslında, bizim anladığımız idrak düzeyinden farklı olduğunun delilleridir bunlar …

Zaten Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa bizim buna âmenna, ayet ifadesi ile semi’nâ ve ata’nâ” dememiz lazım…12:42

Bu şekilde arz ediliyor..

Ve onlar çekiniyor..

Hatta Haşr Suresi okunuyor ..Akşam ve Sabah Namazlarının arkasına… burada …

Biz ona indirmiş olsaydık diyor..


59-Haşir Suresi 21. Ayet

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunu 1. anlamıyla anlamamız gerekir..

Burada şunu bahsediyim..

İlerde bahsedecektik ama önemli bir unsur..

Bana göre ALLAH-U TEALA bütün Mahlukatı yarattığında Hani O meşhur Hadis-i Kutsi varya..


Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)

  • Şimdi eğer ALLAH-U TEALA bilinmekliğini istiyorsa.. Yarattığı Mahlukata da bilebilme özelliğini vermesi gerekiyor.. Yoksa buna uymaz..Nasıl bilecek!!!!!

İşte bu bilebilme yeteneğine “bilinç” deniliyor..

  • Bu bilinç, bizim gibi daha şuurlu olarak kabul ettiğimiz mahlukatta da var..

Bilinçli olamadığını düşündüğümüz  ”taş” gibi (ALLAH korkusundan yuvarlanırlar diyor ya) mahlukatta da var.

Onlarda bile bir bilinç varki muhatap alınıyor..


Zaten şöyle bir düşünce var;

ALLAH-U TEALA ilk başta bütün mahlukatı eşit bir konumda yarattı..

******* Fakat mahlukat aynı ”elest meclisi”nde olduğu gibi, bu emirlere uyup uymama konusunda kendi iradeleriyle; kendi konumlarını, kendi aşamalarını belirlediler..*******

Bu konu çok önemli burayı anlarsanız çok şeyi anlarsınız..

Yani ALLAH-U TEALA en başta

  • Sen Taş olacaksın..
  • Sen Melek olacaksın…
  • Sen İnsan olacaksın … demedi…

Deniliyor ki eğer baştan böyle bir ayırım yapsaydı, mahlukata zulüm etmiş olurdu.

Zulümün karşıtı ne ???

Adalet

Adalet; Eşitlik demek

Eşit alma durumu… Yani bütün mahlukatı eşit bir bilinç  düzeyde yarattı.. Ama en başında böyle yarattı.. Ve onları EMİR le muhatap kıldı.. Fakat mahlukat kendi iradesiyle, seçebilirliği ile, o düşünce sistemiyle kendi konumu belirledi..

İşte bu “kalu bela” denilen “elest meclisi” denilen ortamda, sadece insanlık düzeyinde oldu (bunun 2. kez olduğu söyleniliyor).. Yani bir ayrım yapıldı.. Nesneler kendi idrak düzeyini belirlediler.. Kendi konumlarını belirlediler.. İradeleriyle…

Ondan sonra insanlığın kendi içerisinde sıralaması belirlendi..

Bazen şu soruya muhatap olmuşsunuzdur. “Afrika’da  puta tapan bir  ailede dünyaya gelmiş birisi ile, bir islam ülkesinde, bir İslami ailede dünyaya gelmiş birisinin konumu aynı mı? Onun ne suçu vardı???!!!”

İşte cevabı burada gizli..

Ben sizin RABB’ınız değil miyim? diye sorulduğunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayetler


7-Araf Suresi 172. Ayet 

وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِلٖينَ

Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.

Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet» dediler; «Şahidiz». (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.


Bütün mahlukat bu soruya aynı, eşit bir fırsatta, eşit konumda muhatap olduklarında, hepsi;

  • Bir düşündü!!!
  • Bir analiz etti!!!
  • Bir tahlil etti!!!

Aslında bu tahlildeki, analiz edilişte ki.. *** Kalite ve zamanlama onların, konumunu belirledi..*** 16:56


İşte bizim şuan; neden, nerede, ne zaman hangi şartlarda bu dünyada geldiğimizi o belirledi…

Bunu anlarsanız çok şeyi anlamış olursunuz..

Ama ALLAH-U TEALA oradaki imtihanla sonuca ulaşmadı, işi orada bırakmadı..!!!!

“Hadi birde bu sözünüzün tatbikini yeryüzünde de uygulayın…” dedi..

(Bütün insanlık bakımından)

(Arada bir Adem kısmı var.. Vakit kalırsa 73. Ayette onu da açıklayacağız..)

Aslında biz bu süreci yaşıyoruz.. Bu bağlamda…

Biz bu Ayetten anlıyoruz ki..

Zamanın birinde, ne zaman olduğunu bilmiyoruz.. Zamanın ilk kısımlarında bir yerde

ALLAH U TEALA emanet denilen şeyi.. Teklif ediyor..!!!!

Ama o bilinç düzeyinde olan… (semâvâti vel ardı vel cibâli)

  • semavat,
  • arz
  • ve dağlar

Bunu alamıyorlar üzerlerine; çekiniyorlar.. Fakat ”İnsan” bunu yüklendi. 18:15

İşte insanın üzerindeki yükümlülük bu aslında.


Şimdi burada bazı kelimelere girerek bir şeyleri açıklayacağım…

Burada eba; çekinmek kelimesi var.. Bu çekinme İblis içinde kullanılıyor Kur’an-ı Kerimde.. Ademe secde emri geldiğinde İblis secde yapmıyor biliyorsunuz..


2-Bakara Suresi 34. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).

Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.


Orada ebâ-direndi ve kibirlendi. diyor…

İşlediğimiz ayetteki çekinmek ile; buradaki aynı kökten de olsa, buradaki çekinmenin farklı zihniyette, niyette olduğunu şuradan anlıyoruz.

ve eşfakne-ondan korkup, titredi… Yani korkmasından ötürü bir çekinme var..

İblisin ki nasıl?

İtaatsizliğinden, isyan etmesinden dolayı bir çekinme…

Buradaki eşfakne – Türkçede bir şekliyle kullanılıyor.. Şefkat kelimesi olarak… Şefkat kelimesi burada “Bir şeye duyulan merhamet

Ama burada minhâ diyor. Arapçada bazı zamirler o fiilin anlamını değiştiriyor…

Arapça bilenler için söylüyorum…

Min harfi ceri  kulanılınca anlamını müteaddi yapıyor; yani  fiilin etkisini karşı tarafa geçiriyor… 19:59

Şeytanın çekinmesi, duyduğu acımadan/şefkatten değil.. (Burada güzel bir incelik var..)

Semavat arz ve dağlar ise O emaneti zedelemekten ötürü, o emaneti yerine getirememekten ötürü, ona olan şefkatlerinden dolayı bir çekinme içindeler… Red etmekten dolayı değil.. Ben bu yükü nasıl alırım.. Bunun hakkını nasıl yerine getiririm.. Getiremezsem yazık olur …“Çok değerli bir şey” demesinden dolayı bir çekinme bu…

Aksi olsaydı ALLAH-U TEALA kınardı bu Ayet-i Kerimede..

(…………….)

Farklı görüşler var;

Aslında onlar insanlardan daha bilinçli yani daha hassas bir bilinç seviyesinde değil..

Çünkü şunu demek zorundayız..

Adem’e Secde emri var ya;… Orada Meleklere de Secde edin diyor..

Neden???!

  1. Ruhundan üflediği için
  2. Bütün Esmaları öğrettiği için

Şimdi bunun yapıldığı İnsan çok farklı konumda olduğu için Secde ediliyor… Yani orada aslında İnsana secde edilmiyor.. İnsana verilen, yüklenen o değerlere yapılıyor…

Şimdi o değerler  arz edilirken, ALLAH-U TEALA bunlarla beraber arz ediyor..

Ama sizinde dediğinize katıldığım yer şurada..

İşte; korkup titrediler, Ona zarar vermekten kaçındılar derken…

Burada da belirli bir hassasiyet konumunda bilinçlerinin olduğunun bir ifadesi, çekinmemeleri “ebâ”etmemeleri gerekirdi belki de. Orada haklısınız..


Burada bir ifade daha var… Ve “insan onu yüklendi” diyor..

Bakın burada hamele var… hamele

Türkçedeki hamallık buradan geliyor.

Hammal:Başkalarının yapmadığı/yapamadığı bir işi yapıyor aslında… Yani sen taşıyamıyorsun da, senin taşıyamadığın şeyi (alışkanlığından/yapabilirliğinden  ötürü) o taşıyor..

Hani hafif bir yük için bu kelime kullanılmaz. Demek ki ağır.. Ağırlığını ifade etmek içinde RAB’bim burada yüklendi diyor..

Aslında bu yükün o kadar da ağır olmadığını biz Amener Resulu den biliyoruz..


Bknz.Aşağıdaki Ayet;


2-Bakara Suresi 286. Ayet

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسٖينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰینَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.

Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret ver.»


Yani  o yük, ağır bir yük, kabul.. Ama eğer insana bu teklif edildi ise (Amener Resulu deki kısmı ile)… Bunun kaldırılabilirliği var.

Yani ALLAH (cc) bir kimseye kaldıramayacağı yükü yüklenmesini teklif eder mi? Bu zulüm olurdu hâşâ!

Burada  biraz gayret edin mesajı da var..

Halbuki o yorumlarda da kaldıramayacağı yükü yüklemez derken, “ve siz nefsinizde olanları açıklasanız veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” (Bakara 284) ayetini biraz hafifletmek adına da kullanılmış…YANİ ALLAH (cc) BU 284. AYETİN HÜKMÜNÜ KALDIRDI / HAFİFLETTİ gibi. Ben buna pek katılmıyorum.


2-Bakara Suresi 284. Ayet

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da bütün Allah’ındır. Ve siz nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir. Artık dilediğini mağfiret eder dilediğini de muazzeb kılar ve Allah Teâlâ her şeye pek ziyâde kâdirdir.


Tamam ALLAH’U TEALA bazı hafifletmeler olduğunu söylüyor.. Bunu şu şekliyle anlamak daha mantıklı ALLAH (cc) bir şeyi teklif ediyorsa;

Kaldırılabilirliği var..

Bu kaldırılabilirliği, nasip olursa 73. ayeti açıklarken yapacağız..

Bakara Suresinde de ALLAH U TEALA nın bir desteği bir rahmeti olacağının da bir işareti var.

ALLAH (cc) burada yüklüyor ve Ben size bunu kolaylaştıracağım da diyor.. Biz bunu parantez içinde anlıyoruz..


Her kelimede bir şeyler var, onları eleyerek gitmek istiyorum..

Burada “insan” deniyor, ki bu “cins isim” olarak kullanılmış..

Burada ya bir tek insandan bahsediliyor, “Adem” Hz. Adem (a.s.) olarak, ya da insan cinsi olarak.

Burada bahsediyor..

Peki biz hatırlıyor muyuz bunu?! 24:51

Hatırlayamıyoruz değil mi?

Bunu hatırlayamamamızın sebebi, daha önce açıklamıştık (Bknz.Yukarıda Araf Suresi 172.Ayet -Kalu Bela Ayeti-)

  • Şuan bizim bir bilinç düzeyimiz var. (Dünyadaki bilincimiz)
  • Bilinçaltı düzeyimiz var.. (Cenneteki bilincimiz..)
  • Bir de alt bilinç düzeyimiz var.. (Melekut Alemindeki, latif alemdeki, cennet üstü olan alemdeki bilincimiz..)

Bu; orada cereyan ettiği için bunu hatırlamamız imkansız değil ama çok çok zor..

Çünkü biz daha bilinçaltımıza hakim değiliz.

Daha rüyalarımızın içine giremiyoruz; rüyadayken rüyada olduğumuzu anlayamıyoruz..

Rüyada hakimiyetimiz yok..

Bu geçmişte olanlarla ilgili bir şey..

Ama ALLAH U TEALA bize gaybden haber verme bağlamında bu olayın olduğunu da bize hatırlatıyor..

Biraz ilerleyelim..


İşte bu “emanete” gelelim tekrar..

Emanetin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler var demiştim..

  • Bunlardan birisi “akıl” deniyor..

Yani “aklı olmayanın dini yok ” derler ya..

Akıl ALLAH ın mahlukatına nasip ettiği çok büyük bir ikram..

Ve bu akıl bizim tahmin ettiğimizden çok daha değişik unsurları barındırdığı için ve bilinen anlamıyla diğer mahlukatta da o kadar yüksek tecelli etmediği için ,işte ben bu “aklı” emanet olarak sana verdim.. O da bundan sorumludur anlamında..

Bazı müfessirler bu emaneti…

  • Bazısı bunu dini, şeriati hükümler olduğunu ifade etmişler..

Dini emanetleri verdim ; kim ki yapar kurtulur..Kim ki yapmaz azaplandırılır..anlamında anlamıştır..

  • Bazı müfessirler bunun Kur’an-ı Kerim olduğunu ifade etmişler..

59-Haşir suresi 21. ayet (Genel: 59 – İniş: 101 – Alfbetik: 76)

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel gur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunların hepsi doğru ..

Yani Kur’an olduğu o kadar belli ki ,Kur’anın yükümlülüğüyle biz..dinimiz var…

Ve bunun her hükmünü yerine getirmekle yükümlüyüz..

Ve bu dağlara ağır gelmiş..

Ama biz insanlar mükellef tutulmuş..nesinden HÜKÜMLERİNDEN. Ama insanlar zaman içinde bu hakikatinden uzaklaşıp öyle saçma şeylerle uğraşmışlar ki; birara o kadar saçma bir tartışmalar olmuş ki..

Buna şeytan oyunu diyorum..mesela:

Bir zaman Kur’an-ı Kerim mahluk mu değil mi? diye çok ciddi tartışmalar olmuş..

Bir olay anlatayım..ağlarsınız ..

Zamanında Rumlarla yani Bizanslılarla müslümanlar arasında bir savaş yapılmış ..

2 tarafın da esirleri olmuş..

O esirlerin mübadelesi/ değişmesi konusunda bir anlaşma yapılmış..onlar onu verecek onlar onu verecek..

o zaman ki İslam Devleti liderleri gelmişler ..

Karşılarında müslüman esirler..

Dur demişler ilk önce sizi bir imtihan edeceğiz..sonra esaretten kurtaracağız…

Teker teker almışlar,sormuşlar:Kuran mahluk mu değil mi ?söyle bakalım..yani yaratılmış mı yaratılmamış mı?

Adam bilmiyor ki; bu tartışmaya vakıf bile değil..

Ya mahluk diyor ya da değil..Onun için olsa ne , olmasa ne..bilmiyor ki

Kendi görüşlerine uymayanlara. tamam sen git, demişler..

Ve birçok insan esaretten kurtulamamış..

Karşındaki Müslüman ya!nasıl  yaparsın böyle bir şeyi?aynen bugünde öyle devam ediyor..

Hatta Buhari varya Hz. Buhari..İmam Buhari..

İnanılmaz derece yüksek İslam Alimidir..büyük bir Hadis alimi. Sahih-i Buhari diye çok meşhur bir hadis kitabı var..

Hayatının son yıllarında bir yere gidiyor..

Yolculuk yapıyor..O sırada o  Kuran mahluk/mahluk değil tartışması o kadar büyüyor ki..

O zamanın Emiri diyor ki  sorun bakalım mahluk mu kabul ediyor mu değil mi?

Kendisi bu görüşlerden biri hangisi olduğundan emin değilim….önemlide değil..

Bunu söylemediği için ..Demişler ki..Tamam ..onun canına kıymayın …ama onun arkasında namaz kılınmaz..Yediği yenilmez,içtiği içilmez ve selam verilmez diye bir fetva veriliyor..

Ve son yıllarında  tek başına açlıktan ölüyor..28:49Sefaletten ölüyor..

İnsanlık böyle saçma şeylerle uğraşmış..

Ama bizim bildiğimiz bir şey var..

Bu önümüzdeki Kitap herhangi bir kitap değil..

ALLAH ın Kelâm-ı..Kelâm-ı..Yani Sözü..

O anlamda da Tabiki çok büyük bir EMANET..


Ben ise daha farklı bir  şey de izah etmeye çalışacağım:

Şimdi ALLAH U TEALA bütün mahlukatı yarattığında bilinmekliğini Murad etmiyor mu?!!!?

Ediyor..

(…….)( katılımcılaradan birisi meleklerin nefsi yok diye bir katkıda bulunuyor)

Hepsinin aklı var..Ama Hepsinin nefsi yok..

Mesela Meleklerde nefs yok..

Neden?

Bakın Nefs ..

3 Alemden bahsetmiştik..

  1. Melekut Alemi var..Yukardaki üst alem..Latif Alem
  2. Bir altı Cennet Alemi
  3. Bir altıda Arz yani Yeryüzü

Şimdi Ademe Ruh üfürüldüğünde onda Nefs yoktu..

Çünkü bir şeyde Nefs olduğunda zevceynlik vardır..Dişilik-Erkeklik vardır..

O Cennet üstü Alemde Dişilik-Erkeklik yoktur..

Meleklerin cinsiyeti var mı?Dişilik-Erkeklik..

Ademde de o anlamda da yoktu..

Ne zaman ki ona Nefs yüklendi..

Cennete inerken Nefsle beraber indirildi..

Nereden anlıyoruz bunu????!!!!


Bknz .Aşağıdaki Ayeter


4-Nisa suresi 1. Ayet 

 يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثٖيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى تَسَاءَلُونَ بِهٖ وَالْاَرْحَامَ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقٖيبًا

Yâ eyyuhen nâsuttegû rabbekumullezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve halega minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîrav ve nisââ, vettegullâhellezî tesâelûne bîhî vel erhâm, innallâhe kâne aleykum ragîbâ.

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.


7-Araf suresi 189. Ayet 

هُوَ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشّٰیهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفٖيفًا فَمَرَّتْ بِهٖ فَلَمَّا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn.

O, o (Zât-ı Ecell-i Âlâ)dır ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve eşini ondan yapmıştır ki onunla ünsiyette buluna. Vaktâ ki ona mukarenette bulundu, hafif bir yük yüklendi. Bir müddet bununla gidip geldi. O zaman ki, ağırlaştı. Allah Teâlâ’ya, Rablerine dua ettiler ki eğer bize bir sâlih çocuk verir isen andolsunki, biz elbette şakirlerden oluruz.


Ve ondan sonra gelen geçer ve “uskun el cennet” cennete yerleş diyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 35. Ayet 

وَقُلْنَا يَا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمٖينَ

Ve gulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şié’tumâ, ve lâ tagrabâ hâzihiş şecerate fetekûnâ minez zâlimîn.

Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»


Bu Cennette Nefs hükmü var..

Ve işte deniliyor ki..Ademe yani ortama Teklif edilen aslında  “Nefs” bir üstüyle söyleyeceğim..

****Nefsin kaynağı olan Cemâlullah****(daha önceki sohbetlerde ayrıntısıyla açıklandığı için burada kısaca bahsedilecektir.Bknz.Adem Kıssası Sohbeti.)

O alemde bu esma da, ALLAH ın Esmalarından çok cazip bir esma idi.

Ama O na yönelmenin yükümlülüğü de ;Nefs yükümlülüğüydü..

İşte Adem  o yükümlülüğü bir anlamda kabul etti…

Ve Cennete indi..Yada indirildi. 31:28

Bakın burası çok ilginç bir konu..

(….)


*****

İblis,Melekler ve Adem ; Latif Alemdeydi..

İblis secde etmedi..

Ceza olarak ne dendi ? ” in aşağı”..(ihbît)

Aşağı inmiş olması lazım..İndirildi… nereye: bir alt aleme indirildi..

Biz biliyoruz ki bir alt alem Cennet Alemi..

Arada bir şey yok..

Sonrada bir bakıyoruz ki..

Ademle -Şeytan(artık ismi Şeytan oldu) aynı mekanda..

Nerede?? Cennette..

Ya da İblis hatası yüzünden oraya indirildi..

Adem niye orada ?

Demek ki Ayetlerde muhakkak işareti olan..

Ademin bir hatası oldu..bir şey yaptı ki, o da cennete indirildi bir üst alemden !

Sonra Cennette de hata yaptılar..

Yine bir” in” emri..ıhbitû ….orada(cennette) geliyor..


Araf Suresi 24.Ayet

قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Kâlehbitû ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl’ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Buyurdu ki: Kimimiz kiminize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşip kalmak ve geçinmek vardır.


Bu sefer hepsine (Adem, Havva ve şeytan) beraber.. Nereye indiriliyor… Arz a indiriliyor..

Bunu çok uzun konuşabiliriz.

Demek ki Adem bir hata yaptı orada..Bir talepte bulundu..

Nefsin yüklenilmesini gerektirecek tercihte bulundu..

Bu da sorumluluk getiriyor..

O şekilde Cennet süreci de devam ediyor..


(………)(katılımcılardan birisi insanın yeryüzüne indirilme süreciyle ilgili bir soru soruyor)

Bakın Subhan olan kim??

-ALLAH

Kullî iradeye sahip olan tek kim :ALLAH .. onun dışında kim ne kadar üstün olursa olsun eksiktir..

Subhan  “Tam” demek , “eksiksiz” demek.

Eksikli olması sonucu olarak insan elbette hata yapacak…bir gün bir yerde…

İşte ALLAH bunu ilmiyle biliyor zaten..

Dolayısıyla hata yapa yapa… Arza inecek zaten..

Melekler bile ilmiyle biliyorlar.

Melekler bakın yeryüzünde kan dökecek,fesat çıkaracak birini mi yaratıyorsun…??!!diyorlar..


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


Misal var çünkü Cinler misali var..

Cinler bu şeye maruz kaldılar..

Ama hata yaptılar..

Çünkü neden Cinlerde de Nefs var..

Nereden biliyoruz Nefs olduğunu?

Cennet ve Cehennem hayatı onlarda da var..

Cennet ve Cehennem bilin ki Nefsani bir alem.nefislerin ana unsur olduğu bir alem..

Cezanın da-ödülün de olduğu bir ortam..

Burdan biliyoruz ..Görüyormusunuz…Konu ne kadar geniş …

(………..)

Bunu anlarsanız Ruh gibi dolaşırsınız..!!

ALLAH nasip ederse ki vakit daralıyor..Haftaya olur belki..

Zaten bizim dünyaya gelmemizin mantığı bu…

Yaşamamızın gayreti bu..Sizin dediğiniz..Neden sistem kurulmuş..Ne yapmamız gerekiyor..Ana fikri bu…



EMANETİN BAŞKA BİR BOYUTTAN İZAHINI YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ ŞİMDİ:

  • ALLAH U TEALA bilinmekliği Murad ediyor ya… bütün Mahlukata,kendi sıfatlarından veriyor..

En büyüklerini de İnsana veriyor..

Yeryüzünde”Bir Halife” yaratacağım diyor..

Bknz.Aşağıdaki Ayet


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


İşte bu yüklenilmesi çok ağır bu yükü..

Ancak Halife konusunda olan birisi kaldırabilir..

Biliyorsunuz Esma-ul Hüsnalar vardır..

Biz ALLAH U TEALA yı Zatını anlama konumunda değiliz..

Öyle bir şey bizim hücremizde yok.. 36:42

Biz ALLAH ın zatını anlama konumunda değiliz..

Böyle bir şey bizim hücremizde yok..

Yaratılma süreciyle beraber “kun” emrıyle beraber …

ALLAH U TEALA tüm alemlere Esmalarıyla tecelli ediyor..

Ve bu her eşyada da her türlü mahlukatta da bir şekilde bunun tecellisi var..

Ama bazısında biraz var..bazısında biraz var..

Ama en büyük en fazla tecelli “İnsan”da.

İşte zaten bu yükü kaldırabilecek konumda olan da ancak böyle bir Esma yüklemesine maruz kalan “insan”…

Aynı zamanda ALLAH U TEALA “Ruh”umdan da üfledim.diyor..

İnanılmaz bir “destek” var..İnanılmaz bir şey…

(……)

İşte Arkadaşlar Tamam ..Biz şöyle zayıf mahlukatımız tamam..ama bizde yükleme aslında çok fazla..

Bakın dağlar diyor,arz diyor,sema diyor.. 37:46

Bunlar fiziksel olarak düşünün, dünya mantığıyla düşünün..AMA KALDIRMAYA CESARET EDEMİYOR..

bir kaya düşünün..Ama insan diyor ki “ben kaldırırım”..

Bu zayıf bedenlere rağmen…buna girişiyor..demek ki..

İnsan bir şeylerin farkında..

Ama sonunda da diyor ki Ayette(Ahzab 72.Ayet.);

innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

İnsan çok çok zalimdir..(ZALUUM” dur)

Bakın burada “ZALİM” DENMİYOR..ZÂLİM ; O anda o işi yapan demek..

“ZALUUM” deniyor ayette ! buna Arapça’da mübalağa-i ism-i fail deniliyor..

zaluum-o zulmetme fiilini  çok çok yapan ve sürekli halde yapan demek.. 38:33(Mübalağa var)

Aynı şekilde ne diyor..!!

cehûlen…

ALLAH U TEALA “câhil ” bile demiyor..

cehuul ;onun mübalağası ..çok çok cahildir..Anlamında..

Burada 2 şey var..

Diyor ki ALLAH U TEALA

  • Eğer bu yükün ağırlığını bilseydi..Bu işe girişmezdi..Bu anlamda zalûmen ve cehûlen;

73.Ayette birleştirdiğimizde göreceğiz ki..

  • Bu EMANETİ yerine getirmeyenler,getiremeyenler zalûmen ve cehûlen;

Çünkü ALLAH U TEALA bir şeyi teklif ettiyse arz ettiyse ;

lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ(Bakara Suresi 286.Ayet)

Onun kaldırılabilirliği var..Ağır …ama kaldırılabilirliği var…

Sadece kendi ile değil burada…..

ALLAH ın bir desteği oluyor.. Sistemin devreye girmesi oluyor..Bazı özel şeylerin desteği..Bununla beraber…

Zaten bazı çünkü zayıf yaratıldığını şuradan biliyoruz..


4-Nisa Suresi 28. Ayet

يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَعٖيفًا

Yurîdullâhu ey yuhaffife ankum, ve huligal insânu daîfâ

Allah Teâlâ sizden hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır


Allah  sizden hafifletmek istiyor ..Neyi? Yükü…Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır..

Burada İnsana kerramnâ benî âdeme derken..Ademoğlunu  kerem sahibi yarattık derkende ..ekstra yüklemeler olduğunu ifade ediyor..40:11


17-İsra Suresi 70. Ayet

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنٖى اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَثٖيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضٖيلًا

Ve legad kerramnâ benî âdeme ve hamelnâhum fil berri vel bahri ve razagnâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrim mimmen halagnâ tefdîlâ.

Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.


Adem Kıssasını geçen sene 6-7 hafta işledik..Ana fikir vardı..

Yani niye bu dünyadasın..??!!

Niye gönderildim?!Niye yaratıldım?!

Soruların cevapları var buralarda..

Bunu anlarsak daha doğru yaşarız..

Dünyaya kaptırıp da gitmeyiz..



Ahzab Suresi 73. Ayet

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.

1. li : için, olsun diye
2. yuazzibe : azap eder
3. allâhu : Allah
4. el munâfikîne : münafık erkekler
5. ve el munâfikâti : ve münafık kadınlar
6. ve el muşrikîne : ve müşrik erkekler
7. ve el muşrikâti : ve müşrik kadınlar
8. ve yetûbe alâ : tövbesini kabul eder
9. allâhu : Allah
10. alâ el mu’minîne : mü’min erkeklere
11. ve el mu’minâti : ve mü’min kadınlar
12. ve kâne allâhu : ve Allah olur, …dır
13. gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
14. rahîmen : rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)

Li yuazziballâhulALLAH azap edecek

Li nin başında lam (ل‎‎) var .. Bunun sonuç lam (ل‎‎)ı olduğu söyleniyor..

Yani bunun süreç yaşanacak bunun sonucunda demekmiş..
Arapça bilenlere söylüyorum.. Bu lam(ل‎‎) harfinin.. 12 tane farklı anlamı varmış..
Bunun 1-2 tanesi biliniyor..Buna sonuç lamı (ل‎‎) deniliyor..
Yani bunun sonucunde “Summe” gibi
ALLAH azap edecek..

Bak burada ALLAH U TEALANIN isminin bizzat geçmesi.. bu işin şiddetli olduğunu gösteriyor..
Azap edecek…

Kime azap edecek..

  • el munâfikîne ve el munâfikâti (erkek münafıklara ve kadın münafıklara)
  • ve el muşrikîne ve el muşrikâti(erkek müşrakati ve kadın müşrakati)

Neden bu Ayet!!!Bir önceki Ayetin arkasına geliyor..

Onlar diyor ya zalûmen ve cehûlen

Bunun arkasına gelmesi alakasız gibi duruyor ..

İşte ALLAH azap edecek…

Bu EMANET i layıkıyla getirmeyenleri 4 tane grup soyluyor..

2 ye ayırırsak ..cinsiyeti kaldırırsak..

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Ne yapacakmış?

Azap edecekmiş..

İşte yük öyle ağır ki..

EMANET öyle ağır ki…

Yapamadığın kaldıramadığın takdirde sonucu ne biliyormusunuz ?

Azap

İşte sema,arz,dağlar..birazda bundan çekiniyorlar..

Hep EMANETe kıymetten dolayı çekiniyorlar..

EMANET kıymetli olduğu için layıkıyla yerine getiremeyiz diye..

Hemde neticesinide şey yapıyorlar..

Zaten Adem “ahdini” unuttu.

Yada İsrailoğullarına bir eleştiri var..Bakara suresinde..

Bknz..


Bakara Suresi 100.Ayet

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

E ve kullemâ âhedû ahden nebezehû ferîgum minhum, bel ekseruhum lâ yué’minûn.

Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı?

Zaten onların çoğu iman etmez.


İşte Ahdin bu olduğu söyleniyor..

Yani EMANET i yüklendiğinde ..sen EMANET i yükleniyorsun ama gereğini yerine getirecekmisin..!!!???

Tamam getireceğim..

Hadi öyleyse yaşa..dünyada…

O ahdi unuttu..

İşte bu dünyada hatta bunu Adem aleyhisselamla ilgili söylüyor..

O unuttu diyor..

Zaten biz onda azimde bulmadık..


20-Taha suresi 115. ayet (Genel: 20 – İniş: 45 – Alfbetik: 76)

وَلَقَدْ عَهِدْنَا اِلٰى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve legad ahidnâ ilâ âdeme min gablu fenesiye ve lem necid lehû azmâ.

Kasem olsun ki, bundan evvel Âdem’e de tavsiyede bulunmuştuk. O ise unuttu ve O’nun için bir azm bulmadık.


2. kısımlarda da Adem kıssası ilgili bir şey var..

Diyor ki;yetûballâhu ve yetûbe alâ âllâhu-ALLAH

alâ el mu’minîne ve el mu’minâti

Müminlere ve Mümin Kadınlara tövbesini kabul buyuracaktır..


Bakın şöyle demiyor..

Münafıklara ve Müşriklere azap edecek..

Diğerlerini ödüllendirilecektir demiyor..

“Tövbe”lerini kabul edecek..diyor..

*****


Bakara Suresi 36.Ayet

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînin

Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.


ihbit;inin emri..

İn… bir aşağı in yani..

Konakladığınız yerden inin.. Nasıl?birbirinize düşman olarak.. artık arzda sizin yerleşecek yer var..

Nereye inileceği söyleniyor..

Dünyaya inilecek..

Cennetten bir aşağısına indirilecek..

Bir zamana kadar bir geçim var..

Geçen hafta bunu hatırlarsanız bunu söylemiştik..Belirli bir zamana kadar da bir şey var..

Zamanı belli olmayan ..kıyamet saatine kadar..İşte bu ne olduğunu birazdan anlayacağız..

Adem de RAB bisinden de bazı kelimeler telakki etti,aldı..Burada bir işlem oluyor demek ki..

Ve ALLAH diyor ki ;O nun Tövbesini kabul etti..

Bakın burada ne diyor?

ALLAH Mü’minlerin tövbesini kabul edecektir..diyor..buraya bağlantılı..

(kânallâhu gafûren rahîmâ)

Peki tövbesini kabul etmiş…

Peki “in emri” var..

Sonrada tövbeni kabul ettim diyor..

Peki Ademin Cennette kalması gerekmiyor mu?(Adem ve Havvanın)

Bizim bildiğimiz anlamamızla tövbesi kabul edildi…

Cennette mi kalıyor !!!!?

Hayır ,yere indiriliyor..

Tövbesini kabul ediyor ama affetmiyor!..

***


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.


Kulnâhbitû-tekrar inin diyor..İkinci in emri ! tövbe ettikten sonra bir “in emri” daha var!

Demek ki tövbe” Cennette” yapılmış…

Ama bizim bildiğimiz anlamda tövbe değil bu..

Eğer tövbenin kabulu olsaydı..Bizim bildiğimiz anlamda..

Ademin orada devam etmesi  lazımdı..Ama ne oldu? İndi..

Demek ki ALLAH U TEALA başka bir şey Murad etmiş..Başka bir şey var!!!!

Şöyle değerlendirebilirsiniz..

Eğer Ademin orada tövbe etmeseydi de..İblis gibi tövbe etmeseydi..

Yeryüzüne inecekti..Ama Cennete geri-dönüş olmayacaktı..

Dünyada yaşanacak..bitecek.Bir daha oraya çıkma olmayacaktı..

Ama ALLAH U TEALA tövbesini kabul ederek tekrar Cennetin kapısı açıldı…

Ama Kime ? Kimlere?

Bir önceki Ayette ne diyor..innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu) diyor..


Bakara Suresi 37.Ayet

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيم

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyhi, innehu huvet tevvâbur rahîmu

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


Er Rahîm Esması Kimlere Tecelli ediyor..,??

Mü’minlere..

et tevvâbur er rahman demiyor bakın..RAHMAN DEĞİL ; RAHİM!

et tevvâbur rahîm diyor..

Yani Yeryüzünde yaşayın..Size verilen bir EMANET var..

Bu EMANETi tutun..

Tutabilen geri dönecek..ALLAH ın Rahmetiyle…

Rahimiyle..

Yapamayan ne olacak?

İşte 73. Ayetin başı..

Li yuazziballâhul-ALLAH azap edecek…

Kimlere ?

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Yani diyor ki; ya doğru düzgün  EMANET’i  yerine getirirsin..

Ya da Münafıklar ve Müşrikler olursunuz..Ama Cennete giremezsiniz..Sizin yeriniz belli..

Anlıyor musunuz Adem kıssası neden önemli?

Hikaye gibi dinliyoruz ..Halbuki… biz bunu bilirsek arkadaşlar..

Niye bu süreç işliyor..

Biz Zamanında EMANET verildi bize bunu biliyoruz ama hatırlamıyoruz..

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi

Belâ dedik..Bir EMANET aldık..

Bunu hatırlatıyor sistem..

******

Bunun Ana fikri var burada


Burada bir kelime daha var..

73.Ayet

kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

ALLAH Gafurdur..Rahimdir diyor orada..

****

İşte Ademin tövbesinin kabul edilmesi… tekrar Cennette kalmasına yaramadı..

Ama söyle bir kapıyı açtı..

Onun sırtında olan zürriyetler olan “biz”ler..

Yeryüzünde yaşama şansı bulduk..Ama bir şekilde geri dönüş olacak..

ALLAH ın tövbesini kabul etmesiyle..daha doğrusu “affetmesiyle”

Ama geri dönebilecekler..

Onun züriyetinden sadece Rahîm Esmasına Tecellisine girebilecek,affa mazhar olabilecek..

Mü’minler..

İşte biz ne kadar bunu bu dünyada belirli bir süre olan “ilâ hîyn”diyor ya belirli bir süreye kadar gerçekleştirebilirsek..

Tabiri caizse “Yırtacağız”

Yapamazsak “azap” edilenlerin sınıfına gireceğiz..

Ve ALLAH U TEALA diyor ki;

Onlara Cehennemde yer mi yok diyor..


29-Ankebut Suresi 68. Ayet 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرٖينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil haggı lemmâ câeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilkâfirîn.

Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak ,şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur?

39-Zumer Suresi 60. Ayet 

وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرٖينَ

Ve yevmel gıyâmeti terallezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilmutekebbirîn.

Ve Kıyamet gününde görürsün ki, Allah’a karşı o yalan söylemiş olanların yüzleri kapkara kesilmiştir. Cehennemde kâfirler için bir ikametgâh yok mudur?


ALLAH bizi o tövbenin hakkını yerine getiren ve affa mazhar olan(biz çünkü afla döneceğiz) olanlardan eylesin..

Şunu unutmayalım Bizler aslında birer Ademiz..

Bu sorumluluğu yerine getirenleriz..

ALLAH U TEALA nın merhameti nerede biliyor musunuz?


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnâhbitû minhâ cemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûne

Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.


Kim benim hidayetime,hidayetçime tabi olursa diyor …

o olacaktır..diyor

ALLAH U TEALA da bize Rahmet ediyor burada..Hani yükünü kolaylaştırıyor..kendi başımıza bizi bırakmıyor..

Kıyame Suresi 36.ayet

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

İnsan başıboş  bırakılacağını mı zannediyor?


Bizi ALLAH ın hidayet ve hidayetçileriyle de geri dönüşün yollarını bize izah ediyor açıklıyor..

  • İşte elimizdeki Kur’an-ı Kerim o yüzden bir HİDAYET NİMETİ..

  • Peygamberler bir HİDAYET   NİMETİ..

  • Bu hükmü anlamış olan ALLAH ın evliyaları,alimleri,Peygamber varisleri olan birer HİDAYET..

  • ALLAH ın içimize koyduğu hidayet sistemleri(vicdan gibi) birer HİDAYET…


Şems Suresi 8.Ayet

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona(nefsine)  fücurunu ve takvasını ilham etti.


Bütün bunlarla beraber  ALLAH U TEALA ;

bütün insanlığın,bütün Mü’minlerin

bu hidayete tabi olmalarını

ALLAH’a ve Resulune tabi olmalarını,kendilerini düzeltmelerini ve AFFEDİLEREK gerçekten o geri dönüşe- ki  İleyhi Turceun’ a kadar gidiyor- varmalarını nasip etsin (amin).

SADAKALLAHULAZİM

AHZAB (27.sohbet) 67-71. AYETLER (ktpçk-8)#



SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/cCafUyiccnyzJ


ÂYET METİNLERİ:


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdân

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.


33-Ahzab Suresi 71. Ayet

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâN

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


SES KAYDININ YAZILI METNİ:


Ahzab Suresi 67.Ayetten itibaren;


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym

Bismillâhir rahmânir rahîm.


67.Ayeti bir okuyalım..


33-Ahzab suresi 67. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfabetik: 76)

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.

  1. ve kâlû : ve dediler,derler
  2. rabbe-nâ: Rabbimiz
  3. innâ: muhakkak biz
  4. eta’nâ: itaat ettik
  5. sâdete-nâ: sâdatlarımız, dînde ileri gelenlerimiz,efendilerimiz
  6. ve kuberâe-nâ : ve büyüklerimiz
  7. fe: artık, böylece, bu sebeple
  8. edallûne: saptırdılar
  9. es sebîlen: yol

Devam edelim 68.Ayetten


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.

  1. rabbe-nâ : Rabbimiz
  2. âti-him : onlara ver
  3. dı’feyni : iki, misli, iki kat
  4. min el azâbi : azaptan
  5. ve el’an-hum : ve onlara lânet et
  6. la’nen : lânet ederek
  7. kebîren : büyük

 


Önceki Ayetlerde Kıyametten soru soran kimseler vardı…


Bknz.


33-Ahzab Suresi 63. Ayet

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah(sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh (indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân

İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir.” Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.


Ondan sonra da,


33-Ahzab Suresi 64. Ayet 

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا

İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrân

Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi  hazırladı.


Kıyametten soru soranlar, o işin tam olarak ciddiyetinde değil.. Hani göster bize ne zaman ? Ne zaman gelecek bu?.. Sürekli kıyametin saatini çabuklaştırmak istemelerinden bahsediliyordu.. Başka ayetlerden hatırlarsanız.. Onların niyetlerine özgü olarak, onlara kafir diyordu.. Onlara lanetlenmiş diyordu, onlara çılgın ateş hazırlanmış diyordu..

Çünkü gerçekten kıyametle ilgilenen ona ilgi alaka duyan insan, ona hazırlık yapar..


Hani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) e soruyorlardı ;

“-Kıyamet günü ne zaman?” diye.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de cevap olarak;

“-Sen ne hazırladın onun için?” diyordu.

İşte bu ciddiyette olmayanlar da sonuç itibariyle, bir az evvel ki ayetteki  gruplara girebiliyorlar..

Onlara da “saîr (سَعٖيرً)-alevli ateşten” bir azap hazırlanıyordu. Orada da ebedi olarak kalacaklardır deniyordu..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 65. Ayet 

خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrân

(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.


Biliyorsunuz burada ebedi, bir mübalağa..

“ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır. ” diyordu.


66.Ayette de diyordu ki;


33-Ahzab Suresi 66. Ayet

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlân

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.diyecekler.


İlgili Ayette itaat 2 şekilde geçiyor.

  • ALLAH’ a itaat
  • Resûl’ e itaat

İşte 67.Ayet onunla ilgili;


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ve cehennemde olanlar dediler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan saptık.


Ve dediler diyor… Yukarıda derler diyor.. Burada dediler diyor..

Ey Rab’bimiz biz itaat ettik ama kime???? Efendilerimize “sâdetenâ” burada seyit kelimesi var. Biliyorsunuz seyyid; Efendi demek..

Salavat getirirken; “Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli Seyyidina Muhammed” diyoruz.

Yani “Efendimiz olan Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem).”

Burada da onun çoğulu var.. “Seyyidlerimize” yani efendilerimize itaat ettik.

Bir ifade daha var ..!!!!

Kuberâenâ- buda “kebir” yani büyük kelimesinden.. Büyüklerimize itaat ettik diyor.

(Kebir; ~ Ar kabīr كبير  [#kbr faˁīl sf.] büyük)

66.Ayette ne diyordu, yani “Keşke“ derken, ateşin içinde ne diyorlardı..

“-Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.”

Anlaşılıyor ki gerçek anlamda itaat edilmemiş.. Kimlere itaat etmişler? Kendi itiraflarıyla;

  • Seyitlerine, efendilerine ve
  • Büyüklerine

Tabi bunu ne ile söylüyorlar.. Nedametle söylüyorlar.. Pişmanlıkla söylüyorlar.

Ve onun arkasından ne diyorlar !!?? Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler.. Yada ne yaptırdılar? Fe edallûnâ-s sebîl(sebîlâ)- Saptırdılar..

Şimdi ‘’dalla’’ 

 (Ar .Dalâle  ͭ ضلالة [#ḍll faˁālaͭ msd.] yoldan çıkma, azma, sapma, sapkınlık Ar ḍalla ضلّ saptı, yanlış yola gitti)

Fatiha Suresinde geçiyor (7. Ayet);

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Dâllîn- sapanlar anlamına geliyor.. “Dâllalet”in  zıttı “hidayet

Hidayet; olması gereken, adrese giden doğru yol üzerinde bulunmak.. Bunun zıttı ise dalalet..

Bu eskiden beri kullanıldığı için tam manalarına girilemiyor… Kulak alışkanlığı olduğu için… Şöyle bir ifade var Fatiha Suresinde, hatırlıyor musunuz?? Ya sırât-i mustakîm (الصِّرَاطَ المُستَقِيم); ya da diğeri..

Kendilerine nimet verilenlerin yoluna hidayet et.

Bir de gayrisi vardı (gayril) o neydi?

  1. magdûbi aleyhim: Kendilerine gadab edilmişlerin,
  2. lâd dâllîn(dâllîne): Delalette olanların.

01-Fatiha Suresi 7. Ayet

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.


2’sini 1 sayarsak gayril ..

Ya sırâtel mustakîm de olacağız yada diğerinde. Gri yok.. Ya siyah var ya da beyaz…

Gri şöyle var ki buna 3.yol denirse, VÂKIA Suresinde şöyle geçiyor.. 3 gruptan şöyle söz ediliyor..

“Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz. Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!». Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!». İlerde sabikun, işte o sabikun. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.”


Bknz.


  • 56-Vakıa Suresi 7. Ayet 

كُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةً

Ve kuntum ezvâcen selâsehen

Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.

  • 56-Vakıa Suresi 8. Ayet 

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.

Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»

  • 56-Vakıa suresi 9. Ayet 

وَاَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ

Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.

Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»

  • 56-Vakıa suresi 10. Ayet 

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

Ves sâbikûnes sâbikûne

İlerde sabikun, işte o sabikun

  • 56-Vakıa suresi 11. Ayet 

اُولٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ

Ulâikel mukarrebûne

İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip olanlardır.


2 yol var…

  • Sağcılar
  • Solcular

Birde ileri gidenlerin ekstra bir yolu var (sağcıların ekstra yolu).. O anlamda 3 yol var..

Ama Fatiha Suresindeki manasıyla 2 yol var.. Ya sırâtel mustakîm üzerinde olacaksan yada diğerleri..

(…..)

Mukarrebûn’u şöyle izah edeyim..

Bakın kıyamet sahnesinden izah edecek olursak; Yani sonuç olan, ödül olan kısmıyla söylüyorum… Bu gün bir ayette denk geldi ilginç bir şekilde.


Bknz İlgili Ayet;


27-Neml Suresi 87. Ayet 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَاءَ اللّٰهُ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِرٖينَ

Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fis semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâhu, ve kullun etevhu dâhırîne

Ve sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediği kimseler hariç, semalarda ve yeryüzünde olanlar dehşete kapıldı (kapılırlar). Ve herkes boyunları bükük olarak O’na geldiler (gelirler).


Konuyla ilgili Hadis;

  1. Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde ALLAH U TEALA, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

  1. Adil devlet başkanı,
  2. Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
  3. Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
  4. Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
  5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
  6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
  7. Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”

Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2


Kıyamet sahnelerini hatırlayın, kişinin annesinden, babasından, akrabasından kaçacağı.

Bknz. İlgili Ayetler


80-Abese Suresi 33-37. Ayetler

 فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ *33* يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ *34* وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ *35*  وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ *36

*37* لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ

Fe izâ câetis sahhâh(sahhâtu). (33) Yevme yefirrul mer’u min ehîh(ehîhi). (34) Ve ummihî ve ebîh(ebîhi). (35) Ve sâhıbetihî ve benîh(benîhi). (36) Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi). (37)

Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, (33) O gün kişi kaçar, kardeşinden… (34) Anasından, babasından..(35) Eşinden ve oğullarından. (36) Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. (37)


Çırıl çıplak olduğu halde, kimsenin birbirine bakmayacağı, saçların biranda beyazlayacağı..


Bknz.


73-Muzzemmil suresi 17. ayet (Genel: 73 – İniş: 3 – Alfabetik: 76)

فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شٖيبًا

Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).

Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?


O sahneleri bir düşünün, herkes sorgu- sual, telaşe içerisinde..

Bir de arşın gölgesinde gölgelenenler var..

Bir ayette onlar karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar..diyor..


Bknz.


56-Vakıa Suresi 15-19. Ayetler 

*17*عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ *15* مُتَّكِئٖينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلٖينَ*16* يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ

*19*بِاَكْوَابٍ وَاَبَارٖيقَ وَكَاْسٍ مِنْ مَعٖينٍ*18* لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ

Alâ sururin mevdûnetin. (15) Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne). (16) Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne). (17) Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin). (18) Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne). (19)

Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde. (15) Onların üzerinde, karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır). (16) Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır. (17) Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile. (18) Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar. (19)


Karşılıklı tahtlarda oturma sahneleri, cennetle ilgili ayetlerde de geçiyor.. Ama kıyamet sahneleriyle ilgili olan yerleri de var onun.. Hadisle örtüştüğü kısım bu.. İşte o mukarrebunlar var ya.. Onların ikramı o..

O sağcılar, solcular var, (Kur’an-ı Kerim ifadesiyle) Ashab-ı Meymene (Ashab-ı Yemin), Ashab-ı Meş’eme (Ashab-ı Şimal) grupları var. Bunlara sorgu ve sual  var..

Ama bir grup, mukarrebun denilenler, onlar öne geçenler (sabikun).. Bunların ikramı çok daha farklı..

Şimdi baştaki kısma dönecek olursak, yani dâllîn/dalalet dediğimiz kısma. Onu anlatmaya çalışıyorum..

Dâllîn’in şöyle bir izahı var. (Birisinin ifadesi)

Sırât-ı mustakîmde olmaya niyet ettiniz.. ALLAH U TEALA da nimetiyle, desteğiyle size bunu nasip etti.. Sizi o istikamet üzerinde olmaktan alıkoyacak her türlü şey, düşünce ve amel; (dalalet) oluyor. Siz de o anda “dâllin” yani dalalette olanlardan oluyorsunuz.

Şimdi genel kapsamıyla;

  • Sırât-ı mustakîmde hiç olmama durumu var..
  • Birde özel olarak, mü’minler için (sırâtel mustakîmde ilerleyenler için), sırâtel mustakîmde olmaya muhalif olabilecek her türlü düşünce, hareket, amel, niyet dahi  “dalalet/sapma” oluyor.. 

Çünkü direksiyon hafif sağa-sola kayıyor.. Düzeltemezse ne olacak ? İstediğin kadar yolda ol.. Bir an gelir ki, çizgiyi geçer, takla atar gidersin.. O yüzden dalalet mü’min için farklı bir ifade. Mü’min olmayan herhangi bir insan için ise daha farklı bir ifade.. Yani ana yoldan sapma anlamına geliyor, buradaki ifadesiyle..

Ayette ne diyordu? Orda ateşte yüzleri çevirilenler ne diyordu?..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 66. Ayet 

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen).

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.


Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler, bizi saptırdılar diyor.. “edallû” diyorlar..

Ve gâlû rabbenâ innâ etağnâ sâdetenâ ve kuberâ enâ feedallûnes sebîlâ.

Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize/efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.”

Çünkü sen ALLAH’a (cc) ve Resul’üne itaat etmezsen; itaat edeceğin başka her şey, seni saptıracaktır..

Kendi hayatımıza bakalım; İtaat ettiğimiz her türlü unsur, eğer gerçekten ALLAH’a (cc) ve Resûlü’ne (s.a.v.) götürmeyecek ise, hangi unsurlar olursa olsun, hangi türde felsefe olursa olsun, hangi türde görüş olursa olsun, (buna siyasal bir görüş diyebilirsiniz, kültürel bir görüş diyebilirsiniz) saptırma ihtimali var..

O yüzden bir Mü’minin, Kur ‘ân-ı Kerîm’le ilgilenen her Mü’minin, tabii olduğu, itaat ettiği, her türlü görüşe, bu anlamda, her zaman dikkat etmesi lazım..

Çünkü bir ayette; “Onlar bir konuda tereddüt ettiği zaman onu ALLAH’a (cc)ve Resûl’üne götürürler” diyor.


Bknz.


4-Nisa Suresi 59. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum, fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûli in kuntum tué’minûne billâhi vel yevmil âhır, zâlike hayruv ve ahsenu teé’vîlâ.

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz –Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız– onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.


4-Nisa Suresi 65. Ayet

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

Felâ ve rabbike lâ yué’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim haracem mimmâ gadayte ve yusellimû teslîmân

Yok, yok rabbına kasem ederim ki, onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde, seni hakem yapıb sonra da verdiğin hukümden nefislerinde hiç bir darlık duymaksızın, tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.


Uyulmadığı takdirde de tehlikeden söz ediliyor..

Şimdi burada, şu 2 kavramdan bahsedeceğim;

  1. Seyyid
  2. Büyükler

Toplum hayatında bazı kurallar var.. Toplum hayatındaki bu bazı kurallar, insanı bazı sosyallikler içerisinde alıp götürüyor…

Bu sosyal yaşantı içerisinde önder olan, lider olanlar var, efendi olanlar var.. Efendi deyince akla ne geliyor? Bir emir komuta zinciri geliyor.. Yani o bir şeyler söylüyor, şunları şunları yapın diyor.. Kişi de konumu gereğince ona tabi oluyor.. İtiraf edenler de işte; “Biz onlara tabi olduk, itaat ettik” derken bu efendileri kast ediyor.. Sanırım bu kavram anlaşılıyor…

2.kavram ise “büyüklerimiz“. Yani büyüklerimiz-kuberâe-na ifadesi… Kuberâe ( كُبَرَاءَ ) kelimesi kibirler anlamına geliyor…

Bir ayette, o şehrin ekâbirleri diyor, bir başkasında da ileri gelenlerinin sayıları 9 (dokuz)..


Bknz.


  • 27 – Neml Suresi 48. Ayet

وَكَانَ فِى الْمَدٖينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtın yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûne

Ve şehirde dokuz kişilik bir grup vardı ki; yeryüzünde fesat çıkarıyorlar ve ıslâh etmiyorlardı.

  • 6-Enam Suresi 123. Ayet 

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖى كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Ve kezâlike cealnâ fî kulli garyetin ekâbira mucrimîhâ liyemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bienfusihim ve mâ yeş’urûn.

İşte böyle, her memlekette günahkârları, oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.


ekabir:  Kökeni Arapça. kbr (büyük-büyük olmak) kökünden gelen akābir (أكابر)  “en büyükler, önde gelenler” sözcüğünden alıntıdır. Arapça, akbar (أكبر )“daha büyük, en büyük” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur.


İsm-i Tafdil var.. En büyükleri anlamına geliyor…

Orada 9 sayısıyla ifade edilmiş ne hikmetse.. Geçen dönemlerde bizde dikkat ettik  ve birilerine sorduk, en önde olan ve dalaletteki fikir önderlerini say dedik.. Hep 9 civarında sayıldı.. Yani güncelliğini koruyor bu ayet.. Aklınıza gelen,  ALLAH’i konularla  mücadele eden ekabirleri sayıyorsunuz.. Aklınıza gelen 9 kişi oluyor… 9 sayısında bir şey var.. Hikmetine binaen RABB’im 9 (dokuz) ifadesini kullanmış..

Şimdi ne deniyor günümüzde; toplumun önde gelenleri, ileri gidenleri deniyor.. Yani ne büyük sanatçı deniyor… Ne büyük fikir adamı deniyor.. Toplumda, insanlardan birilerini hep putlaştırmak, idolleştirmek eğilimi var.. Bu gençler ve çocuklarda çok daha fazla.. Çocuklara bakın, onlara idol denen bir şey yükleniyor.. Ona hayran kalıyorlar..

Mesela benim kızım. O da izliyor… Prensesler var biliyorsunuz, barbiler var… Bazı karakterler ithal ediliyor, sonra o kültüre yapıştırılıyor.. Çocuklar hep onun gibi giyiniyorlar… Onun gibi olmak istiyorlar.. Çocuk biraz daha büyüyor, buluğ çağında  pop şarkıcılarına ilgi duyuyor.. O şahısların posterleri alınıyor, asılıyor. Sonra, çocuklar için idol oluyor..

Put anlamında “ilah anlamında’’ hayranı oluyor onun.. Saç şeklini, giyim şeklini, hatta diş  şeklini bile ona benzetiyor..

Mesleğimle ilgili olduğu için söylüyorum, yanında fotoğraf getiriyor “bunun gibi olmak istiyorum” diyor.. Nesi diyorum? Dişleri diyor..  Dişlerine kadar benzemek istiyor.. Biri geldi, Tarkan’ın resmi ile, “benim dişlerimi bunun gibi yap” dedi.. Komik geliyor ama insanın “büyüklere” karşı böyle bir temayülü oluyor..

Ya da şuan ki futbolcular… Adamın üstün olduğu yanı, bizden topa daha iyi vuruyor olması sadece.. Başka hiçbir üstünlüğü yok… Ne kültür olarak.. Ne ahlak olarak.. Ne maruf şeyler olarak… Hiçbir şey yok üstün olduğu… Sadece topu biraz daha iyi tepiyor. Ama bakıyorsunuz o, “idol” denilen kahraman oluyor..

Ayete yaklaştıracak olursak;

Fikir önderleri var, gazeteciler var mesela. Kişi makaleyi okuyor “tamam ben de öyle düşünüyorum” diyor.. Ya senin hiç mi kimliğin, kişiliğin yok? Senin bir birikimin var.. Niye onu kes-kopyala-yapıştır yapıyorsun. Hele hele o büyük olan yazar, İslamla alakası olmayan biriyse!!! Onun yolundan gidiyorsun…

İşte bu kişiler, ahirette, nedamet içerisinde ve o kimselerin karşısında, ne diyorlarmış???  “Onlar bizi delalete götürdü” diyorlarmış. Ve orada onların bir de duaları var.. Bedduaları var, aslında…

İşte 68. Ayette bu var;


33-Ahzab suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.


Diyorlar ki; “Rabbenâ âtihim-Rabbimiz onlara ver, dı’feyni minel azâbi-azaptan 2 kat ver”…

Niçin 2 kat

  1. Kendileri saptıkları için,
  2. Başkalarını saptırdıkları için.

Daha önce işlediğimiz ayetlerde geçmişti hatırlarsınız. Birisi kendi yaptığı için, birisi de yaptırdığı için. Bu basit bir şey gibi geliyor ama, hiç te basit değil.!!!!

Bakın şunu bir deneyin. Bir mum alın ve mumun alevine bir kez elinizi dokundurun…

  • Sonra elinizi çekin, bakın bir daha dokunabiliyor musunuz?..
  • Bunu bir de başkası için, ikinci kez yaptığınızı düşünün…

Zaten yaptığıyla, ALLAH’a itaat etmediğiyle, isyan ettiğiyle, kafir olduğuyla bir azap var.. Hadi çekin… Hadi bir daha çekin saptırdıklarınız için..

Ya da bir başka ifade ile 2 kat şu;

  • Ocağın altını açıyoruz ama, hafif derece,
  • Bir de alevini sonuna kadar açıyoruz, ısıyı artırıyoruz,

Yani bir de ısı derecesi olarak 2 kat.. Vel hasılı, ikisi de birbirinden belâ..

Gençlik zamanlarımda gördüğüm bir şey geldi şimdi aklıma.. Ara sıra camilere gidip geliyorum. İzmir’deki camilerden birinin içine bir resim asmışlar.. Resimde de bir mum.. Mum alevi üzerinde ise bir el.. Altına da şunu yazmışlar;

Ateşe dayanabilecek kadar günah işle“…

Sadece bir mum alevi…

Bir Hikaye ;

Bir papaz Müslümanları sınamak için, yağmurlu bir havada, kızlarını 2 genç dervişin evine gönderiyor. Ve kızlarına, “kendinizi içeri aldırtın, sonra size yanaşacak olurlarsa bağırarak kaçın” diye tembihliyor.

2 genç bekar derviş, kapıyı açıyorlar, bakıyorlar, 2 tane genç kız… ALLAH ALLAH… Alsak mı almasak mı? Hava da yağmurlu… Bir Müslüman, böyle bir durumda, çaresiz bir kişiyi dışarıda da bırakamaz.. Buyurun diyorlar, alıyorlar içeri..

O zaman evler tek oda.. Araya perde çekiyorlar.. Kendi taraflarına geçiyorlar..

O zamanlarda mangalla ısınılırmış, şimdiki gibi kalorifer yok.. Genç  dervişler, mangalın üzerinde ellerini tutarak, sabaha kadar oturuyorlar.. Akıllarına kötü  bir şey geldiğinde ellerini  ateşe yaklaştırıyorlar, yanınca geri çekiyorlar..

Ertesi gün babaları çağırıyor kızları, “ne oldu kızım, gelmediniz?” diyor.. Baba diyorlar, sabaha kadar onları perdeye yansıyan gölgelerinden takip ettik; ateşin üzerine ellerini uzatıp, uzatıp çekiyorlardı ve bu halde sabaha kadar uyumadan durdular…

Bu olaydan sonra, papaz Müslüman oluyor…

Yani gerçek iman ehli, bu azap konusunu, ahireti düşünerek yaşar..

Bakara Suresinde NE DEMİŞTİK..


2-Bakara Suresi 4. Ayet 

وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablikeve bil âhireti hum yûkınûne

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 


Hani demiştik ya “gayba” inanırlar orada sadece gayba “iman” var..

Ama yakîn, inanmanın çok üstünde bir olay..

  • Görür gibi
  • Yaşar gibi..
  • Yarın olacakmış gibi..

İşte gerçekten ahirete “yakînen”, ikna seviyesinde inanan insan, hata işleyemez..

Yani şu sözü söyler; “yarın bu benim ahirette karşıma gelecek”.. Düşünsenize bir mekanizma, iç mekanizmanız sizi sürekli takip ediyor.. Ya, şu an düşündüğüm, yarın karşıma gelecek.. Şu an şu kişiye kızıyor ve onun hakkında ileri geri konuşuyorum ama, bu bir gün benim karşıma gelecek.. Konuşamazsın ya…

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya; “Ya hayır konuş ya sus”.

İşte bu idrakla söylüyor. Bir gün karşıma gelecek idraki ile… Geçenlerde bir hadis okudum, çok güzel. Deniyor ki;

“Ahirette hesaba çekilecek olan yanmıştır”..


İlgili Hadis;

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Kıyamet Ahvali – Hesap Ve Kullar Arasında Hükmün Verilmesi
Ravi : Hz.Aişe
Hadis : Resulullah (sav) “Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!” buyurmuşlardı. Ben: “Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen): “O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek” (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?” dedim. “Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!”
HadisNo : 5065

Bazı ulemaya göre, hesaba gelmeyecek olanlar var…

(……..)

Onlar mukarrebûnlar mı bilmiyorum ama… “Onlara tartı bile kurulmayacaktır” deniyor… Azgınlar için bir ayet var onu biliyorum.. Ayette; “Tartıya gelmeyecekler” diyor..

Bknz.


18-Kehf Suresi 105. Ayet 

اُولٰئِكَ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهٖ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقٖيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا

Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznân

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Bir de bunun pozitif kısmından, “hesapsız olarak cennete girecekler” diye de bir ifade var… Bazıları reddediyor ama.. Böyle bir ifade var..

Bu görüş doğruysa eğer, ve bunlardan olmayacaksak (hesapsız cennete girenlerden), o hesap çetin arkadaşlar!

Hatta daha evvel anlattım;

Ömrünü bir adada, sürekli secdede geçiren birisi var. En ufak bir günaha girmiyor. Günaha girecek te bir durum olmuyor. Ahirette ona soruyorlar. “Amelinle mi cennete girmek istersin, ALLAH’ın (cc) adaletiyle mi, yoksa rahmetiyle mi?

O da düşünüyor, “En ufak bir günaha girmedim, tüm hayatım ibadetle geçti. Ben ALLAH’ın (cc) adaletiyle, ibadetlerimin  karşılığı olarak girmek istiyorum” diyor..

Terazinin bir kefesine amellerini koyuyorlar dağ gibi. Bir tarafa da bir “göz nimetini” koyuyorlar, gözü koyuyorlar. Vel hasılı göz nimeti ağır basıyor!..

“Aman ya Rabbi! tamam” diyor. “Affeyle.. Ben Sen’in rahmetinle girmek isterim. Bu şekilde gireyim.” diyor..

(…..)

Olaya özgü söyleniyor… Dolayısıyla kimse o hesap gününde iddialı olmaması lazım… Çünkü ALLAH U TEALA ortaya bir şey çıkarır.. Göz değil, nefesin bile hesabını veremeyiz …

Ya, ben çok iyi insandım… Şöyle insandım, böyle insandım kâr etmez… Orada iç sesler devreye girer… Niyetler devreye girer, altından kalkamayız…

Bakara  Suresi 284. Ayetlerde olduğu gibi kalır insan…Yani en basitinden halletmek lazım..


2-Bakara Suresi 284. Ayet 

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu, fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun

Göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar (herşey) Allah’a aittir. Ve eğer siz nefslerinizde (içinizde) olanı açıklasanız veya onu gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Artık dilediği kimseyi mağfiret eder, dilediği kimseyi azaplandırır. Ve Allah herşeye kaadirdir.


ALLAH’ta  (cc) onu nasip etsin (hesapsız cennete girenlerden olmayı)… Hesap o bağlamda ağır…


69.Ayete gelelim..


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.


  1. yâ eyyuhâ eyellezîne :ey  o kimseler , onlar
  2. âmenû : âmenû oldular(iman edenler)
  3. lâ tekûnû : siz olmayın
  4. ke ellezîne : o kimseler gibi
  5. âzev : eziyet ettiler
  6. mûsâ : Musa
  7. fe : artık
  8. berree-hu: onu berî kıldı, temize çıkardı
  9. allâhu : Allah
  10. mim-mâ (min mâ) : şeylerden
  11. kâlû : onlar dediler
  12. ve kâne : ve oldu/idi
  13. indallâhi (inde allâhi) : Allah’ın katında
  14. vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Hatırlarsanız bu ayeti “Ders 23’te” işlemiştik..

Eziyet konusunda işlemiştik. Demiştik ki;

  • ALLAH’a (cc) eziyet
  • Peygamber’e (s.a.v.) eziyet

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenlerin bir kısmı kafirler, münafıklardı… Ama bir kısmı da (o ayetlerde çıkarımda bulunmuştuk) direk olmasa bile, dolaylı olarak maalesef Müslümanlardı… Onlar da bir şekilde Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) eziyet ediyorlardı…

İşte tekrar gelmiş bu konu… Direk olarak değil ama Hz Musa’yı (a.s.) örnek vererek diyor ki;

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Şimdi alimler bu konuda bir çok misaller vermişler… Hz .Musa’ya (a.s.) nasıl eza edildi diye, bir çok hikaye var, bir çok misal var.

Ama burada ben bir şeyden bahsedeceğim: Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem). Medine’de İslamiyet ilerliyor, ganimetler artıyor, biliyorsunuz. Bu ganimetlerin bir kısmı da Peygamber Efendimiz ‘in (sallallahu aleyhi ve sellem) tasarrufuna verilmiş (beşte bir)…


Bknz.


8-Enfal Suresi 41. Ayet 

وَاعْلَمُوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Vağlemû ennemâ ğanimtum min şey’in feenne lillâhi humusehû ve lirrasûli ve lizil gurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgâni yevmel tegal cem’ân, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.


Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu dilediği gibi tasarruf ediyor.. Ertesi günün rızkından hiçbir şey “gecelememiş”… (Bizde derin dondurucular var biliyorsunuz..Aç kalma tehlikesi var…!!!!). Ama Peygamber Efendimizin (s.a.v.) evinde bayatlamamış…

(Bayatlamak: bāta بات geceledi, konakladı kelimesinden geliyormuş..)

Hani biz ekmeğe bayat diyoruz ya… Arapçadan gelmiş, gecelemiş ekmek demek.. Yani bir rızık, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  evinde bayatlamamış, gecelememiş… 

Ve o ganimetler var ya, (İslamiyetin ilerlediği zaman da) bugünkü ifadelerle milyonlarca/ trilyonlarca lira… Ve bunun beşte biri Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  tasarrufunda ve bir gece bile kalmıyor…

(………..)

Beytul Mal gibi.. Ama tasarruf kendisinde… Beytul Mal, daha sonra, halifeler devrinde…

(…………)

Ama Ayette beşte birini sana verdik diyorsa, isterse kendine de kullanabilir; kimse de bir şey diyemez..

((((…))))

O dönemde bir kitapta okumuştum çok şaşırmıştım…

Mekke’de ve Medine’de Müslümanları bir şey rahatsız ediyor..Tabi hepsini değil… Biliyorsunuz, insanları kazanmak için  zekat mallarından bazısı, gayrimüslimlere verilebiliyor. “Kalpleri İslamiyete ısındırılacak” diye bir grup var.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle kerim, öyle cömert ki.. Bazılarına “şu sürüyü beğendiysen al?” diyor ve tamamını veriyor… İşte böyle böyle dağıtıyor.. Ama kime dağıtıyor??? Kalbi İslamiyete ısındırılacak olanlara…

Bu işin hikmetini anlayamayan Sahabe Efendilerimiz’den (r.a.) bazıları rahatsız oluyor.. “ALLAH’ın (cc) rızasını gözetmedi” diye Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)  hakkında konuşuyorlar..

Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bu söz o kadar ağır geliyor ki, kendi kendine şöyle diyor; “ALLAH (cc) Hz. Musa’ya rahmet eylesin. Ona bundan daha ağırı söylendi de O sabretti.”

Demek ki “Hazreti Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın” derken, aslında bu kastediliyor…

Hani Surenin başlarında (Ahzab Suresi 40.Ayette) demişti ya;


33-Ahzab Suresi 40.Ayet

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmân

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


Peygamberler’in Hatemi’dir, sonuncusudur, yüzük taşıdır. Aman ha herhangi birisi değildir.. Dikkat edin..

Elbette biz onların (ashabın) ayaklarının altına gelemeyiz… Eleştirmekte haddimiz değil.

Burada, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yaşayan Sahabe efendilerimize (r.a.), Kuran-ı Kerim diliyle bir ikaz var…

“Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Yani tebliğ esnasında Onun (Peygamber efendimiz) yaptıklarına itaat edin…

Bakın yukarıda ne diyordu?!!!

“Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler. (Ahzab 66.Ayet)

Görüyorsunuz, itaat etmeyenlerin ne olacağı yukarıda söyleniyor.. Her idrak seviyesinde, iman seviyesinde insanların yaptıklarının bir karşılığı var… Benim gibi, bizim gibi düşük iman seviyesinde de ALLAH’a ve Resûlün’e (s.a.v.) itaatsizlik var… Sahabe (r.a.) seviyesinde de vardı.. Yani bu Ayet, her iman seviyesindeki kimselere bir ikaz niteliğinde…

Bakın hikmetini anlayamayabilirsiniz, ama bunu yapan ALLAH’ın Resûlu (s.a.v.)… Siz itaat edin.. “semi’nâ ve ata’nâ” deyin diyor.. İşittik ve itaat ettik… Hatta şöyle demeyin diyor “semi’nâ ve asaynâ” işittik ve isyan ettik… Yani mutlaka itaat edin, hikmetini anlamasanız da …


4-Nisa Suresi 46. Ayet

مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِى الدّٖينِ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا

Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime am mevâdııhî ve yegûlûne semiğnâ ve asaynâ vesmağ ğayra musmeıv ve râınâ leyyem bielsinetihim ve tağnen fid dîn, ve lev ennehum gâlû semiğnâ ve etağnâ vesmağ venzurnâ lekâne hayral lehum ve agveme ve lâkil leanehumullâhu bikufrihim felâ yué’minûne illâ galîlâ.

Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.


Hz Ebubekir (r.a.) sıddık ne diyor? “Es Sıddık” ne diyor?… O diyorsa doğrudur.. Olaydan haberi yok… Ona anlatılıp, olaydan haberi olunca , tefekkür edip bunun üzerine söylemiyor.. Haberi yok.. İsra ve Miraç Olayı olmuş, ertesi gün başkalarından duyuyor.. Ya  senin arkadaşın, “bunları bunları yaptım diyor”. dediklerinde. Soruyor, “kim diyor?”. Senin arkadaşın Muhammed (sav)… Cevap net, “O diyorsa doğrudur”.. Bakın; “Ya söyleyin, bir anlatın, tahlil edeyim, analiz edeyim” demiyor.. Kim diyor? Muhammed (onların ifadesiyle Yani Hz.Muhammed s.a.v.). “O diyorsa doğrudur”…

Bu Sıddıklık..

Hatırlarsanız “sıddıklığı” şöyle açıklamıştık.. Bir tümevarım iman var.. Eşyalara  bakarak, nesnelere bakarak, olaylara bakarak, tamam buna inandım, buna da inandım, buna da inandım diyorsunuz.. Birde  kestirme yolu var tümdengelim… Tamam, yerleri gökleri yaratan ALLAH’sa, ki bunda şüphe yok. Bu böyledir, herşeye kadirdir, sübhandır.. Ben de iman ettim.. Bitti. Artık her küçük olayda, aşağı kademedeki  tüm olaylarda ayrı ayrı düşünmezsin. Artık sıddıkiyet vardır..

Bakın şunu da açıklayım… Hz Ebubekir’in (ra) sıddıklığı  ALLAH’a (cc) dır; O’da O’nun Resûlü… Yani ALLAH’a imanı çok kuvvetli olduğu için Resûle de Sıddık… Nerden anlıyoruz bunu?  Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği , dünyasını değiştirdiği zaman ki hadiseden… Ne olmuştu hatırlayın… Hz.Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş, diyor ki.. “Kim ki Muhammed (s.a.v.) öldü derse onun boynunu uçuracağım”… Dolaşıyor öyle.. Onu sakinleştiren Hz.Ebubekir (r.a.)… “Sen ALLAH’a (cc) mı tapıyorsun, yoksa Muhammed (s.a.v.) e mi? Kim ki ALLAH’a (cc) tapıyorsa bilsin ki Allah (cc) Haydır. Muhammed (s.a.v.) ise bir kuldur ve ölmüştür” diyor…


Bknz.Hikaye


Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş; Resûlullah ölmemiştir ve sağdır! Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!” diyordu.

Halkı Teskin Eden Sıddık-ı Ekber;

Hz. Ebû Bekir o sırada Sünh mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının adeta koptu­ğunu fark eden Hz. Ebû Bekir, süratle hâne-i saadete geldi.Dehşet ve hayret içinde, Fahr-i Kâinat’ın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü, tecessüm etmiş bir nur idi. Eğildi, tâzim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:“Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlullah!”

Sonra da Ehl-i Beyt’e teselli verdi.

Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer

Hz. Ebû Bekir, hâne-i saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerif’e vardı.

Hz. Ömer’in “Resûlullah! vefat etmedi” söz­lerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:“Kim ki Muhammed’e (s.a.v.) tapıyorsa, bilsin ki  Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy’dır, ölümsüzdür.” Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu;

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere, Allah muhakkak mükâfat verecektir!” (Ali İmran 144.Ayet)


Ama  bunu diyen kim?… O diyorsa doğrudur diyen… Yani Olaylara ALLAH tan bakıyor.. Sıddıklıkla bakıyor.. Resûlü de ALLAH’tan görüyor…

Ayetlerde; Resûlihi, Resûluhu diyor.. O’nun Resûlu. Yani Resûllük bile ALLAH’a (cc) bağlı… “ALLAH’ın Resûlu

Bazı insanlar varmış.. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) müteveccih olurken, O’na yönelirken.. ALLAH’la (cc) bağını koparmadan yöneliyormuş ki sevgide ALLAH’ı (cc) geçmesin diye…

(…..)

Burası çok ilginç bir nokta!!! Resûlullah’a (s.a.v.) yönelinirken bile, “ALLAH’ın Resûlu” olarak yöneliniyor…

Bakın bugün Mekke ve Medine ayrı.. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  kabri Mekke’de değil… Medine’de… Vecîh farklılığı var..

“Ey âmenû olanlar, Musaya eziyet edenler gibi olmayın!” deyince, ben ona tâbiilik konusunda ki itaat eksikliğini, ganimetin dağıtımındaki hassasiyetin anlaşılamaması neticesi, itaat eksikliğini anlıyorum..

Bunun dışında kitaplarda bir çok hikaye var.. Bir kaçından bahsedeyim, tefsir mantığıyla…

Hz .Musa (A.S.) öyle giyinirmiş ki kat kat.. Tabi ona iftira atacaklar, “vucüdunda bir noksanlık var” onun için böyle yapıyor diyorlar..

Hz. Musa (as) çok haya sahibiymiş. Vücudunu kimse görmemiş o güne kadar. Yıkanırken de ayrı yıkanırmış…

Bu söylenti tefsir kitaplarında var..Hatta Buhari’de de geçiyor… Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama bütün ciddi, sahih Hadis kitaplarında geçiyor bu.. Tefsirlerde de geçiyor..

Bir gün yıkanırken, taşın üzerine elbisesini koyuyor.. Taş hareket ediyor, gidiyor.. Hz.Musa (a.s.) telaşından arkasından gidiyor.. “Gitme elbiselerimi nereye götürüyorsun?” diyor.. Elbette edebinden ötürü.. O sırada bazı insanlar Hz.Musa’yı (a.s.) bu halde görüyorlar. Bakıyorlar vücudu kusursuz. “Aaa biz iftira etmişiz” diyorlar..

Hatta şöyle de rivayet ediliyor.. Asasıyla o taşa bir çok defa vuruyor.. Aynı bir insanın vücudunda çıkan izler gibi o taşın üzerinde de izler oluşuyor.. Buhari’de geçiyor bu kıssa… Hatta o taşın, Bakara suresinde geçen o taş olduğu söyleniliyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 60. Ayet 

وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِهٖ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ

Ve izistesgâ mûsâ ligavmihî fegulnadrib biasâkel hacer, fenfecerat minhusnetâ aşrate aynâ, gad alime kullu unâsim meşrabehum, kulû veşrabû mir rizgıllâhi ve lâ tağsev fil ardı mufsidîn.

Ve Musa, kavmi için su istemişti. Bunun üzerine: “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.


Eğer bu hikaye doğru ise.. Ki doğru olma ihtimali çok yüksek.. Bu ALLAH-U TEALA nın Musa’yı (a.s.) temize çıkarması hadisesi. Birazdan ayette geçecek, “beree” etti diye.. O iftiralardan beri etmesinin tezahürü.. “Beri etmesi” ne demek? “Onlardan uzaklaştırması, temize çıkarması” anlamında olabilir…

Bunun gibi Hz. Musa’ya (a.s.) eziyet edilmiş…

Başka bir zaman; Hz. Harun’u (a.s.) öldürdüğü söylenmiş.. Beraber oldukları bir zaman, Hz. Harun (a.s.) ölmüş.. “O’nu çekemedin de sen öldürdün” demişler… Hatta ALLAH-U TEALA’da onu yine mucizevi bir olayla beri eylemiş… Şöyle ki; Hz.Musa (a.s.) dua etmiş ”Ya Rabbi beni bu iftiradan kurtar” diye.. Hz. Harun’un (a.s.) öldüğü, nefesini verdiği sedir yukarıdan inmiş ve O’nun o halini oradakiler görmüş…

İşte “berree /beraat etmek”… Onların iftiralarından temize çıkarmak.

Başka bir hadise ise şöyle;

Firavun, bir kadına, yüksek paralar vermiş… Hz.Musa’yla (a.s.) zina ettiğini, bir çocuğu olduğunu yaymış.. Ciddi paralar, bedeller karşılığında… Bu yayılmış. Fakat kadın daha sonra pişman olmuş.. Bunun böyle olmadığını kadın itiraf etmiş…

“Musaya eziyet edenler gibi olmayın! Ve Allah, onu onların söyledikleri şeylerden berî kıldı (temize çıkardı).”

Bunun gibi birçok rivayet var… Ama ben, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediğiyle de birleştirerek, kendi yanındakilerin iftirasına, ALLAH-U TEALA’nın bir ikazı olduğunu düşünüyorum..

Birde şu var… Biliyorsunuz bu surede geçti.. Hazreti Zeynep (R.A.) annemizin olayı var.. Hz.Zeyd (R.A.) ile… Bu hadise insanlara çok ağır gelmiş.. “Nasıl evlatlığının hanımı ile evlenir” diye… Bunun hikmetini anlayamamışlar.. Aslında imtihandı o dönemde yaşayanlar ve bütün insanlık için. Çeşitli iftiralar da bulunmuşlar ama ALLAH-U TEALA’da “nikahını biz kıydık” ayeti ile berî ediyor iftiralardan…


Bknz.İlgili Ayet


33-Ahzab Suresi 37. Ayet 

وَاِذْ تَقُولُ لِلَّذٖى اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْفٖى فٖى نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْدٖيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰیهُ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَیْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ حَرَجٌ فٖى اَزْوَاجِ اَدْعِيَائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا

Ve iz tegûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef’ûlâ.

Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın (cc) emri yerine getirilmiş oldu.


Hz. Aişe (R.A.) annemize yapılan iftiralar var.. Bunda da berî çıkarma/beraat ettirme var.. Hepsi bunların içinde aslında..

Ayetin o kısmını da söyleyeyim.. “fe berreehullâhu mimmâ kâlû”

fe berreehullâhu: Berî eyledi kim? ALLAH (cc).

mimmâ kâlû : onu  söylediklerinden temizledi..

Burada bakın temizleyen kim? ALLAH (cc). Bakın kendisi temizlendi değil… Temzileyen ALLAH (cc).. Berî eden, açığa çıkaran ALLAH (cc).

Berreeh; Bir arada bulunması doğru olmayan şeylerden, birinin uzak tutulması anlamına geliyormuş.. Dolayısıyla ALLAH’ın (cc) seçkin kullarının bu yapılan iftiralarla aynı yerde olması düşünülemez. ALLAH (cc) onu uzaklaştırıyor… Beraat etmek var ya bu anlamda işte…

(………..)

Peygamberler hataya düşebilir, zelleye düşebilir ama ALLAH’ın (cc) koruması altındalar. Elbette cüz-i irade de vardır.

Fakat burada ilginç bir ifade de var; “ve kâne indallâhi vecîhâ (vecîhen)”. Hz. Musa (a.s.) dan bahsediyor.. ALLAH indinde o vecîh idi..

Vecîh; Kitaplarda geçtiği şekliyle ;

  • “Mevki sahibi”
  • “İmtiyaz sahibi”
  • “Üstün konumda bulunan” demek.

Ama kelimenin köküne bakarsak.. vch; yüz demek.. Hani diyoruz ya; “Bir şey yapmaya yüzüm yok”… Bir kişinin yüzlü olması anlamına geliyor.. Biliyorsunuz, yüz insanın en şerefli yeri..

Hz . İbrahim aleyhisselam ne diyordu?

“İnnî veccehtu vechiye” – Yüzümü döndürdüm sana…

Vecîh ile; ALLAH’ın (cc) Cemâlullah’ından bahsediyor.. “EN KIYMETLİ YER” Hz.Musa aleyhissellam, yüzünü ALLAH’a (cc) yönelik yaşadığı için, ”Vecîh Sahibi” oluyor.. İmtiyaz sahibi oluyor..

Burada da bize mesaj var!!!! Yüzünüzü kime döndürerek yaşıyorsunuz??!! Eğer ALLAH’a (cc) döndürerek yaşıyorsanız, ALLAH (cc) indindeSizde Vecîh, makam sahibi olursunuz… Ve ALLAH (cc) size nasıl ikram eder??!! Sizi de bizzat kendisi temize çıkararak ikram eder. ALLAH (cc) burada özellikle fail..

Bazen sosyal hayatta öyle şeyler olur ki insan ne yaparsa yapsın, kendi gayretiyle temize çıkaramaz kendini. Ama bakmışsınız temize çıkmış. Temize çıkaran ancak ALLAH oluyor işte..


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdan

EEy iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.

  1. yâ eyyuhâ : ey
  2. ellezîne : o kimseler, onlar
  3. âmenû : âmenû oldular
  4. ittekû : takva sahibi olun
  5. allâhe : Allah
  6. ve kûlû: ve söyleyin
  7. kavlen : söz
  8. sedîden: yalan olmayan, doğru

Burada iman edenler diyor, “nas-insanlar” demiyor. “ALLAH’tan (cc) sakının.. ALLAH’tan (cc) korkun” diyor.

İttekû (اتَّقُوا)-ittika etmek; Bir tehlikeye karşı, bir şeyi vesile ederek ondan korunma anlamına geliyor..

Yukarıda da (64.Ayette); “İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren)” Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi hazırladı…

66.Ayette; “Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen)” Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler…

Yani bir tehlike var, azap tehlikesi var.

Siz de ALLAH’a (cc) karşı takvalı olun.. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, davranışlarınızla… Alt seviyedeki iman seviyesinde değil, üst seviyedeki iman seviyesinde amel edin ve kendinizi ateşten koruyun.. İşte takvalı olmak bu…

Ve diyor ki; “ve kûlû kavlen sedîdâ (sedîden)-sedîd (doğru) söz söyleyin!”

Sedîd; Hani tüfeği bir şeye doğrultuyorsunuz ya, gez göz arpacık yapıyorsunuz… Oku yöneltiyorsunuz ya… Arapça’da buna seddede (oku hedefe yöneltmek) deniliyor.. Hedefe doğrutmak, yani hedefe giden doğru söz söyleyin..

Aynı zamanda “set” var ya “birşeyin engeli”. Yani sağa sola gitmesini engelleyecek, lafın bir yerlere çekilmesini engeleyecek “doğru söz söyleyin” diyor..

Yukarıda, Hz. Musa (a.s.) ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenler, doğru söz söylemiyorlardı.

Doğru söz söyleyin derken, “isabetli, sağa sola kaymayan, sözler söyleyin” deniyor.

Böyle olun ki.. 71 inci Ayet;


33-Ahzab Suresi 71. Ayet 

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


 “ıslah etsin” diyor. Düzenlesin, yoluna koysun.. Yani böyle yaparsanız, ALLAH’ın (cc) yine kolaylaştırması geliyor. Sizin adınıza işlerinizi düzenliyor.. Bakın! Siz düzenlemiyorsunuz.. Burada da fail ALLAH (cc).. Yani yukarıda sizi nasıl temize çıkarıyordu ise, ALLAH (cc), sisteme burada da müdahale ediyor.. Hani genelde Allah (cc) cüz-i iradeye karışmıyor ama burada sizin işlerinizi düzenliyor.. Sizin lehinize müdahale ediyor… Yoksa belki sizin kendi amellerinizi, işlerinizi düzeltme şansınız olmayabilir… ALLAH U TEALA’ya karşı “takvalı olmanın, sözü doğru söylemenin, yüzünü ALLAH’a (cc) döndürerek yaşamanın” ikramı olarak, müdahale ediyor. İşlerinizi ıslah etme konusunda yardımcı oluyor…

Ve de ne yapıyor!!!!! “ve yagfir lekum zunûbekum-sizin günahlarınızı af ediyor, mağfiret ediyor”..

“Ve kim, Allah’a (cc) ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.”

“Fevzül azîm”in zıttı, yukarıdaki ayetlerdeki kafirlerin yaşadıkları hal.. Bunun zıttı kurtuluş… Kim mağfirete uğrarsa, kurtuluyor..

İşte bu 71.Ayetle beraber, Ahzab Suresinin genel teması; Peygamber Efendimiz’e ( sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl davranılması gerekliliği… ALLAH’a (cc) ve O’nun Resul’üne itaat yaptığınızda ne olur, yapmadığınızda ne olur?


ALLAH (cc) doğruyu yapanlardan, onun Resûl’üne itaat edenlerden, yüzünü O’na döndürerek yaşayanlardan, takvalı olanlardan ve sözü de isabetli söyleyenlerden eylesin…

ALLAH’ın (cc) yardımı da bizim üzerimize olsun. İnşaAllah. (Amin)

SADAKALLAHULAZİM.

AHZAB (26.sohbet) 63-66. AYETLER (ktpçk-7)#


SES KAYDININ MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ :

https://yadi.sk/d/mB-_ajMNco2UQ


AYET METİNLERİ


33-Ahzab suresi 63. Ayet 

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah, gul innemâ ılmuhâ ındallâh, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu garîbâ.

İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.” Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.


33-Ahzab Suresi 64. Ayet 

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا

İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum seîrâ.

Şüphesiz Allah, kâfirlere lânet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır.


33-Ahzab Suresi 65. Ayet

خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

Hâlidîne fîhâ ebedâ, lâ yecidûne veliyyev ve lâ nasîrâ.

Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.


33-Ahzab suresi 66. Ayet

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tugallebu vucûhuhum fin nâri yegûlûne yâ leytenâ etağnallâhe ve etağner rasûlâ.

Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler.


SES KAYDININ METNİ :


Eûzubillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhir rahmânir rahîm.


33-Ahzab Suresi 63. Ayet 

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah (sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâhi, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân

İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir. Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.”


Birbirleriyle alakasız gibi gözüken aslında birbirleriyle ilişkileri olan Ayetler bunlar… Ahzab Suresinde birçok konu anlatılmakta özellikle Medine döneminde olan konular anlatılmaktadır. Bir konu bütünlüğü içerisinde birbirinden alakasız gibi gözüken ama muhakkak birbiriyle ilişkisi olduğu gözüken konular var. Ayetler bu şekilde sıralanmış.

63.Ayettede Kıyametle, Kıyamet saatiyle ilgili bir konu var.. İnşaAllah bunu açıklamaya çalışacağız. Okumaya devam et