SOHBETİ DİNLE :
SOHBETİ MP3 OLARAK İNDİRMEK VEYA DİNLEMEK İÇİN ALTERNATİF LİNK:
https://yadi.sk/d/2ed4LBUMpgqaS
FATIR 14:
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum, ve lev semiû mâstecâbû lekum, ve yevmel kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin).
| 1. | in | : eğer |
| 2. | ted’û-hum | : onlara dua edersiniz |
| 3. | lâ yesmeû | : işitmezler |
| 4. | duâe-kum | : sizin dualarınız |
| 5. | ve lev | : ve olsa bile, eğer |
| 6. | semiû | : işittiler |
| 7. | mâ istecâbu | : icabet etmezler |
| 8. | lekum | : size |
| 9. | ve yevme el kıyâmeti | : ve kıyâmet günü |
| 10 | yekfurûne | : inkâr edecekler |
| 11 | bi şirki-kum | : sizin şirkiniz, şirk koşmanız |
| 12 | ve lâ yunebbiu-ke | : ve sana haber vermez |
| 13 | mislu | : gibi, benzer |
| 14 | habîrin | : haberdar olan, haber veren |
Eğer onlara dua ederseniz sizi, dualarınızı işitmezler. Şâyet işitmiş olsalar (bile) size icabet edemezler. Kıyâmet günü sizin şirkinizi inkâr edecekler. Ve sana bunun (bu haberin) mislini (benzerini) verecek (kimse, şey) bulunmaz (Allah’tan başkası haber veremez).
FATIR 15:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Yâ eyyuhân nâsu entumul fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyul hamîd(hamîdu).
| 1. | yâ eyyuhâ | : ey |
| 2. | en nâsu | : insanlar |
| 3. | entum | : sizler |
| 4. | el fukarâu | : fakirler |
| 5. | ilâllâhi (ilâ allâhi) | : Allah’a |
| 6. | vallâhu (ve allâhu) | : ve Allah |
| 7. | huve | : o |
| 8. | el ganiyyu | : gani, zengin, ihtiyacı olmayan |
| 9. | el hamîdu | : hamid, hamdedilen, övülmeye lâyık |
Ey insanlar! Sizler, Allah’a muhtaç fakirlersiniz. Ve Allah ki, O; Gani’dir (zengin, ihtiyacı olmayan), Hamîd’dir (hamdedilen).
FATIR 16:
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ
İn yeşe’ yuzhibkum ve ye’ti bi halkın cedîd(cedîdin).
| 1. | in | : eğer |
| 2. | yeşe’ | : diler |
| 3. | yuzhib-kum | : sizi giderir |
| 4. | ve ye’ti | : ve getirir |
| 5. | bi halkın | : bir halkı |
| 6. | cedîdin | : yeni |
Eğer dilerse sizi giderir (yok eder) ve (sizin yerinize) yeni bir halk getirir.
FATIR 17:
وَمَا ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ ﴿١٧﴾
Ve mâ zâlike alâllâhi bi azîz(azîzin).
| 1. | ve mâ | : ve değil |
| 2. | zâlike | : işte bu |
| 3. | alâllâhi (alâ allâhi) | : Allah’a |
| 4. | bi azîzin | : azîz, güç |
Ve bu, Allah’a (Allah için) azîz (güç) değildir.
FATIR 18:
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَمَن تَزَكَّى فَإِنَّمَا يَتَزَكَّى لِنَفْسِهِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Ve lâ tezirû vâziratun vizra uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salât(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsihî, ve ilâllâhil masîr(masîru).
| 1. | ve lâ tezirû | : ve günahını yüklenemez |
| 2. | vâziretun | : yük taşıyan, günahkâr |
| 3. | vizre | : ağırlık, yük, günah |
| 4. | uhrâ | : başka, diğeri |
| 5. | ve in ted’u | : ve eğer çağırırsa |
| 6. | muskaletun | : günahları yüklü olan |
| 7. | ilâ himli-hâ | : onu taşımaya |
| 8. | lâ yuhmel | : yükletilmez |
| 9. | min-hu | : ondan |
| 10 | şey’un | : bir şey |
| 11 | ve lev kâne | : ve olsa bile |
| 12 | zâ kurbâ | : onun akrabası, yakını |
| 13 | innemâ | : ancak, sadece |
| 14 | tunziru | : sen uyarırsın |
| 15 | ellezîne | : onlar |
| 16 | yahşevne | : huşû duyarlar |
| 17 | rabbe-hum | : onların Rabbi, Rab’leri |
| 18 | bi el gaybi | : gayba, gaybte |
| 19 | ve ekâmû es salâte | : ve namazı ikame ettiler |
| 2 | ve men | : ve kim |
| 21 | tezekkâ | : tezkiye oldu |
| 22 | fe | : o taktirde |
| 23 | innemâ | : ancak, sadece |
| 24 | yetezekkâ | : tezkiye olur |
| 25 | li nefsi-hi | : kendi nefsi için |
| 26 | ve ilâllâhi (ilâ allâhi) | : ve Allah’adır |
| 27 | el masîru | : dönüş |
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır ,döner, ulaşır).
SOHBETİN YAZILI METNİ:
Evet, Fatır suresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
- ayeti işlemiştik. Ama biraz yarım kalmıştı. İşte oradan devam edelim inşallah.
Bir önceki ayet olan 3. Ayetin sonunda diyor ki,
“Onu bırakıp yani Allahu Teâlâ’yı bırakıp taptıklarınız, bir kıtmire -yani hurma çekirdeğinin zarına -bile malik değillerdir.”
14 den devam ediyoruz:
“İn ted’ûhum lâ yesmeû duâekum” “Kendilerine dua etseniz duanızı işitmezler.”
“Ve lev semiû mestecâbû lekum,” “İşitseler bile size icabet edemezler.” Cevap veremezler.
“Ve yevmel gıyâmeti” kıyamet gününde
“yekfurûne bişirkikum,” şirkinizi inkar ederler.
“Ve lâ yunebbiuke mislu habîr.” Habir gibi -haberdar olan gibi -bunu sana haber veren olamaz.
Yani Rabbim, ilahlığını kimse ile paylaşmıyor. En ciddi sonuç buradan bu.
Hatta bırakın onu; buna meyledecek, bu görüşe meyledecek en ufak bir sapmayı bile ciddi hata olarak değerlendiriyor.
Ben değil miyim? Diyor, Yerleri, gökleri, sizleri yaratan. Öyleyse hem ibadet olarak ,hem yöneliş olarak , hem de dua olarak, tamamıyla bana yöneleceksiniz. Sağa sola en ufak meyledilişi, dalalet, sıratı müstakim den sapma olarak değerlendiriyor. Kuran’ın her yerinde -Kuran’la alakalı olanlar çok aşinadırlar- çok ciddi ikazlar var. Yani yukarıda ‘onu bırakıp dua ettikleriniz’ diyor. Gerçi burada ‘taptıklarınız’ demiş ama dua ettiklerinizi aşağıdaki ifadede “bişirkikum” derken, şirk olarak nitelendiriyor. Şimdi aleni olarak ‘Allah’ı tamamen bırakıp başka bir takım şeylere putlara /ilahlara dua etmek’ kastediliyor olabilir burada . Ama Kuran’ın muhatabı olan bizlere, Allah’la beraber “ciddi talebimizin olduğu, onlarda belirli bir izzet addederek yönlenilen her şeye yönelinmesi, onları yardıma çağırılması bile -buradaki ifade ile- ŞİRK olarak değerlendiriliyor.