Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânu ve sadakal murselûn(murselûne).
1.
kâlû
: dediler
2.
yâ
: ey
3.
veyle-nâ
: yazıklar olsun bize
4.
men
: kim, kimse
5.
bease-nâ
: bizi diriltti
6.
min merkadi-nâ
: uykuya bırakıldığımız yerden
7.
hâzâ
: bu
8.
mâ vaade
: vaadettiği
9.
er rahmânu
: Rahmân’ın
10
ve sadaka
: ve doğru söylemiş
11
el murselûne
: gönderilen resûller
“Eyvahlar olsun bize, mezarlarımızdan(uyuduğumuz yerden) bizi kim beas etti (kaldırdı)? Bu, Rahmân’ın vaadettiği şeydir. Ve resûller doğru söylemişler.” dediler.
Bu sohbette 51. ayette”Sur’a üfürülmüştür” kısmı işlenirken, yeri gelmişken “Sa-Ve-Ra” kökünden ortaya çıkan( Sur borusu- Musavvir esması- ve Hz. İbrahim’in başından geçen yeniden diriltilme kıssasındaki 4 kuş alıştırma meselesi arasındaki) benzerlikler anlatılmaktadır
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun).
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
ibrâhîmu
: İbrâhîm
3.
rabbî
: Rabbim
4.
eri-nî
: bana göster
5.
keyfe
: nasıl
6.
tuhyi
: diriltiyorsun, hayy yapıyorsun,
7.
el mevtâ
: ölüler
8.
kâle
: dedi
9.
e ve lem tu’min
: ve inanmıyor musun
10
kâle
: dedi
11
belâ
: hayır, bilâkis, tam aksi (evet)
12
ve lâkin
: ve lâkin, fakat
13
li yatmainne
: tatmin olması için
14
kalbî
: benim kalbim
15
kâle
: dedi
16
fe
: o zaman, öyleyse
17
huz
: al, tut
18
erbeaten
: dört
19
min et tayri
: kuşlardan
2
fe
: böylece, sonra
21
sur hunne ileyke
alıştıronları kendine
22
summe
: sonra
23
ic’al
: kıl, yap, koy
24
alâ
: üzerine, … e
25
kulli
: hepsi, her
26
cebelin
: dağ
27
min-hunne
: onlardan
28
cuz’en
: bir parça
29
summe
: sonra
30
id’u-hunne
: onları çağır
31
ye’tîne-ke
: sana gelirler, gelecekler
32
sa’yen
: koşarak
33
va’lem
: ve bil
34
enne allâhe
: Allah’ın ….. olduğunu
35
azîzun
: azîz, üstün
36
hakîmun
: hakim, hüküm sahibi
Hz. İbrâhîm: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. (Allah) “İnanmıyor musun?” buyurdu. (Hz. İbrâhîm de): “Evet (inanıyorum). Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi. “Öyleyse kuşlardan dört tane tut, sonra onları kendine alıştır (parçalayıp) her dağın üzerine onlardan bir parça koy, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Ve Allah’ın, Azîz (ve) Hakîm olduğunu bil!”
Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin).
1.
ve izâ kîle
: ve denildiği zaman
2.
lehum
: onlara
3.
enfikû
: infâk edin, verin
4.
mimmâ (min mâ)
: şeylerden
5.
rezaka-kum allâhu
: Allah’ın sizi rızıklandırdığı
6.
kâle ellezîne
: onlar dediler
7.
keferû
: inkâr edenler, kâfirler
8.
li ellezîne
: o kimselere
9.
âmenû
: îmân edenler, âmenû olanlar
10
e nut’imu
: biz mi doyuracağız, biz mi yedireceğiz
11
men
: kim, kimse, kişi
12
lev
: olsaydı, eğer
13
yeşâullâhu
: Allah diler
14
at’ame-hu
: onu doyurur
15
in entum
: eğer siz
16
illâ
: ancak
17
fî dalâlin
: dalâlet içinde
18
mubînin
: apaçık
” Ve onlara “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infâk edin (verin).” denildiği zaman kâfirler, âmenû olanlara: “Allah’ın dileseydi, doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.” dediler.”
Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ razakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubîn(mubînin).
1.
ve izâ kîle
: ve denildiği zaman
2.
lehum
: onlara
3.
enfikû
: infâk edin, verin
4.
mimmâ (min mâ)
: şeylerden
5.
rezaka-kum allâhu
: Allah’ın sizi rızıklandırdığı
6.
kâle ellezîne
: onlar dediler
7.
keferû
: inkâr edenler, kâfirler
8.
li ellezîne
: o kimselere
9.
âmenû
: îmân edenler, âmenû olanlar
10
e nut’imu
: biz mi doyuracağız, biz mi yedireceğiz
11
men
: kim, kimse, kişi
12
lev
: olsaydı, eğer
13
yeşâullâhu
: Allah diler
14
at’ame-hu
: onu doyurur
15
in entum
: eğer siz
16
illâ
: ancak
17
fî dalâlin
: dalâlet içinde
18
mubînin
: apaçık
” Ve onlara “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infâk edin (verin).” denildiği zaman kâfirler, âmenû olanlara: “Allah’ın dileseydi, doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz.” dediler.”