SEBE (4.sohbet) 5-6.AYETLER (ktpçk-13)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/cCu8QMv0dNMTA


ÂYET METİNLERİ:


SEBE SÛRESİ 5. AYET

وَالَّذٖينَ سَعَوْ فٖى اٰيَاتِنَا مُعَاجِزٖينَ اُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلٖيمٌ

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbum mir riczin elîm.  

Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.

1. ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
2. seav : çalıştılar
3. : hakkında, konusunda, da
4. âyâti-nâ : âyetlerimiz
5. muâcizîne : aciz bırakılanlar
6. ulâike : işte onlar
7. lehum : onlar için
8. azâbun : bir azap
9. min : den, dan
10. riczin : ricz, pis, iğrenç, çirkin, azap
11. elîmun : acı, elem veren

SEBE SÛRESİ 6. AYET

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîdi

Kendilerine ilim verilenler görüyor;Sana Rabbinden indirilen,hakkın kendisidir.Güçlü ve övülmeye layık olanın hidayet yolu nu göstereyim mi? de

1. ve yere : ve görürler, görüyorlar
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. ûtû el ılme : ilim verilenler
4. ellezî : ki o
5. unzile : indirildi
6. ileyke : sana
7. min rabbi-ke : senin Rabbinden
8. huve : o
9. el hakka : hak
10. ve yehdî : ve hidayet eder, ulaştırır
11. ilâ sırâtı : yola
12. el azîzi : azîz olan, yüce olan
13. el hamîdi : hamid olan, hamdedilen

SES KAYDININ METNİ:


Sebe Sûresi 4. Ders:

5. Ayetten itibaren

Eûzubillahimineşşeytanirracîm

Bismillahirrahmanirrahîm


Sebe Suresine kaldığımız yerden devam ediyoruz..Hafif geri alarak devam edeceğiz..

4.Ayette “li” ile başlamıştı.. için



34-Sebe Suresi 4. Ayet 

لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُولٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât, ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

Allah’ın, iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması için (her şey o kitapta tespit edilmiştir.) İşte onlar için bir bağışlanma ve bereketli bir rızık vardır.


Bir kıyamet olacaktır…Hesap olacaktır…Bu iman edip salih amel işleyenleri mükâfatlandırması  için,karşılığını vermesi için olacaktır..

Aslında karşılığını verme için olacaktır..

Bu ayet ,iman edip salih amel işleyenler ile ilgili. Yine karşılığı verilecek ama bugün işleyeceğimiz 5.Ayet, ALLAH’ın Ayetlerini aciz bırakmak için uğraşanlar”la ilgili..


34-Sebe Suresi 5.Ayet 

وَالَّذٖينَ سَعَوْ فٖى اٰيَاتِنَا مُعَاجِزٖينَ اُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلٖيمٌ

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbum mir riczin elîm.

Âyetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar ,İşte bunlar için elim murdarlık azabı vardır.


Biliyorsunuz ceza Arapçada hem olumlu anlamda hemde olumsuz anlamda yani hem mükafatlandırma anlamında hemde cezalandırma(Türkçe’deki ceza),azap anlamı vardı..

“âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip ,iman ettikleri ölçüde salih amel işleyenler” için bir mükafat vardı.. Bunlar neydi bu;

  1. Mağfiret
  2. Kerim Bir Rızk  

Geçen hafta oldukça yoğun işledik bunu.. tesirli ve güzel olduğunu düşünüyorum..

Burada Bayraktar Bayraklı’nın Tefsiri’nde güzel bir şey gördüm…

Bakın” rızgun kerîm” diyor..

Kerîm , Rızk ifadesinin sıfatı..

Bunu Rabbim sıfatlandırmış..

Ama Mağfiret sıfatlı oarak gelmemiş..Olduğu gibi gelmiş.

Bunu Sıfatlandırmaya gerek yok ,diyor..

Mağfiret başlı başına büyük bir şey..

(Bunun sıfatı falan yok,bunun güzelliğine ,önemine binaen olduğunu yapıyor.)

Zaten Af edildiniz mi , Yırttınız !!..

Ama sadece  yırtmakla da kalınmıyor,Rabbim  üstüne üstlük bir de Rızk veriyor..

O öyle böyle de bir Rızk değil;Kerîm olan ALLAH’ın Kerîm Rızkı…

Yani Cömert olanın müthiş cömertliğini düşünün orada ..

İnanılmaz şeylerle karşılaşılacak,eğer mağfiret olunur ise..

Mağfiret olunmanın  şartı da  yukarıda geçen âmenû ve amilus sâlihâtı;

  • İman etmek;

İman etmeden olmaz.

İmanı konuşmuştuk;İman,sadece inandım, inanmadım demek değil..)04:14

O sadece kapıdan giriş ;

İmanımızı her alanda :

Amentü billahi ve melâiketihi, ve kütübihî ve rusülihî…. yani her alanda kabul etmekle beraber, kafanızda onu çok güzel bir halde , HAK  olan bir şekilde biçimlendirmelisiniz..

(………………………….)

ALLAH-U TEALA diyor ki; biz Kur’an-ı Kerîmde çeşit çeşit misaller getirdik diyor..

Bknz.


RUM SURESİ 58.AYET;

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فٖى هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ

Ve legad darabnâ linnâsi fî hâzel gur’âni min kulli mesel, ve lein cié’tehum biâyetil leyegûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn.

Andolsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız.


Şimdi Bizim;

  1. ALLAH ın Zatını anlama şansımız yok.Bilgisayarda öyle bir veri hücre yok.(Yapısal olarak MÜMKÜN değil)
  2. Biz sadece gördüklerimizi bile anlayamıyoruz … Gaybî olan Ahireti unsurları tam olarak anlamamız mümkün değil.. Hani bahsettik ya; Cennetin kapısında seviye yükseltme olacak..Akıl seviyesi yani ondan sonra içeri girip anlaşılabilecek..

Yani şu anki aklımızla oralar mümkün değil..Biz büyük hakikatleri nasıl anlayacağız..!!!???

Kur’an-ı Kerîm misallendirme yoluyla anlatıyor..

Hatta bu Nahl Suresinde var.(75. Ayet)

Bknz Aşağıdaki Ayet;


16-Nahl suresi 75. ayet (Genel: 16 – İniş: 70 – Alfbetik: 76)

ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً عَبْدًا مَّمْلُوكًا لاَّ يَقْدِرُ عَلَى شَيْءٍ وَمَن رَّزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلّهِ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ

Daraballâhu meselen abdem memlûkel lâ yagdiru alâ şey’iv ve mer razagnâhu minnâ rizgan hasenen fehuve yunfigu minhu sirrav ve cehrâ, hel yestevûn, elhamdu lillâh, bel ekseruhum lâ yağlemûn.
Allâh, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah’a mahsustur, fakat çokları bilmezler.


Misal Anlatıyor Öyle bir köle var ki, elinden,dilinden hiçbir şey gelmiyor, öbürüne de ne iş verirsen yapıyor..

Orada ilginç bir misal var..Yani 2 köle de bile böyle olmaz..

Şimdi ALLAH U TEALA yı ,Siz diyor, mahlukatı bile aynı mı tutuyorsunuz..!!!

Rabbim kendi Zatına insanlardan örnek veriyor..Bırakın mahlukatı..

Dolayısıyla ALLAH U TEALA nın Kur’an-ı Kerimde anlatım metodlarından birisi de  misallendirmedir zaten..

O anlamda bir sıkıntı yok…

Ama şu var..

  • Misali veririken dikkatli olmak lazım..!!!
  • Yani ne neye denk geliyor..!!!!
  • Bir dikkat etmek gerekir..!!!!!
  • Misal verilirken ALLAH U TEALA yani kelimeleri çok dikkat etmek gerekir..!!!!!!!!!

    30 – Rum suresi 27. Ayet

    وَهُوَ الَّذٖى يَبْدَٶُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

    Ve huvellezî yebdeul halga summe yuîduhû ve huve ehvenu aleyh, ve lehul meselul ağlâ fis semâvâti vel ard, ve huvel azîzul hakîm.

    Önce halkı yaratan, (oldurduktan) sonra da diriltip (hayata) çeviren O’dur. Bu da O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misaller, en bedi sıfatlar O’nundur. O çok güçlüdür, çok üstündür ve hikmet sahibidir.


Evet, onlar için bir Mağfiret vardır ve Kerim Bir Rızk vardır..

Biliyorsunuz AMENU( İman Ettim) demek sadece vardır yoktur demek değil..

Var dedin de..

Nasıl bir ALLAH tahayyül ediyorsun ..?!?!?!

Kafan da Nasıl ?

  • Zalim mi değil mi?
  • Kerim mi değil mi?
  • Kadir mi değil mi?

Kitap ?!

  • Kitaba inandın ama nasıl bir Kitaba iman ediyorsun..07:13

Eğer gerçekten ALLAH ın bir kitabına olduğuna inanıyorsan ona çok farklı yaklaşman lazım..

Bunun gibi şeyler ..

Bunlara iman etmek te yeterli değil..Buna uygun davranmak lazım…

Madem iman ettin öyleyse yaşa…

İmanın çok yüksek ..ama herkes/herhangi biri gibi yaşıyorsun…

 Ya da imanının yükselmeden önceki konumuna göre yaşıyorsun…

Bunlar çok tehlikeli..

İşte eğer öyle yaşadığın takdirde bir olumlu anlam var…Mağfiret anlamında karşılık

Şimdi bu Ayette de…Bugün İşleyeceğimiz Ayette de diğer kötüler anlatılıyor…

(İyiler/kötüler diye kabaca 2 ye ayırıyorum…Bunlarla ilgili bir çok kelime var da..İyi ve kötü diye kabaca ayırırsak..)

“Vellezîne” (Sebe Suresi 5. Ayet) diyor …

Bu” Vellezîne” aslında yukardaki “Liyecziye” (Sebe Suresi 4. Ayet) “ALLAH cezalandıracaktır/ karşılığını verecektir”…Anlamındaki ifadeye gidiyor..Başındaki “ve/vav” harfi oraya atıf ediliyor..Atıf harfi deniliyor Arapça’da  buna.. yani hükmü/anlamı orayla ilişkili…

  • “Vellezîne seav”…Koşanlar… yani, “duranlar” değil,” yürüyenler” değil …Koşanlar ..Neye koşanlar?

“fî âyâtinâ” -Ayetlerimiz konusunda… ama “muâcizîne” Muaciz; aciz bırakan demek..Ama buradaki anlamıyla yeterli değil..”Aciz bırakmaya çalışan” daha uygun bir ifade…

Bu ifadeye yakın  bir ifade Bakara Suresinde geçiyor..

Onlar diyor ki….


2-Bakara suresi 9. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn.

Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.


Yuhâdiûnallâhe- Arapça tercümelerde “aldatırlar” denebiliyor…Ama aldatırlar doğru bir ifade değil..ALLAH’ı aldatmaya çalışırlar..Yani Arapça karşılığı orada “karşılıklı olarak aldatmaya gayret etme” anlamında bir şey ama, bunu kelimeleri yerine doğru şekilde oturtarak kullanmakta fayda var.. ALLAH ı Aldatmaya çalışırlar..Zaten Sonra devamı geliyor..

ve “mâ yahdeûne” – onlar aldatamazlar diyor..

(Orada Arapça bilenler için söylüyorum. Arada Elif harfi var..ilkinde Mufâale babı,oluyor…

Mufâale babı karşılıklı olarak bir şey yapmaya çalışırlar.. )

Buradada aynı şekilde Sebe Suresi 5. Ayette de, “muâcizîne”  yani ALLAH ı “aciz bırakmaya çalışırlar” anlamında..” aciz yaparlar” anlamında değil…

“muaciz”; aciz bırakan demek..Ama koşuyorlarmış buna, yani aşırı bir gayretin ifadesi burada… normal, oldukları gibi durmuyorlar..

Yani” ben bu Ayeti anlamadım ama hafif bir şüphem var ama neyse…” demiyor..

Hayat gayesi haline getirmiş ayetlerle mücadeleyi…

Bugün ülkemizde de var biliyorsunuz..

Ne hikmetse Müslüman olduğu halde insanların bir kısmı, Ayetler üzerine çok ciddi derecede mücadele ediyorlar, şöyledir böyledir diye..Anlamak mümkün değil..

Hani müslüman olmayanları anlıyorsun..

Olanlar da ekstra bir gayret içerisinde… ne mantıkla yapılıyor anlamak mümkün değil..

ALLAH hidayet versin…

Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar diyor..

  • ulâike lehum;Onlar için vardır

Ne vardır?

  • azâbun min riczin elîm

Şimdi bakın yukarıdakiyle düşünürsek…

Yukarıdaki olumlu,iyi insanlara mağfiret var…

Aşağıdakilere ne var? 

Azap var..

Demek ki ;

mağfiretin zıttı azap..

Yani Affetmenin karşılığı affetmemek değil, bakın..

  • Ceza..azap…

Geçen haftalarda işledik…!!!Ana temayı unutmayalım diye!!!

Emanet var Semaların,Arzın ve Dağların yüklenemediğini… İnsan yükleniyor…

Cennetten sonra  da insanlığa, indirilip geri dönmenin gerektirdiği bir yaşam sunuluyor.. Burada geri dönebilmenin şartı..;MAĞFİRET(AF ve MAĞFİRET)

Buna uğrarsanız; yırtıyorsunuz…(tabiri caizse)

Yoksa Af olmama diye bir ara tema yok..

Af olmamanın karşılığı;

AZAP

Yani bakın Bunu şöyle izah edebiliriz..

Şimdi Af olunuyor ..Cenneti düşünün..Cennete giriliyor…

Affedilmeyenler  dümdüz betonda oturuyor, değil..

Onlara Eksta bir de Azap var…

Yani arası yok…

(………..) Araftakiler..

O konu şüpheli..Bir ara işleyelim..

Bazıları arada derede kalanlar diyor..(sevabı ve günahı musavi olanlar)

Bazıları da…ilericiler (mukarrebun/sabikun)… hani Vakıa Suresinde var ya; sağcılar solcular..(Ashab-ı Meymene,Ashab-ı Meş’eme)bir de ilericiler.. var ya onlar olduğunu söyleniyor..


VÂKIA Suresi 8.Ayet;

فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.

Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»

VÂKIA Suresi 9.Ayet;

وَأَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ مَا أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ

Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.

Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»

VÂKIA Suresi 10.Ayet;

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

Ves sâbikûnes sâbikûne

İlerde sabikun, işte o sabikun


 Konumuza dönelim;

Üstüne üstlük bir de Azap var..

Bu Azap ta nasılmış..????  Rabbim bunun niteliğini de söylüyor..

  • min ricsin elîm–Elim olan , bir pislikten kökenini alan , azap..

RİCS -رجس  Bizim bildiğimiz anlamda hem maddi hemde manevi anlamda pislik anlamına geliyor..

Pislik anlamına ne aklınıza gelirse

( kötü iş,çirkin iş,pisşey,pis,kötü,haram,küfür,necis,murdar,pislik,necaset,bok,kir,murdarlık,yaramazlık)  pislik olarak nitelendiriliyor..

Ama bunun manevi boyutta bir karşılığında olması lazım..

Pislik adına ne var ise ; bundan kaynaklanan… ama herhangi bir pislik değil..

Bakın Pisliğin sıfatı var AYETTE..Pisliğin sıfatı ne?

Elimm..Elim olan..

Daha evvel söylüyoruz hep..

Elem ; acı demek…

Mesela Baş Ağrısına Elem deniliyor..Arapçada..Diş ağrısına Elem deniliyor..

Yani canınızı acıtacak bir şey ..

Yani Acı veren bir unsur var.. bunda…Öyle bir pislikten..

Bu ricz kelimesine bir değinmek istiyorum..

Direk konuyla çok alakalı değilmiş gibi duruyor, ama bu kelimenin geçtiği bir Ayet var… O çok aklıma geliyor…

Yunus  yüz !

Yunus Suresi 100. Ayet

Bknz. Aşağıdaki Ayet(ler)


10-Yunus suresi 100. ayet (Genel: 10 – İniş: 51 – Alfbetik: 76)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ

Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.

Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını kullanmayanları O ,pislik içinde bırakır.


Yunus Balığı bakın ne yapıyor arkadaşlar .. Yunus Balığı ne yapar ? yüzer …

Yunus Suresi 100.Ayet…  yunus (balığı) yüz !

Aklınızda kalması için…

Aynı zamanda  10 .Sure 100.Ayet ..Çok akılda kalıcı bir Ayet…  10/100  

Burada da rics kelimesi geçiyor.. ricse..

ALLAH ın izni olmadıkça hiçbir kimse iman edemez.ALLAH “rics”i o kimselerin üzerine atar.

Şimdi yec’alu – kelimesi var orada.  ” CE-A-LE” çok fazla anlama geliyor Arapça’da …

Arapçada kılmak,olmak,yaratmak,etmek,yapmak gibi bir çok anlamı var..

Onların üzerine rics atar.Onları pislik  içerisinde bırakıverir gibi..  meallerde var bir çok farklı ifade var 

Ana felsefesiyle düşünürsek..

Kime atarmış bu pislikleri kime bulaşırmış?!?!??!

  • alellezîne lâ yağgılûn –  عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ
    yani, akletmeyenlere ,akıllarını kullanmayanların üzerine bu oluyor…Bu dünyada..

Bakın ne diyor ??? ALLAH ın izni olmadan hiç bir kimse iman edemez …Ama burada bir sistemi anlatıyor Rabbim ben çok kullanıyorum… bunu..

Akıllarını kullanmasını istiyor …ALLAH U TEALA

Aklını kullanacaksın ..Seni Yarattım diyor .. Sana her türlü mekanizmayı da verdim.. Ama aklını kullanacaksın diyor..

Şimdi “Emanet”i yükledi ya bize .. Emaneti yükledi…Ama Serbest bıraktı bakın..

Şimdi dağlardan aklını kullanmasını istemiyor..

O emrediyor..dağlar da emredileni yapıyor..

Zilzal Suresinde ne diyordu..

Bknz. Aşağıdaki Ayet;


ZİLZÂL Suresi 2.Ayet

وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا

Ve ahrecetil ardu eskâlehâ.

Arz, içindekileri dışarıya çıkarıb attığı

ZİLZÂL Suresi 3.Ayet

وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا

Ve kâlel insânu mâ lehâ.

Ve insan: “Ne oluyor buna?” dediği zaman.

ZİLZÂL Suresi 4.Ayet

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا

Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.

Arz, o gün bütün haberlerini anlatır

ZİLZÂL Suresi 5.Ayet

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا

Bi enne rabbeke ehvâ lehâ.

Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.


Şimdi Arza gereken o vahy edilene uymak..

Uymama diye bir şansı yok..

Belki evvelde, ilk teklif etme iradesinde bir beklenti oldu ama İnsan yüklendikten sonra  emaneti, onlardan o irade kalktı; artık onlara emir var…Emredildiklerini yerine getirirler ..

Ama imtihan sürecinde olan mahlukat olan için; şerefli mahlukat olan  insan için artık 

“aklını kullanması” …şart 

Aklını kullandığın sürece sen doğrulara gitme konumundasın..

Aklını kullanmadığın sürece ne oluyormuş bu Ayete göre Pisliğe bulaşıyorsun..

Pislik sistemin içerisinde var..

Yani ALLAH sana pislik atmıyor aslında..

Öyle bir mekanizma var ki ;

ALLAH U TEALA nın adalet sistemi var ki;

Sen yaptıkların karşılığını buluyorsun..

Yani diyor ki Ayet-i Kerime de sizin başınıza gelenler kendi ellerinizle yaptıklarınızdır..Diyor..

Bknz.


42-Şura suresi 30. ayet 

وَمَا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصٖيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْدٖيكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَثٖيرٍ

Ve mâ esâbekum mim musîbetin febimâ kesebet eydîkum ve yağfû an kesîr.

Size bir musîbet isabet ettiği zaman işte o, ellerinizin kazandığı (yaptıklarınız) sebebiyledir. (Musîbetlerin) çoğunu affeder (gerçekleştirmez).


Ama bunu layıkıyla anlayamayan insanlar… Sabretmem gerekiyor ; bu kader ,diyor..

Ya bilinen anlamıyla kader değil..Sen aklını kullanmadın.. Doğru dürüst davranmadın..

İman ölçüsünde salih amel işlemedin bu sana mustahak oldu…

Yine bir Ayette diyor ki…

Sizin başınıza gelen iyi olarak ne var ise ALLAH tandır diyor kötü olarak ne var ise sizin kendi nefsinizdendir diyor..


4-Nisa suresi 79. ayet (Genel: 4 – İniş: 92 – Alfbetik: 76)

مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا

Mâ esâbeke min hasenetin feminallâh, ve mâ esâbeke min seyyietin femin nefsik, ve erselnâke linnâsi rasûlâ, ve kefâ billâhi şehîdâ.

Sana isâbet eden her iyilik Allah’dandır; sana isâbet eden her kötülük ise nefsindendir. İşte seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhid olarak ise, Allah yeter!


  • Bunu eğer doğru anlamazsan kader inancını yanlış anlarsın..
  • Sabır mekanizmasını yanlış anlarsın..

“ALLAH bana bunu gereksiz yere (haşa) yüklüyor..

Bu İmtihan!!! ben buna sabredeyim dişlerimi sıkıyım..tahammül edeyim “gibi..

ALLAH korusun insanı tehlikelere götürüyor..

Bu Tövbe Suresinin sonlarında var..

Onlar görmezler mi ki diyor ..

Onları senede 1 kez 2 kez fitneyle  imtihan ederiz , diyor..

Fakat sonunda ilginç bir ifade var..

Çok güzel yakalamış birisi onu

ama ne tövbe ederler diyor..Ne de “yezzekkerûn” diyor…Akıl almak için düşünürler diyor..


TEVBE Suresi 126.Ayet

أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ

E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn

Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.


Madem bize yıllardır anlatıldığı şekilde bir imtihan var..

O zaman niçin Tövbe edecek ki kişi…

Demek ki Tövbe etmesi gereken bir durum var…

… “ya, benim başıma bunlar geldi..Eyvah…Benim hatamla… tövbe etmeliyim” ..

Diyecek bir durum var ..

O imtihan denilen şeyin içerisinde, sebebinde..

Şimdi bunu sen ALLAH’a mal edemezsin..

Çünkü başınıza gelen .. İyi gelen şeyler bendendir..Kötü şeyler senin nefsindendir..diyor..

He bunların hepsi ALLAH’ın kontrolüyle oluyor..ALLAH’ın Bilgisinde oluyor..

Ama fail olarak bilin ki…bu insan…

Yunus Suresi 100.Ayette olduğu gibi” aklını kullanmadığı için üzerine pislik bulaşan” insan..

Bu ,dünyadaki pislik..Yani öyle mekanizmaların içerine girersin ki.. Olayın başında Aklını kullanmadığın için.. sonu nerelere varır…

Mesela, Akıl hastaları birden bire anında delirmiyorlar..Yavaş Yavaş bir şeylerle başlıyor..Vesvese birden bire gelmiyor insanın üzerine..Mantık hatası yapıyor..Orada olayları değerlendirirken Aklını doğru kullanmıyor..Tık, bir şey yanaşıyor.. Orada da aklını kullanmıyor..Yavaş yavaş artık “Dalle” oluyor..Sapıyor hidayetten ..gittiği yerde de neler oluyor neler..

İşte o yüzden ALLAH ın Halifesi konumunda olan insanın her daim aklını kullanan bir konumda olması gerekiyor..

Bugün din yaşanırken bile… bakın…Din yaşanırken bile ,insanların takip ettiği kimseler,takip ettiği sistemler,takip ettikleri cemiyetler,fırkalar,hizbler v.b. var…İşte Rum Suresi 32.Ayete giren ne var ise… bunların içerisinde bileinsanların akıllarını kullanmaları lazım arkadaşlar..

Bknz Aşağıdaki Ayet


30-Rum suresi 32. ayet (Genel: 30 – İniş: 84 – Alfbetik: 76)

مِنَ الَّذٖينَ فَرَّقُوا دٖينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Minellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeâ, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn.

O dinlerini parça parça eden ve kendileri de değişik gruplara ayrılanlardan (olmayın). Her grup kendi yanında olanla sevinmektedir.


6-Enam Suresi 159. Ayet 

اِنَّ الَّذٖينَ فَرَّقُوا دٖينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فٖى شَیْءٍ اِنَّمَا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

İnnellezîne ferragû dînehum ve kânû şiyeal leste minhum fî şeyé’, innemâ emruhum ilallâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn.

Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.


 Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû

EY İMAN EDENLER, İMAN EDİN !!!


Bknz. Aşağıdaki Ayet


Nisa Suresi 136. Ayet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû   billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ

Ey inananlar, inanın Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.


“Ey iman edenler,iman edin” yani bu İMAN SÜRECİ  her daim devam ediyor..

Ben iman ettim, iş bitti ,değil..

Bu süreç içerisinde de sen sürekli aklını kulllanmak zorundasın..

Karşına bir şey geldiğinde uygun buna davranmak zorundasın ,ALLAH korusun bir pislik bulaşır..

O pislikle beraber yaşamaya devam edersin..

Düşündüklerini  ve yaptıklarını TABİ OLDUKLARININKİLERLE aynı olduğunu zannedersin ,halbuki o seni nerelere götürmüştür..

Ama tekrar söylüyorum..

Müsebbip(Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan)olan senin aklını doğru kullanmaman..

Zaten biz bunun imtihanını yaşıyoruz..

  • İşte bunu yapmazsan ,aklını kullanmazsan, Sebe Sûresindeki 5. Ayette olduğu gibi,      bu durum senin…

” pislik kaynaklı azabını”gerektirecek..Fakat içerisinde acı verecek özellikleri olan  bir durumla karşılaşacaksın…

Aynı zamanda bu bahsedilenler her ne kadar da ahiretteki bir sahneyi çizse de …

Bütün Ayetlerde göreceğiniz gibi,

Ahireti cezaların mislisi, benzeri ,aynı zamanda bugün insanlarında yaşadıkları..

Mesela bir Hadis-i  Şerif var;

Hasud insan cehennemdedir.diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

Hasud;Haset eden,sürekli haset eden anlamına gelir..

Haset eden Cehennemdedir..

Şimdi Ahirete baktığınızda tabi ki Haset eden Cehenneme; karşılığı olarak Cehenneme gidecek..

Ama daha yaşama durumundayken de, dünyada da; Ateşin içinde gibi, (yürek ferahlıyıyla değil de zıttı bir konumunda) yaşıyor anlamına da gelir, bu Hadis-i Şerif aynı zamanda ..

Yani Ateş var içinde haset edenin…

Birilerinin  nimetler içerisinde ,ALLAH ın Ona takdir ettiği nimetlerin ,rızkların içerisinde olması, adama ağır geliyor..

İçi yanıyor adamın..

İşte bu Cehennem değil mi?

Yani sadece Ahirette azap değil..

Aynı zamanda bu dünyada yaşarken de azabı yaşıyor..

İşte bu “azaptadır” derken de 5. Ayette

Ayetlerimiz aciz bırakmak için koşanlar;Bu dünyada da rahat olmadıklarını söylüyor..

İç dünyaları rahat değil…Sen onu rahat görüyorsun ama rahat değil..

Zaten bu konuda bir Ayet var.. O çok hoşuma gidiyor..

“E lâ” diye başlıyor..


RA’D Sûresi 28.Ayet

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ     أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

O zâtlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle  mutmain olur.


“E lâ”   أَلاَ   diye başlıyor..

İş bildiğiniz gibi değil yani..Öyle değil..

Kalpler ancak ALLAH ın zikri ile mutmain olur..

E ,şimdi sen ALLAH ı aklına getirmiyorsan,iman edip din haline getirmiyorsan ..

Üstüne üstlük  Ayetleri kabul etmiyorsan.. 24:46

Üstüne üstlük bir de onlarla mücadele etme konumunda  koşarak yaşıyorsan ..

Kalbinin mütmainliği Nerede?

Yani,gerçek anlamda ALLAH ın zikri ile  mütmainlik.

Ha insanlar mutmainmiş gibi gözüküyorlar..

Ne yapıyorlar? Nefslerini tatmin etme yoluna gidiyorlar..

Yani kalp sadece ALLAH ın zikri ile ,O’nunla meşgul olduğu zaman rahatlama konumundayken, insanlar bunu yaşamadıklarında ;o açlığı , dünyevi zevklerle -nefslerini- tatmin etmeye yoluna  gidiyorlar ama  O da mümkün değil..

Tuzlu su içmek gibi..

E bir gemi kazasından kurtulup ta bir salda,kayıkta olanlar o tuzlu deniz suyunu içiyorlar mı

İçmiyorlar ..Neden?

Onu içtiğinde biraz daha fazla susayacak..

İçtiğinde daha fazla susayacak ölümüne sebep olacak.. Sonu yok…

İşte sonunda ne oluyor arkadaşlar ..

İnsanların dünya nimetleri,dünya değerleri açısından elde etmek için koşuşturup durduklarına, fazlasıyla sahip olanlar ,bakıyorsunuz  intihar ediyorlar sonuçta..25:52

İntihar etmemeleri lazım..

Ne güzel dünyevi nimetleri içerisindeler ne güzel yok.ama intihar ediyorlar…

Neden?Tatmin yok ..

Formül de belli.. ALLAH ın zikri olmadan tatmin mümkün değil..

Nefsle de bir yere kadar ondan sonra olmuyor..Sonu yok..Tak intihar ediyorlar..

Bu durum da, ALLAH ın Ayetlerini aciz bırakma durumunda olan insanların haliyeti ruhiyelerinin ,azap içerisinde olduklarının  bir göstergesi..

Şimdi burada Ayetlerden kasıt ne?

Ayetlerimizi diyor ya;

1.Bildiğimiz  anlamda Ayet(Kuran Ayetleri)

2.Bir de” Kıyamet” anlamında Ayet..

 3 tane Ayet var

(Yunus Suresi 53.Ayet;Tegabun Suresi 7.Ayet;Sebe 3 )

Kuran-ı Kerimin içerisinde 3 tane Kıyamete yemin varmış..

Bknz Aşağıdaki Ayet(ler)


64-Tegabun suresi 7. ayet 

زَعَمَ الَّذٖينَ كَفَرُوا اَنْ لَنْ يُبْعَثُوا قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ وَذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرٌ

Zeamellezîne keferû el ley yub’asû, gul belâ ve rabbî letub’asunne summe letunebbeunne bimâ amiltum, ve zâlike alallâhi yesîr.

İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a kolaydır.”


10-Yunus suresi 53. ayet 

وَيَسْتَنْبِئُونَكَ اَحَقٌّ هُوَ قُلْ اٖى وَرَبّٖى اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ

Ve yestembiûneke ehaggun hû, gul î ve rabbî innehû lehagguv ve mâ entum bimuğcizîn.

“O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”


34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.

İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”


İşte bunlar biraz evvel bahsettiğim şeyler..

Hemen bana işaret”n hemen Arkadaşlar  bütün kelimeler birbiriyle aynı bu Ayetlerin..

Diyor ki;Mesela;

10-Yunus suresi 53. ayet

O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette haktır,gerçektir. Siz (bu konuda Allah’ı) âciz kılacak değilsiniz.”

Bak aynı kelimeler…”aciz kılmaya çalışmak” ,

Bu gerçek midir ?sorusuna “Kıyamet olacak ta azap gerçekleşecek” ya Sebe Suresinin ilk Ayetlerinde diyordu ya..

34-Sebe suresi 3. ayet – İnkâr edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Hani söyle bu Kıyamet bizim başımıza ne zaman gelecek diyorlardı ya ..Aynı şey..

Peki kıyamet inkar da bir Ayeti inkar etmek gibi …aynı Kuran Ayetleriyle …İnkar edip onun üzerine mücadele etmek gibi… işte onu soruyor…

64-Tegabun suresi 7. ayette

İnkâr edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.”

34-Sebe suresi 3. ayette

İnkâr edenler, “Kıyamet bize kesinkez gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.”


İşte bu 3 Ayette kelimeleri bir araya getirdiğimizde görüyoruz ki bu yalanlama peşinde oldukları Ayet, aynı zamanda yeniden diriliş gerçeği ..

Çünkü bunu red ediyorlar ki, mücadele ediyorlar ki ,aslında bilinç altlarında şu var..

Görmezlikten gelmek istiyorlar..29:30

Kur’an-ı Kerimde  ALLAH U TEALA  buna Ayet diyorsa, bunu  “çok büyük bir gerçeklilik”anlamında söylüyor..

Aslında İnsanların gerçekte inkar edemeyecekleri bir şey ..

Ama neden görmek istemiyorlar..

  • Çünkü eğer gerçekten Ahiretin ve yeniden dirilmenin ve yeniden Hesabın olduğu gerçek anlamında idrak ederlerse Ona göre yaşamak zorundalar ..

Çünkü O iman olmuş oluyor..Tamam bu böyle demek bu iman oluyor..

  • “âmenû ve amilus sâlihâti” nerede?

Yok, “âmenû ve amilus sâlihâti” yok  !!!??? Salih amel yapmak zorundalar..

Yapacaklarını , yapmaları gerekenleri  bir düşünsenize ! nefslerine ne kadar ağır geliyor..

Bknz. Aşağıdaki Ayet;


2-Bakara suresi 45. ayet 

وَاسْتَعٖينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِ وَاِنَّهَا لَكَبٖيرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِعٖينَ

Vesteînû bis sabri ves salâh, ve innehâ lekebîratun illâ alel hâşiîn.

Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.


Psikolojide bu yadsıma inkar etme yansıtma gibi savunma mekanızmaları var..

Onu devreye sokarak yok canım olur mu öyle şey ..

7. Ayette diyor..


34-Sebe suresi 7. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ اِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ اِنَّكُمْ لَفٖى خَلْقٍ جَدٖيدٍ

Ve gâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculiy yunebbiukum izâ muzzıgtum kulle mumezzegın innekum lefî halgın cedîd.

Yine inkâr edenler (KÜFREDENLER)  şöyle dediler: “Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?


Çünkü kaçıyorlar bu gerçekten …

Hani “kafir” dedik ya… kafir ne yapar ? Örter.

“KE-FE-RE “Örtmek demek ..”kâfir” de örten demek…

Bu gerçeği bildikleri halde,derinleri bildikleri halde  örtüyorlar ki güya kendilerini rahatlatacaklar..

Ama bir gün bununla karşılaşacaklar..

Bu anlamda Ayetleri aciz bırakmak için koşuyorlar..

Peki 2. anlamıyla ne ?

2. anlamıyla(KURAN AYETİ). ne olduğunu Rabbim 6. Ayette anlatıyor…Ayetleri..


SEBE SÛRESİ 6. AYET

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَى صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).

Kendilerine ilim verilenler görüyor;Sana Rabbinden indirilen,hakkın kendisidir.Güçlü ve övülmeye layık olanın hidayet yolu nu göstereyim mi? de


  • Ve yerellezîne ûtûl ılme

YE-RA – Görürler, görüyorlar,

Kim?

  • “ellezîne ûtûl ılm”- kendilerine ilim verilenler
  • “unzile ileyke min rabbike huvel Hakk”-Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilirler.

Rabbinden Hak olarak indirilen şey ne?

  • Kur’an ,Kitap yada Ayetler…

“Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar” ın bir işaret ettiği de  BU KAVRAM..

Ve o indirilen kitap ne yapıyormuş..???!!

  • “ve yehdî”- hidayet ediyormuş,yol gösteriyormuş

Neye Yol gösteriyormuş

  • “ilâ sırât”- Sırat’a yol gösteriyormuş (Fatiha Suresinden hatırlayın 6. Ayet – İhdinas sırâtal mustegîm.  )

Ama kimin yolu

  • “sırâtıl azîzil hamîd”-  Burada bir isim tamlaması var.AZİZ  VE HAMİD olanın yoluna hidayet ediyormuş.

Bakın burada ilk fiil;  “YERA

Kendilerine ilim verilenler” YERA”

  • “YERA” – görmek demek

Görürler diyor..

Buradaki birinci anlamıyla; bilmek ve anlamak

Ama “YERA”; aynı zamanda ;şu göz var ya … görmekle ilgili bir kelime

Bknz.


107-Maun suresi 1. ayet (Genel: 107 – İniş: 17 – Alfbetik: 76)

اَرَاَيْتَ الَّذٖى يُكَذِّبُ بِالدّٖينِ

Eraeytellezî yukezzibu bid dîn.

Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!


105-Fil suresi 1. ayet (Genel: 105 – İniş: 19 – Alfbetik: 76)

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْفٖيلِ

Elem tera keyfe feale rabbuke biashâbil fîl.

Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?


Bu bana hemen şeyi çağrıştırdı.

ÂLİ İMRÂN-18.AYET çağrıştırdı.

(Aklınızdada olsun… böyle bir Ayet ÇAĞRIŞTI..” ya, şurada da şöyle  birşey geçiyordu” dedin.Oraya hemen bakın,ertelemeyin… muhakkak orada bir işaret var..)

Bu  dua olarak çokça söylenen bir Ayettir.

Bknz. Aşağıdaki Ayet


3-Ali_İmran suresi 18. ayet 

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.

Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.


Bundada ALLAH ŞAHİTTİR; Şehidallâhu

Bundan önceki ayette görme fiili vardı ..

Görürler ..Bunda da şahit olma var..

Neye Şahit?

  • ALLAH ,kendisinden başka İlah olmadığına şahittir.

Bakın ALLAH kendi kendine şahit.

Kendisinden başka İlah olmadığına şahit ..

Bu çok müthiş bir değer yani bizi etkiliyor..

Ama ne diyor..??!!

  • “vel melâiketu”-Melekler de şahit

Bitmiyor..

  • “ve ulul ılmi”-İlim erbabı,ilim sahibi olanlarda buna şahitmiş..

Neye Şahit?

  • ALLAH ın kendisinden başka İlah olmadığına Şahitlermiş..

Ama nasıl ilim sahibleri — (Sıfat gibi var)

  • “gâimen bil gıst”- adalet üzerine kaim olan ilim erbabı

Yani her türlü İlim erbabı değil yani öyle bir ilim erbabı ki;

“Hak üzerine kıyamda duran ilim sahipleri”…bunlar Şahit..

Bakın şahitlikle – görmek, birbirine yakın kavramlar ..Bir şeye şahit oldu diyoruz..Bir şeyi gördü diyoruz..Ama Şahitlik görmeyi daha kapsayan bir kavram…

Çünkü şahitlik bakın sesle de olabilir..

Görme özürlü bir insan mahkemede şahi olabilir…Duydum diyebilir..

Ya da hissederek te şahitlik  olur..

Ne görüyor ..Ne işitiyor ..Ama hissediyor …(35:30)

Bakın başka duyularlada Şahitlik olabilir…Daha kapsamlı bir anlayıştır. Şahitlik..

Çünkü neden burada daha genel bir şeyler ifade etmiş Şahitlik kısmıyla ..

En başta ALLAH ın KENDİSİNE kendisinden başka İLAH olmadığına Şahitlik var.

Burada görmek fiili hafif kalırdı..


Burada görürler derken (Sebe Suresi 6. Ayet) kendilerine ilim verilenler …

Görmeyi şöylede açıklayabiliriz;

Hikmetlerini anlamak da diyebiliriz bunu..Aynel Yakin konumuyla…

Şimdi Hikmetleriyle anlamak ne demek? Onu izah etmeye Çalışalım İnşaallah.

Bir Ayet daha var..Bu Ayet te çok okunanlardan birisidir..(Kendi aramızda arkadaşlarla sohbet ederken bu Ayeti çok dile getiririz , çok faydalınırız..)


2-Bakara suresi 151. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

كَمَا اَرْسَلْنَا فٖيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّٖيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.

Nitekim kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran(temizleyen), size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.


Nitekim kendi içinizden bir Peygamber gönderdik.

Ne yapıyor bu Peygamber

1)  “yetlû”-okuyor …

Kime ? “aleykum” -size okuyor ….Neyi okuyor ? “âyâtinâ”Bizim Ayetlerimizi okuyor.

2) ve yuzekkîkum- O sizi temizliyor .Nasıl temizliyor ?

Nasıl temizliyor? Okumakla temizlenmez..Ne oluyor ?..

Siz bu Ayetlere iman edip te gereklerini yerine getirecek salih amel işlediğinizde…

manen ne yapıyorsunuz ?

  • Temizleniyorsunuz..

Hatta bir ara konuşmuştuk..Ayet temizler ..Ayet temizler..Ayet temizler.. 3 kere vurgulamıştık..

Ayetleri yaşadığınızda takdirde ne yapıyorsunuz ?

Temizleniyorsunuz..

Yani daha Temiz bir kul oluyorsunuz..

İmanı temizlikten bahsediyorum..Bedeni temizlikten değil..Temizleniyorsunuz..

Ve devam ediyor..

Daha sonra ne yapıyormuş?

  • “yuallimukumul kitâbe”-Size kitabı öğretiyor..

E yukarıda Ayeti öğretiyor..

Öğrettiği Bu farklı bir şey mi?!?!?!?!?!

Hayır, Kur’anın genelini size öğretiyor..

Kur’anın bir ana teması var..

Bu ana temasıyla ,bütünüyle size öğretiyor..38:38


(Namaz kılarken aklıma bir şey geldi.Aslında Kur’an Kerîm 3 Ayet)

Fatiha Suresi ,Kur’anın konsantresi ,Özetidir  ,demiyor muyduk.

Şöyle demiştik : Fatiha Suresi 2  Kısım:

Bir ilk 3 Ayet var..

Bir de sondaki 3 Ayet var..

Başındaki Besmeleyi almıyorum.Besmele de Fatihanın özeti !

Fatihanın başlangıcına El Hamd… dersek ;

  1. El hamdu lillâhi rabbil âlemîn.
  2. Er rahmânir rahîm.
  3. Mâliki yevmid dîn.

3 tane Ayet var aslında..

  1. HAMD ı anlatıyor.
  2. RAHMAN & RAHİM anlatıyor.
  3. Bu yaşadıklarınız gerçek değil.İmtihandasınız 1 gün karşınıza çıkacak denilen DİN GÜNÜNÜ anlatıyor.

diğerleri (Fatiha’nın diğer 3 ayeti) zaten Dua ;

Ne yapman gerektiğini ip uçlarını veriyor.

Ama sistemi, realiteyi, gerçeği anlatan topu topu 3 tane.

Basite almıyorum.

Ne kadar konsantre  olduğunu söylüyorum..

İşte Kitabın bu öğretmek istediği Ana fikir bu 3 ü işte ..


Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi ve sellemin anlatmaya çalıştığı bu..

  • Ayetleri öğretiyor… tek tek… sen yaşayarak ne yapıyorsun… temizleniyorsun…
  • Sonra kitabı/bütününü öğretiyor ..

Ana mantığı Kur’anın genelini öğretiyor..

Ve ne yapıyor..?!

  • “vel hıkmete”- Hikmeti öğretiyor..

Yani sen bu sefer kitabın temelini anlamaya başladıktan sonra, artık işin arka kısmını,derinlerini,inceliklerini yani hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..

Aynel Yakin iman gibi , sanki görerek, hikmetlerini anlamaya başlıyorsun..

Bu 3uncu aşama idi…

Bu da yetmiyor …

  • “yuallimukum”- size öğretiyor…neleri ?
  • “mâ lem tekûnû tağlemûn”- sizin bilmediğiniz, bilemeyeceğiniz şeyleri size öğretiyor..

Bu da işte size Sırrani kısımlar ..

İşte gerek bu hikmet boyutunda gerekse  ondan sonraki gelen boyutlarla ilim verilmiş oluyor..

  • “ulul elbab” oluyor..

Gayret kişinin  kendisinden ama ..

AZİZUL HAKİM OLAN ALLAH tarafından da kendisine bu veriliyor..

Kendisi de Neyi görmüş oluyor..

İşte Sebe Suresinde geçtiği gibi, görüyor ki Peygambere( s.av.) indirilen Rabbisi tarafından indirilen şeyin Hak olduğunu görüyor.

Burada bir ifadeler daha var onu söyleyeceğim..

Bakın bu işlediğimiz 6. Ayette

Ne diyor sonunda bakın..

El Aziz & El Hamid diye 2 Esma geçiyor.

ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd

azîz ve  hamîd olanın yoluna iletiyor bu..

Yani Siz bu Rabbinden indirilenin Hak Olduğunu anlayıp bunun üzerine gayret edip yaşadığınız takdirde bu Kur’an-ı Kerim seni bir Sırata götürüyor..(Fatiha Suresi 6. Ayet:- İhdinas sırâtal mustegîm. )

“sırâtal mustegîm”e götürüyor.. O yol da seni alıp götürüyor zaten ..

Sırâtın”da iki Esma ile  ilişkisi var burada :

El Aziz & El Hamid

Bir de 3-Ali_İmran suresi 18. ayet e bakalım..

شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰئِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel melâiketu ve ulul ılmi gâimem bil gıst, lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm.

Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O’ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki, O’ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz’dir, Hakîm’dir.


Kur’an-ın içinde gezinelim arkadaşlar bir oraya bir buraya ..

Burada ne diyor ;

azîzul hakîm;

Sebe’de ne diyordu ?

azîzil hamîd

Azîz ortak olmak şartı ile burada Esmada bir farklılık var..(El-Hakim ve El-Hamid)

Neden? Çünkü:

“Şehidallâhu”daki konu, çok konsantre yani :”Amentü billahi” kısmı….Yani  ALLAH’a İMAN kısmı ..

Kendisinden başka İlah olmadığında Kendisi ve Melekler Şahit ya Amentü billah kısmı..

O yüzden “azîzul hakîm” ; sisteme bir hakimiyet var..

Ama Sebe suresindeki Amentu kütübihî- Kitaplara iman kısmı gibi..

İşte o zamanda burada açıklanan götürdüğü yer ne oluyor..

“El-Azîz” ortak kalmak şartıyla “El-Hamid”e götürüyor..

 

( Bir izahat : El-Hamid ne demek ?..

 El Hamid ; Çoğu Esma-ul Hüsna Kitabında görürsünüz ..”Hamde/ Övülmeye layık olunan”  olarak geçiyor..

Ama Arapça bilenler bilir ki burada fâil olan ALLAH.

Ama “Övülmeye layık olan, İnsanların O’nu sürekli övdüğü” denirse ,burada fâil” kul” oluyor, mahlukat oluyor..

Arapça kökenine bu uygun değil..Peki ikisinin birleştiği yer neresi  ??

  • ALLAH U TEALA bütün sistemi ,bütün mahlukatı, içerisinde sürekli tecelli eden övme mekanizmalarıyla, yüksek övgüye değer şeylerle yaratıyor..

           Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli  olarak..

İŞTE EL-HAMİYD ‘İN MANASINA UYGUN BİR TANIM…

Şimdi ALLAH ın fail olduğunu bir şekilde dile getirmek zorundasın..

ALLAH Hamd konusunda nasıl fail?

  • Yarattığı herşeyde Hamdla, övgüyle yaratıyor sürekli olarak..

İnsan hamd kunusunda nasıl fail :

  •  Bunu anlayan mahlukat ta O’ nu Hamd ediyor,övüyor sürekli  olarak..)

Dolayısıyla kitaplara iman konusu vardı ya Sebe’ de.

Resulune(s.a.v.) ALLAH’tan gelenin   Hak olduğu ve bunu ALLAH ın yoluna götürdüğünü bilen ve o uğurda sürekli çalışan, didinen insan ; ALLAH’ ın El AZİZ olduğunu bilmesiyle beraber Hamd eden konumuna gelir. 46:00

  • Sürekli  olarak “Aman Ya Rabbi bu nasıl kitap,Aman Ya Rabi bu nasıl Sistem !” diyerek  ALLAH’ı, Kitabı vasıtasıyla över..Ya da Kitaptan öğrendikleriyle över…

Şimdi böyle olan bir insan, sürekli öven bir insan..

ALLAH’ ın Ayetleriyle mücadele eder mi hiç ?…tam tersine ..

İşte diyor ki O yüzden kendilerine ilim verilenler diyor…

Bunun böyle olduğunu bilirler ..

Hikmetleriyle de bilirler..

Ve bu Kitabın  götürdüğü yer ise :

El Aziz ( Yüce olan Yenilmesi mümkün olmayan) ve

El- Hamid ( övgüyle Yaratan  ve övgüye layık olan )   ALLAH idraki…

Burada da Kur’anın mucizliği var..

Muciz ne demek?

Mucizeleri olan , acizlikte bırakan , aczeden demek..

Mucize Peygamberlerden sadroluyor… karşındakini acizde bırakıyor..

Bir şey gösteriyor ki ALLAH ın izniyle..

Acizde bırakıyor..

İşte Kur’anın özelliklerinden biride muciz olması..

Yani El Aziz ismine de değinmek istiyorum..

Pek Yüce Pek Şerefli demek ..

Bu anlamamıza yeterli olmuyor..

Aynı zamanda Anlamı ;

  • Aciz bırakan..Galip… demek..

Yani öyle bir yüceliği var ki… Âciz kılıyor..

İşte buraya götürüyor..

İşte nerede kaldı….Ayetleriyle uğraşmak  ?

Kendi acizliğini  anlamayanlar ne yapıyor biliyor musunuz?

Acz etmeye çalışıyor..Ayetleri..

Diyor ya yukardaki Ayette (Sebe Suresi 5.Ayet)

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne;Ayetlerimizi aciz bırakmak için uğraşırlar diyor..

 

Diğer tarafta ise…

  • Kur’ana yönelip  “amentü bi kutubihi” (kitaplara imanı) doğru düzgün yaşamak amacıyla Ayetlere giren ;(bunu yaşayıp,yaşantıma geçirip te temizleneyim..) diyen ;
  • Sonra kitabın tamamına yönelen..
  • Bunu yaşadıktan sonra Hikmetlerine ALLAH ın izniyle gidenler ,

işte bu içindekileri hak olan kitabın, yenilmesi mümkün olmayan ;tam tersine acizlikte bırakan, pek yüce bir güç tarafından indirildiğine iman ederler ve ALLAH ı överler…

Götürdüğü yer burası…

Aynı zamanda ne oluyor biliyor musunuz?

Bir sistem var burada …Aziz Yüce ya…

kendisine doğru yönelenleri de Yüceltiyor..

Hani Bu Hristiyanların Ermişlerine “Saint “derler..”Aziz” derler yani..

Saint Joseph gibi isimleri vardır onların..Saint Petersburg Kilisesi var..

Saint -Aziz demek..

ALLAH yüceltiyor.. O zamanda Hak din olduğunu düşünün ..

(ALLAH inancının ve kitapların Hak olduğu zamanlarda… Onun da aslında ismi İSLAM o zamanlarda …Bozulduktan sonra ismi HRİSTİYANLIK ..)

O kadar ALLAH a yöneliyorlar ki  ;Aziz olan ALLAH a yöneliyorlar ki ALLAH ta onları Aziz kılıyor..

Yani bunu Kur’ana endekslersek ..Ayet diyor ya;

  • Kul Yüce olanın indirdiği Kuran ‘a yöneliyor
  • Kur’an da kişileri yükseltiyor..
  • Yükselenler de ; Kur’anın yüceliğini görüyor..

Yani bir gayret var öncelikli..

Hidayet neydi?

Kulun gayreti üzerine, ALLAH ın cevap vermesi; mislileriyle Ona yönelmesi..

Şimdi Kul Kur’ana yöneldiğinde yaşamaya çalıştığında anlamaya çalıştığında…

El-Aziz’in Yüce olanın Sırati mustakiminde olma gayretinde oluyor…Çünkü Hak olan kitap O’nun Sırat’ına ; o’nun  “Sırat-ı müstakim”ine götürüyor.

ALLAH TA ONU YÜCELTİYOR İŞTE..

Yani ALLAH Azizdir..Aziz ediyor..Aziz olan da görüyor..

İşte bu Ayetin başındaki

Ve yerellezîne ûtûl ılme derken; kendilerine ilim verilenler görüyor derken bu var..

Çift yönlü bir ilişki var..

Görüyor musunuz? Arkadaşlar bakın ..

Elimiz bir ordaydı bir ordaydı.. 

Bugünde dikkat ettiniz mi?

Hem Sebe 3. Ayette hemde buradaki ayette   ortak kelimeler var ..”burada bunu demiş ;ama bak burada şunu söylememiş..Burada bunu demiş” diyoruz..

Kur’an kendi içinde ne kadar nasıl bir bütün görüyor musunuz?

  • Bugün Kuran Okunmuyor…
  • Okunuyor  ama yüzünden okunuyor..manası okunmuyor…
  • Manası okunuyor  ama derinlerine girilmiyor..
  • Giriliyor ama ” bir şurda var ..bir de burada var” denerek kitabın bütününe bakılmıyor..

Ama ALLAH U TEALA nın kitabında bunlar var..

Sağına soluna baktığınızda işin içine girdiğinizde bu güzellikleri görebiliyorsunuz..

Ama o açıdan eliniz gelsin gitsin ,birşey yapsın ..

Ve  bunu yapmak için çok ta ilim gerekmiyor..

Gerçekten de gerekmiyor..

Biraz aşina olmak yeterli oluyor… sohbetin başında ettiğim Duada ne vardı..??


54-Kamer suresi 32. ayet (Genel: 54 – İniş: 37 – Alfbetik: 76) 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

Ve legad yessernel gur’âne lizzikri fehel min muddekir.

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?


Vallahi billahi kolaylaştırdık diyor..

Neyi? Kur’anı.

Ama ne için ? ön şart var orada… “lizzikri” zikir için, öğüt almak için, yani yaşantına geçirmek için…

“fehel mim muddekir”; muddekir ;zikir yapan; düşünüp öğüt alan, demek … Hani Nerde ? diyor… yok..

Yani sen öğüt almak yaşantına geçirmek için, içerisine girersen ALLAH sana kolaylaştırıyor, bakın..

  • ALLAH kolaylaştırıyor..İman etmiyor musunuz?

ALLAH KOLAYLAŞTIRIRSA..ÇOK ÇOK KOLAY OLMAZ MI?

Bu Kur’anı Kerim dağdaki Çobana da inmiş deniliyor..

Sadece İlahiyat Fakultesindeki Profesore değil..Tefsir Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanına değil..

Sana da iniyor..

E sen müddekir konumunda olursan 

Vallahi billahi Tefsir Bölümü Başkanı’ndan daha iyi anlarsın Kur’anı..

Kamer Suresindeki Ayete göre söylüyorum..Kafama göre söylemiyorum..

Vallah billah kolaylaştırdım..gibi diyor..Andolsun diyor…

Tek şartım Zikir diyor… öğüt alacaksın..Yaşantına geçireceksin..

Bu niyette olun, Kur’ana birde aşina olun; kelimelere bakın bir orada ne yazıyor.. Bir burada ne yazıyor..

Vallahi billahi ALLAH size çok güzel  şeyler nasip eder..

Bu da sizi , HAMİD OLAN ALLAH ı övmeye götürür..


(….) Nefsine sahip olmak..

Nefsine sahip olmak zaten temizlenmek…

diyor ya ;

“Ayetlerimizi size okur” diyor..Ve” sizi temizler” diyor..

ALLAH ın Resulu(s.a.v.) “eline fırça alıp temizler “gibi birşey demiyor..

O Ayetleri size okumasıyla, okuyanın da yaşamasıyla beraber, temizlenmesine vesile oluyor..

Hani aklını kullanmayan insan ..Temizlenmeyen ne oluyor..(Çok güzel oldu)

Temizlenmeyen ne oluyor ???Yunus 100. Ayetteki gibi pislik bulaşıyor..

 çünkü Aklını kullanmıyor..

Ayeti okuyorsun …yaşantını geçirmiyorsun..

Resulullah’ın(s.a.v.) seni temizlemesi konumuna gelebilir misin?

Tam tersine pisliğe düşersin..

Üzerine Pislik bulaşır..

(Pislik kelimesini dilime getirmek istemiyorum..Sizin anlayışınıza bırakıyorum..

Pisliği tahayyul edin… o şekilde dolaşanları düşünün..o şekilde dolaşıyorlar manen…)

İşte Nefse uymamak bu alanın içerisine giriyor..

O Ayetlere uymaman için gayret eden unsurlardan biriside nefis..

Nefsin bir çocuk gibi yada bir köpek, hayvan gibi…

“şunu isterim ,bunu isterim..Buna bak, bunu yap “v.b. ..

Sen aklını kullanmaz da ona tabi olursan, köpek seni çamura da götürür..bilmem nereye de götürür..Pisliğin içine götürür..

İşte bu Yunus 100.Ayette bahsedilen şeye girersin.. o konuma girersin..


10-Yunus Suresi 100. Ayet 

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ

Ve mâ kâne linefsin en tué’mine illâ biiznillâh, ve yec’alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.

Allâhın izni olmadıkça hiç bir nefs için iman edebilmek yoktur ve akıllarını husni isti’mal etmiyenleri o pislik içinde bırakır.


Zaten burada diyor ki ALLAH ın izni olmadan hiç bir nefs diyor (Sizin dediğiniz işareti oldu) hiç bir nefs  iman edemez diyor..

Yunus 100.Ayet:Ve mâ kâne linefsin –Hiç bir nefs diyor..İman edemez diyor..


ALLAHU TEALA BİZE ,

BIRAKIN ALLAH’IN AYETLERİNİ ACİZ BIRAKMAK PEŞİNDE KOŞANLARDAN OLMAYI…

ALLAH’IN KİTABINA DOĞRU BİR ŞEKİLDE İMAN EDİP TE ; AZİZ VE HAMİD OLANIN YOLUNA GİRMEYİ NASİP ETSİN…

BUNUN İÇERİSİNDE AKLIMIZI GÜZELCE KULLANMAYI NASİP ETSİN..

YOKSA  MAĞFİRET EDİLEN VE KERİM BİR RIZK EDİLENLERDEN DEĞİL DE (ALLAH KORUSUN) ELİM BİR AZAP İÇERİSİNDE  OLANLARDAN OLURUZ ..

ALLAH BİZE ONLARDAN OLMAKTAN MUHAFAZA EYLESİN…

AMA OLMAMAK İÇİN DE GAYRET EDENLERDEN OLMAYI NASİP ETSİN …

AMİN…

Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn.

EL FATİHA

SEBE(3.sohbet) 4.AYET (ktpçk-12)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN :

https://yadi.sk/d/ZjVt7cX_dDAQ3


ÂYET METİNLERİ:


SEBE SÛRESİ 4. AYET;

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ

Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti, ulâike lehum magfiretun ve rızkun kerîmun

İman edip,salih ameller işleyenleri mükafatlandıracaktır.İşte onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.

1. li : için
2. yecziye : cezalandırır, mükâfat verir
3. ellezîne : o kimseler, onlar
4. âmenû : âmenû oldular, Allah’a ulaşmayı dilediler
5. ve amilûs sâlihâti : ve salih amel işleyen
6. ulâike : işte onlar
7. lehum : onlar için vardır
8. magfiretun : mağfiret
9. ve rızkun : ve rızık
10. kerîmun : kerim, ikram edilen, güzel, bol


SES KAYDININ METNİ:


Sebe Sûresi 3. Ders:

4. Ayetten itibaren

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. 

Bismillâhir rahmânir rahîm


Geçen haftalarda Sebe Sûresini işlemiştik 2 hafta…

1.,2.,3. Ayetleri işlemeye çalışmıştık..

Şimdi 4. Ayetten itibaren devam edeceğiz… İnşaallah.

Bir öncesini hafif bir hatırlayalım;

Küfredenlerden bahsediyordu Rabbim;Sebe Sûresi 3. Âyette;

Bize Kıyamet gelmez diyorlardı..
Bknz.


Sebe Sûresi 3. Âyet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

Ve kalellezine keferu la te’tines saatü, kul bela ve Rabbi lete’tiyenneküm Alimil ğayb la ya’zübü anhü miskalü zerretin fis Semavati ve la fil Ardı ve la asğaru min zâlike ve la ekberu illâ fi Kitabin mübin.

Küfür edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa,bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.”


(…………..)

3.Ayette bundan bahsediyordu..

4. Âyet ise bu grubun dışındaki grup için..

Mü’mînler için müjdeler var…

Bu müjdelerin İnşaallah ne olduğuna bakacağız..

Şimdi ;


34-Sebe suresi 4. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُولٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât, ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

İman edip, salih ameller işleyenleri mükafatlandıracaktır. İşte onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.


لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا -Liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihât

Lİ ;Şimdi buradaki sebep Lamı (لِ) harfi var orada..

Bir şey için bunu yapacak..Hani “Muhakkak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır” diyordu ya..

Açık bir kitapta yazılan herşey … yukarıda ifade ediliği gibi Semalarda ve Arzda Zerre miktarlarda olsa (misgâlu zerratin) diyor ya …

Ve Bundan daha küçük ve daha büyük ne var ise o Kitaptaydı ya..

İşte bu  Kitabın tutulmasının sebebi: 

ALLAH U TEALA zaten bunu ilmiyle biliyor…

Ve lakin Kıyamet sahnelerinde..daha evvel işlediğimiz- kıyamet sahnelerinde bunu ,bütün insanlığa gösterecek ….

Yani ALLAH U TEALA aslında, hiç hesap kitap olmadan, kendi ilmiyle insanları değerlendirebilir…

Kimse de buna karışamaz…

Ama ;

(Fatiha suresi 4. ayet (Genel: 1 – İniş: 5 – Alfbetik: 76) 

مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ Mâliki yevmid dîn.

Din gününün sahibi,Maliki olma.. durumuyla…

Ahirette, herkese gösterecek..

Biliyorsunuz Fatiha Sûresinin işlerken bu Âyete geldiğimizde şöyle bir şey demiştik..

Güzel birdeğerlendirmesi vardı :

Herkesin bu dünyada bir DİNİ var..

Yani bir DİN anlayışı var..

DİNİ VAR..

Hani Hucurat Sûresinde diyordu ya;

Siz dininizi ALLAH ımı öğretiyorsunuz..


49-Hucurat Suresi 16. Ayet 

قُلْ اَتُعَلِّمُونَ اللّٰهَ بِدٖينِكُمْ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمٌ

Gul etuallimûnallâhe bidînikum vallâhu yağlemu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, vallâhu bikulli şey’in alîm.

(Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”


Bakın şöyle demiştik hatta vurgulu bir şekilde ;

“ALLAH’ın dinini ALLAH ‘a mı öğretiyorsunuz” bile değil..

Kendi dininizi ALLAH’ a mı öğretiyorsunuz..????

Yani herkes bildikleriyle bilmedikleriyle bir şey oluşturuyor kafasında bazı değerler oluşturuyor..

Bu insanın kendi DİNİ…

Bir de ALLAH ın HAK DİNİ var …

O HAK DİN  ile ALLAH IN DİNİ ile senin dinin ne kadar örtüşmüş..

Bu gözükecek..

Ve ALLAH zaten o gün diyor : Hesap görücü olarak Nefs yeter;


Bknz Aşağıdaki Ayet;


17-İsra Suresi 14. Ayet 

اِقْرَاْ كِتَابَكَ كَفٰى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسٖيبًا

Igraé’ kitâbek, kefâ binefsikel yevme aleyke hasîbâ.

Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.


Herkes kendi cezasını kendi konumunu zaten görecek orada….Kendi kendine hesabı görülecek kimselerin..

ALLAH U TEALA orada bunu insanlara, Alemlere gösteriyor.. 05:35

Yoksa kendi ilmiyle zaten biliyor bunları…

İşte bu Kitapta tutulmasının bir hikmeti olarakta “Li” le başlıyor…”şu sebeple, şöyle olsun diye”

Yedzihe ellezine ;o kimselerin cezasını verecektir..

Yani kasıtlı kullandım bu kelimeyi..

“Ceza”kelimesi Türkçede olumsuz manada kullanılıyor..

Yani azap anlamında kullanılıyor…

Arapçada bu olumluda olsa olumsuzda olsa” bir şeyin karşılığı” anlamına geliyor..

Mesela Araplar birbirine şey diyor..

cezâkellahu hayran”  yani ALLAH senin cezanı versin, diyorlar..

Ya insan şaşırıyor orada Neden böyle diyorsun diyor…

Senin karşılığını versin sen güzel bir hareket yaptın, ALLAH ta bunun karşılığında seni mükafatlandırsın..ecrini versin ..anlamında kullanılıyor…

Burada da aynı şekilde cezasını verecek…

Ama Türkçeye uyarlanmış şekliyle kurallarda öyle yazıyor..Tefsirlerde öyle yazıyor..

Mükafatlandıracaktır..

  • kiml? ALLAH..
  • Kimleri ? “ellezîne âmenû ve amilus sâlihât” ;İman edenleri ve Salih amel işleyenleri

Şimdi burada şöyle yanlış anlaşılma oluyor..06:52

İman edenler sanki bir grup; salih amel işleyenler başka bir grup gibi ifade ediliyor..

Bu doğru değil..Çünkü o zaman iman etmeden Salih amel işleyenlerinde mükafatlandırılması lazım..

Yani ALLAH a inanmıyor ,Kitaba inanmıyor ama bugün salih diyebileceğimiz ameller işliyor..

Hep Edison’un sorusunu sorarlar genellikle.Edison’un ahiretteki durumu ne olacak diye?

Kur’ân-ı Kerîmde bunun karşılığı var..

Edison çok güzel işler yapmıştır ,doğru; ama eğer ” âmenû ” kısmı yoksa eğer, bu eksik…

Yani iman edenler ve salih ameller işleyenler değil bunun aslı..

  • “İman edip de salih amel işleyenler…”

Bu daha doğru bir ifade…

  • Daha üst bir ifadesiyle; iman edenler ,bu iman ettikleri ölçüde, -zaten yapmaları gereken- salih amelleri de işleyenler
  •  bir üst ifade ile..

Bir Ayette diyor ki;

Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû;

Bknz.Aşağıdaki Âyet(ler);


4-Nisa Suresi 136. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِهٖ وَالْكِتَابِ الَّذٖى اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعٖيدًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve rasûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ rasûlihî vel kitâbillezî enzele min gabl, ve mey yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fegad dalle dalâlem beîdâ.

Ey iman edenler, iman edin:

Allah’a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba.

ve kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.


Ey iman edenler,iman edin !

Ya zaten iman etmiş ,niye iman etsin ..

İman sabit bir şey değil,iman gelişebilen tekabül edebilen, artabilen bir şey, idrak gibi …Zaten idrakla oluyor bu..

İdrakınız artıyor …


O zaman “âmenû ve amilûs sâlihâti” yi değerlendirdiğinizde

“idrak ettiği ,yeni geldiği iman seviyesine göre,

o konumun icab ettirdiği amelleri işleyenler” anlamına da gelir..


 Adam doğru düzgün imanı yok,yaşadıkları var..

Bir de ALLAH hidayet nasip ediyor..İman nasip ediyor..Bir şeyler yapıyor..

Ama yıllar sonra yaptıkları yeterli olmuyor ..

Ya, eskiden ben bunları yapardım ederdim..

Şimdi bir şeyler eksik gibi,bir şeyler olmuyor,aşk yok, enerji yok, başıma bela,müsibet geliyor…

Hayır!!!senin imanın arttı ,artık o artan imanına göre , senin o konumuna göre Salih Âmel işlemen lazım..

Şöyle anlatılır:

Normalde bir kahve fincanı kadar kabınız var…

Bunun İçerisinin dolu olduğunu düşünün; ibadetlerle, salih amellerle bunu doldurduğunuzu düşünün …

Fakat daha sonra  ALLAH ın hidayetiyle bu kabın büyüdüğünü düşünün..

Su bardağı olduğunu düşünün…daha evvel fincanı dolduran miktarda su nerede?.. bardağın dibinde 1 – 2 parmak kadar kaldı !

E bu sefer bir tencere olduğunu düşünün, kazan olduğunu düşünün… bir kahve fincanını dolduran suyun artık bir anlamı var mı? Kazanda zemine bile yayılamaz..Dolayısıyla insanların sürekli iman tekamüllerinde olmaları lazım..Ve çıktıkları o iman tekamüllerine göre de..  o yeni seviyesine göre de amellerini..(tabi ki bu salih olacak) buna göre salih amellerini arttırmaları çoğaltmaları lazım… yoksa ASR suresinde ifade edildiği gibi  insanlar,   geçen zamana göre zararda oluyor..


ASR SÛRESİ 2.AYET

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ

İnnel insâne lefî husr.

İnsan mutlak bir husrandadır.


ALLAH-U TEALA Kainata öyle bir sistem yüklemiş ki, bu sistemin ana kanunlarından birisi tekamül.

Herşey tekamül ediyor..Gelişiyor, olgunlaşıyor..

Şimdi siz yerinizde sabit kalsanız bile geçip giden zamana göre grafiğiniz aşağı doğru iniyor..

Bakın geçen zaman göre; bütün insanlık hüsrandadır diyor..

Bir şey yapıyor ediyorsunuz ama olduğunuz yerde sayıyorsunuz aslında..

Yıllar evvelki imanınız ölçülerinde bir şey yapıyorsunuz..

Ama kainat da tekamül ediyor..

Senin hayatsal tecrübelerin artıyor..Okuduğun Kur’andaki idrakın artıyor yaşamsal idrakın artıyor..

ALLAH ın sistemine koyduğu bazı özellikler dolayısıyla sen gelişiyorsun.

Yerinde saysan bile hüsrandasın..

Ayete göre …

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ

İnnel insâne lefî husr.

İnsan mutlak bir husrandadır.


 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki;

Bir günü bir gününe benzeyen hüsrandadır diyor..Başka ifadeler de var ama bunu kullanayım..

Bir günü bir gününe benzeyen hüsrandadır diyor…Hüsran kelimesi nerede geçiyor..Asr Sûresinde ..

Bir Mü’minin grafiği yavaşca yükselen bir grafik olmalı… her gün az da olsa bir şeyleri -salih amel boyutunda- arttırmak mecburiyetinde ..

(…………….)(Dinleyici Katkıda bulunuyor..İmanı artan zaten kimse bunun farkına varır..diyor..)

Neyin farkına varır,amellerin artık yeterli olmadığın farkına varır bir eksiklik duygusunu yaşar o insan yani ..

Buna dikkat edin !!!

4-Nisa suresi 136. Ayette ne diyordu?

Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû

Ey iman edenler,iman edin…

Biz iman ediyormuyuz..(El hamdu lillâh)

Ama tekrar bir emir var..

İmanınızı artıracak hal ve hareketlerden gayretler içinde bulunun diye..

âmenû ve amilus sâlihâti geçiyor ya Ayet-i Kerimede, bu konuyu özellikle anlatmak istedim..!!!12:56


İşte “âmenû ve amilus sâlihâti” olanlar ne yapacakmış…

Mükafatlandıracakmış..

Diğer zıt grup hangisiydi..????

Küfür edenlerdi..İnkar edenlerdi..

Şimdi bunun 2. satırında da onlara ..

İkram olarak , mükafat olarakta ne verileceği beyan ediliyor:

ulâike lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).

Onlar için bir mağfiret vardır ve kerim bir rızk vardır.

Bu arada birşeyleri izah etmek istiyorum:

Hani “Emanet” konusu sebep olmuştu..

Adem kıssasıyla bir şeyleri anlamıştık..

Ben dahil hepimizi etkilediğini düşünüyorum..

(Mail yoluyla yorum yapan arkadaşlar var..

Aman diyor ,bu konuyu her hafta bir iki kez bahsedelim, hatırlayalım…Kaçırmayalım..).

Çünkü orada ANA FİKİR vardı..

Yani teması vardı yaşantının ..

NİYE GELDİK BU DÜNYAYA?!?!

Ne yapmamız gerekiyor..Önceden neler oldu…

ALLAH-U TEALA Adem Kıssasıyla bunları anlatmıştı…

Onu ıskalamazsak ; sebep-sonuç ilişkisini çok iyi  saptarsak, bunu değerlendirebiliriz..


Neye takıldım burada ne ilgimi çekti burada..

Bakın Onlar için ödüllendirilecek kimseler için magfiretun ve rızkun kerîm varmış..

Şimdi rızkun kerîmi anlıyabiliyoruz..

Yani Cennet; biliyorsunuz, İkram Alanı..

Özellikle de ALLAH-Î  değerlerle değil mi?

“Cemalullahî tezâhürlerin maksimumda yaşandığı alan” demiştik..Cennette..

Onun yayıldığı her nimette zaten bizim anlayışımızın çok çok üzerinde değerlerle ikram edilecek..

Zaten” Kerim”in özelliği o ..

“rızkun kerîm” i önce anlatayım..” magfiret” i daha sonra anlatacağım..

Sondan başa doğru gelelim..

Bakın, Arapça’da “kerîm” , hem “çok değerli” anlamına geliyor..Hem de “cömert” anlamına geliyor..

Yani bir kelime içerisinde 2 anlamda yüklü…

Sadece cömert değil..

Kerîm :,saygıdeğer/değerli bir şahsiyet..

Neden değerli ,ona değerliliğini veren özellik ne? cömertliliği…

Yani değerli ise aynı zamanda cömert ..değerli ama “eli sıkı” değil..

Biz bugün bazı kişiler hakkında” Kerîm” manasında bazı ifadeler kullanıyoruz..

Ama yaşantısına bakılsın o kişinin… kazandıklarını ne kadar paylaşıyor ?..

Hem İnfak boyutuyla hem de ikram boyutuyla ?..Ne kadar paylaşıyor?

İşte Arapça’da o kerîm kelimesinin içerisinde, ikram eden cömert anlamıyla beraber değerli de var..

Eğer ALLAH-U TEALA , “rızkun kerîm ” diyorsa..

Yani Ahirette vereceği rızklara bizzat kendisi  kerîm diyorsa..

Kerîm olan da kendisi.. demek ki  bu , çok ciddi bir cömertlikle bir ikram..

Şimdi biz yaşadığımız dünyada  bile, insanların sofrasına oturduğumuz zaman ikramlarına şaşırıyoruz..

Hani  Ramazanda Osmanlı Atalarımızın bir geleneği varmış..

Bir mahalleyi komple iftara davet ediyorlar..

İnanılmaz derecede cömert yiyecek ikramında bulunuyorlar..

Giderken de yanlarına altın veriyorlar misafirlerin..

“Diş kirası” diye ..

Yani; dişini benim için kullandın…Sana zahmet verdim..

Bu ikramı da lütfen kabul et diye..

Kerimliği görüyor musunuz ?..

Bu, kul boyutunda ,

İslamın bütün değerleriyle değerlenmiş..ALLAH’ın murad-ı ilahisiyle anlayıp da yaşantısına geçiren bir toplumun ,geldiği seviyedeki ;ama yine de bir kul boyutundaki bir kerimliği bu..

Bir de ALLAH-U TEALA’nın kerîmliğini düşünün !..

Gözlerin görmediği, göz aydınlığı diyordu ya ..

Hatırlıyor musunuz, geçen senelerde işlemiştik..

Birisinin güzel bir saptaması olmuştu..

Eğer birisinin “gözü aydın”ise, bu bir temenni değil..

“Gözün ilerde aydın olacak” temennisi değil..bir hal tespiti…

Gözü aydın olan kişinin hali böyle.. gözleri faltaşı gibi açılmış gibi..Mutluluktan ve şaşkınlıktan..

O anda aydın ..Göz aydınlığı olan nimetlerin  sebep olduğu bir hâl …

Cennetin kapısına gelindiğinde arkadaşlar..

Şu mevcut halimizle içeriye giremeyeceğiz..

Onların göğüslerinde /sadırlarında ğıllin vardır deniyor ayette..


7 – Araf suresi 43. ayet (Genel: 7 – İniş: 39 – Alfbetik: 9) 

وَنَزَعْنَا مَا فٖى صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى هَدٰینَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلَا اَنْ هَدٰینَا اللّٰهُ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ وَنُودُوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ve nezağnâ mâ fî sudûrihim min ğıllin tecrî min tahtihimul enhâr, ve gâlul hamdu lillâhillezî hedânâ lihâzâ ve mâ kunnâ linehtediye lev lâ en hedânallâh, legad câet rusulu rabbinâ bil hagg, ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum tağmelûn.

Gönüllerindeki ğıllini (kini, hasedi v.b.) gideririz, bulundukları yerlerin altından ırmaklar akar ve hamd Allah’a ki derler, doğru yolu buldurdu da bu nîmetlere kavuşturdu bizi; Allah hidâyet etmeseydi doğru yolu bulamazdık; andolsun ki Rabbimizin peygamberleri gerçek olarak geldiler ve onlara işte yaptığınız işlere karşılık mîras olarak elde ettiğiniz cennet diye nidâ edilir.


15 – Hicr suresi 47. ayet (Genel: 15 – İniş: 54 – Alfbetik: 36)

وَنَزَعْنَا مَا فٖى صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلٖينَ

Venezağnâ mâ fî sudûrihim min ğıllin ıhvânen alâ sururim mutegâbilîn.

Biz, onların kalplerindeki gıllini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.


Gıllîn adına ne varsa diyor ,alınır sökülüp atılır..

Onlar öyle girer diyor..18:44

Bu dünyadaki mırık cırık olan haset,fesat ,kıskançlık… aklınıza gelen her türlü kötülük,kötü his …

onlar alınıyor sadırlardan..

O şekilde Cennete giriliyor..

Hatta aslında o bu dünyada da mümkün..

Bir Ayette diyor ki ;Onlar şöyle dua ederle diyor..

Ya Rabbi diyor ..bizim diyor mü’min kardeşlerimize olan  gıllinimizi al diyor..


59-Haşir suresi 10. ayet (Genel: 59 – İniş: 101 – Alfbetik: 76)

وَالَّذٖينَ جَاؤُ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذٖينَ سَبَقُونَا بِالْاٖيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فٖى قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحٖيمٌ

Vellezîne câû mim bağdihim yegûlûne rabbenağfir lenâ ve liıhvâninellezîne sebegûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî gulûbinâ ğıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfur rahîm.

Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma (ğıllin)! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”


O zaman dünya cennet olur..

Düşünsenize bir…Mırık cırık olmadan sadırlarda..

-Özellikle din kardeşlerine- yakınlık duygusunu hedef edinmiş insanlarda gıllîn falan yok..

Daha dünyada iken muhabbetli bir Cennet oluşur..


2. si(cennete girerken oluşan değişim)

Cennetin kapısından girilirken; aklımız var ya ..

Aklın, çok yüksek bir seviyeli hale getirilerek cennete girilmesi…

Şöyle ki ;O Cennete ilk girdiğimiz andaki, o yükseltme anındaki, kişinin düşüncesi böyle olurmuş :

“Dünyada biz kendimizi akıllı zannederdik..Diğer mahlukata göre daha yüksek aklımız vardı..

O akıl şimdi karınca aklı gibi kaldı”.

Orada.Cennetin kapısında.O şekilde oraya giriyorsun..

Şimdi bakın; şu an bize göre karıncanın aklı nasıl ? bildiğimiz aklı ..

(Neml Sûresinde geçtiği kısmıyla değil de)  AZ değil mi ?

İdrak şeklinde..bizim esprilerimizi nasıl anlayacak..

Ütopik teorilerimizi nasıl anlayacak ..

şu anki aklımız, o cennet aklına kıyasla ,karınca aklı konumunda olacakmış…

Öyle de olması gerekiyor o ortamda…

hem ne demiştik ?..

ALLAH’ın Cemalûllahı’nın tecellileri var..20:50

Bizim onları kaldırabilmemiz için aklımızın ciddi bir seviye yükseltilmesi lazım..

Upload edilmemiz lazım..Güncellenmemiz lazım..upgread lazım..

Yeni bir yazılım yükleniyor..

Çok farklı… artı bir de ne var..

“El-Âlim” Esması var ya…

El- Âlim Esması ilk tecelli eden Esmalardan..

Neden? Yaratılma Sürecinin başı olarak söylüyorum..

ALLH U TEALA Bütün Alemlere ilmiyle tecelli etmiş..

Bakın, Zâtının Alemlerdeki Tecellisi ,ilimle oluyor..

Yani yaşadığınız, şahit olduğunuz ,göreceğiniz herşeyde BİR İLİM VAR..

Ve bu ilim dünyada çok azı verilmiş..

illâ galîlâ diyor ve mâ ûtîtum minel ılmi illâ galîlâ diyor..


17-İsra Suresi 85. Ayet 

وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّٖى وَمَا اُوتٖيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَلٖيلًا

Ve yes’elûneke anir rûh, gulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ılmi illâ galîlâ.

Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.”


ALLAH nasip edip de Cennete girildi…

Üst taraflara doğru, sonsuz denilebilecek bir tekamülsel yükseliş var..

Her bir kademede ilim artıyor …

Yani orası yan gelme yatma yeri değil..

İkram olarak öyle..

Ama Orada da tekamül var..

Yani Cennette de bizim tekamülümüz artacak..

Sürekli her gün ,her gün her gün bir tekamülünüz olacak..

Cennet 7 kat..

Bunu Adem kıssasında anlatmıştık..

Cennnette de bitmiyor iş..

Cennetsonlu mu, sonsuz mu meselesinde..

Cennet Üstü Aleme, İleyhi Turceuna  doğru bir gidişat var..

İleyhi Turceûn-Ona döndürüleceksiniz..


2 – Bakara suresi 28. Ayet 

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمٖيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيٖيكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten feahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn.

Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.


iley”hi” ….kime ? O’na…   O Kim ? ALLAH…

Oraya/ O’na kadar bir geri dönüş var..

Dünyadaki aklımız orası için yeterli olabilir mi?

İşte orada da, Cennetin kapısında da ,yükseltmeyle, seviye yükseltmeyle, akıl seviye yükseltmesiyle giriyorsun..

Orada da  bu ,devam ediyor..

Fatiha Sûresini bu sene işlerken de ( 2. Ayet;El hamdu lillâhi rabbil âlemîn. ) rabbil âlemîn derken şunu demiştik..

Rab ;  Yaratan,kural koyan… ama özellikle..(Bura atlanıyor) Terbiye eden …

Şimdi,  âlemîn diyor ya ..Alemler diyor ya, Çoğul kullanılmış..

Şahit olduğumuza İman temayülünde olduğumuz için…

sanki ALLAH ın Rab’lığının sadece şahit olduğumuz bu Alemde  geçerliymiş gibi ..Dar bir anlayışımız var…

Rabblık  Cennette yok mu?…

“rabbil âlemîn” deniyor Fatiha’da …

Cenneti yarattı ,sistemi koydu, terbiye etmesi,geliştirmesi nasıl oluyor ?…

Demek ki oraya girerek şereflenen insanların tekamülü ALLAH’ın Rablığı ile söz konusu…

Bu sürekli artan bir şekilde oluyor… dolayısıyla ilim de orada sürekli artıyor..

Ama İlimle Tefekkürle uğraşanlar bilir..

Bu dünyada okuyup tefekkür ettiğiniz bir şeyi -Allah nasip eder de- ilim gelip de idrak ettiğinizde, bu dünyanın en büyük zevklerinden bir zevk oluyor..

Değil mi  Hasan? (Sınıftan biri)

Hasan geçenlerde bir Âyeti tefekkür etmiş ,Bir yer yakalamış..Bana şurada şu var,bu var…. diye ballandıra ballandıra anlatıyor..

Baklava mı yedi? Piyango mu çıktı?

Hayır, ilimden bir şey nasip oldu ona .O okuduğu , ettiği ile değil, tefekkür ettiği ile gayret etmiş oldu, bir adım attı ;

ALLAH da Ona ilim ile ikram etti..

Küçücük bir şey nasıl bir mutluluk sağlıyor..

Hatta eskiden dervişler dermişler ki Aman Ha bu sohbetleri her yerlerde anlatmayın..

Padişah duyar da -Zalim bir Padişah düşünün- keser bizi , diye..

Bir Padişah en büyük hazlarla hazlanmak istiyor..

Ama,miskin dervişler öyle ALLAHÎ güzelliklerle, Muhabbetullahla hazlanıyorlar ki ,(bunun içinde ilim de var)..

 Dünyevi olarak en yüksek seviyede olanları kıskandıracak seviyede oluyor..

Bu ilmi güzelliklerin bir de Cennette olduğunu düşünün !…hangi muhteşemlikte..

Biz bu ilim gelmesine kendi aramızda jeton düşmek diyoruz..

A ,bir yeri tefekkür ederken jeton düştü ; sevinçten oynayacağınız geliyor.

O jetonların hem kocaman, hem altın gibi ,hem de sürekli olduğunu düşünün..cennette…

Bakıyorsun vav bak bu öylemiş bu da böylemiş… falan..

İşte bunların hepsi Cenneti ikramların bir parçası..ilim yönüyle

Bunları niye anlatıyorum..

İşte rızkun kerîmin içerisinde bu da var..

Bahsetsek çok bahsederiz..

Benim burada vurgulamak istediğim ise mağfiret 

Bir mağfiret diyor… bakın mağfiret biz nasıl anlıyorduk bugüne kadar : affedilecek manasında. Tamam ..

Burada ise ALLAH U TEALA aynen

” rızkun kerîm” gibi, bir ikram değeri olarak sunuyor mağfireti…

(:::::::::::::::::::::::::)

Ön şartı da “rızkun kerîm”in : mağfiret …

(::::::::::::::) (Sınıftan biri Yasin Sûresi 11. Ayet te de mağfiretten sonra  rızkun kerîm geçtiğini söylüyor.)


Bknz.Aşağıdaki Ayet;


36-Yasin Suresi 11. Ayet 

اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِىَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَرٖيمٍ

İnnemâ tunziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmâne bil ğayb, febeşşirhu bimağfirativ ve ecrin kerîm.

Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.


Onları bir mağfiretle ve kerîm bir ecirle diyor Müjdele diyor..

Bakın bir mağfiret müjde unsuru..

Bakın bugüne kadar anlamıyorduk ..

Daha güzel anlaşılacak İnşaallah.

Araf Suresi 23. Ayete Bakalım..

Burası arkadaşlar Adem Kıssasından Cennette geçen ;


7-Araf suresi 23. ayet (Genel: 7 – İniş: 39 – Alfbetik: 76)

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ

Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve il lem tağfir lenâ ve terhamnâ lenekûnenne minel hâsirîn.

Dediler ki: “Rabbimiz! Biz nefsimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka  hüsrana düşenlerden oluruz.”


İkiside dedi ki diyor;

  • Rabbimiz! Biz nefsimize  zulüm ettik.(ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا-zalemnâ enfusenâ)

  • وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا-ve il lem tağfir lenâ-Eğer bizi bağışlamaz isen

  • ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz hüsrana düşenlerden oluruz.-وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ-ve terhamnâ lenekûnenne minel hâsirîn.

Bu hüsrana düşenlerden oluruz diyor..

Hatırlarsanız Bakara Sûresi 38.Ayettede


2-Bakara Suresi 38. Ayet 

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعًا فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّٖى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Gulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Onlara dedik ki: «Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.


Aynı sahne başka kelimelerle ifade ediliyor..Onlar için korku yoktur..Onlar mahzun olmayacaklardır..diyordu..

Hani hatırlıyor musunuz?

Adem ve Havva ALLAH U TEALA nın bütün uyarılarına rağmen Şeytanın vesveselerine uymuşlardı..

Ve Ağaca yaklaşmışlardı…

Yaklaşır yaklaşmaz da kötü yerleri onlara açılıp onları Cennet yapraklarıyla örtmüşlerdi..

ALLAH U TEALA ne demişti ?

“İN” in oradan ! kime demişti ?Adem ve Havva’ya demişti..

Sonra tövbe etmişti Adem… tamam tövben kabul edildi demişti..

Ama Cennette kalamamıştı..

Bakara 38.Ayet te “benden bir hidâyetçi gelirse hidayetçime uyarsa onun için korku yoktur,mahzunda olmayacaktır.”

(İşte bunun başka bir ifadesi aşağıda tövbe etme şeklide var başka bir ayette ‘Rabbinden bir  takım kelimeler terakki etti’ diyor ya…Açıklamaya uygun ifadeler..)

“Nefsimize zulm ettik eğer bize bağışlamazsan,mağfiret etmezsen”…

Anahtar kelime bu ;Mağfiret kelimesi geçiyor.

Bağışlamazsan,mağfiret etmezsen Muhakkaki biz hüsrana düşenlerden oluruz diyor..30:06

Yani Adem orada anlıyor durumu, başına neler geleceğini..

Tövbe ediyor.. Kabul edilmesine rağmen…Yeryüzüne indiriliyor..

Ama hepimiz birer Adem’iz biliyorsunuz..

Aynı şeyler bizim içinde geçerli..

Cennete geri dönmemiz lazım bizim..

İşte ALLAH-U TEALA Tövbemizi kabul etti.

Ama daha AF edilmedik..

AF edilmenin ön koşulu mağfiret...

Mağfiret olunursa yani yaptıklarımız örtülürse (biliyorsunuz ne ameller işlediğimiz biliyoruz..)

ALLAH’ ın Rahîm Esması tecelli ettiğinde mağfiret ve AF gerçekleşecek, geri dönüşün yolu açılacak…İnşaallah.

Buna uygun davranmayanlar için;onlar için korku vardır..Hüzünlenme  vardır..denilen Ayetler de mağfirete uğramayan “onlar” için vardır..

Biraz evvel az bir kısmıyla anlatmaya  çalıştığım rızkun kerîm ne kadar yüksek bir değer ise işte mağfiret te o kadar yüksek bir değer ve hediye….

(…………….)

Bakın eğer ALLAH U TEALA hiç bir ikramda bulunmasa bile “mağfiret” ettim dese  O bile inanılmaz bir ikram …

Ateşten kurtuluyorsun !…

Bakın ben bir ara  bu konuyu düşünüp  çok etkilenmiştim..

Bakın hep  Cennet Nimetlerini düşünüyoruz..Cennet nimetlerini düşünüyoruz ama ..

Bir de Cehennem var..

Bazı ayetlerde yorumlara göre Herkes Cehennemi görecek…

Bir şekilde görecek..

Tekasur Sûresinde anlatılıyor;

Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)


102-Tekasur suresi 1. ayet

اَلْهٰیكُمُ التَّكَاثُرُ

Elhâkumut tekâsur

Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri

102-Tekasur suresi 2. ayet 

حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ

 Hattâ zurtumul megâbir.

 Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri 

102-Tekasur suresi 3. ayet 

كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ

Kellâ sevfe tağlemûn.

Öyle değil, ilerde bileceksiniz

102-Tekasur suresi 4. ayet 

ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ

Summe kellâ sevfe tağlemûn.

Sonra öyle değil, ilerde bileceksiniz

102-Tekasur suresi 5. ayet

كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقٖينِ

Kellâ lev tağlemûne ılmel yagîn.

Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz

102-Tekasur suresi 6. ayet 

لَتَرَوُنَّ الْجَحٖيمَ

Leteravunnel cahîm.

Kasem olsun o Cahimi çaresiz göreceksiniz

102-Tekasur suresi 7. ayet 

ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقٖينِ

Summe leteravun nehâ aynel yagîn.

Sonra kasem olsun onu çaresiz aynel yakîn göreceksiniz

102-Tekasur suresi 8. ayet 

ثُمَّ لَتُسْپَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعٖيمِ

Summe letus’elunne yevmeizin anin neîm.

Sonra kasem olsun o gün o naîmden muhakkak sorulacaksınız


 

İçeri girme anlamında değil o; şahit olunacak..

O gün kurtulup da boş bir betonda, hiç bir şeyin olmadığı dümdüz bir betonda otursan bile orası  Cennet..

İşte o mağfiret..Azaptan kurtulma = mağfiret ;Ateşten kurtuluyorsun…

Şimdi biz yumuşak yerlere oturmaya alıştık…Yere kaldırımlara oturmuyoruz..

Çocukken oturuyorduk da ..Şimdi oturamıyoruz..

Islak mendille silersin,oturmaya tenezzül etmezsin..

Cehennem gibi bir yeri görüp de oradan çıktığında dümdüz çamurun,betonun üzerine kuş tüyü yatak gibi yatarsın..

Cennet olur orası; oh be kurtuldum diye..

Birkaç sene bir şey istemezsin , yeterk i böyle yatayım diye ..

Depremden çıkanların halini biliyorsunuz,yangından çıkanlar ne hale geliyor..Evlerden çıkanlar biliyorsunuz..

İşte hiç bir rızkun kerîm olmasa bile; mağfiret başlı başına bir hediye. Zaten hep Ayetlerde böyle geçmiş..

Bir mağfiret + bir ikram..(ecrun azim/ ecrun kerim/ ecrun kebir/rızkun kerim )


Bknz.Bir kaç Örnek Ayet(ler)


49 – Hucurat Suresi 3. Ayet

اِنَّ الَّذٖينَ يَغُضُّونَ اَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ اُولٰئِكَ الَّذٖينَ امْتَحَنَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوٰى لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظٖيمٌ

İnnellezîne yeğuddûne asvâtehum ınde rasûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu gulûbehum littagvâ, lehum mağfiratuv ve ecrun azîm.

Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

67 – Mulk suresi 12.Ayet 

اِنَّ الَّذٖينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَبٖيرٌ

İnnellezîne yahşevne rabbehum bilğaybi lehum mağfiratuv ve ecrun kebîr.

Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

22-Hac Suresi 50.Ayet 

فَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Fellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

Artık iman edip salih ameller işleyenler var ya, işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet (cennet) vardır.

36-Yasin Suresi 11. Ayet 

اِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِىَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَاَجْرٍ كَرٖيمٍ

İnnemâ tunziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmâne bil ğayb, febeşşirhu bimağfirativ ve ecrin kerîm.

Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.


Düşünüyordum ama anlamıyordum..

Birşeyler var bunda diyordum ama anlamıyordum..

İşte bu “Emanet” le beraber ,”Emanet konusuyla” beraber (Bknz.AHZAB SÛRESİ 72-73.Ayetlerle ilgili  işlenen 28.Ders ) bu anlaşılır konuma geldi :

Şu an Geriye dönüşün imtihanı yapılıyor..Gözlemlenmesi yapılıyor..

Hepimiz Cenneteydik bir şekilde…

Cennet te önemli değil ALLAHÎ ORTAM’ lardaydık…

  • Hata işlendi..
  • Bir şüreçteyiz.
  • Hak edenler & Hak etmeyenler belli olacak

Tabi yine Hak etmek şöyle; ALLAH ın Rahmetiyle gidilecek te… gözlem sonucunda bu olacak.. mağfirete mazhar olanlar  artık (tabir-i caizse) yırtacak..

Onlar için geri dönüş olacak..

(Vallahi söylerken içim tuhaf oluyor..)

Diğerleri için geri dönüşün kapısı kapanıyor !..

Bir Ayet var;


21-Enbiya Suresi 103. Ayet

لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰیهُمُ الْمَلٰئِكَةُ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذٖى كُنْتُمْ تُوعَدُونَ

Lâ yahzunuhumul fezeul ekberu ve teteleggâhumul melâikeh, hâzâ yevmukumullezî kuntum tûadûn.

En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar.


En büyük korku anı diyor..

Onu bir ara düşünmüştüm..

Birisinin yorumuydu tam hatırlayamıyorum..

ALLAH U ALEM öyleydi aradan zaman geçti..

Cehennemde artık içinde en son kurtulacak çıktıktan sonra

( iman etmiş olmasına rağmen yinede suç işlemiş, cürüm işlemiş olanlar  cehennemde biraz kalacaklar..

Ceza görecekler,ceza bittiğinde Cennete devam edecekler diye yüksek isabetli görüş var…)

Son çıkacak ta, Cennete girecek te, cezasını  Cehennemde bir şekilde çekiyor..

O da çıktıktan sonra  ,cehennem kapılarının bir daha açılmamak üzere kapandığı o ses var ya…

işte en büyük korku anı o deniyor..

Umut yok arkadaşlar,Ateş falan da değil artık ..35:12

Umudun bittiği an ,yok artık, son ..kapı kapandı..bittin..

Dünyayla   kıyaslanamaz..Bir ifadesi yok..

Bu dünyada ümidini kesenler  küfredenlerle eş değer tutuluyor..(Yusuf 87)

Ama ahirette sahneler çok sert…

İşte anlıyormusunuz ?

Mağfiret neden çok büyük bir ikram..

Rızkın kerîm ondan sonra gelmiş..

ALLAH-U TEALA mağfiret etmekle bırakmıyor…

Üstüne üstlük rızık veriyor..

Ama nasıl bir kerîm ,nasıl cömert bir ikram..

El hamdu lillâhi rabbil âlemîn diyecekler diyor orada…”Aman Ya Rabbi ” diyecekler.

Hamdı yani  övmeyi en yüksek şekilde yapacak sahneler olacak..

Öyle büyük bir kerîmlik ,Aman arkadaşlar  hepimiz dikkat edelim..

Ankebut Suresinde diyorki;


Bakınız Aşağıdaki Ayet


29-Ankebut Suresi 64. Ayet 

وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

Ve mâ hâzihil hâyâtud dunyâ illâ lehvuv ve leıb, ve inned dârel âhırate lehiyel hayevân, lev kânû yağlemûn.

Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!


Yani imtihan için kurgudur..diyor..

Son ifade müthiş ;keşke bunu bilselerdi.

Aman bu Temayı unutmayalım…

Televizyon izlemek için,oyun oynamak için mesleğimizi yapmak için gelmedik biz..

Kahvelerde hepimiz bulunmuşuzdur…

Okey oynarken geçen zamanı ALLAH’a güzel kulluk etmek için  yapıldığını düşünün …

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) yüzüğüyle oynamışta ,ikaz gelmiş, ya Resûlum ben seni oyalansın diye göndermedim..

Biz  Resûl değiliz ama bu ana fikri ıskalamadan yaşamak lazım..

Yani doğru değerlerde yaşamak lazım..

Bir gün bu sistem bitecek …

Biz imtihan için geldik aman ha yaptıklarımıza dikkat edelim ,diye yaşanması lazım..

İşte bu şekilde olursa ALLAH ın Lutfü Rahmeti Keremi ile önce bir mağfiret affın gerçekleşmesi,sonra rızk var.. kerîm olan rızk var..

(::::::::::::::::)


O Ayetlerde iki türlü de geçiyor..Bazen önce tövbe sonra  istiğfar,bazen de önce istiğfar  sonra tövbenin geçtiği Ayetler var.. 2 boyutuyla da önemli..


11-Hud suresi 90. Ayet

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا اِلَيْهِ اِنَّ رَبّٖى رَحٖيمٌ وَدُودٌ

Vestağfirû rabbekum summe tûbû ileyh, inne rabbî rahîmuv vedûd.

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”

5 – Maide suresi 74. Ayet 

اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

Efelâ yetûbûne ilallâhi ve yestağfirûneh, vallâhu ğafûrur rahîm.

daha Allaha tevbe edib istiğfar etmiyecekler mi? Allah gafur, rahîmdir.


Bakın o kadar önemli ki olaylara bu gözle bakarsanız..

Sürekli okuduğumuz Ayetler çok farklı anlamlara da geliyor arkadaşlar..

Bakara Sûresi 284.Ayeti bu temaya  göre dinlerseniz çok farklı oluyor…

Hani ” siz nefislerinizdekini açıklasanız da saklasanız da ALLAH onunla sizi hesaba çekecek.”

Meselesi var ya ; bu Hz.Adem’in af/ mağfiret  temasıyla dinlediğimde inanılmaz manası çok güzel farklı gelmişti..


Bknz.Aşağıdaki Ayetler..


2-Bakara suresi 284. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu, yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr.

Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.


İşte aynı şekilde AMENER RESULU’yu de bu tema/ana fikirle dinlediğimizde çok farklı oluyor.


2-Bakara suresi 285. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّهٖ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰئِكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِهٖ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصٖيرُ

Âmener rasûlu bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mué’minûn, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nuferrigu beyne ehadim mir rusulih, ve gâlû semiğnâ ve etağnâ ğufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr.

Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.”

2-Bakara suresi 286. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسٖينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰینَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.

Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”


 “Emanet Meselesi ,Tövbe kabul oldu ama AF kabul olmadı”  açısından dinleyince çok farklı…

Lütfen o kelimelere, o gözle bakın..

Farklı oluyor,kelimelere lütfen dikkat edin..

misal olarak Son kısmına bakalım :

vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ,

Bakın burada   bir kul sesleniyor Allah’a… Yani Allah böyle dememizi istiyor…

Rabbena !Ey Rabbimiz ! bir kul sesleniyor..

“vağfir lenâ- bizi bağışla,merhamet et” diye böyle dememizi istiyor..

Bakın kelimelere bakın ;

  • vağfu annâ;bizi affet
  • vağfir lenâ;bize mağfiret et .(işte mağfiret vardır.)
  • verhamnâ;Rahmet et (Rahîm Esmasının Tecellisi)

Bakın sıralamayı görüyor musuz?

  • ente mevlânâ; Sen bizim Mevlamızsın(Bakın, Rabbımız da denmiyor..Yani dostluk, velilik boyutunda , sevgiyle muhabbetle yöneliyoruz  Sana ya Rabbi… araya sıcaklıkla ikramın vesilesi  olsun diye güzel kelimeler kullanmamız istiyor Rabbim).. ente mevlânâ; bir de ente(sen)  diyor  huve (o)  değil . Yani  “o Mevlamızdır” değil  “sen Mevlamızsın” de diyor..Fatiha Suresindeki  İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn deki gibi “ke”var orada, karşındaymış gibi  muhatap olarak ALLAH a yönelmek var işte burada işte ispatı bu.. ente mevlânâ -SEN BİZİM MEVLAMIZSIN )
  • fensurnâ;Aman Ya Rabbi bize yardım et 
  •  alel gavmil kâfirîn; Neye Karşı? Kafirler bile değil; Kafirler Kavmine karşı bize yardım eyle… kim onlar? Kafir topluluğu… sadece savaştaki düşman değil..Bunlarda var…Ama Bizi Ana fikirden uzaklaştıracak herşey… ..Aslında O biziz arkadaşlar.. Bize bu küfür ettirecek bize üzerini örttürtüp unutturacak, ana fikirden uzaklaştıracak nefsimiz ,düşüncelerimiz dahil, her türlü unsura karşı, onların toplamına karşı AMAN YA RABBİ BİZE YARDIM EYLE ..

*Bu( NA-SA-RA)  kelimesi Arapçada ilginç bir kelimedir.. Sadece Yardım değilidir …

O Yardım ( A-VE-NE)   olarak geçer..

Muavin varya Otobüslerde falan vardı..Yardım edici anlamında ;

Fatih Sultan Mehmet’in lakabı Avnidir.Yardıma mahzar olmuş o ….

Ama “nasara” daha kuvvetli… özellikle  savaş gibi durumlarda olan Fetih ve zaferle sonuçlanacak, bir yardımdır..

110-Nasr suresi 1. ayet (Genel: 110 – İniş: 114 – Alfbetik: 76)

اِذَا جَاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ İzâ câe nasrullâhi vel feth deki gibi orada geçiyor ..

ALLAH ın  yardım geldiği zaman ..

O yardım ama Mücadele ediyorsunuz ,Savaştasınız ,cihat ediyorsunuz ..

Ona karşı gelen yardımdır..

E burada neye karşı… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya savaş bitiminde ;

Küçük cihat bitti büyük cihat başlıyor..

Kılıç darbeleriyle nasıl bir mücadele yapmışlar  bir düşünsenize ?

Ama Sahabe Efendilerimize …ona küçük cihat deniliyor..

Aç susuz çöllerde geçmiş bir mücadele  42:14

Büyük Cihat başladı diyor..

İşte o cihat nefsimize karşı gerçekleri örttüren “Emanet” taşıdığımız bilincini unutturacak, kefere edecek, örttürecek her türlü şeyden ,başta nefsimiz olmak üzere, Aman Ya Rabbi Mevlamız olan Sana sığınıyoruz ki;
  • (vağfu annâ) bizi affet  ;
  • (vağfir lenâ)bize mağfiret et  (Mağfiret denilince aklınıza burası gelsin..mağfiretun ecrin kerim )
  • (verhamnâ)Rahmet eyle  (Rahîm’le )

ALLAH U TEALA BİZE ONLARDAN OLMAKLA İKRAM ETSİN,NASİP ETSİN.İNŞAALLAH.


Bu mağfiretuv ve rızkun kerîm bakın 5 Yerde geçmiş;

Enfal Suresi 4;74.Aye,Hac Suresi 50.Ayet, Nur Suresi 26.Ayet,Sebe Suresi 4.Ayet(işlediğimiz Sure)


8 – Enfal suresi 4. ayet (Genel: 8 – İniş: 88 – Alfbetik: 22)

اُولٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Ulâike humul mué’minûne haggâ, lehum deracâtun ınde rabbihim ve mağfiratuv ve rizgun kerîm.

İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.

  8 – Enfal suresi 74. ayet (Genel: 8 – İniş: 88 – Alfbetik: 22)

وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ اٰوَوْا وَنَصَرُوا اُولٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Vellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi vellezîne âvev ve nesarû ulâike humul mué’minûne haggâ, lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.

22 – Hac suresi 50. ayet (Genel: 22 – İniş: 103 – Alfbetik: 32)

فَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Fellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

Artık iman edip salih ameller işleyenler var ya, işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet (cennet) vardır.

 24 – Nur suresi 26. ayet (Genel: 24 – İniş: 102 – Alfbetik: 84)

اَلْخَبٖيثَاتُ لِلْخَبٖيثٖينَ وَالْخَبٖيثُونَ لِلْخَبٖيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبٖينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ اُولٰئِكَ مُبَرَّؤُنَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرٖيمٌ

Elhabîsâtu lilhabîsîne vel habîsûne lilhabîsât, vet tayyibâtu littayyibîne vet tayyibûne littayyibât, ulâike muberraûne mimmâ yegûlûn, lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm.

Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır.  O temiz olanlar, iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.


Enfal Suresi 4. Ayet ;

İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler,(Enfal Suresi 4. Ayette yüksek mertebe geçiyor Arkadaşlar…deracâtun ınde rabbihim Rabbleri indinde dereceler verilmiş bunu ayrı bir konuşuruz.. Bunlar ne!! İpucu olaraka söyleyeyim Kıyamet Sahnelerinde olduğu Din gününde bir kısmına özel bir kısmına ilericilere ikram edilecek ..Bu Ayetlerde geçiyor..Hadislerdede geçiyor hani..Arşın altında gölgelenecek bir Sınıfta bahsediliyor ya Hadis Şeriflerde;Kıyamet kopuyor…. İnsanlar birbirinden kaçıyor ,olan oluyor orada gölgeliklerde gölgelenenler var.. Gölgenin altında orada bekliyor..


Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

– Adil devlet başkanı,
– Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
– Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
– Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
– Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
– Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.” (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2)


(Şimdiden kıskandık …Tabi kıskanacağız..Gıpta boyutunda kıskanacağız Tabiki)…

Orada boş boş gölgenin altında tutulmuyor onlarada ikram ediliyor orada ama Rablerin katında dereceler vardır..) Sonra ne geçiyor mağfire geçiyor ve sonra rizgun kerîm – kerîm bir rızk vardır..Enfal de geçiyor bu Enfalde başka Ayette geçiyor bu.. (44:55)


Rabbim özellikle Bir kaç yerde bu mağfiratuv ve rizgun kerîm i yinelemiş,tekrar etmiş ki…

Bunu güzelce anlayalım diye …

Görüyormusunuz Arkadaşlar küçücük bir Ayet,konuşsak daha burada 1-2 şey daha konuşuruz..

İşte Kur’anın içerisine mana olarak biraz girmek lazım..

ulâike lehum mağfiratuv ve rizgun kerîm “

Bunu güzel sesle makamlı bir şekilde  okudun..Sesi ne güzel! bu da değerli, buda güzel ama… neden bu dünyaya geldik…neden mağfiret… Cennet gibi bir ikram niye önemli …bunları düşündüğünüzde Kur’an-ı Kerîm çok farklı..

Zaten 5. Ayet te bunu açıklıyor..


34-Sebe suresi 5. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76) —–

وَالَّذٖينَ سَعَوْ فٖى اٰيَاتِنَا مُعَاجِزٖينَ اُولٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَلٖيمٌ

Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbum mir riczin elîm.

Âyetlerimiz hakkında (bizi) âciz bırakmağa çalışanlara gelince; onlar içinde pislikten acı bir azâb vardır.


  •  Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne;Ayetlerimizi aciz bırakmak için koşanlar
  • ulâike lehum azâbum mir riczin elîm;İşte bunlar için ne varmış Arkadaşlar elim bir pislik vardır..pislik bir azabı vardır burada..

Şimdi yukarının tersi..

Mesani kavramını açıklarken bunuda diyorlar..

Rabbim bir şeyi,bir tarafı anlatıyor..birde diğer tarafı anlatıyor..

Siz diğer kötü tarafı anladığınızda, zıttını yaptığınızda doğruyu yapıyorsunuz..

Yani o kötü gruptan bahsedildi …

Kafirler,münafıklar,müşrikler..

Bunları tanıdığınızda … ha ben bundan o olmayayım..dersiniz…

O zaman aksini yaşarsınız..

Rabbim aslında iyi tarafı göstermese bile yeterli..

Hz.İsa’ya (a.s) soruyorlar

Sen nasıl güzel ahlakı elde ettin diyorlar?

Kötüleri izleyerek diyor..Kötü ahlaklıları izleyerek diyor..

Yani onların yapmadıklarını yapmayınca da  doğruyu yapmış oluyorsunuz.

E bir de bizim avantajımız ne ?

Ayetlerde Rabbim kötü tarafı anlatarak yetinmemiş …İyi tarafı ayrıntısıyla anlatmış..

Bir de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi misal örnek olarak indirmiş..

Hani diyor ya onlar Melekler gelmeli değilmiydi diyor..

Yiyen için içinizdeki birini gönderdim..diyor..


25-Furkan suresi 20. ayet (Genel: 25 – İniş: 42 – Alfbetik: 76)

وَمَا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلٖينَ اِلَّا اِنَّهُمْ لَيَاْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِى الْاَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً اَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصٖيرًا

Ve mâ erselnâ gableke minel murselîne illâ innehum leyeé’kulûnet taâme ve yemşûne fil esvâg, ve cealnâ bağdakum libağdın fitneh, etasbirûn, ve kâne rabbuke bas

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.


2-Bakara Suresi 151. Ayet 

كَمَا اَرْسَلْنَا فٖيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّٖيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Kemâ erselnâ fîkum rasûlem minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hıkmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû tağlemûn.

Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.


Yani sizinde yapabilirliğiniz olan (yani ALLAH ın Resulluk nimetiyle ikram ettiğini söylemiyorum..Özel donanım kastetmiyorum..)

Ama insan boyutunda sizin yaptıklarınız..

Sen yemek yemiyor musun ? Resulullah aleyhivessellem de yedi..Biz hapur hupur götürüyoruz..

şükürsüz yiyoruz..Saça döke yiyoruz..

Onun nasıl yediğini Hadis Kitaplarından bir gör…

Ya da ALLAH ın Resûlu nasıl yaşamış diye bir düşün …

İçine ALLAH onun mekanizmasını koymuş..49:20

İşte sana güzel bir örnek…Sadece kötülerden görmene gerek yok..

İkram olarak bir de “Hidayetçi” diyor..

Hidayetçi ne demek ?biliyormusunuz..??

Köylerde olurdu ya el feneriyle  yolu bilen biri  gösteriyor..

Eğer o olmazsa siz tarlaya bataklığa girersiniz..Tepe takla yuvarlanırsın..

Hatırlıyorum..

Taşralara,köylere gittiğimizde bağ bahçelere giderdik..

Zihiri karanlık özellikle Ay yok ise ,Ya biri önünde lamba tutmazsa mümkün değil..

Şuan heryer ışıl ışıl olduğu için nimet bolluğunda olduğumuz için..

Pozitiflik çok olduğu için..(Negatiflik mi çok Pozitiflik mi çok ??).. Bazı şeyleri unuttuk biz..

İşte o Fenerli olan ,gösteren bize hidayet ediyor ..bize gösteriyor…

Bunun tersi de zulmettir..Zulmette ;karanlık demektir..

Karanlıkta kalırdık yani..

Yani ALLAH U TEALA Rahmetiyle eğer Hz Adem (a.s) yeryüzüne indirdi ya Rahmetiyle beraber hidayet mekanizmasını koymasaydı.. Aynı kapkaranlıktaki insanlar gibi olurduk.. Hz. Adem (a.s) dahil..

Ve bizden de yine doğruyu bulmamız beklenirdi….

Hanif konusunda Hz. İbrahim (a.s) konusunda işlemiştik..

  • Hiç bir Kitap yok
  • Hiç bir Resûl yok
  • Üstüne üstlük Babası (bir rivayete göre amcası) Put Yapıcısı… yani kariyeri,karizması süper buna  rağmen doğrulara gidebilmiş..

O yapabiliyorsa aynı mekanizma sende de var..

Eğer bu hidayet mekanızması olmasaydı kaç kişi kurtarabilirdi arkadaşlar ?.51:06

Bu sistemle bile, bu takviye hidayet sistemiyle bile…

Buna rağmen insanlık hala bir çok şeyi gerçekleştirebilmiş değil..

Hala oyalanıyor..AF’ a mazhar bir şeyler yok…


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ki;

Kimse ALLAH ın Rahmeti olmadan giremez diyor Cennete Ya Resulullah sende mi diyor..

Evet diyor..


Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde şöyle buyuruyor:
“Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz.”
-Sen de mi ya Resûlullah?
-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmiştir.


24-Nur Suresi 20.Ayet

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُفٌ رَحٖيمٌ

Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhû ve ennallâhe raûfur rahîm.

Allah’ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı, hâliniz nice olurdu?


Bu kadar desteğe rahmen yine de ALLAH ın RAHMETine muhtacız..

Öbür türlü ne olurdu? Ne kadar zor bir şey …

ALLAH U TEALA bu hidayet mekanizmalarını göndererek.. (onları  daha evvel bahsetmiştik)

bize rahmet ediyor. ve ayetlerinde  doğru davrananlar bahsederek Güzel numuneler veriyor…

Öbür Ayete geçemeyeceğiz heralde.

Güzel bi konudan bahsedeyim…

Arkadaşlarla konuştuk bu mevzuyu ;

2 tane gidiş şekli var..

  1. Kötü şeylerden, kötü örneklerden korkarak ilerlemek.(Aman ben bunu yapmayayım , ateş var…diyerek yapmamak)
  2. Güzel örnekleri kendi önüne alarak ben böyle olayım demek..

Bu psikolojide de geçer..

  • Yaklaşanlar
  • Uzaklaşanlar

Yaklaşanlar bir hedef gösteriliyor,ödül gösteriliyor ..İnsanlar ona doğru gidiyorlar..

Ama herkes bundan anlamıyor..Bu yönteme fıtratı müsait değil..Düşünce sistemi müsait değil ..

 o zaman Sopa gösteriliyor..

Ha bunu Yapmazsan böyle olur..Arkalarına baka baka gidiyorlar..Aman popoma bir tekme gelmesin diye.. Yine ilerliyor ama korkarak..

Öbürü de önde güzel bir numuneyi hedef alıyor..

Tamam.Ben bundan olacağım diyor…Hedef koyuyor ve gidiyor..

Sanki bu 2. metod bana daha iyi gibi geldi..

Ben eskiden öncesinden korkardım..Aman zarar görmeyeyim, diye..

İşte neden?

ALLAH ın istediği şekilde bir kalıp var ..Bir Model var..

Kim O?

Peygamber Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem

Onu Model aldığında ALLAH U TEALA böyle bir insan istiyor dediğinde, her işinde ona uyduğunda doğru hedefe gitmiş oluyrsun..

(ki Hz. Aişe’ye (r.a) soruyorlar..Bize Resullullah’ın ahlakından bahset diyorlar. .

Siz Kuranı okumuyor musunuz? diyor.

Resûlullah (s.a.v.) dedim  ama Kur’anı atlıyormuyum  acaba dedim..

 bu rivayet ikisinin birleştiği yer ..)

Resûlullah davranışları eşittir = Kur’ân-ı Kerîm 53:48)

Ama hangi Kur’ân?

İşte bizim içine girmeye çalıştığımız Kur’ân.

Yani  sadece Cenazelerde okunan, sevap için okunan ;ne güzel sesi var ,ne güzel makam da okuyor denilen, falan değil..

İçerisine girdiğindeki  Kur’ân,Peygamber Efendimizin ahlakının kaynağı…

İşte böyle olduğumuzda arkadaşlar hedefe koşuyoruz..

Onlarda bizim için ne oluyor birer hidayetçi oluyor..

İşte bu 5.Ayet.. zıttını yani  iyi gruptan pozitif gruptan bahsetmiştik.. bu da tam tersi…

Bu Ayette de “Ayetleri aciz bırakmak için koşanlar”..

Bırakın inanamayanları üstüne üstlük bir de aciz bırakmak için gayret sarf edenler var..

Bir insanın Aptal olmasından daha kötüsü Aptal olduğunun  farkında olmamasıymış..

Adam inananmamakla yetinmiyor..

Üstelik üstelik Ayetleri aciz bırakmak için uğraşıyor..

İşte Onlara da nasıl bir muamele var ..Haftaya göreceğiz İnşaallah..

(Hani” devamı haftaya” reklamsal oluyor ya)


ALLAH BİZİ, İMAN EDEN,  

GELİNEN İMAN SEVİYESİNDE DE YAPILMASI GEREKEN  AMELLERİ  YAPAN, YAŞAYAN,

O ŞEKİLDE OLANLARDAN ETSİN ..

BU SAYEDE DE ALLAH IN LÜTFÜ KEREMİ İLE

MAĞFİRETE KAVUŞUP

-ONUN İFADESİYLE- KERîM OLAN RIZKLARA

VE EN BÜYÜK NİMET OLAN KENDİSİNE YAKINLIĞINA, RIZASINA ERİŞTİRSİN 

AMİN

SADAKALLAHULAZîM

 

 

 

SEBE (2.sohbet)2-3.AYETLER#

SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VE İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

https://yadi.sk/d/e_J1J3QPd4CJn


 

ÂYET METİNLERİ

34-Sebe suresi 2. ayet 

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فٖيهَا وَهُوَ الرَّحٖيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).

Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. 

1. ya’lemu : bilir
2. mâ yelicu : giren şey
3. fî el ardı : yerin içine, yere
4. ve mâ yahrucu : ve çıkan şey
5. min-hâ : ondan
6. ve mâ yenzilu : ve inen şey
7. min es semâi : semadan, gökten
8. ve mâ ya’rucu : ve yükselen şey
9. fî-hâ : oraya
10. ve huve : ve o
11. er rahîmu : rahîm (Rahîm esmâsıyla tecelli eden)
12. el gafûru : gafûr (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren)

34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).

Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır). 

1. ve kâle : ve dedi
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. keferû : kâfir oldular, inkâr ettiler
4. lâ te’tîne : gelmez
5. es sâatu : o saat (kıyâmet saati)
6. kul : de
7. belâ : hayır
8. ve rabbî : ve Rabbim
9. le : mutlaka
10. te’tiyenne-kum : size gelecek (getirecek)
11. âlimi : bilen
12. el gaybi : gayb, görünmeyen
13. lâ ya’zubu : gizli kalmaz, kalamaz
14. anhu : ondan
15. miskâlu : miskal, ağırlık, miktar
16. zerretin : zerre, en küçük parça
17. fî es semâvâti : semalarda
18. ve lâ : ve yoktur
19. fî el ardı : yeryüzünde
20. ve lâ : ve yoktur
21. asgaru : daha küçük
22. min zâlike : bundan
23. ve lâ : ve yoktur
24. ekberu : daha büyük
25. illâ
(lâ illâ)
: hariç
: (hariç değil)
26. fî kitâbin : kitapta
27. mubînin : apaçık


SES KAYDININ METNİ:


Sebe Sûresi 2. Ders:

2.Ayetten itibaren

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym. Bismillâhir rahmânir rahîm


Evet,arkadaşlar Sebe Sûresine geçmiştik geçen hafta..Kaldığımız yerden devam ediyoruz..

1 & 2. Ayetleri işlemiştik ama..

2.Ayet tam %100 olmamıştı,tamamı olmamıştı.Yine böyle bir baştan alarak bir devam edelim…

Eski sohbetlerde hep böyle bir kesiklik olmuş..Eski kayıtlara bir baktım,Bir konuya başlamışız bırakmışız.Hafif bir geriye alarak gidersek, konu bütünlüğünü de sağlamış oluruz diye düşünüyorum…

Sebe Sûresi Hamdla başlıyordu biliyorsunuz ..


34-Sebe suresi 1. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى الْاٰخِرَةِ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ardı ve lehul hamdu fil âhırah, ve huvel hakîmul habîr.

Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.


Bir yerde okudum Hamd ile başlayan  Kur’ân-ı Kerîm’ de  5 Sûre varmış..(Fâtiha;En’am;Kehf;Sebe;Fâtır)

Fatihayı saymazsak,  2 si başta 2 si sonda (Fatiha da genel yükümleri içeriyor).
Sebe Sûresi de Hamd ile başlayan Sûrelerden birisi .
Bir de şunu söylemek istiyorum..
Her nasıl ki bir Sûrenin içerisinde Ayetler sanki birbirinden bağımsız gibi gözükse de, o bağlam denilen siyak sibak denilen ilişkiden dolayı, bütün Ayetlerin arasında aslında bir ilişki varsa nasıl ki varsa ; Sûreler arasında da aslında böyle bir şey var..
Yani bir Sûre bitiyor..O bitti artık öyle bir şey değil..
Kur’ân-ı Kerîm öyle mucîz bir Kitap ki ;Gerek Nüzul sırasına göre tertip olsun(indirilme sırasına göre) ;
Gerekse şuan elimizde bulunduğu  tertip üzerine  göre olsun..
Sûrelerin başta ya da sonda olmasının; birisinin diğerinin  arkasına gelmesinin muhakkak bir anlamı var…
Bunu niye söylüyorum..
Geçen Hafta Sebe Sûresinde,  ALLAH ın hakimul habîr olması..herşeyden haberdar olmasının anlatmıştık..
Ahzab Sûresinin son Ayetlerinde biliyorsunuz “Emanet” konusu geçmişti..

33-Ahzab suresi 72. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfbetik: 76)

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne ey yahmilnehâ ve eşfagne minhâ ve hamelehel insan, innehû kâne zalûmen cehûlâ.

Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.


Emanet i bizim bilinçsiz olarak bildiğimiz Semaya,Arza.. hani bunları anlayabiliyoruz..ama Dağlara teklif ediyordu..

Yani  bilinci olmadığı bir mahlukata bir hitap vardı..

İşte bu Alıştırmayı yaptırdıktan sonra bize..
Sebe Sûresi’nde ALLAH ı övmek  durumunda da  bu unsurlar kullanılıyor..
Biliyorsunuz Hamd bizim anlayabileceğimiz en güzel şekliyle övme ;sena’ya  yakın bir anlamı vardı..
Bu şekilde değerlendirirsek Hamdı daha güzel anlıyorduk..
Ne diyordu: Ahirette de Hamd onundur diyordu..
Bir Sûrede de, (kaydetmeyi unuttum)evvelde de ahirdede yani bu dünyada ahirette de Hamd onundur..diye bir ayet var..
Bknz. Aşağıdaki Ayetler;

Kasas Suresi 70. Ayet

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).

Allah odur ki; O’ndan başka ilah yoktur.Evvelde de ahîrde de (dünya ve ahirette ) Hamd O’nun içindir. Hüküm de O’nundur. Yalnız O’na döndürüleceksiniz.

Bu dünyadaki Hamdı biliyoruz..Ama yapamıyoruz..

Ama  gördüğümüz şahit olduğumuz şeylerle Hamd.

Ama ahiretteki Hamddan bahsediyordu Sebe Suresi..

  • Yani hem bu dünyada bize haber verilenlerle..

Nasıl haber alıyoruz:

Kitaplarda ALLAH ın kitaplarında verilenlerle..Bir de Peygamberlerin verdikleriyle..

Anladığımız kadarıyla Âhirette gelecek başımıza gelen olacak olaylara  Hamd etmeyi öğreniyoruz..

  • Bir de bu Ayetteki açıklamısıyla da 2. Sûra üfürüldü..

Âhiret yaşamı başladı.. Aslında kişinin kıyametiyle beraber başlıyordu..

Hani özellikle 2. Sûr diyim ..Ondan sonra Karşılaşılan olaylarda da ALLAH a Hamd edecek insanlar..

Aman Ya Rabbi bu nasıl bir sistemmiş..diyeceklermiş..

Bakın Sebe Sûresi ilk Ayette;

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard” derken.

Orada Yerde ve gökte ne varsa hepsi onundur..diyor..

Yer ve gök onundur demiyor..Elbette de Yer ve gök onun..

Ama orada Olan şeyler diyor ..

Arapçada  diyor..orada ..

Elhamdu lillâhillezî lehû mâ– fis semâvât

mâ  “şeyler” anlamına geliyor..

Yani semada ve yerde olan unsurlarla beraber bir olay olacakmış demek ki.. Orada ki yerin ve göğün unsuru olan herşey ve Âhirettede Hamd onundur derken ve O hâbirdir ve hakimdir derken işte bu geçen derste işlediğimiz bizim bu dünyada yaşarken başımıza gelen her şey yaşadığımız her süreç bunu bırakın  derinlerimizde olan nefslerimizde olan herşeyin en ince detaylarına kadar bir gün bir şekilde karşımıza çıkacağını bizde bu sistem karşısında Aman  Ya Rabbi nasıl bir sistemmiş .. Sana Hamd olsun dedirteceğimiz şekilde şahit olacağımız olaylar varmış demek ki…

Şimdi geçen hafta hatırlıyorsunuz ….

Zilzal Sûresinde; biz yere vahy ettiğimiz için diyor o içindekileri dışarıya attığı vakit diyor..


99-Zilzal suresi 1-5. ayet

1-اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.

2-وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا

Ve ahracetil ardu esgâlehâ.

3-وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا

Ve gâlel insânu mâ lehâ.

4-يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا

Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ

5-بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

Bienne rabbeke evhâ lehâ.

1-5.Yerküre kendine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan «Ne oluyor buna!» dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona vahy etmesiyle  bütün haberlerini anlatır.


Haberlerini verdiği zaman diyor..

Vahy ettik diyor… 06:46

Simdi işte bu vahy;  ya giriyor..

Yerde ve Gökte olan şey var ya…Vahy ediyor… işte o şeyler haber veriyor..

Aynı zamanda mesela duvar,aynı zamanda masa,aynı zamanda ağaç,yani bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, Yerde ve göğün içinde bulunan her türlü unsurda aslında bir  “Kayıt cihazı”

Yasin Sûresinde var..

Onların elleri konuşacak diyor..ayakları şahit edecek..diyor..

Bknz.Aşağıdaki Ayetler;


36-Yasin suresi 65. ayet (Genel: 36 – İniş: 41 – Alfbetik: 76) 

اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا اَيْدٖيهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn.

O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.


Yani Bizim kendimize ait olarak gördüğümüz  “Biz” olarak gördüğümüz  kabul ettiğimiz şeyler bile Âhirette artık “Biz”im mülkiyetimizden çıkıp ne var sa onundur diyor ya;

Artık Onun olana artık ona şahitlik eden  bir unsur olacak..

Ya bu benim elim; ya diyecek ki bu şöyle yaptı böyle yaptı..sanki ben değil..

Neden ?Artık o ALLAH ın unsuru yerde ve gökte ne varsa ALLAH ın ya..

O şekilde bir  kayıt olacak..

Ama bu kayıt bizim zannettiğimiz gibi çok basit bir kayıt olmayacak..07:56

Çeşitli boyutlarda ve bizim  şok olacağımız şekilde olacak..

Mesela duygularıyla da kayıt edecek..
Hani biz bir olay karşısında ne konuşuyoruz ne ediyoruz..
Ama duygularımızda işin içinde var..
Bize öyle bir şekilde yansıtacak ki yani herkes anlamında bu..
Öyle bir şekilde yansıtacak ki  a benim o anda hissettikleride o ortama gelecek..
A  bu şekilde de mi kayıt olmuş..???!!
Bir şeye üzülüyorsun bir şeye ağlıyorsun,bir şekilde gadaplanıyorsun, öfkeleniyorsun ya da şehvet duyuyorsun,ya da kıskançlık duyuyorsun,o hissin orada belki yoğunlaştırılmış bir şekilde olduğunu düşünün…İşte bunların hepsi bu kayıt mekanizmalarında…
Devam edelim..
  •  Yağlemu ;ALLAH bilir..
  • mâ yelicu ;gireni
  • fil ardı ;arza gireni bilir
  • ve mâ yahrucu minhâ ;ve ondan çıkanıda
Burada işte bilmek ilgili bir şey yapıyor..
ALLAH U TEALA nın; yerin dibine giren her şeyi bilmesinden bahsediyor burada ..
Yani yerin dibine giren biliyorsunuz kediler,köpekler böyle özellikle köpekler bir şeyi gömerler,saklarlar bir şeyi başkaları görmesin diye…
İnsanlarda demek ki toprağın içerisine bir şeyler gizliyorlar..
İnsanların sırlarını sakladığı Alemler var..
İşte bu girenleri ALLAH ın bilmesinden bahsediyor burada…
Ne diyor; ve mâ yahrucu minhâ: oradan çıkan ortaya çıkan şeyleri de bilir …
Tefsir kitaplarına baktım o kadar yorumlar var ki ;
Mesela bir tohumun toprağa girmesi ve daha sonrada oradaki mekanizmalardan sonra yetişmiş bitki olarak çıkması var..
İşte ALLAH ın bunun ilimin kendisinde olduğunu ne var ise Onun olduğuda söyleniyor..
Yani bunun gibi bir çok şey..
Mesela Ana rahimlerine giren tohumları düşünün ..Çocuk olarak çıkıyor..
Yani buda Arzı unsurların içerisinde
Aklınıza gelen fiziksel, kimyasal,biyolojik her türlü şey bunun içerisinde ..
Ayrıca ne diyor bakın ..
Arzdan sonra Sema ilgili söylüyor..
ve mâ yenzilu mines semâi -semadan inen şeyide bilir .. başa gidiyor..
ve mâ yağrucu fîhâ – Uruç eden,Yükselen oraya herşeyide onlarıda bilir..
Gökten inen şeyler konusunda ..Bilimsel konuşulduğunda Yağmur mesela..
Yağmurun inmesi değil mi,daha sonra onun buharlaşıp tekrar yukarı çıkması olarakta Tefsir Kitaplarında da yer almış..
Aklınıza gelebilecek fiziksel,kimyasal bu inmeyle çıkmayla ilgili bir çok şey bunları arasında yer alabilir..
Bir Ayet var..
Fatır Suresi 10. Ayette;

35-Fatır suresi 10. ayet (Genel: 35 – İniş: 43 – Alfbetik: 76)

مَنْ كَانَ يُرٖيدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَمٖيعًا اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ وَالَّذٖينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّپَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدٖيدٌ وَمَكْرُ اُولٰئِكَ هُوَ يَبُورُ

Men kâne yurîdul ızzete felillâhil ızzetu cemîâ, ileyhi yas’adul kelimut tayyibu vel amelus sâlihu yerfeuh, vellezîne yemkurûnes seyyiâti lehum azâbun şedîd, ve mekru ulâike huve yebûr.
Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah’ındır. Güzel söz ancak O’na yükselir, onu da sâlih amel yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır.

Bu Ayettede yerden yukarı çıkanlar da, Rabbim Kurandaki bir Ayetinde de söyle ifade ediyor..
Güzel sözler ancak O’na yükselir..
Yani sadece fiziksel şeyler değil yerin buharlaşması falan gibi değil…
Kuşların yükselmesi..Hep bu misaller verilmiş..Amenna onlarda doğru ama
Güzel sözler ancak O’na yükselir..Yani ALLAH a yükselir..
Salih Âmelide güzel sözler yükseltir..
Yani Salih Âmelinde yükselmesi söz konusu..
Bunuda güzel sözler yükseltiyor..
Demek ki bizim yeryüzünde ettiğimiz şeyler,davranışlar,kullandığımız kelimelerde bir şekilde Semaya kayıt oluyor..
Aynı zamanda “dua”larımız..
Bu Ayet-i Kerime de güzel şey olarak bahsediyor ya yalvarıp yakarmalarımızda aynı zamanda Semaya yükseliyor..
Burada ilginç bir şey var ..Kelimelerde..
mâ yenzilu mines semâi ve mâ yağrucu fîhâ derken
Semaya yükselir diyor ya ..
Arapça bilenler için ayrıntı olabilir..
fîhâ ; diyor..
İçinde olarak yükselir diyor ..
Biraz evvel..Okuduğum Ayette de(Fatır Suresi 10.Ayet) ileyhi diyor..
ila harfi cehri kullanılıyor..
İla harfi cehri yani ila edatı Ona derken ileyhi demesi..
ALLAH ın daha yukarılarda olan mevkisine yükselmesi ..
fîhâ derkende mekanizma olarak Semaya yükselmesi..
Yani semada da işleyen bir sistem var..Oraya yükselmesi..
Bu biraz evvel okuduğum Fatır Sûresinde olan yükselme daha büyük bir yükselme..
Herşey oraya kötü olan şeyler gitmiyor..
Güzel sözler ancak oraya yükseliyor..
Güzel sözlerden kasıt ne..??
Siz ALLAH ı övüyorsunuz , güzel şeyler tefekkür ediyor yapıyorsunuz orası Lâtif  bir Âlem olduğu için Kudüs bir Âlem olduğu için Subhan bir Âlemi olduğu için çirkin şeyler oraya yükselmiyor..
Lâtif  şeyler yükseliyor..
Bugün bir şey okudum.
Namazlarda Rükuden kalkarken “Semiallahu limen hamideh“diyoruz ya “Rabbena lekel hamd” diyoruz orada burası aslında Hamd makamı..
ALLAH Hamd edenin Hamdını işitir yada işitti ifade var ..
Onu duyan kişi ne demesi lazım..
Ya Rabbi sana Hamd olsun .. Övgü sana aittir..şeklinde..
Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) namaz kıldırırken arkadan biriside Hamden Kesiren Tayyıben Mübareken  Fih demiş ..(Ben bunun Resûlullahın(s.a.v.) söylediğini biliyordum ..Tahmin ediyordum..Ve Sahabe Efendilerimizden biri(r.a) söylemiş..)
Yani öyle bir Hamd ki;
Kesiren-Çok
Tayyıben-Temiz
Mübareken-Mübareklik olan bir Hamd diyor..
Şimdi Namazdan sonra bu sözü kim söyledi..diyor..
Ben Söyledim Ya Resûlullah diyor..
Sen bu sözü söyledikten sonra 30 kusur Melek bunun sevabını sen yazacaksın, ben yazacaksın diye aralarında münakaşa ederlerken gördüm..diyor..
İşte Bu tür sözler semaya yükseliyor..
Bknz.İlgili Hadis;


Fasil
                                                                                                                                DUA BÖLÜMÜ
Konu : Namaz Duaları
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve: “Allahu ekber, Elhamdülillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah`adır!)” dedi. Resulullah (sav) namazı bitirince: “Şu kelimeleri hanginiz söyledi??” diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resulullah (sav): “(Kimsöyledi?yse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil” dedi. Bunun üzerine adam: “Ben, ey Allah`ın Resulü!” dedi. Resulullah (sav) da: “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah`ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı.”
HadisNo : 1797-Müslim, Mesâcid 149, (600); Ebû Dâvud, Salât 121, (763): Nesâî, İftitâh 19, (2,132,133).

Meleklerde alıp götürüyor ya Semaya başka Ayette de onun süresiyle 50 bin yılda yükselir ifade var..

Bknz.Aşağıdaki Ayet

70-Mearic suresi 4. ayet (Genel: 70 – İniş: 79 – Alfbetik: 76)

تَعْرُجُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ فٖى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسٖينَ اَلْفَ سَنَةٍ

Tağrucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mıgdâruhû hamsîne elfe seneh.

Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.


Bu tür Güzel sözler oraya o şekilde yükseliyor..

Çünkü bir ara konuşuruz..

ALLAH ın El Kuddüs Esması var..

O alan müthiş bir alan… yani o alanda mesela çok önemli bir şahsın yanında makamına gittiğimizde duruşumuza , düğmenin iliklenmesine, ses tonunuza ifadelerinize ne kadar dikkat edersiniz değil mi?

İşte El Küddüsün alanıda o şekilde işte orayada her söz yükselemiyor..

Ona Ancak güzel sözler yükseliyor..

Salih Âmelide o güzel sözler yükseltiyor..

Yani yapılan işleride..

Burada farklı bir şeye değiniceğim..

Bir şey Dikkatimi çekti..

Ayetin sonunda diyor ki..

ve huver rahîmul ğafûr

Kur’âna aşinalar bilir ki genellikle

ğafûrul rahîm olarak geçer…

Yani ğafûr baştadır.. rahîm sondadır..

Dikkatimi çekti..araştırdım..baktım..

%100 emin değilim ama %99 eminim..

1 tek burada geçiyor bu ifade..

Neden diye çok düşündüm…

Biliyorsunuz Esmaların 2 li tertipleri var..

Daha ebvvel ğafûrul rahîm-ALLAH ın ğafûrluğunun yani örtücülüğünün mağfiret ediciliğin ancak rahîm esmasının  tecelli edeceğiyle kimselere olduğu ilgili bir görüşümüz vardı..

Bakara Sûresinde Âdemin tövbesini kabul ederkende o ifadeyle söylüyordu…

Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Feteleggâ âdemu mir rabbihî kelimâtin fetâbe aleyh, innehû huvet tevvâbur rahîm.

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


innehû huve et-tevvâbu’r-rahîm.-olarak..

Bakın burada” Er-rahîm” sonda yer alıyor..

Neden diye düşündüm..???

Açıkcası istediğim tam anlamda bulamadım..

Muhiddin Arabi’ye mâl edilen bir tefsir var…Tefsiri Kebir..

Orada benzer  ifadeler vardı..O çok yardımcı oldu…

Bakın yere inen şey ,sonra yerden çıkan şey …

Bak bir inme var ,bir çıkma var…

Ne diyor Semadan inen şey ,sonra ne diyor Semaya çıkan şey..

Yani önce inmeden bahsediliyor…Sonra bir çıkmadan…

Oradan tekrar bir inmeden sonra tekrar bir çıkmadan …

Şimdi bu tertipte düşündüğümüzde ;

Er Rahîm , İnen Şeyler için

Er Gafûr da çıkan şeyler için olabilir..18:33

Ne anlama geliyor..

ALLAH ın Semadan indirdiği şeyler demek ki..ALLAH ın Rahmetiyle Rahîm sıfatıyla indirdiği şeyler..

Melekler inmiyor mu?

Demi gökten Mesela Kadir Gecesinde okuduğum Sûre var diymi..

Kadir gecesini anlatan Kadir Sûresi..


97-Kadir suresi 4. ayet (Genel: 97 – İniş: 25 – Alfbetik: 76)

تَنَزَّلُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ

Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.

O gece melekler ve Rûh Rablerinin emriyle her bir iş için veya her bir kişi için inerler de inerler


Tenezzelul melâiketu ver rûhu.. diyor..

İnerde iner… Bu bir İnmeye bu örnek olabilir..

İşte O yüzden inme Rahîm olarak olmuş..

Ama birde yerden çıkanlar var..

Bizden Sadır olanlar var…

İşte Eğer Rahîmde inerse bizden çıkanların hepside çok temiz şeyler değil..Diymi ? Arkadaşlar..

Her ne kadar ALLAH a güzel kulluk etme gayretinde olsakta çok şey Sudur ediyor bizden..

İşte ALLAH ta o yukarı çıkan şeylere eğer  Rahîm Esmasının Tecelli olacak işlere mazhar olursak o  şeylere olursak bu gayrette işler yapmaya gayretli olursak bununda ALLAH ın mağfiretiyle örtücülüğüyle YUKARI çıkacağının bir ifadesi olacağını düşündüm..

ALLAH U ALEM.

(………….)(Konuya Ahiret sahnesiyle ilgili olduğuyla ilgili bir katkı yapılıyor…)

Aşağılarda göreceğiz…

4. Ayet sonunda ilginç bir ifade var…

Ama Arkadaşlar bilin ki Er Rahîm Er Gafûre Er Afuvv inanılmaz derecede ihtiyacımız var bizim..

Yani gafûrul rahîm diyoruz tevvâbur rahîm. diyoruz ama arkadaşlar bu beni tesirinde bıraktı..

Âdem kıssası “Emanet olayı”..Olaylara daha farklı bir gözle bakıyorum..

Artık mesela bir yerde tövbe geçtiyse daha farklı..

Gafûr geçtiyse farklı …

Afuvv geçtiyse farklı …

İşte Hesap günü dendiğinde daha farklı şeyler bende çağırışıyor..

Hani özeten şey yapıyım…20:51

Şeytan bir hata yapıyor.. Âdem bir hata yapıyor..

“İN” emri var..

Ama Tövbe ediyor..

Hz.Âdem(a.s.) tövbe ediyor..

Tamam Tövben kabul edildi deniliyor..Ve tekrar..”İN” deniliyor..

Yani Normalde girmesi lazım ..değil..

Demek ki bir şey beklenmek üzere…

Aşağı indiriliyor…

AF ancak o sürecin sonunda gerçekleşecek…

Yani neyi sağlıyor,Âdemin tövbesi geri dönülebilirliği sağlıyor..

Ama yinede AF edilmemiz lazım…

Af ne demek arakadaşlar biliyor musunuz..???!!

Af sanki hiç işlenilmemiş gibi değerlendirilen demek..21:46

Siliniyor…

Mağfiret üzeri örtülüyor..

Ama AF tamamen iptal..

Kayıttan siliniyor yani..

Tamam yapmamış gibi değerlendiriyorum..

Bakın kavramlar birbirine karışıyor diymi..

Tövbe ,mağfiret birbirlerine karışıyordu..

Bakın,Şuan çok daha net..

Yani Tövbe ettiğimizde iş bitiyormuş gibiydi..

Tamam Tövbe ediyoruz ama ..

Bir şüreçtede takip ediliyoruz..

Nasuh (nasihat kökünden türemedir. Günahtan kalbi bir karartı bırakmayacak şekilde temizleme, hem de günahın kalpte açtığı yarayı tedavi etme, iman ve amelde meydana getirdiği açığı kapama demektir. )Tövbesi edersen mazhar olacak o geçerli oluyor…

(………..)(Âdemin tövbesini kabuluyla ilgili soru geliyor)

Süreç devam ediyor..Âdem için…

Ama hepimiz Âdemiz..

Onun süreci o yine kendinden mesuldu ..

O vefatiyle beraber kendi  sürecini tamamladı..

Peygamberlik görevini  ve kulluk bazında söylüyorum..

Ama biz hala o süreci yaşıyoruz..

Niye buradayız ne yaşanacak..?!?!

Dünya işte senin acaba geriye dönebilecek , geri dönüş anlatabiliyorum ?!!!

2 Seçenek var..

  • AF edilip Cennette geri dönüşe gideceksiniz..
  • Ya da bunu haketmeyeceksiniz,ALLAH ın azabıyla beraber Cehennemde ebedi olarak kalacaksınız..

2 tane yol var..

Bu anlamda kelimeler çok manidar geliyor..


3. Ayette geçelim…

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.


34-Sebe suresi 3. ayet (Genel: 34 – İniş: 58 – Alfbetik: 76) 

وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَا تَاْتٖينَا السَّاعَةُ قُلْ بَلٰى وَرَبّٖى لَتَاْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

Ve gâlellezîne keferû lâ teé’tînes sâah, gul belâ ve rabbî leteé’tiyennekum âlimil ğayb, lâ yağzubu anhu misgâlu zerratin fis semâvâti ve lâ fil ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbim mubîn.

Küfür edenler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).


  •  Ve gâlellezîne keferû-Kafirler dedi

Ne dedi?

  • lâ teé’tînes sâah-Bize saat gelmeyecek,gelmez dediler
  • gul;deki

ALLAH U TEALA diyor ki;

  • Belâ;Bilakis
  • ve rabbî- Rabbime yemin olsun ki
  • leteé’tiyennekum-süphesiz ki muhakkak ki o size gelecektir..
  • âlimil ğayb-Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki

Muhakkak o size gelecektir..

Burayı açıklayalım..

Şimdi Kafir olanlar demişki;

Bak burada yine “saat” ten bahsediyor..

Ahzab Suresi 63.Ayet Saat denilen kıyamet bize gelmez diyorlar..

Bunu o zaman açıklamıştık, hatırlarsanız..

(AHZAB SURESI 63/ 26.DERS)

Aklı olan belirli ilmi olan herkeş herşeyin bir gün sonunun geleceğini biliyor..

Yani şuanki bilimde ne var ?

Bir gün göktaşı çarpacak..

Şuan küresel ısınma var ..

Küresel ısınmanın sonucunda kutuplarda buzlar eriyecek ve yaşam altust olacak..Buzul Çağı gelecek..

Değişik senaryolar var..

Bu değişik senaryolarda sistemin son bulacağını herkes biliyor..

Bunu kişisel kıyamet olarak küçük kıyamet olarak algılarsak…herkes bir gün öleceğini biliyor
En fazla yasayan 120 işte.. 130 yok bir şekilde öleceğiz..
Bir kişinin küçük kıyameti yada Kaİnatın  dünyanın yada  büyük kıyamet olarak var..
Ama Onların reddettikleri ne biliyor musunuz?
Saat bize gelmeyecek diyorlar..
Yani ALLAH ın  tasarrufunda olan ..
ALLAH ın yetkisinde olan bir  sistemin gelmesini kabul etmek istemiyorlar…
Yani ALLAH ı sistemin müdahalesinden çıkarmak istiyorlar…
Bakın tehlikeli olan bu!!!!!!
Dehriciler, dehriler deniliyor…
Şimdi dehr ne ?
Dehr Kur’an Kerim de 2 yerde geçiyor..

76-İnsan suresi 1. ayet (Genel: 76 – İniş: 98 – Alfbetik: 76)

هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ حٖينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْپًا مَذْكُورًا

Hel etâ alel insâni hînum mined dehri lem yekun şey’em mezkûrâ.

İnsanın üzerinden, dehrden bir zaman geçmiştir ki o, henüz anılmaya değer bir şey bile değildi.


45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ıbarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler


Zamanın asıl anlamı

Yani bu zamanin özü bu dehri geniş açıklamak lazım…
Bu dersin süresi yetmez ben sadece dehri dehr olarak bırakacağım..
Zaman olarak düşünürsek..
kafirler demiş ki;

45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler


Yani şu anlama geliyor;

Başka bir Hadis-i Kutsi var..

Orada diyor ki;

Fasil : LANETLEME VE SÖVME BÖLÜMÜ
Konu : Lanetleme Ve Sövme Hakkında
Ravi : Ebu Hureyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki:”Allah Teala hazretleri şöyle dedi:”Ademoğlu, dehre söverek beni üzüyor.Halbuki ben dehrim. Emir benim elimde.Gece ve gündüzü ben çeviririm.”
HadisNo : 5350

Şeye sövmeyin diyor..Dehre sövmeyin..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Dehre sövmeyin diyor..

Hadis-i Kutsi de Adem oğlu Dehre söverek beni ezalandırır.

Hani ALLAH a eziyet konusu geçmişti ya..!!!

Hatırlıyormusunuz?

Burada ALLAH a hakkı olmadığı gibi çocuk isnat ettiği gibi Meleklerin O nun kızları gibi demek gibi şeyler var..

Bu da o bab tan bir şey..

Dahre söverek..Zamana söverek şey yaparmış..

Yani vay şu zamanın haline işte kahpe felek falan gibi şeyler var ya ona söverek..Beni ezalandırır diyor..

Halbuki ben Dehrim…

Bütün işleri ben müdebbir ederim..Yani idare ederim çeviririm..

Şimdi burada ne kast ediliyor aslında şu var..

İnsanlar bütün olayları  elle tutulur gözle görülür  bir şekilde yani Materyalizm diyoruz buna.. Materyalist bir şekilde açıklama Niyetinde herkes..kimse kimseye demiyim de inanmayanlar diyorum.. inansa bile olayların hepsi kendiliğinden yürüdüğünü Tabiat kanunlarıyla denilen şeylerle yürüdüğünü knounusunda Bir eğilimdeler… bugün hepimiz belli bir okullarda okuduk…Hep böyle ALLAH yokmuş gibi tabiat kanunları bilmem neler ondan bahsediyoruz ya halbuki  ama dinimiz bize  Kur’ân-ı Kerîm de olan inancımız bize aslında her şeyi aslında her ne kadar Sûnnetullah Âyetullah mekanizmalar olsada aslında fail olanın ALLAH olduğunu gösteriyor öğretiyor bize…
vela havle vela kuvvete illa billahil in aslı bu…
ALLAH ın dışında hiçbir güç ve kuvvet yoktur..
Her ne kadar zâhirî olarak fiziksel kanunlar aslında bunlar ALLAH ın güç ve  kuvvetlerin tecellisidir onun Sünnetullahıdır..
işte bu dehir olayında biraz önce bahsettiğim Ayetleri ne diyordu bu kişiler;

45 – Casiye suresi 24. ayet (Genel: 45 – İniş: 65 – Alfbetik: 15)

وَقَالُوا مَا هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا اِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

Ve gâlû mâ hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ yuhlikunâ illed dehr, ve mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yezunnûn.

Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ılimleri yoktur, onlar sâde zannederler.


Dünya Hayatımızdan başka hayat yoktur..Yani Âhireti red ediyorlar..

Ve diyorlar ki yaşarız ve ölürüz bizi ancak zaman yok eder..

mâ yuhlikunâ illed dehr;bizi helak eden dehirdir diyor..

Yani ALLAH yok..

ALLAH yerine Zaman diyorlar…

(………………………)

Olayları biz her zaman müdebbir olanın fail olanın ALLAH olduğunu bilmek zorundayız..

Ayete göre;Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur derken neyi red ediyorlar?

Ahireti red ediyorlar..

Ahiretin başlangıcı ne? Kıyamet

Biz öleceğiz ama ALLAH bunu yapmayacak kendiliğinden olacak işler…

İşte buna ne diyor?

ALLAH U TEALA Küfredenler diyor..

ellezîne keferû;Bakın burada Kafir demiyor..

ellezîne keferû;Küfür edenler…

Bakın ellezîne keferûde ne var biliyormusunuz?

Fiiliyata vurgu var..

Bir şeye Kafir damgası basmak kolay değil..Ama Yaptıkları söyledikleri var ya Davranışları küfür olabilir..

Kafirlik yapıyor ama kafir değil ama yapa yapa kafir oluyor ya da o esnada yaptığı anda o sıfata halis oluyor..
O yolda şimdi söyle Arapçada bir şey var isim fiilden daha kuvvetli… Yani kafir denmesi daha sert ama küfür edenler demesi işi biraz daha yumuşatıyor.. 31:11
Ama tehlike şurada siz kâfir olmaya bilirsiniz…kendinizi müslüman ve mümin olarak tanıtabilirsiniz..
Düşüncelerini izle söylemlerini izle davranışlarınızla siz de onlar gibi kıyamet bize gelmez gibi Dehriciler gibi materyalistler gibi eylemde,düşüncede ve sözde bulunuyor iseniz o anda siz küfür etmiş oluyorsunuz…
Gerçeklerin üzerini örtmek oluyorsunuz son söylediğinde birşey var…
Gerçekler üzerine örtmüş oluyorsunuz..
Kafir demek bir şeyin üzerini örten demek…yani siz neyi örtüyorsunuz??
Biliyorsunuz ALLAH ın müdebbir olduğunu  ALLAH fail olduğunu bütün işleri çekip çevirdiğini olduğunu biliyorsunuz..
Ama diyorsunuz; 1 gün dünyanın sonu gelecek işte şu olacak o bu olacak ya niye ALLAH ı devreye sokmuyorsun..Haşa..

ALLAH kıyameti senin başına getirecek..Sana gelecek…Sen öleceksin Küçük Kıyametinide ALLAH öldürecek seni..

Büyük kıyametide o yapacak.. İşte burada demek ki Küfür  alametlerinden bir şeymiş o anlamda  kelimelerimize dikkat etmek lazım..
De ki diyor;
  • Gul; kime diyor
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)e
Dolayısıyla bize
  • belâ -Bilakis olur mu öyle şey..
  • ve rabbî – Rabbime yemin olsun ki-Burada Yemin var..
leteé’tiyennekum – Bu ifade Arapça bilenler bilir..
Burada tekit nunu var…Olayı çok çok şiddetleniyor..
Yani Kesinkez onu getirecektir size..
Bir de söyle ifade var.. görürsünüz bakın nasıl gelecek..
Hani kendi aramızda diyoruz ya Hani görürsün ya sana neler edeceğim..
Sana öyle yapacağım derken kesin kez yapacağım..derken ..Geleceğe yönelik bir  taahütte bulunuyorsun…
Sert Bir taahhütte..
Burada şey diyor ki..
(………)
Bunun denmesini isteyen ALLAH U TEALA yani de diyor …Bakın başınıza nasıl gelecek…
Sen bir kere emin oluyorsun öyle emin oluyorsun ki şey yapıyorsun..
Burada da âlimil ğayb- ifadede Rabbın diyor ya Rabbının sıfatı …bazı yerlerde bedel olarak söylenmiş bu…
Nasıl Bir Rab getirecek onu senin başına;âlimil ğayb olan yani ğaybı bilen ..getirecek…
Bakın hep aynı tema işleniyor..Yukardan beri..
ALLAH ın Habîrliği söz konusu,toprağın içinde gizli şeyler var..
Ve senin açıklamadığın senin gizlediğin olanlar var ..
 ğaybı bilen ALLAH onu sana getirecektir..
Şimdi burada bir tehdit var..
Hani dedikya şeddeli ifade geldiği zaman;
Böyle bir tehdit var görürsün bak ilerde başına ne gelecek ALLAH ta Gaybı biliyor..
Senin tabiri caizse cemaziyelevvelide biliyor..
Senin gizlediklerinide, sakladıklarını da biliyor..
Öyle bir Rabbim sana getirecek..yani olayları öyle çok da hafife almayın mesajı var..burada..
Devam ediyor İşte Rabbin özellikle  gayb bilen ALLAH ın özelliklerini anlatmaya devam ediyor..
Ayet-i Kerime;
  • lâ yağzubu-kaçmaz uzaklaşmaz
  • anhu- ondan
  • misgâlu zerratin -Zerre miktarında en küçük ölçüde olan bir şey kaçmaz ..

miskâl-Bir ölçü birimiymiş,ama çok küçük bir ölçü birimi tahmin ediyorum kuyumcuların kullandıkları bir ölçü birim ağırlık birimi..(Miskal :Eski bir ağırlık ölçüsü ve para birimi)tartıyla ilgili..

Zerre de; söyle ifade ediliyor; eve tozlu olur da pencerede bir ışık süzmesi olurda havada toz zerrecikleri oluşur ya işte onların her birine deniliyormuş..36:02

Yani tabi bugün mikroskop var..Tabi bugün elektron mikroskobu var…

Hatta virüsler gözleniyor..Hatta hatta atomların gözlenmesi gerçekleşti son bir kaç yüzyıl içerisinde…

Atomlar bile belirli bir elektron mikroskobu vasıtasıyla görünür hale geldi..

Önceki  100-200 yıl öncekilerin zerre anlayışıyla şuan bizim zerre anlayışımız değişti..

Biz şuanda artık mikro alemde o kadar derinlere gittik ki…

Atom altı parçacıkları boyutları ölçülmeye başladı..

Hatırlıyormuyuz ?

Atomla ilgili bir örnek vermiştik..

Bir Atomu; Futbol  sahasının tribünleriyle beraber çevresi olarak değerlendirirsek santra noktasındaki bir pinpon büyüklüğündeki top onun çekirdeği kadarmış…

Bu çekirdeğin nötron  proton var bunu biliyorsunuz…

Ve onun altında artık parçalandı ki;

O kadar küçük parçalara inildi ki;

İnanılmaz yani..

Yani şimdi zerre anlayışı değişti..

Ben ilkokuldayken ; Meydan Larouse vardı ..

Atomun tanımı söyleydi;

Atom bir cismin  bölünemez olarak  kabul edilen ve alaşalara gelebilecek en küçük parçası olarak kabul ediliyordu..

Bölünemezdi bak..

70 li yıllarda bu bilgi vardı ..Meydan Larouse de..

Şimdi bu İsviçredeki Sern Deneyi var ..Biliyorsunuz..

Kainatta görünme olasılığı o kadar az olan bir şeyi yakalamayı gayretine girildi..

Tanrı parçacığı falan deniliyor..(ayrıntılarını anlatmayayım)

Artık bizim zerre anlayışımız çok değişti..

İşte ALLAH U TEALA diyor ki;

misgâli zerre -miktarındaki bir şey de ondan (gözünden de kaçmaz) uzaklaşmak anlamında ..

Kaçmak Kelimesi de;El Azip denilen bir kelime var..Arapçada..

Ot toplamak amacıyla evinden uzaklaşan kimse anlamına geliyormuş..

Bir şeyin uzaklaşması..

ALLAH her yerde de her şeye muhit ya her yerde hazır , nazır..Hatta herşey  ALLAH ta hazır ve nazır ya..

Bir şeyin uzaklaşması söz konusu değil..

Ama  ALLAH ı yeterince iman etmemişler,onun takdir edememiş kimseler bir şeyi ondan uzaklaştırabileceği kanısı varmış demek ki..Dolayısıyla ALLAH U TEALA insanlar içinde kullanılan böyle bir ifadeyi kullanıyor..

Nasıl ki adam ot toplamak için evinden çıksa uzaklaşsa evinde olan bazı olaylara şahit değil ya..

Demek ki İnsanların kafalarında da ALLAH ı kanıdırırım,ALLAH tan gizlerim Haşa gibi..Belirli bir düşünce zihniyeti var..

Ama ALLAH ne diyor;

Misgâl zerre; miktarında birşey kaçmaz benden diyor..

İşte o yüzden 1. Ayet te geçen El Hakîmul Habîri Müslümanın çok iyi idrak etmesi gerekiyor..

Yani ALLAH hem zatıyla hemde Semavatta ve yerde olan bütün unsurlarıyla beraber..

Herşeyden her an Habîr

Bu bizim tahmin ettiğimizden çok çok ince detaylı boyutlarıyla oluyor..

fis semâvâti ve lâ fil ardı

Ne Semada ne de diyor Arzda

Bırakın bizim bildiğimiz arzda ..Sema denilen ..Sema diyince atmosfer anlaşılıyor..Kuşlar, uçaklar  ..Falan bir şey olduğu..Bunun üstünde bir ifade manevî semalarda olan bir şeylerde olanlar bile ALLAH tan uzak değildir…Kaçmaz anlamında..

ve lâ asğaru;  asğar;küçük demek,Çok daha küçük ne var ise;

min zâlike ; bundan daha büyük ne var ise

İşte bu biraz evvel …

Yani şuan biz ,İnsanlık boyutunu orta kabul edersek ,Biraz evvel açıkladığımız mikro alem ..Bu tarafa Doğru sonsuz şekilde ilerliyor..denilebilecek şekilde ilerliyor..Bu taraftanda makro alem dediğimiz..Büyük aleme doğru ilerliyor..

Şimdi ona baktığında biz küçük kalıyoruz..

Dünyaya göre bizim büyüklüğümüz ne..

40000 km çevresi olan bir şey var…

Ay 300 000 km uzaklıkta..

Bize göre çok büyük olan yanılmıyorsam Dünyanın 100 milyon katı güneş…(Kayıtlara bakarız…)

Ek bilgi Aşağıdaki gibi;

(Samanyolu Gökadasında bilinen yaklaşık 200 milyar yıldızdan birisi olan Güneş’in kütlesi sıcak gazlardan oluşur ve çevresine ısı ve ışık şeklinde radyasyon yayar. Güneş’in çapı Dünya’nın çapının 109 katı (1.5 milyon km), hacmi 1,3 milyon katı ve kütlesinin 333.000 katı kadardır. Yoğunluğu ise Dünya’nın yoğunluğunun ¼’ü kadardır. Güneş kendi ekseni etrafında saatte 70.000 km hızla döner ve bir tam turunu yaklaşık 25 günde tamamlar. Güneşin yüzey sıcaklığı 5500 °C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15,6 milyon °C’dir. Güneş’ten çıkan enerjinin 2,2 milyarda 1’i yeryüzüne ulaşır. Geriye kalan enerjisi uzayda kaybolur. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, Dünya’daki tüm petrol, ağaç, doğal gaz vb. yakıta eşdeğerdir. Güneş ışınları 8,44 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş, Dünya’ya en yakın yıldızdır. Çekim kuvveti Dünya yer çekiminin 28 katıdır.)

Güneşte, Kainatın en küçük yıldızlarından..

4,5 ışık hızıyla 1 sn. Aya anca gidiyorsun..

Saniyede 300 bin km hızla… Güneşe 8 dakikada gidebiliyorsun…

Galaksiler var..

Milyonlarca ışık yılı hızında ..

Milyarlarca ışık  yılı hızı uzaklıkta olan galaksiler var…

Nasıl Atomun altında küçüğünün küçüğünün küçüğünün küçüğü  var ise ..

Bizden sonra Makro Alemde de büyüğün büyüğün büyüğün  büyüğü var..

İşte bundan daha küçük daha büyük derken..

Aslında bize bunu anlatıyor..

Bu  ayetlerin 100 yıl 200 yıl 1000 yıl evvelde belirli bir boyutta anlaşılma durumları vardı..

Şuan sahip olduğumuz  bilgi seviyesiyle ALLAH ın bize nasip ettiği bilgi seviyesiyle biz çok daha büyük şeyleri anlayabiliyoruz..Ama bunu bizim getireceği şeyler olması lazım…

Yani Hamd diyoruz ..övmek..

Aman Ya Rabbi sen ne Büyüksün ne Yücesin nasıl bir sitem Yaratmışsına bu şekilde götürmeli, götürmesi lazım..

(………………)

Tefekkür etmek lazım..

Tefekkürde seni Hamd a götürmesi lazım..Götürmeli..Övmeye götürmeli..

Yoksa sizi ancak zaman öldürür denilen Dehriciler var ya bir farkın kalmaz ki..

Vay be ne büyükmüş  mikroplar küçükmüş ya gözle görülmüyorlar..

Karıncanın Ayağın kası var ne mucize..

Yani aynen bir Dehricinin bir materyalistin bir belgesel izlediği gibi izlememek lazım..

Bakın Hamd edeyim diyorsunuz …

Hamd edecek Bir şey bulamıyor musunuz..????

İnanın bir sürü kanal var..Eskisi gibi 1 kanal 2 kanal yok…

Belgeseli açın ama herkes gibi ya işte Aslan Ceylanı ne güzel kapıyor..Vay be gibi değil de… Kainattaki sistemi muhteşemliği ALLAH ın orada yaratmasındaki..Hamda değer unsurları değerlendirmek lazım..

Bu muhteşem sistemi Yaratan ALLAH ta..Arzda ve Yerde zerre miktarınca bir şey  O nun diyor..

Buradaki ifadesiyle ilminden kaçmaz..

Çünkü Gaybı bilir..

Burada ne var..

Siz böyle bilin bunu ona göre hareket edin..

(……)

Hamd ı niye yapılıyor..

ALLAH ın ihtiyacı yok..

Övmek niye yapılıyor..

Senin hayretini ve hayranlığını arttıracak..

İmanını arttıracak..

Aslında bu ALLAH ın hakkı,

Bakın çok ilginç..

Yani övünmek hakkı..

Bakın El hamdu lillâhi  ilgili bir şey söylüyeceğim..

Kelimelerden..

El hamdu lillâhi diyoruz ya ..

Onun başındaki El takısı var ya Külli anlamında Bütün anlamında ..

Bu Arapça da incelikler var..

“El” marife denilen takı “The” anlamına geliyordu biliyorsunuz..

Arapçada bunun değişik şeyleri var..Her”El”bir anlama gelmiyor..Ama buradaki “El” takısı “külli” anlamında yani “el” yerien “külli” desende “hepsi bütün” anlamında desende mana bozulmuyorsa..

Ona,Hamd istirak deniliyor..

Yani gark eden,boğan,kapsayan anlamında bütün HAMDlar anlamında…

Yani Kainatta sizin edebileceğiniz aklınıza gelebilecek

Her türlü Hamd.. kişilere değil..

lillâhi de ki li de onada ihtisas deniliyor…

Mahsusiyet yani özellik ..özellikle ona..

2 kavram var ..

  • Bütün Hamdlar
  • Ve Özelllikle Ona ..

Bunun dışında çıkan hiç bir şey yok..Farkındamısınız????

Bütün Hamdlar,özellikle Ona…

El Hamid Bir Esma var.. duydunuz  mu?

El Hamid diye…

Tama anlamıyla derinlikleri anlaşılmadan ;

Hamda övgüye layık anlamında söyleniyor..

Halbuki El Hamid…

Arapça Kalıba göre ismi faildir..

İşi yapandır..Mübalasısı vardır..Çokça Hamd eden demek aslında..

Kim ALLAH … ALLAH çokça övüyor…

Aslında ne övüyor..Bütün Hamdlar ALLAH a mahsustur derken..

Aslında Kendi Zâtı İle Kendini övüyor..

Aslında Kur’ân-ı Kerîm onu anlatıyor bize ..

Sonra biz Ondan ve O nun Resûlünden nasıl övülüceğini anlıyoruz..

Biz de o şekilde de ALLAH ı övüyoruz..

Aynı zamanda  inneke hamîdun mecîd derkede o salavatlarda geçiyor..

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Hz.İbrahim(a.s.) de ilgili konularda geçiyor..

Aynı zamanda ALLAH ta Kur’ânın da kişileride övüyor..

Yani Peygamber Efendimizi(s.a.v.) övüyor…ailesini övüyor..Hz.İbrahim(a.s.) övüyor..Ve onun ailesini övüyor..O anlamda da öven ..

Birinci anlamıyla ALLAH kendi Zâtıyla yarattıklarıyla Kendini övüyor..

Baksanız zaten, Kainata o gözle baksanız sistem zaten kendiliğinden övmeye layık..O kadar muhteşem bir işlemin sistemin güzellikler var ki..

Zaten sistem kendi kendine övüyor..

Pazarda mal satıyorlar ya Kavun güzel ben ne yapıyım diyor..

Yani sistem o kadar güzel ki, kendi kendine övüyor yani bizde maalesef buna rağmen Hamd özürlü övme özürlü olarak yaşıyoruz..

Tesbihatta nasıl Hamd ediyoruz..???????

El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi ,El hamdu lillâhi  ya bir kere ALLAH ı 33 kere çektiğin şeyde bir tane  ALLAH ı övecek bir şey geliyor mu?

O kadar mı zor?

O kadar mı eksik ,o kadar mı nadir bir şey…

(……………)

Aklımıza bile gelmiyor..

3-4 sene evvel “Hamd” aslında övmektir ..Diye konu geçmişti…

Aramızdan Güngör Abi;Hamd övmek ,övmek arkadaşlar..biz hiç övüyormuyuz ,neyi övüyoruz,biz övüyormuyuz..??

Hadi bir ALLAH ı övelim dedi..

3 -4 tane Kur’ân-ı Kerîmi bilen arkadaş ..1-2 tane cümle edemedik ya..

Hani şuan bir boş zamanı düşünün ya ALLAH ı bir övün..

Düşünüyorsun  düşünüyorsun kelimeleri bulamıyorsun..

Yani sadece dilsel ifadelere değil..

Aklında da antremanımız yok..

Hamd edilmeyecek hiç bir şey yok..!!!!!!!!!!!

(………………………………)(Hamd konusuna katkı yapılıyor..)

Dağdaki çoban cahil, eğitimi yok..

Ama Onunda Hamd etmesi gerekiyor..

Yani bu Kulların aslında varlık sebebi…

Bakın Hamdı biz önemini anlayamıyoruz..

O kadar önemli ki..

Fatiha Sûresi; Kur’ânın özeti ya..

En önemlisi Hamdla başlıyor…El hamdu lillâhi diye başlıyor..

Ya bizim yatıp kalkıp Hamd etmemiz lazım..

Övmemiz lazım..Yani ALLAH a

(………….)

Ben Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ettiği duaları inceliyorum..

Onları bu mantıkla inceleyin..

Sabah ilk kalktığında Peygamber Efendimiz(s.a.v.) in dediği şu ;

“Öldürdükten sonra, Beni dirilten Rabbime Hamd olsun” diyor..

Ayette ne var?

Biz diyor bütün nefsleri alırız tutarız ..diyor..Murat ettiklerimizi tutarız..diyor..Murat etmediklerimizi bırakırız..diyor..


39-Zumer suresi 42. ayet (Genel: 39 – İniş: 59 – Alfbetik: 76)

اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ حٖينَ مَوْتِهَا وَالَّتٖى لَمْ تَمُتْ فٖى مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتٖى قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰى اِلٰى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, feyumsikulletî gadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelim musemmâ, inne fî zâlike leâyâtil ligavmiy yetefekkerûn.

Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için.


Uyku bir ölüm..

İşte ALLAH ın Peygamberi ALLAH ın Resûlu bunu çok daha iyi biliyor…

Sistemin mükemmeliğini biliyor..

Her insan uykuya daldığında aslında ölüyor..Ayete göre ölüyor..

O yüzden abdestli yatmak zorundayız..

O yüzden Kelimeyi Şahadet,O yüzden sağımıza dönerek yatıyoruz..

Öldüğümüzde nasıl olacakmış haliyle yatıyoruz..

Ee ALLAH ın Resûlu bunu o kadar şey yapıyor ki..

Uyandığında kulluğuna fırsat olarak..Daha Hamd edebilecek bir şeye fırsat olarak bunu görüyor..

Ya Rabbi övgü sana mahsustur..Nasıl bir Sistem Yaratmışsın bak..

Öldürüyorsun sonra küçücük bir hamleyle, dokunmayla şunla bunla uyandırıyorsun…

Övgü sana mahsustur diyor..

Bakın  tuvalette ALLAH aklınıza gelmesin diye bize bir virüs verdiler..

Halbuki Peygamber Efendimiz diyor ki..

Çok afedersiniz onunda adabı var..

Benden  Zararları gideren faydaları bırakan Rabbıma Hamd olsun” diyor…

Yani her olayda ALLAH ı övecek bir unsur buluyor….

Yani Hamd modunda yaşıyor..

Neden ismi Ahmed zaten..

Ahmed en çok Hamd eden demek..

Bu yüzden ALLAH U TEALA onu övmüş Muhammed demiş..

Çok övülen demiş ..Mahmut demiş…Övülen..

Muhammed çok çok övülen demek..

Duruyorum duruyorum Hamdla ilgili bir şeyler söylemek ihtiyacı hissediyorum..

Zaten bu sûrenin başında;

İşte bundan daha küçük daha büyük ne var ise..diyor..

Sonunda diyor ki;

illâ fî kitâbim mubîn-O apaçık bir mübin kitaptadır..

Bunun değişik yorumlar var..

  • Levh-i Mahfuz olduğuyla ilgili bir ifade var..
  • Yada Ahirette insanların  karşısına çıkacak  her şeyin yazıldığı bir kitap var ya..

2sinin olduğu söyleniyor…

2 side mümkün yapılan yazılan her şey bugün biz bunu anlayabiliyoruz..

Hepimiz bilgisayar kullanıyoruz..

İçinde Hard disk var..Hard diskte Her şey kayıt olmuyor mu?

Bilgisayarın programıda işletimide sisteminde onun içerisinde ..

Levh-i Mahfuza işletim sistemi dersek..

Kainatın işletim sistemlerinin, formüllerin bulunduğu o en konstre alan dersek yapılan her işin Levh-i Mahfuz olması çok normal herşeyin kayıtlı olması ve de buna kitap dersekte bir gün senin karşına neler yapmışsın neler etmişsin..

İşte Hakimul Habîr Olan ALLAH U TEALA…

Yerde ve Gökte olan bütün unsurlarla bunun senin karşına çıkaracaktır..!!!!!!

Ve Dehriciler red ettiklerine aksine bu kesin kez gelecektir..!!!!!

Çünkü ALLAH Gaybı biliyor..!!!

Bununla beraber biz bakacağız ki…

Küçük ve büyük ne var ise; Ondan ve  ALLAH tan bu kaçmıyor..

İşte O zaman biz ALLAH U TEALA nın bunu Kur’ân-ı Kerîmle öğrettiği bilinçle yaşantımıza dikkat etmemiz gerekiyor..

Her hareketimize,her düşüncemize ALLAH ın Muradı doğrultusunda davranmamız gerekiyor..

Ve ALLAH a Hamd etmemiz gerekiyor..

ALLAH bize Rahmetiyle İnzal buyuruyor, Rahmeti değerleri  bizden çıkanları üzerlerini örtüyor..

İnşaallah bu örtmenin içerisine gireriz..

İNŞALLAHTA AFFIN İÇERİSİNE GİRERİZDE;AZABA UĞRAYANLARDAN YOK OLANLARDAN HÜSRANA MAHZUN OLANLARDAN DEĞİL,MUTLU OLANLARDAN OLURUZ…

                                                          SADAKALLAHULAZÎM

 

 

SEBE(1.sohbet)1-2. AYETLER(ktpçk-10)#

http://http://youtu.be/44slHj5pKsY


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/d-pIMI18ctFff



ÂYET METİNLERİ:

 


Ahzab Suresi 72. Ayet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.


 Ahzab Suresi 73. Ayet

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minâti, ve kânallâhu gafûren rahîmân

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.


 34-Sebe Suresi 1. Ayet 

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى الْاٰخِرَةِ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْخَبٖيرُ

El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireti, ve huvel hakîmul habîru

Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah’a mahsustur. Ahirette de hamd O’na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.


 34-Sebe suresi 2. ayet 

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فٖيهَا وَهُوَ الرَّحٖيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru

Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.



SES KAYDININ METNİ:



Euzubillahimineşşeytannirracim

Bismillahirrahmanirrahim


Ahzab Suresini Elhamdulillah bitirdik..

Bugün itibariyle Sebe Suresi devam edeceğiz… ama geçen hafta çok çok önemli bir konuyu işlemiştik…

Bir kez daha hatırlatmak adına; önemine binaen bir kez daha şöyle bir konuşacağız sonra devam edeceğiz..

Rabbım 72.73.Ayetlerde bir “Emanet”ten bahsediyordu..
Rabbim bu “Emanet” i , zamanın başlarında bir yerde,

  • Semavat’a
  • Yere
  • Dağlara

Arz ediyor…

nasıl bir sahne olabilir o?!

Bir“Emanet” denilen ;mahiyeti Rabbim tarafından bilinen  şekilde bir şey var.işte  o gün yüklenin deniliyor… ama çekiniyorlar..Onun önemine binaen.

Fakat anlıyoruz ki o teklif edilen grupta, ortamda bulunan “insan” bunu yükleniyor ..

Yani Ben alabilirim diyor..

İşte böyle bir “Emanet” vardı.

Emanet” kelimesini biliyorsunuz ..Alimler bir çok mana çıkarmışlar.. Şunlar olabilir diye:

  • Akıl
  • Kur’ân-ı Kerîm
  • Halifelik
  • Şer-i Hükümler

Bunların hepsi olabilirdi..

Fakat şunu biliyorduk ki biz “Emanet” (alınmak üzere verilen birşeydir).

Kişinin mülkü değildir…02:52

Demek ki ALLAH-U TEALA aslında mülkiyeti kendisine ait olan bir şeyi  geri almak üzere mahlukatına teklif ediyor…

Bu ne anlama geliyor..?!

Zamanın birinde ,zamanın ahirininde, tekrar alınacak..

Bundan dolayı da “Halifelik” konusu daha ağır basıyor..

Biliyorsunuz “Halifelik” neydi..(Dünyada da “Halifelik” kullanılıyor..)

Halifelik:(Bir kişinin yetkililerini başkası adına kullanmak anlamına geliyordu.)

O nun gibi iş gören..(O değil)… Ama O nun yetkileriyle iş gören..

İşte Bakara Suresinden de hatırlıyoruz ..

Ben yeryüzünde “Halife” Yaratanım,Var edeceğim…İşte bu hikmeti anlatıyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyet(ler)


2-Bakara suresi 30. Ayet 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu leke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûne

Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu


Kim bu “halife”?

İnsan

Normalde semavatın,arzın ve dağların kaldıramayacağı bir yükü,insan üzerine alıyor…

Yani bizler… ve bir süreç başlıyor..

İlk aşaması bunun “Cennet”

Adem” bir şekilde ” Cennete iniyor..04:07

Burada ALLAHU TEALA nın bir ikazı var..

Burada seninle beraber şeytan da var..O senin apaçık  bir düşmanın.. Sakın ha buradan seni çıkarmasın..

Yoksa arzda çok meşakkat bir yol vardır ..diyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyet(ler)


20 – Taha Suresi 117. Ayet 

فَقُلْنَا يَا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى

Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ minel cenneti fe teşkâ.

Biz de demiştik ki: «Ey Âdem! Bu şüphesiz senin için ve refikan için bir düşmandır. Sizi cennetten çıkarmasın, sonra meşakkate düşmüş olursun.»


Ama unuttu diyor.. Rabbim..Âdeme ..zaten biz onda azim de bulmadık diye bir ayet var..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


20 – Taha suresi 115. Ayet 

وَلَقَدْ عَهِدْنَا اِلٰى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve legad ahidnâ ilâ âdeme min gablu fenesiye ve lem necid lehû azmâ.

Filhakıka bundan evvel Âdeme ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık


Unutuyor

 Neyi ?”Emanet” i unutuyor..

Neyi ? emri unutuyor..

Neyi ? yükümlülüklerini unutuyor..

Ve sonunda şeytanın verdiği vesvese ile.. o ağaca yaklaşıyor..

Rabbim de ona ne diyor ?

Adem & Havva ya(Ademden kastettiğim,Hep Adem diye geçmiş..vurgulu olan Adem için..Biliyorsunuz..Cennette Adem & Havva vardı)

İkisine ne diyor “ İn“..

∗ ihbit- İn diyor..

Bu emri daha evvel “Şeytana da vermişti” ..

Nerede?.. bir üst alemde ..

Ademe secde emri verildiğinde.. Melekler Secde ediyordu..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


2-Bakara suresi 34. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 11)

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîne

Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem’e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.

7 – Araf suresi 13. ayet (Genel: 7 – İniş: 39 – Alfbetik: 9)

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ فٖيهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرٖينَ

– Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîne

– Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.


Ne diyordu ALLAH ? ihbit diyordu ..”İn aşağı”..İndirildiği yer neresi ?..

Cennet..

İşte bir şekilde Adem de var cennette..

Adem hata edip de Şeytanın vesvesine kandığında Rabbim ne diyordu onlara..

İhbit.. “İn”…

Nereye inecekler… bir aşağı seviye olan arza inecekler..

Dünyaya ..


2-Bakara suresi 36. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فٖيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِى الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى حٖينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır” dedik.


 

Tehlike var.. Şeytana “in” emri var..Adem & Havva’ya da var..

Ama  Burada Hz.Adem(a.s.) babamız bir hamle yapıyor..

Ne yapıyor?

Tövbe ediyor..

Nasıl hangi mahiyette tövbe ettiğini bilmiyoruz..

Bakara Suresinde işaret var..

Rabbimden bir takım kelimeler telâkkı etti.. diyor..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).

– Derken, Âdem  Rabbinden birtakım kelimeler aldı,telâkkı etti.. bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır

2-Bakara suresi 38. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعًا فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّٖى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Gulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik: İnin oradan hepiniz, sonra benden size ne zaman bir hidayetci gelir de kim o hidayetcimin izince giderse onlara bir korku yoktur ve mahzun olacaklar onlar değildir


Bu konuda değişik yorumlar var..Ne olduğu önemli değil..Ne yaptığı önemli…

Tövbe ediyor..

Rabbim ne diyor?..

Rableri onların tövbesini kabul etti..tevvâbur rahîmdir .. diyor..

İşte burası anlaşılmayan bir yer ..

Tövbelerinin kabul olmasına rağmen Adem & Havva Cennette kalmıyorlar.. 06:41

Bizim anladığımız anlamıyla af olmuş olsalar.. Cennette kalmaları lazımdı..

Ama ne yapılıyor..2. bir in emri geliyor ..ihbit..

Bazı kitaplarda yeryüzünde tövbe etti deniliyor..Hayır, işte Kur’ân herşeyin açıklayıcısı..

İn deniliyor …Tövbe ediyor ..tekrar in deniliyor.

tövbe dünyada yapılmış olsa sonrasında in denilmez ki!.Demek ki “tövbe” nerede olmuş..

Cennette olmuş..

Buradan neyi anlıyoruz biz..

Tövbeyle-af farklı..

Af en sonunda gerçekleşecek..Ahırette

Ama şartı var ne diyor Bakara Suresi 38. Âyet


2-Bakara suresi 38. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمٖيعًا فَاِمَّا يَاْتِيَنَّكُمْ مِنّٖى هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَاىَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

 Gulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.


Gulne:Dedik ki

ihbitû minhâ cemîâ:Oradan hepiniz toplu halde inin

(Kur’ânla böyle haşır neşir olalım,evirelim çevirelim evde,elimiz alışsın yani…Bakın Arkadaşlar Kur’ân-ı Kerîm duvarlarda asılı kalmasın,çok güzel süsler içinde kalmasın..Masalarda açık dursun. Bir de söylenti var: aman açık kalmasın Şeytan okur falan diye …Şeytan daha fazlasını biliyor..Bilmek önemli değil.. Bunlar vesveseler…Kur’ân-ı Kerîm önümüzde açık olsun.Kalemle çizebilirsiniz,işaret koyabilirsiniz,bunu okurken yanında çay içebilirsiniz..Çünkü bu bizim hayat rehberimiz.. Saygımız, bizim amellerimizde ,düşündüklerimizde… ..Çünkü ders edin diyor ..

Bknz.Aşağıdaki  Âyet(ler)


3 – Ali_İmran suresi 79. ayet (Genel: 3 – İniş: 89 – Alfbetik: 7)

مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لٖى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّٖنَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ

Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûne

Hiç bir beşer için o salâhiyyet yoktur ki Allah ona kitab versin, hüküm versin, Peygamberlik versin de o sonra insanlara Allahdan beride bana kul olun diyebilsin, ve lâkin kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıb vermekte bulunduğunuz için rabbanîler olunuz der.


Bir insan için, Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; “Allah’tan başka bana kul olun” demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (ders gibi okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: “Rabbâni (kendini Rabb’e adamış) kullar olunuz” der.

 


Kur’ân-ı Kerîmi..Ders gibi işleyin .. tedebbür edin.. peşine düşün ..gidin bu ayetlerin arkasından diyor..bizim önümüzde açık olacak..Önünü sonunu karıştırıcaz bu kitabın.. sayfaların işaretler olacak aralarında.. kalemle çizeceğiz..Rabbimin emri bu.. tederrüs edin..diyor..Ders gibi işleyin..


47-Muhammed suresi 24. ayet (Genel: 47 – İniş: 95 – Alfbetik: 76)

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا

– Efelâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.

Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı(tedebbür etmiyorlar mı)? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?


 

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.

Gulne, dedik ki

ihbitû  minhâ-   cemîâ:  hepiniz oradan inin..

Burada birşey var.. vakit kalırsa onu da açıklayacağım..

Arkadaşlarla konuşurken bu (cemîân )ın ne anlama geldiğini Elhamdulillah nasip oldu, anladık..

feimmâ-  yeé’tiyennekum size kesinlikle geldiğinde 

minnî huden– benden hidayet ..

femen tebia hudâ- ve bu hidayete kim tabi olursa

felâ havfun aleyhim- Ona korku yoktur  lâ hum yahzenûn- mahsunda olmayacaktır..

İşte burada Rabbim geri dönüşün “anahtar“ını veriyor…

Tövbenizi kabul ettim diyor ya ; nasıl af olunacağının da şifresi var..

Kim ki diyor benden hidayet gelir de benden ona tabi olursa yani izlerse ,işte onlara korku yoktur ve onlar mahsun  da olmayacaktır..

Ne zaman korku yoktur?!

Ahirette 2. sure üfürüldükten sonra “yevmud din”de;din gününde..hesap gününde…Kıyamet gününde havf/korku yoktur..

Demek ki çok fena bir korkunun olacağı bir durum var orada..

Bunun sonunda da mahsun olmayacaklar diyor kurtulacaklar için..

Demek ki insanların mahlukat olmanın gerekliliklerini yerine getirmediği takdir de çok çok mahsun olacakları bir durumda yaşanacak..

Ne o mahsunluk?

Şu an herkes gerçekleri küfür ediyor.. örtüyor..

Bildiği halde yokmuş gibi yaşıyor..

Şeytan da buna katkıda bulunuyor..vesveseyle..İnsan da ona tabi oluyor..Ama ahirette 2. sure üfürüldüğünde insanlar anlayacak,hatırlayacak..

“Ben ne için bu dünyadaydım”

Ne yapmam gerekiyordu?!!

Hidayetlere tabi olmam gerekiyordu..

O şekilde yaşanmayıp- ALLAH korusun- affedilinmediğinde, artık geri dönüş şansı kalmayacak onlar için..

Cennete ve yukarısına…

Ve onlar artık Kur’ân tabiriyle ebedi kalacakları cehennemde olacaklar..

Bu durumda olan insan mahsun olmayacakta ne yapacak?!!!12:01

Kendi hatalarını,yaptıklarını orada anlayacaklar..

***İşte ana fikir bu..

Bizim ne için bu dünyaya geldiğimiz bu..

Çünkü..burasını açıklamak istiyorum..

Hepimiz birer Adem’iz aslında ..Bu ne demek?

Sorumluluk sadece Ademde değildi..

Eğer Adem dünyada affı yakaladıysa ki yakaladı..

O dönüşü yakaladı..Bizler fert olarak..o dönüşü yakalamak için..

ALLAH’ın Er-Rahîm Esması’nın tecellisine müstahak olabilmek için işte bu dünyada yapmamız gerekenler var..

Bakın bunu nereden anlıyoruz..Ve Bakın Rabbım Ayette ne diyor..!!!!

Hepiniz oradan ininiz..

Şimdi muhattap kim var orada?

  • Adem var
  • Havva var
  • Şeytan var

(………….)

Eğer benden size bir yol gösterici gelirse diyor..

Burada  feimmâ yeé’tiyennekum 

يَاْتِيَنَّكُمْ

Burada Arapça bilenler bilir…

Buradaki  كُمْ  kum” zamiri çoğuldur..

Devam ediyoruz..İlginç bir nokta var…

Benden bir hidayetçi gelirse diyor..

Kim vardı ?!!

  • Adem var
  • Havva var
  • Şeytan var

Şeytana bir hidayetçi gelme ihtimali var mı?

Yok !..

Geriye kaç kişi kalıyor..?!!

2 kişi ..

(Arapçada tesniye denilen bir şey var..

Türkçede 1 kişi yada çok kişi.(tekil şahıs ve çoğul şahıs var)

Arapçada farklı olarak 2 kişiye hitab var..Buna tesniye deniliyor..)

Burada eğer hitap sadece Adem&Havva ya olsaydı..!!!!

Burayı iyi dinleyin..Çok vurucu bir nokta…

Eğer 2 kişiye hitap olsaydı .”kum” gelmezdi “kumâ” gelirdi..

Burada “kum“gelmiş; yani çoğul..Çoğul şahıs olan “siz” geldiğine göre…

şeytan da yok muhatab olarak(çünkü hidayete muhatab değil)…

o zaman birden fazla kimseye hitab oluyor..

Yani çoğul bir hitab…Yani  milyarlara kadar gider..

Yani burada kim biliyor musunuz onlar ?..

Bir önceki Ayette cemîâ diyor ya..Toplu halde..

İşte onlar “Ademin sırtında olan zürriyeti”

Yani “bizler”

Biz neymişiz demek ki?

¤Ademin sırtında olan zürriyetler olarak Cennette bulunmaktaymışız..!!!!15:28

Yani biz,sen ,ben Cennetteymişiz arkadaşlar!!!!

Bunun ispatı geçen Riyaz’us Salihin dersinde işlemiştik,  arkadaşlar da vardı..

Bir Hadis okuduk..

Emanet bahsinde geçiyor..

(“Riyazus Salihîn”i şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.. Hadislerin en sahihlerini çok güzel şekilde gruplandırılarak anlatılmış..Bir konu var..Orayla ilgili Ayetler var..En vurucu sahih hadisleri arka arkaya sıralıyor..İmam Nevevî..çok büyük bir İslam Alimi ,hadis Alimi .. Onun kitabını bilenler bilir.. Biz oradan takip ediyoruz ..)

Hadis Şöyle …


Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:

– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!

Âdem der ki:

Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.

Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:

– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:

– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:

– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:

– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”

Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”

Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. Müslim, Îmân 329


Hadisin Açıklaması ;

Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü’minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm’a gelirler ve derler ki:

– Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste!(siftah et diyorlar,yani kelime orada siftah yaptır..Yani şöyle Cennetin kapısını sen aç biz arkandan girelim yada Cennetin kapısından ilk girenlerin bizim olmamızı iste.. anlamına geliyor bu derler)

Âdem der ki:

– Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim.

(Burada 2 vurgu var.Hz.Ademe hata etmedi diyorlar  ya Hani bir şekilde Peygamber …Bir kere orada Peygamber değildi..Daha yeryüzünde indirildikten sonra Peygamber oldu..Orada yaptığı hataydı..Kendisi diyor bakın)

Nediyor?!!!babanızın hatasından başka değil diyor ..bu kendi itirafı ve biraz evvelki konuşmalarıma vurgu olarak diyorum ki

sizi Cennetten çıkaran babanızın.. Biz bildiğimiz kadarıyla Cennette miydik? ..Hayır….

Ama anlatılan bu ..ama işte Ayet-i Kerime’in incelikleri..

Bu sahih hadiste   Hz Ademin ifadesiyle” sizi Cennetten çıkaran Babanız” diyor..

Demek ki biz nerdeymişiz daha evvel????

Cenneteymişiz… ama madde olarak/kişi olarak değil..Bilinç olarak..18:09

2 kişi vardı orada, insanlıktan… Adem ve Havva, biz onun zürriyetinde  bilinç olarak vardık..

Yanlış anlaşılma olmasın..Beden olarak değil..Bilinç olarak vardık..

İşte” kim benim hidayetime tabi olursa onlar için korku yoktur ..onlar mahsun da olmayacaklardır”..

İşte bu da ALLAH’ın Rahmeti,Hidayeti…

Bir şekilde bize Hidayet Mekanizmasını açmayabilirdi..

Hadi bakalım …Yeryüzüne inildi.. doğruyu bulan varsa  geri dönebilecek..

O zaman bir kaç kişi bulabilirdi ?

Bunlardan birisi en başta Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)

Birisi “Hanif” konusunda inceledik..Hz. İbrahim (aleyhissellam)..

Neydi Hz. İbrahimin(a.s.) özelliği!!!!

  • Hiç bir Din yok
  • Hiç bir Kitap yok
  • Hiç bir Resûl yok
  • Üstelik Babası da Put yapıcısı(Putperestlerin en gözdesi (Paşa Paşa yaşar orada Şehzade gibi))

Bunlara rağmen ne yapıyor?!!

Öyle bir “Hak” doğrulara ulaşıyor ki;

ALLAH’ta ona Peygamberlik makamını ,hatta hatta literaturdaki en büyük 2.ünvan olan

“Halîl” unvanını veriyor..

Bknz. Aşağıdaki Âyet(ler)


4 – Nisa suresi 125. ayet (Genel: 4 – İniş: 92 – Alfbetik: 82)

وَمَنْ اَحْسَنُ دٖينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفًا وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰهٖيمَ خَلٖيلًا

Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).

Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim’in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim’i bir dost (Halil) edinmiştir.


“Habib” en büyük ünvan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) ait.

2. ünvan da Hz. İbrahim (a.s.) “Halîl” ünvanı..

Bu bize Hz. İbrahm(a.s.) içine koyduğu ..İnsanın içine koyduğu.. hidayet mekanizmasıyla da.. doğrulara ulaşabileceğin göstergesi bu…

Ha Rabbim en büyük hidayeti ne ile veriyor..??!!

  • Kur’ân-ı Kerîm’le veriyor
  • Peygamberlerle veriyor
  • Din ile veriyor

Ama bir de ne ile veriyor..

Fıtratımıza(doğruyu yanlıştan) ayırma mekanizması veriyor..

Bunu Şems Suresinde;Biz Nefse onun fücurunu ve takvasını ilham ettik diye Âyet-i Kerîme var..


Şems Suresi 8.Ayet

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona  fücurunu ve takvasını ilham etti.


Fıtratımıza da Rabbim, Rahmetiyle doğruyu yanlışı ayırma mekanizmasını koymuş..

Ve de çok büyük bir değer,  hidayet kaynağı olan, işi tâ en yukarıda bilen, ne var bizde Arkadaşlar ???!!!

Ruh” var..

Rabbimizin emrinden olan ve üfürülen bir “Ruh” var ki bu tâ Melekut Aleminde, en yukarıda doğruları en yüksek yakîn boyutunda biliyor..

Bizde O da var..

İşte biz bu bütün Mekanizmalarla dünyada ALLAH’ın Rahmetiyle bulunuyoruz…

İtaat etmemiz ve tabi olmamız gereken… burada ki ifadesiyle tabi olmamız gereken..

Ne var arkadaşlar burada (dünyada)? Hidayet var..

Biz ne zaman ki Hidayete uyarız..

Dini hükümlere uyarız ..ALLAH’ın dini hükümlerine uyarız..

Af edilme durumumuz var..

Ne diyor du bir önceki Ayette ;

Bknz..


2-Bakara suresi 37. ayet (Genel: 2 – İniş: 74 – Alfbetik: 69)

فَتَلَقَّى اٰدَمُ مِنْ رَبِّهٖ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحٖيمُ

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîmu

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


tevvâbur rahîm; o süphesiz tövbeleri kabul edendir.. ve Rahîmdir ..diyordu..

Rahman demiyordu..Er Rahmân demiyordu !

tevvâbur er rahmân demiyordu..

2 side “Merhamet”le ilgili kavramlar..

Ama Er Rahîm Esması en çok nerede Tecelli edecek!!!!

Âhirette… ama Âhiretin de özellikle ne zamanında ???

Hesabın en sonlarında!!

Bakın Nebe Sûresinde …Hani deniliyor ya :okuyun okuyun, çok sevap çok sevap.. Âhiret/kabir azabını çok azaltır deniyor ya..

Nebe Sûresi 2. Sayfası özellikle çok okunur..

Orada Diyor ki;


78-Nebe suresi 37. ayet (Genel: 78 – İniş: 80 – Alfbetik: 76)

رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا

Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).

Allah göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.

78-Nebe suresi 38. ayet (Genel: 78 – İniş: 80 – Alfbetik: 76)

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا

Yevme yegûmurrûhu vel melâiketu saffâ, lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve gâle savâbâ.

Rûh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân‘ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz, konuşan da sevabı söyler.


 Orada her şey saf saf olmuş..

Melekler de Ruh da; kimseden çıt çıkmayacak deniliyor..

Ancak kimse ALLAH’a hitab etmeye malik olamayacaktır.hitap edemeyecek. Sadece izin verilenler..

O da sadece sevabı konuşur..

Burada ilginç bir ifade var..

Rahmân’ın diyor…Er Rahîm demiyor..

Yani sertlik daha devam ediyor orada..

En sonunda daha ALLAH’ın Rahîm Esması Tecelli ediyor..

Af önce değil..Af ondan sonra..Ne zaman Er Rahîm Esması Tecelli ediyor..

Affın Kapısı Açılıyor...(Elhamdülillah)

Ama İnsanlar.. Sebe Sûresinin ilk sayfalarında ALLAH nasip ederse açıklayacağız..

Açıklamak nasip olur İnşaallah..

Orada Âhiret sahnelerinin sertliği gözükecek..

Yani siz Halifeydiniz.. Size bir “Emanet”yüklenmişti…siz “Ahit” vermiştiniz ama siz bu “Ahit”i unuttunuz..

Sizin şöyle şöyle davranmanız gerekirken.. bakın dünyada nasıl nasıl davrandınız !..ve düşündünüz..

Siz aslında bunu hak etmiyorsunuz.. herkes ne diyecek ..

Haklısın Ya Rabbi.. Affet Eyle Ya Rabbi..

Bunun hakikatı anlaşılacak arkadaşlar orada ..

مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ   Mâliki yevmid dîn. Ciddi bir gün

Bütün Peygamberler korkmuş o günden..

Peygamber Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) hariç …

Nefsi nefsi diyor o gün..Eyvah kendim eyvah kendim anlamında ..24:05

Diyen kim bakın;

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ayırın bir kenara…

Hz. İbrahim (a.s.) orada, Hz. İsa (a.s.) orada, Hz.Musa(a.s.) orada..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hariç o günün şiddetinden dolayı herkes nefsi nefsi diyor..


 Hadisin devamı:

Siz, Allah’ın dostu olan oğlum İbrahim’e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim’e giderler, o da:

– Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ’nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ’ya gidiniz der. Onlar Mûsâ’ya giderler. Mûsâ kendilerine:

– Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah’ın kelimesi ve ruhu olan İsâ’ya gidiniz, der. İsâ’ya geldiklerinde:

– Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir.

Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler.

O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir.


O peygamber Ona gönderiyor..O peygamber Ona gönderiyor.. En son Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Er Rahîm Esmasının Tecellisi söz konusu  oluyor Arkadaşlar..

İşte o günün sonunda Er Rahîm Esması Tecelli etmeye başlıyor..

Herkes için değil bakın… Mü’minler için “AF” kapısı açılıyor..

Bizler ancak ve ancak ALLAH’ın Rahmetiyle Cennete girebiliyoruz..24:55


 Bknz. Aşağıdaki Hadis-i Şerif


Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918. hadîsinde söyle buyuruyor:

Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz

Sen de mi ya Resûlullah?

-Evet, ben de… Ama Rabbim beni rahmetine garketmistir.


(………………………….)( Âdem kıssası ilgili soru geliyor)

Bir Âdem olsa bile.. Bu hadise(Yukarıda İmam Nevevi-Müslim, Îmân 329 Hadisi)göre birey boyutunda değil..

Ademin sırtındaki  zürriyet boyutunda  biz oradaydık..Tek Âdem olsa bile ..

Tek Âdem olsa bile … Burada insanlığın bir şekilde Cennette olduğu bunun ta Ruhlar aleminde “elest meclisinde“(Araf Sûresi 172. Âyet)(Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet. Şahidiz» (Kalu Belâ)dediler. (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.)

“Kalu Belâ” dedikleri zürriyetin tekrar bir şekilde Âdemin sırtına yüklenip Cennet Aleminde bir aşağı alemde oranın bilinç düzeyinde bir şekilde yaşadıklarının göstergesi..

Bunu bu şekilde kabul edelim .devam edelim..

(……………………………)

İşte nihayetinde Er Rahîm Esmasıyla Tecellisiyle beraber geri dönüş kapısı açılıyor..

Diğerlerine ne oluyor..!!!

2 sınıf vardı..

  • Münafıklar
  • Kâfirler

Onlarda artık Cehennemde…

Oradan artık çıkamıyorlar..

(Belki onların oradada tekamülün sonucunda gelebilecek en son yer Toprak)

Nebe Sûresinde sonunda diyor ya;

Keşke Toprak olsaydık diyorlar…

Bknz. Aşağıdaki Âyet ;


Nebe Sûresi 40. Âyet

إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا

İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbân

Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.


O da onların Maximumu oluyor..

Sadece meraklısına söyledim bunu..

Konumuz devam ediyor..

Bu okuduğum Hadis-i Şerifin sonlarına diyor ki..


Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:

– Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

–“Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!” buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.”

Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır.”

Ebu Hüreyre’nin nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir. 

İmam Nevevi-Riyazus Salihin Müslim, Îmân 329


Şefaatle ilgili bir şey söyleyeceğim..

Ayetel Kurside diyor ki;

Bakara Sûresi 255. Âyet

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel arda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmu.

Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy’dır Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O’nundur. Onun izni olmadan, O’nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O’nun lminden, O’nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ’dır , Azîm’dir.


Burada Şefaat yoktur demiyor..Vardır..

Ama bugün anlaşıldığı kısmıyla/ yanlış anlaşıldığı kısmıyla..

Eğer siz Şefaat edeceklere bel bağlarsanız..

“La ilahe illallah”ta hata edersiniz..

Şefaat eden ALLAH’tır..

Sadece izin verdikleri var orada..

Bunu da şöyle açıklayabiliriz..

ALLAHU TEALA, Er Rahîm Esmasının Tecellisiyle , direk Tecelli etseydi..

O ismin kuvvetinden  insanlar bunu kaldıramazdı..

Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılığıyla Er Rahîm Esması Tecelli ediyor ki orada insanların kaldırabilirliği olsun..

Şefaatin aslı; Er Rahîm Esmasının bir şekilde Tecellisidir..

Fail olan ALLAH’tır..

Bunu unutmayın sakın..

Sakın ha…!!!

Birileri şefaat edecek diye yanaşırsanız ,bu çok büyük bir tehlikedir..

Ben aklıma Şefaat konusunu getirmiyorum bile..

Red etmiyorum..

Aklıma getirmiyorum bile..

Beni kurtaracak olan bana Rahmet edecek olan ALLAH’tır..

Ha değişik mekanizmalar olabilir.. O ayrı..

Ahirettededir..Ha,hepsine ihtiyacım  olabilir orada..

Benim orada paçayı kurtarmam lazım, herbirine muhtacım ama..

Fail olarak ben ALLAH’ı görmek lazım..

(::::::::::::::::::::)

Hadislere iman konusunda- şefaat edecek olan bir kişiye yetki verilecekse ..

Hiç kimseye verilmedi..

Şefaat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) verilecektir.. ama Ben Peygamber Efendimize bana Şefaat edecek diye yanaşırsam..

Hakikatlara doğru davranmış olmam ..ama reddetmiyoruz da Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) şefaat yetkisi verileceğini red etmiyorum..

Bu inceliği anladığınızı düşünüyorum..

” kendinize şefaat için izin verilir” deniyor..Bakın “şefaat eder” denmiyor..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi ifadeleri bunlar..

Bu hadisin sahih olduğunun göstergelerinden birisi..

Nihayet Emanet ve Rahîm Müslümanların Müslümanlara gönderilir diyor..

Sırat Köprüsünün sağında solunda dururlar ..

Ne duruyor..

  • Bir tarafta Emanet..
  • Bir tarafta Rahîm..

Dururlar..

Sizin ilk grubunuz Sırattan Şimşek gibi geçer.. Diyor..

Daha sonra hadislerin hızlıca okuyayım vurgulamak istediğim yer başka..


Şimşeği görmediniz mi..

Gözünüzü açayıp kapayacak kadar..

Kısa zamanda geçip kaybolur..

Sonrakiler rüzgar gibi geçer..

Sonrakiler kuşlar ,sonrakiler koşucular gibi geçerler..

Onları amelleri böyle süratli geçirir..

Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:

–“Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar.” Diye dua eder..

O sahneleri bir tahayyül edin…

Sonunda kulların amelleri onlarda sırattan geçiremez..Bir durumda olur..

Şimdi yavaş yavaş ameli en kuvvetli olanı geçiyor..

Belli bir süratte tedricen azalarak geçiyorlar..

En sonunda nihayet öyle adamlar gelir ki..

Yürümeye gücü yetmez de emekleyerek gelir..32:51

Sıratın 2 tarafında takılmış çengeller vardır ki..

Onların vazifeleri onları emredildiği gibi yakalamaktır..

Bundan dolayı kimileri yaralanarak kurtulur..kimileri de maalesef Cehenneme yuvarlanır..


Demek ki bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm” var…33:10

Rahîm i tam olarak bilmiyoruz ..

Bunu ilerleyen derslerde açıklarız..

Bu Hadisleri şerh edenler ..Açıklayanlar hep dünyada

“İşte Kim ne kadar ki “Emanet”e önem verir.. insanların birbirlerine  verdikleri “Emanet”e önem verir..

işte bir de bir şekilde  karşılarına çıkar “diyorlar ama..

İşte biz Ahzab Sûresinin son 2 Ayetinden anlıyoruz ki..

Semavate ,arza ve dağlara teklif edip de onların yüklenmekte olup da çekindikleri..

Ama insanın yüklendiği emanetin,

burada bir şekilde..Bizim Karşımıza bir şekilde çıkacağını görüyoruz…

Eğer biz kendi boyutumuzda  “Emanet”i ne kadar yerine getirebilmiş isek..

O “Emanet”in faydasıyla biz karşıya geçiyoruz..34:04

Bir tarafta “ Emanet” var bir tarafta “Rahîm”..

Yani Sıla-i Rahîm deniliyor ama bence incelikleri olan bir konu..

Nasıl ki bu dünyadaki  Emanet, (kişilerin birbirlerine verdikleri emanete sahip çıkmak) anlamında , daha alt doğru..ama daha alt düzeyleriyle açıklanıyorsa..Rahîmin Bu dünyadaki Sıla-i Rahîm de ,aynı alt değerlerle izah ediliyor..

Doğru ama bence anlaşılmayan  bir yerler  var..

Bu bir şekilde anlaşılacak..bana göre..ama  daha tam oluşmadı..

belki şöyle düşünülebilir:

Adem & Havva nın zürriyetindeydik ya..

Bir şekilde Rahîm ilişkisi vardı ya..

Daha sonrada dünya ya geldik ..Akrabalık olarak çıktı..

Bu bağın kesilmemesiyle alakalı bir şey olabilir…… ama önümüze bir ayetler çıkar ve tefekkür ederiz..

ALLAH’ta nasip ederse bu kavramlar açıklanacak..

İnşaallah… ama..Anladığımız kadarıyla Emanet, işte Sırat Köprüsünün bir tarafında bizim karşımıza çıkacak..

Biz o Emanete ve Rahîme ne kadar doğru bir şekilde anlayıp yaşamışsak o Sırat Köprüsünden geçmemiz o kadar süratli olacak..

İşte Emanet  o kadar önemli bir kavram..

ALLAH bize bu dünyada bunu unutturmayarak,

hidayet mekanizmaların yardımıyla

ALLAH ve Resûlüne itaat …

Ve Hidayetçilerine tabi olmak suretiyle,

Emaneti koruyarak yaşamayı…

ve İnşaallah Âhirette de bu yaptıklarımıza -ALLAH’ın bir lütfu olarak -Er Rahîm Esmasıyla Tecelli edip ,affımıza vesile olmayı ve de

ALLAH ın Rahmetiyle Cennete dönüp, O nun Cemâliyle müşerref olarak yaşamayı

ve oradan da daha yukarılara Ta ”İleyhi Turceun” a -daha yüksek yerlere- kadar güzellikle gitmeyi nasip etsin. İnşaallah.36:17



Şimdi SEBE’  Sûresine geçebiliriz.. İnşaallah.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Bismillâhir rahmânir rahîm.


Sebe Sûresi 1. Âyet

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah’a aittir. Ve hamd, ahirette de O’na aittir. Ve O, Hakîm’dir , Habîr’dir.


 

1. el hamdu : hamd
2. li allâhi : Allah’ındır, Allah’a aittir
3. ellezî : ki o
4. lehu : onun
5. : şey, şeyler
6. fî es semâvâti : semalarda, göklerde
7. ve mâ : ve şey, şeyler
8. fî el ardı : yeryüzünde, yerde
9. ve lehu : ve onun
10. el hamdu : hamd
11. fî el âhireti : ahirette
12. ve huve : ve o
13. el hakîmu : hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
14. el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan

Müthiş Âyetler…

El hamdu lillâh; diyor..

El hamdu lillâh;Demek:

ALLAH’a Hamd olsun demek değildir..

Fatiha Sûresinde bunu anlattık izah etmeye çalıştık..

Hamd sadece ve sadece ALLAH’a mahsustur demek..

Tabi ki siz bu bilinçte olduğunuzda “El hamdu lillâh” dersiniz..

Ama işi hikmetleriyle anladığınızda her halükarda şahit olduğunuzda anladığınız her değerde ALLAH’ı övme gayretinde olursunuz..

Hatırlamıştık…

ALLAH’ı bir şekilde “övme özürlüsü” idik..

Bu kadar şeye “ŞAHİT” oluyoruz..

Ama ALLAH ı layıkı şekilde övemiyoruz..

Layıkı şekil elbette mümkün değil ama

bir meyveyi görüyoruz..Hapur hupur yiyoruz..


Diyor ki Âyet-i Kerîmede;


                                                                              Abese Sûresi 24. Âyet

فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ

Felyanzuril insânu ilâ taâmihi

                                                                    İnsan yediğine düşünerek bir baksın.


Baktığımda ALLAH’ın bir kere bize,rızıklandırmak için nimetler yarattığını…bunların hayatta kalabilmek için unsurlar olduğunu bu da yetmemiş ,bunun içine de bize şifa verici, destekleyici  nice içine unsurlarını koyduğunu …bunu çok kaba, çok lezzetsiz bir şekilde değil de..En latif bir şekilde tadıyla verdiğini…buda yetmemiş, kokusunu yüklediğini görebilmek lazım…

(bakın burnumuz ağzımızın hemen üzerinde …

Hamd olsun Rabbime ki yemek yerken kokusunu da yarattığı cesedi fıtratla almamızı sağlıyor..)

Yani kaba bir şekilde yaratmamış.. Bunuda biçimsiz yaratmamış..Yusyuvarlak bir şekilde yaratmış..

Bunuda siyah beyaz yaratmamış ..O da ALLAH’ın güzel renklerindendir.. 

İçine Kırmızılı,sarılı,yeşilli …üzerini de donatmış..Üzerine benekler koymuş..

Bir tarafını kırmızı, bir tarafını beyaz yapmış..

Ha Güneşi ne kadar görürse o kadar kırmızı ne kadar görmezse sarı … değil..

Biçimlendirmiş ALLAH onu ..

Tek bir elma çeşidi de yaratmamış..

Bir sürü elma çeşidi yaratmış..

Pazarlara bu gözle bir gittiğinizde baksanıza..

Pazarda kazıklanmamak korkusuyla değilde..

ALLAH’ın çiçek bahçesinde dolaşır gibi..hissedersiniz kendinizi..

El hamdu lillâh,Ya Rabbi Aman Ya Rabbi Sen ne güzel şeyler yaratmışsın..

Onları ne güzel desenlerde yaratmışsın..

Ne güzel renklerde yaratmışsın..

İçimize bilmediğimiz türlü şeyler koymuşsun..

Bu Hamd değil mi..???

Kaçımız bunu yapıyoruz!!!!????

Bakın bu “Şükür” bile değil..

“Şükür” ün üstünde bir kavram..

Ya Rabbi bize bunları nasip ettiğin için “Teşekkür ederiz” demek…

Bir Nimetin artmasını temenni ettiğimiz için  bir memnuniyetlik halinin ifadesidir..

Çok güzeldir..

Ama “Hamd” bunun üstündedir..ALLAH’ı övmektir..

Nerede öveceğiz???

Bakın ne diyor?

illezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard

Bak Yine “Sema” ve “Arz” geçiyor..

Semalarda ve  Arzda ne varsa  onundur..

Ona aittir ..

Onun içindir..

Bizim “Sema”larda “Arz”da görebildiğimiz her türlü unsurda ALLAH a Hamd edebileceğimiz bir değer var!!!

Ama Lütfen Ben dahil herkes bir düşünsün..

Bir günde toplam 24 saat içerisinde ALLAH’ı kaç kez “Şuur”lu bir şekilde övüyoruz..

Namazlardan sonra 33 kez El hamdu lillâh ”  diyoruz ama …

Kaçında acaba  Kainatta galaksileri düşünüp ,yada yeryüzündeki bir mahlukatı düşünüp de..

Hamd ediyoruz..

Sevap diye yapıyoruz..

33 kere der, Cennette  şu olur bu olur..

Ya tamam da ALLAH’ın hamd edin demesindeki hikmeti ,  “Şuur”lu bir şekilde yapmamız ..Bilinci devreye koyarak yapmamız..

Ve bakın sadeceArzda demiyor..

semâvât diyor;

Semalar diyor..

Semadakininde  bizim “Hamd” edebilmemiz için..

Kafamızı kaldırmamız gerekiyor arkadaşlar..

Ben en üst katta oturuyorum…Bir şeyimi dikkatimi çekti..Pencerede..

Hep çatılara bakıyormuşum ben..

Pencerenin genelin düşünürsek….

1/4 “Arz” ı oluşturuyor..Yeryüzü değerlerini oluşturuyor..

3/4 “Sema” gökyüzü ama ne hikmetse gökyüzüne bakmıyormuşum da “Arz” daki şeylere bakıyormuşum….

Semaya bakmak için ekstra bir gayret gerektiriyor..

Çünkü biz yeryüzü uğraşıları yaptığımız için ..biz hep böyle geziniyoruz..

Ama gökyüzüne baktığımızda ki Âyetlerde buna her zamana teşvikte var…

Onlar “semaya gözlerini çevirip bakamazlar mı ki diyor..Semada da hamd edecek bir çok unsur var..


67-Mulk suresi 3. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 76)

اَلَّذٖى خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًا مَا تَرٰى فٖى خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

Ellezî halaka seb’a semâvâtin tibâkân, mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvutin, ferciıl basara hel terâ min futûrin

O ki; yedi göğü kat kat yaratmıştır. Sen Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir de bak, bir aksaklık görebilir misin?

67-Mulk suresi 4. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 76)

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِپًا وَهُوَ حَسٖيرٌ

Summerciıl basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîrun

Sonra gözünü iki kere daha çevir; göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun sana dönecektir.


Yine bakın bu şahit olduklarımız..

Bir de “Gayb” var..

“Gayb”ı biz göremiyoruz ama ;Kur’ân-ı Kerîm de Gayb bize anlatılıyor…Yani Semada olanlar bize anlatılıyor..

Melekler Sema’da değil mi??

Arş ve Kürsi sema değerlerinde değil mi??

Cennet Sema değerlerinden değil mi??

Bunlar da bize Sema unsurları olarak anlatıyor..Rabbim bununla da övmemizi istiyor..Her ne kadar “ŞAHİT” olmasak da ..


Devam edelim…

ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), 

Müthiş bir kısım…

Ve Âhirette Hamd ona mahsustur..

Âhirette de..Hamd ona mahsustur. 43:26 

Bunun 2 şekli var..

Bize göre daha Âhiret gerçekleşmedi..

Zaman çizelgesi olarak söyleniyor..

Âhiret aslında şuan var.. “gayb” olarak..

Cennet yok mu şu an ??

Var..

Ama biz Âhirette göreceğiz..Ama var..

Yaklaştırlıdığı vakit diyor..

Bknz.Aşağıdaki Âyete


81-Tekvir suresi 13. ayet (Genel: 81 – İniş: 7 – Alfbetik: 76)

وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْ

Ve izel cennetu uzlifet.

Ve Cennet yaklaştırıldığı vakit


En azından şundan biliyoruz..

Biz oradaydık Âdemle beraber..

İndirildik..yok mu oldu cennet ? orada var..

Şuan ki değerlerle de Âhiret var..

Âhireti değerlerle ALLAH’a Hamd etmeliyiz..

Ama burada ki anlamıyla biraz farklı..

Ve diyor ki ;

ve huvel hakîmul habîr(habîru)

O Hikmet sahibidir, O Habîrdir..


Biraz devam edeyim… bununla beraber toplayacağım..


Sebe Sûresi 2. Âyet

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ

Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûru

O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.


O yere giren şeyi de bilir,yerden çıkan şeyi de bilir..Yani arz.. Arza giren çıkanı  ..Semayı da bilir ..Semaya ineni ,yükselen şeyide bilir…ve huver rahîmul gafûr(gafûru)…O Rahîmdir..O Gafûrdur..

Buradan ne anlıyoruz biz?!?!

Âhirette de Hamd O’nundur..derken..

Bir şekilde biz yeniden Âhirette dirildiğimizde.. 2. Sûr… 2. Sûra üflenildi..

Bütün mahlukat yeniden ne oldu???

Ba’s etti… Canlandı yani  Hayat buldu orada 45:05

Orada bizim ŞAHİT  olduklarımızda da , demek ki biz Hamd edeceğiz ….orada da..

“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?” 

Orada öyle şeylere ŞAHİT olacağız ki..

O ŞAHİT olacağımız şeyler bizi o kadar olağanüstü gelecek ki..

“Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu ?”

Birde diyeceğiz ki ..

Aslında Aman Ya Rabbi farkında değilmişiz ama Yeryüzünde de nasıl bir sistem varmış..

Bunu nereden anlıyoruz..?

El Habîrden anlıyoruz..

El Habîr ne demek..

Herşeyden “haber”dar olan demektir..

Âhiretle ilgili burada niye  geliyor bu..

Âhirette de Hamd sahibidir..

Demek ki Biz ALLAH’ın El Habîr olduğunu ,aslında herşeyden Haberdar olduğunu ..

Âhirette karşımıza çıkacak sahnelerden de anlayacağız..

Bakın bildiğimiz Sûrelere bir gelelim..

Kitabın sonlarında ne var..

(Çoğumuzun ezberinde olduğunu düşündüğüm..Olmasını temenni ettiğim 2 Sûre var..)

99. Sûre Zilzal Sûresi..


99-Zilzal Suresi 1. Ayet 

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.

Yer O şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı vakit


Ne zamandan bahsediyor ? Kıyametten bahsediyor..


99-Zilzal Suresi 2. Ayet 

وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا

Ve ahracetil ardu esgâlehâ.

Ve yer ağırlıklarını çıkardığında


99-Zilzal Suresi 3. Ayet

وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَا

Ve gâlel insânu mâ lehâ.

Ve insan ne oluyor bu arza dediği vakit


Ağırlıklar ne? artık kabirdekiler çıkıyor.. 4 ten itibaren ilginç bir hikaye var..


99-Zilzal Suresi 4. Ayet 

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا

Yevmeizin tuhaddisu ahbârahâ.

O gün (artık 2. Sûrdan sonrası bu… yani kıyamet günü(Mâliki yevmid dîn) o gün arzbahsedecek , anlatacak.. neyi haberlerini


Ahirette yeryüzü haberlerini anlatacakmış..Neden?


99-Zilzal Suresi 5. Ayet

بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

Bienne rabbeke evhâ lehâ.

Onun Rabbi çünkü ona arza vahy etmiş


Neyi vahy etmiş..Önceki vahy şu: KAYDET..

Yeryüzündeki bütün unsurlara diyor ki ;

ALLAHU TEALA: KAYDET !….

herşeyi kaydet ,olanları… ve Âhirette ne yapacakmış o… Arz bütün haberleri anlatacakmış..

tuhaddisu..anlatacakmış..

Şimdi biz buna ŞAHİT olduğumuzda ,bizim yaptıklarımızı en ince detayıyla anlatan bir sistemi gördüğümüzde ne diyeceğiz ?.

Ya Rabbi Aman Ya Rabbi nasıl bir sistem bu..

Biz zannediyoruz ki ellerine kitaplar verilecek diyor..!!!!!

Ya iyide..1400 yıl evvel CD ile daha tanışmamış..Hard disk ile daha tanışmamış bir insan için Kitap o ellerindeki bir şeydi..

Kitap görme şansları bile yoktu..

Amelleri sırasıyla O şunu yaptı bunu yaptı.. ..İnsanların anlayışıyla söylüyorum..

 her yılda 1 , ayda 1, haftada 1  amelinin yazıldığı bir şey…

Ama ne diyor Âhiret sahnelerinde; Aman Ya Rabbi nasıl bir kitapmış ki ..

Gelmiş geçmiş En ince detayı ile yazıyor..

Bırakın kitabı ,Arz Arz Arz kayıt yapmış .. Ve onları anlatacak..

Sadece bu değil ..

Bir aşağısındaki ÂDİYÂT Sûresine bakın..49:27

6. Ayetten itibaren;Öncesinde yeminler var..


100-Adiyat Suresi 6. Ayet 

اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ

İnnel insâne lirabbihî lekenûd.

Süphesiz insan Rabbine karşı pek nankördür


100-Adiyat Suresi 7. Ayet 

وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَهٖيدٌ

Ve innehû alâ zâlike leşehîd.

Ve kesinlikle buna kendide ŞAHİT tir.Bak ŞAHİT olacak insan var.


100-Adiyat Suresi 8. Ayet

وَاِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدٖيدٌ

Ve innehû lihubbil hayri leşedîd.

Gerçekten Onun Mala olan sevgisi pek şiddetlidir.


Burası da ilginç


100-Adiyat Suresi 9. Ayet 

اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِى الْقُبُورِ

Efelâ yağlemu izâ buğsira mâ fil gubûr.

Bilmezmi ki kabirlerin içindeki şeyler çıkarıldığı vakit..

(Yukarıdaki Ayette bahsedildiği gibi..)


100-Adiyat Suresi 10. Ayet 

وَحُصِّلَ مَا فِى الصُّدُورِ

Ve hussıle mâ fis sudûr.

Ve gögüslerin içindekiler gizli şeyler  çıkarıldığında


Ve hussıle; hasıl olduğunda

mâ fis sudûr: sudûrdakiler ..

Bırakın arzı ,yerin konuştuğunu…

kişinin göğsündeki değerler..

Yani Nefsi bile ne yapacakmış..!!!!!

Hasıl olup ŞAHİT lik edecek..!!!!!!!

Bknz.Aşağıdaki Âyet


2-Bakara suresi 284. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hesaba çeker sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey’e kâdirdir.


Hani bu Âyet  nesihti, hükmü yoktu ?!.

hussıle mâ fis sudûr;diyor..

İşte sadırda olanlar hasıl olduğunda ortaya çıktığında diyor..

Ameller demiyor bakın..

Bir Hadis-i Şerif var..Bütün Hadis kitapların başında yer alır..

Fasil : NİYET VE İHLAS BÖLÜMÜ
Konu : Niyet Ve İhlas Hakkında
Ravi : Ömer
Hadis : Resulullah (sa) buyurdular ki: “ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah`a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
HadisNo : 5751

İnneme’l-a’malü bi’n-niyât

ameller niyetlere göredir”

Niyetler nerede arkadaşlar?!!?!

Bizim sadırlarımızda ;hussıle mâ fis sudûr

Bütün Tasavvuf bu niyetleri düzeltmekle uğraşmış..

Nefsi düzeltmekle uğraşmış..

En tepeden düzeltmeye çalışırsan,amellerin zaten düzelir..

Amellerini düzelte düzelte de düzelir ama pireleri yakalayıp tek tek gözlerine ilaç sıkmak gibidir..

Hayır kaynağını kurutacaksın..

Nefsini terbiye ve tezkiye edeceksin..

Sonra amellerin düzelecek..

İşte düzeltmediğin amellerin..

Bakın düzeltmediğin amellerin…. bir şekilde karşına çıkacak..

Çünkü sen eğer onları düzeltirsen, tövbe etmiş oluyorsun..

ALLAH’tan istiğfar edip,mağfiret temennisinde bulunuyorsun..

Eğer ALLAH onları AFFEDERSE ..karşına çıkmıyor..

Dünyadaki aftan bahsediyorum..

Mağfiret demek,üzerine  örtmesi demek..Karşına gelmiyor..

Bu anlamda Âhirette karşımıza çıkacağımız şeylere karşı daha bugünlerden dikkatli davranmamız gerekiyor..

Şunu da şöyleyeyim..

Sebe Ayet 1;

huvel hakîmul habîr.

hakîmdir..habîr dir ..diyor..

Burada hakîm de ne var arkadaşlar..biliyormusunuz..

Hakîm;

  1. Olaylara  hâkim demektir..
  2.  hikmetleriyle bilen demektir.

Yani incelikleriyle,yani derinlerin derinleriyle..

ALLAH öyle “habîr”ki..

Sadece bizim bilmediklerimiz anlamıyla haberdar olmak değil..

Senin derinlerinin derinlerini de ki biliyor..

“Hikmet” lerini biliyor..Nasıl bir ilim var ..Nasıl bir hikmet var..İlmin alt boyutu..

Aynı şekilde bilir ..

Bir Lâtiful Habîr olarak Kur’ân-ı Kerîmde geçiyor..


Bknz Aşağıdaki Âyet


6 – Enam suresi 103. ayet (Genel: 6 – İniş: 55 – Alfbetik: 20)

لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ

Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr, ve huvel lâtîful habîr.

Gözler O’nu (görüp) idrak edemez. O ise bütün gözleri idrak eder. Ve O latîftir, habîrdir.


67 – Mulk suresi 14. ayet (Genel: 67 – İniş: 77 – Alfbetik: 67)

اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطٖيفُ الْخَبٖيرُ

Elâ yağlemu men halag, ve huvel latîful habîr.

Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.


O da yatay olarak inceliklerini bilmek..teferruat ile..

Ama Hakîmul Habîr denildiğinde ..daha derinlerinin derinleriyle biliyor..

Bir şeyi yaptın ama niye yaptın..???

Bunun altında ne vardı?!? hatta bunun altında da ne vardı?!?!?!

Bu insanın ilah olma temennisine kadar giden bir şey..!!!!!

“Nefsinin hevasını o ilah edineni gördün mü” ye  kadar gidebilen bir şey..


25-Furkan suresi 43. ayet (Genel: 25 – İniş: 42 – Alfbetik: 76)

اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰیهُ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكٖيلًا

E raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu, e fe ente tekûnu aleyhi vekîlân

(Ey Rasûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona, sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)


O yüzden;

ALLAH’ ın El Habîr olduğunu , ve en hikmetleriyle bunu bildiğini bilerek…

Âhirette bir gün bunun karşımıza çıkacağını bilerek..

Daha derinlerinden, nefslerimizdekiyle  bunu halledip …

 Âhirette de ALLAH ‘ın Er- Rahîm Esmasına buradaki ifadesiyle er rahîmul gafûr Esmasının Tecellilerine müstahak olmayı nasip etsin..

İnşaallah.

SADAKALLAHULAZÎM.

AHZAB (28.sohbet) 72-73.AYETLER-SON- (ktpçk-9)#



SES KAYDINI Mp3 OLARAK DİNLEMEK  VE İNDİRMEK İÇİN  LİNK’E TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/o4pPLTy7co2CC


ÂYET METİNLERİ:


 Ahzab Sûresi 72. Âyet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o , çok zalimdir, çok cahildir.


 Ahzab Sûresi 73. Âyet 

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.


SES KAYDININ YAZILI METNİ


Ahzâb Sûresi 28. Ders: 72-73. Ayetler

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. 

Bismillâhir rahmânir rahîm


Bu Ayetler, Ahzab Suresinin son Ayetleri ve de çok önemli Ayetler..

Kur’ân-ı Kerîm’in mealiyle ilgilenenler bilir, bu 2 Ayet, özellikle 72. Ayet, alimler arasında çok tartışılmış ve müfessirler arasında  ciddi görüş ayrılıkları olmuş…

Tasavvufi yanı da çok olan Ayetler… Herkes kendi cihetinde (yön, taraf) bir şekilde açıklamaya çalışmış…

Mesela bir Kur’an tefsirine baktım, sadece bu 2 ayet için 20 sayfa (o onu dedi o onu dedi diye) açıklamalar var. O yüzden ALLAH(cc) kolaylık versin. Açıklaması kolay olmayan Ayetler..


33-Ahzab Suresi 72. Ayet 

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insânu, innehu kâne zalûmen cehûlân

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o, çok zalimdir, çok cahildir.


innâ (اِنَّا) : muhakkak biz aradna (عَرَضْنَا) : sunduk, teklif ettik el emânete (الْاَمَانَةَ ) : emanet 

alâ es semâvâti (عَلَى السَّمٰوَاتِ) : göklere ve el ardı (وَالْاَرْضِ) : ve yer ve el cibâli (وَالْجِبَالِ) : ve dağlar

fe ebeyne (فَاَبَيْنَ) : çekindiler en yahmilne-hâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onun yüklenmek 

ve eşfakne (وَاَشْفَقْنَ) :korktular min-hâ (مِنْهَا) : ondan

ve hamele-ha (وَحَمَلَهَا) : ve onu yüklendi el insânu (الْاِنْسَانُ): insan

inne-hu kâne (اِنَّهُ كَانَ) : çünkü o oldu/ idizalûmen (ظَلُومًا) : çok zalim cehûlen (جَهُولًا) : çok cahil


İnnâ; şüphesiz biz, aradna el emânete; arz ettik EMANETi, ales semâvâti vel ardı vel cibâli; semaya, arza ve dağlara… fe ebeyne; çekindi onlar, en yahmilnehâonu taşımaktan, yüklenmekten… ve eşfakne; titrediler, korktular, minhâ; ondan ve hamelehalonu yüklendi, el insânu; insan…

“İnsan onu yüklendi, yani EMANETi yüklendi…”

innehu kâne zalûmen; zalimdir, çok zalimdir.. ve cehûlen; ve çok cahildir.

Şimdi burada “İnnâ” şüphesiz biz demek. İnnâ;Türkçede olmayan bir şey. Muhakkak ki, kesinkes, şüphesiz anlamında bir kelime. Fakat Araplar bunu söylerken, cümlenin başına bizim anladığımız şekilde, kesinkes, muhakkak ki diye bir kelime koymuyorlar. Bu bizim anlayabilmemiz için, yani bu onların zihinlerinde…

Bu “İnnâ” ifadesi, karşındaki kişinin kafasında bir şüphe var ise, bu şüpheyi gidermek için  kullanılan tekit..

Şüphen mi var? “Tabi ki bu böyle” manasında…

nâ ( نا ) ; biz

ALLAH-U TEALA Kuran-ı Kerim’de bazen “BİZ” diyor, bazen “BEN” diyor. Bunun sebebini daha evvel konuşmuştuk..

Ben dediğinde, bizatihi kendisini, yani Zatını.  Ama “nâ” dediği zaman, sistemle beraber kendisini, Sunnetullah’la beraber, Ayetullah’la beraber, ve de Esma’larıyla beraber kendisini kastediyor…

Devlet başkanı bazen “ben yaptım” diyor, bazen de “biz böyle yaptık” diyor.. “Biz yaptık” ta ne var? Bütün devlet sisteminin her müessesiyle beraber yaptık var.. Bunun içerisinde tabi ki devletin başkanı, devletin gerçek kişiliği de var. Ama ben dediğinde özellikle  Zatı…

Kuran-ı Kerim’de özellikle “BEN” diyorsa ALLAH-U TEALA’nın zatı olması hasebiyle, bilin ki o, çok daha sert bir ifadedir!..

“Na” diyorsa, yani “Biz” diyorsa, sistemle beraber..
Başkaları, bu “BEN” ve “BİZ” ifadelerini farklı da yorumlamışlar. Şöyle ki; Türkçe’de sen yerine “siz” diyoruz ya, ben yerine de biz diyoruz, nezaketen. Bunu o anlamda da değerlendiren olmuş. Teberrüken yani. Ama ben birinci yorumu, daha anlamlı buluyorum..

Biz ne yaptık?  aradna (عَرَضْنَا); Arz ettik…  

Arz etmek demek; sunmak demek, hadi bakalım anlamında… Türkçe’de günlük kullanılırken, arz etmek ifadesini, bir alt makamın üst makama hitabı olarak kullanıyoruz. Genellikle dilekçelerde kullanıyoruz bu ifadeyi. Ama Kur’an-ı Kerim’de bu böyle değil…

Bakara Suresi’nde hatırlarsınız!!! Hz.Adem’e (a.s.) secde konusunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayet


2-Bakara Suresi 31. Ayet

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِٶُنٖى بِاَسْمَاءِ هٰؤُلَاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

Ve alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîne

Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).”


“Biz onu meleklere arz ettik” diyor. Yani sunduk. Hadi göster bakalım dercesine bir Arz bu.. Bir anlamda teklif..

Neyi arz ettik?..

el emânete ( الْاَمَانَةَ); EMANET’i

EMANET biliyorsunuz Türkçe’de de kullanılıyor.

Bu EMANET’in ne olduğu konusunda, Ayetin ilerleyen kesimlerinde konuşacağız. Çok tereddüt edilmiş, herkes farklı bir şey demiş… Onu birazdan açıklayacağız.

EMANET’i biz Arz ettik. Neyin üzerine?..

  1. es semâvâti (السَّمٰوَاتِ):  Göklere
  2. vel ardı (وَالْاَرْضِ): Arza, Yeryüzüne, Yere .
  3. vel cibâli (وَالْجِبَالِ ): Dağlara

Bu 3 unsura, ALLAH-U TEALA  arz etmiş, teklif etmiş… Neyi?  EMANET’i… Fakat onlar ne yapmış?


  • feebeyne (فَاَبَيْنَ ): “Eba” çekinmek, imtina etmek demek. Çekinmişler, uzak durmuşlar. Neden çekinmişler?…
  • en yahmilnehâ (اَنْ يَحْمِلْنَهَا) : onu taşımaktan, yüklenmekten çekinmişler, yapmak istememişler yani.. Bir şey daha yapmışlar..
  • ve eşfakne minhâ (وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا ): ondan  korkup, çekinmişler..

Şimdi buraya kadar bir açıklayalım…

EMANET “bir unsur” ve bunun teklif edildiği “Semavat”, “Arz” ve “Dağ” canlı mahluklar değil, değil mi? Yani bizim bildiğimiz anlamıyla bilinci olan mahluklar değil.. Mesela Dağ! Siz dağla konuşsanız, bir şey yükleseniz, ve biri görse, sana “deli misin? Niçin bunla konuşuyorsun, niçin bir canlı mahlukatmış gibi muhatap alıyorsun?” der.

İşte alimler  bu konuda tereddüt etmişler. “Acaba bu teklif edilen 3 unsur, (Yer, Gökler ve Dağlar) mecazen mi kullanıldı? Makam olarak, mekan olarak? Yoksa gerçekten hitab edilen, muhatap alınan, belirli bir canlılığı  ve bilinci olan unsurlar olarak mı kullanıldı” diye…

Ama ALLAH-U TEALA  bu şekilde Kuran-ı Kerim’de hitap ediyorsa, yani “Biz onlara arz ettik” diyorsa, bunu birinci anlamıyla yani “belirli bir bilinç düzeyinde hitap edilmeye müstahak olan mahlukat” konumunda anlamak, daha doğru…

Çünkü biz biliyoruz ki Kuran-ı Kerimin değişik yerlerinde bizim “cansız” olarak düşündüğümüz veya  “bilinçsiz” olarak düşündüğümüz bazı unsurlar, bazı nesneler farklı bir şekilde ifade ediliyor..


Mesela birçok Ayet var;


Bknz. Aşağıdaki  Ayetler


2-Bakara Suresi 74. Ayet 

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاءُ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُو

Summe gaset gulûbukum mim bağdi zâlike fehiye kel hıcârati ev eşeddu gasveh, ve inne minel hıcârati lemâ yetefecceru minhul enhâr, ve inne minhâ lemâ yeşşaggagu feyahrucu minhul mâé’, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâh, ve mallâhu biğâfilin ammâ tağmelûn.

Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır.  Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!


19-Meryem Suresi 90. Ayet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefettarne minhu ve tenşeggul ardu ve tehırrul cibâlu heddâ.

Bundan neredeyse semalar (gökyüzü) parçalanacak ve yeryüzü yarılacak ve dağlar çökerek yıkılacaktı.

19-Meryem Suresi 91. Ayet 

اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَدًا

En deav lirrahmâni veledâ

Rahmân’a veled isnat etmelerinden dolayı.


41-Fussilet Suresi 11. Ayet 

ثُمَّ اسْتَوٰى اِلَى السَّمَاءِ وَهِىَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِیَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا قَالَتَا اَتَيْنَا طَائِعٖينَ

Summestevâ iles semâi ve hiye duhânun fegâle lehâ ve lil ardıé’tiyâ tav’an ev kerhâ, gâletâ eteynâ tâiîn.

Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,İsteyerek geldik” dediler.


84-İnşikak Suresi 1. Ayet

اِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ

İzes semâun şeggat.

Semâ inşikak ettiği 

84-İnşikak Suresi 2. Ayet 

وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Ve ezinet lirabbihâ ve huggat.

Ve Rabbini dinleyip haklandığı vakit 


27-Neml Suresi 18. Ayet 

حَتّٰى اِذَا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Hattâ izâ etev alâ vâdin nemli gâlet nemletuy yâ eyyuhen nemludhulû mesâkinekum, lâ yahtımennekum suleymânu ve cunûduhû ve hum lâ yeş’urûn.

Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi.

27-Neml Suresi 22. Ayet 

فَمَكَثَ غَيْرَ بَعٖيدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهٖ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ بِنَبَاٍ يَقٖينٍ

Femekese ğayra beîdin fegâle ehattu bimâ lem tuhıt bihî ve cié’tuke min sebeim binebeiy yegîn.

Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.”

27-Neml Suresi 27. Ayet

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبٖينَ

Gâle senenzuru esadagte em kunte minel kâzibîn.

Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.”

27-Neml Suresi 28. Ayet 

اِذْهَبْ بِكِتَابٖى هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ

İzheb bikitâbî hâzâ feelgıh ileyhim summe tevelle anhum fenzur mâzâ yerciûn.

“Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.”


17-İsra Suresi 44. Ayet 

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَیْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبٖيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا

Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn, ve im min şey’in illâ yusebbihu bihamdihî ve lâkil lâ tefgahûne tesbîhahum, innehû kâne halîmen ğafûrâ.

Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir , çok bağışlayandır.


38-Sad suresi 18. Ayet 

اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِىِّ وَالْاِشْرَاقِ

İnnâ sehharnel cibâle meahû yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk.

38-Sad suresi 19. Ayet 

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ اَوَّابٌ

Vettayra mahşûrah, kullul lehû evvâb.

(18-19) Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi O’na yönelmiştir.


38-Sad suresi 36. ayet (Genel: 38 – İniş: 38 – Alfabetik: 76)

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّٖيحَ تَجْرٖى بِاَمْرِهٖ رُخَاءً حَيْثُ اَصَابَ

Fesehharnâ lehur rîha tecrî biemrihî ruhâen haysu esâb.

Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.


Gibi Ayetler var..

İş bizim bildiğimiz gibi değil…

Maalesef biz elle tutulan gözle görülen şeylere iman ediyoruz ya… Elbette yanlış olarak… Daha materyalist bir iman düzeyiyle bunu yapıyoruz ya… Bu gibi şeyler bize uzak gibi geliyor..

Bir hadisten örnek vereceğim..

Mütevatir denilen hadisler var.. O kadar fazla kişi tarafından şahit olunmuş ve sağlam râviler tarafından rivayet edilmiş ki, neredeyse reddedilmesi mümkün olmayan hadisler…

İşte bunlardan birisi;


Hatırlıyor musunuz Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Mescidi Nebevinin yapım aşamasında belli bir zamana kadar  bir hurma kütüğüne dayanıyor… Daha sonra bir kişi Minber dediğimiz şeyin ilk halini yapıyor, 3 basamaklı bir şey ve onu oradan kaldırıyorlar… Kaldırılması gerekiyor ve herkes şahit oluyor ki aynen bir devenin böğürdüğü, inlediği gibi bir ses geliyor.. Bu sese herkes şahit oluyor.. Hurma kütüğünden, bildiğiniz kuru kütük…

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu okşuyor ve onunla konuşuyor…

“Senin için Rabbıma dua edeyim de, senin cennet ağaçlarından bir ağaç olmanı isteyeyim, razı olur musun?”.. diyor. Hurma kütüğü razı oluyor. Ve onu şu anki Minberin altına gömüyorlar… Bu hurma kütüğüne Hannanne ismi verilmiş…

Hannan ALLAH-U TEALA nın isimlerindendir.

Devenin yavrusunu çağırdığında çıkardığı sese deniyor. Bir rivayete göre de; deve yavrusunun annesinin çağırmasına verdiği karşılığa deniyor Hannan. Yani yavru devenin, yardıma ihtiyacı var ve inler gibi annesini çağırıyor. Annesi de buna karşılık veriyor rahmetiyle… İşte bu anlamda El Hannan

Bu Kabe’nin örtüsünde de yazar… El Hannan, El Mennan (Ya Hannan,Ya Mennan) diye Kabe duvarında siyah örtüde yazar… ALLAH-U TEALA lebbeyk diyerek kabe örtüsüne inlercesine yapışanları Hannan ismiyle karşılar…


Fasıl : PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu : Cansızların Resulullah (sav)`la Konuşmaları
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulun(ur)du. (Duyulan ihtiyaç üzerine) ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. hurma kütüğü (Aleyhissalatu vesselam`ın kendisini terketmesi üzerine) bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (sav) minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükunet buldu.
HadisNo : 5590

Yani  bizim cansız olarak kabul ettiğimiz, şuursuz kabul ettiğimiz nesnelerin aslında, bizim anladığımız idrak düzeyinden farklı olduğunun delilleridir bunlar …

Zaten Kur’an-ı Kerimde yazıyorsa bizim buna âmenna, ayet ifadesi ile semi’nâ ve ata’nâ” dememiz lazım…12:42

Bu şekilde arz ediliyor..

Ve onlar çekiniyor..

Hatta Haşr Suresi okunuyor ..Akşam ve Sabah Namazlarının arkasına… burada …

Biz ona indirmiş olsaydık diyor..


59-Haşir Suresi 21. Ayet

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel Kur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunu 1. anlamıyla anlamamız gerekir..

Burada şunu bahsediyim..

İlerde bahsedecektik ama önemli bir unsur..

Bana göre ALLAH-U TEALA bütün Mahlukatı yarattığında Hani O meşhur Hadis-i Kutsi varya..


Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)

  • Şimdi eğer ALLAH-U TEALA bilinmekliğini istiyorsa.. Yarattığı Mahlukata da bilebilme özelliğini vermesi gerekiyor.. Yoksa buna uymaz..Nasıl bilecek!!!!!

İşte bu bilebilme yeteneğine “bilinç” deniliyor..

  • Bu bilinç, bizim gibi daha şuurlu olarak kabul ettiğimiz mahlukatta da var..

Bilinçli olamadığını düşündüğümüz  ”taş” gibi (ALLAH korkusundan yuvarlanırlar diyor ya) mahlukatta da var.

Onlarda bile bir bilinç varki muhatap alınıyor..


Zaten şöyle bir düşünce var;

ALLAH-U TEALA ilk başta bütün mahlukatı eşit bir konumda yarattı..

******* Fakat mahlukat aynı ”elest meclisi”nde olduğu gibi, bu emirlere uyup uymama konusunda kendi iradeleriyle; kendi konumlarını, kendi aşamalarını belirlediler..*******

Bu konu çok önemli burayı anlarsanız çok şeyi anlarsınız..

Yani ALLAH-U TEALA en başta

  • Sen Taş olacaksın..
  • Sen Melek olacaksın…
  • Sen İnsan olacaksın … demedi…

Deniliyor ki eğer baştan böyle bir ayırım yapsaydı, mahlukata zulüm etmiş olurdu.

Zulümün karşıtı ne ???

Adalet

Adalet; Eşitlik demek

Eşit alma durumu… Yani bütün mahlukatı eşit bir bilinç  düzeyde yarattı.. Ama en başında böyle yarattı.. Ve onları EMİR le muhatap kıldı.. Fakat mahlukat kendi iradesiyle, seçebilirliği ile, o düşünce sistemiyle kendi konumu belirledi..

İşte bu “kalu bela” denilen “elest meclisi” denilen ortamda, sadece insanlık düzeyinde oldu (bunun 2. kez olduğu söyleniliyor).. Yani bir ayrım yapıldı.. Nesneler kendi idrak düzeyini belirlediler.. Kendi konumlarını belirlediler.. İradeleriyle…

Ondan sonra insanlığın kendi içerisinde sıralaması belirlendi..

Bazen şu soruya muhatap olmuşsunuzdur. “Afrika’da  puta tapan bir  ailede dünyaya gelmiş birisi ile, bir islam ülkesinde, bir İslami ailede dünyaya gelmiş birisinin konumu aynı mı? Onun ne suçu vardı???!!!”

İşte cevabı burada gizli..

Ben sizin RABB’ınız değil miyim? diye sorulduğunda…


Bknz. Aşağıdaki Ayetler


7-Araf Suresi 172. Ayet 

وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِلٖينَ

Ve iz ehaze rabbuke mim benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, elestu birabbikum, gâlû belâ, şehidnâ, en tegûlû yevmel gıyameti innâ kunnâ an hâzâ ğâfilîn.

Ve o zaman ki, Rabbin ademoğullarından, onların sırtlarından zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit tuttu. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi, (onlar da) «Evet» dediler; «Şahidiz». (Bu da) Kıyamet günü, «Biz bundan muhakkak ki gâfiller idik,» demeyesiniz içindir.


Bütün mahlukat bu soruya aynı, eşit bir fırsatta, eşit konumda muhatap olduklarında, hepsi;

  • Bir düşündü!!!
  • Bir analiz etti!!!
  • Bir tahlil etti!!!

Aslında bu tahlildeki, analiz edilişte ki.. *** Kalite ve zamanlama onların, konumunu belirledi..*** 16:56


İşte bizim şuan; neden, nerede, ne zaman hangi şartlarda bu dünyada geldiğimizi o belirledi…

Bunu anlarsanız çok şeyi anlamış olursunuz..

Ama ALLAH-U TEALA oradaki imtihanla sonuca ulaşmadı, işi orada bırakmadı..!!!!

“Hadi birde bu sözünüzün tatbikini yeryüzünde de uygulayın…” dedi..

(Bütün insanlık bakımından)

(Arada bir Adem kısmı var.. Vakit kalırsa 73. Ayette onu da açıklayacağız..)

Aslında biz bu süreci yaşıyoruz.. Bu bağlamda…

Biz bu Ayetten anlıyoruz ki..

Zamanın birinde, ne zaman olduğunu bilmiyoruz.. Zamanın ilk kısımlarında bir yerde

ALLAH U TEALA emanet denilen şeyi.. Teklif ediyor..!!!!

Ama o bilinç düzeyinde olan… (semâvâti vel ardı vel cibâli)

  • semavat,
  • arz
  • ve dağlar

Bunu alamıyorlar üzerlerine; çekiniyorlar.. Fakat ”İnsan” bunu yüklendi. 18:15

İşte insanın üzerindeki yükümlülük bu aslında.


Şimdi burada bazı kelimelere girerek bir şeyleri açıklayacağım…

Burada eba; çekinmek kelimesi var.. Bu çekinme İblis içinde kullanılıyor Kur’an-ı Kerimde.. Ademe secde emri geldiğinde İblis secde yapmıyor biliyorsunuz..


2-Bakara Suresi 34. Ayet

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوا اِلَّا اِبْلٖيسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).

Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.


Orada ebâ-direndi ve kibirlendi. diyor…

İşlediğimiz ayetteki çekinmek ile; buradaki aynı kökten de olsa, buradaki çekinmenin farklı zihniyette, niyette olduğunu şuradan anlıyoruz.

ve eşfakne-ondan korkup, titredi… Yani korkmasından ötürü bir çekinme var..

İblisin ki nasıl?

İtaatsizliğinden, isyan etmesinden dolayı bir çekinme…

Buradaki eşfakne – Türkçede bir şekliyle kullanılıyor.. Şefkat kelimesi olarak… Şefkat kelimesi burada “Bir şeye duyulan merhamet

Ama burada minhâ diyor. Arapçada bazı zamirler o fiilin anlamını değiştiriyor…

Arapça bilenler için söylüyorum…

Min harfi ceri  kulanılınca anlamını müteaddi yapıyor; yani  fiilin etkisini karşı tarafa geçiriyor… 19:59

Şeytanın çekinmesi, duyduğu acımadan/şefkatten değil.. (Burada güzel bir incelik var..)

Semavat arz ve dağlar ise O emaneti zedelemekten ötürü, o emaneti yerine getirememekten ötürü, ona olan şefkatlerinden dolayı bir çekinme içindeler… Red etmekten dolayı değil.. Ben bu yükü nasıl alırım.. Bunun hakkını nasıl yerine getiririm.. Getiremezsem yazık olur …“Çok değerli bir şey” demesinden dolayı bir çekinme bu…

Aksi olsaydı ALLAH-U TEALA kınardı bu Ayet-i Kerimede..

(…………….)

Farklı görüşler var;

Aslında onlar insanlardan daha bilinçli yani daha hassas bir bilinç seviyesinde değil..

Çünkü şunu demek zorundayız..

Adem’e Secde emri var ya;… Orada Meleklere de Secde edin diyor..

Neden???!

  1. Ruhundan üflediği için
  2. Bütün Esmaları öğrettiği için

Şimdi bunun yapıldığı İnsan çok farklı konumda olduğu için Secde ediliyor… Yani orada aslında İnsana secde edilmiyor.. İnsana verilen, yüklenen o değerlere yapılıyor…

Şimdi o değerler  arz edilirken, ALLAH-U TEALA bunlarla beraber arz ediyor..

Ama sizinde dediğinize katıldığım yer şurada..

İşte; korkup titrediler, Ona zarar vermekten kaçındılar derken…

Burada da belirli bir hassasiyet konumunda bilinçlerinin olduğunun bir ifadesi, çekinmemeleri “ebâ”etmemeleri gerekirdi belki de. Orada haklısınız..


Burada bir ifade daha var… Ve “insan onu yüklendi” diyor..

Bakın burada hamele var… hamele

Türkçedeki hamallık buradan geliyor.

Hammal:Başkalarının yapmadığı/yapamadığı bir işi yapıyor aslında… Yani sen taşıyamıyorsun da, senin taşıyamadığın şeyi (alışkanlığından/yapabilirliğinden  ötürü) o taşıyor..

Hani hafif bir yük için bu kelime kullanılmaz. Demek ki ağır.. Ağırlığını ifade etmek içinde RAB’bim burada yüklendi diyor..

Aslında bu yükün o kadar da ağır olmadığını biz Amener Resulu den biliyoruz..


Bknz.Aşağıdaki Ayet;


2-Bakara Suresi 286. Ayet

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسٖينَا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰینَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ, lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet, rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahtaé’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehû alellezîne min gablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâgate lenâ bih, vağfu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel gavmil kâfirîn.

Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizlere nusret ver.»


Yani  o yük, ağır bir yük, kabul.. Ama eğer insana bu teklif edildi ise (Amener Resulu deki kısmı ile)… Bunun kaldırılabilirliği var.

Yani ALLAH (cc) bir kimseye kaldıramayacağı yükü yüklenmesini teklif eder mi? Bu zulüm olurdu hâşâ!

Burada  biraz gayret edin mesajı da var..

Halbuki o yorumlarda da kaldıramayacağı yükü yüklemez derken, “ve siz nefsinizde olanları açıklasanız veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir.” (Bakara 284) ayetini biraz hafifletmek adına da kullanılmış…YANİ ALLAH (cc) BU 284. AYETİN HÜKMÜNÜ KALDIRDI / HAFİFLETTİ gibi. Ben buna pek katılmıyorum.


2-Bakara Suresi 284. Ayet

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé’, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Göklerde olanlar da, yerde bulunanlar da bütün Allah’ındır. Ve siz nefsinizde olanları açıklasanız da veya gizleseniz de Allah Teâlâ sizi onunla muhâsebe edecektir. Artık dilediğini mağfiret eder dilediğini de muazzeb kılar ve Allah Teâlâ her şeye pek ziyâde kâdirdir.


Tamam ALLAH’U TEALA bazı hafifletmeler olduğunu söylüyor.. Bunu şu şekliyle anlamak daha mantıklı ALLAH (cc) bir şeyi teklif ediyorsa;

Kaldırılabilirliği var..

Bu kaldırılabilirliği, nasip olursa 73. ayeti açıklarken yapacağız..

Bakara Suresinde de ALLAH U TEALA nın bir desteği bir rahmeti olacağının da bir işareti var.

ALLAH (cc) burada yüklüyor ve Ben size bunu kolaylaştıracağım da diyor.. Biz bunu parantez içinde anlıyoruz..


Her kelimede bir şeyler var, onları eleyerek gitmek istiyorum..

Burada “insan” deniyor, ki bu “cins isim” olarak kullanılmış..

Burada ya bir tek insandan bahsediliyor, “Adem” Hz. Adem (a.s.) olarak, ya da insan cinsi olarak.

Burada bahsediyor..

Peki biz hatırlıyor muyuz bunu?! 24:51

Hatırlayamıyoruz değil mi?

Bunu hatırlayamamamızın sebebi, daha önce açıklamıştık (Bknz.Yukarıda Araf Suresi 172.Ayet -Kalu Bela Ayeti-)

  • Şuan bizim bir bilinç düzeyimiz var. (Dünyadaki bilincimiz)
  • Bilinçaltı düzeyimiz var.. (Cenneteki bilincimiz..)
  • Bir de alt bilinç düzeyimiz var.. (Melekut Alemindeki, latif alemdeki, cennet üstü olan alemdeki bilincimiz..)

Bu; orada cereyan ettiği için bunu hatırlamamız imkansız değil ama çok çok zor..

Çünkü biz daha bilinçaltımıza hakim değiliz.

Daha rüyalarımızın içine giremiyoruz; rüyadayken rüyada olduğumuzu anlayamıyoruz..

Rüyada hakimiyetimiz yok..

Bu geçmişte olanlarla ilgili bir şey..

Ama ALLAH U TEALA bize gaybden haber verme bağlamında bu olayın olduğunu da bize hatırlatıyor..

Biraz ilerleyelim..


İşte bu “emanete” gelelim tekrar..

Emanetin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler var demiştim..

  • Bunlardan birisi “akıl” deniyor..

Yani “aklı olmayanın dini yok ” derler ya..

Akıl ALLAH ın mahlukatına nasip ettiği çok büyük bir ikram..

Ve bu akıl bizim tahmin ettiğimizden çok daha değişik unsurları barındırdığı için ve bilinen anlamıyla diğer mahlukatta da o kadar yüksek tecelli etmediği için ,işte ben bu “aklı” emanet olarak sana verdim.. O da bundan sorumludur anlamında..

Bazı müfessirler bu emaneti…

  • Bazısı bunu dini, şeriati hükümler olduğunu ifade etmişler..

Dini emanetleri verdim ; kim ki yapar kurtulur..Kim ki yapmaz azaplandırılır..anlamında anlamıştır..

  • Bazı müfessirler bunun Kur’an-ı Kerim olduğunu ifade etmişler..

59-Haşir suresi 21. ayet (Genel: 59 – İniş: 101 – Alfbetik: 76)

لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Lev enzelnâ hâzel gur’âne alâ cebelil leraeytehû hâşiam mutesaddiam min haşyetillâh, ve tilkel emsâlu nadribuhâ linnâsi leallehum yetefekkerûn.

Eğer bu Kur’an’ı bir dağ üzerine indirmiş olsa idik elbette onu Allah’ın korkusundan baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün ve Biz o misalleri insanlar için irad ediyoruz, tâ ki düşünüversinler.


Bunların hepsi doğru ..

Yani Kur’an olduğu o kadar belli ki ,Kur’anın yükümlülüğüyle biz..dinimiz var…

Ve bunun her hükmünü yerine getirmekle yükümlüyüz..

Ve bu dağlara ağır gelmiş..

Ama biz insanlar mükellef tutulmuş..nesinden HÜKÜMLERİNDEN. Ama insanlar zaman içinde bu hakikatinden uzaklaşıp öyle saçma şeylerle uğraşmışlar ki; birara o kadar saçma bir tartışmalar olmuş ki..

Buna şeytan oyunu diyorum..mesela:

Bir zaman Kur’an-ı Kerim mahluk mu değil mi? diye çok ciddi tartışmalar olmuş..

Bir olay anlatayım..ağlarsınız ..

Zamanında Rumlarla yani Bizanslılarla müslümanlar arasında bir savaş yapılmış ..

2 tarafın da esirleri olmuş..

O esirlerin mübadelesi/ değişmesi konusunda bir anlaşma yapılmış..onlar onu verecek onlar onu verecek..

o zaman ki İslam Devleti liderleri gelmişler ..

Karşılarında müslüman esirler..

Dur demişler ilk önce sizi bir imtihan edeceğiz..sonra esaretten kurtaracağız…

Teker teker almışlar,sormuşlar:Kuran mahluk mu değil mi ?söyle bakalım..yani yaratılmış mı yaratılmamış mı?

Adam bilmiyor ki; bu tartışmaya vakıf bile değil..

Ya mahluk diyor ya da değil..Onun için olsa ne , olmasa ne..bilmiyor ki

Kendi görüşlerine uymayanlara. tamam sen git, demişler..

Ve birçok insan esaretten kurtulamamış..

Karşındaki Müslüman ya!nasıl  yaparsın böyle bir şeyi?aynen bugünde öyle devam ediyor..

Hatta Buhari varya Hz. Buhari..İmam Buhari..

İnanılmaz derece yüksek İslam Alimidir..büyük bir Hadis alimi. Sahih-i Buhari diye çok meşhur bir hadis kitabı var..

Hayatının son yıllarında bir yere gidiyor..

Yolculuk yapıyor..O sırada o  Kuran mahluk/mahluk değil tartışması o kadar büyüyor ki..

O zamanın Emiri diyor ki  sorun bakalım mahluk mu kabul ediyor mu değil mi?

Kendisi bu görüşlerden biri hangisi olduğundan emin değilim….önemlide değil..

Bunu söylemediği için ..Demişler ki..Tamam ..onun canına kıymayın …ama onun arkasında namaz kılınmaz..Yediği yenilmez,içtiği içilmez ve selam verilmez diye bir fetva veriliyor..

Ve son yıllarında  tek başına açlıktan ölüyor..28:49Sefaletten ölüyor..

İnsanlık böyle saçma şeylerle uğraşmış..

Ama bizim bildiğimiz bir şey var..

Bu önümüzdeki Kitap herhangi bir kitap değil..

ALLAH ın Kelâm-ı..Kelâm-ı..Yani Sözü..

O anlamda da Tabiki çok büyük bir EMANET..


Ben ise daha farklı bir  şey de izah etmeye çalışacağım:

Şimdi ALLAH U TEALA bütün mahlukatı yarattığında bilinmekliğini Murad etmiyor mu?!!!?

Ediyor..

(…….)( katılımcılaradan birisi meleklerin nefsi yok diye bir katkıda bulunuyor)

Hepsinin aklı var..Ama Hepsinin nefsi yok..

Mesela Meleklerde nefs yok..

Neden?

Bakın Nefs ..

3 Alemden bahsetmiştik..

  1. Melekut Alemi var..Yukardaki üst alem..Latif Alem
  2. Bir altı Cennet Alemi
  3. Bir altıda Arz yani Yeryüzü

Şimdi Ademe Ruh üfürüldüğünde onda Nefs yoktu..

Çünkü bir şeyde Nefs olduğunda zevceynlik vardır..Dişilik-Erkeklik vardır..

O Cennet üstü Alemde Dişilik-Erkeklik yoktur..

Meleklerin cinsiyeti var mı?Dişilik-Erkeklik..

Ademde de o anlamda da yoktu..

Ne zaman ki ona Nefs yüklendi..

Cennete inerken Nefsle beraber indirildi..

Nereden anlıyoruz bunu????!!!!


Bknz .Aşağıdaki Ayeter


4-Nisa suresi 1. Ayet 

 يَا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثٖيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى تَسَاءَلُونَ بِهٖ وَالْاَرْحَامَ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقٖيبًا

Yâ eyyuhen nâsuttegû rabbekumullezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve halega minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîrav ve nisââ, vettegullâhellezî tesâelûne bîhî vel erhâm, innallâhe kâne aleykum ragîbâ.

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.


7-Araf suresi 189. Ayet 

هُوَ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشّٰیهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفٖيفًا فَمَرَّتْ بِهٖ فَلَمَّا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn.

O, o (Zât-ı Ecell-i Âlâ)dır ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve eşini ondan yapmıştır ki onunla ünsiyette buluna. Vaktâ ki ona mukarenette bulundu, hafif bir yük yüklendi. Bir müddet bununla gidip geldi. O zaman ki, ağırlaştı. Allah Teâlâ’ya, Rablerine dua ettiler ki eğer bize bir sâlih çocuk verir isen andolsunki, biz elbette şakirlerden oluruz.


Ve ondan sonra gelen geçer ve “uskun el cennet” cennete yerleş diyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 35. Ayet 

وَقُلْنَا يَا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمٖينَ

Ve gulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şié’tumâ, ve lâ tagrabâ hâzihiş şecerate fetekûnâ minez zâlimîn.

Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»


Bu Cennette Nefs hükmü var..

Ve işte deniliyor ki..Ademe yani ortama Teklif edilen aslında  “Nefs” bir üstüyle söyleyeceğim..

****Nefsin kaynağı olan Cemâlullah****(daha önceki sohbetlerde ayrıntısıyla açıklandığı için burada kısaca bahsedilecektir.Bknz.Adem Kıssası Sohbeti.)

O alemde bu esma da, ALLAH ın Esmalarından çok cazip bir esma idi.

Ama O na yönelmenin yükümlülüğü de ;Nefs yükümlülüğüydü..

İşte Adem  o yükümlülüğü bir anlamda kabul etti…

Ve Cennete indi..Yada indirildi. 31:28

Bakın burası çok ilginç bir konu..

(….)


*****

İblis,Melekler ve Adem ; Latif Alemdeydi..

İblis secde etmedi..

Ceza olarak ne dendi ? ” in aşağı”..(ihbît)

Aşağı inmiş olması lazım..İndirildi… nereye: bir alt aleme indirildi..

Biz biliyoruz ki bir alt alem Cennet Alemi..

Arada bir şey yok..

Sonrada bir bakıyoruz ki..

Ademle -Şeytan(artık ismi Şeytan oldu) aynı mekanda..

Nerede?? Cennette..

Ya da İblis hatası yüzünden oraya indirildi..

Adem niye orada ?

Demek ki Ayetlerde muhakkak işareti olan..

Ademin bir hatası oldu..bir şey yaptı ki, o da cennete indirildi bir üst alemden !

Sonra Cennette de hata yaptılar..

Yine bir” in” emri..ıhbitû ….orada(cennette) geliyor..


Araf Suresi 24.Ayet

قَالَ اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Kâlehbitû ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), ve lekum fîl’ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).

Buyurdu ki: Kimimiz kiminize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşip kalmak ve geçinmek vardır.


Bu sefer hepsine (Adem, Havva ve şeytan) beraber.. Nereye indiriliyor… Arz a indiriliyor..

Bunu çok uzun konuşabiliriz.

Demek ki Adem bir hata yaptı orada..Bir talepte bulundu..

Nefsin yüklenilmesini gerektirecek tercihte bulundu..

Bu da sorumluluk getiriyor..

O şekilde Cennet süreci de devam ediyor..


(………)(katılımcılardan birisi insanın yeryüzüne indirilme süreciyle ilgili bir soru soruyor)

Bakın Subhan olan kim??

-ALLAH

Kullî iradeye sahip olan tek kim :ALLAH .. onun dışında kim ne kadar üstün olursa olsun eksiktir..

Subhan  “Tam” demek , “eksiksiz” demek.

Eksikli olması sonucu olarak insan elbette hata yapacak…bir gün bir yerde…

İşte ALLAH bunu ilmiyle biliyor zaten..

Dolayısıyla hata yapa yapa… Arza inecek zaten..

Melekler bile ilmiyle biliyorlar.

Melekler bakın yeryüzünde kan dökecek,fesat çıkaracak birini mi yaratıyorsun…??!!diyorlar..


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


Misal var çünkü Cinler misali var..

Cinler bu şeye maruz kaldılar..

Ama hata yaptılar..

Çünkü neden Cinlerde de Nefs var..

Nereden biliyoruz Nefs olduğunu?

Cennet ve Cehennem hayatı onlarda da var..

Cennet ve Cehennem bilin ki Nefsani bir alem.nefislerin ana unsur olduğu bir alem..

Cezanın da-ödülün de olduğu bir ortam..

Burdan biliyoruz ..Görüyormusunuz…Konu ne kadar geniş …

(………..)

Bunu anlarsanız Ruh gibi dolaşırsınız..!!

ALLAH nasip ederse ki vakit daralıyor..Haftaya olur belki..

Zaten bizim dünyaya gelmemizin mantığı bu…

Yaşamamızın gayreti bu..Sizin dediğiniz..Neden sistem kurulmuş..Ne yapmamız gerekiyor..Ana fikri bu…



EMANETİN BAŞKA BİR BOYUTTAN İZAHINI YAPMAYA ÇALIŞACAĞIZ ŞİMDİ:

  • ALLAH U TEALA bilinmekliği Murad ediyor ya… bütün Mahlukata,kendi sıfatlarından veriyor..

En büyüklerini de İnsana veriyor..

Yeryüzünde”Bir Halife” yaratacağım diyor..

Bknz.Aşağıdaki Ayet


2-Bakara suresi 30. ayet (Genel: 2 – İniş: 87 – Alfbetik: 76)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّٖى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَلٖيفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّٖى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ve iz gâle rabbuke lilmelâiketi innî câılun fil ardı halîfeh, gâlû etec’alu fîhâ mey yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâé’, ve nahnu nusebbihu bihamdike ve nugaddisu lek, gâle innî ağlemu mâ lâ tağlemûn.

Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.


İşte bu yüklenilmesi çok ağır bu yükü..

Ancak Halife konusunda olan birisi kaldırabilir..

Biliyorsunuz Esma-ul Hüsnalar vardır..

Biz ALLAH U TEALA yı Zatını anlama konumunda değiliz..

Öyle bir şey bizim hücremizde yok.. 36:42

Biz ALLAH ın zatını anlama konumunda değiliz..

Böyle bir şey bizim hücremizde yok..

Yaratılma süreciyle beraber “kun” emrıyle beraber …

ALLAH U TEALA tüm alemlere Esmalarıyla tecelli ediyor..

Ve bu her eşyada da her türlü mahlukatta da bir şekilde bunun tecellisi var..

Ama bazısında biraz var..bazısında biraz var..

Ama en büyük en fazla tecelli “İnsan”da.

İşte zaten bu yükü kaldırabilecek konumda olan da ancak böyle bir Esma yüklemesine maruz kalan “insan”…

Aynı zamanda ALLAH U TEALA “Ruh”umdan da üfledim.diyor..

İnanılmaz bir “destek” var..İnanılmaz bir şey…

(……)

İşte Arkadaşlar Tamam ..Biz şöyle zayıf mahlukatımız tamam..ama bizde yükleme aslında çok fazla..

Bakın dağlar diyor,arz diyor,sema diyor.. 37:46

Bunlar fiziksel olarak düşünün, dünya mantığıyla düşünün..AMA KALDIRMAYA CESARET EDEMİYOR..

bir kaya düşünün..Ama insan diyor ki “ben kaldırırım”..

Bu zayıf bedenlere rağmen…buna girişiyor..demek ki..

İnsan bir şeylerin farkında..

Ama sonunda da diyor ki Ayette(Ahzab 72.Ayet.);

innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

İnsan çok çok zalimdir..(ZALUUM” dur)

Bakın burada “ZALİM” DENMİYOR..ZÂLİM ; O anda o işi yapan demek..

“ZALUUM” deniyor ayette ! buna Arapça’da mübalağa-i ism-i fail deniliyor..

zaluum-o zulmetme fiilini  çok çok yapan ve sürekli halde yapan demek.. 38:33(Mübalağa var)

Aynı şekilde ne diyor..!!

cehûlen…

ALLAH U TEALA “câhil ” bile demiyor..

cehuul ;onun mübalağası ..çok çok cahildir..Anlamında..

Burada 2 şey var..

Diyor ki ALLAH U TEALA

  • Eğer bu yükün ağırlığını bilseydi..Bu işe girişmezdi..Bu anlamda zalûmen ve cehûlen;

73.Ayette birleştirdiğimizde göreceğiz ki..

  • Bu EMANETİ yerine getirmeyenler,getiremeyenler zalûmen ve cehûlen;

Çünkü ALLAH U TEALA bir şeyi teklif ettiyse arz ettiyse ;

lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ(Bakara Suresi 286.Ayet)

Onun kaldırılabilirliği var..Ağır …ama kaldırılabilirliği var…

Sadece kendi ile değil burada…..

ALLAH ın bir desteği oluyor.. Sistemin devreye girmesi oluyor..Bazı özel şeylerin desteği..Bununla beraber…

Zaten bazı çünkü zayıf yaratıldığını şuradan biliyoruz..


4-Nisa Suresi 28. Ayet

يُرٖيدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَعٖيفًا

Yurîdullâhu ey yuhaffife ankum, ve huligal insânu daîfâ

Allah Teâlâ sizden hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır


Allah  sizden hafifletmek istiyor ..Neyi? Yükü…Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır..

Burada İnsana kerramnâ benî âdeme derken..Ademoğlunu  kerem sahibi yarattık derkende ..ekstra yüklemeler olduğunu ifade ediyor..40:11


17-İsra Suresi 70. Ayet

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنٖى اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَثٖيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضٖيلًا

Ve legad kerramnâ benî âdeme ve hamelnâhum fil berri vel bahri ve razagnâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrim mimmen halagnâ tefdîlâ.

Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.


Adem Kıssasını geçen sene 6-7 hafta işledik..Ana fikir vardı..

Yani niye bu dünyadasın..??!!

Niye gönderildim?!Niye yaratıldım?!

Soruların cevapları var buralarda..

Bunu anlarsak daha doğru yaşarız..

Dünyaya kaptırıp da gitmeyiz..



Ahzab Suresi 73. Ayet

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Li yuazziballâhul munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâti ve yetûballâhu alel mu’minîne vel mu’minât(mu’minâti), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

(Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur , Rahîm’dir.

1. li : için, olsun diye
2. yuazzibe : azap eder
3. allâhu : Allah
4. el munâfikîne : münafık erkekler
5. ve el munâfikâti : ve münafık kadınlar
6. ve el muşrikîne : ve müşrik erkekler
7. ve el muşrikâti : ve müşrik kadınlar
8. ve yetûbe alâ : tövbesini kabul eder
9. allâhu : Allah
10. alâ el mu’minîne : mü’min erkeklere
11. ve el mu’minâti : ve mü’min kadınlar
12. ve kâne allâhu : ve Allah olur, …dır
13. gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
14. rahîmen : rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)

Li yuazziballâhulALLAH azap edecek

Li nin başında lam (ل‎‎) var .. Bunun sonuç lam (ل‎‎)ı olduğu söyleniyor..

Yani bunun süreç yaşanacak bunun sonucunda demekmiş..
Arapça bilenlere söylüyorum.. Bu lam(ل‎‎) harfinin.. 12 tane farklı anlamı varmış..
Bunun 1-2 tanesi biliniyor..Buna sonuç lamı (ل‎‎) deniliyor..
Yani bunun sonucunde “Summe” gibi
ALLAH azap edecek..

Bak burada ALLAH U TEALANIN isminin bizzat geçmesi.. bu işin şiddetli olduğunu gösteriyor..
Azap edecek…

Kime azap edecek..

  • el munâfikîne ve el munâfikâti (erkek münafıklara ve kadın münafıklara)
  • ve el muşrikîne ve el muşrikâti(erkek müşrakati ve kadın müşrakati)

Neden bu Ayet!!!Bir önceki Ayetin arkasına geliyor..

Onlar diyor ya zalûmen ve cehûlen

Bunun arkasına gelmesi alakasız gibi duruyor ..

İşte ALLAH azap edecek…

Bu EMANET i layıkıyla getirmeyenleri 4 tane grup soyluyor..

2 ye ayırırsak ..cinsiyeti kaldırırsak..

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Ne yapacakmış?

Azap edecekmiş..

İşte yük öyle ağır ki..

EMANET öyle ağır ki…

Yapamadığın kaldıramadığın takdirde sonucu ne biliyormusunuz ?

Azap

İşte sema,arz,dağlar..birazda bundan çekiniyorlar..

Hep EMANETe kıymetten dolayı çekiniyorlar..

EMANET kıymetli olduğu için layıkıyla yerine getiremeyiz diye..

Hemde neticesinide şey yapıyorlar..

Zaten Adem “ahdini” unuttu.

Yada İsrailoğullarına bir eleştiri var..Bakara suresinde..

Bknz..


Bakara Suresi 100.Ayet

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

E ve kullemâ âhedû ahden nebezehû ferîgum minhum, bel ekseruhum lâ yué’minûn.

Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı?

Zaten onların çoğu iman etmez.


İşte Ahdin bu olduğu söyleniyor..

Yani EMANET i yüklendiğinde ..sen EMANET i yükleniyorsun ama gereğini yerine getirecekmisin..!!!???

Tamam getireceğim..

Hadi öyleyse yaşa..dünyada…

O ahdi unuttu..

İşte bu dünyada hatta bunu Adem aleyhisselamla ilgili söylüyor..

O unuttu diyor..

Zaten biz onda azimde bulmadık..


20-Taha suresi 115. ayet (Genel: 20 – İniş: 45 – Alfbetik: 76)

وَلَقَدْ عَهِدْنَا اِلٰى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِىَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا

Ve legad ahidnâ ilâ âdeme min gablu fenesiye ve lem necid lehû azmâ.

Kasem olsun ki, bundan evvel Âdem’e de tavsiyede bulunmuştuk. O ise unuttu ve O’nun için bir azm bulmadık.


2. kısımlarda da Adem kıssası ilgili bir şey var..

Diyor ki;yetûballâhu ve yetûbe alâ âllâhu-ALLAH

alâ el mu’minîne ve el mu’minâti

Müminlere ve Mümin Kadınlara tövbesini kabul buyuracaktır..


Bakın şöyle demiyor..

Münafıklara ve Müşriklere azap edecek..

Diğerlerini ödüllendirilecektir demiyor..

“Tövbe”lerini kabul edecek..diyor..

*****


Bakara Suresi 36.Ayet

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînin

Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.


ihbit;inin emri..

İn… bir aşağı in yani..

Konakladığınız yerden inin.. Nasıl?birbirinize düşman olarak.. artık arzda sizin yerleşecek yer var..

Nereye inileceği söyleniyor..

Dünyaya inilecek..

Cennetten bir aşağısına indirilecek..

Bir zamana kadar bir geçim var..

Geçen hafta bunu hatırlarsanız bunu söylemiştik..Belirli bir zamana kadar da bir şey var..

Zamanı belli olmayan ..kıyamet saatine kadar..İşte bu ne olduğunu birazdan anlayacağız..

Adem de RAB bisinden de bazı kelimeler telakki etti,aldı..Burada bir işlem oluyor demek ki..

Ve ALLAH diyor ki ;O nun Tövbesini kabul etti..

Bakın burada ne diyor?

ALLAH Mü’minlerin tövbesini kabul edecektir..diyor..buraya bağlantılı..

(kânallâhu gafûren rahîmâ)

Peki tövbesini kabul etmiş…

Peki “in emri” var..

Sonrada tövbeni kabul ettim diyor..

Peki Ademin Cennette kalması gerekmiyor mu?(Adem ve Havvanın)

Bizim bildiğimiz anlamamızla tövbesi kabul edildi…

Cennette mi kalıyor !!!!?

Hayır ,yere indiriliyor..

Tövbesini kabul ediyor ama affetmiyor!..

***


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnehbitû minhâ cemîâ, feimmâ yeé’tiyennekum minnî huden femen tebia hudâye felâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.


Kulnâhbitû-tekrar inin diyor..İkinci in emri ! tövbe ettikten sonra bir “in emri” daha var!

Demek ki tövbe” Cennette” yapılmış…

Ama bizim bildiğimiz anlamda tövbe değil bu..

Eğer tövbenin kabulu olsaydı..Bizim bildiğimiz anlamda..

Ademin orada devam etmesi  lazımdı..Ama ne oldu? İndi..

Demek ki ALLAH U TEALA başka bir şey Murad etmiş..Başka bir şey var!!!!

Şöyle değerlendirebilirsiniz..

Eğer Ademin orada tövbe etmeseydi de..İblis gibi tövbe etmeseydi..

Yeryüzüne inecekti..Ama Cennete geri-dönüş olmayacaktı..

Dünyada yaşanacak..bitecek.Bir daha oraya çıkma olmayacaktı..

Ama ALLAH U TEALA tövbesini kabul ederek tekrar Cennetin kapısı açıldı…

Ama Kime ? Kimlere?

Bir önceki Ayette ne diyor..innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu) diyor..


Bakara Suresi 37.Ayet

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيم

Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyhi, innehu huvet tevvâbur rahîmu

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.


Er Rahîm Esması Kimlere Tecelli ediyor..,??

Mü’minlere..

et tevvâbur er rahman demiyor bakın..RAHMAN DEĞİL ; RAHİM!

et tevvâbur rahîm diyor..

Yani Yeryüzünde yaşayın..Size verilen bir EMANET var..

Bu EMANETi tutun..

Tutabilen geri dönecek..ALLAH ın Rahmetiyle…

Rahimiyle..

Yapamayan ne olacak?

İşte 73. Ayetin başı..

Li yuazziballâhul-ALLAH azap edecek…

Kimlere ?

  1. Münafıklara
  2. Müşriklere

Yani diyor ki; ya doğru düzgün  EMANET’i  yerine getirirsin..

Ya da Münafıklar ve Müşrikler olursunuz..Ama Cennete giremezsiniz..Sizin yeriniz belli..

Anlıyor musunuz Adem kıssası neden önemli?

Hikaye gibi dinliyoruz ..Halbuki… biz bunu bilirsek arkadaşlar..

Niye bu süreç işliyor..

Biz Zamanında EMANET verildi bize bunu biliyoruz ama hatırlamıyoruz..

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dedi

Belâ dedik..Bir EMANET aldık..

Bunu hatırlatıyor sistem..

******

Bunun Ana fikri var burada


Burada bir kelime daha var..

73.Ayet

kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

ALLAH Gafurdur..Rahimdir diyor orada..

****

İşte Ademin tövbesinin kabul edilmesi… tekrar Cennette kalmasına yaramadı..

Ama söyle bir kapıyı açtı..

Onun sırtında olan zürriyetler olan “biz”ler..

Yeryüzünde yaşama şansı bulduk..Ama bir şekilde geri dönüş olacak..

ALLAH ın tövbesini kabul etmesiyle..daha doğrusu “affetmesiyle”

Ama geri dönebilecekler..

Onun züriyetinden sadece Rahîm Esmasına Tecellisine girebilecek,affa mazhar olabilecek..

Mü’minler..

İşte biz ne kadar bunu bu dünyada belirli bir süre olan “ilâ hîyn”diyor ya belirli bir süreye kadar gerçekleştirebilirsek..

Tabiri caizse “Yırtacağız”

Yapamazsak “azap” edilenlerin sınıfına gireceğiz..

Ve ALLAH U TEALA diyor ki;

Onlara Cehennemde yer mi yok diyor..


29-Ankebut Suresi 68. Ayet 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرٖينَ

Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil haggı lemmâ câeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilkâfirîn.

Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah’a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak ,şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur?

39-Zumer Suresi 60. Ayet 

وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ اَلَيْسَ فٖى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرٖينَ

Ve yevmel gıyâmeti terallezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh, eleyse fî cehenneme mesvel lilmutekebbirîn.

Ve Kıyamet gününde görürsün ki, Allah’a karşı o yalan söylemiş olanların yüzleri kapkara kesilmiştir. Cehennemde kâfirler için bir ikametgâh yok mudur?


ALLAH bizi o tövbenin hakkını yerine getiren ve affa mazhar olan(biz çünkü afla döneceğiz) olanlardan eylesin..

Şunu unutmayalım Bizler aslında birer Ademiz..

Bu sorumluluğu yerine getirenleriz..

ALLAH U TEALA nın merhameti nerede biliyor musunuz?


Bakara Suresi 38.Ayet

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Kulnâhbitû minhâ cemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûne

Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.


Kim benim hidayetime,hidayetçime tabi olursa diyor …

o olacaktır..diyor

ALLAH U TEALA da bize Rahmet ediyor burada..Hani yükünü kolaylaştırıyor..kendi başımıza bizi bırakmıyor..

Kıyame Suresi 36.ayet

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).

İnsan başıboş  bırakılacağını mı zannediyor?


Bizi ALLAH ın hidayet ve hidayetçileriyle de geri dönüşün yollarını bize izah ediyor açıklıyor..

  • İşte elimizdeki Kur’an-ı Kerim o yüzden bir HİDAYET NİMETİ..

  • Peygamberler bir HİDAYET   NİMETİ..

  • Bu hükmü anlamış olan ALLAH ın evliyaları,alimleri,Peygamber varisleri olan birer HİDAYET..

  • ALLAH ın içimize koyduğu hidayet sistemleri(vicdan gibi) birer HİDAYET…


Şems Suresi 8.Ayet

فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا

Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.

Sonra ona(nefsine)  fücurunu ve takvasını ilham etti.


Bütün bunlarla beraber  ALLAH U TEALA ;

bütün insanlığın,bütün Mü’minlerin

bu hidayete tabi olmalarını

ALLAH’a ve Resulune tabi olmalarını,kendilerini düzeltmelerini ve AFFEDİLEREK gerçekten o geri dönüşe- ki  İleyhi Turceun’ a kadar gidiyor- varmalarını nasip etsin (amin).

SADAKALLAHULAZİM

AHZAB (27.sohbet) 67-71. AYETLER (ktpçk-8)#



SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/cCafUyiccnyzJ


ÂYET METİNLERİ:


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdân

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.


33-Ahzab Suresi 71. Ayet

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâN

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


SES KAYDININ YAZILI METNİ:


Ahzab Suresi 67.Ayetten itibaren;


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym

Bismillâhir rahmânir rahîm.


67.Ayeti bir okuyalım..


33-Ahzab suresi 67. ayet (Genel: 33 – İniş: 90 – Alfabetik: 76)

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.

  1. ve kâlû : ve dediler,derler
  2. rabbe-nâ: Rabbimiz
  3. innâ: muhakkak biz
  4. eta’nâ: itaat ettik
  5. sâdete-nâ: sâdatlarımız, dînde ileri gelenlerimiz,efendilerimiz
  6. ve kuberâe-nâ : ve büyüklerimiz
  7. fe: artık, böylece, bu sebeple
  8. edallûne: saptırdılar
  9. es sebîlen: yol

Devam edelim 68.Ayetten


33-Ahzab Suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.

  1. rabbe-nâ : Rabbimiz
  2. âti-him : onlara ver
  3. dı’feyni : iki, misli, iki kat
  4. min el azâbi : azaptan
  5. ve el’an-hum : ve onlara lânet et
  6. la’nen : lânet ederek
  7. kebîren : büyük

 


Önceki Ayetlerde Kıyametten soru soran kimseler vardı…


Bknz.


33-Ahzab Suresi 63. Ayet

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah(sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâh (indallâhi), ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân

İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir.” Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.


Ondan sonra da,


33-Ahzab Suresi 64. Ayet 

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا

İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrân

Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi  hazırladı.


Kıyametten soru soranlar, o işin tam olarak ciddiyetinde değil.. Hani göster bize ne zaman ? Ne zaman gelecek bu?.. Sürekli kıyametin saatini çabuklaştırmak istemelerinden bahsediliyordu.. Başka ayetlerden hatırlarsanız.. Onların niyetlerine özgü olarak, onlara kafir diyordu.. Onlara lanetlenmiş diyordu, onlara çılgın ateş hazırlanmış diyordu..

Çünkü gerçekten kıyametle ilgilenen ona ilgi alaka duyan insan, ona hazırlık yapar..


Hani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) e soruyorlardı ;

“-Kıyamet günü ne zaman?” diye.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de cevap olarak;

“-Sen ne hazırladın onun için?” diyordu.

İşte bu ciddiyette olmayanlar da sonuç itibariyle, bir az evvel ki ayetteki  gruplara girebiliyorlar..

Onlara da “saîr (سَعٖيرً)-alevli ateşten” bir azap hazırlanıyordu. Orada da ebedi olarak kalacaklardır deniyordu..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 65. Ayet 

خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrân

(Onlar) orada ebedî olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.


Biliyorsunuz burada ebedi, bir mübalağa..

“ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır. ” diyordu.


66.Ayette de diyordu ki;


33-Ahzab Suresi 66. Ayet

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlân

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.diyecekler.


İlgili Ayette itaat 2 şekilde geçiyor.

  • ALLAH’ a itaat
  • Resûl’ e itaat

İşte 67.Ayet onunla ilgili;


33-Ahzab Suresi 67. Ayet 

وَقَالُوا رَبَّنَا اِنَّا اَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَاَضَلُّونَا السَّبٖيلَا

Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîla

Ve cehennemde olanlar dediler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan saptık.


Ve dediler diyor… Yukarıda derler diyor.. Burada dediler diyor..

Ey Rab’bimiz biz itaat ettik ama kime???? Efendilerimize “sâdetenâ” burada seyit kelimesi var. Biliyorsunuz seyyid; Efendi demek..

Salavat getirirken; “Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli Seyyidina Muhammed” diyoruz.

Yani “Efendimiz olan Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem).”

Burada da onun çoğulu var.. “Seyyidlerimize” yani efendilerimize itaat ettik.

Bir ifade daha var ..!!!!

Kuberâenâ- buda “kebir” yani büyük kelimesinden.. Büyüklerimize itaat ettik diyor.

(Kebir; ~ Ar kabīr كبير  [#kbr faˁīl sf.] büyük)

66.Ayette ne diyordu, yani “Keşke“ derken, ateşin içinde ne diyorlardı..

“-Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.”

Anlaşılıyor ki gerçek anlamda itaat edilmemiş.. Kimlere itaat etmişler? Kendi itiraflarıyla;

  • Seyitlerine, efendilerine ve
  • Büyüklerine

Tabi bunu ne ile söylüyorlar.. Nedametle söylüyorlar.. Pişmanlıkla söylüyorlar.

Ve onun arkasından ne diyorlar !!?? Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler.. Yada ne yaptırdılar? Fe edallûnâ-s sebîl(sebîlâ)- Saptırdılar..

Şimdi ‘’dalla’’ 

 (Ar .Dalâle  ͭ ضلالة [#ḍll faˁālaͭ msd.] yoldan çıkma, azma, sapma, sapkınlık Ar ḍalla ضلّ saptı, yanlış yola gitti)

Fatiha Suresinde geçiyor (7. Ayet);

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Dâllîn- sapanlar anlamına geliyor.. “Dâllalet”in  zıttı “hidayet

Hidayet; olması gereken, adrese giden doğru yol üzerinde bulunmak.. Bunun zıttı ise dalalet..

Bu eskiden beri kullanıldığı için tam manalarına girilemiyor… Kulak alışkanlığı olduğu için… Şöyle bir ifade var Fatiha Suresinde, hatırlıyor musunuz?? Ya sırât-i mustakîm (الصِّرَاطَ المُستَقِيم); ya da diğeri..

Kendilerine nimet verilenlerin yoluna hidayet et.

Bir de gayrisi vardı (gayril) o neydi?

  1. magdûbi aleyhim: Kendilerine gadab edilmişlerin,
  2. lâd dâllîn(dâllîne): Delalette olanların.

01-Fatiha Suresi 7. Ayet

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ

Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn

Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.


2’sini 1 sayarsak gayril ..

Ya sırâtel mustakîm de olacağız yada diğerinde. Gri yok.. Ya siyah var ya da beyaz…

Gri şöyle var ki buna 3.yol denirse, VÂKIA Suresinde şöyle geçiyor.. 3 gruptan şöyle söz ediliyor..

“Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz. Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!». Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!». İlerde sabikun, işte o sabikun. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah’a yaklaştırılmış) olanlardır.”


Bknz.


  • 56-Vakıa Suresi 7. Ayet 

كُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةً

Ve kuntum ezvâcen selâsehen

Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.

  • 56-Vakıa Suresi 8. Ayet 

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.

Ki sağda «Ashab-ı Meymene»: Ne «Ashab-ı Meymene!»

  • 56-Vakıa suresi 9. Ayet 

وَاَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ مَا اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ

Ve ashâbul meş’emeti mâ ashâbul meş’emeti.

Solda «Ashab-ı Meş’eme»: Ne «Ashab-ı Meş’eme!»

  • 56-Vakıa suresi 10. Ayet 

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَ

Ves sâbikûnes sâbikûne

İlerde sabikun, işte o sabikun

  • 56-Vakıa suresi 11. Ayet 

اُولٰئِكَ الْمُقَرَّبُونَ

Ulâikel mukarrebûne

İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip olanlardır.


2 yol var…

  • Sağcılar
  • Solcular

Birde ileri gidenlerin ekstra bir yolu var (sağcıların ekstra yolu).. O anlamda 3 yol var..

Ama Fatiha Suresindeki manasıyla 2 yol var.. Ya sırâtel mustakîm üzerinde olacaksan yada diğerleri..

(…..)

Mukarrebûn’u şöyle izah edeyim..

Bakın kıyamet sahnesinden izah edecek olursak; Yani sonuç olan, ödül olan kısmıyla söylüyorum… Bu gün bir ayette denk geldi ilginç bir şekilde.


Bknz İlgili Ayet;


27-Neml Suresi 87. Ayet 

وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَاءَ اللّٰهُ وَكُلٌّ اَتَوْهُ دَاخِرٖينَ

Ve yevme yunfehu fîs sûri fe fezia men fis semâvâti ve men fîl ardı illâ men şâallâhu, ve kullun etevhu dâhırîne

Ve sur’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediği kimseler hariç, semalarda ve yeryüzünde olanlar dehşete kapıldı (kapılırlar). Ve herkes boyunları bükük olarak O’na geldiler (gelirler).


Konuyla ilgili Hadis;

  1. Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde ALLAH U TEALA, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

  1. Adil devlet başkanı,
  2. Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
  3. Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
  4. Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
  5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
  6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
  7. Tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”

Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesaî, Kudat 2


Kıyamet sahnelerini hatırlayın, kişinin annesinden, babasından, akrabasından kaçacağı.

Bknz. İlgili Ayetler


80-Abese Suresi 33-37. Ayetler

 فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ *33* يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ *34* وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ *35*  وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ *36

*37* لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ

Fe izâ câetis sahhâh(sahhâtu). (33) Yevme yefirrul mer’u min ehîh(ehîhi). (34) Ve ummihî ve ebîh(ebîhi). (35) Ve sâhıbetihî ve benîh(benîhi). (36) Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi). (37)

Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde, (33) O gün kişi kaçar, kardeşinden… (34) Anasından, babasından..(35) Eşinden ve oğullarından. (36) Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. (37)


Çırıl çıplak olduğu halde, kimsenin birbirine bakmayacağı, saçların biranda beyazlayacağı..


Bknz.


73-Muzzemmil suresi 17. ayet (Genel: 73 – İniş: 3 – Alfabetik: 76)

فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شٖيبًا

Fe keyfe tettekûne in kefertum yevmen yec’alul vildâne şîbâ(şîben).

Eğer inkâr ederseniz, o taktirde çocukların saçlarını (korkudan) ağartan o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?


O sahneleri bir düşünün, herkes sorgu- sual, telaşe içerisinde..

Bir de arşın gölgesinde gölgelenenler var..

Bir ayette onlar karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar..diyor..


Bknz.


56-Vakıa Suresi 15-19. Ayetler 

*17*عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ *15* مُتَّكِئٖينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلٖينَ*16* يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ

*19*بِاَكْوَابٍ وَاَبَارٖيقَ وَكَاْسٍ مِنْ مَعٖينٍ*18* لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ

Alâ sururin mevdûnetin. (15) Muttekiîne aleyhâ mutekâbilîn(mutekâbilîne). (16) Yetûfu aleyhim vildânun muhalledûn(muhalledûne). (17) Bi ekvâbin ve ebârîka ve ke’sin min maîn(maînin). (18) Lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yunzifûn(yunzifûne). (19)

Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde. (15) Onların üzerinde, karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır). (16) Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır. (17) Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile. (18) Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar. (19)


Karşılıklı tahtlarda oturma sahneleri, cennetle ilgili ayetlerde de geçiyor.. Ama kıyamet sahneleriyle ilgili olan yerleri de var onun.. Hadisle örtüştüğü kısım bu.. İşte o mukarrebunlar var ya.. Onların ikramı o..

O sağcılar, solcular var, (Kur’an-ı Kerim ifadesiyle) Ashab-ı Meymene (Ashab-ı Yemin), Ashab-ı Meş’eme (Ashab-ı Şimal) grupları var. Bunlara sorgu ve sual  var..

Ama bir grup, mukarrebun denilenler, onlar öne geçenler (sabikun).. Bunların ikramı çok daha farklı..

Şimdi baştaki kısma dönecek olursak, yani dâllîn/dalalet dediğimiz kısma. Onu anlatmaya çalışıyorum..

Dâllîn’in şöyle bir izahı var. (Birisinin ifadesi)

Sırât-ı mustakîmde olmaya niyet ettiniz.. ALLAH U TEALA da nimetiyle, desteğiyle size bunu nasip etti.. Sizi o istikamet üzerinde olmaktan alıkoyacak her türlü şey, düşünce ve amel; (dalalet) oluyor. Siz de o anda “dâllin” yani dalalette olanlardan oluyorsunuz.

Şimdi genel kapsamıyla;

  • Sırât-ı mustakîmde hiç olmama durumu var..
  • Birde özel olarak, mü’minler için (sırâtel mustakîmde ilerleyenler için), sırâtel mustakîmde olmaya muhalif olabilecek her türlü düşünce, hareket, amel, niyet dahi  “dalalet/sapma” oluyor.. 

Çünkü direksiyon hafif sağa-sola kayıyor.. Düzeltemezse ne olacak ? İstediğin kadar yolda ol.. Bir an gelir ki, çizgiyi geçer, takla atar gidersin.. O yüzden dalalet mü’min için farklı bir ifade. Mü’min olmayan herhangi bir insan için ise daha farklı bir ifade.. Yani ana yoldan sapma anlamına geliyor, buradaki ifadesiyle..

Ayette ne diyordu? Orda ateşte yüzleri çevirilenler ne diyordu?..


Bknz..


33-Ahzab Suresi 66. Ayet 

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen).

Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler.


Onlar bizi dalalet yoluna götürdüler, bizi saptırdılar diyor.. “edallû” diyorlar..

Ve gâlû rabbenâ innâ etağnâ sâdetenâ ve kuberâ enâ feedallûnes sebîlâ.

Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize/efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.”

Çünkü sen ALLAH’a (cc) ve Resul’üne itaat etmezsen; itaat edeceğin başka her şey, seni saptıracaktır..

Kendi hayatımıza bakalım; İtaat ettiğimiz her türlü unsur, eğer gerçekten ALLAH’a (cc) ve Resûlü’ne (s.a.v.) götürmeyecek ise, hangi unsurlar olursa olsun, hangi türde felsefe olursa olsun, hangi türde görüş olursa olsun, (buna siyasal bir görüş diyebilirsiniz, kültürel bir görüş diyebilirsiniz) saptırma ihtimali var..

O yüzden bir Mü’minin, Kur ‘ân-ı Kerîm’le ilgilenen her Mü’minin, tabii olduğu, itaat ettiği, her türlü görüşe, bu anlamda, her zaman dikkat etmesi lazım..

Çünkü bir ayette; “Onlar bir konuda tereddüt ettiği zaman onu ALLAH’a (cc)ve Resûl’üne götürürler” diyor.


Bknz.


4-Nisa Suresi 59. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَطٖيعُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ فٖى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْوٖيلًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve etîur rasûle ve ulil emri minkum, fein tenâzağtum fî şey’in feruddûhu ilallâhi ver rasûli in kuntum tué’minûne billâhi vel yevmil âhır, zâlike hayruv ve ahsenu teé’vîlâ.

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz –Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız– onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.


4-Nisa Suresi 65. Ayet

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ فٖيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فٖى اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

Felâ ve rabbike lâ yué’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim haracem mimmâ gadayte ve yusellimû teslîmân

Yok, yok rabbına kasem ederim ki, onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde, seni hakem yapıb sonra da verdiğin hukümden nefislerinde hiç bir darlık duymaksızın, tam bir teslimiyyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.


Uyulmadığı takdirde de tehlikeden söz ediliyor..

Şimdi burada, şu 2 kavramdan bahsedeceğim;

  1. Seyyid
  2. Büyükler

Toplum hayatında bazı kurallar var.. Toplum hayatındaki bu bazı kurallar, insanı bazı sosyallikler içerisinde alıp götürüyor…

Bu sosyal yaşantı içerisinde önder olan, lider olanlar var, efendi olanlar var.. Efendi deyince akla ne geliyor? Bir emir komuta zinciri geliyor.. Yani o bir şeyler söylüyor, şunları şunları yapın diyor.. Kişi de konumu gereğince ona tabi oluyor.. İtiraf edenler de işte; “Biz onlara tabi olduk, itaat ettik” derken bu efendileri kast ediyor.. Sanırım bu kavram anlaşılıyor…

2.kavram ise “büyüklerimiz“. Yani büyüklerimiz-kuberâe-na ifadesi… Kuberâe ( كُبَرَاءَ ) kelimesi kibirler anlamına geliyor…

Bir ayette, o şehrin ekâbirleri diyor, bir başkasında da ileri gelenlerinin sayıları 9 (dokuz)..


Bknz.


  • 27 – Neml Suresi 48. Ayet

وَكَانَ فِى الْمَدٖينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ

Ve kâne fîl medîneti tis’atu rahtın yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûne

Ve şehirde dokuz kişilik bir grup vardı ki; yeryüzünde fesat çıkarıyorlar ve ıslâh etmiyorlardı.

  • 6-Enam Suresi 123. Ayet 

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖى كُلِّ قَرْيَةٍ اَكَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

Ve kezâlike cealnâ fî kulli garyetin ekâbira mucrimîhâ liyemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bienfusihim ve mâ yeş’urûn.

İşte böyle, her memlekette günahkârları, oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.


ekabir:  Kökeni Arapça. kbr (büyük-büyük olmak) kökünden gelen akābir (أكابر)  “en büyükler, önde gelenler” sözcüğünden alıntıdır. Arapça, akbar (أكبر )“daha büyük, en büyük” sözcüğünün afˁāl vezninde çoğuludur.


İsm-i Tafdil var.. En büyükleri anlamına geliyor…

Orada 9 sayısıyla ifade edilmiş ne hikmetse.. Geçen dönemlerde bizde dikkat ettik  ve birilerine sorduk, en önde olan ve dalaletteki fikir önderlerini say dedik.. Hep 9 civarında sayıldı.. Yani güncelliğini koruyor bu ayet.. Aklınıza gelen,  ALLAH’i konularla  mücadele eden ekabirleri sayıyorsunuz.. Aklınıza gelen 9 kişi oluyor… 9 sayısında bir şey var.. Hikmetine binaen RABB’im 9 (dokuz) ifadesini kullanmış..

Şimdi ne deniyor günümüzde; toplumun önde gelenleri, ileri gidenleri deniyor.. Yani ne büyük sanatçı deniyor… Ne büyük fikir adamı deniyor.. Toplumda, insanlardan birilerini hep putlaştırmak, idolleştirmek eğilimi var.. Bu gençler ve çocuklarda çok daha fazla.. Çocuklara bakın, onlara idol denen bir şey yükleniyor.. Ona hayran kalıyorlar..

Mesela benim kızım. O da izliyor… Prensesler var biliyorsunuz, barbiler var… Bazı karakterler ithal ediliyor, sonra o kültüre yapıştırılıyor.. Çocuklar hep onun gibi giyiniyorlar… Onun gibi olmak istiyorlar.. Çocuk biraz daha büyüyor, buluğ çağında  pop şarkıcılarına ilgi duyuyor.. O şahısların posterleri alınıyor, asılıyor. Sonra, çocuklar için idol oluyor..

Put anlamında “ilah anlamında’’ hayranı oluyor onun.. Saç şeklini, giyim şeklini, hatta diş  şeklini bile ona benzetiyor..

Mesleğimle ilgili olduğu için söylüyorum, yanında fotoğraf getiriyor “bunun gibi olmak istiyorum” diyor.. Nesi diyorum? Dişleri diyor..  Dişlerine kadar benzemek istiyor.. Biri geldi, Tarkan’ın resmi ile, “benim dişlerimi bunun gibi yap” dedi.. Komik geliyor ama insanın “büyüklere” karşı böyle bir temayülü oluyor..

Ya da şuan ki futbolcular… Adamın üstün olduğu yanı, bizden topa daha iyi vuruyor olması sadece.. Başka hiçbir üstünlüğü yok… Ne kültür olarak.. Ne ahlak olarak.. Ne maruf şeyler olarak… Hiçbir şey yok üstün olduğu… Sadece topu biraz daha iyi tepiyor. Ama bakıyorsunuz o, “idol” denilen kahraman oluyor..

Ayete yaklaştıracak olursak;

Fikir önderleri var, gazeteciler var mesela. Kişi makaleyi okuyor “tamam ben de öyle düşünüyorum” diyor.. Ya senin hiç mi kimliğin, kişiliğin yok? Senin bir birikimin var.. Niye onu kes-kopyala-yapıştır yapıyorsun. Hele hele o büyük olan yazar, İslamla alakası olmayan biriyse!!! Onun yolundan gidiyorsun…

İşte bu kişiler, ahirette, nedamet içerisinde ve o kimselerin karşısında, ne diyorlarmış???  “Onlar bizi delalete götürdü” diyorlarmış. Ve orada onların bir de duaları var.. Bedduaları var, aslında…

İşte 68. Ayette bu var;


33-Ahzab suresi 68. Ayet 

رَبَّنَا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبٖيرًا

Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrân

Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.


Diyorlar ki; “Rabbenâ âtihim-Rabbimiz onlara ver, dı’feyni minel azâbi-azaptan 2 kat ver”…

Niçin 2 kat

  1. Kendileri saptıkları için,
  2. Başkalarını saptırdıkları için.

Daha önce işlediğimiz ayetlerde geçmişti hatırlarsınız. Birisi kendi yaptığı için, birisi de yaptırdığı için. Bu basit bir şey gibi geliyor ama, hiç te basit değil.!!!!

Bakın şunu bir deneyin. Bir mum alın ve mumun alevine bir kez elinizi dokundurun…

  • Sonra elinizi çekin, bakın bir daha dokunabiliyor musunuz?..
  • Bunu bir de başkası için, ikinci kez yaptığınızı düşünün…

Zaten yaptığıyla, ALLAH’a itaat etmediğiyle, isyan ettiğiyle, kafir olduğuyla bir azap var.. Hadi çekin… Hadi bir daha çekin saptırdıklarınız için..

Ya da bir başka ifade ile 2 kat şu;

  • Ocağın altını açıyoruz ama, hafif derece,
  • Bir de alevini sonuna kadar açıyoruz, ısıyı artırıyoruz,

Yani bir de ısı derecesi olarak 2 kat.. Vel hasılı, ikisi de birbirinden belâ..

Gençlik zamanlarımda gördüğüm bir şey geldi şimdi aklıma.. Ara sıra camilere gidip geliyorum. İzmir’deki camilerden birinin içine bir resim asmışlar.. Resimde de bir mum.. Mum alevi üzerinde ise bir el.. Altına da şunu yazmışlar;

Ateşe dayanabilecek kadar günah işle“…

Sadece bir mum alevi…

Bir Hikaye ;

Bir papaz Müslümanları sınamak için, yağmurlu bir havada, kızlarını 2 genç dervişin evine gönderiyor. Ve kızlarına, “kendinizi içeri aldırtın, sonra size yanaşacak olurlarsa bağırarak kaçın” diye tembihliyor.

2 genç bekar derviş, kapıyı açıyorlar, bakıyorlar, 2 tane genç kız… ALLAH ALLAH… Alsak mı almasak mı? Hava da yağmurlu… Bir Müslüman, böyle bir durumda, çaresiz bir kişiyi dışarıda da bırakamaz.. Buyurun diyorlar, alıyorlar içeri..

O zaman evler tek oda.. Araya perde çekiyorlar.. Kendi taraflarına geçiyorlar..

O zamanlarda mangalla ısınılırmış, şimdiki gibi kalorifer yok.. Genç  dervişler, mangalın üzerinde ellerini tutarak, sabaha kadar oturuyorlar.. Akıllarına kötü  bir şey geldiğinde ellerini  ateşe yaklaştırıyorlar, yanınca geri çekiyorlar..

Ertesi gün babaları çağırıyor kızları, “ne oldu kızım, gelmediniz?” diyor.. Baba diyorlar, sabaha kadar onları perdeye yansıyan gölgelerinden takip ettik; ateşin üzerine ellerini uzatıp, uzatıp çekiyorlardı ve bu halde sabaha kadar uyumadan durdular…

Bu olaydan sonra, papaz Müslüman oluyor…

Yani gerçek iman ehli, bu azap konusunu, ahireti düşünerek yaşar..

Bakara Suresinde NE DEMİŞTİK..


2-Bakara Suresi 4. Ayet 

وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablikeve bil âhireti hum yûkınûne

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 


Hani demiştik ya “gayba” inanırlar orada sadece gayba “iman” var..

Ama yakîn, inanmanın çok üstünde bir olay..

  • Görür gibi
  • Yaşar gibi..
  • Yarın olacakmış gibi..

İşte gerçekten ahirete “yakînen”, ikna seviyesinde inanan insan, hata işleyemez..

Yani şu sözü söyler; “yarın bu benim ahirette karşıma gelecek”.. Düşünsenize bir mekanizma, iç mekanizmanız sizi sürekli takip ediyor.. Ya, şu an düşündüğüm, yarın karşıma gelecek.. Şu an şu kişiye kızıyor ve onun hakkında ileri geri konuşuyorum ama, bu bir gün benim karşıma gelecek.. Konuşamazsın ya…

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor ya; “Ya hayır konuş ya sus”.

İşte bu idrakla söylüyor. Bir gün karşıma gelecek idraki ile… Geçenlerde bir hadis okudum, çok güzel. Deniyor ki;

“Ahirette hesaba çekilecek olan yanmıştır”..


İlgili Hadis;

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Kıyamet Ahvali – Hesap Ve Kullar Arasında Hükmün Verilmesi
Ravi : Hz.Aişe
Hadis : Resulullah (sav) “Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!” buyurmuşlardı. Ben: “Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen): “O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek” (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?” dedim. “Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!”
HadisNo : 5065

Bazı ulemaya göre, hesaba gelmeyecek olanlar var…

(……..)

Onlar mukarrebûnlar mı bilmiyorum ama… “Onlara tartı bile kurulmayacaktır” deniyor… Azgınlar için bir ayet var onu biliyorum.. Ayette; “Tartıya gelmeyecekler” diyor..

Bknz.


18-Kehf Suresi 105. Ayet 

اُولٰئِكَ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهٖ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقٖيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا

Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznân

İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.


Bir de bunun pozitif kısmından, “hesapsız olarak cennete girecekler” diye de bir ifade var… Bazıları reddediyor ama.. Böyle bir ifade var..

Bu görüş doğruysa eğer, ve bunlardan olmayacaksak (hesapsız cennete girenlerden), o hesap çetin arkadaşlar!

Hatta daha evvel anlattım;

Ömrünü bir adada, sürekli secdede geçiren birisi var. En ufak bir günaha girmiyor. Günaha girecek te bir durum olmuyor. Ahirette ona soruyorlar. “Amelinle mi cennete girmek istersin, ALLAH’ın (cc) adaletiyle mi, yoksa rahmetiyle mi?

O da düşünüyor, “En ufak bir günaha girmedim, tüm hayatım ibadetle geçti. Ben ALLAH’ın (cc) adaletiyle, ibadetlerimin  karşılığı olarak girmek istiyorum” diyor..

Terazinin bir kefesine amellerini koyuyorlar dağ gibi. Bir tarafa da bir “göz nimetini” koyuyorlar, gözü koyuyorlar. Vel hasılı göz nimeti ağır basıyor!..

“Aman ya Rabbi! tamam” diyor. “Affeyle.. Ben Sen’in rahmetinle girmek isterim. Bu şekilde gireyim.” diyor..

(…..)

Olaya özgü söyleniyor… Dolayısıyla kimse o hesap gününde iddialı olmaması lazım… Çünkü ALLAH U TEALA ortaya bir şey çıkarır.. Göz değil, nefesin bile hesabını veremeyiz …

Ya, ben çok iyi insandım… Şöyle insandım, böyle insandım kâr etmez… Orada iç sesler devreye girer… Niyetler devreye girer, altından kalkamayız…

Bakara  Suresi 284. Ayetlerde olduğu gibi kalır insan…Yani en basitinden halletmek lazım..


2-Bakara Suresi 284. Ayet 

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu, fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun

Göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar (herşey) Allah’a aittir. Ve eğer siz nefslerinizde (içinizde) olanı açıklasanız veya onu gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Artık dilediği kimseyi mağfiret eder, dilediği kimseyi azaplandırır. Ve Allah herşeye kaadirdir.


ALLAH’ta  (cc) onu nasip etsin (hesapsız cennete girenlerden olmayı)… Hesap o bağlamda ağır…


69.Ayete gelelim..


33-Ahzab suresi 69. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berreehullâhu mimmâ kâlû, ve kâne indallâhi vecîhân

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.


  1. yâ eyyuhâ eyellezîne :ey  o kimseler , onlar
  2. âmenû : âmenû oldular(iman edenler)
  3. lâ tekûnû : siz olmayın
  4. ke ellezîne : o kimseler gibi
  5. âzev : eziyet ettiler
  6. mûsâ : Musa
  7. fe : artık
  8. berree-hu: onu berî kıldı, temize çıkardı
  9. allâhu : Allah
  10. mim-mâ (min mâ) : şeylerden
  11. kâlû : onlar dediler
  12. ve kâne : ve oldu/idi
  13. indallâhi (inde allâhi) : Allah’ın katında
  14. vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Hatırlarsanız bu ayeti “Ders 23’te” işlemiştik..

Eziyet konusunda işlemiştik. Demiştik ki;

  • ALLAH’a (cc) eziyet
  • Peygamber’e (s.a.v.) eziyet

Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenlerin bir kısmı kafirler, münafıklardı… Ama bir kısmı da (o ayetlerde çıkarımda bulunmuştuk) direk olmasa bile, dolaylı olarak maalesef Müslümanlardı… Onlar da bir şekilde Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) eziyet ediyorlardı…

İşte tekrar gelmiş bu konu… Direk olarak değil ama Hz Musa’yı (a.s.) örnek vererek diyor ki;

“Ey âmenû olanlar, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Şimdi alimler bu konuda bir çok misaller vermişler… Hz .Musa’ya (a.s.) nasıl eza edildi diye, bir çok hikaye var, bir çok misal var.

Ama burada ben bir şeyden bahsedeceğim: Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem). Medine’de İslamiyet ilerliyor, ganimetler artıyor, biliyorsunuz. Bu ganimetlerin bir kısmı da Peygamber Efendimiz ‘in (sallallahu aleyhi ve sellem) tasarrufuna verilmiş (beşte bir)…


Bknz.


8-Enfal Suresi 41. Ayet 

وَاعْلَمُوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِى الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Vağlemû ennemâ ğanimtum min şey’in feenne lillâhi humusehû ve lirrasûli ve lizil gurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîli in kuntum âmentum billâhi ve mâ enzelnâ alâ abdinâ yevmel furgâni yevmel tegal cem’ân, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.

Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.


Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu dilediği gibi tasarruf ediyor.. Ertesi günün rızkından hiçbir şey “gecelememiş”… (Bizde derin dondurucular var biliyorsunuz..Aç kalma tehlikesi var…!!!!). Ama Peygamber Efendimizin (s.a.v.) evinde bayatlamamış…

(Bayatlamak: bāta بات geceledi, konakladı kelimesinden geliyormuş..)

Hani biz ekmeğe bayat diyoruz ya… Arapçadan gelmiş, gecelemiş ekmek demek.. Yani bir rızık, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  evinde bayatlamamış, gecelememiş… 

Ve o ganimetler var ya, (İslamiyetin ilerlediği zaman da) bugünkü ifadelerle milyonlarca/ trilyonlarca lira… Ve bunun beşte biri Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  tasarrufunda ve bir gece bile kalmıyor…

(………..)

Beytul Mal gibi.. Ama tasarruf kendisinde… Beytul Mal, daha sonra, halifeler devrinde…

(…………)

Ama Ayette beşte birini sana verdik diyorsa, isterse kendine de kullanabilir; kimse de bir şey diyemez..

((((…))))

O dönemde bir kitapta okumuştum çok şaşırmıştım…

Mekke’de ve Medine’de Müslümanları bir şey rahatsız ediyor..Tabi hepsini değil… Biliyorsunuz, insanları kazanmak için  zekat mallarından bazısı, gayrimüslimlere verilebiliyor. “Kalpleri İslamiyete ısındırılacak” diye bir grup var.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle kerim, öyle cömert ki.. Bazılarına “şu sürüyü beğendiysen al?” diyor ve tamamını veriyor… İşte böyle böyle dağıtıyor.. Ama kime dağıtıyor??? Kalbi İslamiyete ısındırılacak olanlara…

Bu işin hikmetini anlayamayan Sahabe Efendilerimiz’den (r.a.) bazıları rahatsız oluyor.. “ALLAH’ın (cc) rızasını gözetmedi” diye Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)  hakkında konuşuyorlar..

Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) bu söz o kadar ağır geliyor ki, kendi kendine şöyle diyor; “ALLAH (cc) Hz. Musa’ya rahmet eylesin. Ona bundan daha ağırı söylendi de O sabretti.”

Demek ki “Hazreti Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın” derken, aslında bu kastediliyor…

Hani Surenin başlarında (Ahzab Suresi 40.Ayette) demişti ya;


33-Ahzab Suresi 40.Ayet

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmân

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


Peygamberler’in Hatemi’dir, sonuncusudur, yüzük taşıdır. Aman ha herhangi birisi değildir.. Dikkat edin..

Elbette biz onların (ashabın) ayaklarının altına gelemeyiz… Eleştirmekte haddimiz değil.

Burada, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yaşayan Sahabe efendilerimize (r.a.), Kuran-ı Kerim diliyle bir ikaz var…

“Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!”

Yani tebliğ esnasında Onun (Peygamber efendimiz) yaptıklarına itaat edin…

Bakın yukarıda ne diyordu?!!!

“Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler. (Ahzab 66.Ayet)

Görüyorsunuz, itaat etmeyenlerin ne olacağı yukarıda söyleniyor.. Her idrak seviyesinde, iman seviyesinde insanların yaptıklarının bir karşılığı var… Benim gibi, bizim gibi düşük iman seviyesinde de ALLAH’a ve Resûlün’e (s.a.v.) itaatsizlik var… Sahabe (r.a.) seviyesinde de vardı.. Yani bu Ayet, her iman seviyesindeki kimselere bir ikaz niteliğinde…

Bakın hikmetini anlayamayabilirsiniz, ama bunu yapan ALLAH’ın Resûlu (s.a.v.)… Siz itaat edin.. “semi’nâ ve ata’nâ” deyin diyor.. İşittik ve itaat ettik… Hatta şöyle demeyin diyor “semi’nâ ve asaynâ” işittik ve isyan ettik… Yani mutlaka itaat edin, hikmetini anlamasanız da …


4-Nisa Suresi 46. Ayet

مِنَ الَّذٖينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهٖ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِى الدّٖينِ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَلٖيلًا

Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime am mevâdııhî ve yegûlûne semiğnâ ve asaynâ vesmağ ğayra musmeıv ve râınâ leyyem bielsinetihim ve tağnen fid dîn, ve lev ennehum gâlû semiğnâ ve etağnâ vesmağ venzurnâ lekâne hayral lehum ve agveme ve lâkil leanehumullâhu bikufrihim felâ yué’minûne illâ galîlâ.

Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.


Hz Ebubekir (r.a.) sıddık ne diyor? “Es Sıddık” ne diyor?… O diyorsa doğrudur.. Olaydan haberi yok… Ona anlatılıp, olaydan haberi olunca , tefekkür edip bunun üzerine söylemiyor.. Haberi yok.. İsra ve Miraç Olayı olmuş, ertesi gün başkalarından duyuyor.. Ya  senin arkadaşın, “bunları bunları yaptım diyor”. dediklerinde. Soruyor, “kim diyor?”. Senin arkadaşın Muhammed (sav)… Cevap net, “O diyorsa doğrudur”.. Bakın; “Ya söyleyin, bir anlatın, tahlil edeyim, analiz edeyim” demiyor.. Kim diyor? Muhammed (onların ifadesiyle Yani Hz.Muhammed s.a.v.). “O diyorsa doğrudur”…

Bu Sıddıklık..

Hatırlarsanız “sıddıklığı” şöyle açıklamıştık.. Bir tümevarım iman var.. Eşyalara  bakarak, nesnelere bakarak, olaylara bakarak, tamam buna inandım, buna da inandım, buna da inandım diyorsunuz.. Birde  kestirme yolu var tümdengelim… Tamam, yerleri gökleri yaratan ALLAH’sa, ki bunda şüphe yok. Bu böyledir, herşeye kadirdir, sübhandır.. Ben de iman ettim.. Bitti. Artık her küçük olayda, aşağı kademedeki  tüm olaylarda ayrı ayrı düşünmezsin. Artık sıddıkiyet vardır..

Bakın şunu da açıklayım… Hz Ebubekir’in (ra) sıddıklığı  ALLAH’a (cc) dır; O’da O’nun Resûlü… Yani ALLAH’a imanı çok kuvvetli olduğu için Resûle de Sıddık… Nerden anlıyoruz bunu?  Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat ettiği , dünyasını değiştirdiği zaman ki hadiseden… Ne olmuştu hatırlayın… Hz.Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş, diyor ki.. “Kim ki Muhammed (s.a.v.) öldü derse onun boynunu uçuracağım”… Dolaşıyor öyle.. Onu sakinleştiren Hz.Ebubekir (r.a.)… “Sen ALLAH’a (cc) mı tapıyorsun, yoksa Muhammed (s.a.v.) e mi? Kim ki ALLAH’a (cc) tapıyorsa bilsin ki Allah (cc) Haydır. Muhammed (s.a.v.) ise bir kuldur ve ölmüştür” diyor…


Bknz.Hikaye


Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş; Resûlullah ölmemiştir ve sağdır! Kim ‘Muhammed öldü’ derse, onu kılıcımla iki parça ederim!” diyordu.

Halkı Teskin Eden Sıddık-ı Ekber;

Hz. Ebû Bekir o sırada Sünh mahallesindeki evinde bulunuyordu. Yürekleri dağlayan haberi kendisine ulaştırdılar. Gönlünün bir parçasının adeta koptu­ğunu fark eden Hz. Ebû Bekir, süratle hâne-i saadete geldi.Dehşet ve hayret içinde, Fahr-i Kâinat’ın mübarek yüzlerini örten örtüyü kaldırdı. Yüzü, tecessüm etmiş bir nur idi. Eğildi, tâzim ve hürmetle pâk ve nurlu alınlarından üç kere öptü. Akan gözyaşları arasında dilinden dökülen kelimeler şunlar oldu:“Ölümün de hayatın gibi temiz ve lâtif, yâ Resûlullah!”

Sonra da Ehl-i Beyt’e teselli verdi.

Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer

Hz. Ebû Bekir, hâne-i saadetten çıktıktan sonra Mescid-i Şerif’e vardı.

Hz. Ömer’in “Resûlullah! vefat etmedi” söz­lerini duymuştu. Bunun üzerine şöyle konuştu:“Kim ki Muhammed’e (s.a.v.) tapıyorsa, bilsin ki  Muhammed (s.a.v.) ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa, bilsin ki Allah, Hayy’dır, ölümsüzdür.” Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu;

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamber gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse, siz ardınıza dönüverecek misiniz? (Dininizden dönecek veya savaştan kaçacak mısınız?) Kim ardına dönerse, elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar verecek değil; fakat şükredip sabredenlere, Allah muhakkak mükâfat verecektir!” (Ali İmran 144.Ayet)


Ama  bunu diyen kim?… O diyorsa doğrudur diyen… Yani Olaylara ALLAH tan bakıyor.. Sıddıklıkla bakıyor.. Resûlü de ALLAH’tan görüyor…

Ayetlerde; Resûlihi, Resûluhu diyor.. O’nun Resûlu. Yani Resûllük bile ALLAH’a (cc) bağlı… “ALLAH’ın Resûlu

Bazı insanlar varmış.. Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) müteveccih olurken, O’na yönelirken.. ALLAH’la (cc) bağını koparmadan yöneliyormuş ki sevgide ALLAH’ı (cc) geçmesin diye…

(…..)

Burası çok ilginç bir nokta!!! Resûlullah’a (s.a.v.) yönelinirken bile, “ALLAH’ın Resûlu” olarak yöneliniyor…

Bakın bugün Mekke ve Medine ayrı.. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)  kabri Mekke’de değil… Medine’de… Vecîh farklılığı var..

“Ey âmenû olanlar, Musaya eziyet edenler gibi olmayın!” deyince, ben ona tâbiilik konusunda ki itaat eksikliğini, ganimetin dağıtımındaki hassasiyetin anlaşılamaması neticesi, itaat eksikliğini anlıyorum..

Bunun dışında kitaplarda bir çok hikaye var.. Bir kaçından bahsedeyim, tefsir mantığıyla…

Hz .Musa (A.S.) öyle giyinirmiş ki kat kat.. Tabi ona iftira atacaklar, “vucüdunda bir noksanlık var” onun için böyle yapıyor diyorlar..

Hz. Musa (as) çok haya sahibiymiş. Vücudunu kimse görmemiş o güne kadar. Yıkanırken de ayrı yıkanırmış…

Bu söylenti tefsir kitaplarında var..Hatta Buhari’de de geçiyor… Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum ama bütün ciddi, sahih Hadis kitaplarında geçiyor bu.. Tefsirlerde de geçiyor..

Bir gün yıkanırken, taşın üzerine elbisesini koyuyor.. Taş hareket ediyor, gidiyor.. Hz.Musa (a.s.) telaşından arkasından gidiyor.. “Gitme elbiselerimi nereye götürüyorsun?” diyor.. Elbette edebinden ötürü.. O sırada bazı insanlar Hz.Musa’yı (a.s.) bu halde görüyorlar. Bakıyorlar vücudu kusursuz. “Aaa biz iftira etmişiz” diyorlar..

Hatta şöyle de rivayet ediliyor.. Asasıyla o taşa bir çok defa vuruyor.. Aynı bir insanın vücudunda çıkan izler gibi o taşın üzerinde de izler oluşuyor.. Buhari’de geçiyor bu kıssa… Hatta o taşın, Bakara suresinde geçen o taş olduğu söyleniliyor..


Bknz.


2-Bakara Suresi 60. Ayet 

وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِهٖ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِدٖينَ

Ve izistesgâ mûsâ ligavmihî fegulnadrib biasâkel hacer, fenfecerat minhusnetâ aşrate aynâ, gad alime kullu unâsim meşrabehum, kulû veşrabû mir rizgıllâhi ve lâ tağsev fil ardı mufsidîn.

Ve Musa, kavmi için su istemişti. Bunun üzerine: “Asânla taşa (kayaya) vur.” dedik. Böylece ondan (kayadan) on iki pınar fışkırdı. İnsanların hepsi kendi içeceği yeri (pınarını) bilmişti. Allah’ın rızkından yeyin, için ve sakın azıp yeryüzünde fesat çıkaranlar olmayın.


Eğer bu hikaye doğru ise.. Ki doğru olma ihtimali çok yüksek.. Bu ALLAH-U TEALA nın Musa’yı (a.s.) temize çıkarması hadisesi. Birazdan ayette geçecek, “beree” etti diye.. O iftiralardan beri etmesinin tezahürü.. “Beri etmesi” ne demek? “Onlardan uzaklaştırması, temize çıkarması” anlamında olabilir…

Bunun gibi Hz. Musa’ya (a.s.) eziyet edilmiş…

Başka bir zaman; Hz. Harun’u (a.s.) öldürdüğü söylenmiş.. Beraber oldukları bir zaman, Hz. Harun (a.s.) ölmüş.. “O’nu çekemedin de sen öldürdün” demişler… Hatta ALLAH-U TEALA’da onu yine mucizevi bir olayla beri eylemiş… Şöyle ki; Hz.Musa (a.s.) dua etmiş ”Ya Rabbi beni bu iftiradan kurtar” diye.. Hz. Harun’un (a.s.) öldüğü, nefesini verdiği sedir yukarıdan inmiş ve O’nun o halini oradakiler görmüş…

İşte “berree /beraat etmek”… Onların iftiralarından temize çıkarmak.

Başka bir hadise ise şöyle;

Firavun, bir kadına, yüksek paralar vermiş… Hz.Musa’yla (a.s.) zina ettiğini, bir çocuğu olduğunu yaymış.. Ciddi paralar, bedeller karşılığında… Bu yayılmış. Fakat kadın daha sonra pişman olmuş.. Bunun böyle olmadığını kadın itiraf etmiş…

“Musaya eziyet edenler gibi olmayın! Ve Allah, onu onların söyledikleri şeylerden berî kıldı (temize çıkardı).”

Bunun gibi birçok rivayet var… Ama ben, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) söylediğiyle de birleştirerek, kendi yanındakilerin iftirasına, ALLAH-U TEALA’nın bir ikazı olduğunu düşünüyorum..

Birde şu var… Biliyorsunuz bu surede geçti.. Hazreti Zeynep (R.A.) annemizin olayı var.. Hz.Zeyd (R.A.) ile… Bu hadise insanlara çok ağır gelmiş.. “Nasıl evlatlığının hanımı ile evlenir” diye… Bunun hikmetini anlayamamışlar.. Aslında imtihandı o dönemde yaşayanlar ve bütün insanlık için. Çeşitli iftiralar da bulunmuşlar ama ALLAH-U TEALA’da “nikahını biz kıydık” ayeti ile berî ediyor iftiralardan…


Bknz.İlgili Ayet


33-Ahzab Suresi 37. Ayet 

وَاِذْ تَقُولُ لِلَّذٖى اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَاَنْعَمْتَ عَلَيْهِ اَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللّٰهَ وَتُخْفٖى فٖى نَفْسِكَ مَا اللّٰهُ مُبْدٖيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشٰیهُ فَلَمَّا قَضٰى زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَیْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ حَرَجٌ فٖى اَزْوَاجِ اَدْعِيَائِهِمْ اِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا

Ve iz tegûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef’ûlâ.

Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın (cc) emri yerine getirilmiş oldu.


Hz. Aişe (R.A.) annemize yapılan iftiralar var.. Bunda da berî çıkarma/beraat ettirme var.. Hepsi bunların içinde aslında..

Ayetin o kısmını da söyleyeyim.. “fe berreehullâhu mimmâ kâlû”

fe berreehullâhu: Berî eyledi kim? ALLAH (cc).

mimmâ kâlû : onu  söylediklerinden temizledi..

Burada bakın temizleyen kim? ALLAH (cc). Bakın kendisi temizlendi değil… Temzileyen ALLAH (cc).. Berî eden, açığa çıkaran ALLAH (cc).

Berreeh; Bir arada bulunması doğru olmayan şeylerden, birinin uzak tutulması anlamına geliyormuş.. Dolayısıyla ALLAH’ın (cc) seçkin kullarının bu yapılan iftiralarla aynı yerde olması düşünülemez. ALLAH (cc) onu uzaklaştırıyor… Beraat etmek var ya bu anlamda işte…

(………..)

Peygamberler hataya düşebilir, zelleye düşebilir ama ALLAH’ın (cc) koruması altındalar. Elbette cüz-i irade de vardır.

Fakat burada ilginç bir ifade de var; “ve kâne indallâhi vecîhâ (vecîhen)”. Hz. Musa (a.s.) dan bahsediyor.. ALLAH indinde o vecîh idi..

Vecîh; Kitaplarda geçtiği şekliyle ;

  • “Mevki sahibi”
  • “İmtiyaz sahibi”
  • “Üstün konumda bulunan” demek.

Ama kelimenin köküne bakarsak.. vch; yüz demek.. Hani diyoruz ya; “Bir şey yapmaya yüzüm yok”… Bir kişinin yüzlü olması anlamına geliyor.. Biliyorsunuz, yüz insanın en şerefli yeri..

Hz . İbrahim aleyhisselam ne diyordu?

“İnnî veccehtu vechiye” – Yüzümü döndürdüm sana…

Vecîh ile; ALLAH’ın (cc) Cemâlullah’ından bahsediyor.. “EN KIYMETLİ YER” Hz.Musa aleyhissellam, yüzünü ALLAH’a (cc) yönelik yaşadığı için, ”Vecîh Sahibi” oluyor.. İmtiyaz sahibi oluyor..

Burada da bize mesaj var!!!! Yüzünüzü kime döndürerek yaşıyorsunuz??!! Eğer ALLAH’a (cc) döndürerek yaşıyorsanız, ALLAH (cc) indindeSizde Vecîh, makam sahibi olursunuz… Ve ALLAH (cc) size nasıl ikram eder??!! Sizi de bizzat kendisi temize çıkararak ikram eder. ALLAH (cc) burada özellikle fail..

Bazen sosyal hayatta öyle şeyler olur ki insan ne yaparsa yapsın, kendi gayretiyle temize çıkaramaz kendini. Ama bakmışsınız temize çıkmış. Temize çıkaran ancak ALLAH oluyor işte..


33-Ahzab Suresi 70. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدٖيدًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekullâhe ve kûlû kavlen sedîdan

EEy iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.

  1. yâ eyyuhâ : ey
  2. ellezîne : o kimseler, onlar
  3. âmenû : âmenû oldular
  4. ittekû : takva sahibi olun
  5. allâhe : Allah
  6. ve kûlû: ve söyleyin
  7. kavlen : söz
  8. sedîden: yalan olmayan, doğru

Burada iman edenler diyor, “nas-insanlar” demiyor. “ALLAH’tan (cc) sakının.. ALLAH’tan (cc) korkun” diyor.

İttekû (اتَّقُوا)-ittika etmek; Bir tehlikeye karşı, bir şeyi vesile ederek ondan korunma anlamına geliyor..

Yukarıda da (64.Ayette); “İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren)” Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi hazırladı…

66.Ayette; “Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen)” Onların yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün: “Keşke biz Allah’a ve Resûl’e itaat etseydik.” diyecekler…

Yani bir tehlike var, azap tehlikesi var.

Siz de ALLAH’a (cc) karşı takvalı olun.. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, davranışlarınızla… Alt seviyedeki iman seviyesinde değil, üst seviyedeki iman seviyesinde amel edin ve kendinizi ateşten koruyun.. İşte takvalı olmak bu…

Ve diyor ki; “ve kûlû kavlen sedîdâ (sedîden)-sedîd (doğru) söz söyleyin!”

Sedîd; Hani tüfeği bir şeye doğrultuyorsunuz ya, gez göz arpacık yapıyorsunuz… Oku yöneltiyorsunuz ya… Arapça’da buna seddede (oku hedefe yöneltmek) deniliyor.. Hedefe doğrutmak, yani hedefe giden doğru söz söyleyin..

Aynı zamanda “set” var ya “birşeyin engeli”. Yani sağa sola gitmesini engelleyecek, lafın bir yerlere çekilmesini engeleyecek “doğru söz söyleyin” diyor..

Yukarıda, Hz. Musa (a.s.) ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) eziyet edenler, doğru söz söylemiyorlardı.

Doğru söz söyleyin derken, “isabetli, sağa sola kaymayan, sözler söyleyin” deniyor.

Böyle olun ki.. 71 inci Ayet;


33-Ahzab Suresi 71. Ayet 

يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظٖيمًا

Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen).

(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.


 “ıslah etsin” diyor. Düzenlesin, yoluna koysun.. Yani böyle yaparsanız, ALLAH’ın (cc) yine kolaylaştırması geliyor. Sizin adınıza işlerinizi düzenliyor.. Bakın! Siz düzenlemiyorsunuz.. Burada da fail ALLAH (cc).. Yani yukarıda sizi nasıl temize çıkarıyordu ise, ALLAH (cc), sisteme burada da müdahale ediyor.. Hani genelde Allah (cc) cüz-i iradeye karışmıyor ama burada sizin işlerinizi düzenliyor.. Sizin lehinize müdahale ediyor… Yoksa belki sizin kendi amellerinizi, işlerinizi düzeltme şansınız olmayabilir… ALLAH U TEALA’ya karşı “takvalı olmanın, sözü doğru söylemenin, yüzünü ALLAH’a (cc) döndürerek yaşamanın” ikramı olarak, müdahale ediyor. İşlerinizi ıslah etme konusunda yardımcı oluyor…

Ve de ne yapıyor!!!!! “ve yagfir lekum zunûbekum-sizin günahlarınızı af ediyor, mağfiret ediyor”..

“Ve kim, Allah’a (cc) ve O’nun Resûl’üne itaat ederse, o taktirde fevzül azîm (en büyük mükâfat) ile kurtulmuş olur.”

“Fevzül azîm”in zıttı, yukarıdaki ayetlerdeki kafirlerin yaşadıkları hal.. Bunun zıttı kurtuluş… Kim mağfirete uğrarsa, kurtuluyor..

İşte bu 71.Ayetle beraber, Ahzab Suresinin genel teması; Peygamber Efendimiz’e ( sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl davranılması gerekliliği… ALLAH’a (cc) ve O’nun Resul’üne itaat yaptığınızda ne olur, yapmadığınızda ne olur?


ALLAH (cc) doğruyu yapanlardan, onun Resûl’üne itaat edenlerden, yüzünü O’na döndürerek yaşayanlardan, takvalı olanlardan ve sözü de isabetli söyleyenlerden eylesin…

ALLAH’ın (cc) yardımı da bizim üzerimize olsun. İnşaAllah. (Amin)

SADAKALLAHULAZİM.

AHZAB (26.sohbet) 63-66. AYETLER (ktpçk-7)#


SES KAYDININ MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ :

https://yadi.sk/d/mB-_ajMNco2UQ


AYET METİNLERİ


33-Ahzab suresi 63. Ayet 

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah, gul innemâ ılmuhâ ındallâh, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu garîbâ.

İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.” Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.


33-Ahzab Suresi 64. Ayet 

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الْكَافِرٖينَ وَاَعَدَّ لَهُمْ سَعٖيرًا

İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum seîrâ.

Şüphesiz Allah, kâfirlere lânet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır.


33-Ahzab Suresi 65. Ayet

خَالِدٖينَ فٖيهَا اَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

Hâlidîne fîhâ ebedâ, lâ yecidûne veliyyev ve lâ nasîrâ.

Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.


33-Ahzab suresi 66. Ayet

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِى النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا

Yevme tugallebu vucûhuhum fin nâri yegûlûne yâ leytenâ etağnallâhe ve etağner rasûlâ.

Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler.


SES KAYDININ METNİ :


Eûzubillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhir rahmânir rahîm.


33-Ahzab Suresi 63. Ayet 

یَسْپَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا يُدْرٖيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرٖيبًا

Yes’eluken nâsu anis sâah (sâati), kul innemâ ilmuhâ indallâhi, ve mâ yudrîke lealles sâate tekûnu karîbân

İnsanlar sana o saati (kıyâmeti) soruyorlar. De ki: “Onun ilmi sadece Allah’ın indindedir. Ve sana bildirilmedi. Belki de o saat yaklaşmış olabilir.”


Birbirleriyle alakasız gibi gözüken aslında birbirleriyle ilişkileri olan Ayetler bunlar… Ahzab Suresinde birçok konu anlatılmakta özellikle Medine döneminde olan konular anlatılmaktadır. Bir konu bütünlüğü içerisinde birbirinden alakasız gibi gözüken ama muhakkak birbiriyle ilişkisi olduğu gözüken konular var. Ayetler bu şekilde sıralanmış.

63.Ayettede Kıyametle, Kıyamet saatiyle ilgili bir konu var.. İnşaAllah bunu açıklamaya çalışacağız. Okumaya devam et

AHZAB (25.sohbet) 60-62. AYETLER (ktpçk-6)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK  İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ :

https://yadi.sk/d/xOtQnc6Cco2Zq


https://archive.org/embed/Kuransohbeti2014.10.26.AHZAB2560-61-62&playlist=1


AYET METİNLERİ


33-Ahzab Suresi 60.Ayet(İniş Sırası: 90)

لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِى الْمَدٖينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فٖيهَا اِلَّا قَلٖيلًا

Lein lem yentehil munâfigûne vellezîne fî gulûbihim meraduv vel murcifûne fil medîneti lenuğriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ galîlâ.

Andolsun, eğer münafıklar, vicdanlarında bir maraz bulunanlar, şehirde fena haberler yayanlar (bu hallerinden) vaz geçmezlerse mutlak ve muhakkak seni kendilerine musallat ederiz. Sonra  seninle orada az bir (zamandan fazla) komşu olamazlar.


33-Ahzab Suresi 61. Ayet  (İniş Sırası: 90)

٣٣-مَلْعُونٖينَ اَيْنَ مَا ثُقِفُوا اُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتٖيلًا

Mel’ûnîn, eyne mâ sugıfû uhızû ve guttilû tagtîlâ.

Lanete uğramışlardır. Nerede bulunurlarsa yakalanıp öldürülürler de öldürülürler.


33-Ahzab Suresi 62. Ayet (İniş Sırası: 90)

سُنَّةَ اللّٰهِ فِى الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْدٖيلًا

Sunnetallâhi fillezîne halev min gabl, ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ.

Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.


SES KAYDININ METNİ :


Eûzubillâhimineşşeytânirracîym

Bismillâhir rahmânir rahîm.


Ahzab Suresi 60.Ayet

لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِى الْمَدٖينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فٖيهَا اِلَّا قَلٖيلًا

Lein lem yentehil munâfigûne vellezîne fî gulûbihim meraduv vel murcifûne fil medîneti lenuğriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ galîlâ.

Andolsun, eğer münafıklar, vicdanlarında bir maraz bulunanlar, şehirde fena haberler yayanlar (bu hallerinden) vaz geçmezlerse mutlak ve muhakkak seni kendilerine musallat ederiz. Sonra  seninle orada az bir (zamandan fazla) komşu olamazlar.


Kimler vazgeçmezse;

  • 1-el munâfigûne: münafıklar
  • 2-vellezîne fî gulûbihim maraZun: Kalplerinde maraz olanlar(hastalık olanlar)
  • 3-vel murcifûne fil medîneti:Murciflik yapanlar Medinede..

Eğer vazgeçmezlerse… devam ediyor ayet;

lenuğriyenneke bihim-senin üzerine salarız, musallat ederiz..

summe lâ yucâvirûneke– sana komşuluk edemezler

fîhâ-orada

 illâ galîlâ– az bir zaman

Ahzab Suresi özellikle bir gruba yani münafıklar (kafirlere de var)ve yeterince iman etmemiş olanlara bir uyarı niteliğinde ayetler içermekte…


Hem Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hem de müminlere (o dönemde yaşayan müminlere Sahabe Efendilerimiz (r.a)) hem de işaret olarak bize dikkat edilmesi gerekliliği söylüyor…

(Bu arada başka ayetlerde olsa yine aynı tema, aynı içerik ,aynı bağlam devam ediyor.. )

Şimdi burada üç gruptan bahsediliyor;


 

  • 1 Münafıklar
  • 2 Kalplerinde maraz olanlar (hastalık olanlar)
  • 3 Murcifler

                    Münafık ne olduğunu biliyoruz..

  • Nifak la uğraşanlar..Nifak tohumu sokanlar..Ayrılık sokanlar
  • inanmadıkları halde inandık gibi gözükenler..
  • bir başka anlamıyla menfaatleri icabı hareket edenler.. yanar döner..

Tam kitaplarda anlatıldığı gibi değil…

mesela ölümden de korkmakda; bir münafıklık alameti

Ahzap suresinde geçmişti; savaşa katılmamaktaki gayretsizlik yine bir münafıklık alameti..

Yani bizim bildiğimizden( İmanı yok ta gizliyor)dan  daha farklı ,derin manaları içeriyor..

Daha derin manasıyla şunu da söylemiştik hatırlarsınız biz Elhamdülillah Müslümanız…Mümin olmaya gayret ediyoruz.. Ama Kurân-ı Kerîm de münafıklarla ilgili geçen uyarılar tehditler bizim için de geçerli…05:30

Biliyorsunuz bizim de tam olarak iman etmemiş taraftarımız var ..ve münafıklık alameti olarak olabilecek yanlarımız var..

Mesela o meşhur hadiste ne var… ;


Münafıkla ilgili hadisler;

  •  “Dört şey kimde bulunursa hâlis münafık olur. Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyanet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde, söz verdiğinde sözünü tutmamak, husumet zamanında da haktan ayrılmaktır.” (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 32)
  • Münafığın alâmeti üçtür. Söz söylerken yalan söyler. Va’d ettiği, söz verdiği zaman sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hiyanet eder.” (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 31; Tirmizî, İman 14))
  •  “Münafıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur. Halbuki bu iki namazın cemaatinde olan sevabı bilselerdi, emekleye emekleye (sürtüne sürtüne) de olsa, onlara gelip hazır olurlardı.” (S. Buhâri, Tecrid, II, no: 283)
  • “Haya ve tutukluk imanın iki şubesidir. Bezâ (açık saçık konuşmak), beyan (lüzumundan fazla konuşmak) münafıklığın iki şubesidir.” (Tirmizî Terc. C. 3, no: 2096)
  • “Münafık, iki koyun sürüsü arasında görülen ve bir bu sürüye, bir öbür sürüye koşan; hiç birinden olmadığı için birinde duramayan koyuna benzer.”
    Bir kimse, gaza etmeyerek ve cihada gitmeyi gönlünden geçirmeyerek ölürse, bir nevi nifak üzere ölür.” (Riyâzü’s-Sâlihin, II. No: 1346)

Şimdi bizde yok mu bunlar?..Biz munafığız demiyorum yanlış anlamayın…

Sabah namazıyla Yatsı namazı münafıklara ağır gelir..diyor..

Şimdi bizde yok mu? Üşene üşene namaza kalkarlar diyor..

Bizde koşarak mı coşkuyla mı oluyor her zaman…

Peygamber Efendimize(s.a.v.) münafıkların olduğunu belirten bir liste verilmiş..

 Peygamberimiz, münafıkların listesini sadece Hz. Huzeyfe’ye vermişti.


(Zeyd b. Vehb el-Cühenî anlatıyor: “Münafıklardan biri öldü, Ebu Huzeyfe cenaze namazına katılmadı. Bunun üzerine Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sorunca Ebu Huzayfe “Evet” diye cevap verdi. Bu defa  Ömer: ‘Allah aşkına ben de onlardan mıyım?’ diye sormaya başladı. O ‘hayır!’ dedi ve ekledi, ‘Yemin olsun senden sonra artık bunları hiç kimseye anlatmam’”( bk. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 8/637; Ebu Bekir el-Hallal, e’s-sünne, babu munakehati’l-Murhile; İbn Hacer a.g.y; Kenzu’l-ummal, a.g.y).)


Hz. Ebubekir (r.a.) olsun Hz. Ömer (r.a.) olsun birbirlerine yolda karşılaştıklarında acaba bizde bu listenin içerisinde miyiz..diye..Ciddi ciddi endişe etmişler..

Sadece bize anlatıldığı gibi olsa (bir grup var ,iman etmediği halde imanlı gibi davranıyor)..O zaman Sahabeler niye korktu?.. (06:54)

Yani biraz daha dikkat edilmesi gereken bir konu… ama bu (Ahzab Suresi 60.) ayette bahsedilenler özellikle net münafıklar.

Çünkü onlarla ilgili çok ciddi tehditler var.

  1. grup ise

Vellezîne fî gulûbihim maraZun;

O kimseler ki… ;içinde demek… gulûbihim ;kalplerinde maraZun-maraz vardır …

Türkçede de kullanılıyor maraz, biliyorsunuz gündelik hayatta da kullanıyoruz” marazım  var” diye ifade ediyoruz..bir hastalık olarak da ifade ediliyor..

Kalplerde hastalık olması ne demek ?!

  • Nefisler anlamına gelebilir..
  • akıl hastalığı anlamına gelebilir
  • niyet bozukluğu anlamına gelebilir

İçi kötü derler ya hani içinde mırık cırık olup uygun olmayan düşünceler olabilir ..

Buradan münafıklardan ayrı tutulması!!!!

Müslümanım deyipte tam iman etmemiş olanlar olabilir..Tam iman etmemiş ,içlerinde sapkınlık boyutlarına gelebilecek marazları var..

5 -6 yerde kalplerinde maraz olanlar geçiyor..


2-Bakara suresi 10. ayet  

فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

Fî gulûbihim meradun fezâdehumullâhu meradâ, ve lehum azâbun elîmum bimâ kânû yekzibûn.

Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.


3-Ali_İmran suresi 7. ayet (Genel: 3 – İniş: 89 – Alfbetik: 76)

هُوَ الَّذٖى اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَاَمَّا الَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَاْوٖيلِهٖ وَمَا يَعْلَمُ تَاْوٖيلَهُ اِلَّا اللّٰهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِهٖ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّا اُولُوا الْاَلْبَابِ

Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtum muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât, feemmellezîne fî gulûbihim zeyğun feyettebiûne mâ teşâbehe minhubtiğâel fitneti vebtiğâe teé’vîlih, ve mâ yağlemu teé’vîlehû illallâh, ver rasihûne fil ılmi yegûlûne âmennâ bihî kullum min ındi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulul elbâb.

O mabûd-i kadimdir ki, senin üzerine Kur’an’ı indirdi. Ondan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar o kitabın aslıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Artık kalblerinde eğrilik bulunan kimseler fitne aramak ve onu te’vil arzusunda bulunmak için o kitaptan müteşâbih olanına ittiba ederler. Halbuki, onun te’vilini Allah Teâlâ’dan başkası bilemez. İlimde rüsuh sahibi olanlar ise «Biz ona imân ettik, hepsi de Rabbimizin cânibindendir,» derler. (Bunları) Tam akıllı zâtlardan başkası tezekkür edemez.


Bir çok yerde geçiyor..Daha önceki derslerden hatırlarsak…

özellikle AHZAB Suresinde geçenler:

Bknz. İlgili Ayetler


33-Ahzab Suresi 9. Ayet 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رٖيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرًا

Yâ eyyuhellezîne âmenuzkurû niğmetallâhi aleykum iz câetkum cunûdun feerselnâ aleyhim rîhav ve cunûdel lem teravhâ, ve kânallâhu bimâ tağmelûne basîrâ.

Ey imân edenler! Allah’ın üzerinize olan nîmetini yâd ediniz. O vakit ki, size (düşmanlarınız tarafından) ordular gelmişti. Biz de onların üzerlerine hemen bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah ne yapar olduğunuzu görüyordu.


33-Ahzab Suresi 10. Ayet 

اِذْ جَاؤُكُمْ مِنْ فَوْقِكُمْ وَمِنْ اَسْفَلَ مِنْكُمْ وَاِذْ زَاغَتِ الْاَبْصَارُ وَبَلَغَتِ الْقُلُوبُ الْحَنَاجِرَ وَتَظُنُّونَ بِاللّٰهِ الظُّنُونَا

İz câûkum min fevgıkum ve min esfele minkum ve iz zâğatil ebsâru ve beleğatil gulûbul hanâcira ve tezunnûne billâhiz zunûnâ.

O vakit ki, size hem üstünüzden gelmişlerdi hem de aşağı tarafınızdan ve o vakit ki, gözler kaymış ve yürekler gırtlaklara kavuşmuştu ve Allah’a türlü türlü zanlar ile zanda bulunuyordunuz.


33-Ahzab suresi 11. Ayet 

هُنَالِكَ ابْتُلِىَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدٖيدًا

Hunâlikebtuliyel mué’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ.

İşte orada mü’minler imtihana tutulmuşlardı ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.


33-Ahzab Suresi 12. Ayet 

وَاِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اِلَّا غُرُورًا

Ve iz yegûlul munâfigûne vellezîne fî gulûbihim meradum mâ ve adenallâhu ve rasûluhû illâ ğurûrâ.
Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) bulunanlar: Meğer Allah ve Resûlü bize sadece kuru vaadlerde bulunmuşlar! diyorlardı.


33-Ahzab suresi 13. Ayet 

وَاِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَاْذِنُ فَرٖيقٌ مِنْهُمُ النَّبِىَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِىَ بِعَوْرَةٍ اِنْ يُرٖيدُونَ اِلَّا فِرَارًا

Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé’zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ avratuv ve mâ hiye biavrah, iy yurîdûne illâ firârâ.

Ve o vakit onlardan bir tâife demişti ki: «Ey Yesrib ahalisi! Sizin için bir duracak yer yok. Artık geri dönünüz». Ve onlardan bir zümre de Peygamberden izin isteyerek diyorlardı ki: «Muhakkak evlerimiz açıktır.» Halbuki, onlar açık değildi. Onlar firar etmekten başka bir şey dilemiş olmuyorlardı.


Bu ayetlerde  sadece münafıklardan bahsetmiyor!!!

İman etmiş ama kalplerinde biraz imanda eksiklik var…Maraz olanlar Şüphe olanlar var..Onlar münafıkların fitnelerine uyup kaçmaya çalışıyorlar…(Ahzab Suresi 13. Ayet)

Ve ne diyorlar; Allah ve Resûlü bize bir aldatıştan başka vaadetmiş olmadı». (Ahzab Suresi 12.Ayet)
Sahabiler deniyor ama Peygamber Efendimiz (s.a.v.) görüşmüş herkesin iman seviyesi aynı değil..Çünkü sonradan dönenler de olmuş..

Münafıkların tarafına geçmiş olanlarda olmuş.. Bu ayetler bu sahneleri anlatıyor..

Ama gerçek Sahabi Efendilerimiz (r.a.) bizler ayak tabanlarına bile gelemeyiz..Onlar özel olanlar..

Bir de Ahzab Suresi 32. Ayete bakalım;


33-Ahzab Suresi 32. Ayet

يَا نِسَاءَ النَّبِىِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذٖى فٖى قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا

Yâ nisâen nebiyyi lestunne keehadim minen nisâi inittegaytunne felâ tahdağne bil gavli feyatmeallezî galbihî meraduv ve gulne gavlem mağrûfâ.

Ey Peygamberin zevceleri! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsinizdir, eğer muttakî bulunuyor iseniz. Lâkırdıyı yumuşakça yapmayınız, sonra kalbinde bir fesat(maraz) bulunan tamaha düşer. Ve maruf(bilinen bir üslup) söz söyleyin.


Bu ayette ‘’kalplerinde maraz olan’’lar farklı bir kategoride değerlendiriliyor..Daha önceki ayetlerdeki farklıyıdı..

Ne diyor; sözü edalı söylemeyin.. diyor..kalplerinde maraz olanlar bir şeye kapılmasın..

Geçen hafta tesettür konusunda;söylediğimiz şeyler vardı… orada bunlardan farklı olarak ileri gidip defa bazı temenni ve istekleri talepleri olabilecek olanlardan bahsediliyor..

Bunları da, ALLAH U TEALA  kalplerinde maraz olanlar olarak söylüyor..

Durup durupken bazı şeylere meyilli olan insanlarında kalplerinde bu anlamda maraz olduğunu ifade ediyor… yani şimdi buna sadece münafıklar diyemezsiniz..


40-Mumin Suresi 19. Ayet 

يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِى الصُّدُورُ

Yağlemu hâinetel ağyuni ve mâ tuhfis sudûr.

Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.


Sadece kalplerinde maraz olanlar sadece gayri meşru cinsellik  talebi olan anlamında değil ; bütün çerçevede ….özellikle burada bunu söylüyor zaten …işlediğimiz Ahzab Suresi 60.ayet ten önce olanlar da dikkatinizi çekerse..!!

Münafıklarla ilgili ALLAH-U TEALA ya ve Rasulüne (s.a.v.) eziyet edenler ilgili ayetler vardı..

Orada cilbapla ilgili bir ayet geçmişti.. Son 2 dersten hatırlarsanız..


Bknz.İlgili Ayetler


33-Ahzab Suresi 58.Ayet

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yué’zûnel mué’minîne vel mué’minâti biğayri mektesebû fegadıhtemelû buhtânev ve ismem mubînâ.

Ve o kimseler ki, mü’minlere ve mü’minelere yapmamış oldukları bir şey sebebiyle ezada bulunurlar, artık muhakkak ki, pek mühim bir iftirayı ve bir açık günahı yüklenmiş olurlar.

33-Ahzab suresi 59. Ayet 

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

Ey Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına de ki, üzerlerine cilbablarını sıkı örtsünler. Bu, onların tanınmalarına ve eza edilmemelerine en yakın (en muvafık) bir sebebdir. Ve Allah en çok mağfiret edendir, çok merhametli olandır.


Bunun arkasında kalplerinde maraz olanlar demekle de yukarda bir şey daha vardı (bir önceki ayet 58.ayet)

Burada kalplerinde maraz olanlarla cinsellikle kadınları yüklenenler ve hak etmedikleri halde onlara ‘’zan’’da bulunabilecek kast ediyor..(15:00)

  • Geçen hafta ;Nefs konusunu anlattık..

Bizim Nefsimiz var..

Nefsimize yüklenen bazı özellikler var ..Ama bunlar ‘’fıtrati”

Nefs haz alıcı ama bu onun fıtratı.

Yani ‘’cennet kaynaklı’’.Orada “Cemâlullah’’ tecellilerine alışmış..

Yeryüzüne indiğinde de gördüğü her şeyi tanıyor..

‘’Cemâlullah’’ kaynaklı güzellikleri tanıyor..ve ona meyl ediyor..

Şimdi bu onun fıtratı ama sorun ,sizin ona tabi olmanızda..

Çünkü ‘’şerr’i hükümler’’ aklımıza, bilincimize yönelik..(nefse değil!)

Yani Kuran-ı Kerim kime  hitap??

  • Aklımıza hitap

Sen nefsini terbiye ile yükümüsün; tezkiye ile yükümüsün….değiştirmek de mümkün üçüncü aşama da …değiştirmek..

Dolayısıyla içinden gelen o dürtüler var ..

ALLAH -U TEALA koymuş onu..

Ama Şeriatı da koymuş..bir ölçüde koymuş..

Sen buna dikkat etmelisin.. bunun dışında aşırıya gidenler kalplerinde maraz olanlar var..

Oturuyor kuruyor adam.. Oturuyor düşünüyor..

Müminun Suresi 6.Ayette onlara kınanmazlar diyor..


Bknz. İlgili Ayetelr


23-Muminun suresi 6. ayet (Genel: 23 – İniş: 74 – Alfbetik: 76)

 اِلَّا عَلٰى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومٖينَ

İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum feinnehum ğayru melûmîn.

Ancak zevceleri veya sağ ellerinin mâlik olduğu cariyeleri müstesna. Çünkü onlar,  kınanılmış değildirler.

23-Muminun Suresi 7. Ayet 

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَاءَ ذٰلِكَ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

Femenibteğâ verâe zâlike feulâike humul âdûn.

Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.


Dürtüler var.. Ama dürtüleri kontrol etmekle mükellefsin..


İşte bunun aşırılılığı “Kalplerinde maraz olanlar” olarak ifade ediliyor..


  • 3.Sınıf Murcifler;(17:10)

Vel Murcifûne…

Murcif Ne demek???

El Recif” kelimesi var—sarsıntı ,zelzele  anlamında

İfal babı’ndaki ifadesi; İrcef.

İrcef ;Sarsmak anlamında

Bilenler bilir.. ifal babı’na girince anlam karşıya geçer..

Sarsıntı ifal babı olunca karşındakine o etki geçer…Yani karşındakini sarsmak..anlamında

Murcif  ise ism-i faili.. Yapan kimse ‘’ircef ‘’fiilini yapan..Sarsmayı yapan kimse..

Yani “sarsan”..Bu 1. anlamı

Vel Murcifûne fiy Medine ..diyor

Mürciflik yapanlar;

  • Yaydığı haberlerle,insanlarla konuşmalarıyla,fitneleriyle toplumda bir sarsıntı geçirtenler..

Bugün ne deniyor ona? Algı mühendisliği deniyor..

***Yani gerçek öyle değil.. Ama olmayan bir şeyi yayarak  ya da olan bir şeyi farklı  göstererek..toplumda bir sarsıntı oluşturuyorlar..***


Bknz İlgili Ayet


49-Hucurat Suresi 6. Ayet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُوا اَنْ تُصٖيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلٰى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمٖينَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû in câekum fâsikum binebein fetebeyyenû en tusîbû gavmem bicehâletin fetusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn.

Ey imân etmiş olanlar! size fâsık  bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.


Bakın biz haber olarak bir çok şey dinliyoruz..

Gazete olsun ,medya olsun v.b…

ALLAH-U TEALA :’’ Yâ eyyuhellezîne âmenû (Ey iman edenler)… mümin olanlar bize yani dikkat edin diyor..Çünkü her şehirde mürcif olanlar olabilir ,sakın o haberlere aldanmayın..

Ben de bir şey gelişti ben bir haberi izlediğimde hemen arka planını bakıyorum..

  • Haberin kaynağı kim?
  • Haberin realitesi ne?
  • Güncel olaylar ne? Algı mühendisliği mi yapılmak mı isteniyor..
  • Gerçekten böyle bir olay var ise niçin çıkarıldı?

Böyle yapınca olayları arka planını görebiliyorsunuz..

Mahir Kaynak var ..biliyorsunuz..

‘’Bir olay gördüğünüz zaman hemen ona kapılmayın derdi..Bir arka planına bakın.Bundan kim menfaatleniyor.’’

Bütün dünyada bu böyle.. özellikle de ‘’ey iman edenler’’ diyerekte bize bildiriliyor..

Bu münafıklarla, kalplerinde maraz olanlar gruplarıyla beraber anılıyor ‘’mürcif’’ olanlar..

Ve bunlara ne yapılması gerektiğini birazdan göreceksiniz.. burada ilginç bir ifade var..

Ahzab Suresi 60.Ayetin sonunda; fil medîneti ..Medine’de diyor..
Medine özellikle geçmiş…13 üncü ayette..


33-Ahzab Suresi 13. Ayet

وَاِذْ قَالَتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ يَا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوا وَيَسْتَاْذِنُ فَرٖيقٌ مِنْهُمُ النَّبِىَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِىَ بِعَوْرَةٍ اِنْ يُرٖيدُونَ اِلَّا فِرَارًا

Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé’zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ avratuv ve mâ hiye biavrah, iy yurîdûne illâ firârâ.

Ve o vakit onlardan bir tâife demişti ki: «Ey Yesrib ahalisi! Sizin için bir duracak yer yok. Artık geri dönünüz». Ve onlardan bir zümre de Peygamberden izin isteyerek diyorlardı ki: «Muhakkak evlerimiz açıktır.» Halbuki, onlar açık değildi. Onlar firar etmekten başka bir şey dilemiş olmuyorlardı.


Ey Yesrib Halkı (Ahzab Suresi 13. Ayet)  meallerde Medine olarak geçmi. yanlış….

Yesrib’i(O ayeti işlerken açıklamıştık)..Peygamber Efendimiz (s.a.v.) değiştirdiği bir isimdi.

(Yesrib adı “fesat” anlamına gelen bir kökten geldiği için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicretten sonra buraya hoş ve güzel anlamına gelen Tâbe veya Taybe unvanlarını vermiştir. Daha sonra Medine diye isimlendirilmiştir.Medine şehir demektir, medeniyet buradan gelmektedir.)

‘’Kalplerinde maraz olan’’lar diyor ki ‘’ yâ ehle yesribe’’

Medine ifadesine Peygamber Efendimiz(s.a.v.) kullandığı isme muhalefet var burada..

Nasıl bir haleti ruhiye içinde olduklarını anlayabiliyoruz.. Bu 60. Ayette de ALLAH-U TEALA -tekzip olarak bir anlamda- diyor ki ‘”Medine” diyor sarsıntılı haber yayanlara… Mürciflere öyle diyor..’’Medine denmesini istiyor ve Mürciflerin, Yesrib ifadesini kullanmak meyilinde olduklarını söylüyor..

Burada da şu mesaj veriliyor.. İnsanların konuşmalarının kelimelerinin dikkat edin..

Hangi mantıkta neyi kullanıyorlar?

Mesela Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) denmiyor da Muhammed Peygamber deniyor..

Şimdi birisi din âlimi olarakta çıksa çok uygun bir dille konuşmadığı zaman.. duruyorum orada..neden kullanmıyor da bazı ifadeler özellikle onu(Muhammed peygamber, islam peygamberi v.b) kullanıyor.. bunun gibi bir sürü ifade var..İşte Yesrib diyor onlar..

ALLAH-U TEALA Medine dememizi istiyor..

Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem),Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Fahri Kainat Efendimiz (S.A.V.) kullanabileceğimiz en latif ifadelerle söylemeniz gerekiyor..

Ahzab 11 inci Ayette


33-Ahzab Suresi 11. Ayet 

هُنَالِكَ ابْتُلِىَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَدٖيدًا

Hunâlikebtuliyel mué’minûne ve zulzilû zilzâlen şedîdâ.
İşte orada mü’minler imtihana tutulmuşlardı ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

zilzâlen şedîdâ-recif (60.Ayet) sarsıntı anlamına geliyordu.

Bu ayetler birbirine ahengli,uyumlu görüyormusunuz?

Müminler münafıkların verdiği fitne ile bir sarsıntı geçiriyorlar..

ALLAH-U TEALA diyor ki;’’ mü’minler imtihana tutulmuşlardı’’ diyor. (24:16)

Yani imtihan , zor bir durumda karşısında bakalım kul ne yapacak?

İman ölçüsünde mi- iddaa ettiği iman ölçüsünde mi- davranacak; yoksa hemen dönüp topukları arkasına dönüp gidecek mi?

ALLAH-U TEALA  zaten bunu biliyor ’İLMİYLE’…  aslında bize gösteriyor..

Dikkat etmek lazım..

Bu algı operasyonu yapmak isteyen bir grup eğer fitne yapar ise, haber yayılırsa..sen bunu okuduğunda Hucurat Sûres 6.Ayetinde olduğu gibi.. arkasını dönüp araştırmazsan sen de onu imtihana tâbi olmuş olursun..

ALLAH korusun yanlış bir düşünceye konumuna gitme ihtimalin var ..O yüzden biz olayları her zaman ALLAH-i düşüneceğiz İmani esaslara göre ….güncel hayatın durumları ile değerlendirmeyeceğiz..

Ne diyorduk?”

İnsan bir televizyon haberi izlerken bile “İmani bir imtihan’’da..

Bir film izlerken, bir reklam izlerken, burada düşündükleri ,içinden geçenler… tasdik yada itirazlar

ALLAH bunların hepsini ,içimizden geçenleri biliyor.. böylece sizin  imanınız değerlendiriliyor… hem bu dünyadaki hem ahirette ki konumunuz değerlendiriliyor…sadece bir amel olarak yaptıklarımızdan değil aynı zamanda niyetlerimizden de sorumluyuz.. biliyorsunuz ki hadis kitapları -hemen hemen çoğunu başlangıcınd-a birinci hadisi” bütün ameller niyetlere göredir”


إنَّمَا الاعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

inneme’l-a‘mâlu bi’nniyât

“Ameller niyetlere göredir’’


Bunu test edin..Bir haber izlediniz..İyi ki yapmış bu adam şöyle böyle..Cinayet sahnesi var..Daha fazlasını yapsaydı..Ya bu sensin ..imanın bu.. mümin bir, müslüman burada ne yapması gerekir…. doğru olan ne ….ayetler ve hadisler ne diyor?!! Bir düşüneyim… ben olsam bu durumda ne yapardım?!!! demiyorlar.. İşte bu içinden geçenler senin imanını..yada nefsin yada  şeytanın vesvesesi ise.. bir şekilde de onu uyuyorsun ,tâbi oluyorsun..

Dizilerde gayrı meşru ilişkiler var… bir Anadolu kadını başörtülü,namazında niyazında bir kadın “Ay yakalanacaklar ! “diyor .

Bir kendine gel ne yapıyorsun??!!!!

Neyi destekliyorsunuz aslında ..İçinde olan nelerin çıkıyor orada… bunun gibi bir sürü örnek var.. Futbol maçı izliyor.. Adam tekme atıyor ..’’Ha kırılası bacağı’’diyor adam…iyi ki yaptın diyor..

Peygamber Efendimiz(s.a.v.) bir insanın tekme atılarak bacağının kırılmasına razı olabilir mi?

Senin imanın ölçüsü ne?!!,

Ya heyecanlandım ..bilmem ne..

Yine de akıl kontrolü gerekli…27:53

60.Ayet bugünümüzde örnekleri cok fazla..algı mühendisliği,kaos,fitne vs.

Zaten Kuranı Kerimin siz; bir indirildiği zamana göre algılarsınız, bir de günümüze getirirsiniz..

Tamam indirildiği dönemle ilgili nüzul sebepleri deniliyor değerlendirirseniz bir mânâya  ulaşabilirsiniz ..faydaları olur ama günümüze getirmeden, kendinize getirmeden çok çok eksik kalır..

Bize niye indi  bu âyet i kerîme ?hemen gününü algılayacaksın… tamam okuyacaksın da “Medine’de az bir zamandan fazla kalamazlar” diyor.. Tamam da Medine’ye kendi yaşadığı şehir olarak düşün..

Medine biliyorsunuz.. aynı zamanda şehir demek.. hani çok medeni insan derler ya..medeni insan demek aynı zamanda şehirli insan demek.. kendine almak gerek, yoksa manidar olmaz..

burada bir kelime daha var..

lâ yucâvirûneke-seninle daha fazla komşuluk yapamazlar..

Oradaki kelime câr-جار-Komşu demek..Civar olarak türkçede kullanılıyor.

Yucâvirûيُجَاوِر-Karşılıklı olarak komşuluk yapmak demek… yani burada kimle komşu kalıyorlar biliyormusun?

Peygamber Efendimiz’le(s.a.v.) şimdi siz çok önemli bir şahsiyetle bile komşuluk yaptığınızda övünüyorsunuz..hatta iftihar vesilesi oluyor ki başkalarını anlatıyorsunuz..

Şimdi kime komşuluk? Peygamber Efendimize(s.a.v.);

Şimdi ALLAH -U TEALA onlara tehditkâr olarak bahsediyor..

Ayetin biraz öncesinden bakalım.. bunlar yukardaki grup vazgeçmezlerse yani yaptıklarından..


Ahzab Suresi 60.Ayet

لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذٖينَ فٖى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِى الْمَدٖينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فٖيهَا اِلَّا قَلٖيلًا

Leil lem yentehil munâfigûne vellezîne fî gulûbihim meraduv vel murcifûne fil medîneti lenuğriyenneke bihim summe lâ yucâvirûneke fîhâ illâ galîlâ. 
Andolsun, eğer münafıklar, vicdanlarında bir maraz bulunanlar, şehirde fena haberler yayanlar (bu hallerinden) vaz geçmezler) se mutlak ve muhakkak seni kendilerine musallat ederiz. Sonra orada seninle az bir (zamandan fazla) komşu olamazlar.


ALLAH-U TEALA ne yaparmış? lenuğriyenneke bihim –Onların üzerine seni salarız… sümme-daha sonra da lâ yucâvirûneke fîhâ illâ galîlâ-az bir zaman hariç orada komşu olarak seninle kalamazlar

Şimdi Peygamber Efendimize(s.a.v.)  komşulukla ilgili bir şey söyleyeceğim..

Hatırlıyormusunuz  Peygamber Efendimize(s.a.v.) Medine’ye hicret edince önce Kuba’ da kalıyor.. Talael’Bedrü Aleyna

Orada bir mescit inşa(Mescid-i Kuba) ediliyor hemen Medine’ye gitmiyor.. Talael’Bedrü Aleyna” karşılanma Kuba da oluyor..Gidenler bilir..Orada biraz kaldıktan sonra Medineye geliyor..

Medine şehrine  gelince Peygamber Efendimiz’i(s.a.v.) evinde misafir etmek istiyor yani onunla  komşuluk etmek istiyor aynı zamanda …herkes öne atılıyor..

ALLAH-U TEALA  nasıl bir zuhuratla  gösteriyor olayı..

Deveyi bırakıyor.. Deve ALLAH’ın izniyle uygun,münasip bir arsaya gidiyor.. arsada 2 yetimin.. en yakın olan bugün İstanbul’da komşu olarakla şereflendiğimiz  Eyüp Sultan Hazretleri evinde misafir ediyor..Komşuluk oluyor..Biz ne ile iftihar ediyoruz..

Eyüp Sultan Hazretleri evinde misafir etti..komşuluk etti ALLAH’ın tercih ettiği Sahabe(r.a.)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) düşünmeyin..

Ee devenin Rabbı kim? ALLAH

ALLAH-U TEALA nın tercihi o..

Bak biz onla komşuyuz ya şuradaki semt..İftihar ediyoruz..İstanbul’a dışardan gelenler hemen Eyüb’e gitmek istiyorlar..Ya da dini eğilimli birisi Eyüp Sultan’da namaz kılmaya gidiyor musun? Diyor..

İstanbul’la Eyüp Sultan birarada anılıyor..

lâ yucâvirûneke fîhâ illâ galîlâ-az bir zaman hariç orada komşu olarak seninle kalamazlar derken..

İlk olarak tehdit bakın burada..çok ciddi  dünyevi tehditler var burada .ALLAH -U TEALA nın Peygamber Efendimiz (s.a.v.) aracılıyla yönelttiği ilk tehdit komşuluktan men etmek.. komşuluk dan düşürmek… demek ki komşuluktan azil, onlar için en büyük ceza.. aşağıda ayette geçecek en büyük lanet .Aşağıda geleceğiz,” mel’unlar” diyor..

illâ galîlâ  diyor orada .. az bir zamandan başka bir komşu kalamazlar ..diyor..

Demek ki bir miktar komşuluk kalmalarına müsaade edilebiliyor… bu ne zaman olabilir..

Tövbe, kendine çeki düzen vermek, bir mühlet yani bir süre daha komşuluğa devam ediyor..

Böyle bir mevzu oldu.Tespit edildiler..Bu 3 grup..

ALLAH -U TEALA seni onların üzerine salarız.. ama bir süre hariç komşu kalamazlar diyor..

O da ALLAH -U TEALA Nın Rahmeti.. Bir tehdit ediliyorsun..belli bir zaman mühlet veriliyor

Kararını ver !…

Hatırlıyor musunuz? Birkaç sayfa önce ne vardı ..

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hanımlarına ne diyor?

ALLAH-U TEALA emriyle; bakın ben sizi serbest bırakıyorum..

İster dünyayı seçersiniz ister benle evliliği seçersiniz..

Bir mühlet veriyor…

Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler)


33-Ahzab suresi 28. Ayet 

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَزٖينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ اُمَتِّعْكُنَّ وَاُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمٖيلًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike in kuntunne turidnel hayâted dunyâ ve zînetehâ feteâleyne umettiğkunne ve userrıhkunne serâhan cemîlâ.

Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: «Eğer siz dünya hayatını ve ziynetini diliyorsanız haydi geliniz, size müt’anızı vereyim ve sizi bir güzelce salıvermekle salıvereyim.»

33-Ahzab Suresi 29. Ayet 

وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنكُنَّ اَجْرًا عَظٖيمًا

Ve in kuntunne turidnallâhe ve rasûlehû ved dâral âhırate feinnellâhe eadde lilmuhsinâti minkunne ecran azîmâ.

«Ve eğer siz, Allah’ı ve Resülünü ve ahiret yurdunu diliyor iseniz, elbette ki Allah sizlerden güzel amellerde bulunanlar için büyük bir mükâfaat hazırlamıştır.»

33-Ahzab Suresi 30. Ayet

يَا نِسَاءَ النَّبِىِّ مَنْ يَاْتِ مِنكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرًا

Yâ nisâen nebiyyi mey yeé’ti minkunne bifâhışetim mubeyyinetiy yudâaf lehel azâbu dığfeyn, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ.

Ey Peygamberin refikaları! Sizden hangi biri haddizatında zahir bir kötülüğü vücuda getirirse onun için azap, iki katlanır. Ve bu, Allah’a kolay olmuştur.

33-Ahzab Suresi 31. Ayet 

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرٖيمًا

Ve mey yagnut minkunne lillâhi ve rasûlihî ve tağmel sâlihan nué’tihâ ecrahâ merrateyni ve ağtednâ lehâ rizgan kerîmâ.

Ve kim ki, sizden Allah için ve Peygamberi için itaat ederse ve sâlih amelde bulunursa ona mükâfaatını iki defa veririz ve onun için bir kerîm rızk hazırlamışızdır.


Bir sonraki Ayete geçelim ..61. Ayet


33-Ahzab Suresi 61. Ayet 

مَلْعُونٖينَ اَيْنَ مَا ثُقِفُوا اُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتٖيلًا

Mel’ûnîn, eyne mâ sugıfû uhızû ve guttilû tagtîlâ.

Nerede bulunurlarsa mel’unlar olarak tutulurlar ve öldürülmekle öldürülürler.


Mel’ûn kelimesi lanet kelimesinden ,lanet kelimesi ‘’Rahmet’’ ten uzaklaşma anlamına geliyor..

Rahmetten uzaklaştırma ..hem bu dünyada hem de ahirette.Bu Kuran’da da geçen bir kelime Meleklerde lanet ediyor..Ama bizim anladığımız anlamda değil..

Bknz.


3-Ali_İmran Suresi 87. Ayet 

اُولٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ اَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّٰهِ وَالْمَلٰئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعٖينَ

Ulâike cezâuhum enne aleyhim lağnetallâhi vel melâiketi ven nâsi ecmeîn.

 İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır

2-Bakara Suresi 161. Ayet 

اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ اُولٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلٰئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعٖينَ

 İnnellezîne keferû ve mâ tû ve hum kuffârun ulâike aleyhim lağnetullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmeîn.

Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üstünedir.


Biz her aklımıza gelene lanet ediyoruz..

Bu ALLAH -i konularda,yüksek konularda ALLAH ‘ın rahmetinden uzaklaştırma olarak oluyor..

Komşuluktan uzaklaştırıl mıyor mu?Aynı zamanda ALLAH ‘ın rahmetinden de uzaklaştırlıyor..

Onlara o anlamda Mel’ûn deniliyor..Takip edin lanet üzerine, bu dünyada da işleri aksi gidecektir..

Muhakkak neden?

Lanet eden kim?

Müminler Melekler Resul(s.a.v.)

Bu dünyada hem ahirette akıbetleri pek hayr olmasa gerek..

Nerede bulunurlarsa mel’unlar olarak tutulurlar..deniliyor..

Burada bir kelime var..!!

mâ sugıfû.. bu kelimeye de baktım ..

Es-segf kelimesi …bir şeye idrak edip anlamakta yapmakta maharet sahibi olmak..35:43

Bir şeyin aslını, içini anlamakta maharet sahibi olmak…

Buraya gelirsek .. böyle bir durumda yakalanırlar diyor.. yani toplum içerisinde bu kimselerin idrak edilerek, keşfedilmesi söz konusu..

Tespit ediliyor..

ALLAH’ın verdiği bir maharetle..

Hangi gruptu;

  •  1-el munâfigûne: münafıklar
  • 2-vellezîne fî gulûbihim meraduv: Kalplerinde maraz olanlar(hastalık olanlar)
  • 3-vel murcifûne fil medîneti:Murciflik yapanlar Medine’de..

Bunlar demek ki yakalanma,anlaşılma durumu var..

Uhızû-Ehaze -Tutmak,yakalamak,enselemek

ve guttilû-tagtîlâ–öldürmek

Burada mefulü mutlak var… burada öyle bir öldürülüşle öldürülürler ki diyor..İbreti alem anlamında ..bir ibare ile..Bakın  komşulukta azl ediliyorlar..bir mühlet veriliyor..

Bu mühlete rağmen yine orada kalırlarsa gitmezlerse ve hala eski durumlarına gelirlerse..

Tespit edildikleri yakalandıklar halde o durumda cezaları ne ?

Öldürülmeleri..

Çünkü ALLAH-U TEALA  bir toplumun bozulması konusuna ifsat deniliyor.. 37:35

Çok hassas ALLAH-U TEALA

Çok önem veriyor buna

  • Zıttı ıslah…. düzenleme anlamına gelir..
  • Öbürü ifsat(Düzeni bozma, karışıklık çıkarma.Kargaşalık.)

Bu konuda ayetler çok sert.. müsamaha etmiyor..

Hatta fitne gatilden beterdir deniliyor..

Olur mu katledilir mi falan..ALLAH-U TEALA diyor ki; fitne gatilden beterdir..

Öldürmediğiniz taktirde öyle bir fitne çıkar ki, birçok kişiyi içeren  bir fitne olur, onların hem dünyalarını hem ahiretlerini mahveder..

Kainatı Yaratan ALLAH-U TEALA bu emri veriyorsa..

Bizden iyi biliyordur heralde..

had cezalarına itiraz ediyorlar ama…

Bir hocanın yaşadığı tecrübeyi anlatayım;

Daha evvel  bu kişi islam’da had cezaları çok şiddetli diyor..Hoca  da susuyor..

Bir gün adamın evine hırsız giriyor..

Hoca da geçmiş olsun ziyaretine gidiyor.. onun evine gidiyor.

Ya ne oldu diyor..

adam falan filan anlatıyor ..şerefsiz hırsız diyor ..paramı alsa önemli değil diyor…

Girmiş yatak odasına diyor..çamaşırları karıştırmış..mahremimi dağıtmış diyor..öyle de girip çıkmış diyor..

Hoca da diyor ki peki adamı şu an getirseler  ne yaparsın?

Valla kafasına alnına sıkarım ..diyor..

Diyor ki.. ALLAH  senden daha merhametli !

Niye, o sadece elini kesiyor !..

ALLAH ‘ın Ayetlerine iman etmek lazım..

Bir hikmeti olduğunu bilmek lazım..

Fitne katilden daha beterdir..

Rabbim diğer ayettede ikazlara devam ediyor..


33-Ahzab Suresi 62. Ayet 

سُنَّةَ اللّٰهِ فِى الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْدٖيلًا

Sunnetallâhi fillezîne halev min gabl, ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ.
Bu Allah’ın daha evvel gelip geçenler hakkındaki kanunudur ve elbette ki, sen Allah’ın kanunu için bir tebdîl bulamazsın.
Sunnetallâhi ALLAH ‘ın sünneti


fillezîne halev min gabl-bundan öncekilerden gelenler için kuralı budur..

ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ-Ve ALLAH ‘ın Sünnetlerinde hiçbir değişiklik bulamazsın..

ALLAH-U TEALA şunu diyor;

Ben Yarattığımdan itibaren diyor ,islaha çok önem veriyorum.. Geçmiş toplumlarda Resullere,Nebilere hangi şekilde davranmalarını emretiysem onda bir değişiklik yok..aynı şekilde bunları sana da emrediyorum..

Ama Tarih kitaplarına baktığımızda bu durum olmamış..

Bir mühlet verilmiş ya..Mühlette zaten çıkanlar çıkmışlar terk etmişler..Medine de böyle bir olay vuku bulmamış..

Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında olaylar anlatıldığı gibi değil..Gerek had cezaları olsun ..gerek bu türlü şeyler olsun çok fazla uygulanmamış..

Toplum öyle bir düzgün toplum ki had cezalarının uygulanabileceği birkaç vaka olabilmiş..

O kadar az olmuş ki..Alimler bu konular üzerinde tereddüt etmişler..

Zina’da uygulanan ceza  – recm cezası var mı yok mu, kuranda var mı yok mu uygulama nasıl olmuş diye.. çünkü bir iki tane örnek var …1-2 örnekten kişiler tam bir hüküm çıkaramışlar insanlar gruplara ayrılmıştır ..bunu niye anlatıyorum..

Toplum düzeni Medine de özellikle çok güzel oturmuş..

İnsanlar dükkanı kapatmadan çok rahatlıkla camiye gitmişler..

1-2 istisna dışında büyük olaylar olmamış… ama bugün ahlakın koptuğu ahir zamanda, islamiyetin tam yaşanmadığı şeylerde bir günde olan olaylara  bakın… o dönemle kıyaslayın neler olduğunu göreceksiniz..

Bunlar ALLAH ‘ın Ayetleri… ALLAH’ın Sunnetullahı… bunlara uyulursa doğru yaşanır..


ALLAH-U TEALA  bu ayetlerle bizleri, münafıklara, kalplerinde maraz olanlara, sarsıntılı bir şekilde toplumu bozmaya çalışanlara- algı mühendislerine karşı uyarıyor..

Ve  bunlara karşı kalbimizi açmamız gerekliliğini vurguluyor..

ALLAH-U TEALA bizim Kuran Ayetlerini iyi anlayıp onları düşünerek güzel amel etmeyi nasip etsin.

İnşaallah.

SADAKALLAHULAZİM

EL FATİHA

AHZAB (24.sohbet) 59.ayet “Tesettür 2″(ktpçk-5)#


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İÇİN LİNK’E TIKLAYINIZ:

https://yadi.sk/d/CBN2_Pqico2dT


AYET METİNLERİ


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا ﴿٥٩﴾

Yâ eyyuhân nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn(celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

1. yâ eyyuhâ : ey
2. en nebiyyu : nebî, peygamber
3. kul : de, söyle
4. li ezvâci-ke : (senin) zevcelerine, eşlerine
5. ve benâti-ke : ve (senin) kızların
6. ve nisâi : ve kadınlar
7. el mu’minîne : mü’min
8. yudnîne : sarınsınlar, örtünsünler
9. aleyhinne : onların üzerine
10. min celâbîbi-hinne : cilbablarından, dış giysilerinden
11. zâlike : işte bu
12. ednâ : en yakın, daha uygun
13. en yu’refne : tanınmaları
14. fe : böylece
15. lâ yu’zeyne : eziyet görmezler, eziyet görmemeleri
16. ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ….. oldu, olandır
17. gafûren : mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
18. rahîmen : rahmet eden, rahmet nuru gönderen, Rahîm esması ile tecelli eden
 Ey Nebî (Peygamber)! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (mü’min kadınlara) söyle, cilbablarını (bedenlerini örtecek elbiselerini) giysinler, sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi ,incitilmemelerine daha uygundur. Ve Allah, Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).

SES KAYDININ METNİ:


Ahzâb Sûresi (24)59.Ayet

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym

Bismillâhir rahmânir rahîm


Geçen hafta biliyorsunuz.. Ahzâb Sûresi 59. Âyetin gereği olarak Tesettürle ilgili bir konuşmamız olmuştu..Bir giriş yapmıştık..

Tekrar dediğim gibi Kurân-ı Kerîmde asıl Tesettür Âyeti bu değil… özellikle Nur Sûresinde ard arda gelen Âyetler var..
Aynı zamanda Kadın ve Erkek münasebetlerini bildiren Âyetler Kurân-ı Kerîmın değişik yerlerinde geçmiş..
Burada arada bir Âyet olarak geçiyor ama çok önemli bir Âyet… burayı işlerken de biliyorsunuz..
Adetimiz şu üzere…
Âyetleri inceliyoruz ,orada geçen bir kavram var ise terminolojik bir şeyler varsa, orayı da mümkün olduğu kadar izah etmeye çalışıyoruz…
Çünkü Kurân-ı Kerîm’in terimleri anlaşılırsa Kurân-ı Kerîm daha iyi anlaşılır…
Kavramlar var ..bir de kelimeler var… kelimeler bir dilden başka dile bir kelimeyle izah edilebiliyor…misal : Masa, İngilizcede (Table); Arapça’da (Tavile) … Lakin kavramları bir kelimeyle izah  edemiyoruz..Onun üzerine biraz konuşmanız gerekebiliyor..
 ALLAH-U TEALA Kurân-ı Kerîm içerisindeki bu kavramları anlamamızı istiyor..
Bunları anlarsak , çok şeyi anlarız..
İşte Tesettür bu anlamda bir kavram…Buna sadece Başörtüsü diyemezsiniz..Bunun altında bir sürü fıtrati, hikmeti olay var..Bunu anladığınız taktirde, çok ayrıntı imiş gibi gözüken ya da toplumda ezbere bilinen bazı şeyler çok daha anlaşılır olacaktır..
Bir zaman sizin karşınızda da böyle bir sorun çıktığında, bilmeniz gereken, anlamanız gereken bir şey çıktığında da- ana felsefeler  anlaşıldığında- bunlara cevap çok daha kolay olacaktır..
O yüzden kavram olarak geçen hafta Tesettüre girmiştik…. hafif geri alacağım..Geçen haftaki konuşmaya bağlayacağım .geçen hafta zaman yetmemişti.. yoksa yarım kalır..
ALLAH-U TEALA  insanı yaratırken insanda üç önemli unsur yaratıyor..
 
Ruh, Nefs ve Beden..
Bunların koordinatörüde de ‘’Akıl’’…yani bilinç dediğimiz kuvvet ..
Nefs biliyorsunuz….
Cennette bulunan Adem ve Havva’nın hakim olduğu alan…
Burada Nefs yüklemesi yapılıyor… nereden anlıyoruz??? Biz Ademi nefsin  vâhıdetin‘den ve ondan da eşini yarattık..diyor

Araf Sûresi 189. Âyet

هُوَ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشّٰیهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفٖيفًا فَمَرَّتْ بِهٖ فَلَمَّا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

Huvellezî halegakum min nefsiv vâhıdetiv ve ceale minhâ zevcehâ liyeskune ileyhâ, felemmâ teğaşşâhâ hamelet hamlen hafîfen femerrat bih, felemmâ esgalet deavallâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihal lenekûnenne mineş şâkirîn. 
O odur ki sizi bir tek nefisten(nefsin vahidetin) yarattı, eşini de ondan yaptı ki gönlü buna ısınsın, onun için vaktaki bunu derâğûş eyledi, bu hafifçe bir hamlin hâmili oldu, bir müddet bununla geçti, derken ağırlaştı, o vakıt ikisi bir kendilerini yetiştiren Allaha şöyle dua ettiler: bize yaraşıklı bir çocuk ihsan edersen yemin ederiz ki elbet şükreden kullarından oluruz

Demek ki Nefsin Hamulesi yaratılma özü/ kaynağı ‘’nefsin vâhıdetin’’..
‘’nefsin vâhıdetin’’ de önceki derslerden anlatıldığı gibi ..
ALLAH-U TEALA’nın Cemâl’ inden kaynaklanan bir nüve… (04:32)
Bunu Cennetle ilgili derslerde anlatmıştık. Yani basit bir kavram değil.. O derece yüksek..
Ve bu Nefsle beraber Adem ve Havva(insan) dünyaya indiriliyor..
Söylemeyi unuttum, en başta biliyorsunuz…Ruh var insanda ..Ruh yüklenilmiş..Nefste yükleniliyor..Bir şekilde de toprak bedenimiz..şuandaki yeryüzü bedenimiz olanla beraberde şuanda yaşamaktayız..
Herkeste şuan bir Nefs var..Nefsin kaynağını biraz evvel söylemiştik..
İşte bu Nefse ALLAH-U TEALA bazı özellikler yüklüyor ama bunu Kadına ve Erkeğe bazı Fıtrati farklılıklar oluşturacak şekilde de yüklüyor..
Geçen ders , Biyolojik bazı ipuçlarından gelirsek…
Kadında ne vardı XX geni var… Erkekte de XY geni var..
Bunu ilkokullarda bile öğretiliyor..Biz bunu Fen-Biyoloji derslerinde öğrendik..
Bir şeyde bir farklılık var ise ; Bunun muhakkak hikmetsel farklılığı vardır.. Bu biyolojik, bunun Nefisle ne ilgisi var diyemezsiniz..!!
ALLAH-U TEALA öyle bir sistem yaratmış ki..birşeyde küçük bir ayrıntı gibi gözüken bir şey,Büyük Alemde başka bir şeylere Tekabül ediyor..Kainatta,yani uzayda, biliyorsunuz..cisimler birbiri etrafına dönüyor…Atomik seviyede de birbiri etrafında dönüyor.. Sanki aynı sistem…
Çekirdeği etrafında dönen  elektronlar, bakıyorsunuz ..büyük Alemde de aynı şekilde…
Birisindeki ip uçları bir diğerinin  ipuçlarını veriyor..İşte buna ‘’Oku’’mak deniyor..Okuduğunuz takdirde bilmediğiniz alanlarda ilim sahibi olabiliyorsunuz…

Alak Sûresi 1. Âyet(İlk inen Âyet)

اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ

Ikra’bismi rabbikellezî halak.
Yaratan Rabbinin İsmi ile oku.
 

Ikra’bismi rabbikellezî halak var ya işte yansımalarından biri bu…
İşte siz Biyolojide X ve Y genlerinde bir şey yakalamışsanız…
Muhakkak ki o hiç tahmin etmediğiniz başka bir alanda bir şeyi açıklıyor..
Bu da ‘’’Tefekkursel  İlim’’ ..Tefekkür ettiğiniz de Rabbimin siteminde, ilim geliyor.. 06:58
Bu X ve Y genleri şunu ifade ediyor: X, cazibe unsuru… Nereden gelen bir cazibe… ALLAH’ ın Cemâl‘inden gelen bir cazibe unsuru…Bu kadında 2 katı verilmiş…XX  ! …Erkekte yok mu, var ..ama tek X olarak verilmiş ..Yani kadın daha endamlı,cazibeli yaratılmış..Bu bir fıtrat.. Bu ALLAH-U TEALA nın Muradı…Erkekte de  farklı olarak  ne var?.. Y geni var.. Y geni de kadın da yok…
Y geni “erk’”i , hakimiyeti temsil ediyor..
İşte biz bu şekilde dünyaya gönderiliyoruz..
X genlerine sahip ve karesiyle, fazlasıyla bulunan kadın da da cazibe olduğunu söylemiştik..
Kadında başka bir yansıma olarak ta şu var.. Kadın da daha duygusal bir yapı var….(nefsani yapının fazlalığı, duygusal tarafı kuvvetlendiriyor).. Bu duygusal yapının gereği kadın beğenilmek duygusunda yaratılıyor…Yani beğenilme arzusu var… Onay cümleleri talebi var..İşte bu olay,kadınlar değerlendirilirken yanlış değerlendirilen konu .. .Yani Tesettürsel konuda fazla gayretli olmayan kadınlara daha farklı ,hak etmedikleri cümleler sarf edilebiliyor.. Ama onların Fıtratlarında ‘’beğenilme duygusu’’var.. Bu tatmin edilmesi gereken bir duygu onlar için..
Bunun temelinde ne var?
En yukarılardan bakarsak..
Cemâlullahı unsur kendisinde tecelli ediyor ya …bunun bilinmesini istiyor.. 
Hak ettiğini düşünüyor o anlamda.. O yüzden dışarıya karşı, başkalarına karşı o duygusunun tatmin edilmesini istiyor..Özellikle Tessetüre zor giren bayanlarda bu mantığı görebilirsiniz.
Erkekte ne var?
Erkekte ise Y geni yani erk var sahiplenme duygusu var..Yönetme duygusu var.. Kontrol duygusu da diyebilirsiniz.. İşte bu 2 özellikleri  farklı  olanlar …aynı dünyada yaşıyorlar…
Ne oluyor peki.. Eğer İslami Şer-i kanunlar olmazsa ortalık karışır… Yani beğenilmek istenen bir yapı .. diğer yandan sahip olmak isteyen bir yapı.İşte ALLAH-U TEALA Şer-i Hükümlerle bunu mahdutluyor, sınırlıyor… Kadına Tessettür emri veriyor..Erkeğe de var.. Ama Erkek te X daha az tecellisi az olduğu için onun çok fazla değil..
Bunu Nasıl açıklamıştık…???
Kadının Tesettürü Elleri,Ayakları,Yüzleri hariç tüm vücudu…
Erkeğin göbeği ve dizi arası.. Bu neyin pratik göstergesi..
Kadınların erkekleri görmekle cinsel arzu duymaların çok az olduğunun göstergesi… Ama erkektede tam tersi.. Erkekte baktığı zaman kadının en ufak hariç olanları dışında olan o cinsel talebi olabiliyor…İşte o Y geninden ötürü.. Hani diyorlar ya..Kadın erkek eşit.. Değil işte ..
Bu eşitsizlik anlamında değil..Farklılık var..
Yani bu çok ciddi bir farklılık…
Erkekler zannediyor ki.. Kadınlar beni görünce cinsel şeyler uyanıyor…Hayır değil..Kadın, erkekteki  Y geninin tezahüründen ..(Tabi İnsanı değerlerde olması gerektiği gibi ) hoşlanıyor… İstisnalar var mı, var..Bir insanda Cemâli unsurlar çok yüksek tecelli ederse ,çok ciddi erkekte de cazibe olabiliyor… Kurân-ı Kerîm’de  bunun örneği var ..Kim? Hz Yusuf (aleyhisselam)…
Hz Yusuf (aleyhisselam) da Cemâlullah tecellisi, yüzünde o kadar fazla ki…
Züleyha, kadınları davet ediyor.. Birine meyve veriyor bıçak veriyor..Ellerini kesiyorlar..

İlgili Âyet Bknz..


Yusuf Sûresi 31. Âyet

فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَاً وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّٖينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَاَيْنَهُ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَرًا اِنْ هٰذَا اِلَّا مَلَكٌ كَرٖيمٌ

Fe lemmâ semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehunne mutteke’en ve âtet kulle vâhidetin minhunne sikkînen ve kâletihruc aleyhinne, fe lemmâ re’eynehû ekbernehu ve katta’ne eydiyehunne ve kulne hâşe lillâhi mâ hâzâ beşerân,in hâzâ illâ melekun kerîmun
(Kadınların) onu çekiştirdiklerini işittiği zaman, onlara (davetçi) gönderdi. Ve onlara karşılıklı oturacak yer hazırladı. Onlardan herbirine (meyve soymaları için) bir bıçak verdi. Ve (Yusuf’a): “Onlara (kadınlara), çık!” dedi. Böylece onu gördükleri zaman ona hayran kaldılar ve ellerini kestiler. Ve: “Hâşâ! Allah için, bu bir beşer değil, ancak kerim (bir) melektir.” dediler.

Kurân-ı Kerîmde gizli saklı herşey var…

Mü’minler ölürken acı çekmezler,büyük bir zevk içinde öleceklerdir..diye bir şey anlatılıyor birisine.. Diyor ki ben  burada karşılığını göremedim Kurân-ı Kerîmde diyor..

Uykuda,Rüyasında Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) görüyor..
Diyor ki Yusuf Sûresindeki o bıçak olayını görmedin mi?diyor
Yani Hz Yusuf’ta(as) tecelli eden ALLAH’ın Cemâlullah’ı… onların fiziksel acı duymalarını engelliyor..

İşte Erkekte de bu şekilde tecelli ediyor..Bir örnek daha vereceğim ayrıntı girmeyeceğim….Ahmed Bedevi Hazretleri var…Peçeyle dolaşıyor.. Niye oyle dolaşıyorsun diyorlar..Peçeyi kaldırısam kimse dayanamaz, ölür diyor… Ve hakikaten birine kaldırıyor ve ölüyor.. Biraz evvel anlattığım konunun sırrı var.

.İşte böyle bir ortamda yaşıyoruz..Erkekle olan mahdudlar ayrı..Kadına olan mahdudlar ayrı…

İşte bu Âyeti kerime de 59. Âyette


Ahzâb Sûresi 59. Âyet

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.
Ey  Peygamber! Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah bir gafûr rahîm bulunuyor

Ezvâcike (Zevcelerine)… sonra benâtike (kızlarına)… ve  3. olarak ta  nisâil mü’minîne (mü’minlerin kadınlarına) söyle…
Bu Peygamber Efendimize (s.a.v.) hitap.. İlk önce kendinden başla… Hanımlarına ,sonra kızlarına bunu tenbih et.. ama yetmiyor hem Resûlluğün gereği olarak ta ..kime söyleyecek… mü’minlerin kadınlarına… bakın mü’minlere demiyor..bizzat kadınlarına diyor..Yani kadınlara bizzat tebliği var..
Kurân-ı Kerîm sadece Peygamber Efendimize (s.a.v.) inmedi..
Buradan dolayısıyla bize de emir var.. önce ailemize,..daha sonra kızlarımıza- uygun yaşlara geldiklerinde…daha sonrada bu 3. Hüküm var…Nazımızın geçtiği ,otoritemizin olduğu, çevremizdeki  mü’min olan insanların hanımlarına da bunu, uygun, hikmetli bir dilde izah etme yükümlülüğünde  bulunmaktayız…Konuştuğunda Hikmetli konuş diye bir Âyette var…

Nahl Sûresi 125. Âyet

اُدْعُ اِلٰى سَبٖيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتٖى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبٖيلِهٖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدٖينَ

Ud’u ilâ sebîli rabbike bil hıkmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen, inne rabbeke huve ağlemu bimen dalle an sebîlihî ve huve ağlemu bil muhtedîn.
(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.

Felsefesiyle anlamaya çalışıyoruz ya..Burada normal klasik yaklaşımlardan farklı anlayışla anlatınca; o hikmete yakın bir ifade olacağı düşüncesindeyim..
Peki ne  yapsınlar ?  neyi söyle  diyor : “yudnîne”  (sımsıkı örtsünler, aşağı indirsinler )  anlamında bir kelime…
aleyhinne”  (üzerlerine) ….min celâbîbihinne (cilbâb’larını)
“celâb”  cilbâb kelimesinin çoğulu.. cilbâb ile  üzerlerini örtsünler..Bu her toplumda cilbâb farklı anlamda kullanılıyor..Bazı toplumlarda Ferace, bazı toplumlarda Çarşaf…Bazı anlayışlarda pardüsü , bazılarında herhangi bir kıyafet olarak…Mesela Arap toplumunda anlaşıldığını söyleyeyim…Türk bayanları,Hacılar oraya gidiyor ya..(onlara demiyorlar da) bize diyor ki ; eşlerine söyle de cilbapları yok üzerlerinde !…Halbuki o giydikleri  burada bazen öcü olarak tabir edilen kıyafet… ama cilbap kelimesi ifadesi onlarda farklı anlamlar  taşıyor… her toplumda farklı …Mesela Hacca Umreye gitmiş olanlar… İranlıları  görmüşlerdir…daha farklı giyiniyorlar …İşte üst örtü denilen…ama burada mantık şu… biraz evvel bahsetmiştik :
Cemâlullah tecellisi var..endam var.. .normalde et- kemik…  ama bir cazibe unsuru var !… Emir , bu cazibe unsurunun görsel nüvelerine  …şimdilik  görsel… başka Âyetlerde sadece bunun görsel olmadığını da açıklayacağız …
Örtecek şekilde ,belli etmeyecek şekilde, görme ile tahrik olan erkek nefsini uyandırmayacak şekilde “giyinsinler  …diye bir ifade var burada..
Sadece dışarıdan bir örtü buna ifade etmiyor… yeterli olmuyor…  ima, imaj  ,dikkatini çeken olmayacak….
 
  • “zâlike ednâ” diyor burada …”uygundur” diye ifade edilmiş…
“ey yuğrafne felâ yué’zeyn” ...onların eziyet edilmemelerine. tanınıp eziyet edilmemelerine  en uygundur...
ednâ  burada en uygundur olarak geçiyor.. ama bu  kelimeyi arapça bilenler bilir.. D-N-Y  kökünden geliyor… dünya  da aynı kökden geliyor… en aşağı demek, en yakın demek, en uygun, en münasip  anlamında…
Ben şöyle bir yorum da geldi : en aşağı derecede uygun olanıdır
yani deniliyor ki ; bu  şer-i bir hüküm… bu ,işin en aşağıdaki kısmı… en şerri kısmı.. en asgarisi  anlamında …bu bile yeterli değil, deniliyor….

Önemli olan bu işin takvası, felsefesi ,niyeti.. bu şekilde ALLAH’ın emri olarak…

uzuvları belli etmiyecek bir şekilde kıyafetinizi giyin..bu en uygundur derken ,aslında bu, işin en aşağı mertebesidir…ifadesi burada.Niçin ?… diğer Âyetlere  geçelim…
Tesettürle ilgili Nur Sûresinde bir çok Âyet var…Oradan bazı şeyleri okuyacağım anlayacaksınız.. 

Nur Sûresi 30.Âyet

قُلْ لِلْمُؤْمِنٖينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Gul lilmué’minîne yeğuddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrum bimâ yasneûn.
Mümin erkeklere söyle, gözlerini çevirsinler, sakınsınlar ve mahrem yerlerini korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Allah, yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır.

Nur Sûresi 31.Âyet

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَائِهِنَّ اَوْ اٰبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعٖينَ غَيْرِ اُولِى الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذٖينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفٖينَ مِنْ زٖينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللّٰهِ جَمٖيعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ve gul lilmué’minâti yağdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ vel yadribne bihumurihinne alâ cuyûbihinn, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ libuûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne ğayri ulil irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazherû alâ avrâtin nisâé’, ve lâ yadribne bierculihinne liyuğleme mâ yuhfîne min zînetihinn, ve tûbû ilallâhi cemîan eyyuhel mué’minûne leallekum tuflihûn.
Mü’min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadınlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahud henüz kadınların avretlerine muttali’ olmıyan çocuklara, müstesna, gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar, hepiniz Allaha tevbe edin ey mü’minler ki felâh bulabilesiniz.

(…..)
ve lâ yadribne bierculihinne – ayaklarını vurmasınlar…diyor… ne için… ziynetlerinin bilinmemesi için
Birkaç yorum var ..bilezikleri var ..küpeleri var..biribirine vurarak yürüdüğünde bir ses çıkıyor…Bu seste ne imajı veriyor?? Kadın imajı veriyor..
Yani Siz bakmıyorsunuz etmiyorsunuz görmüyorsunuz ama şıngır şıngır sesler geliyor..
(Aa ! Kadın)  imajı…
Bakın ilginç ..görsellik yok  burada…  hani dedik ya endam var dedik ..
Ses bile ,onun bir Kadın imajı bile , erkekde bazı duyguların uyanmasını sağlayabiliyor .. Hani  genler  var ya…  dikkatli olun diyor …
aklıma bir örnek geldi… Apartmanda merdivenden biri çıkıyor o ayak seslerinden kimlik ve kişilik anlayabilirsiniz…yaşlı biri mi? çocuk mu çıkıyor ? hatta kaba saba birisi mi  çıkıyor, kültürünü bile oradan anlayabilirsiniz..
ALLAH , işitmek duyusuyla (es-Semî ) ,   ilmini vermiş (elAlîm )…işitme ile sanki görüyor gibi …sizin için gayb aslında … Ama gaybı anlıyorsunuz orada…. aynı şekilde  kadını da  anlıyorsunuz…. topuklu ayakkabı giymiş, tak tak tak tak yürüyor… ziynet yok….bilezik ,küpelerin sesi yok.. Yani sadece görsel kavram değil, imaj verebilecek birçok şey var… Ahzâb Sûresinde ne vardı : ey peygamber hanımları … sözlerinizi  yumuşak ,edalı söylemeyin…

Ahzâb Sûresi 32. Âyet

يَا نِسَاءَ النَّبِىِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذٖى فٖى قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا

Yâ nisâen nebiyyi lestunne keehadim minen nisâi inittegaytunne felâ tahdağne bil gavli feyatmeallezî fî galbihî meraduv ve gulne gavlem mağrûfâ.
Ey Peygamberin kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz, eğer korunur takvalı olursanız, onun için sözlerinizi  yumuşak ,edalı söylemeyin de  kalbinde bir maraz bulunan tamaha düşmesin, güpgüzel, dosdoğru söz söyleyin.

Burada bakın 3 üncü bir konu giriyor : ses .. seste bile karşı tarafın o duygularını açığa çıkaracak durumda bile olmayın deniyor..
Amaç aynı erkeğin o tarafına- o dışa dönük tarafına- mesaj vermemek…
Bakın normal , sadece bugün toplumda anlaşıldığı Tesettür anlayışının ne kadar ötesinde…. ama bu hangi boyutta… takva boyutu…ne diyor burada ; eğer takvalı olursanız….Peki kime hitap…Peygamber Hanımlarına..
Yani Peygamber Hanımları konumunda davranmak isteyen takvalı mü’min kadınlara hitap var burada ..
(Biliyorsunuz seviyeler var..)
İşte dedik ya ednâ…en aşağı seviye.. Yani o kıyafetsel Tesettür.. Bunların en aşağıları…
Bir işin mantığını anlamak çok daha uygun… bunu anladığınız taktirde nice tesettürlü kimseler var ki..kadınım kadınım diye bağırıyor halinden … önemli olan kalplerdeki takva…
Şunuda baştan söyleyim arkadaşlar..bunlar Şer’i Hükümler…
ALLAH’ın Hükümleri bunlar…
İman çok daha önemli…
Bir kişinin asıl müslümanlığı teyit edilecek olan şey kalpteki imanı…(25:06)
Şer’i hükümleri yapmasa bile bu müslümanlıktan düşmüyor… anlatabildim mi ? Ama biz mükellef olduğumuz Kurân-ı Kerîm hükümlerini izahla ve yaşamakla hükümlüyüz…
Ha yaşayamıyorsun bu senin ALLAH la aranda olan bir mesele… Belki de yapmayan..   imansal şeyleri söylemiyorum- amelsel şeyleri söylüyorum… senden benden yapanlardan çok daha kıymetli olabilir …ama o işin batın kısmı…Biz bunu anlayamayız..Ama bir kişi yapmasa bile.. şunu düstur yapmalı :   ya, ben bu hükümlerin anladım ama… ben bunu yerine getiremiyorum … ALLAH affetsin, demeli…
Yoksa ” Ya, bir örtüde ne var ,  kapanmakta ne var…ne ola ki ? ” dememeli…
Bu şuna benzer… içkinin içilip içilmemesi konusunda… bira da haram mıdır ,şu da haram mıdır demek ayrı.. ya, ben bunun haramlığını biliyorum ama içki içiyorum; ALLAH affetsin, birgün tövbe ederim…demek ayrı !
Çok farklı …birisi küfür , birisi günah…
ALLAH günahları affedebilir ama inkar etmek, reddetmek, o tehlikeli bir boyut…
Çünkü bu sohbeti dinleyenlerden, burada bulunanların  tanıdıklarından…Bu Tessettürü layıkıyla yerine getiremeyenler olabilir..Onlar alınmasın ….ama ben işin felsefesini anlatıyorum..
Biz anladıklarımızı ne kadar hayata geçirirsek o kadar güzel … Ya da, yapıyoruz da, şer-i hükümler boyutunda yapıyoruz… ama bunun ne kadar felsefesine, derinlerde mantığına, hikmetini anlayarak yaparsak, farklı… ben sadece bunları dile getirmek istiyorum…
Gelmişken Nur Sûresinin 31. Âyetinde olan Tesettür örtüsü emri Başörtüsü burada geçiyor ..
Onuda burada açıklamak durumundayız..

Nur Sûresi 31.Âyet

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَائِهِنَّ اَوْ اٰبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعٖينَ غَيْرِ اُولِى الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذٖينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفٖينَ مِنْ زٖينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللّٰهِ جَمٖيعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ve gul lilmué’minâti yağdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ vel yadribne bihumurihinne alâ cuyûbihinn, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ libuûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne ğayri ulil irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazherû alâ avrâtin nisâé’, ve lâ yadribne bierculihinne liyuğleme mâ yuhfîne min zînetihinn, ve tûbû ilallâhi cemîan eyyuhel mué’minûne leallekum tuflihûn.
Mü’min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadınlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahud henüz kadınların avretlerine muttali’ olmıyan çocuklara, müstesna, gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar, hepiniz Allaha tevbe edin ey mü’minler ki felâh bulabilesiniz.

vel yadribne—örtsünler.. bihumurihinne. .. burada humur kelimesi, çok ilginç ,bu Türkiye’de tartışma konusu…Dünya da çok tartışma konusu..Yaşar Nuri Öztürk te bu  gündeme geldi..Başörtüsünün tercümesinden hareketle…bu fular gibi anlaşılmış..Yani diyor ki fular  gibi birşey..Burada fular diye bir tercüme yapıldığında… yani  fular boyuna örtülüyor.. Burada  tercümesi inkar edilemeyecek bir şey var..Ne var.. Göğüs kelimesi geçiyor burada..
Cuyûbihinn- cuyûb :gerdan,göğüs denilen yer… burayı örtsünler… burası şimdi çok net olduğu için burası inkar edilemiyor…Ama diğer burayı örtsünler… başörtüsü denmiyor diyor… örtülerinizi örtün diyor…
Bunu bu Âyeti, Suriye’de eğitim görmüş olan…Ana dili hem Türkçe hem Arapça olan  bir bayan hastamdan dinledim..Diyor ki bu açıklamalar ,bu izahları görünce  çok şaşıyoruz…başörtüsünün birçok çeşidi var… bunun hepsinin  bir arapça karşılığı var… ama bu Âyette geçen  hımar (çoğulu- humur) ifadesi , bizde en katı, en yoğun örtülerden biridir..
Yani  doladıkça dolanan bir örtü diyor..Bununla elbette, zaten buralar örtülür diyor..Yani fular gibi çok hafif bir şey değil ki ,diyor …ama anadili arapça olmayan, bu konuya vakıf olmayanlar bunu izahlarını böyle  yapınca.. .biz diyor şaşırıyoruz ve üzülüyoruz diyor…Hani çok ince tülbent gibi birşey değil..sadece  boyunlarını örtsünler değil..Zaten boynu da örten ,basit bir başörtüsünden çok daha ciddi bir örtüymüş… elbette ki buralarını(gerdan-boyun gerdan) sıkıca örtsünler diyor..
Artı burada ne var?
Neden RABbim buranın örtünmesini istiyor…Burası çok önemli !!!!
Bakın bir insan belki başını örtmeye bilir…Hazır değildir..
Ama gerdanını,gögüsünü,dekoltesini bir düğme ile kapatmalı… Türk toplumunda bir adet var biliyorsunuz… misafir geldi ona ikram edilirken… kadınlar ellerini şu şekilde yaparlar…(elleriyle gerdanlarını kapatırlar)
Bu örfi… neden ?  burası her ne kadar örtülü olursa olsun… gevşek olduğu takdirde ikram içine eğildiklerinde bir cazibe alanı …
RABbim oranın özellikleri örtünmesini  istiyor…
Ama bugünde özellikle dekolte olarak ilk açılan yer orası maalesef..
sadece başörtüsü değil görüyor musunuz ?! Orası bile…hatta bir üstünü söyleyeyim..
İşte o et  kemik meselesi.. et kemik var bunda ne var bunda diyemezsiniz..
O cazibe o kadar yüklü ki kadında…
Kadının  yasak edilen en ufak bir yerinin bile açılması bile erkeğin dikkatini çekiyor…
Şimdiki fıtrat …
Bunu Yaratan ALLAH o yüzden ört diyor..
Biraz hareketlenmesi bile yetiyor.. çok fazla açılmasına gerek olmadan…
Fıtrat demek ki biz de o kadar yüksek ki …İşte o nefs yüklemesininden dolayı o şey..Bunun farklı bir alanda yansımasını söyleyeyim…
Bir Hadisde Diyor ki ;
Hüriler yani Cennetteki kadınların özelliklerini anlatırken,nerdeyse derileri şeffaf … diyor..
 
 

Bakara Sûresi 25. Âyet

وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هٰذَا الَّذٖى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهٖ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فٖيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

Ve beşşirillezîne âmenû ve amilus sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr, kullemâ ruzigû minhâ min semeratir rizgan gâlû hâzellezî ruzignâ min gablu ve utû bihî muteşâbihâ, ve lehum fîhâ ezvâcum mutahheratuv ve hum fîhâ hâlidûn.
İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. Hâlbuki bu rızık onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

Geniş yelpazalerden bu kavramı açmaya çalışıyorum..
Umarım dağıtmıyorumdur..Anlaşılır şekilde olsun diye..
İşte bunun bir sosyal yansıması var…
İşte biraz sonra onların eziyet edilmemelerine  neden uygun olacağına götürecek burada…
Biraz daha sosyalleştirelim…
Kadın cazibe unsuru olarak dolaşıyor..Ona emir var..  Bir de  erkek var… herkes tesettürlü değil..
Sizde yolda gidiyorsunuz …

Nur Sûresi 30.Âyet

قُلْ لِلْمُؤْمِنٖينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Gul lilmué’minîne yeğuddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrum bimâ yasneûn.
Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

Yeğuddû ;Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar .. diyor.. Orada geçen kelime ne biliyormusunuz ?
Aşağı indirsinler…yani siz de dışarıda dolaşırken -tamam tesettür size emir  değil ama- siz de böyle gözleri açmış, radarlar gibi dolaşmayın diyor… Gözlerinizi aşağı indirerek dolaşın diyor…Yani radarları açmış ,antenleri açmış,kamera  gibi gezinen şekilde dolaşmayın ..diyor..
Burada bir şeyi açıklayacağım;
Peygamber Efendimiz(s.a.v.) Hz. Ali(r.a.) şöyle diyor; Ya Ali diyor.. Mükerrer (Tekrarlanmış, yinelenmiş)bakıştan sakın diyor.. Yani ikinci bakıştan sakın diyor…
Birincinin sorumluluğu yoktur..Ama ikincisinin sorumluluğu vardır..
Burada mükemmel bir fıtrat açıklıyor..Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
Şimdi bir nefsimiz var…Nefsimizle beraber dolaşıyoruz ama akıl kontrolü ile dolaşıyoruz…
Çocukluktan beri aldığımız örf ve terbiye , aynı zamanda islami ve tasavvufi manevi terbiye, bizim nefsin o bütün hevasına tabi olmamamızı ,  onu zapturapt altına alıp kontrol etmemizi , hatta eğitmemizi öğreten bir eğitim değil mi ?…
Biz bununla yaşıyoruz..Zaten İslam bunu gerektiriyor…Ama nefsin  de bir fıtratı var…
ALLAH ‘ın koyduğu fıtrat….buna yanlış diyemezsiniz…
ALLAH ‘ tan Cemalullah’tan   olan her her şeye  “haz”boyutuyla bakıyor..
Çiçeğe de bakıyor..Çiçekdeki güzellikler Cemâllullah’ın  bir tecellisi değil mi???
Manzaraya da  bakıyor,  elmadaki o cazibeye de  bakıyor..herşey deki cazibeye bakıyor… çünkü kaynağı O … cennette oydu ona mülaki(Buluşan, kavuşan, görüşen) … fıtratında ALLAH-i  güzellikden haz alma mekanizması var… siz buna yanlış diyemezsiniz…bu şekilde nefs dolaşıyor… ama ALLAH bize bilinci vermiş ,kontrolü vermiş..Sen onun herşeyini yapamazsın… her şeyine tabi olamazsın, her dediğini yapamazsın…
Şöyle düşünün… Elinde köpekle dolaşan birisini düşünün yolda..bir elinde köpek, ipi elinde dolaşıyor… köpek neyi temsil ediyor..??
Nefsi temsil ediyor..
Kendi aklı bilinci de sahibi… köpek bir sağa bakıyor bir sola bakıyor…sen köpeğin her baktığı yere bakarmısın?? her gittiği yere gider misin??
Köpek bir şey görür ;bir köpek görür, gider …sen de onun götürdüğü yere gitmek durumunda mısın ?…  köpeği çekeceksin…yani senin kontrolünde olacak…
şimdi yolda gidiyorsun… köpekle beraber gidiyorsun… karşıdan gelen bir kadın var… kadın elinde de bir dişi köpek var ..
Sizde de erkek köpek olduğunu düşünün…
Olayları daha anlaşılır, sosyal bir mesele haline getirmeye çalışıyorum.
.Sizin ilgi ve alakanız dahilinde değil.. Ama sizin köpeğiniz..karşıdan gelen kadının köpeğine meyil(Eğilim, temayül,ilgi,gönül verme)etti.. havlamaya başladı , gitmeye başladı…İlkin şöyle ne oluyor ya diye baktınız… bu birinci bakış… gayri ihtiyari …bunda mesuliyet yok… çünkü nefsinin sizi bir  yönlendirmesi var… Aslında biraz var da onu biraz sonra açıklayacağım … normal avam seviyesinde söylüyorum…Tamam ya köpekmiş dediniz..Bakmayım ben dediniz döndünüz…
İkinci kez tekrar bir dürtü geldi köpeğinizden…baktınız…. ondan sorumlusunuznefsinin hevasına tâbi oldun..
Nefsin dürtüğü yerden sana cazip geldi.. artık baktın..Hani bunu kadına endeksleyin..Hani köpek misali veriyorum..Yaşamsal örneği veriyorum..
Yolda gidiyorsunuz görüş alanınızda normal bir unsur yok bir kadın gördünüz… şöyle bir hafifçe baktınız çevirdiniz..ama içinizdeki mekanizma -nefs- bak bak bak  dediği anda , baktığınızda ne oluyor?? işte bu ikinci bakış oluyor…
Tabi buda sizin..iman ölçünüzde..takva seviyenizle alakalı….
Öyle yüksek bir takva seviyesi yaşama gayretindesiniz ki.. Ve nefsinizi mümkün olduğu kadar eğitme yolundasınız ki… en ufak bir imaja, o ilk  görüş alanında meyletmeniz bile sizin için yanlış konumuna gelebilir….
Bu da takvayla ilgili birsey…
 

  • İşte kadınlara  diyor ki;
O nefs bakışını cezb edecek şekilde hal ve hareketler içerisinde bulunma diyor..
  •  Erkeğe de  diyor ki;
Sen de gözlerini biraz aşağılar indir bakıyım diyor.. Öyle radarların açmış bir şekilde dolaşma diyor.
 

Böyle   yaparsan  hataya düşme şansın az olur …bir sürü şeytan fitinin gelme şansı az olur.
Bu arada ‘’gütmek’’ kelimesi ..Türkçedeki gütmek kelimesi acaba bu kelimenin (yaguddû)kökünden mi dedim ..çok araştırdım bulamadım… Gütmek  değilmiş ama çok yakın bir ses uyumu var orada..İfade de gözlerini ‘’güt’’ diyor sanki  RABBim.. Kontrol sende olsun… Koyunları bırakırsan oraya buraya giderler.. keçiler bilmemnenin bahçelere girerler.. Güt diyor biraz gözünü..
Burada açıklamak istedim..
Şer-i hükümler ,kitabı hükümler, bizim aslında aklımıza hitap..
Muhatabımız aklımız… birinci muhatabı nefis değil ;nefisten sen sorumlusun…
Nefsini terbiye etmekten , tezkiye etmekten biz sorumluyuz…Nasıl terbiye edeceğiz?.. işte o bağ varya  ;o köpeğin ipi …
Oraya gitmek istediğinde  buraya çekeceğiz; buraya gitmek istediğinde oraya çekeceksin…
Sirkteki o vahşi hayvanlar sizce nasıl eğitiliyor arkadaşlar?…
2 metod kullanılıyor..bir ödüllendirme kullanılıyor  bir de ceza kullanılıyor…
İstediğin  güzel bir davranış yaptı, al bakayım şu şekeri… yanlış bir şey yaptı… ona uygun da bağlayıcı hükümler getiriyorsun…Sonunda o hayvan , vahşi hayvan bile neler yapıyor görüyorsunuz… (40:11)
İçimizdeki nefsi de bir hayvan olarak düşünün…
RABBim bize işte misal  veriyor.. Terbiyede…
Nasıl davranman gerektiğini söylüyor..
Yani dizgin elinizde olacak… At olarak düşünün...Bazen sıkacaksın.. Bazen bırakacaksın..
Sürekli sıkamazsın aslında nefsini..biliyormusunuz?
Nefs terbiyesi biraz yanlış anlaşılıyor..
Sürekli muhalefet…sürekli yap,  isyan eder… fırsatını bulduğunda da kaçar gider, yanlış bir şey yapar … komşunun bahçesine gider …İyi yaptığında da ödüllendireceksim.. (40:43)
Ne güzel sabah namazına kalktın..gel sana güzel bir çay ikram edeyim …anlatabildim mi ..Ah ne kadar iyi ,bak zikir sohbetlerine  gittin.. iyi oldu bak ne güzel… biliyorsunuz bu bir eğitim metodudur..
Eskiden sadece dayakla yetinilirmiş Kurân-ı Kerîm  kurslarında …çoğu kimse ne anlatıyor : Ne güzel, anne babam beni  Kurân-ı Kerîm kursuna göndermişti… Caminin Kurân-ı Kerîm kursuna..Kızılcık sopası vardı.. kaçtım bir daha da gitmedim…
Eğitim metodu sadece sopa değil ki!!!
Biz burada ne yaptık?!  Kurân kursunun ilk açıldığı gün..Burayı balonlarla süsledik..Pamuk şekerci ve patlamış mısırcı getirdik buraya …
Yani negatif unsurlar her türlü cazibeyi başka alanda kullanmıyor mu?
Biz de bunu bu şekilde kullandık..Yani bu şekilde yapmaya dikkat etmek lazım..Peki bugünkü  Âyete gelelim..

Ahzâb Sûresi 59. Âyet

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.
Ey  Peygamber!  Zevcelerine ve kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına hep söyle: cilbâblarından üzerlerini sıkı örtsünler, bu onların tanınmalarına, tanınıp da eza edilmemelerine en elverişli olandır, bununla beraber Allah, Ğafurdur Rahîmdir.

Yukarıda ne diyordu.. Bunlar mü’minlere ve müminelere , yapmadıkları şeyden dolayı eziyet ederler- yani aslında kadının içerisine aslında böyle bir tehşircilik, cinsel sapıklık anlamında bir şey yok ama fıtratları gereği beğenilme duygusu var …
bir de kıyafetlerini açtığında (sonraki ayetlerde  göreceğiz… kalplerinde maraz olanlar, ve nefsleri iyice salık olanlar)  o kadınlara eziyet ederler… kötü gözle görürler, laf atarlar, kazanmadıkları ,aslında öyle  olmadıkları pozisyona kendilerini  sokarlar -en azından zihinsel olarak-…
bir video:
 
Diyor ki,  böyle münasip  giyindiğinde  kendinin durumunu da korursun..aynı zamanda da erkeği de korursun..
herkes o kadar kontrol sahibi mi Nefsinde?.. değil…
Kadın kendini kontrol ederek, aslında da erkeğe de ikramda bulunmuş oluyor..
.Aslında  mümin ve mümineleri korumuş oluyor bu hükümler… ALLAH-U TEALA  diyor ki bu Âyetin sonunda:
‘’ve kânAllâhu Ğafûran  Rahîmâ’ ’   ALLAH buna rağmen(Ğafurdur) mağfiret edicidir,örtücüdür ;(Rahimdir) mü’min olanlara özellikle merhametlidir.
  • Diyor ki ; bu hükümler aslında sizin zararınıza değil.. ALLAH Rahim  ya… ALLAH sizi bu şekilde  koruyor..bunlar sizin iyiliğinize bunlar diyor..
  • Aynı zamanda da,  tamam sizde nefis de  var..buna rağmen hertürlü gayreti de gösteriyorsunuz. ..tamam işte…yapabildiklerinize siz gayret edin… yapamadığınız boyutta da ben size Gafur ve Rahim olacağım.. diyor..

ALLAH bize, Kurân-ı Kerîmi’nin hükümlerini  hikmetleriyle anlayıp, yaşantıya geçirmeyi nasip etsin.

İnşaallah 

SADAKALLAHULAZİM


Geri dön

Mesajınız gönderildi

Uyarı
Uyarı
Uyarı

Uyarı!

 

AHZAB (23.sohbet) 57-59.AYETLER “Tesettür1″(ktpçk-4)#

 


SES KAYDINI MP3 OLARAK DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK  İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ :

https://yadi.sk/d/XM_vK3sQco2qR


AYET METİNLERİ


33-Ahzab Suresi 57. Ayet (İniş Sırası: 90)

اِنَّ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهٖينًا

İnnellezîne yué’zûnallâhe ve rasûlehû leanehumullâhu fid dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâbem muhînâ.

Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.

33-Ahzab Suresi 58. Ayet (İniş Sırası: 90)

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yué’zûnel mué’minîne vel mué’minâti biğayri mektesebû fegadıhtemelû buhtânev ve ismem mubînâ.

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. 


33-Ahzab Suresi 59. Ayet (İniş Sırası: 90)

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

 Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


SES KAYDININ METNİ


Ders 23:Ahzâb Sûresi 57.Ayetten itibaren

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhir rahmânir rahîm


Geçen haftalarda, sene başı olduğu için için , Fatiha Suresini tekrar etmiştik…

İki hafta Fatihayı tekrar bir teberrüken işledik…

Şimdi Ahzâb Sûresine geçen sene kaldığımız yerden devam edeceğiz İnşaallah…

Ahzâb Sûresi ilginç bir Sûre…. ‘’Medeni’’ bir Sûre …Medine de inmiş /nazil olmuş bir Sûre ve çok fazla konu var içerisinde.. ama bugün ki  Âyetlere çalışırken baktım…başıyla sonu arasında kesinlikle konu bütünlüğü var…

Ayrı ayrı gözüken, birbirinden alakasız gözüken şeyler,  bize bir şey anlatıyor..

Bugünkü Âyetlerde -nasip olursa- öncesiyle sonrasıyla değerlendirdiğimizde daha iyi anlayacağız..


Zaten Kurân-ı Kerîmin özelliği… Kurân-ı Kerîm, hep birbirinden ayrıymış gibi olan Âyetler gibi gözükse de,

bir Âyetin tefsiri yine bir başka Âyeti oluyor…

Ve “siyak-sibak” denilen, bağlam denilen konu bütünlüğü içerisinde değerlendirdiğinde, her Sûrenin başka bir Sûreyle ;her Âyetin  kendi içerisinde hep böyle bir devinen tekrar eden anlam dizeleri olduğunu görüyorsunuz..

O anlamda da zaten ‘’i’caz’’  eden yani aciz bırakan yani mu’ciz  bir ALLAH’ın; yani Âlemlerin Rabbi Olan ALLAH’ın bir Kitabının olduğunun da göstergesi oluyor bu…

Tabi anlayabildiğimiz , erişebildiğimiz, ALLAH’ın nasip ettiği kadarıyla…

Son Âyetin (56 ) çok çok üstünde durduk… müthiş bir Âyet di..

(Bknz. İlgili Âyet)


Ahzâb Sûresi 56. Âyet:

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmân

Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.


Arkasında ise  bugün işleyeceğimiz 57. Âyet den itibaren;


Bismillâhir rahmânir rahîm.


Ahzâb Sûresi 57. Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهٖينًا

İnnellezîne yué’zûnallâhe ve rasûlehû leanehumullâhu fid dunyâ vel âhırati ve eadde lehum azâbem muhînâ

Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.


Devamını da okuyorum .. Sonra İkisini beraber  değerlendiririz..


Ahzâb Sûresi 58. Âyet:

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yu’zûnel mu’minîne vel mu’minâti bi gayri mektesebû fe kadihtemelû buhtânen ve ismen mubînân

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.


Şimdi burada ‘’eziyet’’ kelimesi geçiyor..

Eziyet(yu’zûne) ; 4 şekilde açıklanmış:

  • Birincisi  ALLAH’ a eziyet
  • İkincisi onun Resûl’une (sallallâhu aleyhi ve sellem)
  • Üçüncüsü mü’min erkeklere 
  • Dördüncüsü mü’min kadınlara 

Eziyetin birkaç anlamı var ; Kurânı Kerîm de geçtiği haliyle .. bir kere Türkçe de kullanılıyor.. eza ,eziyet anlamında kullanılıyor zaten … ikinci anlamı incinmek anlamında kullanılıyor.. insanların yaptıklarından incinmek … duygusal bir travma anlamında ..incinmek eziyet.. diğeri  bir hastalık anlamında.. hani eza ,cefa deniyor ya bu anlamda kullanılmış.. bir de rahatsız edilme anlamında kullanılmış.. incinmeye yakın ama farklı var… Bu 4 şekilde gelmiş.. birisini açıklamayacağım..

Hastalık anlamında kadınların ay halleri var ya o kadınlara bir ezadır..rahatsızlıktır…

(ilgili Âyet bknz )


2-Bakara Suresi 222. Ayet

وَيَسْپَلُونَكَ عَنِ الْمَحٖيضِ قُلْ هُوَ اَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِى الْمَحٖيضِ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَاْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابٖينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرٖينَ

Ve yes’elûneke anil mahîd, gul huve ezen fağtezilun nisâe fil mahîdı ve lâ tagrabûhunne hattâ yathurn, feizâ tetahherne feé’tû hunne min haysu emerakumullâh, innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhıbbul mutetahhirîn.

Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.


Hacla ilgili geçiyor.. Hac da başı tıraş etme olayı var ya… Başlarında eza olanlar bunu yapmaya bilirler diyor .. Hani başında bir hastalık olanlar yani tıraş oldukları halde bunun artması  sözkonusu olduğunda .hastalık anlamında kullanılmış ‘eza’.

(ilgili Âyet bknz aşağıda)


Bakara Sûresi 196. Âyet

وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْىِ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُسَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْىُ مَحِلَّهُ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرٖيضًا اَوْ بِهٖ اَذًى مِنْ رَاْسِهٖ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍ فَاِذَا اَمِنْتُمْ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْیِ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِى الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِى الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ

Ve etimmul hacce vel umrate lillâh, fein uhsırtum femesteysera minel hedy, ve lâ tahligû ruûsekum hattâ yebluğal hedyu mehılleh, femen kâne minkum merîdan ev bihî ezen mir raé’sihî fefidyetum min sıyâmin ev sadegatin ev nusuk, feizâ emintum, femen temettea bil umrati ilel hacci femesteysera minel hedy, femel lem yecid fesıyâmu selâseti eyyâmin fil hacci ve seb’atin izâ racağtum, tilke aşeratun kâmileh, zâlike limel lem yekun ehluhû hâdıril mescidil harâm, vettegullâhe vağlemû ennallâhe şedidul ıkâb.
Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır.

Bir de bir olayın zararlı etkileri gibi… Hani Savaşta olan bir namaz var ya ‘’korku namazı’’ deniliyor.. Savaşta bile namaz terkedilmiyor ya …orada silahlarını da yanlarına alsınlar diyor..orada bir istisna getiriyor. .eğer ağırlık(güçlük) gelirse ve  yağmurun eziyeti olursa diyor..Yağmur silahlarına ağırlık veriyor ya ağırlaştırıyor onları..onları bırakabilirler diyor.. Yani bu 3 anlamı istisna gibi kullanılmış..

(Bknz. İlgili Âyet (ler)


Nisâ Sûresi 102.Âyet

وَاِذَا كُنْتَ فٖيهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَاْخُذُوا اَسْلِحَتَهُمْ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَائِكُمْ وَلْتَاْتِ طَائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَاْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَمٖيلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةً وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰى اَنْ تَضَعُوا اَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُوا حِذْرَكُمْ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِرٖينَ عَذَابًا مُهٖينًا

Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeten. Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînân.

 Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. 


Bunun dışında ‘eza’Türkçe de kullanılan eziyet, incinmek ve rahatsız edilmek anlamlarına geliyor..

Fakat burada ilk eziyet kimin hakkında kullanılıyor…

ALLAH… şimdi ALLAH’a eziyet verenler gibi bir ifade..

‘’Vellezîne yu’zûnel ‘’  ‘’ yu’zûne’’  eziyet edenler

Peki ALLAH’a eziyet nasıl oluyor?!

Ya da ALLAH’a ‘’eza’’ nasıl oluyor?!

  • Birincisi; eğer  siz ALLAH’a şirk koşarsanız.. ALLAH’a haksızlık etmiş oluyorsunuz…En büyük burada eza bu..
  • İkincisi; ‘’yap’’ emirlerini ‘’yapmamak’’ Ya da ‘yapma’ emirlerini ‘’yapmak’ la olabilir..

Bir de ‘subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne)’’ diye bir ifade var..

ALLAH onların yaptıklarından söyleye geldiklerinden münezzehtir.

(Bknz. İlgili Âyet )


Haşr Sûresi 23 Âyet:

هُوَ اللّٰهُ الَّذٖى لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزٖيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsus selâmul mû’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbiru, subhânallâhi ammâ yuşrikûn

O, öyle Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.


Bir de ;

Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne). Ve selâmun alel murselîn(murselîne). diyoruz..

Ve onların sıfatlıya geldiklerinden münezzehtir …anlamındadır bir ifade var..

(Bknz. İlgili Âyet(ler))


Sâffât Sûresi 180.Âyet

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ

Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn.

Senin izzet sahibi Rabbin onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan’dır (münezzehtir).


Sâffât Sûresi 181.Âyet

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلٖينَ

Ve selâmun alel murselîne

Ve gönderilen Resûllere selâm olsun.


Şimdi burada Mâide Sûresi 64.Âyet te eli sıkıdır, eli bağlıdır diyor Yahudiler ALLAH için yani cimridir Haşa!!!


Mâide Sûresi 64.Âyet

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّٰهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ اَيْدٖيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزٖيدَنَّ كَثٖيرًا مِنْهُمْ مَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَاَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ كُلَّمَا اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُ وَيَسْعَوْنَ فِى الْاَرْضِ فَسَادًا وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدٖينَ

Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûletun gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâû  ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrân ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeti kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâdan vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîne

Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır) , dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.


Buda bir eziyet!!!!!

Bir de Tevbe Sûresi 30.Âyet var … ALLAH’a evlat isnatı (1. isim Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme ; 2. Karacılık, iftira) var.

ALLAH’a çocuk edindi diyorlar. İki kişi var Kurân-ı Kerîm da geçen ;

Birisi Hz. İsa (aleyhisselâm)  diğeride Hz. Üzeyir (aleyhisselâm)

Üzeyir ALLAH’ın oğludur.” Dediler diyor.Bu ifadeler çok ilginç, ‘’ yer ve gök neredeyse bu sözün ağırlığından çatlayacaktı’’ diyor.

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Tevbe Sûresi 30.Âyet

وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسٖيحُ ابْنُ اللّٰهِ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ يُضَاهِؤُنَ قَوْلَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

Ve kâletil yahûdu uzeyrunibnullâhi ve kâletin nasârâl mesîhubnullâhi .zâlike kavluhum bi efvâhihim yudâhiûne kavlellezîne keferû min kablu kâtelehumullâhu ennâ yu’fekûne

Yahudiler, Uzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!


Meryem Sûresi 88.Âyet

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا

Ve kâluttehazer rahmânu veledân

“Rahmân, bir çocuk ittihaz etti (edindi).” dediler.


Meryem Sûresi 89.Âyet

لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْپًا اِدًّا

Lekad ci’tum şey’en iddân
Andolsun ki siz, çok kötü bir şey yaptınız .

Meryem Sûresi 90.Âyet

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا

Tekâdus semâvâtu yetefattarne minhu ve tenşakkul ardu ve tehırrul cibâlu heddân

Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir!


Bu ifadeler çok ilginç, ‘’ yer ve gök neredeyse bu sözün ağırlığından çatlayacaktı’’ diyor.

Kafir oldular diyor.. Birde birçok insan Kafir oluyor ama ‘’Yerlerin ve göklerin çatlayacağı kadar bir şey… çok büyük bir eziyet olmalı..

Ama eksik olan insana göre kıyaslamayın

Bu eziyetin ALLAH indindeki ifadesi…

Yani insanı değerlerle kıyaslamamak lazım..

Bir eziyette kız çocuklarını ALLAH’a isnat etmek…

Meleklere ALLAH’ın kızlarıdır diyorlar…kız çocukları onundur diyorlar..

Ama erkek çocuklarını kendilerine ayırıyor ..diyorlar

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Nahl  Sûresi 57.Âyet:

وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَ

Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehû ve lehum mâ yeştehûn.Onlar, kızların Allah’a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor. 

Daha sonra tesettür Âyeti var ..orada geçecek..onlar süsleyip gezindirdikleri her hangi bir konuşmada derdini anlatamayan  yani parantez içinde ‘’acizliği’’ mi kızlara isnat ediyorlar..

Bu kurban keserken en zayıfını kesiyorlar ya ‘’Habil ile Kabil ‘’ meselesi onunla alakalı …İnsan sevdiğini en iyisini layık görür.. Bununla alakalı..

Dolayısıyla ALLAH’a eziyet birinci kanalı bu..

Peki bir şey daha var.. Tefsirlere baktım.. Bazı kitaplarda O‘nun Resûl’üne (sallallâhu aleyhi ve sellem)  diyor ya..

Orada “Resûl-u  hu” diyor.. .. Onun Resûl – ü…(hu zamiri kullanılmış)… Yani “Resûl’e “demiyor….”O‘nun Resûl’ üne” diyor.. Resûl ‘un (sallallâhu aleyhi ve sellem) ALLAH indinde değeri ile ona yapılan haksızlık….

bunun aynı zamanda ALLAH’a eziyet olduğunun da bir göstergesi

Yani zatına yapılan suçlamalar da var.. sıfatlandırmalar da var..

Bir de ALLAH ‘ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne..

Bakın ALLAH ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne eziyetten bahsetmiyorum..O ayrı bir konu..

  • ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne yapılmasıyla ALLAH’a yapılmış gibi olan eziyetin ifadesi var burada..

Bir insan ne kadar ALLAH’a  yakınsa, ALLAH’ın korumasına girer..!!!

  • ‘’Mevlâ’’ denilen ifade var ya… budur..
  • ‘’Nâsir’’ denilen ifade var ya… budur..

‘’Mevlâ’’ ve ‘’Nâsir’’ ifadelerini çok kullanıyoruz..

ALLAH’ın özel koruma alanına giriyor..

  • Esmalardan  ‘’El Gayyûr’’ esması  var..

ALLAH Resul ü bir hadisinde diyor ki:

’’Sa’d’ın söylediğine mi hayret? O kesinkez  kıskançtır (gayyurdur).Ben Sa’d’dan daha Gayyûrum,ALLAH da benden…


وَعَنْ اَبِى هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: يَا رَسُولَ اللَّهِ لَوْ وَجَدْتُ مَعَ أهْلِى رَجًُ أُمْهِلَهُ حَتّى آتِىَ بِأرْبَعَةِ شُهَدَاءِ. فقَالَ #: نَعَمْ. فقَالَ: كََّ. والَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ إنْ كُنْتُ ‘عَجِّلُهُ بِالسَّيْفِ قَبْلَ ذلِكَ. فقَالَ #: اسْمَعُوا إلى مَا يَقُولُ سَيِّدُكُمْ. إنَّهُ لَغَيُورٌ، وَأنَا أغْيَرُ مِنْهُ، واللَّهُ تَعالى أغَيْرُ مِنِّى[. أخرجه مسلم ومالك وأبو داود.»أُعَجِّلُهُ بِالسَّيْفِ« أىْ أضْرُبُهُ

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Sa’d İbnu Ubâde (radıyallahu anh) dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü, ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahit getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?”

“Evet!” buyurdu Aleyhissalâtu vesselâm. Sa’d:

“Asla dedi, seni hakla gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm.”

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan  da kıskancım, Allah da benden kıskanç.” [Müslim, Li’ân 16, (1498); Muvatta, Akdiye 17, (2, 737); Ebû Dâvud, Diyât 12, (4532).]


Gayyûr;  Kıskanmak olarak ifade edilmiş ama , İnsani  kıskanmada nefsani eksikler  var..

Ama Bu Gayyûr ALLAH’a isnat edildiğinde, koruma ,gözetme ,kayırma anlamına geliyor..

Harislik ,düşkünlük anlamına geliyor.

Hani Raûf un Rahîm  var ya Mü’minlere olan düşkünlük… bunun ALLAH’ taki ifadesi..

Eğer bir insan yaptıklarıyla düşünceleri ile ALLAH’ a yakınsa , ALLAH’ ın ona olan Gayyûrluğunu düşünün.

.bir de bu kişi;

Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)  ise..!!!!!!

  •  Gayyûrluğu ,harisliği sebebiyle ona yapılan eziyet ALLAH ‘a yapılan eziyet gibi oluyor… aynı zamanda..

Ahzâb Sûresindeki önceki Âyetlerde de geçmişti..

Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) e eziyet nedir? Bahsederken o ayetlerden bahsedeceğiz İnşaallah

O yüzden insanlar biraz fazla cesaretliler.. Bazı Dini İlmi konuşmalarda, güya bir felsefeyi açıklarken Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem)  Efendimize eziyet derecesinde ileri şeyler söyleniyor..

İşte bu Âyetin ciddiyetine girilirse , buradan da bu kadar  kolay bir şeylerin söylenmemesi lazım..

Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) e eziyette ise; ilgili ise

Tevbe Sûresi 61.Âyet; söyle geçiyor;

(Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Tevbe Sûresi 61.Âyet

وَمِنْهُمُ الَّذٖينَ يُؤْذُونَ النَّبِىَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنٖينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ

Ve minhumullezîne yué’zûnen nebiyye ve yegûlûne huve uzun, gul uzunu hayril lekum yué’minu billâhi ve yué’minu lilmué’minîne ve rahmetul lillezîne âmenû minkum, vellezîne yué’zûne rasûlallâhi lehum azâbun elîm.

(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah’a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.


Ahzab Suresi 57. Âyetin sonunda ne diyordu;

Onlara aşağılıyıcı muhînen … muhîn: Aşağılıyıcı demek..bir azap hazırlanmıştır..Benzer ifadeler…

Buradan kast edilen münafıklar..

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) nü demek ki incitiyorlarmış..

Yani nasıl ALLAH ‘a inanmamak ..ALLAH ‘a bir eziyet ise …

Resûlullahın(sallallâhu aleyhi ve sellem) risaletine inanmamak ta başlı başına bir eziyet oluyor…

Bunun dışında Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimizin hak etmediği ölçüde eleştiride bulunmak onun arkasından söz söylemek te bu Âyete göre Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) i incitmek oluyor…

Ama tehdit çok ilginç..Onlara elem dolu bir azap vardır..Diyor..

lehum azâbun elîm(elîmun).

Elîm ne demek biliyormusunuz;

Elem Arapçada acı demek.. Diş ağrısı ‘’elem’’ olarak geçiyor..

Acıklı derken bazı yerlerde acıklı diyor..

Yani acı veren ..can acıtan.. bir azap vardır diyor..

Demek ki Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)  incinirken de canı acıyor….Karşılığı da öyle oluyor..


Yine Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)i incitme konusunda;

  • ilk akla gelen kâfirler ,
  • ikinciler münafıklar(bu Tevbe Sûresi  61.Âyette işlediği gibi) ,
  • üçüncüsü çok ilginç...Mü’minler de incitiyor..

Çünkü değeri yeterince anlaşılamıyor… (17:05)

Bakın bir ikaz var .. Hatırlarmısınız…

Bu Ahzâb Sûresi 40. Âyette   …

Dedim ya konu bütünlüğ var diye.(Kuran’da).Başındaki sonundakiyle..

(Bknz.)


Ahzâb Sûresi 40. Âyet 

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadim mir ricâlikum ve lâkir rasûlallâhi ve hâtemen nebiyyîn, ve kânallâhu bikulli şey’in alîmâ.

Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


‘’Muhammed , sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.’’ Diyor ..

Şimdi bunu sadece münafıklar, Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘’Ebu Kasım’’ diye söylemiyor.. Sahabe Efendilerimiz (r.a) da öyle hitap ediyor..

ALLAH -U TEALA bu Âyetle tahdit (sınırlama) koyuyor…

Siz onla oturuyor kalkıyorsunuz .. Her insan gibi ama.. Herhangi bir insan değil o..

İçinizdeki birisinin babası değildir .. ha..

O kimmiş:?!

Âyetin devamı ; Lakin ALLAH’ın Resûl  ‘ü ve Nebîler’in  Hatemi’dir (Sonuncusu).!!!!

‘’Hatem’’ aynı zamanda; yüzüğün taşı demek miş..

Yüzük bütün Nebîlere benzetilirse.. O yüzüğün taşı..

Yani Nebî bile demiyor.       .( Nebî bile dese çok özel ..Yani İnsanlar bir kısım… Nebî özel bir statü.).

Nebîler var ya… onların hatemi diyor. Ve bak, sizin içinizde..

Burada dikkatli ol -un   ifadesi var…

Aynı ifadeler;  Hucurât Sûresinde Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)e ‘’nasıl seslenilmesi’’  ifade ediyor..

Hucurât;Hücreler demek

Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)in bizim gibi böyle dayalı döşeli evleri yok..

Medineye gitmiş olanlar görmüştür.. Sadece bir odası var…Sonra Hanımları için küçücük küçücük odaları var.. oluşturulmuş ..onlara hücreler anlamında Hucurât denilmiş..

(Bknz. İlgili Âyet)


Hucurât Sûresi 1.Âyet:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَیِ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tugaddimû beyne yedeyillâhi ve rasûlihî vettegullâh, innallâhe semîun alîm.

Ey iman edenler! Allah’ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.


Hucurât Sûresi 2.Âyet:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَرْفَعُوا اَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِىِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ اَنْ تَحْبَطَ اَعْمَالُكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevga savtin nebiyyi ve lâ techerû lehû bil gavli kecehri bağdıkum libağdın en tahbeta ağmâlukum ve entum lâ teş’urûn.Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.

Hucurât Sûresi 3.Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يَغُضُّونَ اَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ اُولٰئِكَ الَّذٖينَ امْتَحَنَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوٰى لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ عَظٖيمٌ

İnnellezîne yeğuddûne asvâtehum ınde rasûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu gulûbehum littagvâ, lehum mağfiratuv ve ecrun azîm.

Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.


Hucurât Sûresi 4.Âyet:

اِنَّ الَّذٖينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

İnnellezîne yunâdûneke min verâil hucurâti ekseruhum lâ ya’kılûne

Muhakkak ki sana odaların dışından seslenenlerin çoğu akıl etmezler.


Hucurât Sûresi 5.Âyet:

وَلَوْ اَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتّٰى تَخْرُجَ اِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

Ve lev ennehum saberû hattâ tahruce ileyhim lekâne hayral lehum, vallâhu ğafûrur rahîm.

Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.


Burada da hem münafıklara hem de az da olsa Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) in yanında olan kimselere eğer böyle bir hataya düşmüşlerse nasıl hitap etmeleri konusunda biraz edep tahsis ediyor.

Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) in Ashabına (r.a).. Ashâb-ı Güzin deniliyor…

Bir söz söylemek istemiyorum ama Kurân-ı Kerîm ifadesi ile onlara bile..yaptıkları davranışları ile onların bile eziyet edebileceğinin vurgusunun işaretleri var…

Bize neler var onu düşünün?!!

Bizde bu dönem aslında bizde ‘’Ona’’ bazı şeyler isnat ederek..

Ona layıkıyla ona tahsis etmeyerek layıkıyla sünnetine uymayarak bir anlamda eziyet ediyoruz..

Birde de yine Ahzâb Sûresinde bir  Âyet-i Kerime var..

(Bknz.İlgili Âyet (ler))


Ahzâb Sûresi 53.Âyet;

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِىِّ اِلَّا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرٖينَ اِنٰیهُ وَلٰكِنْ اِذَا دُعٖيتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَاْنِسٖينَ لِحَدٖيثٍ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِى النَّبِىَّ فَيَسْتَحْيٖ مِنْكُمْ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْيٖ مِنَ الْحَقِّ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَسْپَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَا اَنْ تَنْكِحُوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهٖ اَبَدًا اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظٖيمًا

Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîsin, inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî minel hakkı, ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâbin, zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinne, ve mâ kâne lekum en tu’zû Resûl  allâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedân, inne zâlikum kâne indallâhi azîmân

Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber’in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber’i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz(eziyet) ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.


Şunu da açıklayacağım; (Ahzâb Sûresi 54.Âyet)’’Bir şeyi açıklasanız da veya onu gizleseniz de Şüphesiz ALLAH her şeyi Kemaliyle bilendir.’’

(Bknz. İlgili Âyet )


Ahzâb Sûresi 54.Âyet;

اِنْ تُبْدُوا شَيْپًا اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

İn tubdû şey’en ev tuhfûhu fe innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ.

Bir şeyi açıklasanız da veya gizleseniz de muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir.


Bakara Sûresi  284. Âyet

لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖى اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ

Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhu), fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrun

Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder. Allah her şeye kadirdir.


Demek ki Mü’minler de Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) eziyet edebiliyorlarmış..

Bu  eziyet.. hal ve harekteleriyle sıkıntıya düşürmekle olabiliyor..

O Âyet-i Kerimeyi işlerken izah etmiştik … Bir şeyi açıklasanız da  onu gizleseniz de Süphesiz ALLAH Kemaliyle bilendir.. derken..

Siz bir şey açıklamıyorsunuz..Kalbinizden bir şeyler geçebilir..aman ha dikkat!!! Bunu ALLAH biliyor… ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u de bunu sezebilir…Bundan bir şekilde haberdar olabilir… Buda eziyettir..Size açıklamıyor ama eziyettir..

Burada bir şey olduğunu söylemiştik..

Çünkü (Ahzâb Sûresi 53.Âyet )diyor ki: ‘’Bu, sizin ve onların kalpleri için daha hayırlıdır’’ diyor.. Sonrada diyor ki: ALLAH’ın Resûl  ‘üne eziyet etmeniz doğru olmaz diyor.. Aleni zahiren bir faaliyet yok burada… kalplerle ilgili,gizli bir faaliyet var.. Buna rağmen eziyet veriyor diyorsa Âyette ,demek ki:  Resûlullah , görüyor musunuz?!! hayatı ne kadar zor…Kalplerden geçenler meselesine..Bırakın ALLAH ın bilmesine  ALLAH ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u  bile sezinliyor…

Biliyorsunuz ALLAH’ın Evliyâullahından kalplerinden geçenleri hissedenler var..

Deniyor ya; Alimin yanında diline, Evliya(Veli)nin yanında kalbine dikkat et.. diye

Böyleyken Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)  için nasıldır?!!!ALLAH nasıldır?!!!

İçimizdekiler var ya Nefislerimizdekiler onlara çok çok dikkat etmeliyiz…

Bakara 284. Âyete girmek istemiyorum… Hassas bir konu… Ama buradan anlaşıldı..

Evet demek ki bu benim çok dikkatimi çekti…

  • ALLAH’a eziyet nasıl ?
  • ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u ne nasıl?

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u eziyetle ilgili birkaç Âyet daha var…

Birincisi;  Ahzâb Sûresi nin 69. Âyeti var..

(Bknz. Aşağıdaki Âyet )


Ahzâb Sûresi  69. Âyet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَجٖيهًا

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tekûnû kellezîne âzev mûsâ fe berraehullâhu mimmâ gâlû, ve kâne ındallâhi vecîhâ.

Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.


‘’Ey iman edenler ,sizde Musaya eziyet edenler eza edenler gibi olmayın!! Bakın çok ilginç yine iman edenler diyor…Musa ya eziyet edenler gibi olmayın diyor… Burada da Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) a eziyet edenlerin en başta kafirler , münafıklar olmak üzere .. eziyetle ilgili 67 tane ayet var.. okusam zaman yetmez ..bunların hemen hepsi kafir ve münafıkların eziyetleri..


Ama ilginç olan mü’minlerle ilgili eziyetler..Burada da diyor ki ALLAH-U TEALA mü’minlere… yani o zamandaki Sahabe Efendimizlere(r.a) lara ….şuan için bizlere diyor ki; Musa ya eziyet edenler gibi olmayın diyor sonra nasıl bir eziyet olduğunu anlıyoruz…!  Sonra  ALLAH, onu  söyledikleri şeylerden berî (temize çıkardı).. berraeh etti yani berraeh temizledi anlamında.. ALLAH katında mevki sahibiydi diyor..

Vecîh idi diyor.. vecîh konulan isim.. vecîh sahibiydi diyor..

Bir Âyet daha var;


Bknz İlgili Ayet;


Saff  Sûresi 5. Âyet

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنٖى وَقَدْ تَعْلَمُونَ اَنّٖى رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ فَلَمَّا زَاغُوا اَزَاغَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَ

Ve iz gâle mûsâ ligavmihî yâ gavmi lime tué’zûnenî ve gad tağlemûne ennî rasûlullâhi ileykum, felemmâ zâğû ezâğallâhu gulûbehum, vallâhu lâ yehdil gavmel fâsigîn.

Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.


Burada da mü’minlere ikaz var..

‘’Size gönderdiği Peygamberi olduğunu bildiğiniz halde niye bana eziyet ediyorsunuz’’ diyor.Çok ilginç bu ifadeler..(28:00)

Görüyormusunuz?

ALLAH U TEALA Ahzâb Sûresinde Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) unu nasıl koruyor ,muhafaza ediyor..

Zaten Ahzâb Sûresi 40. Âyetinin  devamında da ‘’ hâtemen nebiyyin’’ vardı orada

(Bknz.Aşağıdaki Ayet(ler))


Ahzâb Sûresi  40. Âyet ;

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّٖنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

Mâ kâne muhammedun ebâ ehadim mir ricâlikum ve lâkir rasûlallâhi ve hâtemen nebiyyîn, ve kânallâhu bikulli şey’in alîmâ.Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Ahzâb Sûresi  41. Âyet ;

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا ا

Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrân.

Ey iman edenler! Allah’ı çok  zikredin.


Ahzâb Sûresi  42. Âyet ;

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصٖيلًا

Ve sebbihûhu bukreten ve asîlân

Ve O’nu, sabah akşam tesbih edin.


Ahzâb Sûresi  43. Âyet ;

هُوَ الَّذٖى يُصَلّٖى عَلَيْكُمْ وَمَلٰئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنٖينَ رَحٖيمًا

Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).

Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât  gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir).


Dedikten sonra geçen sene işlediğimiz 56. Âyetinde de..


Ahzâb Sûresi  56. Âyet ;

اِنَّ اللّٰهَ وَ مَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmân

Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.


ALLAH’ın ve meleklerin salat ettiğini söylüyor…

Yani Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)e eziyet etmeyin diyor..

Burada da ben ‘’salat’’ ediyorum diyor…

ALLAH ’salat’’ ediyor Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)e.. Hatta Melekleri de ‘’salat’’ ediyor…

‘’Siz ne duruyorsunuz!!!!! ‘’ diyor..

Yani ‘’salat’’ nedir …Hani açıklamıştım..

Salat 2 kısıma ayrılıyor..

Birinci kısım ‘’yöneliş’’ ALLAH a..

ALLAH’ım ona salat et diyorsunuz…

Allahumme (hitap ALLAH ‘a) salli ala (ala :üzerine demek) seyyidina Muhammed..Onun üzerine

Yukarıdan aşağı ‘’salat’’ talep ediyorsunuz..

sellimû teslîmâ(teslîmen); de şu.. sellim selam verin demek..

Selam muhatap aldığınız birine verilir..

Yani karşınızdaki gibi..

Karşınızdakini görüyormuşçesıine Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem) görüp, yönelip…

Esselatu Vesselamu Aleyke Ya Rasul ALLAH,Habibullah gibi ifadelerle salat edin diyor..

Bu Âyette geçen sellim selam verin demek ..Nasıl? teslîmen

Burada da meful-u mutlak var.. Yani öyle bir teslimiyetle selam verin ki ; “karşınızda görüyor gibi” demek..


Salatın iki kısmı var tekrar ediyorum;

  • ALLAH’tan salat talebi…

ALLAHumme salli ala seyyidina Muhammeddin ala ali Muhammed gibi ..Hitap ALLAH ‘a

  • Bir de Hitap Peygamber Efendimiz  (sallallâhu aleyhi ve sellem)

Esselatu Vesselamu Aleyke (Aley kesana demek) ona demek değil bakın.. demek ki karşında gibi..Tam bir teslimiyetle diyor.. Adrese teslim…


Bu da bizim ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) u ne karşı bizim bir görevimiz..

Eziyet etme adına görev imiz 

ALLAH’ın Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘üyüm, (böyle) olduğumu bildiğiniz halde niye bana eziyet ediyorsunuz ? diyor ona göre ona yönelmek ona göre düşüncelerimizi tanzim etmek ona göre amellerimizi tanzim etmek.

Biraz ilerleyelim.. Bir de ne diyor?

Dünya ve Ahirette onlara lanet etmiştir..( Ahzâb Sûresi 57 .Âyet: leanehumullâhu fîd dunyâ vel âhıreti)

Leane-aslında rahmetinden uzaklaştırmak anlamına geliyor..

Yani o kimseleri kendinden uzaklaştırıyor..

Rahmetinden uzak ediyor.. Bu uzak ettiği zamanda …Bütün sistem zaten… Ona karşı oluyor..

Hani lanet edilmiş deniliyor ya bütün işleri ters gidiyor anlamında..

ALLAH onları kendinden uzaklaştırırsa sistemin bütün unsurları da uzak olur.. akıcı olmaz..31:47

Şeytana  ne diyoruz biz… melun diyoruz.. ..lanet edilmiş diyoruz.. 

’Recm’’ edilmiş şeytandan ALLAH’a sığınıyoruz demiyor muyuz?

‘’Recm’’ Kovmak demek ama bir şeyi taş atarak kovmak .. yani taşlıyarak kovmak..

Siz köpeği ne yapıyorsunuz? Taşla kovuyorsunuz..Bir yandan  da aşağılıyorsunuz..

Uzaklaştırılıyorsunuz ve melun olmuş oluyorsunuz..İşte onlara ALLAH dünya ve ahirette lanet etmiştir..Ahiretteki lanetin biraz anlayabiliyoruz..

Dünyada neler olabileceğini tahmin edebilirsiniz

Ahirette de lanetle ilgili bir ifade var ..

Ahzâb Sûresi 57. Ayet‘’Onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır… lehum azâben muhînân’’.bir nokta var Âyet ile ilgili Âyet ile ilgili bir nokta var.

Önceki Âyette de ne diyordu elim bir azap aşağılayıcı bir azap vardı ..diyordu..


Diğer Âyete geçiyoruz …


Ahzâb Sûresi 58. Ayet

وَالَّذٖينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Vellezîne yué’zûnel mué’minîne vel mué’minâti biğayri mektesebû fegadıhtemelû buhtânev ve ismem mubînâ.

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.


Vellezîne yu’zûnel yine eziyet ederler onlar kime bu sefer ? mu’minîne-mü’minlere…  vel mu’minâti-mü’minelere.. neden dolayı ediyorlarmış… bi gayri mektesebû iktisap etmediklerinden dolayı yani bir çaba ile yapmadıklarından dolayı yukarıdaki

Hz.Musa (aleyhisselâm) ilgili (Ahzâb Sûresi  69. Âyet) Âyetindeki onu temize çıkaracaktır diyor demek ki iftira var….yapmadığı bir şey tahsis ediliyor

Aynı şey… demek ki eziyet edenler tarafından herkese yapılma meyili var.. mümin erkeklere ve mümin kadınlara da yapılıyor demek ki bu … erkeklere yapılan eziyet biraz daha anlayabiliyoruz…

Hatırlıyor musunuz ??

Ahzâb Sûresi diyordu dilleriyle aşağılarlardı diyordu…hakaret ederler diyordu münafıklar…

Bknz. Aşağıdaki Âyet


Ahzâb Sûresi 19. Âyet

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَاِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذٖى يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ اُولٰئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسٖيرًا

Eşıhhaten aleykum, feizâ câel havfu raeytehum yenzurûne ileyke tedûru ağyunuhum kellezî yuğşâ aleyhi minel mevt, feizâ zehebel havfu selegûkum bielsinetin hıdâdin eşıhhaten alel hayr, ulâike lem yué’minû feahbetallâhu ağmâlehum, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ.

(Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah’a göre kolaydır.


Siz onların eziyetine katlanın diyor Kurân-ı Kerîmde bir çok yerde… bunu anlıyoruz …

Bize bir çok şey deniliyor… öküz dendi mesela çok sevdiğim bir sanatçıydı… ismini buradan zikretmeyeceğim

Öküz dedi ve tasavvufi yanında olan da biriydi halbuki… yani o bile eziyet etti… benim  en azından içim ezildi..

Neler denmiyor neler bugün bizlere ; deli deniyor ahmak deniliyor, geri kafalı deniliyor.

Yani ALLAH -U TEALA nın  müminlere layık  gördüğü sıfatlarından tam tersi söyleniyor…

Bu bizim için hak etmediğimiz iktibas etmediğimiz şeyler değil mi …haketmiyoruz …

Vallahi hak etmiyoruz… ALLAH diyor ki sabredin onların dediklerine ;

Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Muzzemil Sûresi 10. Âyet

وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمٖيلًا

Vasbir alâ mâ yekûlûne vehcurhum hecren cemîlân
Ve onların söyledikleri şeylere sabret. Ve güzel bir ayrılış ile onlardan ayrıl.

Çünkü bu dünya geçici… ahirette ise çok farklı şeyler olacak..


مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ

Mâliki yevmid dîn (Fatiha Sûresi 4. Ayet)

Bu da Malik olanlar Melik olanlar Ahiret gününde Kimin Melik olduğunu kimin borusunun öttüğünü(tabiri caizse) kimin orada patron olduğunu anlayacaklar (35:05)

Burada herkes Melik…İçim yaralanmış, ezilmiş  bunları söylemeyecektim ama ki eziyet böyle bir şey..

Düşünün Peygamber Efendimiz(sallallâhu aleyhi ve sellem) nasıl eziyet yaşıyor siz bir düşünün….

Buradaki asıl vurgu ise mü’minelere !!!

Kesinlikle ‘’bunlar bir buhtân (iftira) ve apaçık günah yüklenmişlerdir’’…

Buhtânla ilgili bir şeyler söyleyeceğim

Buhtân; iftiraya çok yakın bir ifade Kurân-ı Kerîmde boşanmak için eşlere bir mehir veriliyor ya …mehri vermemek için geri almak için kadına  iftirada bulunuyor..Ona iftira atarak diyor ona verdiğinizi geri mi alacaksınız  diyor…

(Bknz. Aşağıdaki Âyet (ler)


Nisâ Sûresi 20. Âyet

وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰیهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَاْخُذُوا مِنْهُ شَيْپًا اَتَاْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en). E te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînân

Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?


Onu (verdiğinizi), iftira ederek ve apaçık günah işleyerek mi alacaksınız?

Bir Âyette ; kim bir hata işler bir günah kazanırsa onu bir  suçsuzun üstüne atarsa buhtân etmiş olur apaçık bir günah işlemiş olur… diyor…

Bknz. Aşağıdaki Âyet 


Nisâ Sûresi 112. Âyet

وَمَنْ يَكْسِبْ خَطٖيپَةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهٖ بَرٖیًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُبٖينًا

Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînân

Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.


Kim bir kusur işler günah kazanırda onun suçsuz bir kişinin üzerine atarsa..diyor

Yani aslında şunu demek istiyor… iftira ettiği şey aslında kendisi …yani bu şu anlama geliyor..

Birde yansıtma deniyor Psikolloji de…Birisinde bir suçluluk  var.. Suçluluk isnat ediyor başkasına..

Şöyle şöyle diyor.. Aslında derinine baktığında…Kendisinin içlerinde olan birşey o…bu Âyet onu açıklıyor…

Kimde bir şey var ise o diyor onu diyor iftira olarak atar diyor..halbuki kendisi yani birisi bu ne iffetsiz diyorsa.. öyle olmadığı halde bilin ki  o kişide bir şeyler var yani…Ne kadar dedikoduyu sever diyordedikodu yapmaya meyilli bir insan..

Bu  Âyetin  derinliklerinde de o var..

Başka bir Âyette de ;

Yine küfürlere Meryem’e karşı buhtân söylemeleri dir..diyor..

(Bknz. )


Nisâ Sûresi 156. Âyet

وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظٖيمًا

Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmân

Ve onların inkârları ve Meryem’e olan sözleri “çok büyük iftira”dır


Hazreti Meryem (r.a)  nasıl buhtân ettiklerini biliyorsunuz ..çok büyük  gibi iftira ettiler ona buhtân diyor

Birde burada geçiyor buhtân kelimesi…

Buhtân yapmadıkları halde bir iftira ve diyor ve ismen diyor açık bir günah…

Bakın günah ,  buhtân  yanında daha masum bir ifade (38:17)

Günah yapmıştır içki içmiştir bir şey yapmıştır tövbe eder kurtulur…

Ama buhtân ‘’Bela’’…

Çünkü buhtânla eziyet ediyorsun..

Eziyet kalbe giriyor…

O kişinin ondan hakkının helal etmesi, ondan razı olması çok zor…

Çünkü ALLAH diyor ki ben her türlü şeyi ‘’şirk’’ hariç affederim diyor …Ama kul hakkıyla gelmeyin diyor ya …Aslında bilerek yada bilmeyerek gıyabında hatta işte burada özellikle  gıyabında bir buhtân var

Bunun temizlenmesi çok zor

Bunun”‘ Telafisi”’ çok zor

Günahın ism denilen günah var …

  • Zenb
  • ism
  • günah denilen kelimeler var .. bunların telafisi olabilir

Ama ”buhtân”’ bela

Aman ha ‘’zan’’dan  kaçınalım..

Hucurât Sûresinde diyor ya ;

(Bknz Aşağıdaki Âyet)


Hucurât Sûresi 12.Âyet

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ

Yâ eyyuhellezîne âmenuctenibû kesîram minez zann, inne bağdaz zanni ismuv ve lâ tecessesû ve lâ yağteb bağdukum bağdâ, eyuhıbbu ehadukum ey yeé’kule lahme ehîhi meyten fekerihtumûh, vettegullâh, innallâhe tevvâbur rahîm.

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.


Buhtâna götüren aslında ‘’zan’’..

Kasıtlı olarak yapmıyorsan yine bir  nebze…ama bir de kasıtlı yapıyorsan o işte  ‘’bela’’..  Belanın karesi… ‘’Zan’’ üstüne yaparsan o buhtâna giderse yine ‘’bela’’.

O yüzden Çok dikkatli olunması lazım

Diğer ayette geçiyoruz..


Ahzâb Sûresi 59. Âyet

يَا اَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنٖينَ يُدْنٖينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابٖيبِهِنَّ ذٰلِكَ اَدْنٰى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

Yâ eyyuhen nebiyyu gul liezvâcike ve benâtike ve nisâil mué’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn, zâlike ednâ ey yuğrafne felâ yué’zeyn, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


  • Yâ eyyuhen nebîyyu ;Ey Peygamber diyor burada Peygamber(sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimize bir hitap var ..

Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (mü’min kadınlara) söyle(Arapçasını okumuyorum zaman kısıtlı)

Önce zevcelere sonra kızları sonra mü’min kadınlara söyle (Burasını Arapça okuyorum)

  • yudnîne ; örtsünler , aşağı indirsinler, sıkı sıkı sarsınlar anlamında bir kelime
  • aleyhinne; üzerlerine
  • min celâbîbihinne…. cilbab(Islâmî kadın elbisesi )larına bu.. Cilbablarını üzerlerine sıkı sıkı örtsünler..

Zâlike; işte bu durum…Ednâ ;daha uygunudur ,daha münasiptir..

en yu’refne; bilinmelerine… fe lâ yu’zeyn(yu’zeyne);eziyet edilmeyip te öyle bilinmelerine daha uygunudur…

Yani onların tanınıp eziyet edilmemelerine en uygundur..ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Bu ,başlı başına bir tesettür Âyeti değildir..

ALLAH -U TEALA  Tesettür ilgili Âyetleri özellikle Nûr Sûresi 31 -32- 33 bahsetmişti…

(Bknz Aşağıdaki Ayet (ler))


Nûr Sûresi 31. Âyet

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَائِهِنَّ اَوْ اٰبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَائِهِنَّ اَوْ اَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖى اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعٖينَ غَيْرِ اُولِى الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذٖينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفٖينَ مِنْ زٖينَتِهِنَّ وَتُوبُوا اِلَى اللّٰهِ جَمٖيعًا اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinne, ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûne
 
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 

Nûr Sûresi 32. Âyet

وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِحٖينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَائِكُمْ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ

Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih(fadlihî), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizden eşi olmayan erkekleri ve kölelerinizden salih olanları ve eşi olmayan kadınlarınızı nikâhlayınız (evlendiriniz). Eğer onlar fakir iseler Allah onları fazlından gani (zengin) kılar. Ve Allah, Vâsi’dir (ihsanı, ni’meti çok olandır), Alîm’dir (en iyi bilendir).


Nûr Sûresi 33. Âyet

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذٖينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَالَّذٖينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ فٖيهِمْ خَيْرًا وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّذٖى اٰتٰیكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhu bihî bağdakum alâ bağd, lirricâli nasîbum mimmektesebû ve linnisâi nasîbum mimmektesebn, ves’elullâhe min fadlih, innallâhe kâne bikulli şey’in alîmâ.

Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir.


Burada (Ahzâb Sûresinde )tek Âyette geçmiş..

Neden diye düşündüm!!!!

Eziyet bahsi geçiyor ya…

Kadınların en fazla eziyete dûçâr(Uğramış, yakalanmış, tutulmuş,müptela) olabilecekleri konu bu ‘’Tesettür’’ konusu…

O yüzden parantez gibi bir Âyetle bu burada ifade edilmiş..(41:03)

Yoksa Nûr Sûresi baktığınızda 30lu Âyetlerine bir baktığınızda peşine sıra çok bir çok Âyet var..

Yani konu bütünlüğü olarak orada açıklanmış.. Ama burada bir Âyetle açıklanmış..

Daha sonra Nûr Sûresi Âyetleri açıklarız ama….

Bir şey açıklamak istiyorum…

5-6 dakika sürecek.. Bu bana hep soruluyor… Günümüzde de güncel bir konu baş örtüsüyle ilgili..Konu gündem.. Hep sorular oluyor..

Ben farklı bir mantıkla açıklayacağım…


ALLAH U TEALA erkek ve kadını yaratıyor..

Onlara farklı özellikler veriyor…Bakın ‘’Eşit ‘’değildir… demiyorum …

Farklılıkla yaratıyor onları

  • Erkeğe verdiğini kadına vermiyor …
  • Kadına da verdiğini erkeğe vermiyor…

Önce bir fıtratı farklılık var…Yani yaradılış  farklılığı …

Yaradılış şekli farklı ise, bu muhakkak ki amel boyutunda davranış boyutunda da bir farklılığa götürecektir..

Bu bunun ‘’Doğal’’ sonucudur …

Şimdi kadına ‘’Endam’’ yüklüyor… kadına ‘’cazibe’’yüklüyor …

Bu ‘’Cazibe’’ yüklemesini sebebi biraz parantez içinde açıklayayım bununla anlam kazanıyor…

‘’Hani Adem ve Havva cennette beraber yaratılıyor ya…

Orada diyor ki sizi tek bir nefisten yarattım diyor…

Tek bir nefsin kaynağını daha evvel konuşmuştuk…

Bu kaynaktan kadına daha fazla ‘’duygusal’’ boyutta bir şey veriliyor..

O da ‘’Endam’’ denilen ‘’Cazibe’’ denilen bir şey..

Yani ALLAH kendi güzelliğininden kendi ‘Cemâl’inden kadına erkekten 2 kat daha fazlasını veriyor…

Biyolojik bir ifade var..

Genler konusunda …

Kadında XX(Kromozon) genleri var..Erkekte XY(Kromozon) geni var…(Bunlar cinsiyet genleri)

(X)geninden kadına 2 katı verilmiş… Erkeğe de 1 katı verilmiş.. Sadece 1 (X) var..

Bir de kadında olmayan (Y) geni var o ayrı…

Bu (X) e  eğer ‘’Cazibe’’ dersek…’’Sırrani boyutta ‘’Cazibe’’ dir.. ALLAH ‘ın güzelliği bir güzeldir.. Kadına 2(X) verilmiş.. (x²) aslında bu.. Erkeğe de 1 (X) verilmiş..(43:34)

Erkekte ‘’Endam’’  yok değil.. var..  Ama kadının ki çok fazla… şimdi bunun bir tecellisi olacak..şimdi bunun yansıması olacak..

Birincisi ‘’duygusal yansıma’’

Bu (X) nefsani özelliklerin kadında daha fazla olmasının sonucunu doğuruyor

Bu da daha duygusal anlamda  kadın daha ‘’ duygusaldır ’’anlamına geliyor…

  • Çünkü nefis bilinçaltının alanıdır...Bilinçaltı da duygusal alandır..

Niçin kadın da böyle.. nefisle ilgili bir olaydır .. Buna ayrı yeten gireriz..

Bunun başka bir yansıması da kadın ‘’Cazip’’ hale geliyor dedik ya ‘’Cemâli’’ sıfatlardan ötürü..

Erkekte ise bu az…Bunun doğal sonucu şu…Bir erkek kadına baktığında haz alıyor … neden ALLAH -i cazibe ve güzellik bir endam var Ama kadın erkeğe baktığında o kadarda fazla değil

Yok denilecek seviyede…İspatı ne ?! erkeğe tesettür sınırlarını bir düşünsenize…!!!

Biz göbeğimizle dizkapağımıza arasında  giyindiğimiz takdirde namaz bile kılabiliyoruz…

Hacca, ümreye gidenler ihramda görmüşlerdir..

İhramı atıyorsun yine de namaz kılabiliyorsun.. edebi olmasa da şerri böyle…

Kadının Tesettürünü düşünün..!!Kendiliğinden gözüken hariç.. el ayak yüzü hariç bütün vücut…

Şimdi ALLAH-U TEALA  eziyet mi ediyor?!!!

Hayır insanlar ona eziyet ediyor..

ALLAH U TEALA fıtratı bildiği için bunu öngörüyor…

Çünkü haset denen bir şey var onu açıklayayım…

Münir DERMAN Hoca diyorki;

‘’Nazar’’ diyor… nefsin haset bakışıdır..

Nazar, nefsin haset bakşıdır…

Demek ki nefsin  bir bakış türü var..buna haset deniliyor..

  • Haset ne?!Bir şeyden razı olmamak….onda var  niye bende yok demek.. Ya da benim olsun demek..

Şimdi ‘’nefis’’kontrol edilmesi gereken bir şey…. edilmediği taktirde sonuçları olan bir şey…sen kendi nefsini kontrol etmediğin takdir de ne oluyormuş… herşey benim olsun diyor..

Şimdi zaten ALLAH’ ın ‘’Cazibe’’ yüklediği bir kadına baktığında ne oluyor?!!

Haset devreye girince benim olsun oluyor..

Yani ‘’edinme talebi’’ oluyor…

Anlıyor musunuz şimdi ‘’Tesettür’’ ne oluyor…

Tesettürde yüz hariçtir… yüz ,ALLAH ‘ın ‘’Cemâl’’ini  temsil eder ve örtülemez… yasaktır .o yüzden peçeye  itiraz edilmiştir…

Yüz hariç, el hariç  ,ayak hariç ,bütün vücudun kapatılması  ALLAH -U TEALA  tarafından istenmesinin nedeni budur:

Kadının erkeğe cazip hale gelmemesi…. ama bakın bu kötü bir şey değil…Neden!! gizli gizli bir şey var sır  gibi kadında…

İşte o ne ALLAH ‘ın Cemâlullah tecellisi …

Yani aslında biz kadına bakarken içindeki güzelliği görüyoruz aslında….

Kılcal damar şeklinde belki ama… ana damar oraya gidiyor

Hani cenneti açıklarken demiştik ya orada neler var neler …

En büyük müşahede orada, en büyük haz… ALLAH ‘ın Cemâlini seyretmek..

İşte onun ‘’nüve’’ leri ,dünyada, kadında yüksek derecede tecelli etmiş..

Aslında biyolojik olarak fizyolojik olarak baktığında  et kemik !…

Et kemik nasıl ne kadar cazip hale gelebiliyor ; insanlar yoldan çıkıyor …cinayetler işleniyor ..bilmem neler oluyor.. et kemik … fizyolojik olarak bakıyoruz bir kaç gram yağ …birkaç gram et.. nedir bu ‘’Cazibe’’???

Ben yıllardır cevabını bulamadım..biliyormusunuz? Yıllarca…

Ne cazip geliyor ne cazip geliyor?… meğerse ALLAH -U TEALA nın ona olan ikramı  imiş…

ama diyor ki: şeriat var!…(47:44)

Sen kendinin Helal olanın dışında ,kendine mâlik olanın dışında bakamazsın…

He bu güzellikten mahrum mu kalacağız? hayır…İnsana ALLAH -U TEALA  ikram ediyor ama mahreminle

Mu’minûn Sûresinde diyor ki; onlar diyor kınanmazlar..ellerinin altında ki olanlarla..diyor.. ama bundan fazlasını isteyenler ..onlar  aşırıya gidenlerdir …

Bknz. Aşağıdaki Âyet 


Mu’minûn Sûresi 5. Âyet

وَالَّذٖينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ

Vellezîne hum li furûcihim hâfizûne

Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.


Mu’minûn Sûresi 6. Âyet

اِلَّا عَلٰى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومٖينَ

 İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum feinnehum ğayru melûmîn.Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

Mu’minûn Sûresi 7. Âyet

فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَاءَ ذٰلِكَ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ

Femenibteğâ verâe zâlike feulâike humul âdûn.

Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.


Her türlü ikramı veriyor sana .. var mı varbundan fazlasını istiyorsan sen haddi aşanlardan oluyorsun..

İşte bu âyette(Ahzâb Sûresi 59. Âyet )geçen kadınların incinmeleri için dediğinde aslında ALLAH -U TEALA kimi korumuş oluyor mümin kadınları korumuş oluyor..

Neden eziyetten.. Çünkü ALLAH-U TEALA murad ettiği  ‘’Tesettür’’ uygun giymediği takdirde ..Erkek için ,nefsi olan ,haset bakışı olan erkek için, sen bir hedefsin..

Doğru mu?

ALLAH da bunu emrederek kadını ‘’o ‘’ bakışlardan aslında koruyor..Eğer Kadınlar bunu layıkıyla idrak etseler …Tesettüre çok farklı bakarlar..

Neden saç??Baş tesettürü deniliyor ki..aslında en büyük cazibe ‘’Saç’’ ta..

Tesettürlü bir kadın saçlarını açtığında çok ciddi bir cazibesi olurmuş.. Bu cazibeye kime?!!mahremine ya da ona karşı bir evlilik durumu söz konusu olmayanlar.. babasına kardeşlerine karşı.. öyle bir şey düşünmüyorum.;ona serbest.. düşünenler için Tesettür..

ALLAH ‘ın Âyetlerini bu şekilde anladığımızda daha yol gösterici oluyor..

Haftaya biraz daha gireriz bu konuya.. çünkü tesettür konusu burada. .küçük bir  anlatılacak kadar değil..

Ama en azından kadınlara eziyet vermeme açısından bu Âyeti ben anlamlı buldum.

Haftaya devam ederiz. İnşaallah.


ALLAH-U TEALA bizi önce ALLAH’a sonra Resûl (sallallâhu aleyhi ve sellem) üne ‘’eziyet etme’’ düşüncesinde olmayanlardan etsin…

Kasıtlı düşüncemiz olmaz ..ama biraz daha dikkatli olanlardan eylesin..

ALLAH’ta bizi Âyetleri ile  yolumuza açsın.. temizlesin ..

İnşaallah.

SADAKALLAHULAZİM


 

 

Geri dön

Mesajınız gönderildi

Uyarı
Uyarı
Uyarı
Uyarı

Uyarı!